A MART 1957 13
Östanbulda 1660 yangını hakkında yeni Üesikalar
Bundan evvelki yazımızda, Eremya Çelebi Kömürcüyan’m iki eserinde mevcut iki kayıt sa yesinde, Darphanenin, Topkapı Sarayına nakli- mekânının, 1660 yangını akabinde vuku buldu ğunu tesbit edebilmiştik. 1656-1662 yılları zar fında, 1660 yangınından maada, Darphanenin mevki tcbeddülâtında müessir olacak diğer mü him bir hadise cereyan etmediğine göre, bu ka- naata varmıştık. Takriben iki asırlık olan bu bi na, herhalde mezkûr yangından fazlaca müte- zarrır olmuştur ki, artık tamir edilmek suretiyle de aynı maksada hizmet etmesine imkân kalma mıştır.
İşbu yazımızda, İstanbul’un bu en büyük ve en korkunç yangınına ait Ermeni kaynakların dan bahsedeceğiz. Önce bu müthiş afeti birkaç satırla anlatalım.
Eremya Çelebi’ye göre yangın, 14 Temmuz 1660 Cumartesi günü başlamıştır (1). Mehmed Halife’ye göre ise (2 ), 4 Temmuz Cumartesi gü nü öğleye doğru başlamıştır, İkinci mehazda gü nün ismi aynı olduğuna göre, ayın rakamında bir yanlışlık olsa gerektir. Zira Eremya Çelebi’ye göre ayın dördü Çarşamba gününe tesadüf et mesi lâzımdır (3). Bu fark muhtemelen bir baskı hatası neticesidir.
Mehmed Halife’ye göre yangın, Ayazma Ka pıdan dışarı, Ahi Çelebi Camiinin yakınından çıkmıştır. Eremya Çelebi de, ilerde bahsedece ğimiz bir mehazda, yangının Ayazma Kapısın dan çıktığını yazıyor. Aznavuroğlu adında mua sır bir Ermeni şairi ise Odun Kapısından çıktığı nı yazıyor. Bunun sebebi şöyle izah edilebilir. Odun Kapısından sonra müteakip kapı, yukarıya doğru, Ayazma Kapısı idi(4). Eremya Çelebi’ye göre Ahi Çelebi Camii, Odun Kapısının yakının da bulunuyordu (5). Demek oluyor ki, Ahi Çe lebi Camiinin mevkii, Odun ve Ayazma Kapıları nın ortalarında idi.
Tekrar Mehmed Halife’ye göre, yangın az sonra Unkapanmdaki Kerestecilere sirayet ede rek büyüyor. Bilâhare kalenin içine de ateş dü şerek, bir kolu Unkapanına, bir kolu Süleymani- yeye ve bir kolu da Süleymaniyenin altından Be- destane ve Gülhane Parkına kadar yayılıyor. Nihayet ta Samatya’ya ve Fatihe kadar o za manki şehrin yansını küle çeviriyor.
Mehmed Halife’ye göre yangının bilânçosu şudur: 2700 kişi yanmıştır, 120 saray, 100 den fazla mahzen, 360 cami, 40 hamam ve sair bina
lar harab olmuştur, ve şehirde kıtlık zuhur et miştir. Mumaileyh ve Eremya Çelebi bu yangmı Mahşer gününe benzetmişlerdir. Aznavuroğlu’na göre ise bazıları şuurlarını kaybetmişlerdir.
Şimdi asıl mevzuumuza geçip, bu yangına ait Ermeni mehazlarından bahsedelim. 1660 yangı nım müşahit olarak anlatan bizce malûm üç E r meni şahıs mevcuttur. Bunlardan birincisi, as rın en büyük Ermeni mütefekkiri Eremya Çe lebidir. O bu hususta mufassal bir eser yazmış tır ve sonuna da manzum mersiyeler ilâve etmiş tir. Eserin metni Kudüs Ermeni Patrikhanesi kütüphanesindedir ve gayrı m atbudur(6). Bu eserin bir suretini son zamanlarda mezkûr Pat rikhaneden rica etmiş bulunmaktayız; şayet ta rafımıza göndermek lûtfunda bulunurlarsa, onu türkçeye çevirmek niyetindeyiz.
Eremya Çelebi zikri geçen yangından, bir de, eskiden A rm aş(7) Ermeni Manastırında bulu nan, 1661 Mayıs tarihli «Maşdotz»(8) adlı dinî bir eserin muhtıra kısmında şu satırlarla bahse diyor :
«1660 senesinde Istambol şehrinde büyük «yangın oldu. Pontus denizinin (9) şimal tara- «fından ve ismi Ayazma kapısı olan kıyıdan baş- «ladı. Şarktan ve garptan, denizden denize her «tarafı kavurup, tarif edilmez gazabla tahribat «yapıyor ve mahşer gününü andırıyordu. Gören- «leri korku ve dehşete garkediyordu. Mesken- «lerin, köşklerin ve bütün binaların kaybına se- «bep olan o günkü afeti kalemiyle kim tarif ede- «bilir? Bütün cemaatlar sefalete düştüler. Aynı «zamanda ahaliden birçok kişiler ateşde yandı- «lar. Keza kiliselerin tahribatı ve yerle yeksan «olması büyük felâket oldu. Papazlar ve kilise- «lerin hizmetkârları, harabelerin köşelerinde ve «meydanlarda, annelerinden öksüz kalanlar gibi «avare ve perişan halde dolaşıyorlar. Cümle gü- «nahlarımızdan dolâyı, inşalarına (kiliselerin) «bugüne kadar imkân hasıl olmadı.»
İkinci şahıs ise «Aznavuroğlu» soyadını taşı yan bir halk şairidir. Bu da yedi kıt’adan mürek kep ve türkçe olarak iki manzume kaleme almış tır. Bunları ilk defa olarak Amerikalı anti kacı ve tarihçi sayın Harutyun Kürdyan, mer hum kıymetli dostumuz şair, edip ve tarihçi To- ros Azatyan (1898-1955) tarafından İstanbulda neşredilen «Astğapert» adlı ermenice mecmua da dercetm iştir(lO). A. ve B. olarak iki kısma
14 TÜRKİYE TURİNG ve OTOMOBİL KURUMU
ayrılan bu manzumenin her iki parçası da erme- nice olarak «Yaııgm hakkında söylenmiştir» ser levhasını taşımaktadır. H. Kürdyan tarafından verilen kısa malûmata göre, mumaileyh bu iki manzumeyi, kendi koleksiyonunda mevcut ve 1678-1681 yılları zarfında îstanbulda yazılan bir şiir kitabından almıştır.
Kürdyan bunlardan birincisini 1652 yangını na ait olduğunu tahmin ediyorsa da (belki baş lıkta A. harfinin bulunmasından dolayı), bu doğ ru değildir. Zira Eremya Çelebiye göre, 1652 yanğını Yeni Bezesdenin karşısından çıkmış tır (11). H. Kürdyan, Eremya Çelebinin bu son yangın hakkında yazdıklarını makalesinde ikti bas ettiği ve ilk manzumede de yangının Odun Kapısından çıktığı kayıtlı olmasına rağmen, herhalde Odun Kapısının nerede olduğunu bil memesinden dolâyı buna ihtimal veriyor.
Bu iki kıymetli manzumeyi aşağıda takdim ediyoruz. Ermenice harflerle yazılı olan metne mümkün olduğu kadar sadık kalmağa gayret sarf ettik:
A. YANGIN HAKKINDA SÖYLENMİŞTİR.
Payitahd Isdampol yandı tutuşdu, Bilemedik ne acayib hal oldu, Ana baba günü bunca asker üşdu, Yağmacının derdi ırızk u mal oldu.
Kimisi ağlaşır yâ bari hüda,
Evim barkım yandi gitdi el fida, Niceki tutuşdu evel ipdida,
Ateş Odun Kapusundan gelmiş oldu. Fehm etdi deryade olan gemiler,
Kimi güler, kimi ağlar, ingiler, O mübarek kiliseler, camiler, Her olur olmaza yol oldi.
Gizlicimi alef gögi büridi, Minareler şerifesini eridi,
Yedi ıklım dört köşeden gürindi, Göğün üzu kıp kırmızı al oldi. Kimi ağlar yanayürum kaçamam, Basreretim bağlanmiş dir açamam, Veran oldu vahtlı vahtsız geçemem, Şindi Bezesden etrafi bel oldu.
Kimi şikâr aldım deyi öğunur, Kimi heniz yanmiş, kimi soyunur, Kimi gördüm daşlar almış döğunür, Bazısi aklın aldırdı deli oldu. Aznavur oğli aer dinglen sözumi, Ben hakimi doğru etim ozume, Elimden aldırdım körpe kuzumu, Ah eder ağlarim, çeşmim sel oldu.
IÎ. YANGIN HAKKINDA SÖYLENMİŞTİR.
Isdampolda yangın olduğu sene, Fırınlardan ekmek alınmaz oldu, Cümle yanan yere derler verane, Çarşıların adı angılmaz oldu.
Halım sanğa malim ya hıdır nebi, Yangından ağlaşir cümle halk hepi, Yangın oldi bu gıtlıgın sebebi, Hep külli cümle şey bulunmaz oldi. Yakın geldi yüreğimin paresi,
Açık galdi Isdampolun yarısi, Hep onğuldu cümle zulum yaresi, Yangının yarasi onğulmaz oldu.
Yangın değil bu zulum dir bilesin, Gendini pak edib kaimin sevesin, Çıkarmişlar çeşmelerin lülesin, Bu insana ögud olunmaz oldu. Yangın değil zulum dir Isdampola, Yangını görenler gelmedi yola, Meğer şinden soğra karanlık ola, Deyeler ki güneş görünmez oldu.
Dört bolugden bir boluge dayandı, Tütünden cümle âlem boyandi, Memedeki maksim beşikde yandi, Yananların leşi sayilmaz oldu. Aznavur oğlu der kalmadi arım, Göğe direk oldu ahıla zarım, Güler üzlu melek şimali yarım, Yakma geleli görünmez oldu.
Görülüyor ki her iki manzumenin de metni bugünküne nazaran epeyce farklıdır. Bunu mü şahede ederken, o zamanki halk dili ile beraber, bir Ermeni tarafından ermenice harflerle yazıl mış olmalarını da nazarı itibara almak lâzımdır. Keza her iki manzumenin de vezni ve kafiye tar zı aynıdır. Bundan da anlaşılıyor ki ikisi bir bü tün teşkil etmektedir. Birinci kıt’alarm, diğer lerinin muvacehesinde, kafiye şekli enteresandır. Muhteviyatlarında mevcut bazı kelimeleri izah etmeyi faydalı addediyoruz. Birinci man zumede «üşmek» kelimesi toplanmak demektir.
«Rizk» kelimesinin «ırızk» şeklinde yazılmış ol
masının sebebi, ermenicede«r» harfi ile başlıyan kelime olmamasıdır. Tek tuk' olanlar da yabancı lisanlardan geçmişlerdir. Bu sebeptendir ki, bu gün dahi bazı Ermeniler «r» harfiyle başlıyan türkçe kelimeleri önlerine «ı» yahut «i» ilâve ederek telâffuz ederler. Meselâ «rica»ya «irica» derler. «Hüda» kelimesinin küçük harfle yazıl mış olmasının sebebi, eskiden ermenicede Allah, Hazreti İsa ve şahıs isimlerinin büyük harfle yazılmamasıdır. «Bari» nin manası «hâlik»dir.
MART 1957 15
Bugünkü kıvılcım kelimesinin aslı «kızılcım» ol duğu anlaşılıyor. «Basreret» bugünkü basirete tekâbül ediyor. «Bezesdenin etrafı bel (yol) ol
du» cümlesinden, 1652 yangınında olduğu gibi
bu yangından da mezkûr binanın sağ selâmet kurtulduğu anlaşılıyor. «Şikâr» av demektir, bu rada ise yağma malı kasdediliyor. İkinci manzu mede ise, «ongulmak» (türkçede «g» harfiyle yazılan bazı kelimeler, eskiden Errpeni harfleri ile yazılırken «ğ » kullanılıyordu) kelimesini, bu gün onulmak, unulmak yahut unmak şekilleriyle görüyoruz. Burada manası şifa bulmaktır.
«Maksim» kelimesi mâsum’dan geliyor. Bugüne
kadar, bazı Ermeniler tarafından küçük çocuk lar için kullanılmaktadır. «Kaimin» kelimesinin manası bizce malûm değildir. Belki doğrusu
«karmin» olacaktır.
Bundan evvel bahsettiğimiz, Eremya Çelebi nin 1652 yangını hakkında yazdıklarını da bu rada dercetmeği lüzumlu görüyoruz:
«Kasım 9 da (1652), Salıyı Çarşambaya bağ- «lıyan akşam, yangın oldu. Yeni Bezesdenin kar_ «şısından başlayıp, şiddetli rüzgâr sebebiyle, sü- «ratle dört tarafa yayıldı. Ateşin bir ucu Mah- «mud Paşadaki Kürkçülere yetişti, bir ucu Di- «van Yolundan ve Ali Camiden geçerek, Kadırga «limanına vardı, bir ucu Gedik Paşadan Okçu- «ların nihayetini buldu ve diğer bir ucu da, bü- «tün çarşıyı geçerek, Eski Sarayın duvarına da- «yandı. Bu kadar ihrak olan yerler meyanında, «eski ve yeni Bezesdenler yanmayıp, kazık gibi «kaldılar. Şehir ve umumiyetle yerli ahali çok «zarar gördü, o derece ki anlatmak ve kaleme «almak kabil değildir. Perşembe sabahı söndü.»
