• Sonuç bulunamadı

Başlık: KÜLTEPE TABLETLERİNİN ANADOLU TARİHİ VE KÜLTÜR TARİHİ BAKIMINDAN ÖNEMİYazar(lar):SEVER, HüseyinCilt: 35 Sayı: 2 Sayfa: 247-268 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000900 Yayın Tarihi: 1991 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: KÜLTEPE TABLETLERİNİN ANADOLU TARİHİ VE KÜLTÜR TARİHİ BAKIMINDAN ÖNEMİYazar(lar):SEVER, HüseyinCilt: 35 Sayı: 2 Sayfa: 247-268 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000900 Yayın Tarihi: 1991 PDF"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KÜLTÜR TARİHİ BAKIMINDAN ÖNEMİ

Dr. Hüseyin SEVER

Asurlular, Kuzey Mezopotamya'da Eski Asur Devletini kurduk­ ları ilk gelişme çağlarında Asur pazarlarına Babil'den ve Mezopotamya dışından gelen mâmûl maddelerle kalay v.s. mübadele etmek üzere Orta Anadolu'da bir ticaret şebekesi kurmuşlardır.

Asurca tabletlerin binlerce yıl sonra Anadolu'da ele geçmeye başlamasından sonra, bunlara Grek-Roma coğrafî taksimatında bu sâhaya verilen isme göre, "KAPADOKYA TABLETLERİ" ve bun­ ların kime âit oldukları ve muhtevaları anlaşılmaya başladığından beri ticari teşkilâta da "ASUR TİCARET K O L O N İ L E R İ " adı veril­ miştir.

Önce yerli halkın tarlalarında bulduğu ve gelen seyyahlarla 2500 kadarı kendi müzelerimize ve bilhassa dünya müzelerine intikal eden bu tabletler üzerinde British Museum, Luvr Müzesi, Amerikan Müze ve Üniversiteleri tarafından metin neşrine girişildiği gibi, başka ülkelerde de münferit ciltler veya makaleler neşredilmeye başlanmıştır. Böylece çivi yazısı sahasında 1910 yıllarından itibaren bir de "KAPADOKYA TABLETLERİ ARAŞTIRMA ALANI" açılmış oldu.

Büyük kısmı Kayseri'nin 20 Km. kuzey-doğusundaki Kültepe -Karahöyük'te çıkan metinlerde kaydedilen eski KANİŞ'in, yâni Ticaret Kolonisinin orta Anadolu'daki merkezinin burası olduğu anla­ şılmış, 1925'de Hitit Çivi yazısı mütehassısı Çek bilgini B. Hrozny Kültepe'de höyüğün eteğinde yapmış olduğu bir mevsimlik kazı sonunda 750 kadar yeni tablet bulmuştur. Bunlar üç cilt halinde Hrozny ve Matoue tarafından yakın tarihlerde neşredilmiştir.

Amerikalılar adına von der Osten'in Alişar'da yaptığı kazılarda da 62 Kapadokya tableti bulunmuş, bunlar da GELB tarafından yayınlanmıştır. Daha sonra Boğazköy kazılarında sur dışında Almanlar tarafından da bir miktar Kapadokya tableti elde edilmiş, bunlar da H. OTTEN tarafından neşredilmiştir.

(2)

Nihayet 1948 yılında Prof. Dr. Tahsin ÖZGÜÇ başkanlığında ve Türk Tarih Kurumu'nun desteği ile Kültepe'de başlamış olan verimli kazılar sayesinde bugün Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde ve az miktarda da Kayseri Müzesinde olmak üzere 13.000 in üzerinde çivi yazılı Asurca tablet ilim âlemine kazandırılmıştır.

Şimdilik Kapodakya sahasına giren üç yerde, yâni Kültepe-Alişar ve Boğazköy'de yapılan sistemli kazılarla çok sayıda veya mahdut sayıda tablet bulunmuş, ayrıca Pınarbaşı'nda, Uzunyayla'da ve Çukur­ ova'da da tesadüfi olarak halk tarafından birkaç tablet elde edilmiş olmalarına göre, Tuz Gölü çevresinden Urfa ve Diyarbakır'a; SİVAS çevresinden ÇUKUROVA'ya kadar yayılan geniş orta Anadolu saha­ sındaki tabletlerden edinilen bilgilerle ticaret merkezlerinden 11 kada­ rının büyük ticaret yerleri / KÂRUM'lar ve 10 kadarım da küçük ti­ caret merkezleri WABARTUM'lar oluşturmaktadır. Neşriyat Heyeti­ nin 3 bin civarındaki tableti incelemeleri sayesinde bu ticaret merkez­ lerinin adedi bugün artık 50'yi aşmıştır. Bu yılki kazı sezonunda adı geçen bu ticaret merkezlerini araştırmak üzere tarafımızdan ekip oluşturulmuştur. İleriki yıllarda inşaallah daha güzel haberlerle huzur­ larınıza çıkmayı ümidediyoruz.

Şahsî mülkiyet esasının M.Ö. 2000'lerde Güney Mezopotamya'da olduğu üzere kuzeydeki Asur'da da hâkim görüş hâlini alması ve gelişme neticesi Asur devleti ve halkı sür'atle kalkınmış, Asur'daki bu refah yüzünden de dışarıya açılma ihtiyacı duyulmuş olup, alış-veriş şartları bakımından Anadolu müsait bir pazar sayılmıştır. Bunun ne­ ticesi olarak M.Ö. 1900'lerde yukarıda bahsettiğimiz sınırlar içerisinde Asur Ticaret Kolonisi kurulmuştur. Koloninin merkezi K Ü L T E P E -KANİŞ olup, diğer KÂRUM ve WABARTUM daireleri -KANİŞ'den talimat almışlardır. Büyük sermayedarlar Asur'da sermaye şirketleri kurmuşlar, Anadolu'ya da yayılarak, TAPPAU dedikleri ortaklar, ticarî ajanlar ve ŞAMALLU denilen yardımcılar da bu şirketler adına ve kendi hesaplarına ayna, tarak gibi süs eşyasına, zamanın modasına uygun çeşitli kumaşlara ve kalaya kadar Anadolu'da çok istenen mad­ deleri eşek kervanlar' ile, Dicle ve Fırat boylarından çıkıp çeşitli küçük -büyük ticaret merkezlerine uğrayıp, alış-veriş yaparak KANİŞ'e getirmişlerdir, Anadolu halkının istihsal ve imâl ettikleri kıymetli taşları, madenleri, özellikle de altın, gümüş ve bakırı Asur'a sevket-mişlerdir.

Yerli krallara bağlı şehirler tepeler üzerinde, kaleler içinde iskân edilirken, Asurlu kolonistler bu şehirlerin eteklerinde veya dışında, bir nevi serbest pazar yeri olarak kurulmuşlardır.

(3)

Asurlular'ın Anadolu'ya satış için getirdikleri mallarını yerli beylerin saraylarında, belli vergi ve menfaatlar karşılığında depola­ dıkları ve muhafaza altına aldıkları, ilk alım hakkına da böylece sa­ rayın sahip olduğu görülmektedir. Fiat dalgalanmalarına rastlandığı, Asurlular'ın Anadolu'da çözülemeyen hukukî meselelerinin merkez ASUR'a havale edildiği ve orada karara bağlandığı meselesini de yeni belgelerden öğreniyoruz.

Anadolu'da mahallî idarelerde bir değişiklik olduğu zaman yerli beyler veya beyçeler, Asurlu tüccarların ticari faaliyetlerini garanti altına almak için " Y E M İ N " etmekteydiler. Kârum'da bulunan özel bir mahalde de (HAMRUM), Asurlu tüccarlar Anadolu hudutları dahilinde kaçakçılık yapmayacaklarına dâir " Y E M İ N " ediyorlardı. Ticarî anlaşmaya göre her iki taraf karşılıklı olarak aşağıdaki madde­ leri garanti ediyorlardı:

A. Anadolu Bey ve Beyçeleri:

1- Kârum ve wabartum'larda korunma hakları saklı kalmak şartı ile oturma hakkı.

2- Yerli bey ve beyçe'nin hudutları dahilinde tüccarlara seyahat güvenliği, hırsızlık ve yol kesmelere karşı teminat.

3- Asur imparatorluğunun siyâsî ve hukukî kararlarını kolonis-lerin uygulayabilmeleri için sınırları aşan nüfuz hakkı.

B. Asurlu Tüccarlar:

1- Getirilen malları herkesten önce ilk seçme ve ilk satın alma hakkı. Aynı zamanda saray bu malları % 10 ucuza alma hakkına da sahip bulunuyordu1.

2- Kervanlara konan vergileri ödemek. Umumiyetle en çok öde­ dikleri vergi "NİSHATUM" = (bir nevi gümrük vergisi) adı verilen vergi olup, bu vergi kumaşlardan % 5, kalaydan da % 3 ve her yük için de 2 mina2 idi. Asur tapmaklarının mallarından ise vergi alınmı­ yordu.

3- Demir ve diğer madenler ve bilhassa kıymetli madenlerden dâimi pay hakkı ödemek zorundaydılar.

1 J.-Lewy, On Some Institutions of the Old Assyrian Empire (HUCA, 27, s. 1-79. 2 1 mina yaklaşık olarak 480 gr civarında bir ağırlık ölçüsü birimidir.

(4)

Asurlu tüccarların mallarını altın veya gümüşe çevirerek Asur'a aktardıkları, satılan malın veya verilen borcun taksitlere bağlandığı da görülmektedir.

Asurlular'ın aynı zamanda Anadolu'da ziraatle de uğraştıkları metinlerimizde belirtilmektedir. Ayrıca yeni metinlerle yeni birtakım yerleşim merkezleri, Kârum ve Wabartum adını verdikleri ticaret mer­ kezlerinin yanında, şahıs ve meslek adları, yeni teknik terimler tesbit edilmekte ve malzeme gittikçe zenginleşmektedir. Bütün bu hususlar, işlediğimiz tabletlerin Anadolu'muzun ilk tarihi çağının aydınlatıl­ ması bakımından ehemmiyetini bir kat daha artırmaktadır.

Anadolu'nun Puruşhattum, Hahhum ve Kuşşara gibi büyük şehir­ lerinde ruba'um rabi'um denilen "BÜYÜK MAHALLİ K R A L " vardı, diğer şehirlerdeki krallar (ruba'um) yer yer bunlara bağlı bulunuyordu. Fakat normal olarak şehir ve yakın çevresini idare eden müstail kral­ lar da vardı. Kültepe metinlerinde müstakilen hüküm süren kadın beyler, yâni rubaturo'lardan da bahsedilmektedir.

Asurlular'ın yerli halk üzerinde siyasî bir nüfuzları yoktu. Bunun aksine onlar geçtikleri yerlerde yerli krallara sığınıyorlar, mallarının emniyeti hususunda yardım görüyorlardı.

Krallıklar ve şehirler aralarında, halkın işlerini sistemli ve kontrollü yürütmek üzere bir nevi lonca teşkilâtı da kurmuşlardır. Asur kralları, Anadolu ile olan ticari ilişkilerinde bilhassa "kral" unvanı yerine "WAKLUM" = Lonca başkanı, unvanını kullanıyordu:

rabi nageri : dellallar başı rabi naggâri : marangozlar başı rabi nappâhi : demirciler başı rabi re'im : çobanlar başı rabi mahirim : pazar ağası rabi alahhinim : değirmenciler başı aşkapum : derici

aşlakum : çamaşırcı

rabi alpatim : sığır sürüleri başı rabi serim : kırlar âmiri

Ayrıca yeni incelediğimiz metinlerde de bazı yeni meslek isimleri tesbit etmiş bulunuyoruz

(5)

r a b i k a l b a t i m : köpekler â m i r i rabi daiialim : i s t i h b a r a t şefi

H e r t ü r l ü sosyal ve ticâri faaliyetlerin h ü k ü m s ü r d ü ğ ü bir böl­ gede istihbarat ve bilgi alma çalışmalarını y ü r ü t e n bir sınıfın da mev­ cudiyeti kaçınılmazdır.

Diğer bir meslek adı da " s i k k a t u m " d u r :

Sâhamız ilim adamlarınca bu mesleğin, " m â d e n ticaretinin göze­ t i m i n d e n sorumlu bir m e m u r veya yüksek seviyede bir m e m u r , y a h u t da ordu k u m a n d a n ı olabileceği iddialarına karşılık, biz yeni bir başka K ü l t e p e t a b l e t i n d e k i k a y ı t l a r a d a y a n a r a k ş u k a n a a t e v a r ı y o r u z :

Kt.ş / i-3, 19-20; de ui-qâ-ti Pî-it-ha-na ru-ba-im A-ni-ta GAL

si-ki-ti" şeklinde bir ibâre b u l u n m a k t a d ı r . Bu t ü r " i q a t i " formlarında A n i t t a d â i m a : " r a b i s i m i l t i m " olarak geçmekte iken, y u k a r ı d a k i met­ nimizde ise, " r a b i s i k k i t i m " olarak görmekteyiz. B u r a d a n şu sonuca v a r ı y o r u z :

Yerli idârede (yâni Anadolu'da) kral olacak veliaht ilk önce rabi \ sikkitim',lik görevinde b u l u n m a k t a , d a h a sonra terfi ederek rabi

sim-miltim'lik görevine getirilmektedir. Veliahtlar krallığa bu şekilde hazır­ l a n m a k t a d ı r l a r .

Bu d u r u m Orta-Çağın lonca sisteminin bir başlangıcı olarak k a b u l edilebilir. Bu sistem d a h a sonraki devirlerde H i t i t l e r d e , Anadolu Sel-çuklarında ve Osmanlı i m p a r a t o r l u ğ u z a m a n ı n d a d a h a da gelişmiş olarak son z a m a n l a r a k a d a r d e v a m etmiştir. Kırşehir Ahi E v r a n şenlik­ lerinde a d ı geçen bu meslek teşkilâtları terbiye ve geleneği hâlâ yaşa­ t ı l m a ğ a çalışılmaktadır.

Yerli halkın altın, gümüş, bakır istihsal etmekle, çeşitli yerli ku­ maşlar îmal etmekle beraber ticari h a y a t t a aktif rol aldıkları da görül­ m e k t e , esas itibariyle saraylar ve m e m u r l a r dışında, halkın basit zirâat h a y a t ı yaşadığı da anlaşılmaktadır. Yerli h a l k da kendi a r a l a r ı n d a b a z a n Asurca ile m e k t u p l a ş m a k t a , birbirlerinden, d a h a çok ev, arsa, k o y u n , h u b u b a t , bal, y a ğ v.s. alış-verişi y a p m a k t a d ı r l a r . Asurlu ve yerlilerin ayrı takvimleri, ve a y r ı mühletleri olduğu gibi ayrı ağırlık ölçüleri de b u l u n d u ğ u anlaşılmaktadır, (ina aban mâtim şaqalu" = m e m l e k e t i n taşı ile t a r t m a k ) sözü b u n u n açık delilidir.

Yerli Anadolu halkının h u k u k anlayışına da t e m a s edecek olursak; Onlar da k ü ç ü k şehir krallarının y a n ı n d a m ü s t a k i l şehir kraliçelerinin

(6)

de bulunuşu gibi, yerlilerin birbirleriyle evlenme ve boşanmalarında erkek ve kadının aynı baklara, aynı cezalara tâbi tutulduklarına, şim­ diye kadar bu konuda ele geçmiş olan 20 kadar metinde şahit olunmak­ tadır.

-Bunun dışında esâsında Sâmi satın alma evlenmesi (Kauf—Ehe) ve Kocası ölen gelinin ev içindeki başka bir erkekle evlendirilmesi (Levirat) sistemine bağlı olan Asurlular'a da "Eğer bir Asurlu yerli bir kadınla" evli ise, ikinci bir kadınla Anadolu'nun hudutları dahilinde evlenemeyeceği" şartı getirilmekte, Asur'da ise qadiştum denilen hafif meşrep bir kadınla, herhalde muvakkat olarak evlenebilecekleri kayde­ dilmektedir. Yani Kadın-Erkek eşitliği Anadolu'da daha o çağlarda belirgin bir durumdadır.

Asurlu tüccarlara âit vesikalarla, Anadolu'nun yazılı devreye girmesi neticesinde, devrin siyâsî tarihi hakkında yeni birtakım bilgiler edinmeye başlandığı bilinmektedir. Ticaretle uğraşan Asurlu tüccarlar, düzenledikleri vesikalarda kendilerini ilgilendirmeyen Anadolu'nun

siyasi tarihi ve sosyo ekonomik konularına pek temas etmemişler ve yazılı belgelerde de bunlardan hiç bahsetmemişlerdir.

Koloni Çağı Anadolu'sunun durumunu bize en açık olarak I. tabakaya tarihlenen ve KANİŞ KRALI WARŞAMA ile MAMA KRALI ANUM-HİRBİ arasında geçmekte olan mektuplaşma açıklamaktadır.3 Sâdece bu vesika bile Anadolu'daki yerli krallar arasında anlaşmalar ve çekişmelerin mevcudiyeti hakkında bize fikir vermektedir.

Asurlu tüccarların yerli halktan bir kimseyi köle olarak satın al­ maları yasaktı. Ancak, geçici olarak uygulanmakta olan ve borca karşı

3 K. Balkan, Mektup, s. 6 v.d: (Et. g/t-35 numaralı metnin tercümesi:

(1-4) Mama (rubâ'um) kralı Anum-hirbi şöyle söyler: Kaniş kralı (rubâ'um) Warşama'ya de ki: sen bana mektup gönderdin ve (bu mektibunda) dedin ki: 5) kölem Taişamalı'yı 6) ben teskin edeceğim. Fakat sen 7) kölen Sibuhalı'yı 8) teskin ediyor musun? 10) Mademki 9) Ta­ işamalı senin köpeğindir, 10) ne için başka kırallarla (şarru) 11) münakaşa ediyor? 13) Benim köpeğim Sibuhalı 14) diğer krallarla (sarru) 15) münakaşa ediyor mu? Taişamalı bir kral (rubâ'u) 16) bizim aramızda üçüncü bir kral (rubâ'u) 17-18) olmalı mı? Düşmanım beni yener yenmez (= öldürür öldürmez, yendiği zaman) 19) Taişamalı 20) memleketime hücum edip 21) oniki şehrimi tahrip etti. 22) (Bu şehirlerin) sığırlarını ve koyunlarını 23) alıp götürdü. O şöyle dedi: kral (rubâ'um) ,ölmüştür'. Bu sebepten (benim kuş) avcı(sı)nm tuzağını kaldırdım. 28) o, 25) memleketimi 26) koruyacak ve 27) bana 26) kalb verecek(= beni cesaretlendirecek) 25) yerde 27) memleketimi 28) yalnız yakmakla kalmadı, fakat dumanı da pis kokuttu (= melketimi yakıp yıktı). Baban 30) İnar, Harsamna şehrini 31) dokuz yıl boyunca muhasara ettiği 29) zaman 31) benim halkım (= benim memleketim) 32) senin memleketine alın 33) edip, tek bir sığır veya tek bir koyun 34) öldürdü mü? -vs...

(7)

hizmet tarzındaki kölelik vardı. Buna delil olarak aşağıda sadece transkripsiyon ve tercümesini vereceğimiz AKT I, 334 metnimizi örnek gösterebiliriz:

Ay. um-ma Istar-pi-lâ-ah İR sa A-mur-Istar-ma KI E-na-A-sur DUMU Puzur-Istar X + 5. 2 / 3 ma-na KU.BABBAR

[s]a Zu-za-a a-na [i] g-ri-a al-qî [a]-na a-wa-tim [a]-ni-a-tim K. x + 10. kâ-ru-um

[X - X - X - X - X]

Ay. (x + 1 - x + 2): Amur-Iştar'ın kölesi İştar-pilah şöyle söyler: (x + 3 - x + 4): Puzur-Iştar'ın oğlu Ennam-Aşşur ile birlikte (x + 5 — x + 7): Zuza'nın 2 / 3 mina gümüşünü ücretim olarak

(ücretim olmak üzere) aldım. (x + 8 - x + 10): Bu beyanlar üzerine (x - x - x - x - x) kârum'u (hükmünü verdi).

Önyüzü tamamen kırık olan bu tabletin, sağlam kalmış olan arka yüzündeki anlamına göre bir mahkeme zaptı olduğu anlaşılmaktadır. Burada köle olarak zikredilen İştar—pilah, kendi ücreti olan 2 / 3 mina gümüşü, Puzur-İştar'ın oğlu Ennam-Aşşur ile birlikte, Zuzâ adlı şahıs­ tan bizzat kendisinin aldığını zikretmektedir.

. Yeni yer adlarının yanısıra Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nın siyâsî yapısının açıklanması ve Anadolu'nun o zamanki tarihî-Coğrafyası bakımından Kt. a/k—11645 numaralı metnimizi buraya örnek olarak almayı uygun bulmaktayız.5

Bu metnimizi gözden geçirecek olursak, bunun mektup üslûbunda kaleme alınmış olduğunu, yerli beyler veya beyliklerle ilgili dikkate değer bilgileri ihtiva eden enteresan bir vesika olduğu görülür.

Metnimizin baş kısmında: İli—idi adındaki şahsın muhatabı olan Usur-sa-Aşşur adlı kişiye; kendisine havale edilen iş için saraya çıkıp

4 AKT = Ankara Kültepe Tabletleri I, Türk Tarih Kurumu yayınları-Ankara. 5 Bkz. AKT I, s. 99 v.d.

(8)
(9)

haber ulaştırdığı ve hangi ülkenin kralı olduğu bildirilmeyen kişinin verdiği sözü, çok dikkat edilmesi gereken hususlar dahilindeki duruma bağlı olarak tutacağını bildirmektedir:

Kt. a / k - 1165'in Tercümesi:

Öy. (1 + 4): Ili-idi Usur-şa-Aşşur'a şöyle söyler: "Bana verdiğin malûmata göre saraya çıktım ve senin haberlerini ilettim (bildiridim)" (5-6) ruba'um (kral) da şöyle söyledi: "Ona dikkat ettiğin nısbette sözümü tutacağım". (7-8) ruba'um (kral) şunu da söylüyor: "Altına ve Şuluat'ın bana gönderdiği habere gelince: (9-.10) Wahşuşana'ya yazacağım ye BİRTUM'u gönderteceğim. (11—12) Sen gerçekten Wah-şuşana'ya ayağını basmamalıdın! (12-17) Puruşhattum, Uşunala ve Wahşuşana ruba'umlarına (krallarına) rabi sikkitim yemin edeceğine göre buraya gelmesin! (17-20) Burada Şarla memleketinde Şabu'alılar bize yolu kapadılar ve bizi tefkif ettiler. (21 -22) İyi cins bir KUTANUM kumaşı, tarafımdan kaydedildiler! (22-25) Tüccarlar evini (ticaret odasını) haberdar ettik, fakat bize getirdikleri eşyaları alıkoydular ve bizi serbest bıraktılar. (26-29) ruba'um (kral) şunu da söylüyor: "Yazacağım, Şuluat ve Abı-ilı sizin kıymetli "AŞİUM" taşınızı iâde edecekler, ben ise onları altına doyuracağım (onlara altını ben ödeye­ ceğim).(30) Usur-sa-Aşşur hiçbir şey vermeyecek, (31) ruba'um (kral) (bu arada) iyi haber de verdi. (32) O şöyle diyor: "Huzursuz olmasın! (33-35) Onlar yolu onun için serbest bırakıncaya kadar burada Amur -gati-İştar olmayacak. Ona yazacağız ve (36-39) memnun olmazsa (33-35) Onlar yolu onun için serbest bırakıncaya kadar burada Amur -qati-Iştar olmayacak. Ona yazacağız ve (36-39) memnun olmazsa hemen gelecek. Senin haberine göre (gerekeni) yapacağım. (39-41) Senin bana bahsettiğin değirmen taşları (için) ruba'um (kral) şöyle söylüyor: "Niçin onları buraya göndermediler ?".

(10)
(11)

VIII VE DAHA FAZLA ŞİDDETİNDEKİ DEPREMLER*

Arş. Gör. Necla SIRAKAYA

Konuya öncelikle depremler hakkında genel bilgiler vererek baş­ lamak yerinde olacaktır. Yerkabuğu içindeki bir kaynaktan ani olarak çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamı ve yer-yüzeyini sarsma olayına "deprem" denir. Büyük patlamalar, ulaşım araçları, kasırgalar, kıyıya çarpan dalgalar titreşim oluştururlarsa da asıl deprem, kaynağı yeraltında olan doğal bir olaydır ve dünyanın oluşumundan beri, büyük fay sistemlerinin var olduğu diri kuşaklar üzerinde ardışıklı olarak meydana gelmiş, bunların sonucunda mil­ yonlarca insanın ve insan eserlerinin yok olmasına neden olmuştur.

Dünyanın oluşumundan beri meydana gelen depremlerden çok şiddetli olanları yerşekli bakımından önemli değişiklikler meydana getirmişlerdir. Örneğin, 1899 yılında meydana gelen depremde Alaska'­ nın güney kıyısındaki "Yakutat Koyu'nun" bazı kısımları 15 metre kadar yükselmiş, bazı kısımları alçalmıştır. 1906 Kalifornia depremi esnasında "San Andreas Fayı" adı verilen bir kırık hattını izleyen 400 km.'lik bir mesafe boyunca yer yer 6 km.'yi bulan bir dekroşman mey­ dana gelmiştir.

Depremlere ait ilk kayıtlar, M.Ö. 2000 yılına kadar uzanır. İlk olarak Aristo deprem konusuyla bilimsel düzeyde uğraşarak sınıf­ landırma yapmıştır. M.S. 132 yılında Çin'de deprem hareketini gös­ teren ilk araç yapılmıştır. 1840 yılında Von Hoff, tüm dünyayı kap­ samına alan bir deprem katalogu yayımlamıştır. İrlandalı mühendis Robert Mallet, depremle ilgili ilk arazi çalışmasını yapmış ve bölgenin hasara ilişkin haritasını, hazırlamıştır. Daha sonraları deprem tehli­ kesiyle karşı karşıya bulunan ülkeler, konuyla ilgili çalışmalar yapmak, aletsel gelişmeleri tamamlamak üzere araştırma enstitüleri kurmuş­ lardır. Böylece XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra, depremler, bu­ günküne yakın bir bilimsel anlayışla incelenmeye başlanmıştır.

*1990 yılına kadar olan depremler ele alınmıştır. *1990 yılına kadar olan depremler ele alınmıştır.

(12)

Depremlerin oluş nedenlerine dair geçmişten günümüze k a d a r pek çok fikir ileri sürülmüştür. Bu olay önceleri birtakım hurafelerle açık­ l a n m a y a çalışılmıştır. Örneğin, ülkemizde, dünyanın bir öküzün boy­ nuzları üzerinde durduğu ve öküzün başını sallaması ile depremlerin oluştuğuna, çok sayıda depremin olduğu Japonya'da ise, dünya kurulur­ ken toprağın içinde kalan bir balığın dışarı çıkmak için yaptığı çırpı­ nışların depremleri oluşturduğuna inanılmıştır. Bugün insanların çev­ relerini daha iyi tanıyıp ölçmeleri, onların depremlerin oluşu üstüne bilimsel birtakım açıklamalar yapmalarına imkân vermiştir.

Bugün depremlerin nasıl ve neden olduğunu açıklayan ve pekçok bilim adamı tarafından kabul edilen teoriye göre depremler, tamamen üzerinde yaşadığımız dünyanın iç yapısının bir sonucu olarak oluş­ maktadır. Taşkürenin altında "Astenosfer" denilen yumuşak üst Manto bulunmaktadır. Burada oluşan kuvvetler, özellikle ,konveksiyon akım­ ları nedeniyle, taşkabuk parçalanmakta, birçok levhaya bölünmek­ tedir. Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbir­ lerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan malzeme okyanus ortası sırt­ larını oluşturmaktadır. Levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri levhaların sınırları, dünyada depremlerin oldukları yerler olarak kar­ şımıza çıkmaktadır. Dünyada meydana gelen depremlerin hemen büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırla­ rında, dar kuşaklar üzerinde oluşmaktadır.

Levhaların hareketi sonucu oluşan depremler, Tektonik Deprem­ lerdir. Bu depremler çoğunlukla levhaların sınırında oluşurlar. Yer­ yüzünde oluşan depremlerin % 90'ı bu gruba girer. Türkiye'de görülen depremlerin de büyük çoğunluğu tektonik depremlerdir. Bu depremler' gerek şiddet, gerekse etki alanı bakımından en önemli ve en tahripkâr depremlerdir.

İkinci tip depremler, Volkanik Depremlerdir. Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar. Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin, yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin mey­ dana geldiği bilinmektedir. Bunlar yereldirler ve önemli zararlara neden olmazlar. Türkiye'de aktif volkan olmadığı için bu tip depremler ol­ mamaktadır.

Bir başka tip de Çökme Depremleridir. Bunlar yeraltındaki boş­ lukların (mağara), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli

(13)

arazi-lerde erime sonucu olan boşlukların t a v a n b l o k u n u n çökmesi ile oluşur­ lar. B u n l a r da yereldirler, fazla zarara yol açmazlar.

Odağı deniz dibinde olan derin deniz depremlerinden sonra, de­ nizlerde kıyılara k a d a r ulaşan ve bazen kıyılarda b ü y ü k h a s a r l a r a n e d e n olan dalgalar oluşur ki b u n l a r a " T s u n a m i " denir. Deniz deprem­ lerinin çok görüldüğü J a p o n y a ' d a T s u n a m i ' d e n 1896 yılında 30.000 kişi ö l m ü ş t ü r .

H e r h a n g i bir derinlikteki depremin, yeryüzünde hissedildiği bir n o k t a d a k i etkisinin ölçüsü, o depremin şiddeti olarak tanımlanabilir. B u n u n için " D e p r e m Şiddet Cetvelleri" hazırlanmıştır. B u g ü n kul­ lanılan başlıca şiddet cetvelleri, değiştirilmiş "Mercalli Cetveli (MM) ve " M e d v e d e v - S p o n h e u r - K a r n i k (MSK) Şiddet Cetvelidir. H e r iki cetvel de X I I şiddet derecesini k a p s a m a k t a d ı r . Bir de Prof. R i c h t e r t a r a f ı n d a n geliştirilmiş " R i c h t e r Ölçeği" vardır. B u r a d a , sismograf k a y d ı üzerinde olan ibrenin sarsıntıdan kaydettiği e n b ü y ü k s a p m a m i k t a r ı n d a n gidilerek depremin m a g n i t ü d ü hesaplanır. Magnitüd, depremin enerjisi h a k k ı n d a fikir verir, ancak depremin hasar y a p m a ve hissedilme derecesi h a k k ı n d a fazla bir fikir vermez. M a g n i t ü d ü a y n ı olan iki d e p r e m d e n sığ olanı d a h a çok hasar y a p a r k e n , derin olanının yapacağı hasar d a h a az olacağından a r a d a bir fark olacaktır.

D e p r e m i n şiddeti bir ölçüde süresine de bağlıdır. Depremler (Yıkıcı olanları) genellikle 10-15 saniyeden b a ş l a y a r a k 1-2 d a k i k a y a k a d a r uzayabilir. Bir bölgede hasar y a p m a y a n a n c a k insanlar t a r a f ı n d a n hissedilen ve h e r g ü n çok sayıda o l m a k üzere b i r k a ç ay k a d a r d e v a m eden depremlere "Deprem. F ı r t ı n a l a r ı " denir. Y u r d u m u z d a 1965'te Salihli civarında, 1974 yılında Ç a n a k k a l e - E z i n e civarında ve 1975 yılında Kars-Selim civarında d e p r e m fırtınaları olmuştur. T ü r k i y e Alp D e p r e m Kuşağı denilen bölgede yer aldığı için, belki de d ü n y a d a en çok sayıda depreme m a r u z k a l a n birkaç ülkeden birisidir.

Türkiye'nin Genel Tektonik Durumu ve Deprem Bölgeleri Arasın­ daki ilişkiler

T ü r k i y e , Akdeniz deprem kuşağı üzerinde, çok yeri henüz yerleş­ memiş Alpin kıvrımlar k u ş a ğ ı n d a d ı r1. Yeryüzünde sürekli ve yıkıcı

depremlerin olduğu kuşağa girmektedir. Bu depremler esas itibarıyla A n a d o l u ' n u n a l t ı n d a k i m a ğ m a n ı n aktif olduğunu v e m a ğ m a d a biriken

(14)

enerjinin fay hatları boyunca yüzeye çıkması ile oluştuğunu göstermek-. tedir2. Türkiye'de meydana gelen tüm depremle rtektonik kökenlidir. Bilindiği gibi Türkiye'nin tektonik yapısında aktif fayların önemi büyüktür. Bu faylar, en son jeolojik çağlar, Pliosen ve Kuaterner esnasında teşekkül etmişler, o zamandan beri canlılıklarını devam ettirmişlerdir.

Türkiye'de aktif fayların en tipik örneği Kuzey Anadolu Fay'ıdır. Yaklaşık 1300 km. uzunluğundaki bu fay, doğrultu atımlı ve sağ yönlü olup, tek bir kayma düzlemi olmayıp, çok sayıda parçalardan oluşmuş, 500-1000 m. genişlikte bir fay zonudur. K.A.F.Z. Biga yarım­ adasında, Yenice-Gönen'den başlayarak Abant-Bolu-Gerede-Ilgaz Tosya - Ladik - Erbaa - Kelkit Vadisi - Erzincan Ovası-Elmalı Deresi -Varto'dan Van Gölü kuzey kenarından geçerek İran sınırına ulaşır. Bu fay sistemi tam anlamıyla aktif olup, zaman zaman şiddetli ve yıkıcı depremlere sebep olan yatay kayma hareketlerine sahne olmaktadır. Bu fay sistemi, Antakya-Maraş-Pazarcık-Gölbaşı-Hazar Gölü-Bingöl üzerinden devam eden Doğu Anadolu Fay Kuşağı ile birleşmektedir. Ayrıca Ege Bölgesinde doğu-batı yönünde uzanan Gediz, Büyük ve Küçük Menderes Havzaları dahilinde, Burdur, Acıgöl, Sultan Dağları' nın kuzey eteklerinde uzanan faylar boyunca ve Doğu Anadolu'da; güneyde Van Gölü çevresinde, kuzeye doğru Malazgirt ve Tutak ile Erzurum-Pasinler-Horasan Havzaları dahilinde uzanan fay hatları boyunca da zaman zaman yıkıcı depremler olmaktadır.

Türkiye'deki grabenlerin de büyük bir kısmı aktif durumdadır. Bunların dipleri yavaş yavaş çökmekte, kenarları ise izafî olarak yük­ selmektedir. Eğim atımlı faylardan ve grabenlerden aktif olanlar; Batı Anadolu'da, Ege kıyılarında, Marmara Denizi içinde, Saros, Edremit, İzmir körfezlerinde, Gediz, B. ve K. Menderes vadileri ke­ narlarında, Amik ovası grabeninde ve bu grabenin kuzeydoğu isti­ kametindeki uzantısında yeralmıştır. Kuzey Anadolu'da İznik-Ban-dırma hattı, Adapazarı-Düzce-Hendek grabenleri de bu gruba girer.

Dip kısımları hızla çöken havzaların başında Ergene Havzası, Adana-Ceyhan depresyonu-Bafra ve Çarşamba deltaları gelmektedir. Daha az hareketli olanları ise Manyas gölü, Tuz gölü, Van depresyon­ ları ile Taşova-Erbaa ve Erzurum-Pasinler havzalarıdır. Bahsedilen aktif fay zonları ile mobil depresyon sahaları, esas itibarıyla şiddetli ve sık sık depremlerin olduğu yerlerdir. (Harita 2).

(15)

Yurdumuzdaki deprem bölgelerine gelince; I. derecede deprem bölgesini Kuzey ve Doğu Anadolu fay kuşağı boyunca uzanan sahalar ile Batı Anadolu'da grabenlerin uzandığı alanlar, I I . derecede deprem bölgesini I. derecedeki deprem bölgesinin çevresi, I I I . derecede deprem alanlarını ülkemizin hemen her tarafı, IV. derecede deprem alanlarını ise İç Anadolu'nun güneyi ile Akdeniz arasında olan sahalar oluştur­ maktadır. En yıkıcı depremler ise yeraltı suyu bakımından zengin olan

dolgu veya alüvyal alanlarda meydana gelmektedir. Türkiye'nin yak­ laşık % 22'si I. derece deprem kuşağında, % 30'u I I . derece deprem kuşağında, % 45 kadarı ise I I I . ve IV. derecede deprem kuşağında yer almaktadır.3

(16)

TÜRKİYE'DE 1900 YILINDAN SONRA MEYDANA GELEN ŞİD­ DETİ VIII VE DAHA FAZLA OLAN DEPREMLER

Tarih 28.04.1903 31.03.1907 09.08.1912 03.10.1914 13.09.1924 07.08.1925 22.10.1926 31.03.1928 18.05.1929 06.05.1930 19.07.1933 04.01.1935 19.04.1938 22.09.1939 26.12.1939 13.04.1940 23.05.1941 10.09.1941 12.11.1941 15.11.1942 21.11.1942 20.12.1942 20.06.1943 26.11.1943 01.02.1944 25.06.1944 06.10.1944 20.03.1945 21.02.1946 31.05.1946 23.07.1949 17.08.1949 08.04.1951 13.08.1951 03.01.1952 Yer Malazgirt (Muş) Malazgirt Mürefte (Tekirdağ) Burdur Erzurum Dinar (Afyon) Kars Torbalı (İzmir) Suşehri (Sivas) Hakkari Hududu Çivril (Denizli) Erdek (Balıkesir) Kırşehir Dikili (İzmir) Erzincan Yozgat Muğla Erçiş (Van) Erzincan Bigadiç (Balıkesir) İskilip (Çorum) Erbaa (Tokat) Hendek (Adapazarı) Ladik (Samsun) Gerede (Bolu) Uşak Ayvalık (Balıkesir) Ceyhan (Adana) Ilgın (Konya) Varto (Muş) Karaburun (İzmir) Karlıova (Bingöl) İskenderun (Antakya)) Kurşunlu (Çankırı) Hasankale (Erzurum) Şiddet VIII X IX IX VIII VIII IX VIII X VIII VIII IX IX X-XI VIII VIII VIII VIII VIII VIII I X IX IX-X IX-X VIII IX VIII VIII VIII IX IX VIII IX VIII Mağnitüd

6.7

5.9 7.3 6.8 6.8 5.9 6.0 6.5 6.1 7.2 5.7 6.4 6.6 6.6 7.9 5.6 6.0 5.9 5.9 6.1 5.5 7.0 6.6 7.2 7.2 6.0 6.8 6.0 5.5 5.9 6.6 6.7 5.8 6.9 5.8

(17)

22.10.1952 18.03.1953 07.09.1953 16.07.1955 20.02.1956 25.04.1857 26.05.1957 25.04.1959 23.05.1961 18.09.1963 30.01.1964 14.06.1964 06.10.1964 13.06.1965 07.03.1966 19.08.1966 22.07.1967 26.07.1967 03.09.1968 23.03.1969 28.03.1969 06.04.1969 28.03.1970 19.04.1970 23.04.1970 12.05.1971 22.05.1971 06.09.1975 24.11.1976 05.07.1983 30.10.1983 18.09.1984 05.05.1986 06.06.1986 Ceyhan (Adana) Yenice (Çanakkale) Kurşunlu (Çankırı) Söke (Aydın) Eskişehir Fethiye (Muğla) Abant (Bolu) Köyceğiz (Muğla) Fethiye (Muğla) Çınarcık (İstanbul) Tefenni (Burdur) Malatya Manyas (Balıkesir) Denizli Varto (Muş) Varto (Muş) Mudurnu (Adapazarı) Pülümür (Tunceli) Bartın (Zonguldak) Demirci (Manisa) Alaşehir (Manisa) Karaburun (İzmir) Gediz (Kütahya) Gediz (Kütahya) Demirci (Manisa) Burdur Bingöl Lice (Diyarbakır) Muradiye (Van) Biga (Çanakkale) Erzurum-Kars Balkaya (Erzurum) Doğanşehir (Malatya) Doğanşehir (Malatya) VIII IX VIII

IX

VIII I X IX VIII VIII VIII VIII VIII I X VIII VIII IX IX VIII VIII VIII VIII VIII IX VIII VIII VIII VIII VIII IX VIII VIII VIII VIII VIII 5.6 7.2 6.0 6.8 6.4 7.1 7.1 5.9 6.3 6.3 5. 7 6.0 7.0 5.7 5.6 6.9 6.8 5.9 6.5 5.9 6.5 5.9 7.2 5.8 5.6 5.9 6.8 6.6 7.5 6.1 6.9 6.4 5.9 5.6

(18)

Yukarıda listesini verdiğimiz depremlerin bazılarının sonuçlarını inceleyecek olursak; 1903 Malazgirt depreminde, Malazgirt'te birkaç ev hariç b ü t ü n kasaba yıkılmış, 1700 kişi hayatını kaybetmiştir. 1912 Mürefte depreminde, Mürefte ve Şarköy'de binaların % 80'i yıkıl­ mış, vadilerde 0.30 m. ye 0.50 m. genişliğinde yarıklar açılmıştır. 1914 B u r d u r depreminde ise B u r d u r ve Burdur ovasında, İ s p a r t a ve civarında, Dinar'da ağır hasarlar olmuştur. Burdur çukurluğunda göl kenarına paralel olarak GB-KD doğrultulu ve 40 km. uzunluğunda bir yarık açılmıştır.

1925 Dinar depremi, Dinar'ın köylerinde tahribat yapmış, Saray­ köy, Denizli ve Çivril'de çok şiddetli hissedilmiştir. 1928 Torbalı dep­ reminde, Torbalı—Tepeköy civarı fazla hasar görmüş, 2000, 'ev yıkıl­ mıştır. 1935'te Erdek'te meydana gelen deprem, Marmara adaları ve Erdek'te yıkıcı etkiler yapmıştır. Bu depremde 3 kişi ölmüş, 30 kişi yaralanmıştır. 1938 Kırşehir depremi, Kırşehir ilinde 150 köyün hasar görmesine neden olmuş, 154 kişi ölmüş, 2157 ev tamamen yıkılmış, 1705 ev ağır hasara uğramış, 1110 ev tamamen harab olmuştur, Kırşehir' in kuzeybatısında 14-15 km. uzunlukta bir fay açılmıştır.

1939'da Erzincan'da meydana gelmiş olan deprem, son 50 yılda dünyada meydana gelmiş 15 ağır depremden biridir. Depremin etkisi, Erzincan'dan batıda Kelkit vadisine kadar uzanmaktadır. Depremde Kelkit vadisini takip eden ve Erzincan'dan Niksar'a kadar uzanan 350 km. lik bir yarık sistemi oluşturmuştur. Bu depremde yaklaşık 40.000 kişi ölmüştür.

1942 Niksar ve Erbaa depreminin en şiddetli yıkıcı tesir sahası, Kelkit vadisinde Niksar yakınlarından başlayıp Erbaa'nın batısında Yeşilırmak'a kadar uzanır. Niksar ovasından başlayan ve batıda Kelkit ile Yeşilırmak'ın kavuştuğu yere kadar devam eden 35 km. uzun­ lukta bir fay teşekkül etmiştir. Bu depremde en fazla hasar Niksar'ın batısındaki Efkenit köyünde olmuştur.

1943 Ladik depreminde yaklaşık 45.000 km-.'lik bir bölge içinde bulunan kasaba ve köylerde evlerin % 75'i yıkılmıştır. Toplu olarak 40.000 ev yıkılmış, 4000 kişi ölmüştür. 1944 Gerede depreminde, Bolu ovasından Kurşunlu bölgesine kadar uzanan köyler ve kasabalarda fazla hasar olmuştur. 50.000 ev tamamen veya kısmen yıkılmış, 4000 kişi ölmüştür.

1949 Karaburun depreminde, Karaburun yarımadasının doğu kısmında, Denizgiren civarında, Çeşme yarımadasındaki köylerde,

(19)

Reisdere civarında ağır hasarlar olmuştur. İzmir'de bazı duvarlar çatlamış, Çeşme ılıcasının suları çoğalmış ve kaptaj havuzundaki sular sokağa akmıştır. 7 kişi ölmüş, 2200 ev yıkılmıştır. 1953 Yenice depre­ minde,. Yenice-Gönen ve Çan'da 48-50 km. uzunlukta bir fay teşekkül etmiştir. Depremde 265 kişi ölmüş, 5000'den fazla bina yıkılmıştır.

1957 Fethiye ve 1957 Abant depremlerinde fazla can kaybı olma­ masına rağmen hasar fazla olmuştur. Fethiye'de 3796 ev, 20 okul binası, 3 cami, 23 resmi bina ve 124 işyeri tamamen yıkılmıştır. Asfalt yollar yer yer yarılmıştır. Abant'ta da 5000 bina yıkılmış, 100 kişi yaralan­ mıştır. 1964 Manyas depremi, Manyas, Karacabey ve M. Kemalpaşa'yı etkilemiş, depremde 19 kişi ölmüş, 4000 ev yıkılmıştır.

1966 Varto depremlerinde Varto, Hınıs, Bingöl, Karlıova ve Çat ilçelerinde tahribat olmuştur. İlk depremde 30 kişi ölmüş, 4000 ev ta­ mamen yıkılmış, ikinci depremde ise 2396 kişi ölmüş, 3000 e\ tamamen yıkılmıştır.

1970 Gediz depreminde 1086 kişi ölmüş, 1264 kişi yaralanmış, 14.582 ev yıkılmıştır. Depremde en fazla hasar gören yerler, Gediz ilçe merkezi ve civarındaki bucaklarla köylerdir. 1971 Bingöl, depreminde 755 kişi ölmüş, 5323 ev yıkılmıştır. Deprem sırasında çatlaklar oluş­ muş, buralardan kum ve çakıl fışkırmaları olmuştur. 1975 Lice depre­ minde 2385 kişi ölmüş, 8149 konut yıkılmıştır. 1976'da Muradiye'de meydana gelen depremde, Muradiye, Erciş, Özalp ilçeleri ile Ağrı iline bağlı Diyadin ve Taşlıçay ilçeleri dolaylarında .hasar olmuş, depremde 3840 kişi ölmüş, 497 kişi yaralanmış, 9232 konut tamamen yıkılmıştır.

1983'te Erzurum-Kars civarında etkili olan depremde, Pasinler, Horasan ve Narman ilçe ve köyleri, ağır hasar görmüş deprem sonucu Horasan'ın 7, Narman ve Pasinler'in 1 köyü tamamen yıkılmış, 1330 kişi ölmüştür. Deprem bölgesindeki konutların % 90'dan fazlasını duvarları, çamurla tutturulmuş yarı yuvarlak, yarı köşeli 10-40 cm. büyüklükteki volkanik taşlarla örülmüştür. Konutların üstü duvardan duvara uzatılan kalın ve ağır kalas ya da direkler üzerine yığılmış, ortalama 60-100 cm. kalınlıkta toprak damarlarla örtülmüştür. Yapılar, bu özellikleriyle, I. derecede deprem bölgesinde bulunmalarına karşın, sarsıntıya en dayanıksız yapı gereci ve tekniği ile yapılmıştır. Bu yüzden depremin hasar etkisi, bu şiddetteki bir deprem için beklenenden çok daha fazla hasar yapmıştır.

1986 Doğanşehir depremi, geniş bir alanda hissedilmiş, ancak hasar Malatya ilinin Doğanşehir ilçesinin batısına ve güneyine rastlayan

(20)

böl-gede olmuştur. Sürgü barajının gövdesinde çatlaklar m e y d a n a gelmiştir. Depremde 7 kişi ölmüş, 24 kişi yaralanmıştır. Bu depremden 1 ay sonra m e y d a n a gelen diğer depremde de Sürgü kasabası hasar görmüştür. Sürgü barajının gövdesinde daha önceki depremle oluşan ve stabilize malzeme ile doldurulmuş çatlaklar yeniden açılmıştır. 1174 yapı ağır hasar, 313 yapı orta hasar görmüştür. Deprem, bölgesinde yapı türleri­ nin, malzemelerin ve işçiliğin k ö t ü olması hasarın umulanın üzerinde gerçekleşmesine neden olmuştur.

Türkiye'de VIII şiddetinden daha az şiddette olan pek çok deprem meydana gelmiştir. Bunların bazılarının yaptıkları hasarlar, şiddeti fazla olan depremlerden daha fazla olmuştur. Bu depremler meydana geldikleri yere, o yerdeki yapıların özelliğine göre farklı hasarlar ver­ mişlerdir. Şiddeti VIII'in altında olup da yaptıkları zararlardan dolayı literatüre geçmiş pek çok deprem bulunmaktadır. Örneğin,1952 Erzurum depremi (I: VI), 1953 Karaburun depremi (I: VII), 1953 Edirne depremi (I: VI), 1959 Köyceğiz depremi (I:VI), 1961 Marmaris depremi (I: VII). Depremleri önlemenin çaresi yoktur ama zararlarının en aza in­ dirilmesi mümkündür. Bunun için de öncelikle uygun yer seçimi ve depreme dayanıklı yapılar inşaa etmek gerekmektedir. Bu iki ilke göz-önüne alınırsa en tehlikeli depremden görülecek zarar, en aza indirilebi­ lecektir. Bu konuda dünyada depreme dayanıklı yapılarla ilgili ilk bi­ limsel bilgiler yaklaşık 65 yıl önce oluşmaya başlamıştır.

Gerek ülkemizde, gerekse kalkınmakta olan diğer ülkelerde mevcut yapılar içinde kırsal konutların oranı yüksektir. Kırsal konutlar genel­ likle mühendislik hizmetlerinden yoksun, sahiplerince yöresel gelenek ve göreneklere göre, yöresel malzeme ve iş gücü ile inşa edilen yapı­ lardır. Kırsal konutların depreme karşı en duyarlı yanlarımızdan birini oluşturuğu bir gerçektir. Depremle ilgili önlemlerin uygulanma düzeyi ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmişlikleri oranında artmaktadır. Aynı büyüklükteki bir depremin, gelişmişlik düzeyleri farklı iki ülkenin, nüfus yoğunlukları eş olan iki yöresinde olduğunudüşünürsek, can kaybı, az gelişmiş ülkede daha fazla olacaktır. Nitekim İran'da 16.9.1978 yılında olan "Tabas Depremi"nde 15.000 kişi ölmesine karşın, Japonya'da 16.5.1968 tarihli "Tokachi Oki Depremi"nde sadece 48 kişi ölmüştür. Her iki deprem de 7.8 magnitüdündedir.

30 Ekim 1983 Erzurum depreminde 1330 kişi ölmüştür. Depremin magnitüdü 6.8 dir. 12 Temmuz 1978 Japonya depreminin magnitüdü 7.4 olmasına karşın sadece 27 kişi ölmüştür.

(21)

Sonuç olarak, ülkemizin önemli bir deprem bölgesi üzerinde oluşu ve konutlarımızın düşük niteliği, depreme karşı zayıf bir yönümüzü oluşturmaktadır. Neticede yüksek can ve mal kayıpları meydana gel­ mektedir. Bu durumun çözümü, ekonomik ve sosyal bakımdan kal­ kınmakla, halkın eğitim seviyesinin yükseltilmesiyle ve deprem konu­ suna gereken hassasiyetin gösterilmesiyle mümkün olacaktadır.

Bibliyografya

Camtez, N., Sanver, M.: 1969. "Türkiye ve Civarının 1965 Yılı Deprem Faaliyeti". M.D.M. (Maden Mecmuası-Zonguldak) 4,5: 3-21. Lahn, E.: 1944. "Türkiye Deprem Haritası Hakkında Muhteva"

M.T.A.D. 10.2: 364-371 Ankara.

Ergin, K., Güçlü, N., Uz, Z.: 1967. Türkiye ve Civarının Deprem Kata­ loğu (Milattan sonra 11 yılından 1964 sonuna kadar) İ.T.Ü.M.F. Arz Fiziği Enst. Yay. No: 24 İstanbul.

Ergin, K., Güçlü, N., Altsoy, N.: 1971. Türkiye Dolaylarının Deprem Kataloğu "1965-1970". İ.T.Ü.M.F. Arz Fiziği Enst. Yay. No: 28 İst.

Ketin, İ.: 1949. "Son On Yılda Türkiye'de Vukua Gelen Büyük Dep­ remlerin Tektonik ve Mekanik Neticeleri Hakkında" T.J.K.B. 2.1: 1-13 Ankara.

Ketin, İ.: 1968. "Türkiye'nin Genel Tektonik Durumu ile Başlıca Dep­ rem Bölgeleri Arasındaki İlişkiler", M.T.A.D. 71: 129-134 Ankara. Okamato, S., Tabban, A., Tonunuua, T.: 1970. Türkiye Deprem Şiddetleri

Kataloğu, D.A.E.Y. 122 s, Ankara. Pınar, N.: 1957. Anadolu Zelzeleleri, Ankara.

Salomon, C.: 1940. Türkiye'de Zelzelelere Müteallik Etüdler. M.T.A. Yay. B-5, 121 Ankara.

Salomon, C: 1941. Türkiye ve Çevresindeki Ülkelerin Deprem Kataloğu MTAR 1276 Ankara.

Sosyal, H.: 1971. Türkiye'nin Yerleşme Sorunu ve Depremler Hakkında TBTAK Bk. 3 MFFB 71 Ankara.

Türel, Y.: 1971. "Deprem Afetine İlişkin Çalışmalar ve Uygulama Tek­ niği Yönünden Görüşler". TMH Bülteni 17 197: 49-52 Ankara. Uzsoy,Ş.: 1970. Gediz Depremi. O.D.T.Ü. Müh. Fak. Yay. No: 43

Üstün, A.: 1971. "Bingöl Depremi", TMH Bülteni 17. 196: 53-55 Ankara.

Weimatel, O.: 1981. Batı Anadolu Yer Sarsıntılarının Tarihi Devirlerdeki Durumları. MTAR 1595 Ankara.

(22)
(23)

Referanslar

Benzer Belgeler

Introducing into the unbinned likelihood the expected signal contribution for a given axion mass coming from the total exposure time of the 3 Micromegas detectors, and introducing

128 Faculty of Mathematics and Physics, Charles University in Prague, Praha, Czech Republic 129 State Research Center Institute for High Energy Physics, Protvino, Russia 130

[r]

[r]

[r]

[r]

bin içinde Boğaz- köy, Zincirli ve Aslantaş’taki saraylarda ve yerleşimlerde görülen özel yıkanma odaları ve oldukça gelişmiş su ve kanalizasyon tek- nolojisi, Anadolu

Birinci Dünya Savaşı'nda îngilterenin altın para sistemini terk etmesi, özellikle 1931 de İngiliz parasının nihaî olarak altın esasından ayrılması Sterlin'in