• Sonuç bulunamadı

Osmanlı İmparatorluğu'nun son yüzyılında kadın kıyafetlerinde batılılaşma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı İmparatorluğu'nun son yüzyılında kadın kıyafetlerinde batılılaşma"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T

ürkiye’de, geleneksel kadın kıyafetleri­nin. 19- Yüzyılın ikinci yarısından itiba­ ren Batılı giyim-kuşam tarzının etkileri­ ne açıldığı, yüzyılın son çeyreğinde, neredeyse tümüyle Avrupalılaştığı görülür.

Kuşkusuz, kadın giyimindeki bu değişiklik bir­ denbire olmamış, bir geçiş dönemi yaşanmıştır. Gerçekten de, anılan tarihi süreç içinde, kadın kıyafetlerinin; geleneksel, geleneksel ve Batı et­ kili, ve tümüyle Batı tarzında olmak üzere, üç evreden geçtikleri izlenmektedir.

Topkapı Sarayı Arşivinde bulunan H. 127/M. 1854' tarihli bir terzi defterin­ deki siparişlerden, o yıllarda, kadın g i­ yim kuşamının henüz geleneksel özel­ liklerini koruduğu, yalnızca bazı akse­ suarların Avrupalılaştığı anlaşılmak­ tadır. Arşivde yeralan, 1873-1874 yıl­ larına ait bir başka belgedeyse, kadın kıyafetlerinin artık tamamen Batılı- laştığı görülmektedir. Bu iki belgedir ki, bize, kadın kıyafetlerindeki değişim sürecini doğru bir şekilde tarihleyebil- me imkânını sağlıyor. Burada, her iki arşiv belgesini kısaca tanıtacak, Saray kolleksiyonunda bulunan, bu döneme ait kadın kıyafetlerinden bazı örnekler vereceğiz.

Avrupalılaşma hareketi, 19- Yüzyılın ikinci yarısında birdenbire ortaya çık­

OSMANLI İMPARATORLUĞUMUN SON YÜZYILINDA

KADIN KIYAFETLERİNDE BATILILAŞMA

Dr. Hülya TEZCAN

Feraceli kadınlar, Preziosi (1816-1882)

Osmanlı İmparatorluğu'nda, Avrupa'nın günlük yaşama biçimine ve

giylm-kuşamına duyulan İlgi, 19. Yüzyılın İkinci yarısından İtibaren özellikle

Saray çevreleri İle yüksek tabakada belirginleşmektedir. AvusturyalI özel

hekimi Sultan Abdülmecld'ln 'AvrupalI kadınların kıyafetlerini pek cazlbedar

buluyorum' dediğini nakleder. Topkapı Sarayı Arşivl'ndeki eski terzi defterleri

de bu alandaki dönüşümün paha biçilmez belgeleridir.

madı. O nedenle, Batı etkilerinin Osmanlı ya­ şam tarzına girmeğe başladığı tarihten geriye doğru kısa bir bakış yararlı olabilir.

Bilindiği gibi Osmanlı toplumu, 17. Yüzyılın sonlarından başlayarak Batı etkilerini almaya başladı. İmparatorluğun Batıya açılışı, başlan­ gıçta daha çok teknik ve siyasal zorlamaların sonucuydu. Batının ilerleyen teknolojisi,özel­ likle askeri yönden, Osmanlıyı da ister istemez bunu öğrenmeye itmekteydi.

İşte bu noktada başlayan dışa açılmanın etkile­ ri, giderek toplumsal yaşamda, sanatta, günlük yaşam biçiminde ve giyim-kuşamdada kendini hissettirmeye başlamıştır. Bu arada, AvrupalIla­ rın da, Doğu nun “esrarlı” yaşamına duydukları merak ve ilgi, Osmanlı ülkesiyle aralarındaki te­ ması arttırıyordu. Böylece, OsmanlIların Batıya açılma eğilimi ile Batının Osmanlı ülkesini da­ ha yakından tanıma isteği, bu alışverişin iki yönlü gelişmesini sağlamıştır. Osmanlılar, A v­ rupa ülkelerinden getirdikleri uzmanlararacılı- ğıyla Batı teknolojisini öğrenmeye çabalarken, Batılı tacirler, gezginler, ressamlar ve sonra da elçiler, Osmanlı ülkesine gelmişler, orada yaşa­ mışlar, yazdıkları ve çizdikleriyle Doğu daki ya­ şam tarzını Avrupa'ya duyurmuşlardır. Avrupa'dan gelip Osmanlı yaşam biçimi ve bu­ nun bir parçası olan giyim-kuşam tarzı üzerin­ de bilgi veren ilk gezginler, Bassaro Zara (1540) ve Nicolas de Nicolay (1551) olm uştur111 Özel­ likle de Nicolay’in kitabına eklediği resimler, sonradan değişik sanatkârlar tarafından da

(2)

aelenmiştir. Bu kitabın kopyalarının, 17. Yüzyıl Flâman ressamı Rubens’e de esin kaynağı oldu­ ğu anlaşılıyor. Gerçekten de sanatçı, Türk kos­ tümlerini betimleyen, bir dizi kara kalem ve mürekkepli kalem çalışmasını bir albüm halin­ de toplam ıştır(2). Onun bu serisi, daha sonraki yüzyıllarda, ressamlar için bir kaynak olacaktır. 18 ve 19. yüzyıllarda da, OsmanÎı topraklarına gelen gezginlerin ardı arkası kesilmemiş, bun­ lar yazıp, çizdikleriyle, Osmanlı yaşamını Batı­ ya aktarmayı sürdürmüşlerdir. 16. Yüzyıldan başlayarak, İstanbul’da, Pera’da (bugünkü Be­ yoğlu ) kendi aralarında bir topluluk oluşturan Avrupalı ressamlar, 19- Yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı yaşam tarzını, çeşitli yönleriyle betim­ lemeyi sürdüreceklerdir.

17. Yüzyılın sonlan ve 18. Yüzyılın başlarında Fransa’nın İstanbul’daki Elçisi MonsieurFerriol, beraberinde getirdiği ressam Vanmour’un kentte yerleşmesine yardımcı olmuş, onun yap­ tığı Boğaziçi, Saray ve Kadın kıyafeti resimleri, Avrupa’da çok büy ük ilgi görm üştür(J). Bundan iki yıl sonra, Lady Montagu, elçi olan kocasıyla İstanbul’a gelmiş ve iki yıl Osmanlı başkentinde

yaşamıştır. Türk kadınlarının yaşama biçimi ve giyim kuşamlarıyla bilinçli olarak ilgilenen Lady Montagu, kendisi için diktirdiği bir Türk kadın kıyafetini, kızkardeşi Lady Mar’a yazdığı bir mektupta ayrıntılarıyla a n la tır(4). Bugün Londra’da, Victoria and Albert Museum’da bu­ lunan Türk kadın kıyafeti ona atfedilmektedir

(5\ Lady Montagu bununla da kalmamış, ülkesi­ ne dönerken beraberinde birkaç Türk kadın kı­ yafeti daha götürmüştür. Bunlardan bazıları, ai­ lesinden gelenlerce halâ saklanmaktadır. İngiliz sefiresi, edindiği bu kıyafetlerle bir seri yağlıboya tablosunu da yaptırtmıştı. Ünlü mek­ tuplarında anlattıklarının yanısıra, onun bu tabloları da Türk kadın kostümlerinin Avru­ pa’da tanınmasında önemli rol oynamıştır. Lady Montagu’nün örneğinden hareketle, Türk kostümleri içinde resmini yaptırmak, Avru­ pa’nı n zengin ve soylu hanımları arasında adeta bir moda haline gelmiştir. Ressamlar da böyle modellerle çalışmaktan memnun kalmışlar, ve bu işi bıkmadan sürdürmüşlerdir.

Türk kadın kıyafetleri, Batı’da daha çok maskeli balolarda ve Doğulu temalar işleyen tiyatro

oyunlarına gidilirken giyiliyordu. Doğu’nun bu ilgi çekici kıyafetlerini hazırlamak, meraklı ha­ nımlar için uygun makyajı yapabilmek üzere, özel mağazalar bile açılmıştı. Bunlar, ilgi çekici ilanlarla müşteri çekmeye çalışıyorlardı. Fran­ sa’da sahnelenen “Üç Sultan” adlı bir oyunda, Roxelana (Hürrem Sultan) rolünü üstlenen aktris, kıyafetini İstanbul’a ısmarlamıştı. Avrupalı "kadınlar, Türk hemcinslerinin giyim kuşamlarını özel eğlenceler dışında sürekli taşı­ mayı hiç düşünemişlerse de, Türk kadın kos­ tümlerindeki bazı yönler; örneğin dirsekten aşağıya doğru sarkan geniş kol ağızları, derin “U” biçimi oyulmuş yakalar, etrafı kürklü üst kaftanları, Avrupa kadın modasını etkilemiştir. Aynı şekilde, İstanbul’dan ithal edilen ipekli ku­ maşlar ve işlemeler de bu modaya Osmanlı İm- paratorluğu’ndan yansıyan etkilerin işaret­ leridir.

Osmanlı etkisi yalnızca kadın giyim kuşamında kendini göstermemiş, özellikle ticari ilişkileri oldukça yoğun olan Fransa'da edebiyat, müzik gibi sanat dallarına da uzanmıştır. Ve 18. Yüz­ yılda Paris’te başlayan, giderek İngiltere,

(3)

landa, Danimarka ve İsveç gibi diğer Avrupa ül­ kelerine de yayılan Türk modasına “Turqueri” adı verilmiştir.

19. Yüzyılda Batılı sanatçıların Doğu’ya bakış açılarının da değiştiği gözlenmektedir. Bunlar, yeniliği Doğu’da aramaya koyulmuşlardır. Bu­ nun sonucunda bir “Orientalisme’’ akımı doğ­ muştur. Türk kostümleri içindeki kadınlar Batı­ lı ressamları yine etkilemeğe devam etmiş, In- gres’in 18l4’de yaptığı Odalık tablosu, tema olarak 20. yüzyıla kadar başka başka ressamlar­ ca yinelenip durmuştur. Orientalisme, bir sanat akımı olarak 19. Yüzyıl sonlarında etkinliğini yitirmişse de, Doğu giysileri içinde veya Harem­ de kadın motifi, 20. Yüzyılın ilk yarısına kadar işlenmeye devam etm iştir(6). Modanın onca kı­ sa ömürlü olduğu bir gerçekken, Türk kadın kostümlerinin Batılı ressamların bunca ilgisini toplâması dikkat çekicidir.

Türk kadın kıyafetlerinin Avrupa’yı nasıl etki­ lemiş olduğunu böylece özetledikten sonra, şimdi de Osmanlı ülkesinde Batı hayranlığının nasıl geliştiğine bakalım. Osmanlı sanatına ge­ nelde her zaman Saray yön veregeldiği için, Ba­

tılılaşma döneminde saltanat süren sultanların Batılılaşmaya bakış açılarına, tutumlarına kısa­ ca değinmeliyiz.

“CAZİBED AR ” AVRUPALI KADIN

O

smanlI’nın Avrupa teknolojisine, sanatına ve yaşama tarzına duyduğu ilgi, 17. Yüzyı- lın başlarında, “Lale Devri"nde alabildiğine art­ mıştır. Dönemin sultanı III. Ahmet’in (1704- 1730) Batı’ya hoşgörüyle yaklaştığı anlaşılıyor. Nitekim 28 Mehmet Çelebi’nin 1720-1721’de gerçekleştirdiği Paris gezisi ve dönüşünde Fran­ sız Sarayı ve oradaki yaşama ilişkin anlattıkları, Osmanlı Saray çevrelerinde ilgi ve beğeniyle karşılanmıştır.

Fransız Elçisi Monsieur Ferriol’ün, beraberinde Vanmour’u getirmesi bu döneme rastlar. Pe- ra’da yabancı sanatkârların oluşturduğu toplu­ luk çok revaçtadır. Dini yasaklara rağmen, bazı devlet adamlarının bile buradaki atelyelere ge­ lerek resimlerini yaptırttıkları ileri sürülmekte­ dir (7). Türk sanatçılarının da bu atelyeleri sık sık ziyaret ederek, Batı resim sanatını izledikle­ ri, bundan etkilendikleri tahmin edilebilir. Yerli sanatçılara, Avrupa’dan, çeşitli seyahatnamele­

ri süslemek üzere kıyafet albümleri sipariş edil- mektedir,8). Dönemin kadın kıyafetlerini belge­ lemeye yönelik resim çalışmalarının öncülüğü­ nü ise Levni yapm ıştır<9). Yapıtlarını III. Ahmet zamanında gerçekleştiren Levni, tek sayfalar üzerinde, oynayan, rakseden, saçım tarayan,kı­ saca günlük yaşamları içindeki kadın ve erkek­ lerin resimlerini çizmiştir. Bu arada, Avrupa et­ kisinin kuvvetle hissedildiği, yeni anlayışla ya­ pıt veren Abdullah Buhari, Konstantin, İstrati, Refail gibi sanatkârların resimleri de anılmalı- dır.

III. Ahmet’ten sonra gelen yenilikçi sultanlar­ dan biri de III. Selim’dir (1789-1807). 1793 y ı­ lından başlayarak Avrupa’ya devamlı elçi gön­ deren hünkâr, Batı sanat dallarına büyük ilgi duymuştur. Dallaway, onun Avrupa Modasına ayak uydurmayı içtenlikle istediğini yazmakta­ d ır ll0). Avrupa’da, Jakar adındaki mühendisin 1786’dan sonra dokuma tezgâhlarında gerçek­ leştirdiği devrimle, dokuma sanayiinin seri üre­ time geçmesi de bu döneme rastlamaktadır. Os­ manlI ülkesinde, o yıllarda adı duyulmaya baş­ layan Selimiye Kumaşı, kısa zamanda büyük rağbet görecektir. Bu kumaşın, Sultan III. Se- lim ’in yerli üretimi güçlendirmek üzere 1804’de Selimiye Kışlası civarında kurdurduğu yeni ve modern tezgâhlarda dokunduğu tahmin edil­ mektedir. Eski sevaî kumaşın benzeri olan bu yeni kumaş, sultanın adıyla tanınacaktır. 18. Yüzyıl sonu ve 19- Yüzyılın başlarında, kadın ve erkek kıyafetlerinde Selimiye Kumaşı’ndan ya­ pılmış kaftanlar modadır. Ve bu kaftanların da, Avrupa’dan getirilen harç ve dantellerle süslen­ dikleri görülmektedir.

Yenilikçi padişahlann en önemlilerinden olan Sultan II. Mahmut’un (1808-1839) konumuz içindeki yeri oldukça büyüktür. Yeniçeri Oca- ğı’nın kaldırılması ve Asakir-i Mansûre-i Mu- hammediye adıyla yeni bir ordu kurulması(ll), bilindiği gibi, II. Mahmut döneminin en önemli olayıdır. Yeni orduyla birlikte, askerin kıyafe­ tinde yapılan değişiklik(12), doğallıkla bir süre sonra sivil halkın kıyafetine de yansımıştır. Er­ kek kıyafetlerinde, başa Şubara yerine Fes giyil­ mesi 1828’de gerçekleşir(13); Saray çevresinde ve zengin tabaka arasında yabancı dil, özellike Fransızca öğrenme arzusu, Batı tarzı giyim-ku- şama, Batı müziğine duyulan ilgli artmıştır. O dönemde, 1835 yılında İstanbul’u ziyaret eden Miss Julie Pardoe, erkeklerde, Batı modeli örnek alınarak yönelinen kıyafet değişikliğini beğenmediğini yazmaktadır. Kadın giyim kuşa­ mına ilişkin anlattıklarındansa, bunlarda he­ nüz Batı etkisinin belirgin olmadığı anlaşılmak­ tadır. Miss Pardoe, yalnızca, kadınların başları­ na bukleli takma saç taktıklarını( 141 yazmakta­ dır ki, bu da bir Batı etkisidir.

Sultan Abdülmecid (1839-1861) dönem indey­ se, Batılılaşmanın bir Devlet programı olarak benimsendiğini görmekteyiz. 1839 Tanzimat Fermanı, bu alandaki kararlılığın, gerek Os­ manlI ülkesine, gerek Dünya’ya ilanıdır. Devlet 47

(4)

yapısındaki değişikliklere koşut olarak, özellik­ le Saray çevresinde ve üst tabakalarda, yaşama biçimi de değişecek, Batılılaşacaktır. Abdülme- cid'in kadın kıyafetleriyle ilgili görüşlerini, 1845-1850 yılları arasında padişahın özel he­ kimliğini yapan AvusturyalI Spitzer in mektup­ larından izleyebiliyoruz. Spitzer’in anlattığına bakılırsa, kendisi bir gün sultanın yanma girdi­ ğinde, masada Fransız Illustration dergisinin sayfalarını görür. Bu sayfalardan birinde, İs­ panya Kraliçesi Isabella’nın resmi bulunmakta­ dır. AvusturyalI hekim, Abdülmecid’in kendisi­ ne, “Bunlar içinde beni en çok ilgilendiren A v­ rupalI kadınların kıyafetleridir. Bunları pek ca- zibedar buluyorum. Benim kadınlarımınkine pek ziyade tercih ediyorum ” dediğini yazm ak­ tadır ,15).

Yine o dönemde, OsmanlI’nın dışa açılışından belirleyici bir kesit de, İmparatorluğun 1851 de Londra’da açılan I. Dünya Sergisine katılması­ dır. Bunu, 1855’de Paris'te düzenlenen III. Dün­ ya Sergisi izleyecektir. Osmanlı İmparatorluğu, her iki sergiye de, Türk el işlemelerine ve giyim kuşamına ilişkin pek çok ürünle katılmıştır116).

Sultan Abdülaziz ( 1861 -1876) dönemi, bir yan­ dan başkaldırılar, bir yandan Meşrutiyet hazır­ lıkları içinde geçen, çalkantılı bir dönemdi. Bi­ lindiği gibi Abdülaziz, yurt dışına resmi geziye çıkan ilk Osmanlı Padişahıdır da. Fransa impa­ ratoru III. Napolyon’un çağırışı üzerine gerçek­ leşen bu gezi sırasında sultan İngiltere’ye de geçmiş, daha sonra Almanya ve Avusturya üze­ rinden, kara yoluyla İstanbul'a dönm üştür117). Bu gezinin ardından, Fransa İmparatoru ile İm- paratoriçe Eugénie İstanbul’a gelerek padişahın konuğu olacaklardır. Abdülaziz’in, konukları onuruna Saray’da verdiği büyük resepsiyona sultanın annesi ile kadınları da katılmıştır ki. bu, saray kadınlarının erkekli bir toplantıya ilk katılışıdır. Fransız hükümdar ailesinin ziyareti­ ni, Galler Prens ve Prensesinin ziyareti izleye­ cek, padişahın onlar onuruna vereceği davette saray kadınları yine yerlerini alacaklardır. Abdülaziz döneminin önemli olaylarından biri de 1863 İstanbul Sergisi dir. Batı ülkelerindeki yankıları büyük olan sergiyi izlemek üzere İs­ tanbul’a yurt dışından büyük bir heyet gelmiş

ve kapanışta, sergilenen malların büyük bir kıs­ mı satılm ıştır(lx).

Geleneksel Osmanlı kadın kıyafetlerindeki A v­ rupalılaşma, yukarıda kısaca özetlediğimiz dö­ nemlerde giderek belirginleşmektedir. Kıyafet­ lerde Batılılaşma sürecinin 1850-1870 yıllarına denk düşen Geçiş Dönemi ile 1870’den sonrası­ nın tümüyle Batılılaşma Dönemine ilişkin kimi örneklere, Topkapı Sarayı Koleksiyonunda rastlamaktayız. Ne yazık ki bunların sayıları fazla değildir, ve çoğu da satın alma yoluyla kol­ eksiyona katılmışlardır. Ancak, Topkapı Sarayı Arşivi nde, bu eksiği giderecek bazı terzi defter­ leri bulunmaktadır. Bunlarda kaydedilmiş si­ parişlerden, Saray kadınlarının kıyafetleri, kul­ lanılan kumaşların cinsi ve aksesuarlar hakkın­ da bilgi edinebiliyoruz. Baştadabelirttiğim izgi­ bi, burada, üzerinde çalıştığımız iki defterden söz edeceğiz.

İLLE DE PARİS MODASI

B

unlardan birincisi, 9 x 12.5 cm boyutunda küçük bir defterdir119). Dokuz sayfası yazı­ lıdır ve Hicri 1271-1273/, Miladi 1854-1856 ve

(5)

Hicri 1288/Miladi 1871 tarihlerini taşımakta­ dır. İlk sayfasında, Üçüncü Kadın Efendi Mahi- nev Hanım ın1201 terzi mecmuası olduğu kayıtlı­ dır. Terzinin adı, “Koço Uzun Terzi Dimitri An- geli'dir. Defter, terzinin aceleyle tutmuş olduğu, kesintili bazı notlardan oluşmaktadır. Tarihler­ den, üç yıl süreyle Mahinev Hanıma dikiş diktiği anlaşılmaktadır. Onbeş yıl sonra da defter bir­ den bire kapatılmıştır. İçinde, otuz üç sipariş ile bunların giderleri kaydedilmiştir. Bu siparişler­ den on tanesi, şalvar, entari ve hırkadan oluşan üçlü takım; onu şalvar ve entariden oluşan ikili takım; altısı ferace; ikisi entari ve hırka; biri yal­ nızca entari ile bir Avrupa hırkası, bir uzun salta ve şalvardır. İki sipariş de çeşitli bohça ve secca­ delere ilişkindir.

Defterden anlaşıldığı gibi, kıyafetler henüz şal­ var ve entariden oluşan geleneksel takımlardır. Bunları zaman zaman hırkalar tamamlar. Enta­ rilerin modelleri hakkında açıklayıcı bilgi yok­ tur. Yalnızca kullanılan kumaşların cinsleri ile harçları not edilmiştir. Ancak varolan örnekler­ den yola çıkarak, bunların iki ve üç etekli enta­ riler olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

B ir saraylı kadın, Preziosi (1816-1882)

Siparişlerdeki hırkalara gelince; Salta ve Avru­ pa Hırka gibi deyim ler geçmektedir. Çocukluğu Saray’da geçmiş olan Leylâ Saz Hanım bu giysi­ leri şöyle tarif etmektedir: “Salta, ipekli kumaş üzerine etrafı sırma ile işlenmiş geniş hırkadır. Galiba, göğsü ve endamı tamamen gösteren za­ manın modasına karşı icad olunmuş. Salta, bü­ tün endamı ve kalçaları kapar. Avrupa Hırka be­ den ve kolları dar, göğüsleri pek az açık, belden bir karış aşağı kadar etekli, kenarları zamanın modasına göre süslü bir g iy im d i"l21). Avrupa kelimesi Saray ve konaklardaki Habeşi hizmet­ kârların ağzında, ‘Ayropa’ şeklini alm ıştıt21 a>. Abdülaziz dönemi, kadın kıyafetlerinin eni ko­ nu Batılılaştığı bir dönemdir. Bunda, Fransa İm- paratoriçesi Eugenie’nin İstanbul’u ziyareti de önemli bir rol oynamıştır. Padişahın verdiği re­ sepsiyonda, İmparatoriçe, gerek kıyafeti, gerek saç modeliyle, hem Abdülaziz’i, hem de Saray kadınlarını kendine hayran bırakmıştır. Hatta Abdülaziz’in, beğenisini fazlasıyla belli etmesi yüzünden, Saray kadınlarının İmparatoriçeyi kıskandıkları bile söylenir. Bu resepsiyonda, Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Sultan’ın giyim

kuşamı anlatılırken, elbisesinin Avrupai olm a­ sına karşılık, baş süslemesinin ve ayakkabıla­ rının eski geleneği sürdürdüğü anlatılır (22). Gene aynı yıllarda Galler Prens ve Prensesi onu­ runa verilen resepsiyonda, Padişahın eşinin A v­ rupalI prensesler gibi giyindiği nakledilir. Bu davetlerden, özellikle de İmparatoriçe Eugén- ie’nin giyim tarzının topladığı beğeniden sonra, Saray kadınları arasında, Avrupa’dan getirtilen modellere uygun olarak, ve yine Avrupa’dan it­ hal edilen kumaş ve harçlarla süslü elbise dik­ tirmek moda olmuştur.

Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki ikinci defter, işte bu döneme aittir. Defter, 1873-1874 yıllarına ait çeşitli kadın kıyafet modellerini gösteren sayfa­ lardan oluşmaktadır*251. Bunların hepsi de aynı numaraya kaydedilmiş, ayrıca kendi araların­ da, birden yediye kadar numaralanmıştır. Biri 1873, dördü 1874 tarihini taşımaktadır. İkisi ise tarihsizdir. Sayfaların üzerine ayrıca, OsmanlI­ ca notlar düşülmüş, kumaş örnekleri iğnelen- miştir.

Bu belge; Saray kadınları Batı modellerini nasıl temin ediyorlardı, kıyafetler hazır olarak mı ge­ tiriliyordu, yoksa kumaşları, aksesuarları dışa­ rıdan getirtilip yerli terziler tarafından mı ha­ zırlanıyordu, modellerde değişiklik yapılıyor muydu, gibi sorulara açıklık getirmektedir. Model sayfaları, değişik moda dergilerinden derlenmiştir. Örneğin, üç ve beş numaralı say­ falar, Fransız “La Saison” moda dergisinin Şu- bat-Nisan 1874 tarihli sayılarına aittir, iki ve dört numaralı olanlar, Grek alfabesiyle basıl­ mış, “Penelope” adlı, yine Paris’te hazırlanmış bir moda dergisinin 1873 Ağustosve 1874Nisan sayılarına aittir. Bir, altı ve yedi numaralılar, “L’Elégance Parisienne” yayını ve E. Mille dizay­ nıdır. Dört ve beş numaralı modellerin üzerine, ayrıca soğuk damga çekilmiştir. Yarım ay şek­ lindeki bu damgada, “32, Passage Hazzapulo, Péra, Constantinople, Christian Roth Libraire" adresi okunmaktadır. Modellerin hepsinin de altında, dizaynırın adı yazılıdır. Bir, altı ve yedi numaralı m odeller E. M ille’in; iki numaralı (çift m odeldir) A. Lacowille ve G. Gonin J.’nin; üç ve beş numaralılar Druck ve Brinckmann’ın; dört numaralı model de E. Cheffen ve G. GoninJ.’nin- dir.

Belgenin asıl özelliği, Saray kadınlarının terzi­ lere hitaben yazdıkları talimatlarla, kumaş ör­ neklerinin model sayfasına iliştirilmiş olmasın­ dan kaynaklanmaktadır. Notlardan bazıları ay­ rı kağıtlara yazılmış olarak sayfaya iğnelenmiş- ken (bir, üç, altı ve yedi numaralı olanlar), bazı­ ları ya kurşun kalemle (ik i ve beş numaralılar) veya kamış kalem ve mürekkeple (dört numa­ ralı sayfa) sayfanın kenarına yazılmıştır. Dikil­ mesi istenen elbiselere ait kumaş örnekleri; ley­ lâk, uçuk pembe, açık yeşil, açık mavi, saman sarısı, kanarya sarısı renklerinde; ipek kadife, canfes ve atlastır. Hepsi de desensizdir. Bir numaralı modelin üzerindeki notun çeviri­ sini, o günün zevklerini ve moda kaygılarını 49

(6)

yansıtması bakımından buraya aynen alıyoruz: “İşbu numune parçalardan, rengi güzel, ağır, düz kumaştan, bir figürenin kıyafet kutû’sunda bir kat elbise tanzim olunub kendi işi nizam olunsun, ve bu figürenin eteğinde rûmî işleme gibi dikilecek. Entarinin yaka, kol ve eteklerine dahi işlensun ve bu dahi arka iki uzun, önünü eteksiz olacak, yani sırma işlenecek elbiseden başka elbiselerin cümlesi, arka etekleri uzun, ön etekleri olmayacak. Malum olsun canım, figü- relerin biçim ve nizamlarına dikkat olunub, tanzim olunacak entarileri güzel diksun.” Bu notta ve diğerlerinde terziye direktif veril­ mektedir. Her notta, dikişin modele uygun ve kusursuz olması, ön eteğin kısa ( “eteksiz” diye ifade ediliyor), arka eteğin uzun olması isten­ mektedir. Paris modasının izlendiği açıkça gö­ rülmektedir. Gerçekten de, o yıllarda, sanat ve modanın merkezi durumundaki Paris’e duyu­ lan ilgi, Saray çevresinde artarak sürmektedir. Gerek Saray, gerek yüksek tabaka, Fransızca dersleri almakta, gündelik konuşmalarda bol bol Fransızca kelimeler kullanılmaktadır. Bu kelimeler yazıya bile girmiştir. Ancak orijinal biçimleriyle deği, Türkçede okunduğu gibi ya­

zılmaktadır. Nitekim Osmanlıca metinleri okur­ ken, en fazla zorluk çekilen kelimeler bunlardır. Fransızcadan, Osmanlı giyim kuşam ve terzi sözlüğüne geçen kelimelerden bazıları şunlar­ dır: Figure kelimesi Fugure olarak, Modist keli­ mesi önceleri Mudestere, sonraları Modestra olarak, Broş kelimesi önceleri Boroş, sonraları aslına uygun olarak Broş biçiminde, Escarpine kelimesi iskarpin olarak söylenip, yazılagelmiş- tir.