Bu satırlardan, takriben birbuçuk gün süren 1652 harikinin de İstanbulun büyük yangınlar dan biri olduğu anlaşılıyor.
Nihayet, 1660 yangınından bahseden üçüncü şahıs da Istepannos Vartabet Meğreli(12) adın da bir ruhanidir (13). Mektup halinde bir tasvir- name yazmış olan bu zat, bilâhere 1670-1673 yıl ları esnasında İstanbul patriği olmuştur. 1673 yılının sonlarına doğru vefat eden mumaileyhin, 1856 da tamir edilen kabri, hâlâ Balıklı Ermeni Mezarlığında mevcuttur.
Maalesef Hırant Asadur (1862-1928), bu mektubun nerede bulunduğu, yahut neşredilmiş olup olmadığı hakkında birşey söylemiyor. Yal nız, Kumkapıdaki Ermeni Patrikhane Kilisesinin bu yanğmdan çok güçlükle kurtarıldığını yazı yor.
îşte, 1660 yangınına dair zamanımıza kadar
mevcut olan yahut bilinen, bizce mâlûm Ermeni kaynakları bunlardır. K. PAMTJKÇUYAN
(1) Bak «Ruzname» (ermenice), 1939, Kudüs, s. 356. (2) Bak R. E. Koçu, «Osman Gaziden Atatürke», s. 115.
(3) 1, No.lu notun sahifesine bak.
(4) Bak «XVII.ci Asırda İstanbul», 1952, İstanbul, s. 17.
(5) 4. No.lu notun sahifesine bak.
(6) Bak «XVII.ci Asırda İstanbul». Önsöz, s. XVIII. (7) Armaş, Adapazarm yakınındadır.
(8) Ermeni Kilisesinin ayinlerini gösteren kitabın adıdır. Müellifi olan Mesrop Maşdofz’un (356-440) ikinci ismini taşıyor. Fransızca karşılığı «Rituel» dir.
(9) Pontus denizi yahut geçidi, bizzat Eremya Çele binin tarifine göre, Karadeniz boğazının adıdır (Bak
«XVII.ci Asırda İstanbul» s. 47).
(10) 1952, sayı 10 s. 195-196. (11) «Ruzname» s. 33-34.
(12) Meğri, bugün dahi Ermenistanm cenubunda mevcut bir şehirdir.
(13) Bak Hırant Asadur «İstanbul Ermenileri ve
Patrikleri» (ermenice), 1901, İstanbul, s. 103.
Sovyetlerin sürdüğü ve ekseriyetini yok ettiği
Turâni Kavimler
Sovyet Hükümeti 1943 ve 1944 yıllarında Rusyamn idaresindeki yurtlarından topyekûn sürgün edilen beş kavmin doğdukları kesimlere dönmelerine müsaade edileceğini bildirmiştir.
Ruslar bu beş kavmi: Kalmuklar, Çeçen- lnguşı Karaçaylı, Kabardin ve Balkırları mez kûr yıllarda feci şartlar altında, imha edercesine sürmüşlerdi.
Bu hususta hükümetin meclise verdiği ve ka nun mahiyetini âlân kararnamede bu millî top lulukların zorla sürülmelerinin «Leninist pren siplerin kabaca ihlâli» mahiyetinde olduğu ileri sürülmüş ve, sürgün hareketleri Sovyetler B ir liğinin bazı mıntıkalarım muvakkaten ıssız bı raktı» denilmiştir. Bu topluluklar Orta-Asyanın en çorak ve ıssız mıntıkalarına sürülmüşlerdi. Yeni kararnameye göre, Kalmuk, Balkır ve Ka- raçaylılar yurtlarına 1957 ve 58 de ve daha kala balık Çeçen-înguşlar, 1960 da döneceklerdir.
Kalmuklar Moğol ırkından olup Hazar Deni zinin Kuzey Batısındaki Çorak ovalara yerleş mişlerdi. Sürgünden evvel sayıları 200.000 civa rındaydı. Diğer toplulukların hepsi Türk ırkın dan Müslümanlar olup Kafkas dağlarının Kuzey yamaçlarında yaşamaktaydılar. Harbden evvel cem’an 900.000 kişiydiler. Kanunda, imha edilen Kırım Türklerinden ve Volga Alınanlarından bahsedilmemiştir.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi