® 10 KASIM 1081
UNLU
AYÇİÇEĞİ
* •ÜRÜNÜNÜN
PARASI
HALA
ÖDENMEMİŞ,
KÖYLÜ
GÜBRE
ALAMIYOR
MERİÇ KÖPRÜSÜ — Edirne’den Kapıkule’ye giderken Merlç’ln özerindeki tarihi köprfl, buraların sûsû... «Çağıltılı eu> anlamına geliyor.-
9
-Abdülhamit’e İstanbul ve Trakya toprağı halkı, despot, zalim. Anayasayı rafa kaldırdı
ğı, özgürlükleri kıstığı, şunu bunu sürgüne gönderdiği için kızmazlar, OsmanlI - Rus sa vaşında yenildiği ve toprakla rı göçmenlerle doldurduğu için kızarlar.
Göçmen kalitelerinin acılı ve acıklı dramım en güzel yazan kişi Zağra Müfıiisü’dür. Bu göçü yaşamış, içinde bulun muştur. Yahya Kemal, Zağra Müitüsü’nün kitabı için «Türk Epopesi» der. Almanların Ni- beiuııgen’i Finler m Kalavela'sı gibi bir şey. Göç, Türk soyu için lüna kıyılaıincan başıa maz, bir de Ergenekon vardır. Bir kurdun öncülüğünde Ana dolu'ya doğru bir akın!..
Eğer Karaağaç istasyonunun şimdi hüzünlü halini görme mişseniz Edirne'yi görmemiş sayılırsınız. Ahmet Haşim bir şiirinde, «Bir kavsi kemerdir suya baksam.» der ya, Kara ağaç da «bir ince hüzün» dür. Bir zamanlar demiryolunun geçtiği bu istasyondan kimler geçmemiştir ki!.. Bize burala rı bu kez, bir Edirne aşığı o- lan, dogma büyüme Edirneli, Tarım Mühendisi Rıfat Yılmaz- er gezdirdi. Abd ilhanıit de Se lanik'e sürgüne giderken bu is tasyondan geçmiştir. Bir za manlar, Rum, İtalyan, Musevi, bir çok ırkın birbirine karıştı- ğ ’ Osmanlı dilberleri akşam üstleri buralarda gedmeye çıkarlarmış. Onların oturduk ları bambaşka bir mima rinin özü olan villalar birer enkaz yığınıdır. Birkaçım zevk sahibi birkaç zengin onartmış, çeki düzen vermiş de bütün güzelliği ile görebiliyoruz. Ö- tekiler buraya göçenlerin hoy rat kazmasına bırakılmış. Ba zılarında da tarımla uğraşan ırgatlar hayvanlan ile birlikte barınıyorlar.
Karaağaç, DMMA’ya
verilmiş
Edirne'nin şirin bir banliyö sü imiş Karaağaç. Üç yıl önce geldiğimde demiryolunun dö küntüleri vardı. Onlar, «Burası eski bir istasyondu» der gibi, birer tanış olarak yerlerde sü rünüyordu. Şimdi onları da kaldırmışlar. Fransız mimarisi nüı bir örneği olan istasyon, bir köşesindeki karakol dışın da bomboş, kimsesiz onarılma yı bekliyor. Kim akıl etmişse etmiş, burayı Edirne DMMA’ya vermişler. Bir istasyon uınası- nın, sonradan bir Akademi ol ması «değer bilme» olur. Bir zamanlar trenlerin ve yolcula rın geçip gittiği yerden artık öğrenciler geçip gidecektir.
Kolumuzu kaldırıp parmağı mızı uzatsak bir ucu Yunan, bir ucu Bulgar toprağına de ğecek. Ülkeler arasında sınır ¿öylesine yapay, böylesine iğre ti bir şey!.. Bir zamanlar sınır boyunda yaşayan bu insanla rın, sınır tanımadan kardeşçe yaşadıklarım düşünüyorum.
Ayşekadın fasulyesi
Buralar bağlık, bahçelik. Nay lon çuvallara Ayşekadın fasul yesi doldurmuşlardı. Rifat Yıl- mazer, «İşte hakiki Ayşekadın fasulyesi bunlardır» dedi. İnce kabuklu, kılçıksız, pişirken a- teşin üstünde hemen kendini koyveren fasulye bu... Sıcak tan incinmesin diye naylon çu valların çevresine küçük delik ler açmışlar. Benim Ayşe kı zım gibi «nazenin»...
«Burada üretilen biberlerin, patlıcanların da lezzeti ayn olur» diyor Rifat Bey... Gözle ri dolu hayranlıkla coğrafyaya bakıyor. Coğrafyayı böylesine seven İnsana az rasladım.
Edirne'nin içinde de bir Ay şekadın istasyonu, bir Ayşeka dın camisi var. Bilmem hangi padişahın kızı Ayşe Sultan, kulağındaki küpelerden bir teki ni çıkarmış, mimarbaşma ver miş, «Şuraya bir cami yapın!..» demiş. Cami, ya da Selimiye’ nin vanmda bir mescit gibi kalan Tanrı evi böyle yapılmış.
Karaağaç, akağaç.. Bunlar uzun uzun görkemli selvileıdir. Meriç süzülerek akıyor. Bu karaağaçların, akağaçların altı na bir dtnlenme alanı yapmış lar. Bu gibi bir .dinlenme ala nını ancak batı kentlerinden bi rinde bulabilirsiniz, şükür ko ruyucuları çıkmış, tçtiğimiz demli çay içimize sindi. Dok
PEYNİRİ DÜS O
KARAAĞAÇ İSTASYONU — Demiryolu hattının Yunanistan topraklarından geçen hat yerine Türk topraklarında yeni bir hat yapılmasıyla İşlevini kaybeden tarihi Karaağaç tren istasyonu... Edirne Devlet Mimarlık Mühendislik Akademısin- ce okul haline getirilecek. Kendisine bir an öııce uzanacak bakım elini, sabırsızlıkla bekler gibi hüzünlü duruyor..
tor Hüseyin Bey geldiğimizi duymuş, «Hoş geldiniz» dedi. «Sami Karaören beye, Melih Cevdet Beye selamlarımı söy leyiniz. Geçen yıl onlar da gel mişlerdi. Çevirme yaptık, ra kı içtik». Selamlarım buradan iletmiş olayım.
Meriç: Çağıltılı su
Meriç nehri buraların süsü dür. Adı, «Çağıltılı su» anla mına gelirmiş. Rodoplar üstün de Rila dağından doğar, Fili be - Meriç ovalarım sulayarak sınırlan geçer, ülkeler arasın da yeni sınırlar çizer, Kara ağaç istasyonun kuzeyinden Edirne’ye girer, sonra da bü tün akarsular gibi denize ka vuşur. Ege kolları Ue Meriç’i sarar.
Üstüne Bulgarlar birkaç ba raj yapmışlar. Barajlardan ar da kalan sulara balık ekmişler. Bulgarlann ektiği balık alan larından kaçıp gelen su levrek lerini buralarda bizimkiler tu tuyorlar. Akşam, ' Meriç kıyı sında bir lokanta da bu tatlı su levreklerinden yedik, Tekir dağ rakısı içtik. Unutulur bir akşam olmayacaktır.
Bilmiyorum hangi tasalı ve h oyra t. eldir ki, önce koynu- muza, sonra beynimize girmiş, bu verimli ve glizei topraklan işlenmez kılıklara sokmuş? Sı nırın biraz ötesinde topraklar gene verimli, sağlıklı... Bu ya nında asi, el değmemiş kaba...
Hangi hoyrat el bu verimli
topraklara fabrika kurmak
için islemez kılsğa şokmuş?
Neden oluyor? Sistem diyecek olursanız o da değil; Yunanis tan kapitalist, Bulgaristan sos yalist!.. Bizim insanlarımıza bir süpürge tohumu yediren var.
Koca bir ülkeyi besliyecek kadar şeftali çıkarmış, bir coğ rafyayı doyuracak kadar el ma... Dut ağaçlan ve ipek bö cekleri... Nerde bunlar?
Fabrikacılık aşkı
İstanbul’dan Edirne’ye yol boyunca hep gördüm... Bir fab rikacüık aşkına tutulmuşuz... En verimli topraklan bile fab- rikacılığa kurban edip duru yoruz. Oysa fabrikacılık yetti. Büyüklerimiz, «Yeniden tarıma dönelim...» demiyorlar mı? Ye niden tanma dönecektik de otuz yıldır fabrikacılık adına bu topraklara kıyım neydi? Ateşten bir ağu gibi dokunduk ça yanıyoruz.
Peyniri, kaşeri
Bir Edime peyniri vardı, de ğü mi? SöyUyeyim size kökü kuruyor, kalmamış... Karaka
çanların, (göçerlerin) yer değiş tirmesi, korunamaması peyniri de yanında almış gitmiş. Bir zamanlar Lalapaşa yörelerinde eğleşirlernıiş peynirciler, git mişler... En iyi kaşer (Bulgur ların kaşkaval diye öğündükle- ri) Keşan, Malkara, Enez ve İpsala’da ise, biraz var. Ku- şar mandıraları bulunan Nu rettin Çirozlar, «Biz bu işle uğ raşan mandıracılar bir araya gelerek kooperatlfleşerek. mas rafı düşürüp üretimi arttırmaz sak sonumuz iyi değil» diyor. Kaşar peynirinin kilosu top tan 360 lira, parekende ise, 400 liradan satılıyor Keşan’da.. Kaşercilere, îstanbul’lu tücca rın peşin ödeme yapmayıp 2 - 3 aylık çek vermesi kendi lerini müşkül durumda bırakı yormuş.
Kaşer için başlıca özellik koku ve lezzettir.
Sofya’da kaşar alayım de miştim de, bir Bulgar dos tum, «Bizim en iyi kaşarları mız Vitoşi dağında otlayan i- neklerin, mandaların, keçilerin sütünden olur» demişti. Hangi sütten yaparlarsa onun adını
koyarlarmış, sütün karışığı yok... Fiyatları da ona göre, yani sütlerin türüne göre...
Kalitesi bozulmuş
Hayvaııcüık, besicilikte bir gorili ne ol uıca, elbette, Euır r.e peyniri (beyaz), kaşarda da bir gerileme olacaktır. Bu nun doğal sonucu... Nitekim başlamış da... Üretici ile üre tileni kullanan arasında hakça bir düzen kurulmadığı sürece sömürü mekanizması işleyecek tir. Bu mekanizma işlediği sü rece de geleneksel ürünlerimiz de azalma olmuş, kalite bozul muş, arandığında bulunmuyor- muş, kimsenin aldırdığı yok tur. Tarihsel dönemlerden bu güne doğru gelin, peynirsiz bir Edirne düşleyebillyor musu nuz? Bu düş olmaktan çık mış bir gerçektir. İstatistikler elimde yok, bulun bakın, o da böyle söyliyecektir.
Bu arada hep kredi mekaniz ması için bankalar suçlanır ken, Ziraat Bankası Keşan Şu be Müdürü Sebahattin Sönmez de aksini savunuyor. Kontrol lü kredi vermek istedikleri hal de besi ve süt hayvancılığı ya pacak üretici bulamamaktan yakmıyor.
Keşan’ın içkiciliği
Keşan deyince Bklıma «Ke şanlı A1İ Destanı» geldi. Hal dun Taner’in bu oyununun
öy-FEYZULLAH AKTAN — Eski öğretmen, şimdilerde Keşan’ da yerel bir gazete çıkarıyor. Keşan ilginç bir yerdir diyor. Keşan Trakya’da cok içki tü ketilen yerlerin başında yer alıyormuş. «Tekirdağ üretir, Keşan tüketir» deyimi bu ger çeği dite getirmek için söyle- nlyormuş. Buna karşın pek «ayyaş» yokmuş İlçede.
İ LAN
Başmüdürlüğümüz adına Akbank Dikilitaş Şube Mü dürlüğünden alman 9.4.1980 tarih 199872 sayılı 10.000,— TL. ile 9.4.1980 tarih 453806 sayılı 10.000,— TL. olan iki çek zayi olduğundan hükümsüzdür.
TEKEL BAŞMÜDÜRLÜĞÜ Sirkeci — tSTANBUL
(Basın: 23557) — 8994
Çanakkale’deki 120 tn2 kredili dairemi îstanbulda bir daire ile takas etmek İstiyorum.
TEL: 64 39 02
• Nüfus hüviyetimi askerlik belgemi ve sigorta kartımı kaybettim.
Kürşat ŞENGEZER
• Nüfus cüzdanımı ve memur hüviyet kartımı kaybettim. Hü kümsüzdür. ’
Gülsen YETEN
• Şebekemi ve İETT Kartımı kaybettim. Geçersizdir.
Ksrim Turgut İÇ
•
küsünü yarın anlatacağım. Bu raları iyi bilen gazeteci Feyzul lah Aktan, «Keşan Trakya’da ençok içki İçilen yerdir» diyor. «Tekirdağ üretir (rakı - şarap), Keşan tüketir» sözü ¿undan kalmış. Aktan, şunu da yazın lütfen diyor, «50 yataklı bir Devlet Hastanemiz var. Tek tabibi, tek operatörü, tek dok toru Mustafa Nacil Şinikoğlu. Kısacası hastanenin her şeyi.. Ki, Maikara, Enez ve İpsala’ya da sağlık yönünden karşılık vermek durumunda., Bn dok tor, ameliyat mı yapsın, has talara mı baksın, nöbet mi, tutsun?»
Buna benzer yakınmaları di ğer kentlerde de duyduk, ö - zellikle E 5 karayolu üzerin deki Devlet Hastaneleri’nin ço ğunda bırakın doktoru, rönt gen cihazı ve kan merkezi bi le yok. Devlet sağlık hizmeti ni yerine getiremeyince, özel hastaneler türemiş bazı kent lerde..
Çeltik
Ergene havzasındaki çeltikçi lik Uzunköprü ve İpsala’ya zenginlik getirmiş. Üretim bu yü bol oüııuş, yağmur alıp götürmeden toplanabilmiş.. Do ğa geçen sezon ters işlemiş, kurak olmuş. Çeltikçiler, su için yalvar yakar olmuşlar. Uzunköp rü Kaymakamı Muzaffer Güzei- and’ın girişimiyle Süloğlu ba rajından Ergene nehrine mil yonlar harcanarak su aktarıl mış, milyonlarca liralık ürün kurtarılmış. Ar.eak, üretici u- rünün bolluğu karsısında fiyat larm düşüklüğünden yakmı yor. TMO’nde çeltiğin avans fiyatı 49 lira. Borsada ise, 40 50 lira arasında oynuyor.
174 kemerli köprü
Uzunköprü deyince, Ergene üzerindeki 174 kemerli köprü ye değinmemek olmaz. Evli ya Çelebi, bu köprüyü şöyle an latır:
«Uzunluğu 2000 adımdır. 1428 da 2. Kosova Savaşı’ndan dö nen ve Ergene nehrini geçe meyen Padişah 2. Murat, Gazi Murat Baba ismindeki danış manına buraya bir köprü ya pılmasını emreder. Mimar Mus- İihittin ve kalfası Mehmet Us ta tarafından inşaasına başla nan köprü 1443 yılında tamam lanır.»
Tekirdağ'ın ençok köyü (84) olan Malkara kuraklıktan en çok etkilenen ilçe olmuş. Bir çok köylü perişan. Verim de karda buğdayda 150, ayçiçeğin de 40 kiloya kadar düşmüş. Borçlar kapatılamamış, ekile cek tarla için yatırım yapüa- mamış. Demircili köyünün eski muhtarı Salih Arabacılar, «A- ğam bunu yazın, belki borç larımızı faizsiz olarak ertele meyi düşünürler» dedi. İlgili ler bu konu için ne der bil mem.
Paralar ödenmiyor
Trakya’yı gezdiğimiz günlen de Trakya Yağlı Tohumlar K o operatifleri Birliği’ni (Trakya- birlik) bu yıl ayçiçeği atımın da hayli etkili gördük. Birliğin bu etkisi, kaç kez sorduysak Edirne’de olmadığı söylenen Müdiir’iin marifetinden değil sanıyorum.
Nedeni şu; Trakyabirlik’te fi yat 40 lira olduğu halde ser best piyasada 36 - 38 lira dola yında. Üstelik, Birliğinki, ke sin fiyat da değil, avans. Yani fiyatlar yükseldikçe üretici far kını alabilecek.
Ama, üreticiye ödeme yapü- mıyor. Bu konuda İstanbul’a dönüşte de üretici kesimden çok yakınmalar aldık.
«Bankaya, Tarım • Krediye olan borçlarımızı kapatamadık. Buğday ekim mevsimi geçmek üzere.. Ekim için gerekli güb re ve tohumu almak, mazot depolamak için hepimiz bu ö- denıeyi bekliyoruz. Kredi kul lanamıyoruz, çünkü geçen se- neninkileri henüz kapatama dık.»
Buğdayda ise, tersi olmuş. Buğday üretenler taban fiyatı nın düşüklüğünden ve fiyat beklentisinden TMO İstenilen malı alamamış baştan. Sonra dan verilen 275 kuruş fark da pek İşe yaramamış. Çünkü, borçlu çiftçi o zamana kadar çıkardığını çoktan tüccara ver miş.
YARIN: İzlenim
sonuçları • ••
SİYASETİN
GİRMEDİĞİ
BİR BORSA
Edirne'nin her sabah hareketli yerlerinden biri de borsa sı... Siyasetin sokulmadığı, itibarını koru yan bir kuruluş olduğundan herkes ürettiği şeyle ri buraya getirip artırma suretiyle satışa sunuyor. Tahıl borsası bulunduğu gibi, yapağı, av hayvanı, süpürge, öteki ürünleri borsası da var.
Borsa yönetimi seçimle oluşturuluyor.
Görmeye gittiğimiz gün, borsada buğday, ay çiçeği arpa, yulaf, süpürge tohumu artırması vardı. Tellallar, önce numuneleri getirip, dikdörtgen bir masanın çevresine dizilmiş olan alıcılara gösteri yorlar, onlar da herbirinden bir avuç alarak yoklu yor. Ondan sonra kıyasıya bir mücadele başlıyor. Ya fiyatlar birbir üstüne artırılıyor, ya da yaş ve bozuk ürünlerde eksiltiliyor, başağı gidiyor. Bun
lar o kadar ivedi oluyor ki, bizim gibi alışmamış olanlar gözleri ile izliyemiyorlar, kimin ne söyledi ği, kimin ne söylemediği anlaşılmıyor.
Borsada her türlü işlem peşin parayla görülü yor. B orsa soru m lu la rı satıcının tartı, mal güvenli ğini koruduğu gibi, parasının peşin alınıp alınma dığını gözetiyor. Borsanm yıllık geliri 20 milyon li rayı buluyor.
Borsada işlem gören ürünlerin 1980 yılı rakam ları şöyle: 5.879 ton buğday, 4.685 ton ayçiçeği, 489 ton süpürge teli (otu), 236 ton süpürge tohumu... Bu yıl eylül itibariyle her üründe biraz artış var: 7.889 ton buğday, .489 ton ayçiçeği (azalma var), 913 ton süpürge teli, 913 ton süpürge tohumu...
S o n 12 yılın
ta b a n fiyatları
Türkiye’nin likit yağ gereksiniminin önemli bir bö lümü Trakya topraklarında ekilen ayçiçeğinden karşı lanıyor. Buğdayda da Trakya toprağı Türkiye ortala masının üzerinde ürün alıyor.Yapılan bir araştırmada, son 12 yılda ayçiçeğine uygulanan taban fiyatı yüzde 2369 artarken, buğdayda ise bu artış, yüzde 2200 dolayında. Buğday ve uyçi-çeği taban fiyatlarının 12 yıllık gelişmesi şöyle:
YIL AYÇİÇEK BUĞDAY 1969 1.62 Lira 0.87 Lira 1970 1.88 » 0.88 » 1971 2.26 » 0.99 9 1972 2.24 » 1.01 9 1973 2.43 » 1.20 9 1974 4.22 » 2.25 9 1975 5.50 » 2.43 9 1978 5 75 9 2.61 9 1977 6.50 » 2.80 9 1978 8.50 1 3.10 9 1979 10.50 » 4.20 9 1980 30.00 » 10.50 9 1981 40.00 9 20.00 9