• Sonuç bulunamadı

Yayınlanmamış günlükler:Saklanan Aziz Nesin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yayınlanmamış günlükler:Saklanan Aziz Nesin"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

r

i

Yayınlanm am ış

*

C A l / l A M A M A 7 ¡ 7 M F C ¡ M

günlükler

İt

/'

h

SAKLANAN AZIZ NESİN

Kendine

b¡ e isyan

eden adam

ı

A

JL . JL z iz Nesin

{

deyince ilk ve son ne var aklımızda?

Edebiyattaki ustalığı, I dilindeki sivriliği, keskin

f zekası...

Ne ya da kim karşısına çıkarsa çıksın bildiğinden j ve düşündüğünden

f

vazgeçmeyen direnci... Bir de ona yakın ve uzak | çevrelerin yorumları, i izlenimleri, anlattıkları!

Bütün bunlar O'nu tanıdığımızı sanmak için yetip artmıştı hepimize...

Taa ki yaşadığı sürece sakladığı, asla

İ yayınlamadığı günlükleri İ gün ışığına çıkana kadar...

1951'de küçük bir not... 1957'den 1994'e kadar da j her bir yılını ayrı bir zarfta ı elleriyle arşivlediği . günceler bunlar. Çoğu ; Arap harfleriyle tutulmuş. « Zaman zaman gerideki

yıllara dönüp notlar eklemiş. En yakınlarından | dahi gizlediği "iç dünyası"

bu yazılar... Günlerinin akışı içinde olup bitenden çok fırtınalar kopan iç dünyası: Ölüme dair, aşka, evliliğe, ilişkilere dair yaşadıkları... Mutluluk, yalnızlık hesaplaşmaları... Bıkkınlık, çaresizlik, anlaşılmama isyanları... Kendi kendiyle didişmeleri... Sanatını duyumsayışı... Duygu - patlamalarındaki itirafları...

Kimi zaman filozof, kimi zaman naif bir çocuk, kimi zaman acı ve endişeler içinde kıvranan kocaman bir adam var karşımızda. Bugüne kadar

okuyucularından, en yakınlarından hatta t yazdığına göre kendinden

bile saklanmış bir Aziz Nesin!

Yaşarken

yayınlatmadı

Günceleri yayınlayacak olan oğlu Ahmet Nesin bu pazılardan babasımn

r

sağlığında, 1994 yılında, Nesin Vakfı'mn bir toplantısmdan sonra haberdar oldu. Okuduğunda bir de sürprizle karşılaştı: Babası, annesi Meral Hanım'dan evlendikten hemen sonra ayrılmak istemiş!

Babasına günlüklerini yayınlamak istediğini söylediğinde ise "olur" cevabı aldı. Ama Aziz Nesin bu "olur"unu hep geçiştirdi. Anladılar ki yaşarken yayınlansın istemiyor.

Ölümünden bir ay sonra Nesin Vakfı Yönetim ; Kurulu'nun onayıyla • yayınlanması kararlaştırıldı

ve M. Sabri Koz tarafından eski yazıdan çevrildi. Okunamayan bazı yerler için Müzehher Vâ-Nû'ya başvuruldu.

Uç cilt halinde

kitaplaştınlacak Aziz Nesin Günlüğü'nün ikinci ve üçüncü kitaplarının hazırlıkları henüz bitmedi.

"Mum Hala" diye

yayınlanacak Aziz Nesin Günlüğü, adını yazann 28 Mayıs 1963 tarihini düştüğü bölümde anlattığı bir masaldan alıyor:

"Çocukluğumda dinlediğim masallardan birinden aklımda yalnız bir bölüm kaldı. O masalda dertli, üzgün, tedirgin bir adam vardı. Uyuşmazlık içindeydi

çevresindekilerle. Ama çevresiyle olan

çatışmalarını gizli tutar, açığa vurmazdı.

Her anlamda yalnız adamdı. Bir yoksul evde tek başına oturuyordu. İçini dökecek, kendini anlayacak bir dosta ihtiyacı vardı. Ama böyle bir dost bulamıyordu.

Masalın bu yalnız adamı, balmumundan bir kadın vücudu yaptı. Adını da Mum Kız koydu. Yalnız adam Mum Kız’ın boynuna bağladığı ipi çektiği zaman, Mum Kız'ın başı evet hayır anlamına aşağı inip yukarı kalkıyordu.

Masalın yalnız adamı, günün dış

değişkenliğinden kurtulup kimsesiz evine girip kendi yalnızlığına kapanınca, Mum Kız'ı karşısına alır, oturur, ona içini dökerdi, anlatır anlatırdı.

Kendi anlattıklarına Mum Kız'ın nasıl yanıt vermesini istiyorsa, boynundaki kurdelayı ona göre çekerdi. Sözlerine evet demesini istiyorsa, Mum Kız'a evet dedirtiyordu; hayır demesini istiyorsa kurdelayı ona göre çeker ve Mum Kız başını yukarı kaldırırdı.

Her insanın hayalinde yarattığı bir mum insan var. (Kedi köpek sevgisi kimi insanda işte budur, insanın insanlardan kaçışıdır hayvan sevgisi...)

Yalnızların hayalindeki mum dost, insanın bencilliğidir." Yazdığı günlüklerden besbelli, O da yalnızlığına sarılmış sık sık. Güncesi boyunca durmadan okuyucuyu şaşırtacak zaten:

"Yaratılmış değil, yazılmış bir insanım: Kendini yazan... Yadırgamanız beni ondan... Mutsuzluğu yazmışsam kendime, mutsuz olmam için bahaneler uydurup duruyorum. Mutluluğu arayışım da kendimi kandırmak için. Büsbütün mutsuzluğa düşmek için, mutluluğu arar gibi avutuyorum kendimi. (2 Aralık 1960)"

Ç a lı ş m a k

benim sığınağım

Ama eninde sonunda O'nun günlüğü boyunca kendi gizlerine ve

derinliklerine yaptığı zigzaglı yolculuk tek bir limana çıkaracak okuyucuyu, sanatçı kişiliğinin

bilinmeyenlerine: "Hiç

kimse sanatını benim kadar sevemez. Çünkü kendimi sanatıma vererek, ya kendimi öldürmekten ya da bir cinayet

işlemekten kurtuluyorum. Çalışmak, benim

sığmağım, korunağımdır... Beni kurtardığı için, sanatımı çok seviyorum. Bu davranışım delilik diye alınmamalıdır. Bu katlanılmaz acılara, kötülüklere, bayağılıklara başka türlü dayanamazdım. Sanatıma kaçıp gömülerek kurtuluyorum. Beni kurtaran, var gücümle çalışırken, bana kendi dışında her şeyi unutturan sanatımdır.

(11 Mayıs 1969)"

Neyyire ÖZKAN

Kanm sevmediği

halde bana sığmdı

Aziz Nesin ikinci evliliğini Meral Hanım ile yaptı. Bu evlilikten oğulları Ali ve Ahmet doğdu.

( ...) Eski karım bana "Beni, sevmiyor musun?" soruma, "Sen iyi adamsın" demişti ve beni sevmediği halde, sevdiği adamdan kötülük görüp yoksul, kimsesiz, korunaksız ve

dayanıksız kalınca koşup bana sığınmıştı.

İnsanlar borçlu olduklarını değil, alacaklı olduklarını, kendilerinden verdiklerini severler, bu yüzden insan, anasından, babasından çok, çocuklarım sever.

Meral de 28 Nisan 1962 gecesi yatakta bana "Sen hep yalnız kalmaya, yalnızlığa mahkûm adamsın!" demişti. Nerde o günler (.... ), benim mutsuzluğum

yalnızlığımı bile yitirmiş olmamda, yalnızlığım bile yok.

2 Nisan günü de "Var mı bir diyeceğin?" diye bağırmıştı. Yanıt:

"Var tabii, ama şimdi değil..." Belki ona, onun gibi olan başkalarına, diyeceklerimi hiçbir zaman diyemeyeceğim, ömrüm buna elvermeyecek. Onlara iyilik

yapmakla geçen ömrümde, onlara diyeceklerimi demek için bana zaman kalmayacak.

Bir gün de şöyle demişti: - Sen ne kadar bencilsin... Kendini memnun etmek için başkalarına iyilik ediyorsun.

Ah!.. Başkalarının memnun olmasından memnun olmak, başkalarım memnun ederek memnun olmak, işte insanlığın özü bu.

3 Şubat 1963

Aziz Nesin, Oğulları Ali ve Ahm et Nesin ile..

300'den fazla takma adla yazd

1915'te Heybeliada'da doğdu. “ Karışık bir okul hayatım var" dediği eğitimini 1937'de Harp Okulu'nu bitirerek tamamladı. 1944'de kendi deyimiyle “BabIali'ye düştü". Kolunun altına gazete alıp satmaktan

başyazarlığa kadar gazeteciliğin her işinde çalıştı. Yazılarında kullandığı takma adların 300'ü geçtiğini söylemişti. Her fırsatta en fazla piyes yazmaktan hoşlandığını anlattı. Yazdıklarının bedelini zaman zaman

hapiste ödedi!... Ölümüne kadar 111 kitabı yayımlandı.

