• Sonuç bulunamadı

Muhammed İbn Himmat ed-Dımeşki'nin Neticetü'n-Nazar fi İlm'l-Eser adlı eserinin tahkiki

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Muhammed İbn Himmat ed-Dımeşki'nin Neticetü'n-Nazar fi İlm'l-Eser adlı eserinin tahkiki"

Copied!
112
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TC.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI HADİS BİLİM DALI

MUHAMMED İBN HİMMÂT ED-DIMEŞKÎ’NİN

NETÎCETÜ’N-NAZAR FÎ İLMİ’L-ESER ADLI ESERİNİN TAHKİKİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Mahmut YEŞİL

Hazırlayan Mustafa OKUYAN

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ………...…………. III KISALTMALAR………... IV

GİRİŞ

I. KONU VE ÖNEMİ………..……….………..1 II. ÇALIŞMADA TAKİP EDİLEN METOT………....……..3

I. BÖLÜM MUHAMMED İBN HİMMÂT ed-DIMEŞKÎ ………….………...……... I. HAYATI………..………..…….. A. Doğumu, İsmi………..…………... B. Seyahatleri………..……….…..…... C. Hocaları ve Talebeleri………...………... D. Eserleri……….……….………... 1. Hadis İle İlgili Eserleri………...………….…. 2. Fıkıh İle İlgili Eserleri………...…………... 3.Edebiyatla İlgili Eseri………..…….….… II. HADİS İLMİNDEKİ YERİ………..…………..…...

A. İlmî Kişiliği ve Hadis Usûlü İle İlgili Görüşleri..………... B. Yaşadığı Dönemdeki Hadis Âlimleri ve İlmî Gelişmeler…... III. HANEFÎLER VE HADİS USÛLÜ.……… A. Hadis Usûlü İlminin Doğuşu.….……….… B. Hanefîlerin Hadis Metodu………..………...

5 5 5 5 6 6 6 10 11 11 11 14 17 17 18

(4)

II. BÖLÜM

NETÎCETÜ’N NAZAR FÎ İLMİ’L ESER………..………….…...

A. Eserin Müellife Nisbeti………..………..………...….22

B. Eserin Yazma Nüshaları………..………..……... 22

1. Yusuf Ağa Nüshası………...………... 22

2. Selim Ağa Nüshası………...………... 22

3. Vahit Paşa Nüshası……….. 23

4. Hasan Hüsnü Paşa Nüshası………..………... 23

5. Halet Efendi Nüshası……….. 23

6. Hasan Paşa Nüshası………... 24

7. Diğer Nüshalar………. 24 C. Eserin Metni ve Tahkiki………. D. Eserin Türkçe Tercümesi………..………... SONUÇ………...……… BİBLİYOĞRAFYA………...………..……….... İNDEKS………...……….…..… 21 22 22 22 22 23 23 23 24 24 37 66 92 95 101

(5)

ÖNSÖZ

İslâmın temel kaynakları kitap ve sünnettir. Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in, Allah Teâlâ’nın himayesi altında bulunduğu ve hiç kimsenin onu değiştiremeyeceği kesindir. Diğer kaynağımız olan sünnet, Peygamber Efendimizin söz, fiil ve takrirleridir. Sünnetin doğru anlaşılmasında, hadislerin tahrife uğramadan günümüze kadar ulaşması önemli rol oynar.

Sünnetin günümüze kadar ulaşması sahabîlerin hadisleri ezberlemeleri ve daha sonraki asırlarda bunların yazıya geçirilmesiyle mümkün olmuştur. Asr-ı saadette, o günün şartlarına uygun yazı malzemeleri kullanılmış, sonra kağıdın yazı hayatına girmesiyle, hem yazmak, hem de bu yazılanları saklamak ve sonraki asırlara nakletmek kolaylaşmıştır.

Hadislerin, tahriften korunması için, o zamana kadar görülmemiş bir usul takip edilmiş, râvîlerin hayatları zabt altına alınmış, hadislerin dereceleri de râvînin durumuna göre şekillenmiştir. Hadis rivayetinde gösterilen bütün bu titizliklere rağmen, hadisler yazılırken veya yazılan nüshalar çoğaltılırken, farklılıklar, bazen de yanlışlıklar ortaya çıkmıştır. Bu yanlışlıkların ortadan kaldırılması ve ilgili eserlerin doğru olarak günümüze intikali, yazmaların tahkikli nüshalarının ilim alemine kazandırılmasıyla gerçekleşmiştir. Zira medeniyetlerin ayakta kalması, köklü kültür hazinelerinin tanınması ve bunların korunmasıyla mümkündür. Kültürüne sahip çıkan ve onun nesilden nesile aktarılmasını sağlayan milletler, tarih sahnesinde kalmayı başarmışlardır.

Bizim on beş asra varan şanlı geçmişimiz ve köklü bir kültür mirasımız vardır. Bunun isbatı kütüphanelerimizin tozlu raflarında bulunan ve gün yüzüne çıkmayı bekleyen, milyonlarla ifade edilen yazma eserlerdir. Bu hazineyle övünmekten ziyade, onlar üzerinde çalışarak, bu mirası yok olmaktan kurtarmalıyız. Tahkîk çalışmalarının temel gayesi de, kültür mirasımıza sahip çıkmak ve onu korumaktır. Yapılacak çalışmalarla, dinin temel kaynaklarından biri olan sünnete daha doğru şekilde ulaşılacak ve ortaya çıkan sağlam nüsha, bu alanda çalışma yapan araştırmacılara ışık tutacaktır.

Kültürümüzü korumayı ve kültür mirasımıza sahip çıkmayı vazife bilerek Muhammed İbn Himmât ed-Dımeşkî (1175/1761)’ye ait “Netîcetü’n-Nazar fî İlmi’l-Eser” adlı yazmayı tahkik etmeye karar verdik. Bu çalışmamız, bir eserin daha kütüphane raflarından çıkarak, kültür hayatımıza girmesine ve kültürümüze karşı vazifelerimizden birinin ifasına vesile olacaktır.

Tahkîkini yaptığımız yazma, Hadis Usûlüne aittir. Müellif eserinde, Hanefilerin bu ilimle ilgili görüşleriyle birlikte, diğer mezheplerin görüşlerine de yer vermiştir. Biz, eserin

(6)

Konya, İstanbul, Kütahya, Çorum illerindeki kütüphanelerde bulunan farklı nüshalarını temin ettik. Bu nüshaları tetkik ederek, tahkike başladık.

Çalışmamız, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde konunun önemi ve çalışmamızda takip ettiğimiz metot yer almaktadır.

Birinci bölümde; müellifin hayatı, ilmi şahsiyeti, yaşadığı dönemdeki ilmi gelişmeler anlatılmış, bu dönemin önemli ilim adamlarının hayatları hakkında kısaca bilgi verilerek, Hanefîler ve Hadis Usûlü konusuna değinilmiştir.

İkinci bölümde, çalışmamıza konu olan eserin genel tanıtımı yapılarak, yazma nüshaları hakkında bilgi verilmiştir. Bu bölümde ayrıca eserin tahkîki ve Türkçe tercümesi yapılmıştır. Çalışmamızın sonunda sonuç, bibliyografya ve indeks bulunmaktadır.

Bu çalışmamda bana yardımcı olan ve kıymetli zamanlarını ayıran, kütüphanesini istifademe sunan danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Mahmut Yeşil’e, istişarelerinden ve kütüphanelerinden istifade ettiğim Doç. Dr. Mehmet Eren ve Dr. Nureddin Boyacılar hocalarıma, tahkîk yaparken yardımlarını benden esirgemeyen, başta İsmail Özbay olmak üzere Osman Kurt, Fatih Köse, İsmail Okudan ve diğer arkadaşlarıma, metnin ve tercümenin yazılmasında emeği geçen Mustafa Gürkan beye ve çalışmam boyunca bana destek olan aileme teşekkürü bir borç bilirim.

KEMER/ Çamyuva – 2005 Mustafa OKUYAN

(7)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser b. : İbn

bs. : Baskı c. : Cilt

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Hz. : Hazreti kn. : Kayıt Numarası m. : Mîlâdî thk. : Tahkîk Eden tlk. : Talik Eden tn. : Tasnif Numarası trc. : Tercüme Eden trs. : Tarihsiz tsh. : Tashih Eden

(8)
(9)

GİRİŞ

I. KONU VE ÖNEMİ

İslamî eserler, belli kural ve kaidelere uyularak meydana getirilmektedir. Bu kurallarla yazılan eserler, matbaa icat edilmeden önce elle yazılmış ve bunlara kısaca “yazma” adı verilmiştir. “Yazmalar İslam, medeniyet ve kültürünün yapı taşlarıdır”1. Bu eserlerin çoğaltılması da yine elle olmuştur. Bir eser belki de yüzlerce kimse tarafından defalarca çoğaltılmış ve bu nüshalar dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış, insanların hizmetine sunulmuştur. Eserler çoğaltılırken değişik sebeplerden dolayı nüsha farklılıkları ortaya çıkmış, bazen yazım hataları olmuştur. Bu hataların düzeltilmesi ve eserlerin, müellifin kaleminden çıktığı haliyle kültür dünyamıza sunulabilmesi için, farklı nüshalarının karşılaştırılarak tahkîkinin yapılması gerekli olmuştur.

Yüksek lisans bitirme tezini müstakil bir konu hakkında yapmak için ön çalışmalar yaptım. Danışman ve diğer hocalarımın teze uygun bir konunun tespiti için görüşlerini aldım. Hocalarımın ortak fikri; öğrencinin çalışmak istediği konuyu kendisinin belirlemesinin daha isabetli olduğu yönünde oldu. Bununla beraber, tez için bir eserin tahkiki konusunun alınabileceğini ifade ettiler. Biz de çalışmalarımızı bu yönde yoğunlaştırdık ve yazma bir eser tespiti için hocalarımızdan yardım aldık.

Hocalarımızla yaptığımız istişareler sonucunda “Muhammed İbn Himmât ed-Dımeşkî (1175/1761)’ye ait Netîcetü’n-Nazar fî İlmi’l-Eser adlı yazmanın tahkîkine karar verdik. Eserin Konya Yusuf Ağa, İstanbul Selim Ağa, Çorum Hasan Paşa, Kütahya Vahit Paşa Kütüphaneleriyle, Süleymaniye Kütüphanesi Halet Efendi ve Hasan Hüsnü Paşa bölümlerinde bulunan nüshalarının CD lerini elde ettik ve çalışmamıza başladık.

Çalışmamıza tahkîk üzerine yazılmış eserleri okuyarak ve bu eserlerden edindiğimiz bilgileri fişleyerek başladık. Sonra bu malzemeleri kullanarak çalışmamızı şekillendirdik. Burada, tahkîkin terminolojisi ve gayesi hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, çalışmamızda takip ettiğimiz metotlara değineceğiz.

Tahkîk konusunun uzun bir geçmişi olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, kimler tarafından bulunduğu hususu ihtilaflıdır. “İlk Hadis Usulü kitabı olarak bilinen

(10)

Muhaddisü’l-Fâsıl beyne’r-Râvî ve’l-Vâî’nin bir bölümünde, metinlerin yazımı, onlardaki

fiziki kusurların giderilmesi, tashih ve sağlam bir aslın nasıl elde edileceği gibi hususları çok erken tarihlerde açıklanmıştır.2

Tahkîk Arapça bir kelime olup sözlükte “birini tasdik etmek,” “gerçeği söyledi”3 demek anlamlarına gelir. Türkçe’de “bir şeyin doğru veya gerçek olup olmadığını araştırma, gerçeğini ispatlama, bir şeyin doğruluğunu veya gerçekleştiğini ortaya çıkarma, gerçekleme, doğrulama” anlamlarına gelir. 4

Kelime ıstılahta, “ciddi araştırma, bir kitabı yazıldığı dönemdeki haliyle okumaya gayret” anlamlarında kullanılmaktadır. Bazı bilginler meseleyi bir kültür araştırma tekniği olarak ele alır ve tarîhu’t-türas

(

ثاﺮﺘﻟا ﺦﻳرﺎﺗ

)

çerçevesinde değerlendirirler. Onlara göre, dini veya gayr-ı dini eser olsun, bilimsel problem olsun durum değişmez. Bunlar üzerinde kafa yormak “tahkîk yapmak” demektir. Tahkîku’l-mahtûtât

(

تﺎﻃﻮﻄﺤﻤﻟا

ﻖﻴﻘﺤﺗ

)

terkibinde daha dar bir anlam vardır. Birinci anlamda tahkîk sözü bir milletin kültürünü, ana kaynaklardan en doğru metotlarla alıp, yeni nesillere aktarma ameliyesidir. Yani tahkîk, sadece, kitabın metnini yayına hazırlamaktan ibaret değildir. Eğer tahkiki ıstılah olarak “metinleri neşre hazırlama” anlamında ele alırsak, yazarın eseri yazdığı şekli tesbit edip, onu o günün şartlarına uygun olarak, müellifin ağzından dinlemeye eşdeğer bir faaliyet olarak göstermek anlamına gelmektedir. Kelimenin her iki manada da kullanıldığı görülmektedir.5

Bununla birlikte, günümüzde tahkîk denince, “bir eseri değişik nüshalarıyla karşılaştırarak orijinal şekline en yakın haliyle yayına hazırlamak” anlaşılmaktadır. Yani kültür araştırması anlamına geldiği gibi, eseri yayına hazırlama anlamına da gelmektedir.

“Kitap tahkîkinin gayesi, doğru bir metin takdim etmektir. Bunun için muhtelif nüshaları karşılaştırmak ve doğru olanını tespit etmek gerekir. Aynı şekilde, metni uzun izahlarla ağırlaştırmaktan çekinmek gayesiyle, notlarda ihtisar yolunu tutmak lazımdır. Özel isimleri harekelemek, mübhem kelimeleri izah etmek ve metni daha açık hale koymak için nokta, iki nokta, çizgi, soru ve nida işaretleri kullanmak gerekir. 6

“Tahkîk demek, metni güzelleştirmek veya tashih etmek demek değildir. Gerçekte tahkîk, tarihi emanetlere sahip çıkmaktır. Kitabın metni, müellifin hükmü altındadır. Bunlar

2 Koçkuzu, Ali Osman, a.g.e., 91.

3 Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, XIII, 58.

4 Kılıçoğlu, Safa, Meydan Larousse, XII, 837.

5 Koçkuzu, a.g.e., 90.

(11)

da kendisine hürmet gereken tarihi itibarlardır. Bu hususta bir tasarrufta bulunmak, yalnızca müellifin hakkıdır.”7

Bir eserin tahkîki yapılırken tespit edilmiş kural ve kaidelere uymak, yapılan çalışmalarda ilmi hassasiyeti korumak anlamına gelmektedir. Ayrıca, bunların eserlerde uygulanması, muhtemel bir karışıklığı önleyeceği gibi, “her muhakkik kendine göre bir usul takip ediyor” şeklinde yapılan eleştiriler de son bulacaktır.

Tahkik hakkında Salahuddin Müneccid’in Kavâidü Tahkîki’l-Mahtûtât, adlı makalesinden8, Abdüsselam Harun’un Tahkîku’n-Nusus ve Neşruha, Ali Osman Koçkuzu hocamızın Hadis Araştırma Teknikleri, Yusuf Ziya Kavakçı’nın “İslâm Araştırmalarında

Usul” adlı eserlerinden faydalandım. Bu eserlerde tahkîkin tarihçesi, tahkîk kurallarının

tespiti ve geliştirilmesi, yazma nüshaların derlenmesi ve tertibi, metin tahkîkinin gayesi ve metodu gibi konuları çok güzel bir şekilde işlenmiştir.

Elbette bu konudaki çalışmalar yukarıda saydıklarımızla sınırlı değildir. Konuyla ilgili yazılmış daha birçok eser vardır. Biz burada ulaşabildiğimiz ve yaralandığımız kaynaklardan bahsettik.

Konunun öneminden ve tahkikle ilgili verdiğimiz bu kısa bilgilerden sonra, çalışmamızda takip ettiğimiz metot konusuna geçiyoruz.

II. ÇALIŞMADA TAKİP EDİLEN METOT

Çalışmamızda tahkîk ile ilgili kurallara ve daha önce zikrettiğimiz eserlerde tespit edilen metotlara uyulmuştur. Konya, İstanbul, Kütahya ve Çorum illerinde bulunan kütüphanelerden eserin altı farklı nüshanın CD leri temin edilmiş ve bu nüshalardan faydalanılarak tahkîk yapılmıştır.

Konya Yusuf Ağa Kütüphanesinde bulunan nüsha asıl kabul edilmiştir. Çünkü bu nüsha şerhiyle birlikte yer almaktadır. Ayrıca yazım hataları asgarî seviyede olup, eserin hattında okunmayan muğlak kelimeler bulunmamaktadır. Danışman hocamızla yaptığımız istişare de, bu nüshanın asıl kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır.

Öncelikle kitabın müellife aidiyeti ve kitabın ismi tespit edilmiştir.

7 Harun, Abdüsselam, Tahkîku’n-Nusûs ve Neşruha, 44.

8 Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde yayınlanan makaleyi, Mehmed Said Hatiboğlu Türkçeye

(12)

Asıl metinden farklılık arz eden harf veya kelimeler, köşeli parantez içine alınarak farklılık dipnotta belirtilmiş, metne müdahale edilmemiştir.

Diğer nüshalarda farklı yazılan bir kelimenin asıl nüshadakinden daha doğru olduğu tespit edilmişse, bu dipnotta gösterilmiş, bunun daha doğru olduğu belirtilmiştir.

Asıl metinden ziyade veya noksan olan kelime veya cümleler, dipnotta bildirilmiştir. Ayrıca, özel isimler, hadisler ve okunması zor olan kelimelerin, eserin elde bulunan şerhine ve diğer kitaplara müracaat edilerek, doğru okunuşları tesbit edilmeye çalışılmıştır.

Eserin varak başları parantez içerisinde gösterilmiş, metne noktalama işaretleri konmuştur.

Kullanılan hadisler tahriç edilerek, bunların ve kitapta geçen isimlerin fihristi yapılmıştır. Konuları başlıklara ayırarak yapılan tercüme de çalışmaya ek olarak dahil edilmiştir.

(13)

I. BÖLÜM

MUHAMMED İBN HİMMÂT ED-DIMEŞKÎ I. HAYATI

A. Doğumu ve İsmi

Muhammed ibn Himmât 1091/1680 yılında Şam’da doğmuştur.9 Müellifin tam ismi Muhammed ibn Hasen Himmât ed-Dımeşkî el-Kostantınî el-Hanefîdir.10 Bazı eserlerde Muhammed Himmât Zâde b. Hasen Himmât Zâde11 el-Hanefî et- Türkmânî ed-Dımeşkî el- Kostantınî12 şeklinde kaydedilmiştir. Ayrıca müellifin “Kalâidü’d-Dürer” adlı eserinde baba ismi Hasen yerine Hüseyn geçmektedir.

Şemsüddîn, Ebû Abdillah13 müellife verilen lakap ve künyedir.

B. Seyahatleri:

Muhammed İbn Himmât ed-Dımeşkî, eserlerinden anladığımız kadarıyla, yüksek bir ilmî şahsiyete sahiptir. Bununla birlikte, müellifin hayatı hakkında pek az bilgiye sahibiz. Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, Şam’dan Mekke’ye gelmiş, orada bir süre kalmıştır. Burada tedrisatını tamamlamış ve buradan İstanbul’a, oradan da Mısır’a gitmiş ve 1175/1761’te orada vefat etmiştir.14

C. Hocaları ve Talebeleri:

Müellif eğitimini Mekke’de tamamlamıştır. Burada Abdullah b. Sâlim b. Muhammed b. Îsâ el-Basrî el-Mâlikî (1134/1722)’den ders almıştır. Abdullah b. Sâlim, Mekke’de doğup yine orada vefat eden bir muhaddistir. ed-Dıyâu’s-Sârî alâ Sahîhi’l-Buhârî ve el- İmdâd bi

Marifeti Ulûmi’l-İsnâd adlı eserlerin müellifidir.15 Mekke müftüsü Tacüddîn b. Abdilmuhsin el- Kalâî’den ders almıştır. Muhammed b. Muhammed el-Bedîrî ed-Dimyâtî de, müellifin hadis dersi aldığı büyük alimlerdendir. İstanbul’a geldiği zaman Osmanlı devletinin medreselerindeki müderrislerinden biri oldu. Galata sarayından sonra yeni sarayda yani Topkapı sarayında iki talebeye ders vermeye başladı. Bu talebelerin kim olduğu hakkında bilgi sahibi değiliz. En önemli talebesi Osmanlı padişahlarından üçüncü Ahmed’dir. Bu

9 Murâdî, Silkü’d-Dürer, IV, 53.

10 Bağdâdî, İsmâîl Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, VI, 333.

11 Murâdî, Silk, IV, 53.

12 Kehhâle, Mu’cemü’l-Müellifîn, IX, 225; Kettânî, er-Risâletü’l-Müstatrafe, 186.

13 Kehhâle, Mu’cem, IX, 225.

14 Kehhâle, Mu’cem, IX, 225.

(14)

padişahın tedrisi için Yeni saraydan Merkume sarayına nakledilmiştir. İlim ve fazilette şöhreti artmıştır. Hatta Osmanlı devletinin Şeyhü’l-İslamlarından Üçüncü Ahmed’in Şeyhü’l-İslamı Veliyyüddîn, büyük hadis alimi Nevevî (676/1277)’nin “Şerhu Erbeîn” adlı eserini bu zattan okumuştur. Anadolu’da birçok kimse kendisinden ilim tahsil etmiştir. Ayrıca hadis rivayetiyle de meşhur olmuştur.16 Anadolu’da ders verdiği talebeler hakkında kaynaklarda bir bilgi bulamadık.

Müellifin hayatı hakkında daha fazla bilgi edinmek için Şeyhî Mehmet Efendi’nin

Vekâyıu’l-Fudalâ, Fındıklı İsmet Efendi’nin, Tekmiletü’ş-Şakâyık fî Hakkı Ehli’l-Hakâyık

ve Atâî gibi, şakâyık zeyillerini, İbn Hallikan’ın Vefayâtü’l-Âyan, bu eserin zeyli ve

el-Fehresü’l-Âmme kitabını, Mehmed Süreyyâ’nın Sicilli Osmânî, İ. Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi adlı eserlerini araştırdık. İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivinde

yaptığımız çalışma sonucunda da yazarın hayatı hakkında fazla bir bilgiye ulaşamadık. Müellif hakkında bildiklerimiz, dipnotlarda verdiğimiz birkaç eserde bulunan bilgilerle sınırlı kalmıştır.

Bununla birlikte, müellifin, Tuhfetü’r-Râvî fî Tahrîci Ehâdîsi’l-Beydâvî adlı eserinin mukaddimesinde, Sultan I. Mahmut’un ismini zikrederek ona dua etmesi,17 İbn Himmât’ın, bu padişahın zamanında da İstanbul’da bulunduğunu göstermektedir.

D. Eserleri:

Müellif, talebe yetiştirmenin yanında, birçok eser yazmıştır. Biz bu eserleri kitap kataloklarından, ilgili basılmış eserlerden, başbakanlık arşivindeki yazmalar kataloğundan, ve Prof. Dr. Saim Yeprem’in hazırlamış olduğu, bazı kütüphanelerdeki kitaplar hakkında bilgi veren CD den öğrendik. Bunların bazılarının CD lerini temin ettik. Müellifin eserlerinin hangi kütüphanelerde bulunduklarından, varak sayılarından ve hangi hatla yazıldıklarından kısaca bahsederken, CD lerini elde ettiğimiz eserler hakkında daha geniş bilgi vermeye çalıştık. Yazar hakkında bilgi veren eserlerde geçen ve müellife ait olduğu bildirilen, ama, hakkında açıklama bulunmayan eserlerin sadece isimlerini vermekle yetindik. Şimdi bu eserleri konularına göre gruplandırarak takdim ediyoruz.

16 Murâdî, Silk, IV, 53.

(15)

1. Hadis İle İlgili Eserleri

a. Tuhfetü’r-Râvî fî Tahrîci Ehâdîsi’l-Beydâvî.18

Müellif tarafından 1158 tarihinde yazılan nüsha, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya bölümünde bulunmaktadır. Nesih hatla yazılan ve 277 varaktan oluşan bu nüshanın19 Cd’sini elde ettik.

Müellif, fatiha suresinden başlayarak, her sure hakkında zikredilen hadisleri, senedleriyle birlikte tahriç etmiştir. Hadisler hakkında değerlendirmeler yapmış ve diğer alimlerin görüşlerine yer vermiştir. Zayıf hadislerin, varsa mutabaat ve şahitlerini getirmiştir. Ayrıca sayfa kenarlarında bulunan haşiyelerde, tashihler ve açıklamalar vardır.

Bir başka nüsha da Mudurnulu Mustafa b. Muhammed tarafından 1168 tarihinde istinsah edilmiştir. 248 varak olan nüshanın hattı nesihtir.20

b. et-Tenkîd ve’l-İfâde fî Tahrîci Ehâdîsi Hâtimeti Sifri’s-Saâde.21

Ahmed Bezre tarafından tahkîk edilen, müellifin basılmış tek eseridir. Kitap, müellifin, Mecüdüddin b. Yakub el-Fîrûzâbâdî’nin mevzu olduklarını ifade ettiği hadisleri topladığı “Tahrîci Ehâdîsi Hâtimeti Sifri’s-Saâde” adlı eserine yaptığı tenkitlerden meydana gelmiştir. Fîrûzâbâdî’nin bu çalışması, Ebû Hafs Ömer b. Bedr el-Mevsılî’nin

“el-Muğnî ani’l-Hıfzı ve’l-Kitâb bi Kavlihim lem Yesih Şeyün fî Haza’l-Bâb” adlı kitapta

bulunan hadislerin tahricidir.

Müellif, mukaddimede kitabın çok güzel olduğunu, ama bazı düzeltme ve ziyadelere ihtiyaç duyduğunu belirtmektedir.

İbn Himmât, mevzu olduğu iddia edilen hadislerin bir çoğunun mütabaat ve şahitlerini zikrederek, onların zayıf, bazen de hasen derecesine çıktığını söylemiştir. Fîrûzâbâdî’nin uydurma olduğunu söylediği bazı hadislerin, mevzu olduğunu müellif de tasdik etmiştir. Bazı hadislerde görüş belirtmemesi muhtemelen, Fîrûzâbâdî’nin değerlendirmelerine katıldığını göstermektedir.

Eserin muhtelif yerlerinde, hadis usûlü ile ilgili âlimlerin görüşlerine yer vermiş, zaman-zaman da konu ile ilgili kendi düşüncelerini belirtmiştir.

Eserin muhakkiki Ahmed Bezre, müellifin, mevzu hadisleri zayıf veya hasen derecesine çıkarma gayretinde biraz ileri gittiğini, bazı hadisler hakkındaki değerlendirmelerinin hatalı

18 Bağdâdî, Hediyye, VI, 333; Murâdî, Silk, IV, 53; Zirikli, Hayreddin, el-A’lâm, IV, 91; Kehhâle, Ömer Rıza,

Mu’cem, IX, 225.

19 İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya bölümü, kn. 9384, tn. 297/3. (Müellif nüshasıdır.)

20 Kültür Bakanlığı Beyazıt Devlet Kütüphanesi Veliyyüddîn Efendi bölümü, kn. 8002, tn. 297/302.

(16)

olduğunu ifade etmiş ve şu misali vermiştir. “Allah Teâlâ, kıyamet gününde, mahluka umum olarak, Hz. Ebû Bekr’e hâs olarak tecelli edecektir” hadisi hakkında, İbn Cevzî, el-Mevdûât adlı eserinde, hadisin illetli olduğunu söylemiştir. Buhârî, hadisin mevzu olduğunu belirtmiştir. Suyutî, hadisin ravilerinden biri hakkında ihtilaf olduğunu söylemiştir. İbn Himmat ise bu hadis hakkında “bu hadis zayıftır, mevzu değildir” demektedir22.

Bu konuda muhakkikin eleştirileri haklı gözükmemektedir. Çünkü müellif, zayıf hadisler hakkında görüş bildirdiğinde, hadisleri destekleyen başka rivayetleri getirdiği gibi, Suyûtî’nin, konuyla ilgili sahih, hasen ve zayıf olan başka hadisleri zikrettiğini bildirmiştir. Muhtemelen İbn Himmât, Ebû Bekr radıyallahu anh hakkındaki hadisin, zayıf olduğunu söylemesi, Suyûtî’nin konu ile ilgili diğer rivayetlerine dayanmaktadır.

c. Netîcetü’n-Nazar fî İlmi’l-Eser.23

Üzerinde çalıştığımız, hadis usûlüne ait eserdir. Eserin on nüshasını tesbit ettik. Ancak bunların altı nüshasının CD lerini temin edebildik. Müellifin bu eseri hakkında geniş bilgi çalışmamızın ikinci bölümde verilmiştir.

d. Kalâidü’d-Dürer alâ Netîceti’n-Nazar:24

Tahkikini yaptığımız eserin şerhidir. Basımı yapılmamıştır. Yusuf Ağa25 ve Süleymaniye Kütüphanesi Hasan Hüsnü Paşa26 bölümünde nüshaları bulunmaktadır. Bu nüshasının müstensihi İskilipli Mustafa’dır. Müellifin vefatından bir yıl önce istinsah edilen nüshanın hattı ta’lıktır. Yusuf Ağa nüshasının hattı nesih olup, müstensihi bilinmemektedir. Biz bu iki nüshanın da CD lerini temin ettik.

Müellif bu eseri meydana getirirken şu alimlerin eserlerinden istifade etmiştir. İbn Hacer (852/1448)’in Nuhbetü’l-Fiker, Şerhu’l-Buhârî, Suyûtî (911/1505)’nin

Takrîbü’n-Nevevî, Şerhu Müslim, el-Camiu’s-Sağîr, Elfiye, el-İtkân, Tîbî’nin el-Hulâsa, Sehâvî

(902/1496)’nin Şerhu Elfiyeti’l-Irâkî, Nevevî (676/1277)’nin et-Takrîb, İmam Şafiî (204/819)’nin Ümm, Irâkî (806/1403)’nin Elfiye, İbnü’s-Salah(643/1245)’ın

el-Mukaddime, Mustalahu’l-Hadis, Teftazânî’nin Hâşiyetü’l-Adudiyye, İbn Hümmâm’ın et-Tahrîr, Kemal İbn Ebî Şerîf’in Hâşiyetü Cem’u’l-Cevâmîi’l-Usûl, İbn Mende’nin Haşiyetü Nuhbeti’l-Fiker, Gazzâlî’nin (1111/1699) Mustasfâ, Subkî (771/1369)’nin Kitabu’l-Usûl,

Cürcânî’nin Şerhu’l-Mevâkıf, Âmidî (615/1218)’nin Usûl, el-Irâkî’nin Mustalahu’l-Hadîs,

22 İbn Himmât, et-Tenkîd, 42.

23 Kettânî, Muhammed b. Cafer, er-Risaletü’l-Müstatrafe li Beyâni Meşhûri Kütübi’s-Sünneti’l–Müşerrafe,

trc. Yusuf Özbek, 437; Bağdâdî, Hediyye, VI, 333; Zirikli, Hayreddin, el-A’lâm, VI, 91; Bağdâdî,

Îzahu’l-Meknûn fî’z-Zeyli alâ Keşfi’z-Zünnûn II, 623.

24 Bağdâdî, Hediyye, VI,333; Kehhâle, Mu’cem, IX, 225; Kettânî, Muhammed b. Cafer, er-Risale trc. Yusuf

Özbek, 437.

