?7 So i
MİİZtt
İSTANBUL
Adnan Saygım
70 yaşında
“ Bence Adnan Saygun, yur dumuzda Cumhuriyet dönemi boyunca durmadan oluşan ve güçlenen aydın kesiminin seç kin insanı, sanat ortamında an latımını olağanüstü inceltebil miş, ‘düşünür müzikçi’dir. Batı tekniğinin doğu kökenli inanç ve esinle ustaca sentezi yapıt larına derinlik ve boyutlar ka zandırmış, kültür geleceğimiz deki kalıcı yerini hazırlamış tır.“
Ülkesinin çok sesli sanat müziği alanındaki gelişim ve aşamaları öteden bu yana ya kından izleyenler için böyle bir yargıya varmak güç değildir. Adnan Sayguıı'un yaşamında “ Y unus Emre O ra to ry o su ” | kavşağına dek süregelen dö-
i
nem yapıtları bu gözlemin temelini oluşturmuş, “ Köroğ- lu” operasına ulaşan dönemin umulandan daha da yetkin verim coşkusu Türk kültür yaşamına bir 'Adnan Saygun Olayı'nı perçinlemiştir. Dört yıldan bu yana ise doruğuna varmış bir esin çağılının ürün lerine tanık oluyoruz biz mü zikseverler.Yaşları elli yöresindeki Cum huriyet kuşağı aydınları için Adnan Saygun adı, önceleri sayısı sınırlı çok sesli sanat müziği öncülerinden biri sa yılmıştır sadece. Onun, 1931 yılında Paris'teki öğrenim sü resini tamamlayıp dönüşüyle başlayan çalışmaları uzun yıl lar yalnız müzik çevrelerinde ilgi uyandıracak, orkestra yö neticiliği görevleri, 1936’da Be la Bartok'la yaptığı unutulmaz 'derleme gezisi’, yurt renkleri nin ağırlık taşıdığı türlü biçim lerdeki çalgı müziği ve koro yapıtları daha sonraları yay gınlaşacaktı.
Adnan Saygun’u “ Yunus Emre Oratoryosu’,' hayranı bir müziksever olarak 1930 yılında İstanbul Radyosu’ndaki göre vime başladıktan sonra tanı dım. Radyoda bir ‘Türk Bes tecileri Haftası' düzenlemiş, çok sesli sanat müziğimizin beş öncüsünü çağırmıştık. Saygun'un “Taş Bebek" opera sından “ Sihir Raksı"nı
anım-Adnan Saygun
sıyorum yorumlanan yapıtları arasında. Sonraları İstanbul’a gelişlerinde, uğradığı Radyo- evi'ndeki rastlaşmalarımızın konusu giderek şaşırtıcı bir 'crescendo' çizen verimi çevre^ sindeki ayaküstü sohbetleri mizin içeriğini o lu ştu ru y o r, bazı kez “ Birinci Senfoni" gibi dış ülkelerde yorumlanmış ya pıtların bantlarını beraberce dinliyorduk. Bu dinlemeler he men her kez o ünlü nezaket ve alçakgönüllülüğünün simgesi olan hafif sesiyle söylediği şuna benzer bir tümceyle bitiyordu: “ Ben haber vermeden, benim onayımı almadan lütfen yayın lamayınız!”
“ Kerem” operası, "İkinci Senfoni", “ Piyano Konçerto su", “ Üçüncü Senfoni", "Ke- * man Konçertosu", “On Halk Türküsü" ve "Köroğlu" opera sı gibi ana yapıtlar teknik iş lemelerinin ustalığı yanında kendine özgü derin duygu evre nini anlatış ve yansıtıştaki değişik dille de değerleniyor, müzik dağarımızı çağdaş batı müziği edebiyatında bile az rastlanan estetik bir anlayışın yadsınamaz örnekleriyle zen ginleştiriyordu. Batı evreni ona' türlü kültür ve sanat paye’ ve 'madalya’ları vererek bu gerçe ğin bilincinde olduğunu kanıt lıyor, başta “ Yunus Emre Oratoryosu" gibi yorumu bü yük olanaklar gerektiren yapıt larını dinleyebilmek için Leo- pold Stokovvsky gibi ustaları görevlendirmekten çekinmiyor du.
"Köroğlu"ya ulaşan döne min "Yalnız Keman İçin Par- titz” , “ İki ve Üçüncü Yaylı Çalgılar Dörtlüleri” , “ Nefesli
Çalgılar Beşlisi", "Yaylı Çalgı lar İçin Dictum"la süren yan verimi tezgâhlanır bütünlenir- ken Saygun. baba mesleği olan öğretmenliği bırakmamış, genç yeteneklere müziğin bilgi anah tarlarını vermek amacıyla da çırpınıp durmuştur.
Türk müzikseverleri 70’inci yaş döneminde esini ufuklara, derinliği dery alara benzer ürünler alıyorlar ondan. İlginç düşünlerle soylu süslemeleri her renkten değerli taşlarla ve bir kuyumcu sabrıyla sıralıyor Saygun bizlere. Ne mutlu bu taze tını düzenlerindeki anlam büyüsünden, yapı güzelliğin den zevk duyanlara.
l.D.S.O. yöneticileri Adnan Saygun’un 70'inci doğum yılı nedeniyle bu fırsatı verdiler İstanbullulara. Ustanın öğren cilerinden Hikmet Şimşek yö netimindeki bu anı konserinin ilk yapıtı yirmi yıl öncelerden seçilmişti: "Op. 34 Piyano Konçertosu” ... Solo partisinde siftahını İdil Biret’in yaptığı konçerto, daha sonra kayıt tekniğinden tümüyle yoksun Sovyet Rusya ürünü bir plağa lgor Yukov’un klavyesiyle geç mişti. Yapıt, geçtiğimiz hafta yetkin bir başka yoruma Ayşe gül Sarıca ile ulaştı. Çalgının lirik seslemeleri orkestrada bu özelliği bütünleyen yanıtlar buldu, eşdeğerli çaba ikinci bölümünün şiiriyetinde doru ğa ulaştı.
Şarkı söyleme sanatında batı kaynaklı teknik ve yöntemleri doğa vergisi yeteneğiyle en olumlu senteze iletebilmiş sa natçılarımızdan biri de Ayhan Baran’dır. Adnan Saygun’un "On Halk Türküsü”nü bu niteliklere sahip dolgun erkek sesiyle dinlemek bir müzik severin kolay erişemeyeceği mutluluk oluyor. Her biri bestecinin orkestralama ala nında öteden bu yana hayran edici ustalığı ürünü eşliklere yaslanmış, her elementi topra ğımız ürünü on tablo izledik övüne övüne.
“ Ayin Raksı", Adnan Say gun'un ulaştığı en üst verim noktalarından birini rahatça belirleyen bir bileşim, mistik evrende yavaş yavaş oluşan bir ‘nebula’, ruhsal derinliklerde kıpırtılarla başlayıp sarsıcı et kinliğe uzanan esrarlı bir güç... Bir çalgı topluluğunun
olanak-larını böyle bir ritm işlemesiyle sürdürüp çarpıcı sonuca ilet mek için gerekli işçiliğin değer lendirmesini dinleyiciler yaptı lar dakikalar süren alkışları boyunca...
Adnan Savgun'a daha nice verimli ve sağlıklı uzun yıllar dilerken böyle bir konseri dü zenleyenleri ve emeği geçen tüm sanatçıları kutlarım.
FARUK YENER
ANKARA
Müzikçiler geçidi
Geçen hafta, yine A nkara' nın müzikle ilgili çevrelerini hiç boş bırakmayan büyük ve aralıksız olaylarla dolu olarak geçti: her gece bir hatta iki dinleti Başkent in salonlarını yankılandırdı...23 AralıkCuma gecesi Konser Salonu'ndaki C.S.O. haftalık konseri bunlar dan en önemlisiydi, PolonyalI konuk şef Tadeusz Strugala yönetimindeki orkestradan ön ce AvusturyalI ön klasik bes teci Albrehtsberger’in arp ve orkestra için fa majör tondaki “ Partita"sını, Haendel'in "Opus 4 No. 6 si Bemol Majör Arp Konçertosu’nu, Richard Strauss’un piyano ve orkestra için “ Burlesk" adlı yapıtını ve ikinci yarıda da Schubert’in si minör tondaki sekiz sayılı “ Bit memiş Senfoni”sini dinledik. Dinletiye. New York Arp Top luluğu adıyla bir araya gelen bayanlar Barbara Pniewska, Eva Maria Jaslar, Sandra Bittermann ve Bay Aristid von Wiirtzler ile piyanist Bayan Tomris öziş solist olarak katıl dılar. Baştan sona büyük bir ilgiyle izlenen dinletinin her bölümünün kendisine özgü ni telikler taşıyan yönleri vardı; altı yılda bir ülkemize de gelen Arp Topluluğu, her ne kadar büyük hır ad yapabilecek gös terişli ve iddialı bir müzik topluluğu ise de bu kez ve bu dinletisine özgü olarak pek önemli bir varlık gösterdiği söylenemez. Teknik olumluluk müzikte her şey değildir ve müzikçinin tek amacı olarak düşünülemez. Sanatçının ereği, önce güzel müzik yapmaktır, duyguları yaşayan biçimde dile getirmektir. Hele, müziğin es tetiğini hiç yitirmemesine özen göstermektir. Bu açıdan bakı lırsa. tüm çabalarına karşın. New York Arp Topluluğu'nun bu amaca eriştiğini onaylamak olanaksızdır; pırıltılı giysilerin içinde, pırıl pırıl çalgılarıyla sahnede gösteri