Yinebu dönemde, Ermeni ve Rum terzilerin, Sa­ raya ve büyük konaklaragündeliğe giderek, A v­ rupa modasına uygun elbiseler diktiklerini bil­ mekteyiz. Eldeki belgelerden, terzi atelyelerinin genellikle Beyoğlu’nda bulunduğunu, ünlü ter­ zilerin adreslerinin bile kayıtlara geçmiş oldu­ ğunu öğrenmekteyiz. Örneğin, adresi belli olan terzilerden Madam Farara ve Eleni Sanca, Halep Han’da I num aradadırlar(24). Madam Anet’in atelyesi, Beyoğlu’nda, Haçopulo Handa bulun­ maktadır. Sultanların ve Sarayın terzisi olarak tanınan Anet’in, özellikle gelinlik ve düğün tu­ valetleri diktiği belirtilm ektedir(25). Kolleksiyo- numuzdaki 13/1977 numaralı gelinliğin için­ deki etikette, “L. Becque, Modes and Robes Cons­ tantinople” yazısı okunmaktadır.

II. Abdülhamit dönemi kadınları hakkında bilgi veren bir makaleden de, yüksek tabakanın, kı­ yafetlerini, Beyoğlu’nda Efijeni, Spigel, Kalivru- si gibi ünlü terzilere diktirdiğini öğrenmekteyiz. Avusturya malı kaşpusyerler, hazır elbiseci Ti- ring ve Iştayn mağazalarından, Orozdi Bak’ın giyim kuşam dairesinden tedarik edilmektey­ m iş (26).

Saray kadınlarının Avrupa modasına uymak için yaptıkları aşırı harcamalar, Saraya büyük bir parasal yük getirmiştir. Nitekim, Sultan Ab- dülmecid, kızları Münire ve Cemile Sultanların bir arada yapılan düğünlerinin (1 858) aşırı masraflı olması karşısında bir ferman çıkarmak zorunda kalmıştır. Padişah, Sadrazam Alî Pa- şa’ya gönderdiği fermanda, özet olarak şöyle demektedir:

“Bundan sonra, Saraya mensup olanlar, kendi­ lerine tahsis olunan miktarla idare edecekler­ dir. Devletin para sıkıntısı son haddine varmış­ tır. Buna rağmen başkentten Avrupa’ya kıym et­ li şeyler ısmarlanmaktadır...” (27). Ne ki bu fer­ manın bir yararı olmamıştır. Daha sonra tahta çıkan ve Batı tarzı giyim i çok beğenen Sultan Aziz zamanında, bu savurganlık o kadar ileri

Mahmut Muhtar Paşa run karısı Prenses Nimet’in gelinliği 5. Murat’ın 2. kadını Reftar-ıdil Hanım a ait Batı tarzında hir kostüm

50

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Santral kateter bakımında şeffaf örtü ve klorheksidin glukonat emdirilmiş şeffaf örtü kullanılan pediyatrik kardiyovasküler cerrahi hastalarının kateter ilişkili enfeksiyon

lasik nazariye açısından iktisadi büyüme, kişi başına düşen reel milli gelirdeki artış olarak veya belli bir dönemde üretilen nihai mal ve hizmetlerin miktarındaki

İbn Sinâ’da Peygamberlik, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, İslâm Felsefesi Bilim Dalı, Danışman: Prof..

Bu alanda tavuk tüyü lifi kullanılacak olursa toplamda kulla- nılan ağaç hamurunun % 25 gibi yüksek bir oranı atık olarak düşünülen tavuk tüyünden karşılanabi- lir..

- “ Filmleri İstanbul Sıkıyönetim Komutanlı­ ğınca (12 Eylül’de) film şirketlerinden, arşivler­ den, yazıhanelerden top­ lanmıştır. 12 Eylül’de

In conventional lathe (manual) the process of making thread is less efficient, because the repetition of cutting must be controlled manually, so that the turning process takes a

Valerianus’un sağa dönük defne çelenkli büstü; arka yüzünde TIA NΩN ibaresi ve ayakta, sola dönük, kâse ve mızrak tutan Zeus tasviri bulunmaktadır.. Bulunduğu Müze

99- International air travel has become so extensive that it's now possible to reach any place in the world in less than a day on one of the more than 350 airlines