Bıktım Artık!

Mendilimin hangi cebimde, kibritimin, cıgaramın, dolma kalemimin hangi cebimde, gelen mektuplar dosyasının odamın neresinde, iğnelerin, eski jiletlerin, paketlerden çözülmüş sicim, ip yumaklarının masamın hangi gözünde, hangi kutunun içinde olduklarını ezbere bilmekten

bıktım artık.

Hangi işi ne zaman yapacağımı, kimlerle neyi nasıl konuşmam gerektiğini önceden düşünmekten bıktım artık. Başkalarını mutluluğa kavuşturacağım diye çalışıp didinmekten, sevdiklerim uğruna kendime sevimsiz olmaktan, sevgimi yitirmemek için hep vermekten, boyuna vermekten, kendimi vermekten bıktım artık.

Durmamasıya kendi üstüme eğilmekten, gözümle gözümü görmeye çalışmaktan

bıktım artık.

Hiç durup dinlenmeden, bir yontu çamuru gibi kendi kendimi kendim yapmaktan, yapıp bozmaktan, bozup yapmaktan

bıktım artık.

“ işte bu ben'im!" diyememekten, ben olmayan başka biri olmaktan, sevdiklerim uğruna kendimi harcamaktan

bıktım artık.

Ama bütün bu bıktıklarımdan kurtulamayacağımı da biliyorum. Çünkü bu, bütün bıktıklarım ben'im, kendimim. Ben buyum.

28 Ocak 1959

Beni anlamıyorlar

Yorgunum. Büyüklükleri anlaşılmaz insanlar pozunda "Beni anlamıyorlar"

demek hoşuma gitmiyor. Ama şu gerçek ki beni anlamıyorlar. Anlamayanlar, uzak kişiler değil, en yakınlarım; karım, kızım, oğlum, arkadaşlarım...

Anlamadıkları öyle derin, karışık şeyler değil; yorgunluğumu, bitkinliğimi anlamıyorlar. Günde bir yıl

yorulduğumu, yaşlandığımı, geçtiğimi; içimin bittiğini anlamıyorlar. Yorgunum, basbayağı yorgunum. Bu, ruh yorgunluğu değil. Bırakın ruh yorgunluğunu, önce bedenim, kolum, kafam yoruldu. Kemiklerim, iliklerim, kaslarım, sızım sızım sızlıyor.

Vücudumda ağrımayan hiçbir yerim yok. Yorgun yaüp yorgun kalkıyorum. Dinlendiğim hiçbir günüm yok. Gücümü, dinçliğimi yitirdim.

Daha da kötüsü, bu yorgunluğumu kimselere, karıma, çocuklarıma bile anlatamam. Ben onların dertlerini, hastalıklarım dinlemek anlamak zorundayım. Ama onlar beni anlamak zorunda değiller. Hepsinin dertleri ayrı ayrı toplanıp bende birleşiyor. Ama benim dertlerim, yorgunluklarını dağılıp onlara gitmiyor.

Her gün kuvvetli, güçlü olmak, onlara öyle görünmek zorundayım. Onlar da beni öyle biliyorlar. Doktora gitmeyen, ilaç almayan, hastalanmayan sapasağlam bir adam. Bu sapasağlam görünüşlü

Ne zor bir durumum var, Joyce'u oku, Faulkner'ı oku. Sonra sabahın

üç buçuğunda söz verdiğin romanın tefrikasını yaz. Tefrika bitince,

yalnız kendi beğeneceğim oyunlara başla... Of... 2 Mart 1966

kOysa yorgunum... Yanlışlarımla, yorgunluğumla, güçsüzlüğümle

[görünmek istiyorum. Bir yardım istiyorum, bir küçücük şımarmak

istiyorum, bir kapris yapmak istiyorum, nazlanmak istiyorum... Ama

yok, dinç, diri, sapasağlam durmak zorundayım ki, üstüme atılıp beni

parçalamasınlar. Bırakın beni kendime artık... 18 Aralık 1967

Niçin öğretmediler niçin, bize ağlamasını? Niçin ağlamak ayıptır,

dediler? Niçin zehirleniyoruz içimizde kalan gözyaşlarımızla

yoğrularak? 12 Temmuz 1968, Cuma

adamın nasıl yorulduğunu, içten çürüdüğünü, bir gün birdenbire yıkılacağım bilmiyorlar, anlamıyorlar.

