• Sonuç bulunamadı

Sinema kitapları üzerine (3):Kaynak olabilecek üç yapıt

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sinema kitapları üzerine (3):Kaynak olabilecek üç yapıt"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

19 TEM M U Z 1985

KÜLTÜ!

________________________ SİNEMA

ATİLLA

DORSAY

Sinema Kitapları Üzerine (3)

Kaynak olabilecek ü

NİJAT OZON

SİNEMA

U Y G U L A Y I M 1 S A N A T I T A R I H I

* mmmmm

İKİSİ— Sinemamızın tek resmi tarihçisi Nijat Özön, son kitabın­ daki özenli çalışmasıyla dikkati çekerken, Agâh Özgüç’ün “Türk Filmleri Sözlüğü ”niin 4. cildi değerli bir başvuru kaynağı oluşturuyor.

N i j a t Özön’ün hazırladığı

“Sinema: Uygulayımı-

Sanatı-Tarihi” adlı kitabı,

adından da anlaşılacağı

gibi, teknik konularda

olduğu kadar sinemanın

çeşitli yönlerini vermesiyle

yararlı. Agâh özgüç ise,

“ Türk Filmleri

Sözlüğü’’nün dördüncü

cildiyle sinemamızın

1980-83 yılları arasındaki

döneme ışık tutuyor.

Erman Şener ise, TV ile

video olayını ele almış.

Son ayların sinema kitapları­ na bakışımızı bu üçüncü ve son yazıyla tamamlayalım. Bu kez sinema üstüne kaynak-kitap oluşturabilecek üç yayın var önümüzde... Bunlardan ilki, Ni­

jat Özön’ün “Sinema” isimli ki­

tabı. Tam ismiyle “ Sinema:

Uy gulayımı-Sanatı-Tarihi.... ” Nijat Özön, bilindiği gibi sine­

mamızın bir anlamda gelmiş geç­ miş tek resmi tarihçisi. Özön’ün ansiklopedicilikten gelme özen­ li bir çalışması, kuşkusuz dikkat­ li bir arşivciliği, sinemanın ülke­ mizde ve dünyadaki gelişmeleri­ ni sürekli izleyen bir ilgisi var.

“ Sinema” , aslında yeni bir kitap

olmaktan çok, Özön’ün uzun yıllar boyu yayımladığı çeşitli si­ nema kitaplarının yeni bir kar­ ması niteliği taşıyor. Ancak özel­ likle, yabana sinema tarihinin 1980 ortalarına, Türk sineması tarihinin ise 1984 ortalarına dek getirilmiş olması, kitabı kuşku­

suz oldukça güncel kılıyor, öne­

mini arttırıyor.

Özön, kitabın ilk bölümünde

sinemanın uygulayımına {yani tekniğine) ilişkin bir dizi yararlı

bilgi veriyor. Bu alandaki yıllan­ mış deneyimleri, Özön’e, bu ki- mileyin çapraşık konuları olduk­ ça yalın biçimde özetleme olana­ ğını getirmiş. Aym şey, çerçeve­ lemeden görüş açısına, çekim öl­ çeğinden aydınlatm aya, oyundan renge, sinema sanatının birçok öğesini açıklayıcı bilgiler içeren “ Sanat” bölümü için de söylenebilir. “Tarih” bölümün­ de ise Özön, özellikle George Sa-

doul'un ünlü Sinema Tarihi’ne

oldukça yakından bağlı kalan bir gelişme planı içinde dünya sine­ masına, sonra da Türk sinema­ sına eğiliyor. Bu bölüm, bence yapıtın en çok tartışmaya açık bölümü.. Özön, yabancı sinema tarihinde, bir ölçüde kalıplaşmış kimi yargıları yenileme gereğini duymamış olmaktan, bir ölçüde son yıllarda yabana sinemayı iyi izleyememiş olmaktan, bir

ölçü-de ölçü-de özetleme zorunluluğun­ dan, çok tartışılır yargılara va­ rabiliyor. örnekse, Jerzy Skoli-

mowski gibi son bir iki filmiyle

ortalığı ayağa kaldırmış bir yö­ netmenden söz ederken, “ ..yurt

dışı çalışmaları Polanski’ninki kadar bile talihli olmadı" (S. 30)

diyerek, üstelik Polanski’yi de harcaması, Jean-Pierre Melvil-

le’i “Gölgeler Ordusu” nda bıra-

kışı (S. 275), son yıllardaki film­ leriyle ilgi çekmeyi sürdüren önemli sinemacı Jacques Rivet-

te için, “ Kendinden başka kim­ senin anlamadığı simgelerle do­ lu bir iki filmden sonra piyasa­ dan hemen hemen silindi” (S.

275) demesi, “ ciddi” bir sinema tarihçiliğiyle pek bağdaşmıyor. Türk sineması tarihinde ise,

Özön’ün, sinemamızın tek “res­ mi tarihçi” si olmasından gelen

bir güvenle kendi vardığı ve

baş-Nijat Özön’ün mektubu ve bir tartışma konusu:

Eisenstein

Nijat Özön'den geçen hafta­

ki Eisenstein çevirileri üstüne ya­ zıma değgin bir mektup aldım. Sıcağı sıcağına... Mektubun bir bölümünü -yayımlamak istiyo­ rum. Çünkü bu, Özön’ün kitap­ larında eleştirdiğim dil konusun­ da bir yanıt içermekle kalmıyor, önem li saydığım bir konuda da herkesçe kabul edilebilir ortak bir sonuca, bir yargıya varmak

için iyi bir fırsat oluşturuyor. Özön öncelikle “ arı dil” ko­

nusunda yazdıklarımı yanıtlıyor.

“Okuru zorlama” konusunda bana hak veriyor. Ancak “ Ei­ senstein gibi yepyeni kavramla­ rı getiren birinin yapıtını çevirir­ ken, TUrkçenin olanaklarını zor­ lamak, Tiirkçenin ilerlemesi için gerekli. Bunun için okurun da biraz zorlanması, çaba göster­ mesi gerekiyor. Eisenstein’ı oku­ mak isteyen birinden bunu bek­ lemek fazla olmaz sanırım” di­

yor. Umarım olmaz. Benim kor­ kum, günümüzde zaten “ Züm-

rüdüanka” türünden “ nadir”

bir yaratık haline gelen okurun bu “ zortama”ya dayanıp dayan­ mayacağı. Kitabı alıp almayaca­ ğı, alsa bile sonuna dek direne­ rek okuyup okumayacağı. Yok­

sa Özön’ün dediği gibi, “ Türk- çenin bugün uluslararası düşün yaşamının birçok güç yapıtını yansıtabilir duruma gelmesi, an­ cak çevirmenlerin ve okurların ortaklaşa çabalarıyla, bu çaba­ ların birikimiyle oluştu. Daha da gelişmesi, her iki yönden aym ça­ balara bağlı” yargısına katılma­

mak mümkün değil..

Tartışılır bir yargı

1 Asıl nakletmek istediklerim,

Özön’ün Eisenstein'ın ismini

yazma biçimi konusundaki söy­ ledikleri. Özön, bu konuda ay­ nen şöyle diyor: “Yabancı özel

mı. Âyzenştayn mı?

adların yazımında genellikle be­ nimsenen kuralları bilirsin. La­ tin abecesiyle (alfabesiyle) yazı­ lan, Türkçede yerleşmiş biçimi olmayan özel adlar, kendi ya­ zımlarıyla yazılıyor. Latin abe­ cesi kullanmayan (bunlar arasın­ da kiril abecesi de var) ulusların özel adlan, Türkçede okunduğu biçimiyle. Ben de yazılanında buna uyuyorum. Ancak arada bir bu son kuralın dışına da çık­ tım: Birinci kurala uymak için. Eisenstein, buna bir örnek.

Ne-Eisenstein

deni de şu: Bildiğin gibi Eisens­ tein, Alman kökenli. Soyadı da Almanca. Senin yazdığın gibi bu soyadı kiril abecesinin özelliği dolayısıyla Avrupa dillerine Ei­ senstein olarak geçmemiş. Tam tersine, Avrupa dilinden kiril abecesine zorlamayla geçmiş. Nitekim, Âyzenştayn olarak okunuşu da kiril abecesinden dolayı değil, soyadının Alman­ ca oluşu ve Almanca da böyle okunuşundan dolayı. Yoksa ki­

ril ab ecesin d en T ü rk çey e ya da

Latin abecesini kullanan

herhan-gi bir dile aktarma yapılsa, Ey- zenşteyn olarak aktarılması ge­ rekirdi. (Nitekim kiril abecesine sıkı sıkıya uyan kimi yazarlar - bu arada Guido Aristarco- bu­ nu Eyzenşteyn -İtalyan harfleriy­ le Ejzenstejn- olarak aktarıyor­ lar.) Görüyorsun, o zaman orta­ ya Eisenstein-Ayzenştayn Ey­ zenşteyn gibi karmakarışık bir yazım çıkıyor. Ben soyadının Al­ manca oluşunu, Latin abecesine uygun yazılışını göz önüne ala­ rak, yazım birliği sağlamak için Eisenstein’ı yeğledim.”

