iLMi ARAŞTIRMALAR, Sayı 21, 2006, 193-205
Antakyalı
Münif'in Benzer
İki
Gazelinin
Düşündürdükleri
Ali
Yıldırım'
Antakyalı Münif'in Benzer İki Gazelinin DüşündürdükleriVarlıktaki zıtlık
ile
zıtlıkların şeyve
olaylarınbilinmesindeki önemi,
insanlarınher zaman dikkatini
çekmiştir.Bunun
yanında varlığınvar
oluşsebebi ile
olayla-rınmeydana gelme sebebi de
insanlarınilgi
alanına girmiştir.Olumlu bilinen
de-ğerlerin karşısındaki şeyve olaylarda, daha çok mutlak bir olumsuzluk
görülmüştür; ancak olumlu
şeylerindaha iyi bilinmesi,
algılanmasıhususunda olumsuz
şeylerin de
varlığının gerekliliği çoğuzaman
düşünülmemıştir.Özellikle felsefe ve
düşünceekollerinin
ilgilendiğibu konular
hakkındadinlerin de ortaya
koyduğuölçüler ve
anlayışlar olmuştur.Divan
şairi,edebi haz ve estetik güzellikterin
yanı sıra, varlıkve olaylardaki
sırlarıda
değişıkyönleriyle
şiirlerdedile
getirmişlerdir.Özellikle tasavvufun soyut ve derin
yapısı, varlıkve
olaylarıanlama
noktasında şairlereyol
göstermiştir.Bu
çalışmada,Münifin söz konusu
düşüncelereörnek
teşkileden benzer iki gazeli üzerinde
durulmuştur.Anahtar Kelime/er:
Varlık, şeyve olaylar,
zıtlık,sebep-sonuç, Divan
Şiiri,Münif
Thoughts on Two Similar Gazels by Munif of Antakya
Human beings always paid attention the opposition in creation and the importance
of opposition in terms of knowing the things and events. In addition to this,
human beings paid attention to the reason for existence and the reason for why
things happen. On the things and events opposite of the things and events known
as positive, a negative side has been assumed. However, they never thought the
fact that in order to know the positive things better, negative things are necessary.
On these issues, which are especially in the realm of philosophy and school of
thoughts, religions have measures and understandings too. Divan poets, in
addition to literary taste and aesthetic beauties, expressed the secrets behind the
things and events in various forms. Especially the abstract and deep structure of
Islamic mysticism has played a leading role for poets in terms of understanding
things and events in this work, we discussed two similar gazels by Munif, which
would be exemplary for the thoughts in question.
Key Words· creation, things and events, cause, reason, Divan Poetry, Munif
Doç. Dr.,
FıratÜniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi.
ayildirim@firat.edu.tr
194 iLMi ARAŞTIRMALAR
Olumsuz bilinen/görülen
şey veya kavramların olumlu bilinenigörülen şeyveya kavramların anlaşılması ve bilinmesi hususunda olumlu bir tarafının
oldu-ğubir gerçektir. Zira 'Her şey zıddıyla bilinir'
meşhursözünde de ifade
edildiğigibi,
insanın farkında olabilmesi veya idrak edebilmesi için bir şeyin mutlaka karşıt görünen bir tarafının olması gerekmektedir. Tasavvuf erbabınınsürekli
dile getirdikleri "Ben gizli bir hazine idim,
bilİnıneyi murat ettim; onun için mevcudatı yarattım" mealindeki hadis-i kudsi, bu düşüneeye delil mahiyetinde sık sık kullanılmıştır. Buna göre mutlak varlıkolan Allah'ın bilinmesi için,
mut-lak yokluk olan kesret aleminin
yaratılması zaruridir, denilmiştir. Nitekim bizışığı
da
karanlığa karıştığınispette görebiliriz.
Eğersadece
ışıkolsa ve
karanlıkolmasaydı, onun yoğunluğundan insanlar kör olurdu, dolayısıyla ışık diye bir
şeyi
de,
apaçık olduğu
halde
algılayamazdı. İbn
Arabi,
varlığın zıddıyla
biline-bileceğihususunda, özellikle
zıtlığın çakışması (imtizacı) düşüncesine önemverir. Ona göre vücut
(varlık) aleminin gerçek suretini, aslında bunun "zıtlarınbir terkibi"
olduğukeyfiyetinin
dışındaidrak etmek mümkün
değildir.Biz
ale-min gerçek mahiyetini ancak bütün zıtlıkları aynı
anda tasdik etmekle
aniayabi-liriz
(İzutsu
1999: 1 09).
Bu noktada mutasavvıflar
kesret alemini, mutlak
varlıkolan
Allah'ıntecelli
ettiği ayna mesabesinde görmüşlerve bunu
şiirlerinde sık sık benzetme konusu yapmışlardır. Aslında Allah'ın kendi varlığını, yarattıklarının bilip algılaması nın ötesinde, kendi zatını yarattıklarının gözünden seyrettiği, yaygın düşüncesi dillendirilmiştir. Yani seyreden de O, seyredilen de O; maşukda O,
aşık da O, denilmiştir.Kendi hüsnün hitblar
şeklindepeyda ey/edin
Çeşm-i aşıkdan
dönilp sonra
temaşaey/edin
Çünki sen ayine-i kevne tecella ey/edin
Öz cemd/in çeşm-i aşıktan temaşa
ey/edin
(Yenişehirli
Avni)
Meseleye insan
açısından baktığımızda,ademiyeti
gerçekleştirmek üzere,Hz. Adem'in cennetten
çıkarılması
hususunda,
zıtlığın başka boyutları
ile
karşı
laşırız.Her
şeyden önce insan olmak, yani aderniyeti gerçekleştirmek için, Hz.Adem'in cennetten bir
şekilde çıkması
gerekiyordu. Nihayetinde
eğer
Hz.
A-dem
(insanlık),cennetten bir günah vesilesiyle
çıkmamış olsa idi, aderniyet vasfıile
donanmamış olacaktı.Yani adem, bir melek mesabesinde olacak ve
iyiyi kötüyü
ayırma melekesinden yoksun kalacak; zıtlıkları tanıyamayacaktı.Onun için tasavvuf
erbabı,
Hz. Adem ve
dolayısıyla insanoğlunun
cennette
tec-rübe
ettiği ve muhatap olduğu, cemal sıfatiarına ilaveten, Allah'ın celal sıfatla rını, yani gazabını, şiddetini, azametini, izzetini ve kavramlamazlığını tanımakANTAKYALI MÜNiF'iN BENZER iKi GAZELiNiN
DÜŞÜNDÜRDÜKLERi 195üzere dünyaya gönderilmiştir, demişlerdir. Yani
aderniyetİn oluşmasında zıtlık ları tecrübe etme ve yaşamanınzarureti söz konusu edilmektedir.
İnsanın mizacı,
görünürde kötü ve
yararsız
imaj veren
şey
ve kavramlarda,
mutlak ve sonsuz bir olumsuzluk görme
anlayışına meyillidir. Yani onda farklıbir
açıdan bakıldığındaolumlu bir taraf
olabileceği düşüncesinehiçbir surette
yer vermez. Oysa ki kendi kendine olumsuz görünen
şeyve
kavramların,olum-lu
değerlerin oluşmasındave idrak edilmesinde,
yadsınamazbir
zaruriliği var-dır. Bu husus, işin özüne inilip, tefekkUr edilmediği müddetçe de algılanmaktanuzak
kalır.
Bu konuda,
Kur'an'ın
Bakara Suresi 216. Ayetinde Allah, "Sizin
için daha hayırlı olduğu
halde bir
şeyi sevmemeniz mümkündür; sizin için dahakötü
olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, sizbilmezsi-niz" diyerek,
insanın bir hadise veya şeyin künhüne, arka planınazahiri
yönün-den
ulaşmasının her zaman mümkün olamayacağını, hatırlatmaktadır. Gazali,bu hususta şöyle
der: "Belki de Allah Teala Hazretleri, kendi sevdiği kulcağızla
rını,kimini mihnet ve bela ile, kimini
hastalıkla,kimini kara sevdaya tutarak
yüce
divanına çağırırve: "Ey kullanın, der! Sizin bela ve mihnet sandığınız şey,
benim sevgimin lütfumun, kemendidir. Ben
sevdiğim kullarımı onlarla, kendiyüce
hoşnutluğumave cennetime
çağırının(Gazali 1397: 44)
A.şıkiara
çün derd
itbela zevk u safddur
Ya zevk u safa derdine
dıişmekne beladur (Baki-
G
105/1)
Doğu
veya
İslam dünyası,
bu çerçevede
şey
ve kavrarnlara
"hayır"
ve
"şer"
cephelerinden
bakmıştır. Bu itibarla Cahız, başlangıcından beri dünya düzenini hayırla şerrin, faydalıile
zararlının imtizacına (uyuşma) bağlar. Cahız'a göre eğer dünyada sadece şer bulunsaydı bütün varlıklar helak olurdu. Aksine eğer sırf hayır bulunsaydı o zaman da yükümlülükler (imtihan, külfet) düzenindensöz edilemezdi.
Ayrıca şerden kurtulup bayrı gerçekleştirmek için düşünmeninsebepleri ortadan
kalkardı; düşünmenin kalkmasıylada hikmet yok olurdu
(Çağrıcı 1998: 45).Tek tek ele alınıp değerlendirildiğinde olumsuz değerlerin, yıkıcılığı ve
dü-zensizliği ön plana çıkarken, bir bütün olarak değerlendirildiğinde "külll" yapıiçerisinde bu olumsuzluklar, bir düzenin
parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.Nitekim
canlıtabiattaki
başlıca şer(olumsuzluk)
çeşitlerindenolan elemler,
görünüşte şergibiyse de
canlıların varlıklarını sürdürmelerine katkıdabulunma-sı bakımından hayır sayılmalıdır. İbn
Teymiyye ise
şerri, sırf
yokluk ve
kısmi
yokluk
şeklinde ikiye ayırarak var olan bir şeyin sırf şer olamayacağını ifadeeder. Çünkü var olan her
şeydemutlaka bir yarar, bir hayır bulunması gerekir.
Zira Allah hiçbir şeyi hikmetsiz yaratmamıştır
(
Çağncı1998: 45).
196 iLMi ARAŞTIRMALAR
Bu
düşünceler ışığında, insanlarıhedeflerine
ulaştırınada tabiri caizse "iticigüçler"
diyeceğimizbir takım
olumsuz kavram ve
şeylerin varlığına ihtiyaç oldu-ğunusöylemek mümkündür. Bütün kötü ve olumsuz gözüken
değerlerden arındı rılmışbir dünya,
insanlarınözlemi olabilir. Hatta ezelde böyle bir takdirin
olma-masına bile hayıflanabilirler;ancak böyle bir dünya
insaniyetİn gerçekleşmesi noktasında eksik bir dünya olacaktır. Bilindiği gibi bu dünyanın, top yekun üst ~ilemin bir sembolü olduğuveya bu dünyadaki her
şeyintek tek üst alemdekileri
sembolize ettiği düşüncesi yaygındır. Bu noktada ideal sembollerden birisi de gül
dalıdır. İnsanın mizacı,
gülün
dalındaki
dikenierin
olmaması taraftarıdır;
zira
böy-lesi çok daha hoş olacaktır. Ancak unututan
şu ki, gül dalındagülü
anlamlı kılandikenin oradaki
varlığıdır. Eğer şeytan olmasaydı,insan insaniyetinin
farkına varamayacaktı. Eğer insanda nefıs(emreden)
olmasaydı, insanınmücahede ve
gayretine gerek
kalmayacaktı. Eğerrakip (kıskançlık, gayret)
olmasaydı, aşık bi-hakkın aşık olamayacaktı. Eğerzahit
olmasaydı,rint ve rintlik bilinmeyecekti.
Eğer
"esfel-i
safılin" olmasaydı, "eşref-imahlukat"
olmayacaktı.Bu hususta Gazali
şöyle der: "Belki dünyadaki her eksiklik, ahirette birke-maldir. Bir şahsa nispetle ahiretteki
insanlık, diğerlerine nispetle nimettir. Ziragece olmasa, gündüzün;
hastalık olmasa sıhhatin;cehennem olmasa cennetin
kadri bilinmezdi." (Gazali 1986: C.4,478).
Hoş gitşe-i
zevk idi safci ehline alem
Bir hal ile eger sürseydi örnrini adem
Sıhhat sonı
derd olmasa vuslat
sonıhicran
Nuş
ahiri
nişolmasa sur ahiri matem
Bu alem-ijanide
saj{ryıol eder kim
Yeksan
olayanındaeger
ayşu eger gam (Ruhi Terkib-bend 11-1,2,3)
(Türk Klasikleri c.4: 118)
İblisin
tam Kur' ani
bağlamdaki izahı
dikkatli bir biçimde
okunduğunda,
ana
konulardan birinin
insanınözgür iradesi
olduğukolayca
anlaşılır.Her
şeydenönce, iblisin temsil
ettiği yanılgı ve yanlış yönlendirme olmadan, yanlış seçimdiye bir
şeyin olmasımümkün
değildir veya daha açık bir biçimde söyleyecekolursak, seçim diye bir
şeyin olması
mümkün
değildir. İnsanlar
için iblis'in
mevcudiyeti
doğruile
yanlış,hak ile
batıl,hidayet ve
sapıklık, kurtuluşve
malıkurniyet
arasınabir tezat çizgisi çekmektedir.
Eğer yanlışyol diye bir
şey olma-saydı, doğruyolun
olması nasıl mümkün olurdu? (Chittick-Murata 2000: 223).Divan
şiirindeelem ve kederle ilgili kelimelerin
yoğunbir
şekilde kullanıldı ğını müşahedeetmekteyiz. Divan
şairlerinin ıstırapve elemden haz
alıcıifadeler
kullanmasının, onlarınhis ve
nıh dünyasındaki melankolik durumu yansıttığıANTAKYALI MÜNiF'iN BENZER iKi GAZELiNiN DÜŞÜNDÜRDÜKLERi 197
şeklinde düşünmek
oldukça
yanlış olacaktır. Kişiselanlamda bu mizaçta
şairlerinde
olması şüphesizihtimal dahilindedir; ancak Divan
şiirigeleneksel söyleminde
karşımıza çıkan anlayışınizlerini biz,
mutasavvıfların eşyayave olaylara
bakışında
aramalıyız.Her
şeyin varlığındabir hikmetin
olduğunainanan bir
anlayışta, dışlamakveya yok saymak diye bir
şeysöz konusu
değildir.Daha çok
tanımakve
ona göre
tavıralmak ve dinamikler
geliştirmekyoluna gidilmesi amaç
edinilmiştir.
Örneğin
tasavvufi seyr ü sülukta nefsi öldürmek yoktur; onun yerine nefsi
terbiye, tezkiye ve
ıslahsöz konusudur. Yani nefsini
tanıyacaksın, varlığınıve
özelliklerini bileceksin ve kendini onun özelliklerine göre techiz ederek mücahede
ve mücadele edeceksin.
Arzulanan ve amaçlanan hedeflere giden yollar bütünüyle çetin,
meşakkatlive zordur. Bu durum özellikle böyledir, hatta böyle
olmasıelzemdir.
Şüphesizbu, öylesine var
sayılmışbir durum
değildir; insanlığınbinlerce
yıllıktecrübesi
ve ilahi
kodlamanınbir
halitası (karışımı)olarak
karşımıza çıkmaktadır.Gerek
maddi ve gerek manevi yolculuklarda
kavuşulmakistenen menziller oldukça
uzaktır;yol ise engellerle doludur. Menzildeki hedefe
ulaşmanm hazzızaten bu
şartlara bağlıdır.Tam tersi bir durumda, hedefin çok da
'kıymet-iharbiyyesi'
kalmayacak,
sıradanlaşacaktır.Bu zor ve çetin yol süresince insan, maddi ve
manevi pek çok hasleti
kazanmış olacaktırki, bunun
başkabir yolu da yoktur.
Müslüman filozoflam göre, "Her hadise bir sebebin sonucudur" önermesi kesin
bir ilkedir. Zira insan
aklınınsebep fikrine tabii
yatkınlığıhiçbir
şekildeinkar
edilemez. Bu durum, sebeplilik ilkesinin hem bir zihnl kategori hem de
dışdünyada
objektif bir ilke
olduğunun
delilidir (Kutluer 2000: 120).
İslam
felsefesinde fiziki
sebepler tabii hadiselerin
yakınsebepleri olarak
anılmışve
yalnızcafizik
alanını ilgilendirmiştir.Metafizik sahaya
geçildiğindeise bütün tabii sebepler zinciri tek ve
ilk sebep
(el-illetü'l-ı1la)olan Allah'ta son bulmakta ve görünürdeki
aktifkonumla-rınıkaybederek pasif birer eser hüviyetine bürünmektedir. Allah'
ınhakiki sebep
oluşunanazaran bunlara ancak, mecazen fail-sebep
denilebileceği, sık sıkvurgula-mr (Kutluer 2000: 120). Bedir
SavaşındaHz. Peygamber'in bir avuç toprak alarak
müşriklerinüzerine
atmasıüzerine nazil olan ayette
şöyledenmektedir:
"Attığınzaman sen
atmadın,ancak Allah
attı."(Enfal/17). Bu ayette, her
şeyinve hadisenin
arkasındakimutlak sebebin Allah
olduğu açıkbir
şekilde anlatılmaktadır.İslam
alimlerinin ileri sürdükleri
görüşlere
göre
varlık
ve olaylar üzerinde
etkili olan hiçbir maddi sebep yoktur, hiçbir
varlıkve olay
başkabir
varlıkve
olayınsebebi
değildir. Bunlarımeydana getiren
doğrudan doğruyailahi kudret
ve iradedir (Yavuz 2000: 122). Yani Müsebbibü'l-esbab olan Allah, sebeplerin
gerçek
yaratıcısıdır. Kelamcılar,sebep sonuç
ilişkisinidaha çok insan zihninin
alışkanlıklarıolarak ele
alırken, Meşşaifilozoflar,
nedenselliğekesinkes
inan-maktadırlarve tabiattaki her
olayınbir nedenler zinciri sonunda
oluştuğuna,bir
198 iLMT ARAŞTIRMALAR
kere neden ortaya çıktıktan
sonra ilgili sonucun mutlaka oluşacağını
kabul
eder-ler. tlah'i' iradeye hiçbir zaman
karşı
gelmemekle beraber,
görüşlerini
neden-sonuç zinciri ve her olayın doğrudan değil de bir zincir aracılığıyla Birincil
Ne-den'e
bağlı olduğuüzerinde dururlar (Nasr 1997: 139).
Bütün maddi varlıklar cevherleri
itibarıyla aynı mahiyete sahip olupbirbirle-rinin benzeridir.
Onları farklı kılan arazlarıdır. Arazlar ise her an Allah tarafından yaratılmaktadır.Bundan
dolayı hiçbir madde başka bir maddeye tesir eden birsebep olamaz ve hiçbir sonuç meydana getiremez (Yavuz 2000: 122). Gazali,
sebepsiz olarak hiçbir
şeyinmeydana gelmesinin
imkanı olmadığınısöylemekte-dir (Bolay 1986: 148). Gazali, sebep kelimesiyle
"varlığı yokluğatercih eden"i
kast etmektedir ve illet (sebep) kelimesini dört yönü
itibarıyla değerlendirir1.
Sebep, hareketin prensibidir ki, bu bir
şeyin var olmasındaki sebeptir.Sandalye-nin yapılmasında
marangozun sebep olması
gibi. 2. Sebep kelimesi madde
mana-sma gelir ki, bunun
varlığı bir başka şeyin var olması için zaruridir. Ağacınsan-dalye için zarur'i
olmasıgibi. 3. Suret manasma gelir ki, bu her şeyin tamamı
olup
sfır'isebep
adı verilir. Mesela karyola yapmak için karyolanın şekli,ev için evin
biçimi böyledir. 4. Önce "tesir eden" gaye, sonra da onun
gerçekleşmesi anlamına
gelir. Mesela evde ikamet isteği ve divanda oturmak için ev ve
divanınbu gayeye
uygun
yapılması gibi. Gazal'i, böyle bir gaye olmasaydı marangozun marangoz olamayacağını iddia eder (Bolay 1986: 148). Nihayetinde Allah'tan başkahakiki
fiiil ve
illetİn olamayacağı
fikri, bütün
İslam düşünürlerinin birleştikleri
ortak
noktaları olmuştur. Bir Allah dostuna "Hakk'ınyolu nedir?" diye sordular. O da,
iki yol vardır biri avama ait yol
diğeri ise havassa ait yoldur, dedi. Avaınınyolu,
kabul ettiğin şeyi bir illet ve sebebe binaen kabul etmen ve
reddettiğİn şeyi de birilietle reddetmen için senin yürümekte
olduğunyoldur.
Havassın yolu da şudur:Onlar illeti
değil,illeti ortaya
koyanı, yaratanıgörürler" (Hucvirl 1996: 524).
18.
yüzyılın ileri gelen şairlerinden olan Mün'if, şiirlerinde Nabi'nin açtığıhikmet ve fikir vadisinde yol
almıştır.Hal tercemesinin
anlatıldığıeserlerde
onun
şiir.ve
inşadaki yeteneğindenbahsedilmekte ve
"şair-ihikmet-beyan"
vasfıyla
onun
şiirlerinintematik yönüne de
ışık tutulmaktadır.Divan
şairlerininçoğu, şiirlerinde, şey ve olaylardaki hikmeti anlamaya ve anlatmaya çalışmış
lardır.
Nitekim bunuu tesadüfi bir durum
olmadığını anlıyoruz. İnsanın yaratılı
şında
bulunan tecessüs ve
araştırma
meyli,
İslamın
hikmete ve tefekküre
verdiği
önemle de kendisini çok daha kuvvetli bir
şekildeedebiyat ve özellikle
şiirdehissettirmiştir. Kur'an'da Allah, insanları akletmeye, düşünmeye, ibret almaya çağırmaktadır. Bu itibarta değişik
anlam değerleri ile hikmet kelimesi Kur'an'da
yirmi kez geçmektedir (Kutluer 1998:505). Yine bu hususta Hz. Peygamber' in
"Allahımbana
eşyanınhakikatini göster", "Hikmet
Müslümanın yitiğidir;her
nerede bulursa
almalıdır." (Kutluer 1998: 506), ve Hasan-ıBasri'nin "Bir
saat-ANTAKYALI MÜNiF'iN BENZER iKi GAZELiNiN
DÜŞÜNDÜRDÜKLERi 199lik tefekkür, bir gece ibadetten
hayırlıdır." (Gazali 1986: C.4/764) gibi sözleri,İslam toplumlarını şey
ve olaylarda
"~llah'ın
hikmeti"ni aramaya
yöneltmiştir.
Sevad-ı
mümkinat
asar-ısun
'ı bi-sıihansöyler
Kitab-ı
kd 'inat
esrar-ı Hakkıbi-dehen söyler (Nabi-G 121-1)
(Y
aratılmışlar (kara..
laması), Yaradan' ın eserlerini söze gerek kalmadansöy-!erler; kainat kitabı Hakk'ın sırlarını ağza
hacet kalmadan anlatırlar.)
Makalemize esas
teşkileden söz konusu iki gazel, kaynaklarda
adı geçen divanıniçerisinde 21 ve 23
numaralı gazellerdir. Kafiyesi farklı olmakla birliktevezin ve
redifı aynı olan bu iki gazel tematİk olarak benzer düşünceleri ihtivaetmektedir. Münif,
şey ve olayları, zıtlık, zıtlıktakibirlik,
zıtlıktaki hikmet,ga-yelik, zarurilik, sebep-sonuç
ilişkisi vs. açılarından görmektedir. "iledür" redifıbile
başlı başına yukarıdaki düşünceleri ortaya koymaktadır. "iledür" sözü hembir sebep-sonuç
ilişkisini ifade ederken, hem de uyuşmaz,tam
zıt gibi görünendurumlardaki iç
içeliği göz önüne sermektedir.1.
Zevk-ı huld-ıcinan azab iledur
Intibdh-ı
rica! hdb iledur
(Cennetin zevki, azap (cehennem) var olduğu için tadılır; nitekim
insanların uyanmasıiçin
uyumanın gerekliliği şarttır.)İçindeki
nimetler ve
hoşluklarından, Kur'an'ın değişik
pek çok yerinde
bah-sedilen cennet, ancak cehennem ve ondaki azabın varlığından ötürü hakkıyla
cen-net olabilmektedir. Bir
şeyin karşı değeriolmadan, o
şeyianlamak, kavramak
oldukça zor
olacaktır;
hatta mümkün
olmayacaktır. Dolayısıyla
cehennem ve
azapları olmaksızın cennet ve onun zevki kamil olmayacaktı. C~nneti çok dahaanlamlı kılan
cehennemin
varlığıdır. "Azab"ın
ebedl olup
olmadığı İslam
tarihin-de
tarşılagelmiştir. Azabın ebedi olmadığını iddia edenler "Rahmetim gazabıınıgeçti" (Gazall 1986: C4, 50) hadis-i kudsisini delil göstermektedirler. Burada
"huld" kelimesi bir cennet
adıolmakla birlikte ebedi
anlamınada gelmektedir.
Şair,zevki cennetle
ebedlleştirmektedir.Rahmet kendilerini
kuşattıktan sonra,cehennemlikler, neş'eyi ateşten kurtulmakta bulacaklar ve cennette bulunmaktan
dolayıAllah'a hamd edeceklerdir. Bunun sebebi, böyle bir
şeyin onların odu-rumdaki
yapılarına işlemiş olmasıdır; eğer direkt cennete girselerdi, onları azap kuşatacakve
acı çekeceklerdi (Chittick 1997: 352).Beyti sebep-sonuç
açısından değerlendirdiğimizdeklasik olarak ifade edilen
"rahmete zahmet ile
ulaşılır" düşüncesinede
ulaşmaktayız. Cennetteki ebedlhaz ve zevklere
ulaşmak, bu dünyada çekeceğin sıkıntı, ıstırap ve azaba bağlı dır. Nitekim şu hadiste bu düşünceninizlerini görürüz: "Dünya müminin
cehen-nemİ, münkirin cennetidir." (Gazali 1986: C.3,453). Bu durumu, tecrübe edilen200
iLMi ARAŞTIRMALARbu alemdeki her
şeyeuygulamak mümkündür. Bir hedefe, amaca
ulaşmakiçin
sıkıntıçekmenin ehemmiyeti
ortadadır.Bu
düşünceyitasavvufi seyr ü sülukun
anlatıldığıbütün eserlerde gözlemlemekteyiz. Yollar,
aşılmasıgereken çok güç
ve zor engellerle doludur; önemli olan bu engelleri tek tek
aşmaktır.Zira
insa-nın dönüşümü
ve
kemalatı
da ancak bu
şekilde sağlanabilir. İnsan, insanı
er-demlere rahat,
neşeli,kolay yollardan giderek
ulaşamaz; ulaşmasınında
imkanıyoktur. Böyle bir yolun sonunda
ulaşılanise, hiçbir surette gerçek amaç olamaz.
İbn Arabı zıtların birliği noktasında şöyle
söyler: "Son tahlilde,
mutluluğa
sebep
olan
şey,bizatihi
acıyada sebep olur." (Chittick 1997: 353).
İkinci mısraı
da sebep-sonuç
açılarından
birinci
mısraı
destekleyen müstakil
bir örnek olarak görmek mümkündür. Zira
insanın uyanmasıiçin
uyuması şarttır.Ancak uykunun azap ve
uyanıklığıncennetin zevki ile
paralelliğigözlenmektedir.
Yine buradaki "rica!" kelimesi, mecaz yoluyla bütün
insanlarıifade etmenin
yanı sıra,"ricalü' 1-gayb" diye
adlandırılan"gayb
adamları"nı çağrıştırmaktadır.Gayb
adamları,tasavvufi irfanda bu ruhani alemde
yaşayanve
Allah'ıntemsilcileri
olmak yönüyle, kendi kozmik ve
insanı fonksiyonlarınıicra eden insanlara
işaretetmektedir (Chittick 1997:43).
Allah'ın seçtiği dostlarıolarak bilinen bu insanlar,
varlığaçok daha derin ve üst mertebelerden
bakmasınıbilen
insanlardır.Yani
onlar
şeyve
olayları aynı değerdegörür ve
algılarlar.Onlar için uyku ile
uyanık lık arasındahiçbir
değer farkıyoktur. Cüneyd-i
Bağdadl,bu
insanların katındakiuyku ile
uyanıklığı şöyle anlatmaktadır:"Bizim uyumama halimiz,
Hakk'ınyo-lundaki bizim muamelemiz ve
aınelimizdir. Uyumamızise
Hakk'ınüzerimizdeki
fıilidir.Bizim irade ve
ihtiyarımıza bağlı olmayıpHakk'tan bize gelen bir
şey,irade ve
ihtiyarımıziabizden Hakk'a yönelen bir
şeydendaha mükemmeldir.
Uyku, muhib ve
aşıkolanlar üzerine Allah'tan gelen bir lütuftur. Uyku, Hak
Teala'nın dostlarıüzerindeki
ihsanıdır"(Hucvirı1996:500).
2. Na'!
der-dteşümreh-i gamda
Zir-i p{ryitmde mihr db iledür
(Gaın
yolunda
ateşteki (kızarmış)nal
gibiyiın;Böyle bir yolda
güneş aya-ğırnın altındakiküçük bir
kabarcıkgibidir.)
Bu beyitte, "gam yolu" ve bu yolda yürümenin
kazanımları vurgulanmakta-dır. "Ateştekinal"
imajıbir yönüyle
ıstırapve
sıkıntınınderecesini gösterirken,
diğeryönden
kemalatıgöstermektedir; zira demirin olumlu bir
şekle, kalıbagir-mesi için
ateşte alabildiğine kızarması,hatta
yanmasıgerekmektedir.
Mevlana'nın meşhur "Hamdım, piştim, yandım"sözünde de
olduğugibi mutlak kemalata
e-rişmekiçin
pişmekyetmemektedir;
yanmanınzarureti
vardır.Metafizik
sıçramayıyapan, yani
aşkın(müteal) olanla
bağlantıkuran insan için
güneş, ayağının altında, yine
ateşinsebep
olduğuküçük bir
kabarcıktır.O, öyle bir dereceye
yüksel-ANT AKY All MÜ N iF' iN BENZER iKi GAZELiNiN
DÜŞÜNDÜRDÜKLERi 201miştir
ki, tecrübi
~ileminen büyük ve en
yakıcıcismi olan
güneş,onun en
itibarsızyeri olan
ayağının altındakiküçük su
kabarcığımesabesindedir. Yani ikisi
arasında onun
nazarındahiçbir
farklılıkyoktur.
Şairen büyük
yakıcıyani
güneşle,içi su
olan en küçük hacimdeki
kabarcığı aynı değerdegörmektedir. Burada
su-ateş,büyüklük-küçüklük
zıtlığının yanı sıra, kabarcığın oluşmasındaki ateşsebebi de
ortaya
konmaktadır.Bu durum,
zıtlıklardakigörünür
ayrılığın yanında,onlardaki
imtizacı(uyum) da göstermektedir.
3. Perdemüzdür
sürddıkdt-ızuhur
Seyr-i
diddrımuzhicdb ileditr
(Görünen
otağlar (felekler-varlık)perdemizdir;
didarı( cemaJullah)
seyret-memiz (veya ona
gidişimiz)perde
arkasındandır(veya utanma iledir).)
Beyte dikkat
edildiğinde,tamamen perdelerle
örtülmüşgibi gözükmektedir.
Perde kelimesinin
dışında "süradıkat"ve "hicab" kelimelerinin
aynızamanda
perde
anlamları olduğunu düşünürsek, şairinbeyti "perde" ve "örtmek" üzerine
kurgularlığınısöyleyebiliriz. Allah ile kul
arasındakimisi zulmetten, kimisi
nur-dan binlerce perdenin
varlığındanbahsedilmektedir. Dünyev'i madde, mal, mülk,
nefıs, şehvetvs. zulmani perdeler olup,
Hakk'ıgörmeye ve ona ermeye engel
olur. Basiret gözü
kapalıolana ehl-i hidib denmektedir.
Hakk'ıntecellisi ise
nu-rani perdelerdir. Bu hususta "Allah ile kul
arasında yetmişbin perde var"
denil-miştir (Uludağ1 995: 419).
Bu hususta
Kur'an'ınA'raf suresinde
Allah'ıntecellisi meselesi
anlatılmakta dır.Hz.
Musa'nın"Bana kendini göster" sözüne, Allah "Asla göremezsin" buyurur.
Buradaki "göremezsin" daha çok tahammül edemezsin olarak tefsir
edilmiştir.Ni-hayetinde
Allah'ın (sıfatları itibarıyla)Tur
dağınatecellisi ile
dağın parçalanmasısöz konusudur. Yani
varlıklaAllah
arasındaki yetmişbin perde
olmasının "esbab-ımucibesi"ne böylece
işaret edilmiştir.Varlık
alemi
dediğimiz,kesret, tasavvuf
erbabıncavahdete yani Mutlak'a
ulaş mayıengelleyen perdeler olarak
görülmüştür.Perde,
adıüzere görmeyi engellemesi
noktasındabir olumsuz
yapıolarak
karşımıza çıkmaktadır;ancak perde
aynıza-manda
arkasında gizlerliğine insanı ulaştırmayönünden de bir
takımip
uçlarıvere-rek
kılavuzlukda yapar.
Eşyayazahiri
bakışınötesinde, sezgi ve
keşifile yani
hasi-ret gözüyle bakabilen ler, onun künhüne
ulaşmışlarve kesrette vahdeti
görmüşlerdir.Bu durum,
erbabıncadaha çok "vahdet-i
şuhud"olarak
adlandırılmıştır.4. Gerçi kim zerre-i
sebıik-ruhuzSeyrumuz
tab-ı afıtabiledur
(Gerçi tez
canlı(hareketli) zerreyiz; ancak gezintimiz veya görüntümUz
gü-neşin pariaklığı/gücüile
aynıdır.)202
iLMi
ARAŞTIRMALARZerre-güneş zıtlığı
ve
başkabir yönüyle
ayniliği,Divan
şairlerinin sık sık baş vurduğusembollerdendir. Zerre acziyeti,
ki.içi.ikli.iği.i, göri.inmezliği itibarıylazulme-ti yani kesrezulme-ti sembolize ederken,
güneş parlaklığı, yakıcılığı, ışığıve
büyüklüğüile
vahdeti sembolize etmektedir. Rene Guenon,
güneşin Allah'ısembolize etmesi
hususunda
şöyleder:
"Güneş ışığıçölde nesneler üretir ve sonra
sırasıyla onlarıyok
eder. Daha
doğrusu onları değiştirir. Onları oluşumhaline getirdikten sonra eritip
dağıtır;çünkü
onlarıyok eder demek
doğruolmaz.
Varlığı durdurmaksızınve
hiç-bir
şeydenetkilenmeksizin zahiri olarak
çokluğukendi içinde gösteren, sonra da
asimda kendinden
dışarı ayrılmamışolan bu
çokluğu,tabii gene kendi
esaslarınagöre kendine döndüren Tevhid'i bundan daha gitzel anlatacak bir imge
bulamayız"(Guenon 1989: 48).
Zerreler
bilindiğigibi havada direkt olarak göri.inmezler; ancak
ışık(nur) bir
huzme halinde
aksettiğindebelirgin olurlar ve görülebilirler. Bu paralellik ve
mantıksal işleyiştetüm kesret alemi Mutlak V ar
lık' ınn uru ile görünür hali
gel-mektedir. Bu nur ve buna
bağlıgörünürlük, kesretin kendi nuru
değildir;ancak
aynızamanda zulmet olarak
değerlendirilenbu alem mutlak nurun bir sonucu
veya ürünüdür. Kendi
başınaele
alındığındabir hiç ve zulmet olan her
feno-mensel
varlık, iştebu anlamda bir gerçeklik ve bir nurdur
(Yıldırım2003: 132).
Bu itibarla birbirinin
zıddıgibi görünen
güneşve zerre
Allah'ınindinde hiçbir
farklılığıolmayan
değerlerdir.5.
Tzjl-ıgehvrire-zib-i der d u gamum
Hab-ı
artimum
ıztırabiledür
(Süsü gam ve dert olan
beşiğİn çocuğuyum; rahatlıkve dinginlik veren
uy-kum
ıstırapiledir.)
İnsanlığın
acziyeti,
çaresizliği
ile bir
çocuğa
ve
dünyanın
ise o
çocuğun
kondu-ğu beşiğebenzetilmesi, zaman zaman
karşılaştığımız kurgulardandır.Buradaki
çocuk ne
şairne de her hangi bir çocuktur; bütün
acizliğiile
insanoğludur.Burada
özellikle dikkat çeken husus, "süs" gibi olumlu
değerdekibir kelimenin dert ve gam
gibi kelimelerle
aynı yapıiçerisinde yer
almasıdır.Bu durum, dert ve
gamınarka
planındakiolumlu
değere işaret.etmektedir.
Beşik aslında korunmayı, sığınmayı, mutluluğu çağrıştırırken,sUsünün dert ve gam
olması,dünyevi
hayatıtam
anlamıyla sembolize etmektedir. Nihayetinde dünyada
ıstırapile aram, üzüntü ile sevinç, iyi
ile kötü vs. iç içedir. Bu
aslındadünya
hayatınıntam kendisidir. Yani biri,
diğerinin algılanmasındazaruridir. "Sevinçlerinizde ve kederlerinizde
aşırıya kaçmayın"sözü,
her sevinç
aynızamanda bir üzi.inti.iyi.i, her üzüntü
aynızamanda bir sevinci
barındı rır, anlayışıdır. Aynıdurumu, Divan
şairlerininvuslat ve hicran hallerinde de
yaşadığının
izierini yine
onların
beyiderinde gözlemlemekteyiz. Her
ayrılık
bir
kavuş-ANTAKYALI MÜNiF'iN BENZER iKi GAZELiNiN DÜŞÜNDÜRDÜKLERi
203
maya giden süreci
başlatır;her
kavuşmada
aynı şekilde ayrılığa doğrubir
gidiştir.Yani
doğum,ölümdür; ölüm de
doğumdur.Bu
beyİtteklasik olarak
şairinmutlu
anlarındabile
sıkıntıiçinde
olduğunu,dert ve elemin onu her yönüyle
sardığınısöyleyebiliriz; ancak olaylara
yukarıdaki
düşünceler ışığında baktığımızda "rahatlığın" yaşanınasıveya bilinmesi
için mutlaka
"ıstıraptan" tatmanınzarureti de
ortadadır.6. Bize bu irtifd
'-ıkadr Munif
Dergeh-i yar e intisa b iledur
(Ey Münif, bizim
kadriınİzinyükselmesi, sevgilinin
dergahınaintisap
etti-ğimiziçindir.)
Dergah
kapı eşiğidemektir. Sevgilinin
kapısının eşiği aşıklariçin
makamlarınen yücesi olarak kabul
edilmiştir. Aşıklar
sevgilinin
eşiğindeki
topraklara yüzünü
sürmüşler,gözlerine sürme yerine onu
çekmişlerdir.Zahiri
açıdan bakıldığında kapı eşiğien zelil, en hakir yerdir; ancak yücelere
çıkmanınyolu, öncelikle
alçakları tanımaktangeçmektedir. Sevgilinin
eşiğizahiren alçak olabilir; ancak batmen en
yüce mevkidir. Bu itibarla da
zıtlıklarıkendisinde
toplamışbir
dönüşümve çözüm
yeri dir.
Münif'in
aynı düşüncelerlekaleme
alınmış diğergazeli de
şudur:I.