Gözlerim, kulaklarım, gönlüm, beynim, ruhum, ellerim herşeyim yorgun. Bu yorgunluğumu anlatıyorum onlara. Anlatsam da anlayamazlar. Çünkü böyle bir yorgunluğun ölçüsü yok onlarda. Böylesi bir yorgunluk yaşanmadıkça anlaşılmaz. Onlar da anlamaz. Bir gün yıkılıp gidince, beni büsbütün yitirince belki anlayacaklar bunu, belki... O zaman da ben olmayacağım.

"Ebedi istirahat" demişler, güzel bir söz

bu... "Ebedi istirahatgah..." Hiç karamsar, kötümser değilim. Ama içimde "ebedi istirahatgah"ıma uzanmak özlemi var. Bu yorgunluğu taşıyamaz oldum. Nemli, ıslak toprağa boylu boyunca uzanıp, etlerimden kemiklerimden

tırnaklarımdan, saçlarımdan

yorgunluklarımın akıp toprağa karıştığını duysam...

Ne yazık, ebedi istirahatgahımda bunları duymayacağım.

Orada beş dakikacık dinlendiğimi duyâbilseydim... Bunu ne çok özlüyorum. İşte bu özlemimi anlamıyorlar. Beni nasıl

YARIN: EVLİLİK ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ

~t~

yorup bitirdiklerini anlamıyorlar, anlayamayacaklar.

Kırkdört yıllık bir ömür belki bunca yorgunluğu gerektirmezdi. Ama ben bu kırkdört yılda kırkdört yaş yaşamadım ki... Kırkdört yılda dolu dolu on kişinin yaşamım yaşadım. Yaş kırkdört değil, dörtyüz kırk...

Ah yapacağım işleri bitirebilseydim, hiç olmazsa dörtte birini... Ölüme hak kazanabilsem kendimce.

Nasıl boşuna, hiçler uğruna yoruldum, bittim. Evet, göz göre göre bir sürü hiçler... Bu yaşama severek katlanıyorum.

Yakınlarımı, karımı, çocuklarımı, güler yüzlü görebilmek için çırpınıyorum... Ama o da olmuyor. Bütün bu yorgunluğumun onlardan birer güleryüz görmek için olduğunu anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar, anlayamayacaklar da...

Gülseler, birbirlerine gülseler, seve seve katlandığım bütün yorgunluklarım gidecekti. Birçok gerçekleri

anlayabildiğim zaman, dönülmez, dönülemez bir yola girdiğimi de anladım. Ben bu yolu geçmek zorundayım. Hem birşeyi değiştirmeye hakkım yok. Bu bir ödevdir, namus borcudur, kocalık borcu, babalık borcu, arkadaşlık borcu. Bu yorgunluğum, kendimden başka hiç kimseye haksızlık etmemek isteğimden ileri geliyor.

23 Ağustos 1959

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ulusal Kurtuluş Savaşımızın temel ilkelerine yan çi­ zen zamanın devletlilerini kırk sekiz yıl önce bu sa­ tırlarla uyaran Aybar’a verilen ödül, Zincirli Hürriyet’i

değer bulunan Süheyl Ünver'e 1 mil­ yon liralık parasal ödülü ön ü -,. müzdeki günlerde d ü zen len ip cek bir törenle v erilecek

nazesi Çarşam ba günü Şişli ca-“ miinde öğle namazı kılındıktan sonra gazetemize getirilecek ve burada kendisine son saygı du­ ruşu yapıldıktan sonra

Hat­ tâ, (Resimli Kitabın) bir fotoğrafçısının elinden makinesini bile aldılar. Fakat ben işi bir çalımına getirdim. Bir ağaca tırmandım istediğim gibi

bfl- * “ ■ hassa roman, hikâye dışında •debiyat üzerine İleri sürülmüş ö - klrlerin, terüddleria kitap halinde pek az müşteri buluşa bir çok

Bu çalışmada; orta tabakada okume yerine kızılağaç yada kayın kaplama kullanılması durumunda okume kontrplakların bazı özelliklerindeki değişmeler ile

doğmuş, Bahriye mek­ tebinden mülâzım ola­ rak çıkmış, sonra İs­ tanbul Sanayii Nefise Mektebini de

Şimdiye kadarki tutumları ile, Ermeni terörist­ lere cesaret vermekten başka bir şey yapmamış olan bazı Avrupa ülkelerinin de, özellik­ le Ermeni