İLGİNÇ YAYIN ÖZETLERİ
American Journal of Clinical Nutrition Vol. 71,
2000
.
1. Connar, SI, Zhu N, Anderson GJ, et al. Cheek celi phospolipids in human infants: A marker of docosahexaenoic and arachidonic acids in the di et, plasma and red blood celi p, 21.
2. Bonovricar DJ, Stroud DB, Bines JE, et al. Com- parison of total body chlorine, potassium, and water measurement in children with cystic fıbro- sis p, 36.
3. Einour A, Hambraeus L, Etom M, et al. Endemi qoiter with iodine suffıuciency: A possible role for the consumption of pearl millet in the eti- ology of endemic oiter p, 59.
4. Cacetta R E-A, Craft KD, Beilin LJ, et al. Inges- tion of red wine significantly increases plasma phenolic acid concentrations but does not acute affect ex vivo lipoprotein oxidizability p, 67.
5. Meerani P, Ramadess P, Toborek M, et al. Zinc protects against apoptosis of endothelial cells in- duced by linoleic acid and tumor necrosis factor p, 81.
6. Hurt JR and Raughead ZK. Adaptation of iron absorption in men consuming diets with high or low iron bioavailability p, 94.
7. Goris AHC, Westerterp-plantega MS and Wes- tertep KR. Undereating and under recording of habitual food intake in obese men: Selective un der reporting of fat intake p, 130.
g New SA, Robins SP, Campbell MK, et al. Di etary influences on bone mass and bone metabo- lisnı: Further evidence of a positive link betvveen fruit and vegetable consumption and bone health
p, 142.
1. Bebeklerde Çek Hücre Fosfolipidleri: Di
yet, Plazma ve Alyuvarlar Dokozahekzaeno-
ik ve Araşidonik Asitlerin Belirleyicisi
Diyetin elzem yağ asidi içeriği, bazı kronik hastalık lar ile doğum öncesi ve sonrası bebeğin beyin gelişi mindeki riskleri saptamada önem taşır. Elzem yağ asitleri durumunun saptanmasında kan analizleri ge rekir. Bu çalışmada sık değişen ağız mukozasının çek hücresinin fosfolipitlerinin yağ asidi içeriği anne sütü ve formüla ile beslenen bebeklerde saptanarak plazma yağ asitleri içeriği ile karşılaştırılmıştır. Çek hücresi fosfolipitlerinin DHA ve araşidanik asit kon santrasyonları plazma konsantrasyonlarıyla korelas yon göstermiştir. Kan alma gereği kalmadan bu yön temle bireyin elzem yağ asitleri durum unun saptana bileceği sonucuna varılmıştır.
2. Kistik Fibrozisli Çocuklarda Toplam Be
den Klor, Potasyum ve Su Ölçümlerinin K ar
şılaştırılması
Kistik fibrozisli çocuklarda elektrolitler ve sıvının anormal dağılımı ile birlikte protein enerji malnütris- yonu sık görülür. Bu çocukların beslenme durum ları nın belirlenmesinde elektrolit ve sıvı ölçümleri önem taşır. Bu kesitsel çalışmada kistik fibrozisli ve nor mal çocukların toplam beden kloru (TBCI), toplam su (TBW) ve potasyumu (TBK) ölçülerek karşılaştı- rılmıştır. Kistik fibrozisli çocukların T B C I, T B W ve TBK yönünden yetersiz oldukları bulunmuştur. B u
nun yanında plazma klor ve potasyum düzeyleri nor mal gruptan farksızdır. Hafif kistik fibrozisli ergenlik çağı çocukların TBCI, TBK ve T B W yönünden ye tersiz oldukları ve bu parametrelerin protein enerji malnütrisyonunu yansıttığı sonucuna varılmıştır. TBCI ve TBK ölçümlerinin beden sıvı kompartman- larını saptamada yardımcı olabileceği belirtilmiştir.
