• Sonuç bulunamadı

Çelik Bey'i, diktiği ağaçlara asalım...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çelik Bey'i, diktiği ağaçlara asalım..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A f HCA O D A S I !

r - l

PAZAR DERGİSİ

HOW

Murat BARDAKÇI

Çelik Bey'i, diktiği ağaçlara asalım

Ç

OKTANDIR merak edip dururdum, bu zat bütün bu işler­ le neden uğraşıyor diye...

”Bu zat” dediğim, Çelik Gülersoy... Senelerden beri, bir garip şeyler yapmadaydı... Viraneleri mamureye çevirmek gibisinden işler... Elini attığı harabeler köşk oluyordu; kasır enkazları saray... İzbe parklar, cennet bahçesi misali yerlere dönmüştü... Üstüne üstlük üşenmemiş, oturup düzinelerle kitap da yazmıştı...

Taa başından beri gizli, hem de çok gizli, kimselerin bil­ mediği bir maksadı olduğunu hissetmiştim Çelik Bey’in... ’’İnsan, Çamlıca Tepesi’ne yahut Yıldız Parkı’na boşu boşuna el atmaz...” diye düşünüyordum ama, bir türlü çıkartamıyor- dum ne yapmak istediğim...

Allahtan, Tayyip Erdoğan, Çelik Bey’in neredeyse yarım asırdır gizli kalmış maksadını ifşa ediverdi de, merakımı gi­ derdim...

"Ağaç” kaçırıyordu Çelik Gülersoy... Toprağından köküy­ le beraber sökülmüş, taze ağaç...

Hani Turing Otomobil Kurumu’nun İstanbul Belediye­ sinden kiraladığı binaların kira müddeti bitmişti de, beledi­ ye kurumdan o yerleri boşaltmasını istemişti ya... Kurum te­ sislerinden birini boşaltırken, dört adet taze dikilmiş ağacın yürütülmek üzere olduğunu duymuştu belediye... Hemen za­ bıtalar gönderilmiş ve himayeye alınmıştı ağaçlar...

İşte, Tayyip Bey geçenlerde bir TV programına çıktı ve o programda ifşa etti bu sırrı...

Hem de öyle bir üslûpla söy­ ledi ki, sadece benim değil, milyonların kafasına nakşol- du Çelik Bey’in ağaç macera­ sı...

Gerçek seneler sonra orta­ ya çıkmıştı... Çelik Bey, de­ mek ki sıra sıra eserin altına, bu dört ağacı iç etme hevesiy­ le atmıştı imzasını... Emirgân köşklerinin, Hidiv kasrının, Çamlıca’daki şairane tepenin ve ötekilerin, hatta İstanbul Kitaplığı’nın varolma sırrı, sadece bu dört ağaçtı... Ağaç­ ları, belediye zabıtalarına far- kettirmeden iç edebilmek için senelerdir didinip durmuştu adamcağız...

Tayyip Erdoğan’ın, işitenin kanını donduran ifşaatını du­ yunca, bir merak aldı beni: Çelik Bey, bu ağaçları ne ya­ pacaktı ki?

FUTBOLCUNUN

KALESİ

^ T a y y i p Erdoğan, Çelik Gülersoy'un dört adet

W ağaç Kaçırmaya teşebbüs ettiğini duyurdu

geçenlerde... T V ekranından, milyonların

gözünün içine baka baka söyledi bunu...

Dinleyenler de, çoktan kaybolup gitmiş bazı

kavramları hatırladılar: Zerafet, nezaket, insaf ve

vefa gibi kavramları...

Birhayli ihtimal geldi aklı­ ma... Meselâ satabilirdi... Eli­

ne destereyi alır, odun haline getirir, çekisine bilmemkaç milyon liradan müşteri bulabilirdi kışın ortasında...

Belki de, kleptomandı... Bir türlü bastıramadığı bir ’’ağaç

yürütme” dürtüsü, o günlerde uyanmış olabilirdi... Gerçi bin­ lerce ağaç dikmişti İstanbul’a ve insanlar artık onun diktiği ağaçlarm gölgesinde oturuyorlardı... Hatta, futbolculuk za­ manlarında, Çelik Bey’in diktiği iki ağacm arasına kale bile kurmuş olabilirdi Tayyip Erdoğan... Ama, belediye zabıtası­ nın ruhu bile duymadan koskoca dört ağacı kaçırmanın vere­ ceği hazzı Çelik Bey başka nereden alabilirdi ki?

Bir ihtimal de, yazdığı kitapların kâğıt ihtiyacıydı... Kâğı­ da yapılan bu kadar zamdan sonra "Sökerim birkaç ağacı, yollarım SEKA’ya, kâğıt yaptırırım, kitaplar daha ucuza çı­ kar” diye de düşünmüş olabilirdi... Bu yolla çıkartacağı ki­ tapları, Tayyip Bey bile okuyup birşeyler öğrenebilirdi...

Çelik Gülersoy her ne düşündüyse düşünmüştü ama ağaç­ ları kaçırmaya teşebbüs etmişti ya, asıl mesele buydu... Tay­ yip Bey de bunu pattadanak söyleyerek, İstanbul'un şimdiye kadar hiçbir belediye başkanma nasib olmayan hayırlı ve de şerefli bir iş başarmıştı ve.gerisini tartışmak lüzumsuzdu... Çelik Gülersoy’un suçu sabitti artık...

Şimdi, hepimize düşen millî, dinî ve de ilâh! bir görev var: Çelik Bey’i, eliyle diktiği ağaçlardan birinin dalma ibret-i âlem için asmak!... Asarız ve böylece hem cezasını vermiş oluruz, hem de bundan sonra başka viraneleri mâmureye çe­ virmesi tehlikesini önlemiş... Hele arkasından bugüne kadar yaptıklarım da yerle bir ettik mi, iş tamam olur... Bu yerle bir etme işinin buldozerlerle yapılmasma da lüzum yoktur,

zira Çelik Bey’in imzasını attı­ ğı yerleri, görünen o ki, bun­ dan sonra belediye işletecektir ve hâk ile yeksan edilmeleriy­ le belediyenin eline geçmesi arasında zaten bir fark bulun­ mamaktadır...

İşte, Tayyip Bey’in TV’deki sözlerini, ben hayretle dinle­ dim... Çelik Gülersoy’u, yahut adamlarını ’’ağaç çalmakla” suçlayan zevat, sadece hayret­ le dinlenirdi... Ama bu isnadı yapan, adının başmda ”Istan- bul Büyükşehir Belediye Baş­ kanı” unvanını taşıyorsa, üs­ telik ibret de alınırdı...

Tayyip Bey konuşurken, ar­ tık varolmayan, eskilerin ”ve- fa” dediği bir kavram geldi ha­ tırıma... Ama belediye başka- mnm söyledikleri ’’Vefanın ol yerde nâmı yok mu?” sözünü çoktan aşmıştı ve dinleyene Firdevsî’nin meşhur ”Tfu ber çerh-i gerden tfu...”sunu oku­ tuyordu artık...

Zerafetin, nezaketin, insa­ fın, kadirbilirliğin, vefanm ve de İstanbul’un ne olduğunu bi­ len gerçek İstanbullular da, o sırada bir başka şairin asırlar önce söylediği bir başka mıs­ raı mırıldanıyorlardı herhalde:

”Gâh olur gurbet vatan, gâhî vatan gurbetlenir”i...

3

1 8 SHOW

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Abdülhak Şinasi Hisar’ın, roman dünyamıza kazandırdığı “Fahim Bey ve Biz” ile “Çamlıcadaki Eniştemiz” eserleri, Türk romanında farkedilmeyen bir

Meşrutiyet döneminde, 1908 seçimlerinde İzmir’den milletvekili seçilmekle bilfiil siyasetin içinde de yer almış ve daha sonra 1912 ve 1914 seçimlerinde de İzmir mebusu

Güünümüzün teknolojisi ile birleşen Mimaride aydınlatma tasarımı gelişerek, özellikle enerji etkin, sürdürülebilir tasarımlar odağında, doğal ışığın öncelikli

Hatta, Mülkiyeliler Bir­ liği İstanbul Şubesi ve Mülkiyeliler Vakh’nca 30 Kasım-1 Aralık 1990 günlerinde İstanbul’da zünel- nenen “Yönetimin

dürü Hamdi beyle, Meşhur muharrir Ahmet Midhat efendiyi ve bu Hamdi beyi birlikte götürmüştü. Abdülhamidin hükümdar olmadan evel Mithat Paşa ile

Öğretmen adayları ve öğrenciler gibi farklı örneklemleri çalışmaları içerisine alan Chan ve Elliott’un (2000) gerçekleştirmiş oldukları araştırmada ise,

Aralarında kırkbirbuçuk yaş fark vardır Hâmit ona hayrandı... te'tijgvvtîr ett\_ cjLeıfirm/ Çeşmim kapanınca

— Kardeşim kardeşim dedi (Bu kelimeyi çok kullanırdı) Vatan zümrelerin, vatan siyasilerin de ğil, vatan üstünde yaşadığı topra­ ğa benim