Karn-ıdil cevr-i dsmdn iledür
Tire menzil-resi keman
ıleditr(Gönlün
muradı,göksel
sıkıntılar(eze11 takdir) yüzündendir; okun menzile .
ulaşmasıancak kemandan
dolayıdır.)2. Sahtf-i gamladur
revde-ı hıiner Fark-ızer seng-i imtihan iledür
(Hünerin ortaya
çıkması, sıkıntıve kederin
çokluğuiledir;
altının değerininfark edilmesi,
diğer taşlarla kıyaslanınası(mihnete
sokulması)durumunda
orta-ya
çıkar.)3 Devr-i
hattındabak
ruh-ıydre
Lutf-ı gitlşen
çemenistdn
iledıir(Hattı çıktığı
zaman (veya onun
yuvarlaklığında),sevgilinin yüzüne bak.
(Bu durum her ne kadar
hoş karşıtanınazsada), gül bahçesinin
boşluğuözellikle
onun çimleri iledir.)
4. Kemerün vasfi nazmum ile
bıilend İrtibdt-ınegam miydn
iledıir204
iLMi ARAŞTIRMALAR(Sevgilinin kemerinin özellikleri, ancak benim
şiirlerimleyücelir; nitekim
şarkılarda bağlantılar ınİyan (aynızamanda bel, orta) ile
yapılır.)5.
Satr-ıe/faz dur me' ale medar
Irtika kasra nerdüban iledür
(Anlamın
ortaya
çıkınasmasebep olan, söz
satırlarıdır;nitekim
(ayakların altındaki)merdiven, yüksek
köşklere çıkmanedenidir.)
6. S ür
yuzıin nakş-ı pay-ıyare
Rif' at ol kevkebe
kıraniledür
(Sen yüzünü sevgilinin
ayaklarınınizine sür; zira
yıldızın yücelınesi(burç-larda) birbirlerine
yakıniaşmasıiledir.)
Sonuç olarak, insan, kendisi de dahil olmak üzere
şeyve olaylardaki
sırlarımerak
etmişve
bunlarıçözmek, anlamak yolunda ilk dönemlerden beri engin
çabalar sarf
etmiştir.Bunu her kültür, her inanç ve her topluluk için söylemek
mümkündür.
İnsanlar
çok daha
değişik coğrafYa
ve kültürlere mensup olmakla
birlikte bu hususlarda benzer
düşünceleriçinde de
olmuşlardır.Bunu
insanların yaratılışındakiortak
varlıksal değerlere bağlamakmümkündür.
Varlıktaki
bu
başdöndürücü
yapı,hareket ve
değişim,insanlar
tarafındanir-delendikçe;
bunlarınarka
planıda
farklı şekillerde anlaşılınaya başlanmıştır.Bu
durum gittikçe soyut ve derin
anlayışlarınortaya
çıkmasınasebep
olmuştur.Din-ler de bu konuda benzer ve
farklı
tezler ileri
sürmüşlerdir. İslam
dini ve onun
tefekküri
tarafını oluşturantasavvuf,
varlığahep hikmet
açılarından bakmayı yeğ lemiştir.Çünkü Allah sebepsiz hiçbir
şey yaratmamıştır, anlayışıön plana
çıkmış tır.Divan
şiiriiçerisindeki pek çok
beyİtte karşılaştığımız ınantıksalkurgular,
sadece edebi haz ve
çeşnilerihedeflemiyordu. Divan
şairleri varlıktave olaylar
zincirinde görünen sebeplerin
arkasındaki asılgücü her zaman görmeye
çalışmış lardır. Şiiride, bu gayret ve
çabanın aracıolarak
düşünmüşlerdir.Kaynakça
Bilkan, Ali Fuat (1997);
Nabf Divanı, İstanbul
Bolay, S. Hayri (1986);
Aristo
Metafiziğiile Gazali
Metafiziğinin Karşılaştırılması,İstanbul.
Buyuk Turk Klasikleri (
i
986); (Haz. Haluk
İpektenvd.),
İstanbul,C.4.
Chittick, William C., Murata, Sachiko (2000);
Islamın Vizyonu (Çev. Turan Koç), İstanbul.
ANTAKY All MÜNiF' iN BENZER iKi GAZELiNiN DÜŞÜNDÜRDÜKLERi
205
Çağrıcı,
Mustafa (1998);
"HayırMd." Turkiye Diyanet
Vakfı İslamAnsiklopedisi,
İstanbul, C. 17, s.45.
Gazali (Muhammed) (1986);
İhyauUlumi'd-Din
(Çev. Ahmed
Serdaroğlu), İstanbul.Guenon, Rene (1989); Islam
Maneviyalıve
TaoculuğaToplu
Bakış(Çev. Mahmut
Ka-nık), İstanbul.
Hucvir1 (1989);
Keşfü'1-Mahcub-Hakikat Bilgisi
(Haz. Süleyman
Uludağ), İstanbul.Izutsu, Toshihiko (1999);
İbnArab/'nin Fusus 'undaki Anahtar Kavramlar
(Çev. Ahmed
Yüksel Özemre),
İstanbul.Kur'an-ı
Kerim ve
AçıklamalıMeali
(Haz. Ali Özek vd.), Ankara.
Kutluer,
İlhan(2000);
"İlliyetMd." Türkiye Diyanet
Vakfı İslamAnsiklopedisi,
İstanbul,C. 22, s. 120.
- - - - -
(1998); "Hikmet Md." Türkiye Diyanet
Vakfı İslamAnsiklopedisi,
İstan-bul, C.17, s.503.
Küçük, Sabahattin (1999); Münif D iv
anı,Ankara.
Küçük, Sabahattin (1994); Baki
Divanı,Ankara.
Nasr, Seyyid Hüseyin (1997),
İslam'da
Duşimceve Hayat,
(Çev. Fatih
Tatlılıoğlu),İstanbul
Uludağ,
Süleyman (1995); TasavvufTerimleri
Sözlüğü, İstanbul.Yıldırım,