3. iyot Yeterli Olmasına Karşın Endemik
Guvatr: Endemik Guvatrm Etyolojisinde
Gümüş Darı Tüketiminin Muhtemel Rolü
Gelişmekte olan ülkelerde iyot, vitamin A ve demir yetersizliği beslenme sorunlarının başında gelir. Su dan’ın Güney Nil nehri bölgesinde endemik guvatr,
vitamin A ve demir yetersizliği belirtileri saptanmış tır. Endem ik guvatr hızı % 2 2 3 bulunmuştur. Ortala ma idrar iyod konsantrasyonu 0.79 mikromol/lt’dir. Çocukların % 1 9 .3 ’ünün idrar iyot düzeyi 1.57 mik- romol/lt üzerindedir. Serum T3 ve T4 referens değer lerdedir. Çocukların % 4 4 ’ünün trotropin konsantras yonu normal değerin üzerindedir. İdrar tiosiyanid dü zeyi yüksek bulunmuştur. Vitamin A yetersizliği be lirtileri %2.6 ile 2.9 çocukta saptanmıştır. Bunun ya nında çocukların % 3 2 ’sinin retinol bağlayan protein düzeyi 15 mg/lt altındadır. Retinol bağlayan protein le trotropin arasında pozitif korelasyon bulunmuştur. Çocukların % 8 8 ’inin hemoglobin, % 1 3 .5 ’inin ferri- tin düzeyi düşüktür. Bu bölgede iyot yetersiz olması na karşın endem ik guvatrın sorun olduğu, bunun da darı tüketimi A vitamini yetersizliği ve protein ener ji malnütrisyonu ile ilintili olabileceği sonucuna va
rılmıştır.
4. Kırmızı Şarap Alımı Plazma Fenolik Asit
K onsantrasyonunu Artırır Fakat Lipoprote-
inin Oksidasyonuna Akut Bir Etkisi Yoktur
Alkolün az miktarla aliminin arterosklerotik kardiyo vasküler hastalık riskini azalttığı epidemiyolojik ça lışmalarda gösterilmiş ve özellikle kırmızı şarabın önemi üzerinde durulmuştur. Bu çalışmada kırmızı şarabın d o la şım d a k i fenolik asit düzeyine ve L D L ’nin oksidasyonuna etkisi incelenmiştir. Araştır maya katılan bireyler belirli dönemlerde kırmızı şa rap, fenolik asitsiz kırmızı şarap, alkolsüz kırmızı şa rap veya su içmişler, içki alımından önce ve alımdan sonra 1,2 ve 4. saatlerde plazma kafeik, protokateuk ve 4-0- metil gallik asitler ölçülmüştür. Aynı zaman da L D L ve ürik asidin okside olabilirliği saptanmış tır. Alkollü ve alkolsüz kırmızı şarap içimi dolaşım daki fenolik ve ürik asit konsantrasyonlarını artırma sına karşın, L D L ’nin oksidasyondan korunmasında etkili olmamıştır.
5. Çinko, Linoleik Asit ve Tümör Nekrosiz
Faktör E tkisiyle Oluşan Endotel Hücre
Apoptosizine Karşı Koruyucudur
Apoptosiz programlanmış hücre ölümüdür ve deği şik hastalıkların oluşum unda rol oynar. Apoptosizin aterosklerozis sırasında aortik intimal kalınlaşmasın da rol oynadığı bildirilmiştir. Aterosklerotik plaklar da apoptotik hücre ölümü genel bir bulgudur. Vaskü- lar hücrelerin apoptosize yatkınlığı tümör nekrozis faktör (TNF-x) gibi inflamatörü stokinler ve oksidas- yona doymamış çoklu doymamış yağlar tarafından hızlandırılır. Bu çalışmada endotel hücreleri çinko eklenmeden ve eklendikten sonra linoleik asit ve TNF-x ile m uamele edildikten sonra apoptosis duru mu ölçülmüştür. Çinko yetersizliği hücre ölümlerini
artırmıştır. Çinkonun apoptotik hücre ölümünü en gelleyici sinyal oluşturarak entotel hücre bütünlüğü nü korumada yardımcı olduğu sonucuna varılmıştır.
6. Yüksek ve Düşük Demir Biyoyararlığı
Olan Diyet Alan Erkeklerde Demir Emilimi-
ne Uyum
Kısa dönemde demir biyoyararlılığı demir emilimini etkilemişine karşın uzun dönemde depo demirin gös tergesi olan serum ferritin düzeyi fazla etkilenmez. Bu çalışmada 31 yaş grubu erkeklere 12 hafta süre ile yüksek ve düşük demir biyoyararlığı olan diyet veri lerek başlangıç ve dönem sonlarında demir emilimi ölçülmüştür. Yüksek biyoyararlılı diyette 1.8 mg hem demiri bulunurken, düşük biyoyararlılıkta bu 0.1 mg/gün’dür. Diyetlerin toplam demir içeriği sıra sıyla 14.4 ve 15.3 m g ’dır. Demir emilimi 10 hafta so nunda yüksek biyoyararlı diyette 0.96 dan 0.69 mg/ güne düşerken, düşük biyoyararlı diyetle 0.12 mg/gün’den 0.17 mg/güne yükselmiştir. Serum ferri tin düzeyi değişmezken, gaita ile atılan ferritin düşük biyoyararlılıkta yüksek yararlılıktan daha düşüktür. Emilen demirin kırmızı hücrelere girişi serum ferri tin düzeyi ile ters yönden ilintili bulunmuştur. Kısa dönem emilim deneylerinin diyetlerin demir emilim- deki farklılığı tam göstermediği, bireylerin düşük bi- yoyararlı demir içeren diyetlere zamanla uyum gös tererek demir emiliminin arttığı sonucuna varılmıştır.
7. Şişman Erkeklerde Besin Tüketiminin Dü
şük Rapor Edilmesi: Seçici Olarak Yağ Ali
mini Düşük Gösterilir
Şişmanlığın oluşmasında aşırı yeme, özellikle yağ içeriği yüksek diyetlerin önemli rol oynamasına kar şın, besin tüketim araştırmalarında durum gözlene- memektedir. Bu çalışmada BKİ 34 ± 4 olan 30 şiş man erkeğin besin tüketim durumları soruşturularak, enerji harcamaları çiftli işaretlenmiş su yöntemi, su kaybı deuterium işaretlenmiş su yöntemi ile ölçül müştür. Enerji dengesi deneyin başında, bir haftalık izlem sonunda ve izlemin bitişinden bir hafta sonra kontrol edilmiştir. Bireylerin enerji alınılan 10.4 ± 2.5 mj/gün, harcamaları 16.7 ± 2.4 mj/gün bulun muştur. Bireylerin enerji alımlarını %37 ± 16 daha az rapor etmişlerdir. Besin tüketimi saptandığı dönemde saptanmayan döneme göre ağırlık kaybı farklı bulun muştur. Yağ durumunun düşük bildirilmesi en önem li faktör olarak saptanmıştır. Bir çok besin tüketim araştırmalarında enerji alım düzeyi düşük bulunma sına karşın ağırlık durumunun yüksek olmasının te melinde bireylerin besin alımlarını özellikle enerji değeri yüksek yağ alımlarını doğru rapor etmemele rinden kaynaklanabilir.
8. Kemik Kütlesi ve Metabolizmasına Diyet
sel Etkiler: Sebze ve Meyve Tüketimi ve Ke
mik Sağlığı Arasındaki Pozitif İlintiye Ait Ek
Veriler
Kemik mineral yoğunluğu (BMD), kemik metaboliz ması genetik, endokrin, mekanik beslenme faktörle rinden etkilenir. Grubun daha önceki çalışmalarında kalsiyum yanında çinko, magnezyum, potasyum, di yet posası ve C vitamini aliminin daha yüksek kemik kütlesi ile ilintili olduğu bulunmuştur. Bu kesitsel ça lışmada 45-55 yaş arası 62 kadının BMD ve besin tü ketimleri saptanmıştır. Enerji alımı kontrol edildiğin de, magnezyum ve potasyum aliminin artması BMD artışı ile ilintili bulunmuştur. Çocukluğundan beri yüksek miktarda sebze ve meyve tüketen kadınların femoral boyun B M D ’si az ve orta tüketenlerden da ha yüksektir. Sebze ve meyve tüketiminin yüksekli ğinin kemik mineral yoğunluğunu arttırdığı sonucu na varılmıştır.
European Journal of Clinical Nutrition Vol.
53,1999.
1. Nurminen M-L, Niitymen L, Korpela L and Va- paatalo H. Coffee, caffeine and blood pressure: A critical revievv p, 831.
2. Meance S, Achour L. And Briend A. Compari- son of starch digeslibility of blended food prepa- red with and without extrusion cooking p, 844.
3. Alberti-Fidanzo A, Chiuchii MP, et al. Dietary studies on two rural Italian population group of the Seven Countries Study. 3. Trend of food and nutrient intake from 1960 to 1991, p.554.
4. Kiely M, Morrissey PA, Cogan PF and Klarney PJ. Low Molecular weight plasma antioxidants and lipid peroxidation in maternal and cord blo od p , 861.
5. Karhomen MH, Litmanen H, Rauramaa R, et al. Adherence to the salt restriction diet among pe ople vvith mildly elevated blood pressure p, 880.
6. Day DK, Rothenberg E, Sundh V et al. Height and body vveight in elderly. I. A 25-year longitu- dinal study of a population aged 70 to 95 years p, 905.
7 Brot C, R Ye Jorgensen N and Sorensen H.O. The influence of smoking on vitamin D status and calcium metabolism p, 920.
8. Hermandez-Diaz S, Peterson KE, Dixit S, et al. Association of short stature vvith stunting in Me- xican children: Common genes vs common envi- ronment p, 938.
1. Kahve, Kafein ve Kan Basıncı
Bu derleme yazıda konuya ilişkin 1966-1999 yılları arasında yayınlanan araştırmalar gözden geçirilmiş tir. Kahve ve kafein alındığı anda kan basıncını yük seltmektedir. Özellikle hipertansif bireylerde bu akut etki belirgindir. Bunun yanında kronik kahve ve ka fein alımı kan basıncın etkilememektedir. Epidemi- yolojik araştırmalarda kahve tüketimi ile kan basıncı arasında çelişkili bulgular elde edilmiştir. Rutin ola rak içilen kahveye karşı tolerans oluştuğundan uzun dönemde kan basıncında artış gözlenmemektedir. Hipertansiyona yatkın bireyler için kahve aliminin zararlı olabileceği sonucuna varılmıştır. Kafeinin kardiyovasküler etki mekanizmasının adenozin alıcı larının bloke edilmesi ve fosfodiesteraz enziminin aktivitelesinin baskılanmasıyla ilintili olabileceği be lirtilmiştir.
2. Ön Pişirme İşlemi Uygulanmış ve Uygu
lanmamış Mısır Unu-Soya Unu Karışımın
dan Nişasta Sindirimi
Mısır-soya karışımı yüksek proteinli unun raf öm rü nü artırmak için ön pişirme işlemi uygulanmaktadır. Bu çalışmada ön pişirme işlemi görmüş ve görmemiş un 80 °C 15 dakika pişirilerek gönüllü bireylere ye- dirilmiş ve nişastanın sindirilebilirliği soluk H 2’ni öl çülerek saptanmıştır. İnvitro deneyde ön pişirme iş lemi görmemiş unun dirençli nişasta çözünür ve çö zünmez diyet posası değeri ön pişirilmişten yüksek bulunmuştur. İnvitro deneyde farklılık gözlenmem iş tir. Ön pişirmenin karışık besinin sindirilebilirliğini fazla etkilemediği, yüksek posalı besinlerin ön pişi rilmesinin kalın barsakta karbonhidrat fermentasyo- nunu arttırdığı, tokluğu olumlu etkilediği sonucuna varılmıştır.
• • • •
3. Yedi Ülke Araştırmasına Katılan iki Ital
yan Kırsal Toplum Grubumda Beslenm e
Araştırması
Yedi ülke araştırmasında (1960) incelenen iki kırsal toplum grubunun besin tüketim durumları 1991 ’e ka dar her 5 veya 10 yılda incelenmiştir. Yaşın ilerleme si, çalışma aktivitelerinin azalması yaşam biçiminin değişmesine paralel olarak enerji alımı azalmıştır. Besin gruplarının enerjiye katkılarında da değişmeler olmuştur. Buna göre su ürünleri, et, sebze, meyve, tatlı yiyecek ve içeceklerden gelen enerji oranı artar
ken, ekmek ve alkollü içeceklerden sağlanan enerji oranı azalmıştır. Daha önce geliştirilen Akdeniz Di yeti Yeterlilik Puanına göre değerlendirildiğinde, bir grupta 1965’de 2.9 olan puan 1991’de 2.2’ye; diğer grupta 5.6 dan 3 .9 ’a düşmüştür. Bu indeks 1960’da Akdeniz Örnek Diyetinde 7.5 olarak belirlenmiştir. Otuz bir yıl içinde besin tüketim örüntüsünde önem li değişimin olduğu düşünülerek toplumların beslen me alışkanlıklarının ve eğilimlerin belirli zamanlarda ölçülmesi ve değişimi etkileyen faktörlerin ve sağlık yönünden sonuçlarının saptanması gerektiği sonucu na varılmıştır.
4. Anne ve Kord Kanında Düşük Molekül
Ağırlıklı Antioksidantlar ve Lipid Peroksi-
dasyonu
İnsan plazması değişik tür ve miktarda oksidasyon stresinden koruyan antioksidantları içermektedir. Bunlardan düşük molekül ağırlıklı olanların başlıca- ları; ürat, askorbik asit ve alfa tokoferoldür. Yenido- ğan, özellikle erken ve düşük ağırlıklı doğanlar me tal iyonları transfer etme yetenekleri düşük olduğun dan oksidasyon stresine duyarlıdırlar. Bu çalışmada gebe kadınlarda ve doğumlarda kord kanlarında ürat, bilurubin, albümin ve kükürtlü moleküllerin düzeyle ri saptanmıştır. Ürat, bilurubin ve kükürtlü molekül ler kord kanında anne kanından daha yüksek düzey lerde bulunmuştur. Albümin düzeyi ise benzerdir. Kord kanında TBARS üretimi, anne kanından daha düşüktür. Kord kanında düşük molekül ağırlıklı anti- oksidantaların yüksek düzeyde bulunması lipid pe- roksidasyonuna direnci artırmaktadır.
5. Tuz Sınırlı Diyetin Hipertansiyonun Dene
timinde Etkisi
Hafif hipertansif bireyler günlük tuz alimini 5 gram la sınıflandırmaları konusunda klinik diyetisyen tara fından uyarılmış ve diyetleri 2 hafta kontrol altında tutulmuş ve ücretsiz tuzsuz ekmek sağlanmıştır. Tuz alımı 4 günlük besin tüketimi ile idrarla sodyum alı mı izlenerek denetilmiştir. Bireylerin % 20’si günlük 5 g tuz aliminin belirleyicisi olan idrarla sodyum atı mını 74 mmol/24 saat sağlayabilmişlerdir. Bu birey lerde sistolik ve diyastolik kan basıncında sırasıyla 7.1 ± 12.7 ve 4.2 ± 7.5 düşüş olmuştur. Tuz aliminin orta derecede sınırlanmasının kan basıncının deneti minde etkili olabileceği, fakat bireylerin az tuzlu di yete uyumlarının zor olduğu sonucuna varılmıştır. Ekmeğin az tuzlu üretimi, bireylerin tuz alımlarmı sı nırlamada etkili olabilmektedir.
6. Yaşlılarda Boy ve Ağırlık Değişimi 70 ile
95 Yaş Arası Nüfusta 25 Yıllık Uzunlamasına
Bir Çalışma
Bu çalışmada 1971-72 yılında 70 yaşında olan 449 erkek ve 524 kadının boy ve ağırlık ölçülerindeki de ğişme 25 yıl süre ile izlenmiştir. Bu süre içinde boy ölçüsünde erkeklerde 4, kadınlarda 4.9 cm kısalma olmuştur. Bu 70 ile 75 yaş arasında 0.3 cm dir. 25 yıl içinde ağırlık azalması erkeklerde 3.2, kadınlarda 5.1 kg bulunmuştur. Boy ve ağırlık ölçülerindeki azal madan BKİ daha az etkilenmiştir. 70 yaşından sonra boy ve ağırlıkta azalma olduğu, kadınlardaki değiş menin erkeklerden daha önemli olduğu sonucuna va rılmıştır.
7. Sigara İçiminin Vitamin D ve Kalsiyum
Metabolizmasına etkisi
Kesitsel düzendeki bu çalışmada yaşları 45-58 yıl olan 510 kadın sigara içme durumlarına göre grup landırılarak serum 25 hidroksi vit D, 1.25 dihidroksi vit. D, PTH, iyonize Ca, P, osteokalsin ve idrar piri- dinolin düzeyleri ölçülmüştür. Aynı şekilde kemik yoğunluğu ve kalsiyum metabolizmasını etkileyen diğer faktörler de incelenmiştir. Sigara içenlerin se rum 25 OH vit D, 1.25 (OH)2 vit D ve PTH düzeyle ri önemli şekilde düşük bulunmuştur. İyonize kalsi yum düzeyi ise farksızdır. Sigara içiminin osteokal sin üzerine olumsuz etkisi gözlenmiştir. Sigara içimi kemik yoğunluğunu da azaltmıştır. Sigara içiminin diğer faktörlerden bağımsız olarak vitamin D ve kal siyum metabolizmasını olumsuz yönde etkilediği, bunun da osteoporozis için risk oluşturduğu sonucu na varılmıştır.
8. Annenin Kısa Yapılı Olması ile Meksi
ka’daki Çocukların Boy Kısalığının İlintisi
Boyu kısa annelerin çocuklarının kısa boylu olabile ceği, fakat çevresel faktörlere göre bu durumun de ğiştiği belirlenmiştir. Sosyo-ekonomik durumu yük sek grupta anne boy kısalığı ile çocuk boy kısalığı ilintisi önemli iken, yoksul bölgelerde sosyo-ekono mik faktörlerin çocuk boy kısalığını daha çok etkile diği bulunmuştur. Bu bulgu çocukların optimum bü yümelerini sağlamak için çevresel faktörlerin düzel tilmesinin gerekliliğini göstermektedir. Çocuklukta ağırlığa göre boyu kısa olan çocukların ileriki yaşlar da kronik hastalıklara (şişmanlık, diyabet, kardiyo vasküler hastalıklar) yatkın olabilecekleri de düşünü lerek çocukluk çağında büyümeyi olumsuz etkileyen başta beslenme olmak üzere çevresel faktörlerin dü zeltilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Nutrition Vol. 16, 2000
1. Bourdel-March Asson I, Barateau M, Rondeau V A, et al. Multi-Center Trial of the effects of oral nutritional supplementation in critically ili older inpatients p, 1.
2. Sakomoto N and Nisnhike T. Effects of eicosa- pentaenoic acid intake on plasma fibrinoliytic and coagulation activity by using physical load in the young p, 11.
3. Hatanaka N, Nakaden H, Yamanoto Y, et al. Se- lenium kinetics and changes in glutation peroxi- dase activities in patients receiving long-term parenteral nutrition and effects of supplementati on with selenite p, 22.
4. Geliebter A, Gluck EM, Tanowitz T, et al. Work-shift period and vveight change p, 27.
5. Omran ML, and Morley JE. Assessment of pro tein energy malnutrition in older persons, part 1: History, examination, body composition and screening tools p, 50.
1. Hastanede Yatan Yaşlı Bireylerde Oral
Besin Eklemesinin Etkisinin İncelenmesi
Yaşlı bireylerde basınç ülseri sık görülen bir sorun dur. Hastanelik olan yaşlıların %13’e yakınında bu sorun gözlenmiştir. Bu çalışmada hastanede yatan hastaların bir grubuna günde iki kez 200 kkal’lik ek beslenme yapılmış, diğeri kontrol grubu olarak düşü nülmüştür. Her iki grupta basınç ülser belirtileri (I. derece eritime, II. deri dökülmesi, III. Derece deri al tı lezyonları) yönünden incelenmiştir. Norton puan lamasına göre ek beslenme yapılan grupta basınç ül ser belirtileri yapılmayanlardan daha az görülmüş ve serum albümin düzeyleri de daha düşüktür. Ek besin verilen grubun enerji ve protein alımları daha yük sektir. Basınç ülseri risk faktörlerinin başlıcaları hi- poalbünemi, başkalarına bağımlı olma, düşük Norton puanı ve kalça kırıklarıdır.
2. Genç Bireylerde Fiziksel Yükleme Sırasın
da Eikosapentoenoik Asit (EPA) Aliminin
Plazma Fibrinolitik Ve Koagulasyon Aktivi-
tesine Etkisi
Bu çalışmada yaşları 19-23 yıl arasında değişen genç bireylerde bisiklet ergometresi (90 W, 20 dakika) kullanılarak iki hafta günde 1.125 g EPA alımından önce ve sonra plazma fibrinolitik ve koagulasyon ak- tivitesi ölçülmüştür. EPA alımı ile fibrinolitik aktivi- te artmış plazmin-alfa 2 plazmin engelleyici komp
leks (PIC) düzeyi % 16.7 azalmış ve trombin-ant rombin kompleks (TAT) %75.4 artmıştır. Fibrin yı kım ürünü D-dimer peptid değişmemiştir. Fiziksel yüklenmeyle EPA alımından 1 saat sonra PIC düze yi %26.7 düşmüş, TA T düzeyi %51.1 artmış, D -di mer düzeyi %24 artmıştır. Düşük miktarda EPA ali minin fibrinolitik aktiviteyi düşürdüğü, koagulasyon aktiviteyi artırdığından E P A ’nın karaciğer ve böbrek fonksiyonunu etkilediği sonucuna varılmıştır. EPA alımı sistolik kan basıncını 5 mm Hg, diyastolik ba sıncı 10 mmHg düşürmüştür.
3. Uzun-Dönem Parenteral Beslenme U ygu
lanan Hastalarda Selenyum Kinetiği, Glutat-
yon Peroksidaz Aktivitesinde Değişme ve Se-
lenit Eklenmesinin Etkisi
Bu çalışmada uzun- dönem parenteral beslenme alan hastalarda Serum Se, ve kırmızı kan hücre glutatyon peroksidaz aktivitesi CSHPx ve idrarla Se atımı 100 200 mikrogram/gün sodyum selenit eklenmeden ve eklendikten sonra ölçülmüştür. Se eklenmeyen gru bun Se düzeyi ve GSH-Px aktivitesi düşük bulun muştur. Se eklendikten sonra ölçülen parametrelerde önemli iyileşmeler görülmüştür. Uzun süre parente ral beslenme uygulanan hastalarda sadece serum Se düzeyine bakmakla yetinmeyip, kırmızı hücre GSH- Px ve idrarda Se atımı da izlenmelidir. İdrar Se düze yinin, alımın iyi bir göstergesi olduğu belirtilmiştir.
4. Rotasyon Esasına Göre Çalışma ve Ağırlık
T V w • • •
Değişimi
Bu çalışmada gündüz ve akşam-gece rotasyonu esa sına göre çalışanların beden ağırlıklarında, besin alımlarında, fiziksel aktivitelerinde ve uyku du ru m larındaki değişme anket yöntemiyle saptanmıştır. A l tı haftalık sürede gece rotasyonundakiler ortalama 4.3 kg, gündüzdekiler 0.9 kg ağırlık kazanmışlardır. (p< 0.02). Buna karşın BKI fazla değişmemiştir. G e ce çalışanların fiziksel aktivitelerinin daha az olduğu, son yemeği daha geç yedikleri ve daha çok uyuduk ları bulunmuştur. Aktivite, yemek düzeni ve uyku durumunun ağırlık kazanımında etkili olduğu sonu cuna varılmıştır.
5o Yaşlı Bireylerde Protein - Enerji Malnüt-
risyonun Saptanması, Bölüm L Tarihçe, İnce
leme, Beden Bileşimi ve Tarama Yöntemleri
Bu d e r le m e y a z ıd a y a ş lıla rd a m a l n ü t r i s y o n u n o l u
şu m n e d e n le ri ve e rk e n tanı y ö n te m le r i ay rın tılı o l a rak verilm iştir. H a s ta lık s ız a k tif ve b aşarılı b ir y a ş lı lık için y a şla o lu ş a b ile c e k m a l n ü tr is y o n d u r u m u n u n e rk en e v re le r d e s a p ta n a ra k , g e re k li ö n le m le r i n a lın m a s ın d a y a p ılm a s ı g e r e k e n le r ö z e tle n m iş tir .
T ü rk H alkının Y üksek Dansiteli Lipoprotein D ü zeyi Düşük: k oroner kalp hastalığı için bir risk faktörü. M ahley W R , B ersot PT. Türk K ardiyolo ji D erneği A rşiv. 27:37, 1999.
Y üksek dansiteli lipoprotein kolesterolün düşüklüğü nün koroner kalp hastalığı için risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bu yazıda 1990’da başlayan Türk Kalp Araştırm asında yaklaşık 9000 gönüllüden elde edilen lipid değerlerinden yüksek dansiteli lipoprote in (HD L) düzeyinin düşüklüğünün nedenleri ve ko roner kalp hastalığı yönünden önemi anlatılmaktadır.
Yaşa göre uyarlanmış plazma lipid düzeyleri mg/dl olarak erkek ve kadında sırasıyla şöyledir: Total ko lesterol 160-202 ve 162-190, LDL-C/total kolesterol oranı 4.3-5.5 ve 3.9-5.1, trigliserit 124-142 ve 90
121. Total ve L D L kolesterolü en düşük Ayvalı’da en yüksek İstanbul’da yaşıyanlarda iken, HDL-C dü zeyi Ayvalık ve İstanbul’da diğer illerden daha yük sektir. H D L-C düzeyi ortalama mg/dl olarak ABD de erkeklerde 47, kadınlarda 56, A lm any a’da 47 ve 60 iken, A lm anya ve A B D ’de yaşayan Türklerde 38 ve 46 bulunmuştur. Bu bulgular Türklerin HDL-C dü zeylerinin düşük olduğunu göstermektedir. Karşılaş tırmalara göre A B D ’li erkeklerin % 1 5 ’inin HDL-C düzeyi düşükken, bu oran Türk erkeklerinde %50 dir. A B D ’li kadınların % 5 ’inin H D L -C ’ü düşükken, bu oran Türk kadınlarında % 2 5 ’dir. Yurt dışında yaşa yan Türklerde de benzer durumun gözlenmesi bu
nun; sigara içimi, fiziksel aktivite eksikliği, şişman lık ve beslenme alışkanlığı yanında genetik kaynaklı „ olabileceğini düşündürmüştür. Bazı enzimler ve taşı yıcı proteinler HDL-C metabolizmasında rol aldıkla rından kan-HDL-C düzeyinin denetiminde etkindir ler. Bunlardan hepatik lipaz ve kolesterol ester trans fer proteinin yüksekliği ile düşük HDL-C düzeyi ilin tilidir. Türk toplumunda hepatik lipaz aktivitesi diğer toplumlardan daha yüksek bulunmuştur. Yüksek he patik lipaz aktivitesi özellikle düşük HDL2 ile ilinti lidir. Hepatik lipaz aktivitesinin yüksekliğinin birey ler arası HDL-C düzeyi farklılığının %25-50 sinden sorumlu olabileceği hesaplanmıştır. Buna göre Türk halkı çevresel faktörler yanında genetik olarak da ko roner kalp hastalığına yatkındır. Türk halkının HDL- C düzeyi 10-15 mg/dl daha düşük düzeyde olduğuna göre 200 mg/dl kolesterol düzeyini arzu edilir bul mak doğru olmaz. Türk erkeklerinin ortalama HDL düzeyi 35 mg/dl olduğuna göre arzu edilir kolesterol düzeyi 180 mg/dl olmalıdır. LDL-C normal olmasına karşın düşük HDL-C’e sahip bireylerin tedavi edil mesi gerektiği belirtilmiştir. Lovastatinle tedavi edil diğinde L D L’de %26 düşüş, HD L’de %5 artış sağ lanmaktadır. Tedavi edilen grupta koroner yetersizli ğin görülme riski %36 daha düşüktür. İlaç tedavisi; diyet, egzersiz ve yaşam biçimini düzeltmeye cevap vermeyen bireylere uygulanmaktadır. HDL-C 50 mg/dl üstünde LDL-C 130 mg/dl altında tutulması koroner kalp hastalığı riskini düşürmektedir.