BURHAN
î
S
m î
=K
m
<
VASFI RIZA ZORU NUN
RAŞINA GELENLER
O
I
U bir garip hikâyedir. Ama ona baş lamadan önce Vasfı Rıza’yı size tanıt malıyım. Size diye hitap ettiğim okur larım, İstanbullular değildir. Çünkü, İstan bul’da Vasfı Rıza’yı tanımayan yoktur. Sayılı emsalsiz adamlardan biri olan bu sanatkâr, Şehir Tiyatrosu’ nun yetiştirdiği 4-5 büyük artistten biridir, ötekiler Hazım, Büyük Behzat, Bedia, Şadiye, Necdet gibi sanat kârlardır. Ama bu Vasfi, Hazım ve Büyük Behzat’la Bedia Muvahhit zamanında ve hâlâ zirvededirler. Geri kalanları da, fevkalâde kıymetli kimselerdi. Ne var ki, Vasfi sade sanatkâr olarak kalmamış, hocalık etmiş, birçok artist yetiştirmiştir.Efendim, Vasfi Rıza Zobu bir garip kimse dir. Zengin değildir. Fakat babasından kalma bir arsanın birdenbire kıymetlenmesi veya kıymetlendirilmesi üzerine, bundan 15 yıl önce inşaatın ucuz ve rahat olduğu devirde ortaklaşa yaptırdığı dairelerden birkaçım satarak ve o zaman bir milyon lira sarfederek o semtte bir ilkokul binası yaptırdı. Bütün emeli bu okula adının konulmasıydı. Millî Eğitim Bakanlığı okulu hemen aldı, çocukları doldur du ama, Vasfı Rıza’mn adını koyacak yerde o semtin adını koyarak falanca semt ilkokulu dedi.
Ara sıra yaptırdığı mektebi görmeye Vasfı Rıza Bey gittiğinde, mektebi aradı aradı, binalarla semtin çehresi değiştiği için hiç kimse Vasfı Rıza Zobu mektebi diye bir mektep olduğunu hatırlayamadılar. Nihayet, bizim hazret mektebi güç bela buldu ve binanın isminin orta yerinde falanca semt ilkokulu yazdı olduğunu, kendi adının da hiçbir yerde bir harfine tesadüf edemediğini görünce beyni attı. Müdürle görüştü, onun bir şeyden haberi yok. Bağırdı çağırdı, nihayet bizim Millî Eğitim yetkililerini, bedeli Vasfı Bey tarafından ödenmek üzere binaya Vasfı Rıza Zobu İlkokulu diye bir mermer levha koymaya razı etti. Bunun için 3 bin liraya yakın bir parayı Vasfı Rıza ödedi. Levha yazıldı. Yerine konmadan evvel Vasfı Rıza Bey, levhayı görmek istedi ve görünce hayretten donakaldı. “ Vasfi” adı “ Vasvi” olarak yazdmıştı.
— Aman beyler! Türklerde Vasfi ismi kadar maruf bir ad yoktur. Siz bunu nasıl Vasvi yaparsınız? Hemen değiştirin!
Millî Eğitimciler Vasfi Rıza Bey’ e:
— Peki Beyefendi! Bunun için bize bir dilekçe vereceksiniz! deyince, adamın beyni kimbilir kaçıncı defa olarak attı.
Şimdi Vasfi Rıza Zobu Bey bundan üç sene evvel bir milyon liraya yaptırdığı mektebe adının doğru dürüst yazılması için Millî Eğitim’e dilekçeyle müracaat edecekmiş.
Son zamanlarda ve Cüneyt Bey Devlet Tiyatrosu’nun başına gelmeden evvel, o Ankara’da Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den “ Merakî” adındaki piyesini sahneye koymuş ve çok da rağbet görmüştü. Sonra İzmir’e davet ettiler orada da bir aydan fazla çalıştı. Devlet Tiyatrosu’nda idare değişince Vasfi Rıza Bey’ e:
— Size biz, fazla bir yevmiye veremeyiz. Hatta bundan evvel aldıklarınızı da, bakalım nasıl hesaba uyduracağız! dediler, o da yaptığına yapacağına pişman olarak İstan bul’a döndü.
Vasfi Rıza işte böyle bir adamdır. Birçok işleri gibi Vasfi Rıza da, bir yalnız, yani tenhalığı seven “ solitair” kişidir. Ne yapar? Okur. Ben akademik tahsilimi iyi yapmış bir adamım. O, bunu yapmamış olduğu halde, bilhassa eski ve yeni tarihte, İslâm tarihinde benden çok bilir. Kendi kendini yetiştirmiş bir bilgindir.
Sırası gelmişken, bu emsalsiz kişinin, bazı orijinalliklerini buraya dökelim de, hiç olmazsa gazete koleksiyonlarını karıştıranlar onu öğre nebilsinler. Vasfi Rıza, her sanatkâr gibi, işreti sever. Yani, bir iki kadeh çeker. Ama, piyesinde oynadığı veya piyesi sahneye koydu ğu zaman yalnız tatil günü içer ve artistlerden provaya akşamlan içki mahmuru gelmiş olanları hemen kovar. Son derece de dindar bir adamdır. 30 Ramazan beş vakit namazını ve orucunu asla ihmal etmez. Babası Rıza Bey merhum, 92 yaşında düşerek kırılan kalçasının kendini yatağa düşürmesi sonucu vefat etmiştir. Ehl-i tankat bir zattı. Vasfi Bey de, o münasebetle bütün Bektaşî nefeslerini ve tekke musikisini^ iyi bilir. Son derece gür ve güzel sesi, musikiye merakı vardır.
Ama mesela, Vasfi Rıza Bey gazete okumaz. Gazete alıp okumaz. Birisi verirse ne günkü olduğuna bakmadan vakit geçirmek için okur. Politikaya hiç merakı yoktur. Bunları, yani Vasfi, Bedia ve emsalini İstanbul Belediyesi on para ikramiye vermeden emekliye ayırıp, sokağa bırakmış ve benim sonradan gelen belediye reislerine ve kültür bakanlarına bu kıymetli adamların haklarının verilmesi yolun daki ricalarım hep boşa gitmiştir. Hatta Sayın Başbakan Süleyman Bey’e bile bu yolda o zamanlar ricada bulunmuşumdur.
Vasfi Rıza Bey, bütün bu olaylardan hiç şikâyetçi değildir. Onun tek şikâyeti, yeni yetişen sanatkârların başlarında ona tiyatro ve sahne sanatını öğretecek disiplinli ve otoriter bir hocanın bulunmayışı ve bu yüzden pek kıymetli çocukların bazen sahnede dururken elini nereye koyacağını dahi bilemeyişidir. Vasfi Rıza Zobu hâlâ (yaşı 80'e yaklaşıyor, Allah uzun ömür versin) televizyonda oynayan yabancı artistlerin sanatlarına hayran hayran bakar ve neden bizim bu mertebeye varamadı ğımıza şaşar kalır. Çünkü ona göre, her türlü güzel sanata Türklerin büyük istidadı vardır. Sebebi de, Anadolu potasında büyük bir milletin karışıp çok güzel bir ırk doğmuş olmasıdır.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi