• Sonuç bulunamadı

Antik çağda Batı Anadolu'da zeytin ve zeytincilik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Antik çağda Batı Anadolu'da zeytin ve zeytincilik"

Copied!
96
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

ANTİK ÇAĞDA BATI ANADOLU’DA ZEYTİN VE

ZEYTİNCİLİK

Gülhan MUMKAYA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Özdemir KOÇAK

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

ANTİK ÇAĞDA BATI ANADOLU’DA ZEYTİN VE

ZEYTİNCİLİK

Gülhan MUMKAYA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Özdemir KOÇAK

Bu çalışma ………...tarafından ..….nolu YL tez projesi olarak desteklenmiştir.

(3)
(4)
(5)

Öğre

n

cin

in Adı Soyadı Gülhan Mumkaya No: 084202012001

Ana Bilim / Bilim Dalı Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı / Tarih Bilim Dalı Danışmanı Prof. Dr. Özdemir Koçak

Tezin Adı Antik Çağda Batı Anadolu’da Zeytin ve Zeytincilik

ÖZET

Bu çalışmada bilgi ve belgeler ışığında Batı Anadolu’da zeytin ve zeytinciliğin kökeni, üretiminin geçirdiği evreler ele alınmış ve ayrıca bu bölgedeki tarımsal üretim buluntuları ve üretim donanımı ile ilgili buluntular, benzerleri ile karşılaştırılarak ortaya konulmuştur.

Bu çalışmada öncelikle geniş bir literatür taraması yapılmıştır. Zeytin üretim tekniğinin en ilkel aşamadan, en modern tekniğe gelişindeki tarihsel süreç ele alınmıştır. Zeytinyağı üretiminin aşamaları örnek ve resimlerle anlatılmaya çalışılmıştır. Hangi yerleşimde ne tür teknikler kullanıldığı, kentler ve bölgeler arasında zeytinyağı üretim sistemi konusunda benzerlikler ve ilişkiler ele alınırken, Batı Anadolu bölgesindeki önemli antik zeytinyağı işlikleri ayrıntılı işlenmiştir. Kilikya Bölgesindeki zeytinyağı üretimi ile ilgili bazı önemli

(6)

buluntular ile Anadolu’daki zeytinyağı işlikleri veya üretim donanımları karşılaştırılıp aralarındaki ilişki ve benzerlikler vurgulanmıştır.

Çalışmanın sonucunda varılan yargı; zeytin üretim ve donanım sistemlerinin arkeoloji bilimine ve bilim tarihine ışık tutması açısından bu yöndeki kazı ve araştırmalara her zaman önem verip destek çıkmak gerektiği vurgulanmıştır. Arkeolojik verilerin daha sağlam belgelere dayandırmak için daha fazla buluntu ele geçmesi gerektiği ve bunun için de zeytinyağı üretim ve donanım alanlarında arkeolojik kazı çalışmalarına büyük önem verilmesi gerektiği anlatılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Batı Anadolu Bölgesi, Zeytinyağı, Zeytin pres, Antik Çağ, Zeytinyağı

(7)

S

tud

en

t

Name and Surname Gülhan Mumkaya No: 084202012001 Department History of Prehistoric Period Department/History Field Advisor Prof. Dr. Özdemir Koçak

Name of the Thesis

Olive And Olive Trade In West Anatolia In Antique Age

SUMMARY

In this study, in the light of information and documents, the root olive and alive trade, the states they had passed are analyzed and foundlings of agricultural production, production equipments in this province are stated by comparing with their such likes.

Firstly, vast literature scan is made. Historical process in its coming from the oldest stage of olive production to modernist technique is analyzed. Stages of olive oil production is tried to be discussed with example pictures and photos gradually. On one hand what kind of techniques were used in each province, similarities and relations about olive oil production system between cities and areas are dealt; on the other hand important antique olive oil relations in West Anatolia are treated in detail. Some important foundlings about olive oil

(8)

production in Cilicia Province and olive oil ateliers in Anatolia or production equipments are compared and stressed their relations and similarities.

Conclusion at the end of the study is that it is stressed we have to support and give importance to researches and excavations in the way of olive production’s and equipment systems’ lighting the way of science of archeology. In order archeological data to base on harder evidences, it is needed more foundlings are gathered and so it has to be given importance to archeological excavations in olive oil production and equipment areas.

Key Words: West Anatolia Region, Olive Oil, Olive Press, Antique Age, Olive Oil

(9)

TEŞEKKÜR

Bu çalışma süresince gerekli verilerin sağlanmasında kolaylık gösteren özellikle kıymetli görüşlerinden yararlandığım ve yakın ilgisini esirgemeyen sayın ………..'e, tezin biçimlen-mesinde değerli katkılarını aldığım bölüm elemanları ……….'ne teşekkürü bir borç bilirim.

(10)

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ... iv SUMMARY ... vi TEŞEKKÜR ... viii İÇİNDEKİLER ... ix RESİMLER DİZİNİ ... xi ŞEKİLLER DİZİNİ ... xiii BİRİNCİ BÖLÜM ... 1 1.GİRİŞ ... 1 İKİNCİ BÖLÜM ... 2

2.AĞAÇ VE MEYVE OLARAK ZEYTİN ... 2

2.1.Zeytin Ağacının Genel Özellikleri ve Coğrafi Yayılışı ... 2

2.2.Zeytin Ağacından Elde Edilen Ürünler ve Ekonomik Değeri ... 4

2.2.1.Sofralık Zeytin ... 4

2.2.2.Yemeklik Zeytin ... 4

2.2.3 Sabun………...4

2.2.4 Zeytin Ezmesi……….5

2.2.5 Zeytinin Atıklarından Elde Edilen Ürünler………..5

2.3 Zeytin Ağacının Tarihçesi ,Mitler ve Efsaneler……….5

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM……… ………..15

3.ANTİK ÇAĞDA BATI ANADOLU 'DA ZEYTİN VE ZEYTİNCİLİK…...……….…15

3.1 Antik Çağda Batı Anadolu Halkları………...15

3.2 Klazomenai Zeytin İşliği ve Antik Dönemde Ege'de Zeytin………..21

3.3 Anadolunun Geneline Antik Dönemde Zeytinin İzlerİ………27

3.4Ege Bölgesinde.Yer Alan Antik Çağ Dönemi Ev Tipi İşlikl..er...28

(11)

3.5.1 Toplama Yöntemi……….33

3.5.2 Parçalama……….35

3.5.3 Presleme………...43

3.5.4 Yağın Sudan Ayrılması………...52

3.5.5 Yağ Saklama Kapları(Amphoralar)………...54

3.5.6 Antik Dönemde Zeytinyağı'nın Kullanımı……….61

3.5.7 Antik Dönemde Zeytinyağı Ticareti………...65

SONUÇ………72

(12)

RESİMLER DİZİNİ

Sayfa

Resim 1. Zeytin Ağacı ... 3

Resim 2. Zeytin Meyvesi ... 3

Resim 3. Poseidon ve Athena Arasında Geçen Mitolojik Sahne ... 13

Resim 4. Zeytinyağı İşliğinin 1. Evre Üretim Bölümü. ... 25

Resim 5. Bir Mola Olearia Türü Taş Presi ... 37

Resim 6. Mola Olearia Örnekleri ... 38

Resim 7. Trapetum Örneği ... 40

Resim 8. Trapetum Örneği Çizim... 41

Resim 9. Baskı Kollu-Makaralı Sistem Örneği ... 47

Resim 10. Baskı Kollu Ağırlıklı Sistemin İşleyiş Şekli ... 48

Resim 11.Tek Vidalı Sabit Pres ... 50

(13)

Resim 13. Antik Çağda Zeytinin Preslenmesini Konu Edilmiş Mozaik ... 53

Resim 14. Dressel in Amphora Form Tablosu. ... 57

Resim 15. M.S. 7.yy.’ da Yassı Ada Bizans Batığı’nda Bulunan Ağzı Tapalı

(14)

ŞEKİLLER DİZİNİ

Sayfa

(15)

BİRİNCİ BÖLÜM

1.GİRİŞ

Zeytin ağacı Güney Ön Asya kökenli bir bitki olup, Samiler tarafından M.Ö. 6.bin de ıslah edilerek verimli bir kültür bitkisi haline getirilmiştir. Zeytinyağının yemeklerde, kurban törenlerinde, saçın parlatılmasında ve vücudun ovulmasında, aydınlanma amaçlı olarak bir kullanım alanı olan bu ürünün dönemin en önemli ticaret malları arasında olması da doğaldır. Zeytin ağacı akıl ve zaferin zeytin dalı ise kimi zaman antik çağlarda olimpiyat şampiyonlarının başına takılan bir ödül, kimi zaman da binlerce yıldır süregelen bir gelenekle barışın sembolü olmuştur. Zeytin bitkisi, incir, hurma, üzüm ve nar ile birlikte tüm semavi dinlerde adı geçen beş meyveden birisidir. İncil ve Tevrat’ta zeytinden bahsedilmekte ve ayrıca, zeytin kelimesi Kur’an-ı Kerim’de altı defa geçmekte ve “kutsal ağaç” olarak anılmaktadır.

“Antik Çağda Batı Anadolu’da Zeytin ve Zeytincilik” adlı bu çalışma ile günümüzde de halen çok değerli bir ürün olan zeytin ve ondan elde edilen zeytinyağının antik çağda Batı Anadolu’daki önemi incelenmeye çalışılmıştır. Bu anlamda gerek o çağlardaki önemli ticaret malları arasında yer alması ve gerekse üretim yöntem ve teknikleri üzerinde konu daha detaylı olarak ele alınmıştır.

(16)

İKİNCİ BÖLÜM

2.AĞAÇ VE MEYVE OLARAK ZEYTİN

Bu başlık altında zeytin ağacının, genel özellikleri, coğrafi yayılış, zeytin ağacının tarihçesi, mitler ve efsaneler ile elde edilen ürünler ve zeytini işleme yöntemleri antik çağda önemli bir zeytin üretim merkezi olan ege bölgesinde yer alan en eski işlikler ve bunlara ait bulgularda söz edilmiştir.

2.1.Zeytin Ağacının Genel Özellikleri ve Coğrafi Yayılışı

‘’Dünyadaki toplam zeytin üretiminin büyük bir kısmı Akdeniz havzasındaki ülkelerde gerçekleştirilmektedir. Yani diğer bir ifade ile zeytin ağacı en geniş yayılımını Akdeniz havzasında yapmaktadır. Zeytin ülkemizde, Güneydoğu Anadolu’da Mardin’in güney kesimlerinden başlayarak, Akdeniz, Ege ve Marmara kıyı kesimleri ile alçak kesimleri takip ederek yer yer Karadeniz kıyılarında da yayılma alanları bulabilmiştir. Kıyı bölgeleri dışında, yükseltilerinin az oluşu nedeniyle zeytinin yetişebilmesi için gerekli elverişli iklim şartlarına sahip iç kesimlerde de (Adıyaman, Kahramanmaraş, Karaman, Isparta, Burdur, Denizli, Bilecik, Eskişehir) sınırlı miktarlarda zeytinlikler bulunabilmektedir’’ (Koca, 2004).

‘’Zeytin ağacı, ılıman kış şartları ile aşırı sıcak olmayan ve normal nemli yaz şartlarında iklim özellikleri aramaktadır. Aşırı soğuk şartlara karşı hassas olması nedeniyle –5 ºC sıcaklıkta nazik dokuların ölümüne kadar uzanan ciddi hasarlara uğrarken, -10 ºC gibi daha aşırı soğuklarda tüm ağacın ölümüne kadar uzanan ciddi tehlikeler ortaya çıkabilmektedir ‘’. (Temuçin,1999)

(17)

Resim -1: Zeytin Ağacı(Koca,2004)

(18)

2.2.Zeytin Ağacından Elde Edilen Ürünler ve Ekonomik Değeri

‘Ülkemizde tarımından ticaretine kadar hiçbir alanda zeytinyağının öz konumu dikkate alınarak getirilmiş kapsamlı bir politika ve teşvik sistemi bulunmamaktadır. Zeytinyağı çiğ olarak yenebilen bir yağ olması nedeni ile herhangi bir işleme tabi tutulmadan naturel yenmeye elverişli elde edilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan zeytinyağı sanayi kaliteli zeytinyağı üretiminde büyük rol oynamaktadır’’(Aygün, 2008).

2.2.1.Sofralık Zeytin

‘’Ülkemizde sofralık zeytin sektörünün çok eski bir geçmişi olmasına rağmen bugüne kadar küçük aile işletmeciliği yapısında faaliyet göstermiştir. Ülkemizde mevcut sofralık zeytin işleyen ünitelerin yaklaşık %70’i 50 ton ve altındadır. Bu da ülkemizde küçük aile tipi işletmelerin çoğunlukta olduğunu göstermektedir’’. (Aygün, 2008).

2.2.2.Yemeklik Zeytin

‘’Yemeklik zeytin (TS 774), Olea europaea L. Türüne giren, kültüre alınmış elverişli zeytin çeşitlerinin normal iriliklerini aldığı zaman toplanmış, acılığı giderilmek üzere belirli teknik usullerle hazırlanmış ve pazara çıkabilecek Resimde korunmuş olan yeşil veya siyah danelerdir’’.(Aygün, 2008).

2.2.3.Sabun

‘’Sabun 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar kazan kaynatma yöntemi ile yapılırdı. Ülkemizin bazı kesimlerinde hala uygulanmakta olan bu yöntemde yağlar bir tuz yatağının üzerinde kaynatılır ve suda çözülmüş sodyum ya da potasyum hidroksit eklenerek sabunlaşma reaksiyonu elde edilir. Bu yöntem ülkemizin kırsal kesimlerinde, evde kullanılmış yağları, zeytin, pamuk gibi endüstriyel yağ bitkilerinin posalarında kalan ve çoğunlukla kimyasal solventlerle çıkarılan yağları, sabuna çevirerek değerlendirme amacı ile kullanılmaktadır’’ (Akdoğan, 2011).

(19)

2.2.4.Zeytin Ezmesi

‘’Fermentasyonu tamamlamış salamura yöntemi ile (Gemlik yöntemi) üretilmiş olan zeytinlerden elde edilir. Sofralık siyah zeytinlerin piyasaya sunulmadan önce boylanması ve ayıklanması sırasında ortaya çıkan sağlam küçük daneler ile sağlıklı yumuşak olanlardan zeytin ezmesi yapılabilir.(Aygün,2008) 2.2.5.Zeytin Atıklarından Elde Edilen Ürünler ‘’ Zeytin yaprakları,zeytin ağaçlarının budanması ve zeytinlerin yağının çıkarılmasından önceki temizleme ve harmanlama işlemleri sırasında elde edilen yaprak ve dalları içeren bir yan üründür. Her zeytin ağacından yaklaşık 25 kg zeytin yaprağı elde edilmekle birlikte yağ değirmeninde toplanan harmanlanmış zeytinlerin ağırlıkça yaklaşık % 5’ini oluşturmaktadır’’ (Delgado ve diğerleri,1998).

2.3.Zeytin Ağacının Tarihçesi, Mitler ve Efsaneler

‘’Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte ve "Zeytin bütün ağaçların ilkidir." denilmektedir. Zeytinin, insanlık tarihindeki önemine tüm kutsal kitaplarda, yaradılış ve kuruluş efsanelerinde yer verilmektedir. Arkeolojik ve jeolojik buluntular da zeytinin M.Ö. 6000 yılından beri kullanıldığını göstermektedir. Tipik bir Akdeniz bitkisi olan ve kökü çok eski yıllara dayanan zeytin ağacının yaşı ve anayurdu hakkında net bir görüş birliği olmamakla birlikte, bilimsel literatürün çoğuna göre, zeytin ağacının anavatanı Anadolu'nun Mardin, Kahramanmaraş ve Hatay üçgenidir’’(Aktaş, 2008).

‘’Jeolojik devirlere ait tabakalardaki yapraklarının fosillerinden, zeytin ağacının çok eski bir geçmişe sahip olduğu anlaşılmaktadır. İnsanlık tarihine değin dayanan bu ağaç, anavatanı Güneydoğu Anadolu ve Hatay bölgesi iken, Fenikeliler ve Sami kabileleri aracılığı ile yavaş yavaş Adalar denizine kadar uzanan sahaya yayılmıştır’’ (Göktaş, 1966).

(20)

‘’Tarihin her aşamasında Akdeniz’de kurulan bütün uygarlıkların vazgeçilmez bir parçasını oluşturan zeytin kısa sürede Asya, Amerika ile dünyaya yayılmıştır. Deniz ticaretinin ilerlemesi üzerine Fenikeliler Ege Adalarına ve Yunanistan’a öncelikle zeytinyağını daha sonra da zeytin ağacını götürmüşlerdir. Daha sonra buradan sırası ile İtalya, Gal eyaletleri ve İspanya’ya çeşitli vesile ve vasıtalarla yapılan zeytin ağacı; bugün Kanarya Adaları dahil hemen hemen bütün Akdeniz ve Marmara Denizi ile Karadeniz’in güneydoğu sahil bölgelerinde yetişmektedir’’ (Göktaş, 1966).

‘’Fenikeliler zeytini M.Ö. 16.yüzyıldan itibaren Yunan adalarına, M.Ö.14 ve 12.yüzyıllar arasında ise anakara Yunanistan’a ihraç etmişlerdir (Blazquez, 1997). Fenikeliler M.Ö. 1. binyılda Akdeniz’de özellikle Zeytinyağı ve şarap ticaretinde denizaşırı taşımacılıkta etkili bir organizasyon geliştirmişlerdir. Doğu Akdeniz’deki bazı krallıklar da Bronz Çağ’da Akdeniz ticaretinde etkin bir rol oynamıştır. Suriye bölgesindeki Ugarit’ten Kıbrıs ve Mısır gibi ülkelere ihraç edilen zeytinyağı ve şarap kraliyet ekonomisinin temel dayanağını oluşturur ‘’ (Heltzer, 1996).

‘’Zeytinin M. Ö. 4. binyılın sonlarında Girit’te de üretildiği önerilmektedir. Ele geçen Linear B tabletleri ise Bronz Çağ’da zeytinyağı üretimine ilişkin kanıtları vermektedir. Önemli miktarlarda üretilen yağ Girit saraylarında depolanmıştı. Akdeniz ülkelerine yapılan yağ ticareti Girit krallarının güç ve zenginlik kaynağı olmuştur (Diler,1993a). Minos Krallığı Dönemi’ne (M.Ö. 2800–1050) tarihlendirilen işlik kalıntıları Bronz Çağ’da Girit’te baskı kollu pres üretiminin yapıldığını göstermiştir (Frankel,1999). Diğer bir Akdeniz adası Kıbrıs’ta ise M.Ö. 13. yüzyıl ve sonrasına ait baskı kollu pres sisteminin belirlendiği işlik döşemleri ve depo ya da dükkân olduğu sanılan ve içinde çok sayıda amphora kalıntısı bulunan yapı tespit edilmiştir’’ (Callot,1995).

‘’Levant bölgesinde yerleşik Rasshamra’da Bronz Çağ’ı sonlarında yoğun üretime yönelik baskı kollu preslerin kullanıldığı anlaşılmaktadır. İsrail bölgesinde M.Ö. 15.

(21)

yüzyıl Mısır’ına yağ ihraç edildiğini biliyoruz. Manasseh Dağı’ndaki işliklerde ayakyağı ve yuvarlak taşlı değirmen ile zeytinyağı üretiliyordu ‘’( Eitam, 1997).

‘’M.Ö. 6. yüzyıla gelindiğinde zeytinyağı üretimi Akdeniz havzasında; Trablusgarp, Tunus ve Sicilya’da, oradan da İtalya’nın kuzeyine doğru olan Eski Mısır yazılı kaynaklarında özellikle II. Ramses Dönemi’nde (M.Ö. 1191-1178) kentsel yerleşimlerin çevresinde zeytinliklerde kutsal sarayın aydınlatılmasında kullanılan yağın üretildiği bilgisine yer verilmiştir. Zeytinyağı ithal eden bir ülke olan Mısır’ın zeytin yetiştiriciliği konusunda pek fazla bilgiye sahip değiliz’’(Eitam,1997).

‘’Yunanistan’da özellikle Antik Çağ’da varlık gösteren zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı üretimi büyük ölçüde küçük çiftliklerde ve çoğunlukla basit değirmenlerde yapılmıştır. Atina bu yolla ürettiği yağı ihraç ederek ihtiyacı olan tahıl ürünlerini karşılıyordu ‘’ (Rodriguez, 1997). ‘’Baskı kollu pres üretimi belirlenirken, bir vazo betiminden başka herhangi bir kanıt bulunmaması vidalı presin Yunanistan’da kullanılmamış olduğunu göstermez. Kaldı ki ahşap malzemenin günümüze dek ulaşabilme güçlüğü de konunun aydınlatılmasını zorlaştırmaktadır. Yunanistan’daki zeytinyağı üretim sistemlerini açıklığa kavuşturacak kanıtlar yetersizdir. Bunun nedeni Olynthos ve Methana gibi merkezlerde yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi bu bölgede yüksek kapasiteli işliklerin kurulmamış olmasına ve mevcut donanımın da çok amaçlı üretime yönelik biçimde kullanılmasına bağlanmaktadır. Araştırılan bu bölgelerde kolayca sökülerek dokuma ve boyama işlemleri için yeniden düzenlenen tarımsal bir üretim organizasyonu söz konusudur. Klasik Yunan edebiyatında zeytinyağı tüketimine ilişkin kanıtlara rastlanabilirken, bunun üretimi ve pazarlaması konusunda pek az bilgi edinilebilmektedir’’ (Rodriguez, 1997).

‘’M.Ö. 3. yüzyılda Hellenistik İsrail’in Maresha bölgesinde yüksek kapasitedeki baskı kollu pres sistemi uygulanır. Bunun yanında Hellenistik Dönem’den amphora kalıntıları Rhodos, Khios, Lesbos, Thassos ve Knidos gibi antik yerleşim merkezlerinde

(22)

zeytinyağı/şarap üretildiği ve ihraç edildiğini gösterir’’ (Diler, 2004b).’’ Zeytin yetiştiriciliğinin Roma Dönemi İtalya’sında yayılması uzun sayılacak bir süreçte gerçekleşmiştir. İmparatorluk idaresine geçilmesi, öncekinden farklı bir ekonomik sistemin geliştirilmesine neden olmuştur. Augustus’un Akdeniz’de sağladığı barış ticari ilişkileri kolaylaştırmış ve Roma egemen olduğu ülkelerin mevcut kaynaklarına; ekonomik, siyasi ve askeri gücünü ayakta tutmaya yönelik çıkarları doğrultusunda kullanılabileceği bir sistem kurmuştur. M.S. 2.yüzyılın ortalarından itibaren Roma’ya zeytinyağı sağlayan ilk eyalet “Baetica” ya da “Endülüs” olarak bilinen İspanya bölgesi olmuştur’’ ( Rodriguez, 1997). ‘’Buradan ise Roma eyaletlerine önemli boyutlara varan ölçüde zeytinyağı ihraç edilmiştir (Diler, 1993a). Roma’da Monte Testacio Tepesi olarak anılan yerin yağları boşaltılarak atılmış milyonlarca amphoradan oluşmuş bir Antik Çağ çöplüğü olduğu söylenmektedir (Rodriguez, 1997). İspanya’dan İskenderiye ve İsrail’in yanısıra Almanya ve olasılıkla İngiltere’ye de ihracat yapıldığını gösteren kanıtlar M.S. 2. yüzyılda ele geçmiştir ‘’ ( Blazques, 1997).

“Kutsallık ve mutluluğu çağrıştıran zeytin ağacının M.Ö. 1600’de Mısır’da Nil deltasında ekilmeye başladığı ile sürülür. Ne var ki, eski Mısır inançları, Mısırlıların zeytinden yağ çıkarmayı Filistinliler ve Yunanlılardan önce bildikleri iddiasını taşıyor. Günümüzden 6000 yıl öncesine dayanan bir efsaneye göre, iyilik ve sonsuz yaşam tanrısı Osiris’in annesi, kardeşi ve sonradan eşi olacak evlilik tanrıçası inek başlı İsis, Mısırlılara zeytin ağacını dikmeyi ve ürünlerinden yararlanmayı öğretmiş. Gerçekte de, dünyanın en eski piramidi Sakkarah’da (M.Ö. 2500) bir zeytin sıkma aletinin bulunması rastlantı değil. Sakkarah’ın duvarlarında da zeytin sıkma işlemini gösteren süsler bulunur.” ( Ünsal, 2003).

“Henüz 19 yaşında iken ölen büyük firavun Tutankamon’un (M.Ö. 1354-1346) zeytin dallarından örülmüş, Adalet tacı giydiği duvar resimlerinde izleniyor. Yine M.Ö. 1200-1090 arasında yaşamış Mısır Firavunlarının Mumyalarında da, zeytin dallarından kolyelerle ölümsüzlük yolculuğuna çıkarılmış oldukları görülüyor. Mısır’da

(23)

zeytinyağının önemi dinsel açıdan da büyüktü. Örneğin, Firavun III. Ramses’in (M.Ö. 1191-1168) Güneş tanrısı Ra için yaptırdığı tapınağı sonsuza dek aydınlatacak zeytinyağı için özel zeytinlikler kurulduğu biliniyor. III. Ramses Ra’ya zeytin dallarını sunar; “Senin kentin Heliopolis’i zeytin ağaçları ile süsledim. O zeytin ağaçları ki,

meyvelerinden halis zeytinyağı elde edilir. Bu zeytinyağı senin tapınağını aydınlatan kandilleri besleyen yağdır” (Ünsal,2003).

“Ayrıca Mısır da cenaze törenlerinde zeytinyağının önemli bir yeri vardı. Ölü mumyalamakta kullanılırdı. XX. Sülalenin mumyaları (Günümüzden 1200 ila 1090 yıl önce) örülmüş zeytin dalları ve taçlarla süslenmiştir.” ( Monticnac,2002).

“Israiloğullarının ilk kralı Saul M.Ö. 1035’de tahta çıktığında, alnına zeytinyağı sürülerek kutsanmıştır. Yerine geçen oğlu Davut ise dini törenlerde, ayrıca tapınakları aydınlatmakta kullanılan altı kollu samdanlar için zeytinyağı üretimini sağlayan zeytinlikler ve depoların korunması için özel bekçiler görevlendirmiştir. Ellerinde zeytin ağacından yapılmış asalar tutan krallar ve rahipler bu kutsal yağdan sürünüyor ve sıradan insanlardan farklılaşıyorlardı. Israiloğullarının bekledikleri kurtarıcı “Mesih” sözcüğünün kökü, “merhem”den (vücuda sürülecek yağ) geliyordu. Davud’un oğlu ve M.Ö. 970-930 arası kral olan Süleyman’ın Kudüs’te yaptırdığı ünlü tapınağın kapıları ve üzerindeki heykelcikler zeytinağacından oyulmuştu. Kol ve ayak gücüne dayalı ilkel zeytin sıkım teknikleri Filistin’de Cilalı Taş ve Tunç çağlarından beri kullanılıyordu. Arkeolojik buluntular, kayalara oyulmuş havanlar ve toplama havuzları ile ilkel zeytinciliğin M.Ö. 3500’e dek uzandığını göstermektedir. Demir Çağı’nda (M.Ö. 1000) ahşap direkli baskının (pres) icadı, zeytinden daha çok yağ alınmasını sağlamıştır. M.Ö. 9. Yüzyılda İsrail’de Kla adıyla var olmuş bir köyde yapılan arkeolojik kazılarda, zeytinyağı üretimi için kayalardan oyulmuş taslar ve yağ depolamaya yarayan sarnıçlar ortaya çıkartılmıştır. Filistin’deki Ekron kasabasında bir dağ yamacında, Demir Çağı’ndan kalan, 100’e yakın direkli baskı bulunmuştur.” (Ünsal,2003).

(24)

“M.Ö. 800 dolaylarında Yunanlılar ve Foçalılar, Filistinlilerin yerine Akdeniz ticaretinde ön plana geçtiler. Fenike kökenli Tirliler de M.Ö. 814’de bugünkü Tunus kenti yakınlarında kurdukları ticaret kolonisi Kartaca’nin güneyinde zeytin kültürünü başlatmışlardır.Yunanlı, daha sonra Romalı tüccarlar aracılığıyla, M.Ö. 600-400 arası Sicilya ve Etrüsk halkları gibi, İspanya ve Fransa’nın Provanca bölgesinde yasayanlar da zeytinyağının erdemlerini keşfetmeye ve ithal zeytin fidanlarını dikmeye başlamışlardır. M.Ö. 17. yüzyılda tanrıların en güçlüsü Zeus’un topladığı Tanrılar Meclisi, tanrı ve tanrıça adaylar arasında bu yeni kente en değerli armağanı verenin yarışı kazanacağını açıklar. Deniz tanrısı Poseidon, hızlı ve güçlü, savaşta çok yararlı olacak güzel bir at sunar. Akıl, bilim ve sanat tanrıçası Athena ise aşıladığı yabani zeytin ağacını armağan eder. Bu ağaç büyüyecek ve yüzyıllarca yaşayacaktır.” (Hehn,2003).

“Atina’nin güçlü adamı Solon (M.Ö. 639-559) dünyada ilk zeytin ağacını koruma yasasını çıkarttı, her zeytinlikte yılda ikiden fazla ağaç kesilmesine izin vermediği gibi, zeytinyağı dışında tüm tarım ürünlerinin ihracını yasakladı. Bu kez, herkes meyve ağaçlarını söküp, ormanları tıraşlayıp zeytin ağacı dikmeye başladı. Ancak, alabildiğine zeytin dikimi Yunanistan’ı yerine kıraçlaştırmıştır. Aynı yüzyılın sonunda başa geçen Atina tiranlarından Psistratos da kıraç ve ağaçsız olan Attika Yarimadasi’na zeytin ağaçları diktiren kişi olarak anılır. Atina Akademisi’nde Tanrıça Athena’ya adanmış, dokunulması yasak zeytin ağaçları vardı. Bu ağaçlar, Athena’nin Akropolis’e diktiği, ancak Persler tarafından yakılan zeytin ağacının sürgün vermesinden oluşmuştu. Psistratos’un başlattığı Atina spor şenliklerinde birinciliği kazanan atletlere verilen zeytinyağı testileri burada doldurulurdu. Attikalılar yabani ve asılanmış zeytin ağaçlarını artık ayırt edebiliyorlardır.” ( Monticnac, 2002).

“Antik Roma’da zeytin ağacı yetiştiriciliği yaklaşık olarak günümüzden 2 yüzyıl önce ortaya çıktı. Antik Roma’da, zeytinyağının mutfakta, dinsel, kültürel, sportif alanlarda ve kozmetik olarak kullanışı aşağı yukarı Yunanistan’dakiyle aynıdır. Vergilius, Ovidius, Pludarkhos, Plinus, Lucretius’un övgüler yağdırdıkları zeytinyağı, çok kısa bir

(25)

süre içinde değerli bir mal ve değiş-tokuş kalemi haline geldi. Zeytinyağının ticari değeri herkesçe kabullenildikten sonra, Romalılar rekabeti göze alarak bütün Akdeniz’de, özellikle de imparatorluğun fetihler yoluyla mutlak hakimiyet kurduğu bölgelerde zeytinyağı ticaretini karlı hale getirmeye çalıştılar. 30 metrelik Roma kadırgalarının her biri, 25 litrelik 10 000 zeytinyağı amphorası alabiliyordu. Hatta Caesar’ın Kartaca’yı fethetmesinin nedenlerinden biri de, zeytincilik yapılan bölgeleri kontrol altına alabilmekti.” ( Monticnac,2002).

“Yunanlılar aracılığıyla tanıştıkları zeytine ve zeytinyağına düşkün olan Romalılar, egemenlikleri altına giren *Numidialılardan yılda üç milyon litre zeytinyağı vergi alıyorlardı. Ayrıca her aşılanan yabani zeytin ağacı başına haraç isteniyordu. Dahası, günümüz Fas ve Cezayir’in bir bölümünü kaplayan bu bölgede zeytinlik kuranlar askerlik görevinden muaf tutuluyorlardı. M.Ö. 2. Yüzyılda imparatorun Afrika topraklarında zeytinlik kuranlar on hasat yılı boyunca vergi ödemeyecekler, sonrakilerde ise elde ettikleri zeytinyağının 1/3 ‘ü tahsildara teslim edeceklerdir. Yabani zeytin ağaçlarını asılayanlar da beş yıl boyunca vergiden muaf tutulacak, sonraki yıllarda ürünün 1/3 ‘ü vergi olarak ödeyecektir. Ispanya’nın Andalucia bölgesinde de zeytincilik Romalılar döneminde M.Ö. 1300 yıllarında ağırlık kazanmaya başlayacaktı. Kısacası, Akdeniz havzasındaki toprakların Filistin’den Cebel- i Tarik’a, Efes’ten Kartaca’ya, Mısır’dan Dalmaçya’ya uzanan Romalılar zeytin, zeytinyağı üretim, ticaret ve kültür alışverişinin ana ekseni olmuşlardır. Romalılar bugün bile kullanılabilen sonsuz vidalı ahşap mengene (baskı) ile zeytinden daha randımanlı yağ çıkartma yöntemini ve zeytinleri öğütüp sıkılmaya hazır duruma getiren dik değirmen taşı düzenini de icat ederek uygarlığa hediye etmişlerdir. Daha o günler de Romalılar, yemeklik zeytini ve zeytinyağlarını kalitelerine göre sınıflandırıyorlardı: En pahalısı olei flos, yani “yağın çiçeği”, birinci sıkımda elde edilen halis yağıydı. Ikinci sıkımla gelen yağ oleo sequens daha ucuza satılıyordu, ağaçtan yere düşmüş zeytinlerden çıkarılan düşük nitelikli yağa caducum diyorlardı; hastalıklı zeytinlerden yapılan en düşük kalitedeki zeytinyağı cibarium, yani adi yağ ise, yalnızca kandilleri yakmaya yararlardı. Zeytinyağı depolama

(26)

ve dağıtım yöntemlerini geliştirerek Akdeniz zeytinyağı piyasasını ilk oluşturanlarda Romalı tüccarlardı’’(Ünsal,2006)

. ‘’Kutsal kitaplar, Nuh tufanının sonunu, gagasında zeytin dalı taşıyan bir güvercinin

müjdelediğini zikreder. O günden sonra ağzında zeytin dalı tutan güvercin, ümidin ve barışın bütün dünyayı ve canlıları yok etmesine karşın teknedekilerden başka hayatta kalmayı başarabilen zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün simgesi olur. Zeytin Kur’an da yer verilen bitkiler arasındadır. Eski insanların zeytini yalnızca önemli bir gıda maddesi olarak değil aynı zamanda yağını iç hastalıkların ve dışarıdan da yaraların tedavisinde kullanmaları, bu maddenin din kitaplarında önemli bir yer almasını sağlamıştır (Göktaş,1966) Zeytinin o eşsiz meyvesinden çıkarılan yağ önce geceleri aydınlattı. Mabetleri kutsadı, ruhu rahatlattı. Sonra saçlarımızı cildimizi güzelleştirdi. Vücudumuzu ovdu, geliştirdi ve temizledi. Ve nihayet mutfağımızın baş tacı oldu.’’ (Ünsal, 2006).

(27)

Resim -3: Poseidon ve Athena Arasında Geçen Mitolojik Sahne (Başoğlu,2009)

‘’Başka bir efsaneye göre ise savaşçılar tarafından özel olarak korunan zeytin ağacı, M.Ö.480'deki Pers işgalinde Akropolis'le birlikte yakılır. İşgalden sonra Akropolis yıkıntıları arasında kalan zeytin ağacı filizlenir, yeniden canlanır ve sürgünleri tüm Yunanistan'a ekilir. Bu nedenle bütün zeytin ağaçlarının, Athena'nın yarattığı bu ilk zeytin ağacından çoğaldığı söylenir. Zeytin ağacının altında doğmuş olmak Antik Yunanlılar'a göre, kutsal bir aileden gelmiş olmanın en önemli işaretiydi. M.Ö. 8’inci yüzyılda yaşadığı sanılan Homeros’un kaleme aldığı İlyada destanında zeytin ağacı ve zeytinyağına ilişkin zengin tasvirler ve benzetmelerle süslüdür’’ (Komili Uniliver T.A.Ş).

(28)

“Bu güzel renkli ağacın meyvesi, insanları besleyecek yiyeceklerin hazırlanması için boğazdan kayan ve lezzeti olağanüstü bir sıvı verecek, yaralarına derman olacak, ayrıca gecelerini aydınlat acaktır. Gölgesi ve odunuyla da, zeytin gerçekten insanlığa çok yararlı bir ağaçtı. Yarışı Athena kazanır, zeytin ağacı Akropolis’e dikilir ve koruyucusu (Pallas) olduğu kente onun adı verilir. Efsanenin yansıttığı gerçek, antik “at”ın “Zeytin Ağacı”na, yani yerleşikliğin göçebeliğe, barış, uygarlık ve refahın ise savaşa ve talana üstün tutulmasıdır. Bir tas duvarla çevrili olan savaşçılar tarafından korunan bu ağaç, M.Ö. 480’deki Pers işgalinde Akropolis’le birlikte yakılır. Yunanlılar Salamis savasında Persleri yener ve Atina’yı işgalden kurtarır. Akropolis’in yıkıntıları arasında zeytin ağacı yeniden fışkırır ve sürgünleri tüm Yunanistan’a dikilir. Zeytin ağacı yeniden dirilisin, ölümsüzlüğün simgesidir. Tıpkı akıl ve bilimin insanlığı aydınlattığı, beslediği gibi, Akropolis’in ışığı zeytinyağıyla yanmış, zeytin ağacının dalları ise ateşi beslemiştir. Tanrının lütfü zeytin ağacı ve zeytinyağı giderek iyilik, soyluluk, sebatkârlık ve azmin simgesi olmuştur.” (Ünsal,2003).

‘’Bol mahsul vermesi ve müsait iklimde kolay yetişmesi dolayısıyla zeytin ağacı tarih boyunca, bereket ve barışın simgesi olmuştur. Kutsal kitaplar, tufanın sonunu, ağzında zeytin dalı taşıyan bir güvercinin müjdelediğini zikreder. Zeytin Kur’an da yer verilen bitkiler arasındadır. Eski insanların zeytini yalnızca önemli bir gıda maddesi olarak değil aynı zamanda yağını iç hastalıkların ve dışarıdan da yaraların tedavisinde kullanmaları, bu maddenin din kitaplarında önemli bir yer almasını sağlamıştır ‘’ (Göktaş, 1966). ‘’Grekler’de zeytin meyvesinin ağacını, ancak iyi ahlak, temiz, doğru ve asaletli, seçkin kimseler tarafından hasat edilebilmesi, bu kavmin zeytine verdiği önemin derecesini göstermesi bakımından çok manidardır ‘’ (Göktaş, 1966).

(29)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.ANTİK ÇAĞDA BATI ANADOLU’DA ZEYTİN VE ZEYTİNCİLİK

3.1.Antik Çağda Batı Anadolu Halkları

‘’Antik çağda Batı Anadolu’da önemli yerleşim merkezleri ve yaşayan halklar M.Ö. 3000-M.S.600 yılları arasında en geniş medeniyete sahip olanlar İyonyalılar ve Troyalılardır. Lidya ise Antik çağda Batı Anadolu’da verimli ve zengin bir bölgeye verilen addır. Doğuda Phrygia (Afyon Eskişehir Kütahya) kuzeyde ise Mysia (Balıkesir) batıda Ailoia ve İoania (İzmir) güneyde ise Karia (Aydın Muğla) ile çevrili olan ve Homeros’un yaşadığı devirde Maianlar adı verilen kavmin yaşadığı bilinen bölgeye antik dönemde Lidya adı verilmekteydiTroya: Günümüzdeki Biga yarımadasını kapsar. Yani Çanakkale ilinin tümü. Adını Antik Çağın ünlü Troia kentinden almıştı. Burada III. Bin yıldan beri Dardenler denen çok eski bir halkın yaşadığına inanılır. XIII. Yy.da Akalar tarafından ele geçirildi. XII. Yy.dan itibaren Thraklar'ın göçlerine sahne oldu. Assos kentinde üretilen buğdayları İran'a kadar ihraç ediliyordu. Sigeion kentinde bakır işçilerinin loncası bile vardı. Andeira'da bol miktarda çinko vardı. Assos'ta lahit yapımında kullanılan sarkophagos denen bir bazalt türü işletmesi vardı’’(Sevin2001).

‘’İyonya: Günümüzde İzmir ve Aydın illerinin Ege Denizi kıyısındaki tüm batı kesimi ile Sakız ve Sisam adalarını kapsar. Kuzeyini Gediz (Hermes) nehri, güneyini Tekağaç (Poseidon) burnu (Didim yakını), batısı ege denizi, doğusunu Belkahve sınırlar. Lelegler, Karialı'lar ve Lydialı'larca iskan edilen bölgeye, XI. Yy.dan X. Yy. a geçerken, orta Yunanistan'dan İon denilen halk göçmeye başlar. Göç kuşaklar boyu sürmüş, yeni gelenler yerli halkla kaynaşmış ve yeni bir halk yaratılmıştır. Ion adı eski doğu bölgelerinde YAMAN ya da YAWAN biçiminde, Ionialılar ise YAUNAP olarak

(30)

geçmektedir. Önceleri kıyıda başlayan yerleşmeler daha sonraları iç kesimlerde de görülür. Bunlar küçük kasabalardı. IX. yy. ın ortalarına doğru yerleşim yerlerini sağlam surlarla çevirerek polis denecek kent devletlerini oluşturmaya başladılar. Polisler önceleri babadan oğula geçen Krallarla, IX. İle VIII. Yy. arasında aristoklarla, VII. Yy. doğru ilkel demokrasiyle yönetildiler. VII. yy. dan önce PANIONION adı verilen bir birlik kurdular. VII. ve VI. Yy. larda Abydos, Kyzikos, Sinope, Amisos, Kerazus, Trapezos gibi pek çok koloni kurdular. Mysia: Günümüzde Balıkesir ilinin tümü, Manisa ve İzmir illerinin kuzey bölümleri, Kütahya ilinin batısını kapsar. Doğu sınırını Olymphos (Uludağ) Dağı, güney ve batı sınırını Bakırçay (Kaikos), Kuzey sınırını Gönen Çayı (Aisepos) ve Orhaneli çayı (Rhyndakos) belirler. Bölge adını bir Thrak boyu olan Mysler'den almıştır. Bölgeye XIII.yy. da yerleşmişlerdir. Karia ve Lydialı'larla kardeş kabul edilirlerdi. Strabon, "Mysia kayın ağacı demektir. Uludağda bol bulunur" der. Dinleri gereği canlı bir şey yemekten kaçınırlar, bol bol bal, süt, peynir yerlerdi. Paralı asker olarak büyük ünleri vardı. Mısır ordusunda bile yer almışlardır’’ ( Sevin,2001). ‘’Ormanlarından elde edilen kara sakız döneminin en kalitelisiydi. Tıbbi amaçla kullanılan terebentin yağı bölgedeki kadran ağaçları bu bölgede yetişiyordu. Bakır, gümüş, altın yönünden zengin bir bölgeydi. Bu bölgede yer alan Argyra kasabasının adı gümüş demektir. Prokonnesos (Marmara) adası beyaz mermerleriyle, Kyzikos istiridyeleryle ün salmıştı. Bir cins üzümlerinden parfüm yapılıyordu. Lidya: Günümüzde, İzmir ilinin doğusu, Manisa ilinin büyük bir bölümü, Kütahya ve Uşak illerinin batı uçlarını kapsar. Kuzeyini Mysia'dan Kaikos Irmağı, Demirci Dağı (Temnos) ve Murat Çayı (Dindymos) ayırır. Güneyini Aydın Dağları (Messogis), ve Menderes Nehri (Maiandros) sınırlar. Dogu sınırı Banaz çayı (Sindros) vadisi. Batıda Ionia ile sınırını Belkahve belirler. Katakekaumene (Yanık Ülke) ise Mysia ile ortak kullandıkları bir alandı. II. bin'in ortalarında, Hitit İmparatorluk Çağı çivi yazılı tabletlere göre ASSUWA adını taşıyordu. Prenslerinden bir olan MUKSUS ise batılılarca MOPSOS olarak anılıyordu’’ ( Sevin,2001).

’’1200’lerde Balkanlardan gelen Maion denen göçmenler bölgeye Maionia adını verdiler. VII.yy. başlarında Mermnad adlı soylu bir ailenin önderliğinde Lydia devleti

(31)

gelişmeye başladı. Bu ailenin ilk kralı Gyges (680-645) zamanında bölgeye LYDIA denmeye başlandı. VI.yy.da Helenleşmeye başladılar. IV.yy.da yerli Lydce dili yerini Hellenceye bırakmıştır. Lydıalı'lar Bozdağ (Tmolos) üzerindeki altın madenlerini keşfettiler. Antik Çağda "Kroisos kadar zengin" sözü bir deyim oldu. Günümüzde de bu deyim kullanılmaktadır. "Karun kadar zengin" Herodotos'a göre "Asia'da hiçbir ulusun yiğitlik ve güçte bileğini bükemeyecegi uzun mızraklı usta süvariler" olarak anılan Lydialı'ların Pers işgalinden sonra (547) tarifleri değişmiştir. Giderek zevk düşkünü kadınsı bir ulus görünümüne bürünmüşlerdir. Beyaz tenleri bozulmasın diye güneşe çıkmazlardı. Safrandan yapılan güzel kokulu parfüm kullanırlar, altın simli elbiseler giyerlerdi. Kadınları ise şeffaf iç gıcıklayıcı elbiseleri tercih ederlerdi. Oyuna düşkündüler, Kumar, zar, aşık kemiği oyununu severlerdi. Sardeis halkı, gazinoların ve genel evlerin sahibi olan ilk insanlardı’’.(Sevin ,2001)

‘’Lydia'nın uygarlık tarihine en büyük katkısı, Paktolos Çayından çıkardıkları beyaz altınla ilk madeni parayı basmalarıdır. (VII.yy.) Tmolos dağında Altın, gümüş, bakır, arsenik ve antimuan çıkarıyorlardı. Çıkardıkları kırmızı renkli doğal civa sülfür dudak boyası olarak kullanılıyordu. Bölgede bol bulunan Civa madeni levhaların ayna haline getirilmesine yarıyordu. Sardeis'te üretilen krem ve parfümler antik dünyanın her yerine ihraç edilirdi. Koyun yünlerinin boyanmasını ilk kez Sardeisli'ler bulmuştur. (Pilinius). Sardis dokumaları Sappho'nun şiirlerine girecek kadar ünlenmişti. Sardis mor renkli yatak örtüleri ve kırmızı renkli battaniyeleriyle tanınırdı. İlk dükkan sahibi olanlarda Lydialı'lardır’’ ( Sevin,2001).’’ Lydia bölgesinde Ephesos, Kolophon, Lebedos, Teos, Klazomenai, Phokaia vardır. Tarihçi Herodotos, (M.Ö. 490-425) on iki İon kent devleti arasında Klazomenai'nin de bulunduğunu bildirmektedir. Klazomenai Kenti'ne ait kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıl dışında anakarada bulunmaktadır. Verilere göre, M.Ö. 5. yüzyıl yerleşmesi Karantina Adası'ndadır. Ele geçen buluntular, kentin M.S. 7. yüzyıla dek varlığını sürdürdüğünü göstermektedir ‘’ (Bakır,2006).

‘’Ayolis : Günümüzde İzmir ilininin kuzey kesimi ile Midilli adasını kapsar. Güneyini Gediz (Hermos) nehri, kuzeyini Bakırçay ( Kaikos), batısını Çandalı körfezi, doğusunu

(32)

Yunt dağı ile Dumanlu dağ sınırlar. Anadolu'nun yerli halklarından Lelelgler ve Pelasglar'ın yaşadığı bu bölgeye adını, XI. Yy.da kuzey Yunanistan'dan gelmeye başlayan Aioller vermişlerdir.’’( Sevin,2001) VIII. Yy. sonlarında dinsel ağırlıklı bir birlik kurarlar. Ortak kült alanları, Gryneion'daki Apollon Kutsal Alanı'dır. AIOLIS BİRLİĞİ; Kyme, Larissa, Neonteikhos, Temnos, Killa, Notion, Aigiroissa, Pitane, Aigai, Myrina, Gryneia 12. ise birliğe sonradan katılan Smyrna kentlerinden oluşuyordu. Aioller şiire ve müziğe düşkünlükleriyle tanınırlardı’’.(Sevin,2001)

‘’Karya: Günümüzde Aydın ve Muğla illerinin büyük bölümü ile Denizli inlin batı ucunu kapsar. Kuzeyini Büyük Menderes (Maiandros) Nehri, doğusunu Dalaman (Indos) Nehri sınırlar. Batısı ve güneyi Ege denizidir. Bölge adını Anadolu'nun yerli halkı Karlar'dan alır. Karlar II. Binde Hitit ve Mısır metinlerinde, KARŞİKA yada KARAKİŞA olarak anılırlar. I. Bin yılda Pers kayıtlarında KARKA adıyla geçerler’’ (Sevin,2001).

‘’Herodotos, Karlar'ın Anadolu'nun yerli halkı olduklarını, Mysia ve Lydyalı'larla kardeş olduklarını iddia ettiklerini aktarır. Karca henüz çözülememiştir. Troia savaşında diğer Anadolu halkları gibi Priamos'un yanında savaştılar. Sorguçlu miğferi, omuza asılabilen tutamaklı kalkanı, kalkanların dış yüzeylerini Resimlerle süslemeyi ilk kullananlar Karialı'lardı’’ ( Sevin,2001).

‘’Mısır ordularında paralı asker olarak çalışmışlardır. Adları, 591'deki Nubya seferine katılmalarından ötürü, EBU SİMBEL Tapınağı duvarlarına kazınmıştır. Karia'da Lelegler'de yaşıyorlardı. Troas bölgesinde yaşayan Lelegler, Troia savaşından sonra Karia'ya yerleştiler. Halikarnasos yakınlarında sekiz kent kurmuşlardır. Karia'da kadınla erkek aynı sofraya oturmazlardı. St. Paul tarafından ziyaret edilmeyen Karia'da Hırıstiyanlık, İmparator Constantinus'un resmi din olarak kabul edilişine kadar gelişmemiştir. Erken kiliseleri en uç kentleri olan Laodikeia ve Kolossai'de bulunur. Alabanda yöresinde bitki ilaçlamasında kullanılan bir tür kükürt çıkarılıyordu. Karia Zeytinyağı Atina'ya, balı Mısır'a, Kaunos kuru incirleri ve Mısır ve İtalya'ya, Knidos

(33)

şarapları Yunanistan'dan Mısır'a kadar ihraç ediliyordu. Knidos soğanıyla, Kaunos ahtapotuyla meşhurdu. Meremeri levhalar halinde kesme yöntemini Karialı'lar bulmuştur. Iasos'un meşhur kırmızı-pembe damarlı mermerleri İstanbul!daki Ayasofya'da ve Ravenna'daki San Vitale'nin yapımlarında kullanılmıştır’’ (Sevin,2001). ‘’Lelegler'den geriye evler, duvarlar, mezarlar kalmıştır. Yazıt ve anıt günümüze gelmemiştir. Peloponnesos yarımadasından IX.yy. da gelen Dorlar Datça ve Bodrum yarımadasına yerleştiler. Zamanla yerli halka karışıp kaynaştılar. Dorlar yerli halkın direnişine rağmen DOR HEKSAPOLIS'i adı verilen dini ağırlıklı bir birlik oluşturdular. Birliğe üye olan kentler; Halikarnasos, Knidos, Kos ( İstanköy adası ), ve Rodos adası kentleri ( Lindos, Ialysos, Kamiros) Üyeler Knidos'da bulunan TRİOPİA APOLLON onuruna yapılan DORIEIA denilen şenliklere katılırlardı. Bu şenliklerde Apollon onuruna oyunlar düzenlenir, kazananlara üç ayaklı tunç kazanlar armağan edilirdi. Karialılar'ın ortak kutsal alanı Mylasa'daki ZEUS KARIOS Tapınağıydı’’(Sevin,2001). ‘’Likya: Günümüz Teke Yarımadasını kapsar. Antalya ilinin batı kesimi, Muğla ilinin güneydoğu ucu. Batı sınırını Dalaman (Indus) çayı, doğusunu Phasalis kenti, kuzeyini Akdağ (Massikytos) sınırlar. II. binyıl ortalarında Doğu Akdenizde korsanlıklarıyla korku salan, LUKKA yada LUKKU adıyla anılan halk bu bölgede oturuyordu. Kendilerini Trmmili yada Termili, ülkelerini Trmmisa adıyla anıyorlardı. Lykçe dili henüz çözülemedi. 1295'de Mısırlılar'la yapılan Kadeş Savaşında Hitit saflarında yer aldılar. Troia savaşında, Troia saflarında savaştılar. M.Ö. III. Yy.a gelindiğinde Lykçe ortadan kalkmış yerini Hellenceye bırakmıştı. Hellence kent adları bu tarihten sonra ortaya çıkmıştır. Lykia Birliği 23 kentten oluşuyordu. Lykia, M.S. 5 Ağustos 240 tarihinde meydana gelen büyük depremle, sönükleşmeye yüz tuttu. Phaselis kenti, yaban gülleri ve bunlardan üretilen parfümüyle ünlenmişti. Sedir ve selvi ağaçları gemi yapımı için çok önemliydi ’’ ( Sevin,2001).

’’Pisidya: Günümüzde Isparta ve Burdur illerini tümüyle ve Antalya ilinin kuzey kesimini kapsar. Batısını; Erençay/Bozçay ( Lysis) ırmagı ve Söğüt dağları, doğuda;

(34)

Beyşehir ( Karalis ) ve Sugla ( Trogitis ) gölleri, güneyini; Pamphylia ovasını sınırlıyan dağların etekleri, kuzeyini; Burdur ( Askania ) gölünden, Eğridir ( Limnai ) glüne çizilecek hat sınırlar. Pisidia halkının kökleri, en az II. Bin yıldan beri var olan Luvi'lere dayanır. V. yy. da Ksenofon'da Pisidia adına rastlanır.’’(Sevin,2001)

’’İyi korunmuş kalelerin çevresinde boylar halinde yaşarlar, hafif silahlarla savaşırlar, geçimlerini yağma ve soygunla sağlarlardı. I.yy. ilk yarısından itibaren kentleşmeye başlayıp, sikke bastırmışlardır. Roma Devrinde başlayan genel barışla birlikte, ovalık yerlerde yerleşimler başlamış, sosyal, kültürel, ticari hayat canlanmıştır. Roma kolonilerinin kurulmasıyla birlikte yeni yollar yapılmıştır. Bu refahı MS. 2. ve 3. yy.larda Termessos, Antiokheia, Sagalassos, Selge gibi kentlerde yapılan çeşitli müsabakalar, halk için düzenlenen çok masraflı eğlenceler, gladyatör dövüşleri, boğa güreşleri kanıtlamaktadır. Roma İmparatorları Traianus ve Hadrianus döneminde girişilen görkemli imar faaliyetleri ( Tiyatro, Tapınak, Agora, heykel ), Antonius Pius ve Marcus Aurelius dönemlerinde de devam etmişti’’ ( Sevin,2001).

’’Henüz okunamayan dilleri, Roma İmparatorluk Çağına kadar kullanıldı. Bu tarihten sonra resmi yazılar, Grekçe ve Latince çift dilli olarak yazılmaya başlandı. MS. 4.yy. dan itibaren Pisidia kentleri gerilemeye başladı. Toros Dağlarının bu kesimi günümüze kadar bir daha o eski uygarlık düzeylerine ulaşamadılar. Bölgenin prehistorik geçmişi zengindir. Pisidia Paleolitik Devirden beri iskan edilmiştir’’.(Sevin 2001).

’’Frigya: Günümüzde Ankara, Afyon, Eskişehir ilerinin tümü, Konya, Isparta, ve Burdur illerinin kuzey kesimlerini, Kütahya ilinin batı bölümünü kapsar. Kuzey doğusunu Kızılırmak (Halys Irmağı ), güney doğusunu Tuz Gölü( Tatta ) ve Babadağ ( Salbakos ), batısını Banaz Çayı ( Sindros ) vadisi sınırlar’’ ( Sevin,2001).

’Bölge adını Thrakia'dan gelen ve bir Trak boyu olan Phrygler'den almıştır. Antik yazarlara göre, dans ve müzikte öndeydiler. Troia savaşında Akha'lara karşı savaştılar. Phryk Piyadeleri; kenarları işlemeli kısa eteklerinin altına dizlere inen dar bir pantolon, yine dizlerine kadar çıkan uzun çorap giyerler, başlarına ucu öne eğik tüylü deriden Trak

(35)

serpuşu bazense yanaklı miğfer takarlardı. Kısa mızrak hançer ve yuvarlak kalkan taşırlardı. Frig kadınları başlarına türban takarlardı’’.(Sevin 2001)

‘’X. yy. başlarında orta Anadolu'ya geldiler. Önceleri Sangarios ( Sakarya ) ırmağı ile Propontis kıyılarında oturdular. IX. yy. da Gordion'u güçlü bir kale yapmaya başladılar. VIII. yy. da güçlü bir devlet kurdular. Tunç eserleri tüm antik dünyaya ihraç edilirdi. Mobilya sanayi çok gelişmişti. Köleleri, at ve katırları çok ünlüydü. Yağmur suyu ve bal karışımından üretilen ve bol sirke karıştırılarak üretilen şarapları aranır olmuştu. Plinius'a göre "iğneyle nakış işleme Frig buluşu" idi. bu yüzden nakışlı giysilere "PHRYG" adı verilmiştir’’.(Sevin,2001)

3.2 Klazomenai Zeytin İşliği ve Antik Dönemde Egede Zeytin

“Zeytinyağı kültüründe, Anadolu coğrafya olarak hep vardır. Ön planda görünen ise Ege’nin karşı yakasıdır. Çünkü Homeros’un Bati Medeniyeti’ndeki tartışmasız ağırlığından ötürü, zeytinyağı kültürünün merkezine sürekli olarak Antik Yunan yerleştirilir ve Helen Medeniyeti’nin sadece Ege’nin karşı kıyısını değil, Anadolu coğrafyasını da kapsadığı unutulur. Milet’in, Efes’in, Foça’nin, Klazomenai’nin (Urla), Erythrai’nin, Assos’un, Anadolu’da olduğu ihmal edilir. Zeytinyağı üretimi konusunda çok çarpıcı bulgular elde edilmiştir.” (Çaltı, 2008).

Anadolu'da, zeytin ve zeytinyağcılığının tarihi konusunda bize ayrıntılı bilgi verebilecek arkeolojik araştırmalar henüz emekleme dönemindedir. İzmir Urla'da yapılan, Limantepe Höyüğü kazılarında, M.Ö. 3000-2000 tarihinden kalma zeytin tanelerini ezmek için kullanılan küçük el havanları, öğütme taşları, zeytinyağını karasudan ayrıştırmaya yarayan toprak kaplar ve daha sonraki dönemlere ait zeytinyağı depoları bulunmuştur. Yine, Antalya Kaş açıklarında, Uluburun'da, deniz arkeologları tarafından ortaya çıkarılan, Geç Tunç Çağına ait olduğu düşünülen batık teknede nar, üzüm, incir ve bademle birlikte zeytin de bulunmuştur(M.Ö. 1300). M.Ö. 2000-1200'lerde, Kilikya ovasında (Çukurova), zeytincilik yapıldığı Hitit metinlerinden anlaşılmaktadır ‘’ (Çaltı,

(36)

2008). ‘’ Günümüzden yaklaşık 3300 yıl önce Uluburun’da batan bir Geç Tunç Çağı ticaret gemisinin, olasılıkla Ugarit’ten Myken Sarayı’na yük taşıdığı tahmin edilmektedir. Arkeolojik belgeler Uluburun ticaret gemisinin Doğu Akdeniz dolaylarından (Levant bölgesi) batıda Ege’ye doğru ilerlediği yolunda ipuçları sunmaktadır ‘’ (Yalçın, 2006.’’ Gemide nar, incir, üzüm, incir, badem, çam fıstığı, buğday, arpa vb. kalıntılardan bir kısmının ticaret amacı ile taşındıkları bir kısmının da tayfaların günlük ihtiyaçlarını karşılamak için bulundurdukları düşünülmektedir’’ (Pulak, 1993). ‘’Geminin battığı tarihte yani M.Ö. 14. yy’ın 2. yarısında ticaret hem karadan hem de denizden yapılıyordu. Yapılan araştırmalarda gemide bulunan birkaç amphoranın içinde zeytin kalıntılarına rastlanmıştır. Üç büyük Kıbrıs keramik küplerin boncuk, çam reçinesi, nar çekirdeği ve çok miktarda zeytinyağı ile dolu olduğu düşünülmektedir ‘’(Yalçın, 2006)’’ Uluburun Batığı’nda iki ayrı tipte yağ kandili bulunmuştur. Bunlardan birisi Kıbrıs üretimi yağ kandilleri diğeri Suriye-Filistin üretimidir (Hirschfeld, 2006)’’ Uluburun Batığındaki Kenan amphoralarının içindeki 2500 zeytin olasılıkla lüks mallar sınıfına girmekteydi. Gemi taşıdığı hazır ürünlerin yanı sıra yaklaşık 150 Kıbrıs kabı, yağ kandili ve küp bulunuyordu. Varış limanında ithal ürünleri olan yağın bu küpler vasıtası ile taşındığı tahmin edilmektedir dedi (Pulak, 2006). İria Burnu Gemisi’nde keramik malzemeden amphoralar bulunmaktaydı. Kıbrıs tipli bu amphoralarda yine kokulu yağ ve parfüm taşıdığı düşünülmektedir’’ (Matthäus, 2006).

‘’Krya bölgesinde zeytincilik incirciliğin de dikkat çekici bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Zeytincilik tümüyle Akdeniz ikliminin etkisi altında Maiandros vadisi ile kıyı kesiminde etkindi.nitekim kayrada yetiştirilen zeytinyağının ünü M.Ö. IV. yüzyılda atinaya değin uzanmıştı:dedi (pliniusN.H.XIII 59). Krya nitekim bu yörede, şarap ve zeytinyağı ticaretiyle ilişkili olarak amphora üretimide oldukca gelişmiştir (Plinius XVI 157)’’ (Sevin, 2001).

‘’Foçalılar zeytin ticaretini Fenikelilerden devralıp, zeytin kültürünü Ispanya'ya, körfezlerden ticaret yaptılar. Zeytinliklerle çevrili Eski Foça ve Yeni Foça bugün de aynı

(37)

işlevi görüyor. M.Ö. 3000'li yıllarda, eski Mezopotamya'da Sümerler, sonra da Asurlular ve Babilliler, Akadlar, Anadolu'da, Hurriler ve Hititlilerin ortak destan kahramanı Gılgamış, çıktığı yolculukta, kadınların hoş kokulu yağlar sürdüğünü söyler. Zeytinyağı sürünmek, aslında Antik Yunan'dan önce Anadolu'da soylular arasında yaygındı. Sakız Adası, Erythrai (Çeşme yakınlarında günümüz Ildır'ı), Ege kıyıları, Urla yakınlarında Uzunkuyu Köyü ve çevresi, Birgi Köyü, Kilikya, Erdemli, Limonlu(antik dönemdeki adıyla Lamas), Silifke çevresi, Akkale gibi Andolunun, birçok yerinde zeytincilik vezeytinyağı elde etmeye ait değişik sistemler ekle edilmiştir ‘’ (Çaltı, 2008).

‘’Günümüzden 2600 yıl önce çalışmakta olan ve Anadolu'da açığa çıkarılmış, eski zeytinyağı işliği/fabrikası, İzmir'in Urla İlçesi'nde, İskele Mahallesi'nde, Hamdi Balaban Tarlası'nda 1992-2004 yılları arasındaki kazı çalışmaları sonucunda, depoları ve yakınındaki iki su kuyusu ile birlikte açığa çıkarıldı ve Temmuz 2004 - Aralık 2005 tarihleri arasında yapılan çalışmalarla ayağa kaldırıldı’’ (Bakır, 2006)

‘’Antik zeytinyağı işliği, Klazomenai kentinde yaşayan İonlar tarafından inşa edilmiş ve işletilmiştir. Klazomenai antik kenti ile ilgili buluntular, Türkiye'nin batı kıyısında, günümüzde İzmir'e (eski çağda Smyrna) bağlı Urla ilçesi'nin, Karantina Adası'nı da içine alan İskele mahallesinde ve civarında açığa çıkarılmıştır. İskele Mahallesi, İzmir Körfezi'nin güney kıyısının ortalarında yer almaktadır. M. Ö. ikinci bin yıllarının sonuna doğru, Dor'ların orta Avrupa içlerinden aşağıya, Yunanistan Yarımadası'na inmeleri ile meydana gelen Ege göçleri sonucunda İonlar, Yunanistan yarımadasından Anadolu'ya geçerek, İzmir Körfezi'nden Mandalya Körfezi'ne kadar uzanan ve Khios (Sakız) ile Samos (Sisam) adalarını da içine alan bölgeye yerleşmişlerdir. Onların Batı Anadolu'ya geçmelerine neden olan Ege göçleri, o zamanki dünyada büyük kargaşalara yol açmış, pek çok kavmi yerinden etmiş ve Troia gibi birçok kent devletinin, hatta Hitit İmparatorluğu gibi büyük devletlerin bile sarsılmalarına, yıkılmalarına neden olmuştur. İonlar, bu ortam içinde yeni yurtlarına gelerek kentler kurmuşlar ve yerleştikleri bölgeye bundan böyle "İonia" adı verilmiştir. İon kolonizasyonu olarak adlandırılan bu olay, zaman içerisinde yayılmaya dönüşmüş, önceleri iki Aiol şehri olan ve İzmir körfezi

(38)

kıyısında bulunan Smyrna (Eski İzmir) ile Phokaia (Eski Foça) Aiol'lerin elinden koparılıp alınmış ve birer İon kent devletine dönüştürülmüştür. Panionion'da toplanan İon'ların, güneyden başlayarak ilk kentleri Miletos'tur; hemen sonra Myus ve Priene gelir; bu kentler Karia bölgesinde kurulmuşlardır ‘’(Bakır,2006)

“Urla antik Klazomenai kentinde yapılan kazılarda, Milattan Önce 6. yüzyılın ilk yarısında kurulan bu zeytinyağı işliğinde, zeytinyağı, o dönemde hiçbir işlikte uygulanmayan çok ileri bir teknolojiyle üretiliyordu. Klazomenaililer, yaklaşık 2500 yıl önce uyguladıkları bu yeniliklerle, zeytinyağı üretim kültürüne, çok önemli katkılar sağladılar. Zeytinyağı ayrıştırma işleminde birleşik kaplar esasına göre çalışan üç gözlü bir düzenek geliştirerek, kesintisiz üretimi ilk kez onlar gerçekleştirdi. Toplanmış zeytinleri kırmak için aynı mil etrafında dönen taş silindirleri ilk kez Klazomenaililer kullandı. Zeytinyağı üretiminde kapasiteyi artırmak için ilk kez büyük bir pres ve bucurgat, yani bu presi kaldırmaya yarayan alet kullanan da onlardı. Klazomenai, hiç şüphesiz o dönemin en önemli zeytinyağı merkezlerinden biriydi. Klazomenai’de, zeytinyağı üretiminde devrim sayılabilecek yeniliklerin uygulandığı bu işlikten başka, yine Milattan Önce 6’ncı yüzyıla tarihlenen iki işlik daha belirlendi. Bu çalışmalar, Klazomenai’nin bir zeytinyağı cenneti olduğunu çok net bir Resimde kanıtlıyor. Milattan Önce 6’ncı yüzyılın son çeyreğinde görülen bu atılım, Klazomenai’de, sadece kentte ve yakın çevrede yaşayanların ihtiyacını karşılamak için değil, dış satım amaçlı zeytinyağı üretiminin yapıldığının da göstergesi durumunda. Nitekim antik kentte ve deniz aşırı ülkelerde yapılan arkeolojik çalışmalarda, Klazomenaililer'in, zeytinyağı sevkiyatında kullanmak için özel olarak ürettiği amphora'lardan çok sayıda bulunması, Klazomenai’nin dünyanın en önemli zeytinyağı merkezlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.” (Çaltı, 2008).

‘’İşliğin merkezi durumundaki üretim bölümü, anakayanın yontularak derinleştirilmesi ile elde edilmiş, içine batıdaki açık alandan bir basamak merdiven ile inilen, düzensiz Resimli bir dörtgen mekandır. Bu mekan içinde, yine anakayanın oyulması ile elde edilmiş, çeşitli derinlik ve Resimlerde – dolayısı ile çeşitli işlevlere sahip – onbeş çukur

(39)

saptanmıştır. Çukurların işlevleri gözönünde tutulduğunda, sayının çokluğu ve aynı işlevi görebilecek, ancak zeytinyağı üretim işliğinde bir tane olması gereken bir araç için birden fazla altyapı oluşturulmuş olması, bu işlikte iki değişik sistemin bulunduğu izlenimini uyandırmıştır. Bu izlenimden yola çıkılarak çukurların doldurulmasında kullanılan malzemenin niteliği ile içerdiği seramik gibi küçük buluntular ayrıntılı bir Resimde incelenmiş ve çukurların tümünün aynı anda doldurulmadığı ortaya çıkmıştır. Böylece de işlikte iki kullanım evresinin varlığı saptanmıştır ‘’(Çaltı, 2008).

Resim-4: Zeytinyağı İşliği Ve Depoların Havadan Genel Görünümü. Alt Kenarda 1. Evre Deposu. Sağ Kenarda Büyük Depo. HBT-Güney Sektörü.M.Ö. 6. Yüzyıl.(Çaltı,2008)

‘’1. Evre işliğinin üretim bölümü 1, 2, 3 ve 4 sayıları ile belirtilen çukurların işliğin 1. evresine ait olduklar anlaşılmaktadır. Her üç çukur da M.Ö. 6. yüzyıl içerisinde doldurulmuş, diğer bir deyimle kullanımdan çıkarılmışlardır. İçlerinde dolgu malzemesi olarak kullanılan anakaya yongaları, 2. evre çukurlarının oyulması sırasında açığa çıkmış ve bunların bir kısmı ile bu üç çukur doldurulmuştur’’ (Çaltı, 2008).

‘’İlk evreye ait çukurlar arasında 2 no. ile belirtilmiş olanı, baskı kolunun (prelum) uç kısmının (lingula) dayandığı ahşap dikmelerin (arbores) yerleştirilmesi için oyulmuştur.

(40)

Çukurun karşılıklı her iki yan duvarına yatay olarak oyulmuş oluklara yerleştirilen kalasların baskı kolu ucunun dayandığı dikmelere bağlanması ile, baskı sırasında yukarıya doğru çekilmeye zorlanan dikmelerin yuvalarından çıkması önlenmiş olmaktadır. Dikmeler için açılmış çukurun dar olmasına bakıldığında, bu presde tek parçalı, düz bir baskı kolunun kullanıldığı anlaşılmaktadır. Doğu Akdeniz havzasında, İsrail ve Kıbrıs'daki benzer işliklerde baskı kolunun ucu, taştan özel olarak yontulmuş dikmelerdeki yarıklara veya dayanıklı taş duvarlar içine açılmış özel yuvalara sokulurken, Klazomenai işliğinde ahşap dikme kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bunun iki nedeni vardır:

a) Klazomenai’de bütün dönemlerde, yapıların temel ve temel üstü kısımları taş, duvarlar ise 40-50 santimetre yükseklikteki temel üstü üzerine, yaklaşık olarak 40 santimetre genişlikteki kerpiçler ile inşa edilmiştir. Güneşte kurutulmuş tuğla olarak da nitelendirilen kerpiçin gevrek, kolay dağılabilir ve hafif yapısı, baskı kolunun ucu için yeterli sağlamlıkta bir dayanak noktası oluşturmamaktadır. b) Urla dolaylarının yerli taşı olan marn ve kireç taşı kayalarının bir yandan

kolayca aşınabilir yumuşaklıktaki yapıları, diğer bir yandan da büyük blokların elde edilmesine veya ayrıntılı bir Resimde işlenmesine olanak vermeyecek nitelikte gevrek ve ince tabakalar halinde ele geçmeleri, Klazomenai işliğinde dikmelerin ahşaptan yapılmaları zorunluluğunu getirmiştir.

Baskı kolu ucunun desteklendiği dikmeler için oyulmuş çukurun, işliğin güney-doğu köşesine yakın oluşu, baskı kolunun doğuya doğru uzatıldığını ve dolayısı ile baskı tezgahının da dikmelerin doğusuna yerleştirildiğini göstermektedir. Dikmeler için açılmış yuvanın hemen doğusunda, 1. Evre planında 3 no. ile tanıtılan ve anakayanın içine düzgün bir Resimde oyulmuş kazan Resimli çukur, presleme sırasında tezgahtan aşağıya sızan, su ile karışık durumdaki yağı yakalamayı amaçlamaktadır. 2. kullanım evresine ait pres tezgahının altında da kayaya oyulmuş benzer Resimli iki çukur bulunmaktadır’’ (Çaltı, 2008).

(41)

“Ayrıca Antalya’da Kaş açıklarında Uluburun’da deniz arkeologları tarafından ortaya çıkarılan M.Ö. 1300 genç tunç çağına ait olduğu düşünülen batık teknede nar, üzüm, incir ve bademle birlikte zeytinde bulunmuştur. Anadolu’da M.Ö. 2000- 1200’lerde Kilikya Ovası’nda (Çukurova) zeytincilik yapıldığı Hitit metinlerinden anlaşılmaktadır. Yağ ağacı anlamına gelen gis agis büyük bir olasılıkla zeytindir. Yağ gereksinimlerini Küçük Asya’nın Güney sahillerinden sağlayan Anadolu Hititleri döneminden kalan pişmiş kil tabletlerde, gıda maddelerinin satışında uygulanan yasal tavana ( narh) göre, zeytinyağının fiyatı sadeyağın iki katıdır.” (Ünsal,2003)

3.3.Anadolunun Genelinde Antik Dönemde Zeytinin İzleri

“ Hitit metinlerinde zeytin ağacından “içinde yağ olan” diye bahsedilmektedir. Hititliler zamanında Anadolu’nun içlerine kadar olan geniş bir bölgede zeytincilik yapıldığı bilinmektedir.” (Boynudelik , 2008)

‘’Bronz Çağ Anadolusuyla ilgili bilgileri Hitit ve Mısır yazılı belgeleri vermektedir. Kilikia ovasında (Çukurova) zeytincilik yapıldığı; metinlerde geçen ve “yağ ağacı” anlamına gelen “gis agis” in olasılıkla zeytin ağacı olduğu; Hititlerin zeytinyağını Anadolu’nun güney kıyılarından sağladığı öne sürülmektedir (Ünsal, 2000). Henüz Hititçesini tanımadığımız hem “zeytin” hem “zeytin ağacı” için aynı anlama gelen GIŠ ZERTUM Akatça bir sözcüktür (Ertem, 1974). Hitit krallığının ticaret merkezi Kaniş’te ele geçen tablette, Anadolu’dan Suriye’nin başkentine yapılan zeytinyağı siparişinden söz edilir ( Blazquez, 1997). Yine Anadolu’da Urla Limantepe’de küçük el havanları, ezme taşları ve toprak kaplar M.Ö. 3. ya da 2. bin yıldan kalmadır.( Ünsal, 2000b) Milas’ta Pilavtepe’deki pres yatağı M.Ö. 2. binyıla tarihlendirilir’’ ( Diler, 2004a).

‘’Hititlerde ritüellerde meyvası ve yağı gıs zertı/um,diğer meyvalar,gıda maddeleri ve eşyalarla birlikte çeşitli sahnelerde ve genellikle kurban sunulmak için kullanılmaktadır.Bugün anadolunun sahil bölgelerinde yetişen zeytin ağacının Hititler devri Anadolu’sunda da yine sadece aynı yerlerde mi yetiştiği yoksa o devir Orta Anadolu ikliminin zeytin için uygunmu olduğu KBo. 7 Rs.34 v.d.da zikredilen pullianni

(42)

adındaki kişinin arazisinin kıyı bölgelerinde bir yerdemi bulunduğu henüz kesinlikle söylenemez yalnız gerçekten olan noktalar, Hititlerin zeytin ağacını yetiştirmiş oldukları ve imparatorluk sınırlarının Akdeniz’e ulaştığıdır’’ (Ertem, 1987).

“Mersin ili, Bozyazı ilçesi sınırları içersinde Anamur’un 10 km doğusunda yer almakta olan Antik Nagidos kentinde yapılan arkeolojik kazılarda ise M.Ö.7. yüzyılın ikinci yarısına ait Kıbrıs Kilikia amphoraları bulunmuştur. Kıbrıs’la yoğun ticari ilişkileri bulunan Nagidos kentinin Ada’dan şarap ve zeytinyağı ihraç ettiği, Ayrıca Rodos’tan da amphoralarla zeytinyağı ve şarap ithal edildiğini de bilinmektedir.” (Durugönül ve Alkaç,2008)

‘’Mersin-Yumuktepe Höyüğü’nden, Neolitik tabanlardan alınan toprakların su dolu bir kap içine koyularak karıştırılması ve bitki kalıntılarının ayrıştırılması ile belirlenen kömürleşmiş 30 farklı bitki türü arasında birkaç tarım bitkisi de teşhis edilmiştir. Örneğin tahıllardan buğday ve arpa, baklagillerden mercimek ve bezelye erken tabakalarda bulunurken nohut ancak Kalkolitik Çağ’da bu gruba eklenmiştir. Elde edilen kömürleşmiş çekirdeklerle zeytin, incir ve bademin Neolitik Çağ’dan itibaren Yumuktepe insanlarının besinleri arasında olduğu, üzümün ise nohut gibi, tarımın daha yaygın ve gelişmiş olduğu Kalkolitik Çağ’da bunlara katıldığı belgelenmiştir’’ (Barakat 1998).

“Konstantinopolis ise Avrasya’yı Akdeniz Dünyasına bağladı. Roma İmparatorluğunun yeni başkentinde kurulan Theodosius limanı Bisans’ın Karadeniz, Ege ve Akdeniz arasındaki ticaret ağının merkeziydi. Liman Antik Dünya ticareti’nin nabzını tutuyordu. M.Ö. 5. yüzyıl sonlarından itibaren, seramik kapların bolluğu kentin zenginliğinin kanıtıdır. Rodos, Sakız, Tasos, Lesbos, Herakleia, Kıbrıs, ve Karadeniz kökenli amphoralar kentin ticaretini kanıtlar.” (Asal,2007).

3.4.Ege Bölgesinde Yer Alan Antikçağ Dönemine Ait Ev Tipi İşlikler

Ege bölgesinde zeytinyağı üretiminde evlerdede basit yöntemlerle üretim yapılmıştır. Özellikle zeytinyağı üretim teknolojisi konusunda A. Diler tarafından gerçekleştirilen

(43)

araştırmalarda Akdeniz ve Karya bölgelerinde çok sayıda donanım tanımlanmıştır. Diğer arkeolojik araştırmalar sırasında ortaya konulan örneklerle birlikte tüm bu Anadolu kanıtları bu bölgede Akdeniz dünyasının Eski Çağ üretim teknolojisinin kronolojik gelişme sürecine paralellik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu olgu Anadolu’nun Akdeniz coğrafyasının bir parçası olmasının doğal bir sonucudur.

‘’ Kaya çukurları en ilkel işlik donanımı olarak Diler’in çalışmaları ışığında Kilikia ve Karya’da belirlenmiştir. Bu tür çukurlarda ezme ve sıkma işlemi yapılır ( Diler, 1995) Yayınlanan raporlarda Karya’da Antik Çağ ve Bizans Çağı olarak belirlenmiş örnekler genelde baskı kolu yuvası, ezme ve pres yatakları ya da tekneleri, pres ağırlıkları ve

mola olearia, trapetum olarak bilinen zeytin değirmeni gibi kalıntılara ilişkin işlik

donanımlarını kanıtlamaktadır ‘’( Diler, 1993).

‘’Anadolu’da Akdeniz ve Ege bölgelerinde belirlenen işliklerin ev tüketimine ya da küçük ölçekte üretime yönelik basit tekne ve ezme taşları veya düzeneklerinden oluşturulan örnekleri olduğu gibi daha büyük üretime uyumlu baskı kollu pres sisteminin içerdiği ve pres ağırlıklarının kullanıldığı açık ya da kapalı alanlarda düzenlenmiş örnekleri de mevcuttur. Karya’nın iç bölgelerinde üretim daha çok ev tüketimi ölçeğinde ya da Halikarnassos ve Knidos gibi kıyı bölgelerinde yerleşik Antik Çağ üretim merkezlerinde örneklendiği üzere ticari boyuttadır’’ ( Diler, 2005).

‘’Karya’nın Muğla il sınırları içinde kalan bölgesinde tespit edilen Eski Çağ işlik kanıtları tamamına yakın bir oran ile Hellenistik ve Roma Çağı’na tarihlendirilmiştir. Bunlardan Muğla–Aydın arasında kalan bölgede yer alan Kavaklıdere’nin Kırcaova Köyü çevresinde trapetum teknesi, baskı kolu yuvası; Alinda ve çevresinde pres yatakları, baskı kolu yuvası, toplama havuzlarından oluşan kaya işlikleri küçük ölçekli üretime yöneliktir’’ ( Diler, 1994).

Referanslar

Benzer Belgeler

Narin, gelişmelere karşı tepkili olduklarını belirterek, 2005 yılında çıkan Maden Yasası görüşmeleri sırasında 4086 say ılı Zeytincilik Yasası'nda yapılmak

• Soğutulmuş şıra fermentasyon kaplarına doldurulur ve yapılacak fermentasyon tipine göre alt veya üst fermentasyon mayaları ile mayalanır. • Alt fermentasyon

Ya¤› al›nan zeytin art›¤›na pirina denir. Bu pirinan›n içinde s›k›l- m›fl zeytinden arta kalan her fley vard›r. Bu pirina yakacak olarak kul- lan›l›r fakat çok

Bu çalışmada Aydın ili zeytin alanlarında Zeytin sineği (Bactrocera oleae Gmel.) (Diptera: Tephritidae)’ nin ortaya çıkış zamanı ve populasyon dalgalanmaları

Sonuç olarak, kalite iyileştirme projeleri aşılama kapsama oranlarını arttırmak için farklı hedef popülasyonlarında ve farklı sağlık hizmeti ortamlarında

“Türkiye ve diğer Akdeniz ülkelerinde coğrafi işaretler ve yerel gıda değer zincirlerinin yönetişimi » konulu Üçüncü Uluslararası Antalya seminerinin düzenlendi, ulusal

A. Sofralık zeytinde kullanılan yaprak ayırma makineleri diğer makinelerden bağımsız çalışır. Sofralık zeytinde yaprak ayırma makinesi kalibrasyon makinesine

Bildiğiniz gibi sofralık yeşil zeytin çeşitlerinden biri “dolgulu zeytin”dir. Dolgulu zeytin hazırlayabilmek için önce zeytinlerin işlenerek