Yüzde yüz

doyurmuyor___________

Özön’ün bu konuda yazdıkla­

rını çok önemli sayıyorum. Çün­ kü bir ülkede sanat ve bilim ko­ nularında “ uygar” sayılan bir düzeye gelmek için, terimlerde, isimlerde, kavramlarda mutlaka anlaşmak, birleşmek gerekiyor.

Eisenstein, sinema eleştirisinde

öylesine sık geçmiş, geçen ve ge­ çecek bir isim ki, bu konuda or­ tak bir yargıya varmanın kendi- ninkini aşan simgesel bir önemi bile var. Gerçi Özön’ün açıkla­ ması, beni yüzde yüz doyurmu­ yor. Çünkü Eisenstein ismi bir Alman ismi değildir artık, Al­ man kökenli bir Slav ismidir ve

Özön’ün genel kuralı, bu “ istis-

na” ya da pekâlâ uygulanabilir. Ancak bu konudaki tartışmayı sonsuza dek uzatmaktansa, Öz­ ön’ün oldukça haklı gerekçele­ rini kabul etmek ve Eisentsein is­ minin yazılışında Âyzenştayn ’ı bir yana bırakıp yeniden Eisens-

tein ’a dönm ek, bana en “ makul” çözüm olarak gözükü­ yor. Umarım, bu çözümü sine­ mayla yazıp-çizip uğraşan herkes kabullenir ve bu konuda ilerde değişik yazımlar karşımıza çık­ maz. _

- AtAVlU

yapıt

kası olmadığı için genelde kabul edilen kimi yargıları (örneğin

Muhsin Ertuğrul’u hemen yal­

nızca kötülemesini) bu kitapta da yinelediğini görmek olanak­ lı. Akad sineması için “ ..eski

Türk toplumunun ağırlığını, ya­ vaşlığını duyurmak ereğiyle bu öykülerin sinemadaki uyarlama­ larına alabildiğince yavaş, ağır bir tempo ve dizem vermek iste­ miş, ancak bunda çok aşırıya ka­ çarak sonuçta ( ) sıkıcı görünç- lükler (mizansenler) dizisi orta­ ya çıkarmıştı” demesi, yine biz­

ce tartışılır bir yargı. Demek is­ tediğim , Ö zön’ün k itab ı, özellikle “ Tarih” bölümünde yazarın bizce tartışmaya açık ki­ mi kişisel yargılarıyla yürüyor. Ama her kitap sonuç olarak ya­ zarının görüşlerini yansıttığı için, bunun böyle olması kaçınılmaz da denebilir. Özön’ün “ Sine-

ma” sı, sinemanın çeşitli alanla­

rını özenle, bilgiyle araştıran, özellikle sinema eğitimi yapan­ lar ve yapacaklar için mutlaka el altında bulundurulması gereken bir başvuru kitabı.. Kimi yargı­ ların eleştiri hakkı saklı kalmak koşuluyla... (“ Sinema” , HİL

Yayınları).

Agâh Özgüç’ün sözlüğü

Sinema yazarı, arşivcisi Agâh

Özgüç, ünlü “Türk Filmleri Söz- lüğü” nün yeni cildini çıkardı.

Bu dördüncü cilt, 1980-83 arası gibi önemli bir dönemi kapsıyor.

Özgüç, her yılın genel olarak bir

dökümünü yapıyor önce: Yılın başlıca olayları, akımları, eğilim­ leri, ödülleri, sinemanın kayıp­ ları ve çeşitli sayısal bilgilerle... Sonra alfabetik olarak o yılın tüm filmlerinin jenerikleri, özet­ le konuları, eğer belli bir önem­ leri varsa basındaki çeşitli yan­ kıları veriliyor. Özgüç, bu kez bir yenilik yapmış, kısa eleştiri özetlerinin dışında tüm eleştiri­ lerin yayın organlarını ve tarih­ lerini de vermiş. Böylece yarının olası araştırmacısı için çok de­ ğerli bir kaynakça, bir araştırma olanağı doğmuş oluyor. Kimi filmlerin özenle basılmış renkli resimleri veya “ lobi” leri de ki­ tabın görsel çekiciliğini arttırı­ yor. Agâh Özgüç’ün bu yeni ki­ tabının biz sinema yazarlarınca büyük bir ilgiyle, giderek “ şük-

ran” la karşılaşacağı kesin. Ama

bunun dışında Türk sinemasıy­ la ilgilenen, video kulüp sahibi ve işletmecilerinden sinema salo­ nu sahiplerine, dağıtımcılardan meraklı seyirciye birçok kesimin de ilgisini çekmesi gerekir.