25 Yusuf Ağa Kütüphanesi, kn. 492/2.

(17)

Tirmizî (279/892)’nin el-Câmiu’s-Sahîh, Buhârî’nin (256/870) el-Edebü’l-Müfred, Serahsî (490/1097)’nin Usûl, Ebû Nuaym (430/1038)’ın Tarihu Isfahan, Riyâdatü’l-Müteallimîn Zehebî (748/1347)’nin el-Mîzan, Cezerî’nin Esmâu’r-Ricâl, Tûrepeştî’nin Tuhfetü’l-

Müsterşidîn, İbn Sebbağ’ın el-Udde, Lakkanî’nin Haşiyetü’n-Nuhbe, İbn Dakîk el-Îyd

(702/1302)’in İktirah, Darakutnî (385/995)’nin ed-Duafâ, Zerkeşî (794/1391)’nin

el-Muhtasar, İbn Esîr (606/1209)’in en-Nihaye, Aliyyülkârî (1014/1605)’nin Şerhu Tevdîhu’n-Nuhbeti’l-Fiker, Deylemî (509/1115)’nin Firdevs, Hakim (405/1014)’in Ulûmu’l-Hadîs,

Ebû Davud (275/888)’un Sünen, İbn Hâcib’in Usûl adlı eserlerden istifade etmiştir.

Ayrıca Ebû Hanife (150/767), Ebû Yusuf, Muhammed, Fahreddin er-Râzî, İmam Malik (179/795), İbn Abdilber (463/1070), Kadı Iyaz (544/1149), İbn Medînî, Hatib Bağdâdî (463/1071), İbn Maîn, Cevherî, Nasr b. İbrahim, Siraceddin el-Hindî, İbn Mehdî, Ebû Ali et- Tûsî, İbn Sâatî, ve Kadı Beydâvî’nin görüşlerine yer vermiştir.

Müellif, şerh edeceği asıl metnin üzerini kırmızı mürekkeple çizerek göstermiş, özel isimlerin okunuşunu belirtmiştir. Eserin birçok sayfasında, kelimelerin sözlük ve ıstılah manalarını açıklayan, metinde bahsedilen hadislerin tamamını gösteren ve bazı kelimelerin irabının yapıldığı haşiyeler vardır.

Neticetü’n-Nazar’da geçen hadislerle birlikte, muhtelif konularla ilgili yüzün üzerinde hadisi ihtiva eden eserde, Hadis Usûlu konuları, diğer mezheblerden olan âlimlerin görüşleriyle beraber mukayeseli olarak incelenmiştir. Müellif, zaman-zaman kendi görüşlerini de belirtmektedir. Biz bu görüşlerini, müellifin “hadis usûlu ile ilgili görüşleri” başlığı altında zikredeceğiz.

e. Hulâsatü’n-Nuhbe.

Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi bölümünde bulunan nüshanın hattı nesihtir. 1199 tarihinde istinsah edilen nüsha yedi varaktır.27

İbn Hacer’in “Nuhbetü’l-Fiker” adlı eserini özetleyerek oluşturmuştur. Konuları birer cümleyle ifade etmiş ve bu özette oldukça başarılı olmuştur.

f. Şerhu Hulâsati’n-Nuhbeti’l-Fiker.

İbn Hacer’in “Nuhbetü’l-Fiker” adlı eserini hulasa eden müellif, bu eserinde yaptığı hulasayı şerh etmiştir. 66 varaktan oluşan kitap, 1199 tarihinde hafız İbrahim tarafından, müellif nüshasından istinsah edilmiştir. Eserin bir sayfasında şerh, diğer sayfasında da kelimelerin manalarını açıklayan haşiyeler bulunmaktadır. Yukarıda bahsi geçen eserle aynı kitap içinde bulunmaktadır.

(18)

g. er-Risale fî Esânidi’l-Kütüb.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kütüphanesinde bir nüshası tespit edilen eser basılmamıştır. Hattı nesih olup, tamamı on varaktır.28

h. el-Es’âd fîmâ li Kütübi’s-Seb’i mine’l-İsnâd.

Gazi Hüsrev Begova Kütüphanesinde yazma, nesih hatla yazılmıştır ve beş varaktır. Eserin baskısı yapılmamıştır.29

ı. İğâsetü’l-Melhûf.

Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi bölümünde bulunan yazma, yedi varak olup, nesih hatla yazılmıştır.30

Kitap, güzel ahlakla ilgili kırk hadisten oluşmaktadır. Eserin haşiyelerinde hadislerin tahricleri ve tashihler yer almaktadır.

j. Istılâhâtü’l-Muhaddisîn.31 k. Şerh-u Nuhbeti’l-Fiker.32

l. Resâilü Adîde fî Iddeti Funûn ve Âsârı Celîle.33

2. Fıkıh İle İlgili Eserleri

a. el-Kavlü’l-Azhar fî Cevâzi Lübsi’l-Ahmer.34

Adından, kırmızı elbise giymenin caiz olduğu hakkında yazılmış olduğu anlaşılan risale, 11varaktır. Basılmamış olan bu risalenin hattı nesihtir.35

b. er-Reddü’n-Nazar fîmâ Kîle Fi’li’l-Hidr.

Bir nüshası Gazi Hüsrev Begova Kütüphanesinde bulunan, iki varaklık bir risaledir. Hattı nesih olup basımı yapılmamıştır.36

c. er-Risâle fi’r-Remy.

Süleymaniye Kütüphanesi Hafız Efendi bölümünde bulunan nüshanın müstensihi Abdullah’tır. Ok atmak hakkında yazılmış olan kitabın bu kütüphanedeki nüshasının hattı nesihtir ve 18 varaktan müteşekkildir.37

28 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, kn. 42379, tn. 297/3.

29 Gazi Hüsrev Begova Biblioteka, kn.929, tn.297/3.

30 İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi bölümü, kn. 41849, tn. 297/3.

31 Bağdâdî, Hediyye, VI,333; Zirikli, Hayreddin, el-A’lâm, VI,91.

32 Zirikli, Hayreddin, el-A’lâm, VI, 91; Aliyyülkârî, Şerhu Şerhi Nuhbeti’l-Fiker, thk. Muhammed Nizar

Temîm, Heysem Nizar Temim, 112.

33Zirikli, Hayreddin, el-A’lâm, VI; el-Murâdî, Silk, IV, 53.

34 Bağdâdî, Hediyye, VI,333; Kehhâle, Mu’cem, IX, 225.

35 Tire Necip Paşa Vakıf Kütüphanesi, kn. 430, tn. 892/7.

36 Gazi Hüsrev Begova Biblioteka Sarayevo, kn.931, tn. 297/3.

(19)

d. el-Kavlüs-Sedîd fî Cevâzi’t-Taklîd.

Gazi Hüsrev Begova Kütüphanesinde bulunan nüshanın hattı nesihtir. 1 varaklık bir risaledir.38

e. Şerhu Duâi Hatmi Sahîhi’l-Buhârî.

Bosna Hersek’te Gazi Hüsrev Begova Kütüphanesinde bir nüshası bulunduğu tesbit edilen eser, nesih hatla yazılmış üç varaklık bir risaledir.39

f. el- Fethu’l-Mübîn fi Cevâzi’d-Duâ li Seyyidi’l-Mürselîn.40

g. İhdâü Sevâbi’l-Â’mâl li Seyyidi’l-Mürselîn.41

h. Edebiyatla İle İlgili Eseri

Envâu Alâkati’l- Mecâz ve Şerhuha:

Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi bölümünde bir nüshası bulunan eserin hattı nesihtir. Tamamı altı varaktan müteşekkil olan eserin müstensihi hafız Hasan’dır. İstinsah tarihi verilmemiştir.42

Süleymaniye Kütüphanesi Denizli bölümünde bulunan, 1196 tarihli bir başka nüshanın müstensihi Yusuf b. Bekir’dir. Nesih hatla yazılan nüsha altı varaktan ibarettir.43

Mecaz hakkında, talebelerin zor anladığı konuları açıklayacak bir risaleye ihtiyaç duyulduğunu, bu sebeple bu eseri yazmaya başladığını ifade eden müellif, “alaka” kelimesinin manasını ve mecazla ilgisini açıklayarak risaleye başlıyor. Arap edebiyatında önemli bir yere haiz olan mecaz ve istiareyi, bütün kısımlarına örnekler vererek, muhtasar ve anlaşılır bir şekilde anlatıyor.

Müellifin eserleri hakkında verdiğimiz bilgilerden sonra, şimdi de İbn Himmât’ın hadis ilmindeki yerine geçiyoruz.

II. HADİS İLMİNDEKİ YERİ.

A. İlmî Kişiliği ve Hadis Usûlü İle İlgili Görüşleri:

Muhammed İbn Himmât kendi zamanında yaşamış çok değerli hocalardan ders almış, tahsilinin büyük bir kısmını yukarıda bahsedildiği gibi Mekke’de tamamlamıştır. Hadis ve fıkıhla ilgili birçok eseri vardır. Ayrıca tahkîk ettiğimiz Hadis Usûlüne ait eserinin yanında büyük âlimlerin eserlerine ve kendi yazmış olduğu eserlere yaptığı şerhler, fıkıh, tahriç ve

38 Gazi Hüsrev Begova Biblioteka Sarayevo, kn. 313, tn. 277/5.

39 Gazi Hüsrev Begova Biblioteka, Sarayevo, kn. 828, tn.297/3.

40 Kehhâle, Mu’cem, IX, 225; Bağdâdî, Hediyye, VI,333.

41 Kehhâle, Mu’cem, IX, 225.

42 İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi bölümü, kn. 22838, tn. 297/5; İstanbul Süleymaniye

Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi bölümü, kn. 41850, tn. 892/7.

(20)

diğer konularla ilgili vermiş olduğu eserlerden, çok yönlü ve hadis ilminde yetkin bir âlim olduğu anlaşılmaktadır.

Müellifin hadis usûlüyle ilgili görüşlerini, elimizdeki eserlerinden ve bu ilimle ilgili müteahhir âlimlerin, bazı konularda ona yaptıkları atıflardan yola çıkarak tesbit etmeye çalıştık.

Müellif et-Tenkîd adlı eserinde şunları söylemektedir: “Bir kimseye yanında bir grup insan olduğu halde, hediye verilirse, verilen bu hediyeden yararlanmak, o mecliste bulunan insanların da hakkıdır.” Bu hakkında Buhârî: “sahih değildir” tabirini kullanmıştır. İbn Himmât, Buhârî’nin bu sözünü şöyle yorumluyor. “Buhârî hüküm bildiren konulardaki hadisler hakkında “sahih değildir” dediği zaman, bu sözle, ıstılahi sıhhati kastetmiştir. Yani hadis sahih derecesine yükselmemiştir. Mevzu veya zayıf hadislerden bahseden konulardaki hadisler hakkında “sahih değildir” dediği zaman, bu sözle, umumun bildiği manayı kastetmiştir. Yani hadis mevzudur demek istemiştir. Birincisinde hadisin sahih olmadığı, hasen veya zayıf olduğu, ikincisinde ise hadisin uydurma olduğu anlaşılır.44

Ebû Ğudde (1417/1996), Kevserî (1378/1958)’nin Makâlât adlı eserinden şunları nakleder: Ukaylî ed-Duafâ’da bir hadis hakkında “sahih değildir” veya “sabit değildir” dediği zaman hadisin uydurma olduğunun anlaşılması gerekmektedir. İbn Himmât’ın dediği gibi. Bu ıstılahtan birçok müteahhir ve muasır ulema habersizdir. Son devrin âlimlerinden ez-Zerkeşî (794/1391) en-Nüket alâ Mukaddimeti İbn Salah adlı eserinde, Suyûtî (911/1505)

el-Leâlîi’l-Mesnûa’da, İbn Arrâk Tenzîhü’ş-Şerîa’da, Luknovî (1304/1886) er-Ref’ ve’t-Tekmîl adlı eserlerinde “hadis uydurmadır” ile “hadis sahih değildir” sözleri arasında çok fark

olduğunu söylemişlerdir. Birincisi, kizbin ve uydurmanın sabit olduğunu gösterir. İkincisinde, hadisin sıhhatinin sabit olmadığı anlaşılır. Bu hadis yoktur denilemez. İbn Cevzî’nin ”bu hadis sahih değildir” ve benzeri sözler söylediği bütün hadisler bu manaya gelir.” 45

“Luknovî (1304/1886), eserinde, konu ile ilgili bir başlık açarak,“hadisin sıhhat ve subutunun nefyedilmesi, o hadisin mevzu veya zayıf olmasını gerektirmez” demiştir ve Aliyyülkârî’nin şu sözünü nakletmiştir. Bir hadis hakkında “hadis sabit değildir” dendiği zaman, bu sözden, zikri geçen hadisin uydurma olduğu anlaşılmamalıdır. Ayrıca,

“el-Kavlü’l-Müsedded fî’z-Zebbi an Müsnedi Ahmed” adlı eserinde hâfız İbn Hacer “hacıların

tamamının mağfiret olunduğu” hadisi bahsinde “hadisin sahih olmaması, onun mevzu olmasını gerektirmez” demiştir.”46

44 İbn Himmât, et-Tenkîd, 169.

45 Aliyyülkârî, el-Mesnu’ thk. Abdülfettâh Ebû Gudde, 28.

(21)

Zikredilen alimler, iki sözün farklı manaya geldiğini ifade etmişler, ama bu sözlerin hangi hadisler hakkında ne manaya geldiklerinden bahsetmemişlerdir. Yani, İbn Himmât’ın yaptığı gibi bir taksim yapmamışlardır. Bu müellifin orijinal bir görüşüdür.

Zâhid Kevserî Makâlât’ında şunları söylemiştir. “Hadis ilminde mahir olan kimselerin, zayıf veya metruk hadislerin toplandığı kitaplarda bulunan hadisler için “hadis sahih değildir” sözleri, o hadisin uydurma olduğuna delalet eder. Ahkam bildiren hadisler hakkında “hadis sahih değildir” derlerse o zaman mana değişir. Bu sözden hadisin uydurma olmadığı, hasen veya zayıf olduğu anlaşılmalıdır. Bu konu hakkında, hadis âlimleri deliller sunmuşlardır.47

Konu hakkında geniş açıklamalar yapan Ebû Ğudde, el-Masnu’ fî

Marifeti’l-Hadisi’l-Mevzû adlı eserin mukaddimesinde şunları söylemiştir: Bazı hadisler hakkında kullanılan

“sahih değildir” veya “sabit değildir” tabirleri, mevzuat ve metruk hadisler bahsinde hadisin uydurma olduğu, ahkam bildiren hadislerde ise, ıstılâhî sıhhatin yok olduğunu, hadisin sahihlik derecesinden daha aşağıya düştüğünü ifade etmektedir.48

Tânevî, bu konuda müstakil bir konu başlığı açarak, zayıf veya mevzu hadisleri ihtiva eden kitaplarda “bu hadis sahih değildir” veya “sabit değildir” denildiği zaman, bu söz, o hadisin mevzu olduğunu ifade etmektedir. Ahkam hadislerin bulunduğu kitaplarda ise, bu sözle, hadisin sahih derecesinden, zayıf derecesine düştüğü kasdedilmektedir. Eseri tahkîk eden Ebû Ğudde, yukarıda geçen sözleri nakletmektedir.49

Tânevî, Zâhid Kevserî, Ebû Ğudde eserlerinde konuyu ele arak İbn Himmât’ın bu görüşünü ortaya çıkarmışlar, ona atıfta bulunmuşlar ve bu fikri savunmuşlardır. Bu durum adı geçen âlimlerin müelliften etkilendiklerinin en açık göstergesidir.

Luknovî konuya değinerek, “hadisin sıhhatinin ve subutunun nefyedilmesi, ahkam konusunda zayıf veya mevzu olmasını gerektirmez” diyerek, Aliyyülkârî’nin, Tezkiratü’l-Huffâz adlı eserinde, “hadisin subutunun yokluğu” veya “sıhhatinin yokluğu” mevzu olmasını gerektirmez” 50 dediğini nakletmiştir.

Luknovî, konunun devamında İbn Hacer (852/1448)’in şu sözüne yer vermiştir. “İlmin nefyedilmesi, ademin subutunu gerektirmez. Hadisin subutunun nefyedilmesi, zayıflığının sabit olmasını gerektirmez. Çünkü hadisin sabit olmasıyla kastedilenin, onun sıhhatiyle ilgili olma ihtimali vardır. Luknovî, mevzuat kitaplarında aynı tabirin ne manaya geldiği hakkında fikir beyan etmemiştir.

47 Kevserî, Zâhid, Makâlât, 132.

48 Aliyyülkârî, el-Mesnu’, thk., Ebû Ğudde, 27.

49 Tehânevî, Kavâid, thk., Ebû Ğudde, 282.

(22)

İbn Himmât’ın, konu ile ilgili görüşünü, temelde Aliyyülkârî’den ve İbn Hacer’den aldığını söyleyebiliriz. Çünkü, Aliyyülkârî, Tezkiratü’l-Huffâz adlı eserinde, “hadisin subutunun yokluğu” veya “sıhhatinin yokluğu” mevzu olmasını gerektirmez” derken, İbn Hacer de “ilmin nefyedilmesi, ademin subutunu gerektirmez. Hadisin subutunun nefyedilmesi, zayıflığının sabit olmasını gerektirmez. Çünkü hadisin sabit olmasıyla kastedilenin, onun sıhhatiyle ilgili olması muhtemeldir demiştir. İbn Himmât bu görüşleri geliştirerek sistematik hale getirmiştir.

Müellifin bir diğer görüşünü yine Ebû Ğudde tesbit etmiştir. İmam Ahmed’in bir hadis hakkında “bu konu hakkında sahih bir hadis yoktur” sözünden, o konuda “sahihi li zatihî” olan hadisin olmadığı anlaşılmalıdır. Bu bahiste, hasen li gayrihî olan hadisin mevcut olmadığı anlamına gelmez. “Hasen li gayrihî” ile delil getirmek sahihtir. 51

İbn Himmat, Buhârî’nin bir hadis hakkında “sahih değildir” sözünün ne manaya geldiğini açıkladığı gibi, burada İmam Ahmed’in “bu konu hakkında sahih bir hadis yoktur” sözüyle neyi kastettiğini açıklamıştır.

Alimler, uydurma hadisle amelin tekfiri gerektirip gerektirmediği konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Ebû Muhammed el-Cüveynî, uydurma hadisle amel etmenin küfür olduğunu söylemiştir. Zehebî: “şayet uydurma olduğu tesbit edilen hadis, helal-haram gibi hüküm bildiren konularda olursa, bununla amel, icmayla küfürdür. Terğib ve terhib hakkında olursa, cumhura göre küfür olmadığını, Cüveyni’nin görüşünde ifrata girdiğini söylemiştir. Ayrıca Nebi sallallahu aleyhi ve selleme, taammüden yalan isnad etmenin küfür olduğunu belirtmiştir. Muhammed ibn Himmât konu ile ilgili şunları söylemiştir. Uydurma olduğu bilinen hadis, merfu hadis ise, onunla amel eden küfre girer. Mevkuf veya maktu ise, bu hususta meşhur görüş, o hadisle amel edenin ittifakla küfre girmediği yöndedir.52

Zikri geçen alimler, uydurma hadisle amel bahsinde, hadislerin dahil olduğu konulara göre görüş belirtirken, müellif, hadisin derecesine göre hüküm verildiğini ifade etmiştir.

B. Yaşadığı Dönemdeki Hadis Âlimleri ve İlmî Gelişmeler:

Müellifin yaşadığı devirde her alanda birçok âlim yetişmiştir. Biz konumuz gereği sadece bu dönemde yaşamış, diğer ilimlerin yanında hadis alanında da yetişmiş veya sadece hadis ilminde söz sahibi olmuş meşhur ilim adamlarını çalışmamıza dahil edeceğiz. Bu müelliflerin hayatlarını ve ilmî şahsiyetlerini tanıtarak bu zatların önemli eserlerini belirteceğiz.

51 İbn Cevzî, el-Menar, thk. Ebû Ğudde, 110; İbn Himmât et-Tenkîd, 111.

(23)

1. Zerkânî (1122/1710)

Ebû Abdillah Muhammed b. Abdilhak b. Yusuf ez-Zerkânî, ilk ilmi derslerini babasından aldı. Sonra en-Nur Ali Şubramlisî, şeyh Muhammed Babilî, Şeyh Muhammed b. Halil el-Aclûnî ed-Dımeşkî, Cemal Abdullah Şibrâvî’den ders alarak tedrisatını tamamladı. Eserleri şunlardır: Şerh ale’l-Muvatta, Şerh ale’l-Mevâhib. 53

2. İsmail Hakkı Bursevî (1137/1725)

H.1063, M.1653 yılında Bulgaristan sınırları içinde bulunan Aydos’ta doğmuştur. Uzun süre Bursa’da yaşadığı için kendisine Bursevî denmiştir. Osman Fazlı efendinin halifesi Ahmed efendiden Arapça, Hafız Osman’dan hat dersleri almıştır. “Tamamü’l-Feyz ve

Sisilename-i Celvetî” başta olmak üzere bazı eserlerinde hayatı hakkında bilgi veren İsmail

Hakkı’ya dair çalışmalar esas itibariyle bu bilgilere dayanır. Ancak oldukça hareketli bir hayat geçirdiğinden bu çalışmalarda yer yer eksiklik ve yanlışlıklara rastlanmaktadır. 1137 /1725’te Bursa’da vefat etmiştir. Bu hareketli yaşamına birçok eser sığdırmıştır. Eserlerinden bazıları şunlardır. Rûhu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kurân, Şerhu Nuhbeti’l-Fiker,

Şerhu’l-Hadisi’l-Erbeîn.54

3. Saçaklı Zâde (1145/1732)

Adı Muhammed b. Ebî Bekir el- Marâşî’dir. Osmanlı alimleri içinde ilmiyle meşhur bir zattır. İlk tahsilini memleketindeki alimlerde tamamladıktan sonra “Tibyan Tefsiri” müellifi olan Muhammed’den ve Darendeli Hamza efendiden derslerine devam etmiş, usulüne göre tahsilini bitirip memleketine dönmüştür. Bir müddet sonra oradan Şam’a giderek Abdülgani Nablûsî hazretlerinden hadis, tefsir, tasavvuf gibi yüksek ilimlerin tahsiline gayret sarf edip icazet ve hilafet alarak Maraş’a dönmüş, bir taraftan ders halkasına, toplanan talebelere ilim öğretmeye, bir taraftan da eser vermeye başlamıştır. Müellif bu çalışmaları sonucunda yirmiden fazla eser bırakmıştır. Bu eserlerden bazıları şunlardır.

Hâşiyetü Sûreti’l-Keşşâf alâ Sûreti’l-Bakara, Aynü’l-Hayat fî Beyâni’l-Münasebet fî

Sûreti’l Fatiha, Teshîlü’l- Ferâiz, Hâşiyetü ale’l-Hayâlî.55

4. Aclûnî (1162/1748 )

Ebu’l-Fidâ İsmâîl b. Muhammed b. Abdilhâdî el-Cerrâhî el-Aclûnî. Aclun’da (1087/1676) tarihinde doğmuştur. Cerrâhî nisbesini, soyunun sahâbî Ebû Ubeyde b. Cerrâh’a ulaşmasından dolayı almıştır. İlk öğrenimini memleketinde tamamladıktan sonra on üç

53 Murâdî, a.g.e., IV, 48.

54 Namlı, Ali, “İsmail Hakkı Bursevî”, DİA, XXIII, 102-106.

(24)

yaşında Şam’a giderek devrin ünlü âlimlerinden islâmî ilimleri tahsil etti. 1707 yılında hilafetin merkezi, İstanbul’a gitti. Bir sene sonra Osmanlı Devleti tarafından Şam Emevî Camii müderrisliğine tayin edildi. Vefatına kadar kırk yılı aşkın bir müddetle bu vazifeyi yürüttü. Şâfiî fıkhı yanında şiire ve Arap gramerine vukufu vardı. Şam’da vefat etmiştir.

Eserleri: müellifin onu aşkın eseri bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını şunlardır.

Keşfü’l-Hafâ, el-Feyzü’l-Cârî, İkddü’l-Cevherî’s-Semîn fî Erbaîne hadîsen mim ehâdisi Seyyidi’l-Mürselîn, Hilyetü Ehli’l-Fadl, Şerhu’l-Hadîsi’l-Müselsel bi’d-Dımeşkıyyîn, Nasîhatu’l-İhvân fî mâ Yeteallaku bi-Receb ve Şa’bân ve Ramazân.56

5. Dehlevî (1176/1762)

Ahmed b. Abdirrahim b. Vecühiddin ed-Dehlevî’nin künyesi Ebü’l-Feyyaz, Ebû Abdillah ve Ebû Abdilaziz’dir. Şah Veliyyullah Dehlevî diye bilinir. Hindistan da yetişen tefsir, hadis ve Hanefi fıkıh alimidir. 1114’te Hindistan’ın Delhi şehrinde doğdu. İlk dini bilgileri, tefsir ve hadis derslerini babasından aldı. Çok büyük alim olan babası ona tefsir, hadis, fıkıh, kelam, akaid, gibi birçok ilimden icazet verdi. Ayrıca Muhammed Efdal, Hacı Siyalkûtî, Ebû Tahir Muhammed Medenî, Şeyh Vefdullah b. Süleyman el-Mağribî, Mekke müftüsü Tacuddin Kal’î el-Hanefî icazet aldığı diğer alimlerdir. Müellif, birçok ilimde söz sahibi olduğu için eserleri de çeşitli ilim dallarında olmuştur. Eserlerinin bazıları şunlardır.

Fethu’r-Rahmân fî Tefssiri’l-Kurân, Şerhu Terâcimi Ebvâbi Sahîhi Buhârî, Huccetullahi’l-Bâliğa, El-Musafa fî Şerhi’l- Muvattâ, El-Belâğu’l-Müsîn, Enfâsü’l-Ârifîn.57

6. el-Echûrî (1190/1776)

İsmi Atıyyetu’llah b. Atıyye el-Buhârî eş-Şâfiî’dir. Mısır’ın Echur beldesinde doğmuştur. Faziletiyle ün salmış kıymetli bir alimdir. Eş- Şihab Ahmed b. Abdilfettah el- Melevî, eş-Şems Muhammed el-Aşmâvî, Seyyid Ali el-Azîz gibi alimlerden ders almıştır. Ayrıca birçok talebe yetiştirmiş ve birçok faydalı eser bırakmıştır. Bu eserlerin bazılarının isimlerini veriyoruz.

İrşâdu’r-Rahmân li Esbâbü’n-Nüzûl ve’n-Nesh ve’l-Müteşâbih mine’l-Kur’an,

Hâşiyetü alâ Şerhi Beykûniye, Hâşiyetü alâ Tefsîri’l-Celâleyn, Şerhu Muhtasarı Senûsî58

Bu asırda yetişmiş ama meşhur olmamış hadis alimleri de vardır. Onların da sadece isimlerini vefat tarihlerine göre sırayla vermekle yetineceğiz.

56 Yardım, Ali, “Aclûnî”, İsmail b. Muhammed”, DİA, I, 327.

57 Kehhâle, Mu’cem, IV, 292.

(25)

İbrahim Hamza (1120/1708), Ali Efendi (1185/!771), Muhammed el-Huseynî (1132/1720), Abdullah Paşa (1148/1735), Abdullah Efendi (1155/1742), Abdurrahman İbn Ahmed Efendi 1170/1756), Abdurrrahman Rahmi (1173/1759), Akif Mustafa Efendi (1173/1759), Muhammed Taflâtî (1191/1777).

Görüldüğü üzere müellifin yaşadığı asırda çok değerli alimler yetişmiş, her ilim dalında eserler verilmiştir. Tasnif edilen eserler ve kendilerini en güzel şekilde yetiştiren bu alimler devrin çok verimli geçtiğini ve ilmi hareketlenmelerin yoğun olarak yaşandığını göstermektedir.

Müellifimiz, ilim dünyasına çeşitli alanlarda kazandırdığı yirmi eserle ilmi şahsiyetini ortaya koymuştur. Çalışmamıza yukarıdaki alimlerin dahil edilmesinin sebebi, müellifin bunlarla görüştüğü ve bunların görüşlerinden istifade etme ihtimali olmasından dolayıdır. Yaptığı şerh çalışmalarıyla bu etkilenmenin olduğu açıkça görülmektedir. Müellifin etkilendiği alimler bu saydıklarımızla sınırlı değildir. İbn Himmât’ın görüşlerinden etkilendiği diğer ilim adamlarını müellifin hadis usûlü ile görüşlerini incelediğimiz kısımda belirttik.

III. HANEFÎLER VE HADİS USÛLÜ A. Hadis Usûlü İlminin Doğuşu

İlk Hadis Usûlü kitabı Râmhurmizî’nin “el- Muhaddisu’l-Fâsıl” olduğu belirtilir. Gerçekten de, hadis rivayetiyle ilgili teknik unsurların sistematik bir şekilde ele alan ilk kitap budur. Daha sonra, fukaha da bu geleneğe tabi olarak dördüncü hicri asırdan itibaren telif ettikleri fıkıh usulleri içinde, mezheblerin hadis usulüne de temas etmişlerdir. Nitekim Hanefi mezhebinde ilk olarak Ebu’l-Hasen el-Kerhî (340/952) çok mutasar olarak konu ile ilgili prensipleri sıralamış, daha sonra Cessas (370/981), Serahsî (490/1097) ve Pezdevî (483/1090) Usul’lerinde Hanefî mezhebinin Hadis Usûlüne daha geniş yer ayırmışlardır. Diğer mezhep fukahasının takip ettikleri yol da aynıdır.59

Bilindiği kadarıyla Hadis Usûlüne dair müstakil eserler, fıkıh kitaplarında bulunan ve Hadis alimlerinin hadisler hakkında yer yer değindikleri bilgilerin toplanmasıyla meydana gelmiştir. Biz üzerinde çalıştığımız eserin, Hadis Hsûlü hakkında olması hasebiyle Hanefî Hadis Usûlü hakkında kısa bilgiler sunacağız.

Hadis Usulü ilmi, hadis ilminin dayandığı prensipler ve hadis teknolojisi demektir.60

59 Ünal, İ. Hakkı, İmam Ebû Hanîfe’nin Hadis Anlayışı ve Hanefî Mezhebinin Hadis Metodu, 124.

(26)

Aslında Hadis Usûlü ilminin, hadis ilmiyle başladığını söyleyebiliriz. Çünkü sahabîler, Peygamber Efendimizden işittikleri hadisleri diğer arkadaşlarına aktarıyorlar. Böylece hadis rivayetinin temelini oluşturan isnad zincir, hadis tarihinde yerini almış oluyordu. Daha sonra sosyal ve siyasi gelişmeler, hadis rivayetinin sistemli ve güvenilir bir şekilde yapılabilmesi için, rivayetlerin belli kural ve kaidelere bağlanmasını zorunlu kılmıştır. Bunlarla birlikte zaman içerisinde hadisler incelenerek kısımlara ayrılmış, tanımları ve bunların hüküm açısından değerleri ortaya konmuştur. Ortaya çıkan bu tanımlar, müstakil eserlerde toplanarak ilmin çekirdeğini oluşturmuş, sonra gelenler de ilmi geliştirmişlerdir.

Hadis Usûlü ile ilgili ilk eserler; Râmhurmuzî’nın el-Muhaddisü’l-Fâsıl , el-Hakim en-Neysâbûrî’nin Marifetü Ulûmi’l-Hadîs, Hatip Bağdâdî’nin el-Kifâye fî ilmi’r-Rivâye adlı eserleridir. Bu ilimde yapılan çalışmalar, zaman geçtikçe artmış ve birçok eser vucuda getirilmiştir.

B. Hanefîlerin Hadis Usûlü Metodu

Burada Hanefîlerin Hadis Usûlü’ndeki görüşlerinin doğuşundan ve Hanefî mezhebinin, diğer mezheplerden ayrıldığı noktalardan bahsedeceğiz.

Hanefîlerin Hadis Usûlü ile ilgili görüşleri, ilk zamanlarda Fıkıh Usûlü’ne ait eserler içerisinde yer almaktaydı. Bilindiği kadarıyla Ebû Hanîfe ve talebelerinin müstakil Hadis Usûlü eserleri mevcut değildir. Sonraları, Fıkıh Usûlü ile ilgili eserlerde, Hadis Usûlü’ne dair bilgiler derlenerek, Hanefîlerin konu hakkındaki görüşlerini ihtiva eden kitaplar yazılmıştır.61 Hanefîlerin bu ilimdeki metodlarından bahseden ilk eserler, Ebû Hasen el-Kerhî (340/952)’nin muhtasar olarak meydana getirdiği prensiplerden oluşur. Daha sonra Cassas (370/981), Serahsî (490/1097) ve Pezdevî (483/1090) bu ilimle ilgili müstakil eserler meydana getirmişlerdir. Luknovî (1304/1886), Tânevî gibi alimler de bunlara dahil olmuşlardır.

Bu kitaplar, Hadis Usulü ilminde Hanefî mezhebinin görüşlerini ve diğer mezheblerden farklılık arz eden noktaları işlemişlerdir. Bu kitapları ve konu ile ilgili İ. Hakkı Ünal’ın eserini esas alarak, Hanefîler’in diğer mezheblerden ayrıldığı noktaları özet olarak aktaracağız.

“Hz. Peygamber’in ibadetlerdeki sünneti, tabi olunacak sünnetlerdendir. Bunlardan bir kısmının terki mekruhtur. Bir kısmını terk eden günahkar olur. Diğer bir kısmı da vardır ki, uyan, güzel iş yapmış olur, ancak terk eden günahkar olmaz. Sahabenin “şununla bununla

(27)

emrolunduk”, “şundan bundan nehyolunduk” şeklindeki mutlak ifadeleri bize göre bunların, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin emri olmasını gerektirmez. Şafiî’ye göre bu şekildeki mutlak ifadeler, bunların Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin emri olduğunu ifade eder”.62

“Hadisçiler, haberleri çeşitli yönlerden değişik gruplara ayırırlar. Hadisin senedi dikkate alınarak yapılan bir ayırıma göre, haberler, önce mütevâtir ve gayrı mütevâtir olarak ikiye ayrılır. Gayrı mütevâtir olan kısım, genellikle âhad haber olarak kabul edilmiştir.63 Ancak Hanefîler, mütevâtirle âhad haberler arasında, meşhur haberlerin yer aldığını belirterek üçlü taksime giderler”. 64

“Hanefîlere göre, tevâtürle sabit olan, görülerek sabit olan gibi ilm-i zarûriyi icab ettirir. Şafiîler ise, tevâtürün ilm-i yakîn ifade ettiğini, fakat bunun ilm-i zarûri değil, mükteseb bir ilim olduğunu söylerler”.65

“Hanefî usulcüleri, Kur’an’a yapılan ziyadenin hükmü konusunda “nass (Kur’an) üzerine yapılan ziyade, neshtir” şeklinde bir kaide geliştirmişlerdir. Serahsî bu hususta şöyle der: “Nass üzerine ziyade, bize göre, şeklî olarak beyan, manevî olarak nesihtir. Bu ziyade, ister illetle ilgili olsun, ister hükümle ilgili olsun aynıdır. Şafiî’ye göre ise, bu fazlalık umumî olan hükmü tahsisten ibarettir ve bunda nesh yoktur”.66

“Hanefîlere göre umumî belvâda, yani umumî olarak ihtiyaç duyulan hallerde varid olan haber-i vâhid kabul edilmez. Halbuki cumhur, böyle gelen haber-i vâhidle ameli vacib gördükleri gibi, böyle bir rivayetin meşhur olmamasını, ona noksanlık getirecek veya onunla amelden menedecek bir husus olarak da görmezler. Çünkü hadis sahih ise, yani şaz ve malul değilse, meşhur olmaması Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin emrini terk etmeyi gerektirmez”.67

Ravisinin inkar ettiği haber-i vahidin delil olup olmayacağı, alimler arasında ihtilaflı bir konudur. Şafiî böyle bir hadisle amel ederken, Hanefîler amel etmezler.68

Hanefîlerde mürsel dört kısımda mütalâ edilir:

1. Sahabe mürseli, 2. İkinci neslin (tabiîn) mürseli, 3. Her asırdaki adil kimselerin mürseli, 4. Bir yönden mürsel, diğer yönden muttasıl olan haberler. Sahabenin mürseli, icmayla makbuldür. İkinci ve üçüncü asrın mürselleri de, Hanefîlerde huccettir. Hattâ İsâ b.

62 Serahsî, Usul, I, 115; İ. Hakkı Ünal, İmam Ebû Hanife’nin Hadis Anlayışı, 127.

63 Tânevî, Kavâid, 24.

64 Tânevî, Kavâid, 23; Serahsî, Usul, I, 292.

65 Serahsî, Usul, I, 292.

66 Serahsî, Usul, II, 82.

67 Pezdevî, Usul, III, 16; Serahsî, Usul, II, 82; İ. Hakkı Ünal, İmam Ebû Hanife’nin Hadis Anlayışı, 154.

(28)

Eban’a göre, mürsel, müsnedden daha kuvvetlidir. Bu kısma giren mürselleri, İmam Malik kabul ettiği halde, İmam Şafiî böyle bir haberi, başka bir yönden ittisali sabit olmadıkça, meşhur bir sünnet ya da selefin ameli ile teyid edilmedikçe kabul etmez.69

Ebû Hanife’nin, tahammül yollarından kıraat ve arz konusunda, şeyhin öğrenciye kıratı (sema) ile, öğrencinin şeyhe kıratını aynı değerde gördüğü ve “okuduğun zaman haddesenî de!” diyerek, sema tabiri olarak kullanılan “haddesenî” lafzının arz usulünde de kullanılabileceğini söylediği nakledilmektedir. Bu yüzden o, “haddesenâ”, “ahberanâ” ve “enbeenâ” tabirleri arasında fark görmez. Şafiî ise, “haddesenâ” tabirinin ancak semada kullanılabileceğini belirtir.70 Hatta Ebû Hanife’nin, öğrencinin alime kıraatını, alimin dinleyiciye kıraatından daha üstün tuttuğu bildirilmektedir.71

Nesh konusu Hanefî mezhebinde geniş ve önemli bir yer tutar. Nitekim Ebû Hanife’nin Kitap ve sünnette neshin mevcudiyetini kabul ettiği ve bilhassa nasih ve mensuhu ayırmada çok titiz davrandığı belirtilir. Nesh dört şekilde vaki olur. 1. Kitabın Kitapla neshi, 2.Sünnetin Sünnetle neshi, 3. Kitabın Sünnetle neshi, 4. Sünnetin Kitapla neshi. Serahsî’nin belirttiğine göre, ilk iki kısımdaki neshin cevazı konusunda ulema arasıda ihtilaf yoktur. İmam Şafiî son iki kısmı kabul etmez.72

Mübhem olan raviler, “bana sika bir ravi haber verdi” şeklinde tadil lafzıyla rivayet etseler bile İbn Hacere göre bunların rivayetleri kabul edilmez. Hanefilere göre, hakkında tadil lafzı bulunmayan mübhem ravinin rivayetinin kabul edilmesi için, iki veya üçüncü karndan olması ve sadece sika raviden rivayet ettiğinin bilinmesi gerekir.73

Şafiî ulaması, “bidatçi bidatine davet etmezse onun rivayeti makbuldür” derler. Hanefiler ise, bidatçinin rivayetini mutlak olarak reddetmişlerdir.

Ebû Hanife ve İmam Malik’e göre riddet, yani İslam dininden dönmek, sahâbîliği ibtal eder. Çünkü sahabe olmak bir ameldir. Riddet ise mutlak olarak ameli, dolayısıyla sahâbîliği ibtal eder. Ölüme kadar bu hal devam etsin veya etmesin fark etmez. İmam Şafiî, “irtidattan sonra tekrar Müslüman olsa sahâbelik geri döner demiştir”.74

69 Pezdevî, Usul, III, 2. Serahsî, Usul, I, 360.

70 İ. Hakkı Ünal, İmam Ebû Hanife’nin Hadis Anlayışı, 203.

71 Suyûtî, Tedrîbü’r-Râvî, II, 15; Serahsî, Usul, I, 375.

72 Serahsî, Usul, II, 67; İ. Hakkı Ünal, İmam Ebû Hanife’nin Hadis Anlayışı, 212.

73 İbn Himmât, Netîcetü’n-Nazar, Yusuf Ağa Kütüphanesi, 8b varağı, kn. 492.

(29)

II. BÖLÜM NETÎCETÜ’N NAZAR FÎ İLMİ’L ESER

Muhammed b. Himmât ed-Dımeşkî (1175/1761)’ye ait olan bu eser, Hadis Usûlü’nden bahsetmektedir. Müellif, kütüphanesinde bulunan, hadis ilmine ait eserlerde bulunan bilgileri derleyerek, bu kitabı meydana getirmiştir. Bu bakımdan orijinal bir eser olduğunu söyleyemeyiz. Ama bu sahada yazılmış müstakil bir eser olduğu söyleyebiliriz. Müellif, Hanefî mezhebinin Hadis Usûlü ile ilgili görüşleri yanında, diğer mezheblerin görüşlerini de belirtmiştir. Bunu yaparken birçok kaynaktan yararlanmıştır. Özellikle İbn Hacer’in görüşlerinden ve eserlerinden istifade etmiş, birçok yerde onun fikirlerini eserine almıştır. Tespitlerimize göre, elliden fazla alimin görüşlerinden ve eserlerinden faydalanmıştır. Bunların arasında İbn Hacer, İbnü’s-Salah, Suyûtî, Irâkî, Sehâvî’nin görüşleri öne çıkmaktadır. Ayrıca kullandığı kaynaklardan, müellifin geniş bir kütüphaneye sahip olduğunu anlıyoruz.

Mukaddime, üç maksat ve bir hatimeden oluşan eser hadis usûlü ilmini derli toplu bir şekilde işlemektedir. Mukaddimede, hadis ilminin mahiyeti, konusu ve gayesi izah edilmiştir.

Birinci maksatta mütevâtir ve âhad haberlerin kısımlarından bahsedilmiştir.

İkinci maksatta, hadisin isnadı konu edilmiş, buna göre şekillenen hadislerin isnadlarının kazandığı terim manaları üzerinde durulmuştur. Ayrıca, hadis tahammül ve edâ yolları hakkında da bilgi verilmiştir.

Üçüncü maksatta ise, hadisin metni ile ilgili konulardan bahsedilmiştir. Bu bölümde iki tane de tenbih bulunmaktadır. Birinci tenbihte, sahâbîlerin adedinden ve onların sözlerinin merfu hadis kısmına dahil olduğundan bahsedilmektedir. İkinci tenbihte, müçtehitlerin zayıf bir hadisin makbul olduğunu söylediklerinde, bu hadisle amel edilebileceği, hatta onların kanaatlerinin, zayıf hadisi, maktu’ hadisi nesh eden mütevatir hadis derecesine yükselteceği belirtilmiştir.

Hatimede, hadis usûlü ilminde bilinmesi gerekli olan bazı konular işlenmiştir. Bunlar; ravi tabakaları, cerh ve tadil konusu, raviler hakkında bilinmesi gereken diğer hususlar, hadis şeyhinin ve talebesinin adabı, hadis kitaplarının vasıflarının ve hadisin nuzul sebebinin bilinmesi gibi konulardır.

Eserin muhtelif yerlerinde on bir hadis kullanılmıştır. Bu hadisler konulara örnek olarak zikredilmiştir. Müellif bu eserini, şerh ederek, Kalâidü’d-Dürer alâ Netîceti’n-Nazar fî

İlmi’l-Eser ismini verdiği bir kitap meydana getirmiştir. Biz, bu eserinin de, iki nüshasının

(30)

kitapları, bu şerhte kullandığı eserlerden, yine kendisine ait olan, et-Tenkîd ve’l-İfâde fî

Tahrîci Ehâdîsi Hâtimeti Sifri’s-Saâde ve Kadı Beydâvî’nin tefsirindeki hadislerin

tahriçlerini yaptığı Tuhfetü’r-Râvî fî Tahrîci Ehâdîsi’l-Beydâvî adlı eserinden faydalanarak tespit etmeye çalıştık.

A. Eserin Müellife Nisbeti

Tahkîkini yaptığımız eserin bütün nüshalarında bu eserin Muhammed İbn Himmât ed-Dımeşkî’ ye ait olduğu sarih bir lafızla ifade edilmiştir. Müellif “hamd ve salattan sonra Rabbine muhtaç, günahlarının esiri Muhammed İbn Himmât el-Hanefî şöyle der” demiştir. Müellifin hayatını ve eserlerini tanıttığımız Silkü’d-Dürer, el-A’lam, Hedyyetü’l-Ârifîn gibi eserlerde bunu müellife nisbet etmektedirler.

Üzerinde çalıştığımız kitap ile, İbn Hacer’in oğluna ait Netîcetü’n-Nazar fî Şerhi

Nuhbetü’l-Fiker adlı eser birbirine karıştırılmamalıdır. Bu İbn Hacer’in oğlunun kitabı, İbn

Hacer’in Nuhbetü’l-Fiker adlı eserine yaptığı bir şerhtir. İbn Himmât’ın kitabı ise, hadis usulünden bahseden müstakil bir eserdir.

B. Eserin Yazma Nüshaları 1. Yusuf Ağa Nüshası

Bu nüsha, Konya Yusuf Ağa Kütüphanesinde, 414 numarada kayıtlıdır. On bir varaktır. Birinci varakta yirmi, son varakta on yedi, diğer varaklar yirmi yedişer satır vardır. Eser 220x140-165x85mm ebatlarında olup, birinci sayfası nefis tezhipli, sayfa kenarları da tezhipli olup yazı türü nesihtir. Eserin tamamı harekeli olmayıp, özel isimler ve bazı kelimeler harekelenmiştir. Eserin birinci sayfasının ortasında ve eserin sonunda 1209 tarihli bir vakıf mührü bulunmaktadır. Ayrıca metin siyah mürekkeple yazılmış olup, sayılar, cümle başı olduğuna delalet eden çizgiler, bazı harekeler kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Bu nüshanın, 5a ve 8b varaklarında haşiyeler bulunmaktadır, fakat onların kim tarafından yazıldığı belirtilmemiştir. Eserin cildi, siyah meşin, şemseli, ıstambajlı, mıklepli, şirazelidir.

2. Selim Ağa Nüshası:

Bu nüsha İstanbul Selim Ağa Kütüphanesinde, 1272/6 numarada bulunmaktadır.75 Müstakil bir kitap olmayıp içinde birçok risale bulunan büyükçe bir kitabın içerisinde yer almaktadır. Nüsha on iki varaktan müteşekkildir. Birinci sayfanın üst kısmı ve kenarları süslü, diğer sayfaların sadece kenarları süslüdür. Yazı türü nesih olup, birinci sayfada on yedi, diğer sayfalarda on dokuz satır bulunmaktadır. Nüsha siyah mürekkeple yazılmış olup yer yer kırmızı mürekkep kullanılmıştır. Metinde noktalama işareti kullanılmamıştır ve bazı

(31)

kelimeler harekelenmiştir. Nüshanın 6a varağında tarihini okuyamadığımız bir vakıf mührü bulunmaktadır. Yazım tarihi belli olmayıp, sayfa kenarlarında veya altlarında haşiye ve benzeri açıklamalar bulunmamaktadır.76

3. Vahit Paşa Nüshası:

Nüsha, Kütahya Vahit Paşa İl Halk Kütüphanesinde bulunmaktadır. On beş varaktan oluşmakta, 1b varağında on beş, 15a varağında yedi, diğer varaklarda on dokuzar satır bulunmaktadır. Hattı talik olup, sayfa kenarlarında süsleme ve hareke bulunmamaktadır. Siyah mürekkeple yazılmış, konu başlıkları ve maddelerin yazımında kırmızı mürekkep kullanılmıştır. 8b, 9b, 10b, 12b ve 14b varaklarında kısa haşiyeler bulunmakla birlikte, bunların kime ait olduğuna dair bilgi verilmemiştir. 145x65-210x145 ebatlarındaki nüsha, Kastamonulu Ahmed tarafından istinsah edilmiş, ama tarih verilmemiştir. Sadece 1227 tarihli Kütahya Vahit Paşa Kütüphanesi’nin mührü bulunmaktadır.77

4. Hasan Hüsnü Paşa Nüshası:

İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Hasan Hüsnü Paşa bölümünde bulunan nüsha, on altı varaktan oluşmaktadır. 1b varağında on beş, 16a varağında yirmi, diğer varaklarda on dokuzar satır bulunmaktadır. Talık hattın kullanıldığı nüsha, siyah mürekkeple yazılmış, konu başlıklarında kırmızı mürekkep kullanılmıştır. Ayrıca her sayfanın dört tarafına kımızı mürekkeple çizgi çekilip çerçeve içerisine alınarak, sade bir süsleme yapılmıştır. Metinde de bazı maddeler, kırmızı çizgilerle gösterilmişlerdir. Bazı kelimeler harekelenmiştir. Nüsha İskilipli Mustafa tarafından 1172 tarihinde istinsah edilmiştir.78

5. Halet Efendi Nüshası:

Tamamı on varak olan nüsha, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Halet Efendi bölümünde bulunmaktadır. 1b varağında on dokuz, son varağında on üç, diğer varaklarda yirmi birer satır bulunmaktadır. Siyah mürekkeple yazılmış, konu başlıklarında kırmızı mürekkep kullanılmıştır. Sayfa kenarları süslenmiş, 1b varağında daha fazla süsleme yapılmıştır. Nüshanın istinsah tarihi ve müstensihi bilinmemektedir. Hattı talık olan nüshada, haşiye ve hareke bulunmamaktadır. Diğer nüshalarda, satırlar sayfaya paralel olarak yazılırken, bu nüshada çapraz yazılmıştır. Bu özelliğiyle de diğerlerinden farklılık arz etmektedir.79

76 İstanbul Selim Ağa Kütüphanesi, kn. 1272/6.

77 Kütahya Vahit Paşa İl Halk Kütüphanesi, kn. 216/2.

78 İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Hasan Hüsnü Paşa bölümü, kn.38171, tn. 297/301.

(32)

6. Hasan Paşa Nüshası:

Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesinde bulunan bu nüsha 210x150-140x90 ebatlarındadır. Nesih hatla yazılmış olup, tamamı on beş varaktır. 1b varağında on beş, diğer varaklarda on dokuzar satır bulunmaktadır. Hattında siyah mürekkep kullanılmış, konu başlıkları kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Sadece 1b, 2a ve 9b varaklarının kenarlarında haşiyeler bulunan nüshada, bazı kelimeler harekelenmiştir. Bazen de konu başlıkları ve rakamların üzerine kırmızı mürekkeple çizgiler çekilmiştir. Müstensihinin adı bulunmayan nüsha 1166 tarihinde istinsah edilmiştir.80

7. Diğer Nüshalar:

Tunis, Zait Kütüphanesinde, II, 232 / 1112 numarada, Kahire Kütüphanesi I, 1348 / 28081 numaralarında, Gazi Hüsrev Begova Kütüphanesinde82 eserin birer nüshası olduğu tespit edilmiştir. Bu nüshalar, yurt dışında oldukları için onlara ulaşamadım.

Ayrıca, eserin bir nüshasının da İstanbul Üniversitesinde 80083 numarada kayıtlı olduğunu tesbit ettik. Ama bütün çabalarımıza rağmen nüshayı temin edebileceğimiz bir muhatap bulamadık. Temin ettiğimiz altı nüshayı çalışmamıza dahil ettik.

Kullandığımız nüshaları dipnotlarda şu rumuzlarla gösterdik. س : Selim Ağa Nüshası

و : Vahit Paşa Nüshası ح : Hasan Paşa Nüshası

ﺢﺣ : Hasan Hüsnü Paşa Nüshası ﺎﺣ : Halet Efendi Nüshası

80 Çorum İl Halk Kütüphanesi, kn. 3626/4.

81 Brockelman, a.g.e., II, 423.

82 Gazi Hüsrev Begova Biblioteka Sarayevo, kn. 313.

(33)
(34)
(35)
(36)
(37)
(38)
(39)
(40)
(41)
(42)
(43)
(44)

Referanslar

Benzer Belgeler

İbn Kesîr’in tefsirinin bu yönünün ele alınıp incelenmesi, tefsir adına şimdiye dek yapılan tartışmaların daha doğru/verimli bir zeminde yürütülmesine, tefsir

Abdullah da, “Sizin konuşmadığınızı görünce ben de konuşmayı veya bir şey söylemeyi uygun görmedim.” cevabını verdi bunun üzerine Ömer, “Eğer söylemiş

Allah Rasûlü‟nün sohbet halkasında yetiĢtirdiği sahabe-i kirâmın önde gelenleri bulundukları yerlerde tebliğ ve irĢâd vazifelerine devam ettiler. Ders

Tedris faaliyetlerinin yanında İbnü’l-Cezerî bu dönemde kırâat ilmiyle ilgili birçok eser kaleme almıştır. En-Neşr fi’l-Kırâati’l-Aşr ve Tayyıbetü’n-Neşr

[r]

● ÇalıĢmamızda esas aldığımız nüsha olan Yeni Cami (لصلأا), nüshalar arası karĢılaĢtırmada kullandığımız Bağdatlı Vehbi (ب) ve Veliyuddîn Efendi

Birinci bölümde, kitabın müellifi eṭ-Ṭaberî’nin hayatı ve yaşadığı dönem incelenmiştir. Bu kapsamda onun ismi, ailesi, ilmî ve edebî hayatı, hoca ve

يهف ةديصقلا راكفأ كلذ لثمو ،ةيعيدب تانسحم وأ ضومغ اهيف سيل ةلسلس ةطيسب يهف ظافللأا ةيحور ةبرجت نع ربعت لا اهنأ لوقلا نكمملا نمف ،خيشلا حدم ىلإ فدهت ةدحاو ةركف يف بصنت