( “ Türk Filmleri Sözlüğü

1980-1983” ).

Şener’in TV ve video kılavuzu______________ _

Sinemaya yıllarca emek ver­ miş bir diğer dost, Erman Şener, son kitabında TV ve videoya eği­ liyor. Erman Şener, kendine öz­ gü bir sinema yazandır kuşku­ suz. Onu çok “ ciddi” , sinema­ ya dört dörtlük biçimde yakla­ şan bir eleştirmen veya araştır­ macı sayamazsınız. Ama sine­ maya tam anlamıyla gönül ver­ miş, iflah olmaz bir film tüketi­ cisi olduğu denli, sözüne sohbe­ tine doyum olmaz bir anlatım, bir rahat ve akıcı Türkçe kullan­ ma ustasıdır. Ben Şener gibi as­ lında pekala mizah yazarı olabi­ lecek yaratılışta kişilerin sinema­ ya merak sanp sinema yazan ol­ malarını hep bir talih işi saya­ rım. Sinema için kuşkusuz; bu yazılar, sayısız dergi ve gazete boyunca kimbilir kaç kişiyi, kaç kuşağı sinemaya yaklaştırmada, ısındırmada, kimileyin hafif yaklaşımlar, yüzeysel gözüken konular aracılığıyla bile olsa si­ nemaya ilgi derlemede önemli bir işlev göregelmişlerdir? Bugün bile MUliyet’te TV’de Sinema sü­ tunlarındaki (imzasız) yazılar, bu işlevin önemli bir alanı değil mi?

“Televizyon-Video” isimli in­

celemesinde Şener, ne yazık ki o akıcı, kıvrak “gülmece” üslubu­ na pek sık başvurmuyor. Çünkü bu kitap, daha çok bir “ kıla­

vuz” , bir kaynak kitap olarak

düşünülmüş. TV’nin dünyadaki gelişiminden bizde bugünkü du­ ruma dek birçok yararlı bilgiyi derleyen kitapta, video olayına da değiniliyor, yararlı ve pratik bilgiler veriliyor, sinema/TV/vi- deo arasındaki ilişkiler, karşılıklı yarar ve zararlar, etkileşimler araştırılıyor. Şener’in kitabının, bunca TV ve video düşkünlüğü yaşanan bir ülkede el altında bu­ lundurulması gereken yararlı bir kaynak kitap olduğu görüşünde­ yim (Televizyon Video, İmge

Yayınlan).

Ayrıca Cumhuriyet Kitap Kıı-lübü’nün aylık kataloglarından sonuncusunun, temmuz katalo­ gunun da tanıtma bölümünde si­ nema kitaplarına toplu bir yer ayrıldığını, sinema yayınlarına ayırdığım bu 3 yazının son notu olarak belirteyim. Agâh Özgüç,

Çetin Özkırım ve benim imzala­

rımı taşıyan 3 yazıyla bu alana dünü ve bugünüyle toplu, yararlı ve ilginç bir yaklaşım getirildiği gibi, piyasada bulunabilecek tüm sinema kitaplarının da top­ lu bir listesi veriliyor. Meraklı­ larına duyururum.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği T a h a To ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir ayna karşısında, olmayan uzuvlarını sanki varlarmış gibi kontrol edebilen kişiler acılarının azaldığını belirtmiş.. On dört kişi üzerinde yapılan

醫療衛教 糖尿病視網膜病變 返回醫療衛教 發表醫師 吳廷郁醫師 發佈日期 2014/12/19  

The Fenerbahce peninsula will be detached from the mainland by a canal 10 m wide to form an island with a cafeteria, a tea-garden, eight workshops, a filling station,

20 yıl önce öldürülen gazeteci-yazar Abdi İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi İzet, babasının katillerine seslendi: Siz eski yaşamların üzerine yepyeni

10.6.2002 tarihinde hastan ı n gros davran ış bozukluk- lar ı ve agresyonlar ı nedeniyle 800 mg/gün klorpro- mazin tedavisine ketiapin 100 mg/gün ilave edildi.. Ketiapin

Bizim çalışmamızda ölçtüğümüz endojen NOS inhibitörü olan ADMA düzeyleri migren hastalarında kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek olarak bulundu

Yarg ıçlar için ağır bir sorumluluk gündeme getirse de, yarg ılamanın sanat ola- rak nitelendirilmesinin ba şka bir yolu yoktur. Yarg ılamanın bir sanat oldu ğunu yarg

Türk Dilinin Öncüleri, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü, 14 Nisan 2004, Erzurum (Panelist).. Avni Gözütok’un Yönettiği Tezler: