DUNY A
İyiyi»Doğruyu,
Güzeli, Güden
F i k i rve
S a n a t D e rg is i&
OKUvnoııumMiz*
1 ize yazı gönderen okuyucularımızın bu yazılarını Dünya P, K. lf>7'ye adres etmeleri zaruridir. Gönderilen yazının geri verilmesini isleyen okuyucular iliş’k olarak bir buçuk kuruşluk posta pulu göndermelidirler.
Ddnya’nın abone bedeli 12 sayı dört ş!l indir. Kazalar dan posta pulu da kabul edilir.
<** i
İNGİLİZ EDEBİYATI
-ÖNEM Lİ MİDİR ?
* t M e cm u a m ız bu sayı- İ sından itibaren lisenin j d eğ erli İn g h z c e öğret- İ meni Mr. Stewart H . j D a l z e l i ’in kıymetli yar- j d in d a rın ı temin etmi- | • y e m uvaffak olmuştur, t M r. Stewart H . D a lz e l! I bu y a z ıs ın d a dünya j çap ın d a bir m e vzu ya j te m as e d e r e k İn g iliz j e d e b iy a tın ın Önemini İ b e lirtiyo r ve bu e d e - j biyatın niçin 1 numa- ! ralı dünya e d e b iy a tı j o ld u ğu n u iz a h ediyor, j ♦ Y a z a n : Stewart H . D Â L Z E L LDÜNYANIN KONFERANSLARI
Kuvvet, ve Sevgi Yoluyle ikna
S*
GE■Q
$ rolio—
o i
□E
' G e ç e n l e r d e a d a m ız ı z iy a r e t e d e » B eyru t A m e r ik a n üniversitesi reisi B ayard D e d g e ’ un 19 H a z ir a n , 1 9 3 8 senesi m e n zu la rına ve rd iğ i bir s ö yle v i o k u y u c u la rı mızın istifa d e e tm e le ri için üç m u k le lif m a k a le ş e k lin d e
sunacağız-H a k i k i b ü y ü k in s a n la r v a rd ır kî onların isim le ri, m eselâ, bir politikacı v e y a b ir generalini«! k a d a r d u y u lm a z, t a k a t m ütevazı b ir surette b a ş a r d ık la r ı iş le r , bütün b !r hayatın se yrin i d e ğ iş t ir e b ilir . Bu a d am la r doğarlar, y a ş a r la r ve ö lü r le r ve bütün hayatlarını in sanlığın İy iliğ in e insanlığın saadet v e refahına sar- fetm iş buiunurlar îşte Kıbrısn gelişin;gazetelerin bir köşesine sıkışt rılınış gördüğünüz President Bayard Dodge’da bu insan adamlardan biridir, ve başında bulunduğu muazzam enstitü bugün yakın Şarkın bukadar süratle kalkınışında büyük bir tol oynamaktadır.
President Bayard Dodge; kendini insanlığın kurtuluşuna ve yükselmesine
vakfeden bu büyük adam, bugün Yakın Şaıkın ve bütün dünyanın dört bu
cağına yayılmış bnlunan çeşit meslekte ve çeşit idare başında on binlerce m ü nevver insanın kalbinde bir ideal olarak çarpmaktadır. Bu söy!e\ yı’ltrca ev vel verilmiş olmasına rağmen kıymetinden hiçbir şey kajbetmemiştir ve bi hassa onun uzağı görüşünü açıklaması bakımından, şimdi daha büyük bir ehemmiyeti haizdir.
m
[5= İÇGLO;İNGİLİZ edebiyatı ve onun hariçteki tesirlerinden bahseder ken Macautay yerinde kullan dığı bir cümle ile derki;“ Fran sa İngiltere i!e Avrupa kıta- Sı arasında bir umtevassıt va zifesini görmüştür.”. Bu iddialı
ifade iki noktayı ihtiva ediyor. a- İngiliz Edebiyatının ken
di başına olsn değer ve te-
nevvüii.
b Bu edebiyatın Avrupacın fikir hayatına olan tesiıi.
Yukardak’ı sözlerin ifade et tiği hakikutı idrak elmek için Ingiliz edebiyatınir 16 inci a- sırdaki inkişafına ve bu asrı takip eden zamanlardak’ ge nişleyip yayılmasına bir nazar atmak kâfidir : Bildiğimiz gibi İngiliz edebiyatının altın çağı
Elizabel’ in saltanatı zama
nında başlar, ister şiirde, is
ter dram veya ilahiyatta ve
ister fende olsun, yeni fikir'e- r!n doğduğu bu büyük çağda Shak»speare, Spenser ve Ben Jonson, Bacon ve daha diğer birçoklarının isimieri bu dev rin edebiyatının zenginlik ve
tenevvüü hakkında bize bir
fikir vermiye kâfidir. Bu de virde hiçbir memleketin (bel ki İspanya müstesna) edebi
yatı bu edebiyatla mukayese
edilemez. Herhangi d'ğer bir
memlekette bu değerde bir e- debı isimler topluluğuna tesa düf olunamaz. Ne de bunu ta
kip eden asırlar bu hususta
bir geriieyiş gösteriyor.
On yedinci a'ı>da, şiir, ede biyat vs derin , ikîr sahasın
daki muvaffakiyetlerde uzak
ve geniş memleketleri hareke te getiren Milton, Dryden ve Locke’a sahibiz. Miiton Avru paya matbuat bürriyetile ferdî
hürriyeti ilk i ân eden şahıs
olduğu gibi, Locke’un fikir
sahasındaki araştırmaları insan . tabiatının yepyeni bir görüşle
tetkikine yol açtı.
On dokuzuncu asır ise bü
yüklük ve tenevvü bakımın
dan on altıncı asırla rekabete girdi. Addisoo iik hakiki e-
serleri yazdı. Avrıpa krt'ası
Speciator ve Tatler’iu izhar
ettiği cazibe ve mahareti
gösterecek vaziyette değildi.
, Bu edebî ziyafetin zevkine
iş-BIRKAÇ sene evvel Yeni Gine Hükümeti vahşilerin işgali altın da bulunan bir kazayı kontrole çalıştı.»Telıdidler bir netice ver meyince askerler köyleri bom bardiman et t iler, isyanı çıkaran kabine fertleri kaçtıl r, fakat as kerler çekilince tekrar geri gel
diler.
Askeri tedbirler muvaffakiyet-
siziiğe uğrayınca salâhiyet
sahibi makamlar bu vahşileri
idare etmek için daha pratik bir çare aıamrya başladılar, Genç bir öğretmen bu kabileleri, şiddet yerine utmışakhkia elde etmek a: tuşunu izhar etti. Askeri Su- baı 1ar onun bu fikrine güldüler fakat ona» eğer arzukeş ise gi derek canını tehlikeye koyup
hayatına suikast yapmasını söy lediler. Bu Öğretmen yılmadı ve
bu vahşî köylerde yaşamaya
gitti.
Çok zaman geçmeden hükü met er kârı fıı genç öğretmene istihza ile gü’ecekîeri yere hay ret etmiye başladılar. Kuvvetin
tırak etmek için Avrupalıiar
İngilizce öğreniyorlardı. Fiel
ding, Richardson ve Goldsmith
bayat ve insanlığa dair öyle
hikâyeler yazdılar ki bunlar,
ister İngilterede olsun ister
Avrupa kıt’asmda, bu devir den ! onra yazılan bu neviden
eserlerin ilk örneklerini teş
kil ettiler. Gibbon-m “ Roma
imparatorluğunun Alçalış ve
Yıkılışı” nda da arzettiği gibi, bu asır tarih ve nesir saha sında çok parlak [bir devirdi.
Birçok büyük milletlerin 15
Asırlık devamlı tarihini veren Gibbomun bu eseri birçoklan tarafından bir üslûp ve zekâ şaheseri sayılmaktadır.
En son temas edilecek olan 2J- in: i asır olabilir. Bu, daha .evvelki asırların devamının ge
niş bir sahaya yayılmasıdır.
İki veya üçten fazla isim ha- tırlamıya lüzum yoktur, çün
kü bu edebî çağın şöhreti
dünya çapındadır. Viktorya’mn
uzun hükümranlık devrinde
tarihçiler, şairler münekkid
ve fenciler büyük bir çoğal
ma ve inkişaf gösterdiler.
Wordsworth, Byron, [Shelly
Dickens, Macauiay, Tennyson,
Spencer, Cariyle v.s. kuvvetli
bir dille mütenevvi düşünce
ve ideallerin birer ifadesi ol dular ve onların edebiyat ve
tarih üzerine olan tesirleri—
müspet veya menfi olsun—mu azzamdır. Ingiliz edebiyatının
büyüklüğü şüphesiz onu ö-
nemli yapmıştır, ve diğer baş ka şeylerde olduğu gibi bu
nun da ifade ettiği kıymet
ancak ahiakî terakki ve ruhî iı kişafa yaptığı hizmet nisbe-
tindedir. S. H. DÂLZELL
President Bayard Dodge mağlup olduğu yerde sempat muzaffer çıkmıştır. Bir zaman birisi Konfiçyüs e Çin kabileleri arasında casıl olupta yaşaya bildiğini sormuştu ve Konfiçyüz şu cevabı verdi:—“Eğer onların içinde yüksek tipte bir insan yaşarsa, onların vahşi durumu nasd devam ede bilir ?» Genç öğ retmen bu hareketile Konfiçyüs' ün bu teorisini izhar ediyordu, çünki aradan çok zaman geçme den bütün kaza sûlha kavuştu ve kabileler artık vahşi değil di
lerdi-Bu kış Avrupa ve Amerikada seyahatımdan sonra şimdi anla mış bulunuyorum ki kuvvetten ziyade bu genç öğretmenin ikna yollu metoduna inanmayı arzu eden pek az kimse vardır. Bütün halk tabakaları «Kuvvetin hak
olduğu, fikrini taşıyorlar ve
“kuvvet, kelimesinden kastettik leri mânâ ise Tanrının kuvveti değiDfakat insanoğlunun şidde tidir.
içinde bulunduğumuz çağ bir çok fenalıkları olan bir memnun suzluk çağıdır. Ezilen tabakalar istismara karşı isyan ediyorlar. Siyasî iktidarsızlığın kurbanları daha ehliyetli liderler arıyorlar.
A y ın Düşüncesi
ŞİİR
Konuşan
;
P resid en t Bay at d D od ge
Küllî istihsal talepleri yeni bir ekonomik kontrol sistemi istiyc lar Eski dinî inanışlar,rı kritik*
!eri Tanrıyı inkar ediyorhr. Sos’ yal Uygunsuzluklar, aile hayatı nın disiplini yerine serbest aşkı koymağa çalışıyorlar.
Gençliğe vfcdaı dau ziyade draraaiîk bir lidere İtaat etmesi; Tenr.ya sadakat yerine bîr si
yasî partiye sadakat {yemini öğretiliyor. Bize söylüyorlar ki ikoa, hoşlukla münakaşa, ve düşüncede serbesti n otlan ge çen şeylerdir; bir azınlığın meş
ru hakkı yoktur, ve inkılâp
tekâmülle değil, ihtilâlle yapı labilir. Sabırsızlık, cebir ve şid det adaletin yerini alıyor. De mokrasinin “Hürriyet, müsavat ve kardaşhk, umdeleri senti- mental ve sulh ise kadıncasına birşey kabul ediliyor. Ferdin hakları unutulmuştur; nasyona lizm ferdi kaplıyor.
“Yılların metrûk bıraktığı ha
taları bağrımıza basmak için
asırların zekâsını terkettik.’
Hudson nehrinin üzerinde,
nehrin bir kilometre genişlik
te olduğu yerde, adamların
buz kesmesini seyrettim. Bir hafta içinde birçok ¿dam an
cak birkaç yüz metrelik [bir
sahayı temizlıyebilmişlerdi. Hal buki bir «aman sonra ıl k ba
va gelecek ve güneşin sıcak
lığı nehrin bütün yüzünü e*
ritmiş olacaktı, insan kuvveti
az birşey yapmıştı. Göklerin
ılık güneşi bir mucize yarat mıştı. Hayatta da işte böyledir
insan kuvveti mukaddes bir
şekilde ilham edilen sevginin yanında zayıf kalır.
Üniversite tahsilimi bitirdi ğim sene Count Leo Tolstoy'un
hayalının son senesiydi. O
bütün dünyaca tanınan v e ken din» düşünceye veren faziletli bir Rustu. İnsanlara inkılâbı; mukavemet— efmemek, inkâri-
nef's Ve ruhi şeylere kendini
vermek y o !uy!e aramalarını öğ retti, Josef Stahn Rus inkılâ bının lideri olarak onun yeri ni almıştır, fakat Tolstoy’un
en meşhur şakirdi Mahatma
Gandi’dir.
Stalin kuvvet kullanıyor.
Hürriyete istihkarla bakıyor, münakaşaya müsaade etmiyor.
GEÇEN sayımızda şairin İlâ hî Sırrı açan bir kahraman ol duğunu söylemiş ve şairle pey gamber arasında bir mukaye se yapmıştık. Hakiki bir kahra
man şair olmak için şüp
hesiz hakiki şiirler yazmak lâ zım, kİ bu da bizi şu sorguya u- laştmyor. O halde şiir, hakiki Şiir redir? Mademki şair İlâhî Sırrı açan bir kahramandır, o halde şiir de bu düşünce'eriu
bir kelime topluluğu içinde
bir musiki gibi kulaklarımıza çarpan sesidir, yani bir Şarkr
dır. Belki de bu sebebtendiı ki Cariyle şiire (mus cal ttıought müzikal düşünce, fikir diyor) Cariyle bu düşüncesinde ta-, mamile haklıdır ve Şiirin her
şeyden e v v e l m ü z i k l i
bir düşünce olması icap
eder. Maamafih insanların dü şür ce ve zevklerine göre şiir te lâkkisi de değişmektedir. Herkes
şiiri ayni mânâda almıyor.
Zaman boyunca rnünekkidler
bu hususta çeşit şeyler söy- K yip, çok şeyleryazdılar. Böyle olmakla beraber bir parçanın şiir olabilmesi için beşeıî ve
müşterek bir şart koymaya
imkân yok mudur acabai Evet vardır. Her ş ir parçasının h a kiki bir şiir parçası olabilmesi ir çın or unherşeyden evvel bir h a ki; bil düşüncenin bir ruusîki hai nde ifade edilmesi şarttır.
Şimdi bu hususta son za man lamı Alman münekkidlerine temas edelim ondan soma bi
zim en doğru bulduğumuz
Carlyle’m şiir tarifine geçelim; Alman münekkidlerine göre ; Şair’in içinde Sonsuzluk un
suru vardır ; ve her tarif ve
tasvir ettiği, şeklini çizdiği şe ye, bir Unendlichkeit, “ebediî
yet ’ in bir çeşit karakterine
nakleder. Bu ifade tam v
salih olmamakla beraber dik’ kat edilirse bir hakikati giz' Iemektedir. Bu noktaya temas
eden Cariyle Şiirin mevzua
(metrleal) olmasını, içinde mu zik bulunmasını, bir Şarkı ol masını esas kabul ediyor, ve diyorki: “Eğer tasvirimiz sahih olarak müzikal ise, yalnız ke
lime bakımından değil fakat
esasta ve cevherde, bütün dü şünce ve ifadesi bakımından
büttln kavradığı mânâ bakı
mından müzikal ise işte o za man şairane olur—eğer değil se, olmaz. Müzikal kelimesi nin Çok, pek çok şeyi ihtiva et tiğine temas ede.ken Müzikli düşünceyi şu şekilde izah edi yor: “Bir müzikal düşünce bir
şeyin kalbinin derinliklerine
(Devamı 4-üncü sayfada) Ruhî şeyleri, inkâr ediyor. Al lahı tanımıyor. Ferdi cemiyete feda ediyor,
insanimin Selaletine bîr son
vermek için, hapsetmeyi ve
cezalandırmayı geçici vasıta lar olarak kullanıyor. Faka!
insan sefaletinin sonu henüz
görünürlerde yoktur.
Gendi ise Tolstey’un şiddet kullanmamak doktrinine va ris olmuştur.
(Gelecek sayıda President Ba jard Dodge bu iki doktrin a- rasinda kıyaslama \ apışakta
Savfa S DÜNYA ev
ı,
Vf;, toır»
OIaıyueııhu<hı bir kornışmu .
Bir Açıklama
Dünya bu sayisile ancak üçüncü ayını tamamlamış o l makla beraber, okuyucuları
mızdan ve münevver gençle
rimizden mecmuanın hacmi ile kıyas kabul etmiyecek kadar bol yazılar aldık Bu sütunlar kendine her güvenene ve her düşünüre açık olmakla beraber
ne yazık kı bu yazıları arzu
ettiğimiz kadar tez bir zaman
da sütunlarımıza geçirmek
imkânını bulamıyoruz Binae naleyh bize gönderilen yazı ları sıraya koyarak ilk inşat
ta neşretmek kararındayız.
Bize yezi gönderen genç ya zar ve münevverlerin yazılarım bu sütunlarda tez bir Zamanda görememelerinden onlar kadar
biz de üzülmüyor değiliz
Fakat şimdiki şartlar altında bıir.un önüne geçrnıye imkân yok- iki sebepten dolayı. Bi
rincisi Dünyanın hacminin
buna müsait olmaması, diğer i % de ancak ayda bir intişar saha sına çıkabilmetnizdir. Bu ikin
ci zarurete sebeb matbaa
tedariki imkân sizliğidir. Şim diye kadar bir çok yerlere
müracaat etmekle beraber,
bütün arzumuza rağmen Dünya yi, onbeşte halta haİtada bir çıkaracak bir müessese elde edemedik.
Dünya bir zümrenin g a z e- j esi olmadığından bize her iyi ya^i gönderene sütunlarımız açıktır. Yalnız bundan böyle bize yazı göndermek liitfunda
bulunacak olan münevver
arkadaşlarımızdan, yulardaki imkânsızlıkları mızaıl itibara
alarak b r recada bulun"ca-
ğ'z. Gönderilecek tetkik re
etııd yezdar1 Ve nesirler gaze te boyu bir sütünü geçmeme
lidir Böyle hareket edilirse
onlan gönderildiklerinden son raki sayıda neşretmek İmkânı hasıl olur Şiir için bu tahdide
(Devamı 1-iincü sayfada)
Eski Babil âdetleri
KIZ alına: Serede l>ir deiaevlenme çağma gelmiş bulu nan genç kızlar bir meydan da toplanırlar Ve tâlibler de bir daire şeklinde onların etra
fım suratlardı; 9onra b:r
tellâl evvelâ en güzalden b a v lıyarak kızların isimlerini blr- bir çağırır Ve Satışa çıkarırdı Bu çağrılan satıldıktan sonra ondan deha az güzel o'an bir
diğeri satılırdı. Alıcıların
en zenginleri en güzeli için
rekabete girişirler, ve en ni
hayet en fazla parayı veren klza sahip olurdu. Orta hal liler ise pek fazla güzelliğe bakmazlar veçlalıa Ucuz kızla rı alırlardı. Ad?te göre bütün
kızlar satıldıktan soma tellâl
geriye kalan en çi/kiııinln-ekse-
riya bir sakaMsrnini Çoğüır
Ve onu t n aşeğı fiatı ödiyene satardı. Hiç kimse kendi kızını
islediği adama veremediği
gibi satılan kızı başka birisi
alıp götüremezdi; takat çift
aralarında uyuşamazlarsa eli •
nan paranın geri verilmesi
mukabilinde klz iade edilebi lirdi. Bazan k’z almak maksa- dile tâ Uzaklardan gelenler de olurdu. Soralari kızların uzak lara götürülüp meçhul macera l ı a sürüklenmesine mâni o l mak için zengin babalar bunun önüne geçm iye ve bir takım çareler aratnıya başlamışlardı,
iki genç evlendikleri gece
günlük y„kılan bir ateşe karşl
karşiya otururlar ve sabah
erkenden yıkanırlardı. Yıkan
madan ikisinden bitinin bir
yeredokunmasıgünah sayılırdı.
Htstaların Tedavisi: Bu
â d e t Ileredot’n göre en akıl lıca ve doğru olanıdlr. Bâbil- liicrin hek;mleri yoktu fak*! birisi h-staiandlğmda kendisi
ni kalabalık bir meydanın
Ortasına götürürlerdi Gelip
geçenler ya o hastalığa uğra- mış’ar veya bitişinde görmüş
lerse lı3*!a!ığın tedavisi için
icap eden tavsiyeyi yaparlardı.
İliç kimse durup hantaıun derdini dinlemeden ve anla mardan yanından geçip gide mezdi.
Pek Acayip Bir Adet: B a - billilerin pek tuhaf bir adetleri daha vardı. Buna göre mem
lekette doğan herhangi bir
kadın hayatında bir defa, mut
laka Venüs mâbedine gidip
orada bir erkekle münasebette buianmahydı. Boşkalarilekarı- şmiya tenezzül etmiyen zen gin aile kızları kendi hizmet çilerde beraber mâbedde yer lerini alırlardı. Fakat ekseriya başlarında ince bir Şerit sarılı olduğu halde uzun bir Sıra
üzerine dizilirlerdi. Burası
geçit yeri olduğundan daima gelip gidenlere dolu bulunurdu. Mâbede gidip yerini alan bir
kadın bir erkek faraflndau
Çağrılmayınca evine dönemez di. Oturanlardan herhangi bir
kadını beğenen bir • erkek
kadının eteğine gümüş bir para atar ve ona şöyle derdi- “Mabude Mi|itta"(*) seni mes’ ut kıldı.’’
Böylece Çognlon kad'n er
keğin arkasından mukaddes
yere gitmek mecburiyetindeydi Para bir defa atıldı mı redde dilemezdi. Çünkü mukaddes
sayılırdı. Kadın ilk olarak
parayı atan ile giderdi ve onu reddedemezdi. Böylece mabu deyi memnun ettikten sonra
evine dönen kadın hiçbir
zsman mabudenin bu lütfun- dan daha büyük bir hediyeye malik olamazdı Güzel ve iyi
vücudu olan kadınlar hiç
beklemı zlerdj fakat çirkin
veya sakat olanlar bazen se
nelerce mâbedde beklemek
mecburiyetindeydi. Heredot’a göre bu âdetin çok yakın bir benzerine Kıbrıs adasının bazı kısımlarında tesadüf edilirdi.
Selçuk SELİM ( ’ )Mllitta Bâbillılcrtn Venüs mâbudesi idi.
Kapılar
Kapılar anlaşılmaz insan nıhu gibidir, Kapılar bir kuyunun erişilmez dibidir
Kapılar, varılmayan âlemlerin bekçisi Kapılar, duyulrıuyan seslerin nöbetçisi Kopdnr alev alev günahlerı saklıyor.
Her kapıda gözlerim bir parça duraklıyor K'minde oğlayanlar lkiminde gülenler var Gökler kadar «tikûtî ve dilsizdir knp.lat
Kitaplar
Kitaplar sizinle ben okadar karışmlşim
Bilmiyorum siz mi yok benim kendim mİ kitap Sıcak âleminizde brn deryalar aşmışını
Gönül friık hır değil yüzbir bin Allaha lap. Neşeli günlerimde bana gülümsersiniz
Kuhumıin sevdiğini sîzlerde bulurum ben Ağlarsam gözyaşimı harflarla silersiniz
Satırların bıkmayan yolcusUyum özelden Bir mumun İşığında gece gündüz demeden
Sizde ben asırların küflerini koklad.m Bu ağır yükünüzü çektim inildemeden
Sayfalarda en narin çiçekleri topladım Gönül artık bir değil yüzbir bin Allaha tap
Bilmiyorum siz mi yok benim kendim mi kitap
Semih SAH
Son öğüt
Acı gözyaşı dökmeden mes’ut olmaksa maksadın Dikkat et ki hor güzelde aradığın saç olmasın Eğlenmiye bir dul ara evlenmiyo genç bir kadın Kokladığı bir gül olsun bari bir birkaç olmasın Ne ateşli bakışları daİ£a[atsm denizleri Ne kalbinde saklı dursun günahının son izleri N e d e başka bir aşk içm bükülsün hemen dizleri Hep çocukca arzuları gönüllere taç olmasın Dayma doğru yoldan jürü çirkef kokan Semte inme Düşkünlere s ıygı göster, zalimlere hiç çiğnenme H'çbir zaman bir alçaktan sevgi meı hamet dilenme Gözlerin öksüz inalına gönlün aşka aç olmasın
Alma Sakın bir yetimin kalbinden gelen ahım
Bir lâbzalık bir zevk için bir güzelin günâhını Bekle karanlık gecenin iş k dolu sabahını
Yeter ki karnin bir lokma ekmeğe muhtaç olmasın
I. H YEŞİL ADA
R
E
D
“Somerset Maugham”dan
Sandalyesinde çiı-kin bir tarz
da. büyük kamı ine doğru
sarkmış u Varakları açık oldu ğu halde'oturuyordu. Barakla rındaki bütiin elastikiyet kay bolmuştu. Neilsoıı keııdi kendi ne onun gençliğinde nasıl bir adam olduğunu araştırdı. Bu geniş cüsseli 'mahlukun bir za manlar oıdaıı oray a koşan bir coeuk olduğunu tahayyül et mek hemen hemen imkânsız
bir şeydi.
K aptan viskisini bitirdi, ve Neilson şişeyi ona doğru itti.
— Daha alırı.
Kaptan öne doğru iğilerek bü yük dile şişeyi yak. adı.
— ¿s. nasıl oldu dr. bu taraf
lara gelue ’ dedi.
— Oo, be.ı «dalar; sıehlıatıın için gelmiştim. Ciğerlerim has taydı ve bana bir sene bile ya- şıyamıyacrğmu söylediler. Görü yorsunuz ki yanıldılar.
— Demek istiyorum ki nasıl oldu da bu civara gelip yer
leştiniz !
— Ben bii' sentimentalistim. —Oh:
Neilson anlatmak istedikleri hakkında kaptanın hiçbir fikri
Çeviren : Nazif Süleyman. olmadığını biliyordu ve gözle rinde miihtelızî bir parlayışla kaptana baktı.İhtimal kaptanın bu kadar kaba ve ahmak olma
s ı d ı r ki onu daha fazla konuş mak merakına şevketti.
— Köprüyü geçerken muva zeneyi muhafaza için çok meş
gul bulunduğunuzdan farkına
varmadınız fakat bu ver genel olarak güzel kabul ediliyor.
— Eviniz güzel, küçük bir evdir.
— Alı. bu ev buraya ilk defa geldiğimde burada yoktu. Bura da kovan gibi bir tavanile sü tunları olan, kırmızı çiçekli bü yük bir ağaç tarafından lüzu mundan fazla gölgelenmiş bir yerli kulübesi vardı; ve saıı kır mızı ve altın renkli krotoıı ça ı-
ları etrafında bir vçı’t teşkil
ediyordu. Ve sonra bütün e f
ıafta kadınlar kadar hayali ve
boş Hindistan cevizi ağaçlan
vardı. Bu ağaçlar su kenarında duruyorlar ve bütün günlerini sudaki akislerine bakmakla ge
çiriyorlardı.
özamanlar ben delikanlıy
dım—aman Yarabbi: aradan çey rek asır geçti- ve karanlığa
göçmeden evvel bana bırakılan kısa zaman zarfında dünyanın bütün güzelliğinden zevk qlm:tk istedim. Bu yerin gördüğüm en güzel yer olduğuna inanıyor dum. Bıı yeri ilk defa gördü ğümde kalbim burkuldu ve ağ
lamaktan korktum. Ozamaıı
yirmibeş yaşından fazla değil dim ve bu çaresizliğe elimden geldiği kadar aldırıııumaya ça. lışmama rağmen, ölmek istenir yordum. Ye neden se bana öyle geldi ki bu yerin istisnai güzel
liği kaderime boyun eğmeyi
benim için daha kolaylaştırıyor. Buraya geldiğimde öyle hisset tim kî bütün mazideki hayatım benden uzaklaşmıştır, Stokholm ve üniversite ve sonra Bon, bü tün bunlar başka birisinin ba yalı gibi görünüyordu, sanki nihayet artık felsefe doktorla rımızın bukadar münakaşa e t likleri realiteyi—ben de, bir fel sefe doktoruyum, bilirsiniz—bul- mıya muvaffak olmuşum gibi. Kendi kendime “ Bir sene " diye bağırdım. “ Bir seneni var. Onu burada geçireceğim ve. on dan sonra memnunlukla ölebi lirim.«
Yirmi beş yaşınızda çılgın, ve sentimental ve roelodrama- tiksiniz; fakat böyle olmasaydık ihtimalki elli yaşına geldiğimiz de deha az akıllı olacaktık.
Çimdi içmene devam et dos
tum, ı benim saçma sözlerim
içmene meni olmasın.
* İnce elini bir şeye doğru sal ladı ve kaptan kadehinde kala nı da içti. Kaptan elini viski şişesine uzatarak .
-Sizin pek içtiğiniz yok, dedi. Sveçli:
-Ayık olmak itiyadındayım
diyerek gülümsedi. Kendimi
dalıa kurnazcasına tahayyül
ettiğim vasıtalarla« arhoş ederim. Fakat ihtimalki bu lıodpesenlik'
tir. Hernasılsa, tesirleri daha
uzun ve neticeleri dalıa az
zararlıdır. Kaptan:
-Amerikada şu s ralarda bir
hayli kokain küll
i
Dildiğimiöyleyiyortar.
Neilson gülmesini tutamadı. -Fakat beyaz bir adam nadiren görüyorum, dedi. Hem bir defa için bir damla viskinin bana bir zararı dokunacağını sanmıyor um.
Kendisi için biraz döktü biraz soda ilave etti ve bîr yudum aldı.
-Ve nihayet bu yerin neden bukadar gayri dtlnyevt bir gü zelliğe sahip olduğunu anladım. Aşk bu yerde, okyanusun orta sında bir gemiye konarak bir zaman yorgun kanatlarını kı san muhacir bir kuş gibi bir an durmuştu. Oüzel bir aşkın rayihaası, Mayısta memleketi
min kırlarında çiçeklenen bir
ağaç n rayihası gibi, bu yerin
üstünü kaplamıştı. Bana
öyle geliyor kî insanların içinde
sevdikleri veya ıstırap çektikleri yerler etraflarında daima tamam
ıyle ölmiyen birşeyin güzel
kokusunu taşırlar. Sanki bıı yerler oradan geçenlerin esrarlı bir surette tesir eden ruhi bir mana elde etmişlerdir. Ne de mek istediğimi anlata bilnıey nekadar arzu ederim
Hafif gülümsedi:
-Anlatabilse!» bile anlıyabilace- ğinizi tahayyül edmememe rağ men.
Bir an durdu.
—Yandmıyorsaııı bu yergüzelr
di çünkü burada güzel bi
sürette sevilmiştim.
Ve şimdi omuzlarıni kaldırdı. —Fakat ihtimalki burayı giizel bulmama sebeb genç bir a k ve uygun bir yerin mes’ut bir
surette birleşmesinin estetik
duygumu talinin etmesidir. Kaptandan daha az kahn ka falı oian bir adam bile Neilson’
un sözlerine şaşmış olsaydı
afedilebilirdi. Çünkü söyledi
ğine hafifçe gü.er gibi göründü Unu söyleten heyecanıydı ve
buru 2ekâsı gülünç bı luyor
gibiydi Kendi kendine bir sen- timentaüst olduğunu itiraf etmiş ti ve sentimentalité skeptisizm ile birleşti mi o zaman çekece ğiniz var demektir. Bir an sus muştu ve içinde anî bir şaşkın lık olan gözîer’e kaptana baktı.
KYi.riv, ifl-ır.
DÍ'NYA
Türk romanın,n vefakâr çocuğu:
Mahmut Yesarinin
ölümü dolayısile
D Ü N Y A geçen ay baskıya verildikle» sonra büyük bir acı ile Mahmul Yesarinin Ölüm haberini aldık. Mahmut, bu Türk ro manının vefakâr çocuğu yıllardır ciğerleıini kemiren amansız illetten kurlulamiyarak Ya kacık sanatoryumunda hayata gözlerini kapa • dı. Mahmut 25 Nisanda Çarşamba gün Yakacık sanatoryumuna nakledilmiş ve bir
kaç aylık istirahata ve yapılan bütün ihtimam
Ve gayretle rağmı-n hastalığın seyri
değiştirilememiş Türk edebiyat dünyası bu suretle kıymetli ve mütSvazi bir evlâdım kaybetmiştir.
Her edebiyat heveskârmin ilk gençlik rüya
larında Mahmut büyük bir yer alır Fakat
Mahmut’un san at kudretini anlamak için ol dukça yaşlanmak, garp edebiyatı ile ünsiyei peyda etmek icap eder, Ozaman inttnıyorsU nuzki Mahmut bir devrin romancısı değildir. Hakkıki sanatkârlar ekseriya bulundukları
devirlerde eniaşılmıyor Bu gayet
tabiidir.
Malımut’ta böyle. Zira Mahmut o sanatkârlar
dandır ki zamanla Türk edebiyatındaki yeri ve Önemi Çuğelacak, ileri nesiler tarafından da ha fazla okunacaktır. Batı tekniğini, bilhassa
Ve bilhassa romana
garp
ruhunu getiren romancılarımızın başlrıda Mahmul gelir Onun vakitsiz ölümü Türk romancliiğmda vakitsiz
bir boşluk b'rak!yor Bu boşluğun uzun
zaman doldurulamıy£’CQğı anlaşılıyor. HAYATI ve ESERLERİ
Mahmut Yesari i 890 senesinde İstanbul'
da doğmuştur. Meşhur Hattat Yesarizade
Mustafa izzetin torunu, Fahrettin Beyin o ğ ludur. İstanbul lisesi ve san’at Akademisin
de okudu. Kendisi matbuat hayatini kari
katür yaparak atılmış, sonra (Diken) gazete sinde çalışmıştır. Piyes ve roman sahasında çalışmağa başlamış ve büyük bir muvaffa kıyet
göstermiştir. İlk romanı (Namus) tur
Yüzü
geçen eser sahibidir. Bunlardan bazılarını
veriyoruz: Su Sinekleri, Bahçemde Bir ,Gül
Açtı KeJbimin Suçu, Geceleyin Sokaklar,
J]animlar Ter'/ihaneS', Ak Saçlı G e r ç Kız;
Sevda
ihtikârı.
ölününGözleri,
BağriyanıkÖmer, Yakac-k Mektupları, Tipi Dindj
[1 1 - 1 , Çulluk, Pervin Abla...
Başlangıçtan bugüne
kadar İngiliz Edebiyatı
- 3
Anglo-Saksoıı Hayat ve Edebiyatı
B eow ulf’un bünye ve değeri
B E O W U L F ’ un önemi bu epik hikâyenin inşa tarzında değildir. Bir bakıma bu şiiri yazan ozamanın eski saz şai- ıi bir hayli dolambaçlı yolla ra sapmıştır. Mevzudan kaçtığı zamanlarda Beowulf’un Dani markadaki kahramanlıkların dan evvel ve sonraki haşarı larını da anlatıyor ki bunların birçoğunun asil hikâye ile bir alâkası yoktur. Ayni zama
nda, itiraf edilmek lâzımdır
ki, şiiri anlatış tarzında p?k
fazla tenevvü yoktur. Bir
hâdiseyi, karanlık bir Şekilde
diğer
hâdise
takip ediyor-, bukaranlık ve ciddi anlatış to nunu ışikltndıracak hiçbir hü mOr yok; hatta tabiat tavSir- lerinde bile tabiatın şiddetli ve korkunç cepheleri olınmjş- t.r. Bandan maada karakter ler hakiki insanlar değil, fa kat ozamanın tiplerinden—
kahraman, kral, kraliçe —
ibarettir. Ve bu tiplerin basit anohatları çiz lmiştir. B eow ulf u harekete getiren dolma yüksek insiyaklardır. Ne yapa cağı hakkında hiçbir kararsız lığı yoktur; yapacağı herhan
gi birşeyi yapmadan evve|
hiçbir zaman kendi kendisile muhakeme etmez. Hiçbir za
man hiddetlenmez. Hiçbir
mükâfat düşünmeden kend,
kendini i fds eder. Krsccs
hayata benzemiyecek kadar
aşırı ideal bir tiptir. Aşikâı
ki şair eserindeki karaktere
d e ğ l , fakat şiddetli bir aksi- yonun akışına ehemmiyet ver
mektedir. Bu sebebteo de
Beowulf, Homer’ in Odise ad lı eserinde meydana getirdiği ve gözümüzün önünde yaşat
mıya muvaffak olduğu için
bizi tekrar tekrar kendisine
çekerek okumamıza sebebiyet
ver^n, meselâ, Ulysea gibi
tiplerden birisi değildir.
Maamafi bu şiir İngilizce
okuyanlar için önemi haiz ve
zevkli birşeydir. Hâdiseler
Avrupa kıt’ asında geçmekle
beraber Beowulf xngiliz Ede biyatının başlangıcıdır.
Müellifine göre hikâyede ki vakıalar bir rüyanın fan
tastik olayları değil, takat
hakiki oluşlarıdır,
Ingiliz
edebiyatındaki birçok eserlerin karakteristik
vasfı olan tabii ve hakiki
bakımdan, bu şiir Ingilizleri meydana getiren ırkın âdet ve ıdelallerini aksettirir.
Hatta bugüne kadar bile
devam eden bazı hususiyet ler ilk defa yazılı olarak ken dilerini bu eski minstrel’ 1er (saz şairi) satırlarında göste
rirler, Netekiın bu orijinal
kabileler tabiatı seviyordu,
filhakika Ingilizler şimdi de
öyledir, yalnız şu farkla ki
Ozamankileri teshir eden tabiat görünüşleri şimdikilere yabancı geliyor, meselâ denizlerde kük reyen fırtınalar veya k ıt’atmm siyah oiirianlan ve bataklıkla rı. Onlar harpte hayatlarını, daha parlak bir âlemde, İlâhi bir sükuna kavuşmak için de ğil. iö’ *t ölümden fazla koı-
Jaha çok şeyler oldu- ğı ık' te', feda eden İnsanlardı, H 0y ati idame eden şeyin Wyrd
yani kader olduğuna ina
nıyorlardı; inanıyOrladıkî insa na saadet veren şeyler harici
şeyler değil fakat yazife ve
bilhassa liderlere sadakattir,
ihanet en büyük cinayet sayı lıyordu. Keza veril n ziyafet
ler de mânâlldlr, kral ve
adamları bu ziyafetlerde kah- ramanlık şarkıları dinlerlerdi.
Daha sonraki zamanlardaki
Sayfa M
4Uullllu!l!lLlllllIı,,ıll)lı,ıli i,allllı,,ı
É İ
A r t ı k
Ufkumdan silindi korku ıç karanlık ¿Senin hayâlini gördüğüm günden. Efsaneye benzer mazimi a<t,|k
Anmak istemiyor, gülüyorum ben. Çamlordan süzülen ışıklar tel tel,
(lökler daha berrak, sesler doha şefi Sevişer.ler kadar tabiat güzel,
Bunların içinde tek şaheser sen ! Dallarda şakıyan kuşlar gibiyim.
Belki daha şakrak, daha savdalı. Kim bu sevgimizi kıskananlar, kim?
Kim demiş kopacak sevgimin dalı? Sevgin öyle coşkun yüreğimde ki
Dalgalar biz al r seslenişinden,
Bahar rüzgârından tatlı ve belki
Çok daha alevli eski bir kinden. Ufkumdan kayboldu korkunç karanlık
Senin hayalini gördüğüm günden. Efsaneye benzer ınâziıni aıtık
Anmak istemiyor, gülüyorum ben!
ENGİN GÖNÜL
I -i I lıi
i
YetişenlerBir Akşam
1Akşam oldu yine ışıklar yandı, |
Eşsiz güzelliğe melekler kandı. |
Göklerden yerlere bir bir indiler, ‘ğ
Gezdiler, gördüler hep birer birer, i
Her akşam başlıyor yeni bir hayat, Ş
Gel güzel bu gece kucağımda yal, Ş
Bu yolda bir adım daha atalım, |
Bu aşkın tadına biz de totalım. Bizleri her gören aşka inansın,
Yıllar, melekler bile kıskansın. Koşalım gidelim uzak illere,
Benzesin aşkımız esen yellere.
Ş Ferda Tayfun ş
İ İngiliz OruİU |
saray hayatinin miişaşa zenginliklerini ha
riç İmarsak bu hâdiseler nezaket ve kibarlığın
samimiyet Ve vakarln hakiki hususiyetle
rini aksettirirler. BeowUİf, oh aide, A n g lo -
Sakson şeref idealini, macera aşkını ve In-
gilizhaikinda devamlı bir surette kalan ta biat aşkını gözlerimizin önüne açıyor.
»(Literatüre and Lite’tan N ,S #E.)
YILDIZIN PARLADIĞI ANLAR
ISTAN BULUN ZAPTI
— 2—
S T E F A N Z W E I G
B Ü Í H A N A R P A D Koustaniin, tehlikeyi hemen
kavrayor. Ve Mehmedin bütün sulh nutuklarına rağmen, 'an laşılması hiç de güç olmayan
bir korkuya kapılarak: Bal
yaya, Papaya, Venediğe, durma dan elçiler g ö n d e r i y o r , ve a s k e r ve kadırga g ö n dermelerini istiyor. Fakat Roma tereddüt ediyor, keza Venedik- de. Zira doğu ile batı kiliseleri arasındaki o mahut akide farkı uçurumu hâlâ duruyor Rum kili sesi Roma kilisesinden nefret et mekte ve patrik, Papayı en büyük rahip olarak tanımağı
kabul etmemektedir. Gerçi
Türk tehlikesi önünde, Ferra- ra d a ve Fioraıısa da iki ru
hani meclis toplana! ak, her
iki kilisenin ve buna muka bil de Bizansı Türklere karşı emniyete almağı kararlaştıralı hayli zaman var. Amma Bi- zansı tehdit eden leh ike bir az yatışıyor gibi olur olmaz Rum Sinodları, muahedeyi tat
bikten vaz geçtiler. Ve ancak
şimdi Mehmet tahta çıkınca- dır ki zaruret, Ortodoks inadı nı yeniyor. Bizans, acele yar dım ricası ile beraber rauvaf
fak haberini de Romaya gön deriyor. Şimdi Kadırgalara as ker ve mühimmat yükietilmek- tedir. Bir yandan da, iki Av rupa kilisesinin barışması me rasimini ihtişamla icra eyle mek ve Bizansa tâarruz ede cek olanların karşısına {bâtlin birleşmiş Hristiyanlık âleminin çıkacağını dünyaya ilân etmek üzere P^pa mümessili, bir ge mi ile, yoldadır.
BARIŞMA ÂYİNİ
Ve muhteşem sahne, bir ilk Kânun günü başlıyor. Bir za
manki Mermer, Mozaik ■ ve
ışıldayan baha biçilmez süs
lerinin ihtişamını bu günkü
camide bulmamıza imkân ol mayan o harikulade Basilika, barış anının büyük bayramını tes'it ediyor ve ülkesinin bü
tün recalini etrafına a l a n
imparator Kostantin, tacı ite bu ebedi anlaşmaya en yüksek de lili ve teminatı vermiş olmakiçin kilisede görünüyor. Hadsiz he sapsız mumlarla aydınlanan bu muazzam bina ağzına kadar dol muştur; Roma kiiistsini mümes sili Işidorusile Ortodoks patriki
Gregorius, mihrabın önünde
durmuşlar âyini kardeşçe tes it ve takdis ediyorlar. Ve her iki memnun ruhani tarafından aziz Spiridon'nun âsi vekârla nak ledildiği sırada, bu küsenin ça tısı altında ilk defa olarak Pa panın ismi de duâda okunuyor ve gene ilk defa olarak Latince ve Rumca söylenilen dini şar kılar, ebedi Katetralın kubbele rinde akisler bırakıyor. Doğu ve batı, bu iki ayrı inanç ebe
diyen birleşmişe benziyorlar:
yıllar ve yıllar süren kanlı bo ğazlaşmalardan sonra bîr defa dahadır ki, garb dünyasının tim
sali olan Avrupa birliği fikri
yerine getirilmiş oluyor.
Fakat tarihdeki makul anlar ve müsalaha anları kısasiireıler ve devamlı olmazlar. Kilisedeki müminlerin sesleri, bu müşte rek duada ıeniiz birleştiği bir sırada, dışarada, bir manastır hücresindeki âlim Keşiş Cena dlos, latinlere ve hakiki imana ihanet hâdisesine karşı harake- te geçmektedir. Ve mantık ile henüz bağadşmış olan bu sulh akşamının havası bit kerre daha taassup tarafından parçalanırken Rum ruhanisi hakiki bir tesii miyeti nasıl akima bile getirtm
iyorsa, Akdeniz'in öteki uc
undaki dostlar da yardim va- itlerini hatırlamazlar. Gerçi b'r kaç Kadırga ve bir kaç j üz as
ker gönderilir amma ondan
ötesi .şehir, mukadderatı ile baş
başa b’rakı ir.
HARP BAŞLIYOR
Dünyaya kuvvetle tahakküm peşinde koşanlar, bir harp ha
zırlığı ile meşgul bulundukları
sırada, hazırlanmalarını tamamı ile bitirinceye kadar hep aşağı dan alır ve sulhtan bahsederler, işte cülûs sırasında Mehmet de, hele bilhassa Konstantin’in el çisini, gayet güler yiizle ve fe rahlık verici sözlerle kabul etti; alenen ve vakarlı bir tavırla* Tanımın, Peygamberin Melekle rin ve kur’ânm ismini zikrede rek, Basiieus le aktedmiş o'duğu muahedelere sadık kalmak iste diğine yemin ediyor. Amma bu müdebbir adam aynı zamandada Macaristan ve Sirbistanla karşı lıklı tarafsız ık esasına dayanan üç serelik bir anlaşma yapıyor. Bu üç yıl zarfında o, şehri zabt- etmek için rahat rabat Hazırla nacaktır. Mehmet, kâti derecede
sulh vaitlerinde bulunduktan
ve yeminler ettikten somadır kı bir tecavüz hadisesi ile harbia başlanmasına sebeb olmuştur.
O ana kadar boğaziçinin sa
dece Asya yakası Türkterin
elindeydi ve bu sayede de
gemiler, Karadenizdeki zahire
ambarlarına serbest serbest
gidebiliyorlardı. Şimdi ıseMah- met, hattâ kendini haklı çıkara cak herhangi bir sebeb ileri sürmeğe lüzum görmeden bu ge çidi kapayıyor ve Avrupa kıyısı nın Rumelihisarı noktasında, I
a 11 seferlerinde Keyhusrev’in
boğazı geçmiş olduğu en dar
yerde bir kale inşasını emredi yor ve boğazın, muahade mü- cîbince tahkim edilmemesi lâ- zımgelen Avrupa kıyısına, bir gece içinde binlerce jrençber yerleşiyor. Yiyecek temini için etraftaki tarlalar yağma ediliyor ve sadece evler hâkile yeksan edilmekte kalınmıyor, tarihteki meşhur Sent Mişel kilisesi bile, bu zorbalık kalesinin taşlarını teminiçin yıkılıyor. Kalenin inşa sim bizzat Sultan, gece gündüz hiç nefes aldırmadan ¡dere edi- yorve Bizans, açık denize olan geçidinin, hakka ve muahedeye muhalif olarak kapatılması nı. baygınlıklar içinde seyretmek zorunda kalıyor. Daha sulh hâli
devam ettiği bir sıraba, açık
denize çıkmak isteyen gemiletin topa tutulması başlayor ve bu rast giden ilk tahakküm tecrü besinden sonra artık işi gizle meğe kalkmağa hiç lüzum yok
Mehmed, 1 Lig Ağustosunda
bütün ağalarını ve p aşalarım bir araya topiayor „ve Bizansı taarruzla zaptetmek hakandaki maksadını onlara açıkça söylü yor. Bu kararın halkla ilâm ge cikmiyor. Türk devletinin her
yanma gönderilen münâdiier,
e i silah tutan herkesi işbaşına
davet ediyor ve 5 Nisan M52
tarihinde âni olarak ileri fırlayan bir seli andıran muazzam bir OsmanlI ordusu, Bizans önünde ki vadiyi, şehrin surlarına kadar
Sayfa 4
DÜNYA
EYLÜL, 1045
=n g I Lübnan T ü r k ü l e r iB ir İ t y ı A k ş a m ın d a
Önümüzde h*.kikat ve yok bir iz hayâlden;Duygular anlaşınca el eli bırakıyor,
Ufukları dolduran deniz uyandi birden, Bir beyaz kartal gibi bir yelkenli aklyor’ Umduğumuz yok birşey ne hâyâ! ne sihirden —
Tek yaşamak arzusu gönülleri yakıyor___ Baş: k arlı dağları bir tarafta Lübnanın
Uzar,iniş öte yanda Lübnan sahili— kıvrak: Ufuk bir ümit kadar uzak; hisler >bu anın
Suları kadar engin, suiarl kadar berrak.
Yaşamak oy yaşamak— dışında yi* Zamanın,
Günahkâr ruhlarsınız gere kucaklaşacak. . . . *
Tâ uzaklarda yaldı ılıklarını yal,
İçimizde dolaşan gizli ürpe:işler Var,
pepemize sarkıyor klrılen bir Çam dalı,
Vgşemfk haykırırken deniz, gök ve topraklar, Biz bir okun del liği iki çığlın
sevdnlr-B zj kucak kucağa esn vermiş bulacaklar . . .
■ a S ■
Kelej saati vurdu seal dokuzu dan, dan, Ruhlara can getirdi kararması suların, ŞtraUs’un valsi çeğbyorken Tunadar,
Esin' olduk bizi eriten duyguların
fil ler ime dökülsün y;:xn ur gib. kshkfhan , Sarsın set i meleğim en gizli uyukuiarm , Bi: rüya akşamında eydir|ar,irca suör, '
Genişledi b s !erım suda belkelar gibi, Biı hâyal â cmirri rekştdince duygular,
Uyanıp kir rüyadan bir lı $ai arer gibi — Kerd;mi sonsuzluğun um m tnm a bı,ektim,
Ye bir yelkenli gibi kemi içimce aklım.
Naxif Süleyman EBEO Ğ LU
m
ş a
I
=a
IIHilGllilll[!l!l!IIİRII!l!I!!iK!!lilll!l İ3
!İMİllll!ııiıHl!ııilinı„llll!„!il!;i!,ıl)n!„iHll|l.ıiıl!:„ii:Hı„ınml,ıl!BlıjH8l.ılllHl..llHlı,ıi!IHı.,ıllllı,ıillHiı.llllU..HIllı„ıHUı,.ımiı..ı11Hı,.ıllllı..ılinı,
I
SULARDA İZLER
|
Eserken ince ince mellem yine denizden b ir nakş olmuş suya bi: lerce gümüş izden î Bn izler, erginlerde çi ekli 1in gümüş tini Sess.zce oym-şmada bir k?ç civelek sandal. Dalgalar, kıyılarda yanan yüz kollu şsmdan Göz k rpmada yıldızlar, korkmuş gibi akşamdan!
y gökte dağıtırken gümüş saçım tel tel Yalıyordu suiarı içten, yanık bir gazel. İ ’rkmöş gibi bu sesten titreşti gümüş d Har Derinden âhedeıek coştu nazlı sandallar. Kırabilir bu ses hangi â kın feryadıydı.'
Kim bilir hangi güzel sevgilinin yâdıydı i
Sezdim rûhuma kadar zevkin yükseldiğini Ve sonra da b r kalbin hep vecde geldiğini Dalgalar, kıyılar da gittikçe coştu daba
Dudağında denizin hiçbir çat’ak kahkaha ! Nevzad YALÇIN
Bir Lübnan Hikâyesi
jj.llllll. .tIHiı..ılHn.,ı(l!Tı>.ı!nilı.inift„flili>.,ı!lA,.ıll]Iı„ılinı,.ı(lllı„ mili, |
2 — i S a t 1 ı o ğ I u p
İ W W W W W W ,NPW,1]IH1IIIMİ1III'W,P
Ş i i r
(t-inci sayfadan devam) kadar nüfuz edeD; o şeyiu ba tınî esrarına, yani o şeyin i-
çinde saklı duran melodiye,
— ki o şey bu melodiden dola yı var olmaktadır ve bu dü n
yamızda olmıya hakkı bulu-
nur—varan bir dimağ tarafın dan söylenen bir düşüncedir. Diyebiliriz kİ bütün batını şey ler melodiyi ihtiva eder; ve bittabi kendi kendilerini Şarkı
halinde izhar ederier. Şarkı
kelimesinin mânâsı derindir.
Bize mantikî kelimelerle musi kinin üzerimizde yaptığı tesiri izah edecek birisi var mıdır? Bu bir çeşit yumuşak ve es rarlı konuşmadır ki bizi Son suzun kenarına götüyor ve ba kışlarım zı dakikalarca bu Son suzluktan ayıramıyoruz!
Bütün derin Şeyler Şarki dir. Sonk' de bizi teşkil eden esas öz, Şarkıdu; sanki bütün diğer şeyler saıgi ve kabuk tan ibaretmiş gibi Bizim, bi zim vt
herŞeyin
esas Unsurubudur. Şiire, ohalde Müzikal Düşünce diğeceğiz. Şair, bu tarzda düşünen kimsedir. So nunda horşey zekânın kuvve tine bağlanır; bir insanin sa mimiyeti ve görüş derinliğidir ki onu bir Şair yapar- Lâzim geldiği kadar derin görünüz: müzikal olarak görmüş olacak sınız; Tabiatın kalbi huyer- de musikidir, ancak ona var mak lâzımdı.r”
Buradaki satırlarla Şair ve Şiir.üzerineoUn tetkik yazımız sona eriyor, Carlyle’in bu söz lerini dikkatli bir görüş zovi- yesindon geçir*» herkes anlı-
yacakiu k „
bütün
kâinatıomuzlarında uş?yan devâsâ
bir kahramandır ve Şiir yaza' bilmek ancak Sonsuzluğun aza b,nda kıvranmak, Sonsuzluk
uçurumunun k e n a r ı n d a
Sonsuzluğa bakarak, o Sonsuz
luk içinde
kaybolmak
o Son-suzlukian bir parça olmakla mümkündür.
DÜNYA
ynü, bülün ümit Ve idealleri
çökmüş et Ve kemikten ibaret bir insan tasavvur et. Ben iş te oyum. Eğer srnada rastla- masaydım, eğer sende olmasay
dın: bana yaşarak kuvvetini,
kazanmak ve Uthelmek kuv
vetini sen veriyorsun Binaen
aleyh sen beni yalnıZ mes Uf
etmekle kalmıyorsun yaşatıyor sun da. Sen de olmasaydın!.. Kimbilir . . .
* * *
JA N A N D R U V adındaki
birF.ansıZ H.va kuvvetleri
subayı Av.upa harbinin
pailak vermesi üzerine bîr
iiloya kumanda etmesi için Lübnar.a gönderiliyor ve orada Yüce Komiserin vndıği bir
baloda,
LİLİ adında bir LübnTn
dilberile tanışarak onunla ev leniyor, Genç kız çılgın bir
aşkla genç subaya beğbdır. Ve nıçs’uf olmasına rağmen, hocasını mes’uf edemediğine
dair içinde bîr h s v0r. Bu
duygusunu bir gün ona açı
yor ve diyor k;«Jan ben seni
mes’ut yapatıiıyoıum, senin
benden sakladığın meçhul bir
ş yler var.»Şimdi okumaya
devam ediniz:
— Beni anladığından dola yı mes’udum yavrum. Bilmem anlatabilecekmtyim; fakat bo- ni düşündüren, ne şu ne bu dur. Beni düşündüren şey , . .
bundan sonra, lıarp bitip te
sulh gelince, eski dünyamızı, kaybettiğimiz dünyayı bulub
bulamiyacağimizdır. Ben
bu
harbin insanı değilim Lili’ bu harbin başlamasile kaybettiğim
b;rşeyr var. içimdeki herşey
kökünden çöküp gidiyor, eski
dünyamı bir daha, bir
daha
bulamıyacağlrndan eminim.
Dediğim gibi ben bu haıbin insanı değilim, harple herhan gi bir dâvâmu halledileceği ne de inanmıyorum.
Mânevi-Almanların Eelçikaya h ü
cum ettilherini takip eden
günlerde Jan eve pek sey-
rek gelmiye başlamişll. Son
defa olarak on gün geçtiği halde Jan görünürlerde yoktu. Gençkız için için kendini yiyor. Bir zabitle evlenmenin hakiki
heyecan ve zevkini, ümif Ve
Istıraplarını bu kimsesiz gün lerinde daha ziyade hissedi
yordu.
Çok geceler buhranlar için
de uyanıyor, ve bir dalın
uyuyamiyordıı.
Sabaha kadar oturur, sigara çer, ipek tüllü penceresinden karanlık Beyrut sahillerine ba kar ve Jamn gelmesini bek lerdi.
Beyrut havalarım sabahlar*
Bir Açıklama
(2-inci sayfadan devam) lüzum yoktur. Fakat hikâye gönderecek okurlarımızın bu hikâyelerinin mümkün olduğu
kadar kısa olması zaruridir
Kağıdın bir yüzüne yazılmak
şarllle, üç kâğıt dolusundan
fazla olmamalıdır.
San’atta tahdit, insana biraz
tuhaf gelebilir Fakat içinde
bulunduğmuz ahval Ve şerait bunu icap ettirdiğinden, böyle hareket efmıyo mecbur kalma“ mizı okuyuculerimizin da hcş göreceğine inanıyoruz.
Dünva’yı pek yakında on- beşte bir yapmak kararındayız Ozoman b/ze yazı gönderenler için deha büyük bir f;ısaf
sahası a çılm ş ölecektir
Okuyucularımızın samimi alâ
kalori devam ederse~ki buna
hiç şüphe etmiyoruz ozaman
dünyayı haftalık yapmak da
mümkün olacaktır.
Bu voslle ile samimi alâka*
larmdan dolayı bizi seven
arkadaşlara bir kere deha bu
sütunlarda teşekkürü büyük
Ur zevk sayıyoruz, H. CAHİT
1IIIIIII!II!III1III1İİIIIIIİ1!IIIIIIIIIIII!IIIIIIIII!I!I!!II1II!!IIIIII!!II!IIIIII|I11II||||||||
ZAVALLI Basinrev
Lefkoşa
patrol eden bir tayyare filosu kalbini ağzına getirirdi. Bir deli gibi yatak odasından ta-
raseya ç^kar, günesn eltin
ışıklan altında parliyan çelik kanatların semada kayışlarını, lakla atışlarını seyreder,«bun lardan biıi mutlaka Jan Olma lıdır, de. di. En öndeki evet
şu mutlaka Jandir.» Kalbi
heyecan ve istirapla çarpar ve Akdeniz Ufuklarında kaybolan filoya bakarak gözleri yaşa-
rırdj Sessizce Tanrıya dua
ederdi, «Tanrm onu bana
yolla!»
#
* *
Bir ikindi tarasaya oturmuş zencinin getirdiği çayı içiyor
du, Beyrut göklerini ansız n
bir gürültü kapladı, yerinden
fırladı. Deniz tarafından iki
filo,otuz kadar tayyare geliyor du. Evvelâ bir ku§ büyüklü ğünde olan çelik kanatlar sa
hile yaklaştıkça büyüdüler,
Sonra filolar ayrıldı, biri şarka
açıldı. Diğer filo tam evin
üzerine doğru geliyordu. O n
lardan bir ianesi, en öndeki
ansızın alçaldı. Evin damına
değecek kadar yaklaştı
Ve ge
ne birden bire yüksejdi,
Uzak-Düşünceler
Tabiatın şiiri hiç bir zaman ölmez.
J. Keats Tabiat bize değil, biz ta- h;afo kanunları emrederiz.
E. Kant Kadınlar yalnız paslandık ları zaman duran tirildaklara benzerler.
Voltaire
Tabiattaki kaprisleri San at
taklit etmeğe uğraşıyor. T, B. Macaulay Memleketler münbit olduklaıl risbette değil hür oldukları nis- betfe İnkişaf eder.
C h. Monfesçp-ieu
lebiafin insana verdiği en
büyük lufûf hayatin kısalığ dır. II. Plmy
iki şıktan bilini intıhHp
edalım: Yn kadınları sevmek
yahut onları tanımağa
çalışmak.
Jean LOrroin Zinde vo lâyemııt bir Türk
milleti ibda ötmek, mamur
ve müreffeh bir Türk
vatanı
yaratmak için Türkiyeain her
devirde yeni ve büyük işler
yapacak olân feragatkâr adam lara, kahremanlsr» ve Lâye- mutlara ihtiyacı vard r. Türk vatanı; vazifeyi, fazileti, güzel likle sevgiyi, kuvvet ve kah ramanlığı terennüm eden nağ
melerimizle çınlamalıdır. R.Ş.Sirer ... H. CA H İT Kitabevinde tn s o n eserler, dergiler,mektep eşyası bulabilirsiniz, GELECEK S A Y I D A
D ünyayı
K adınlar
idare Etseydi
İ9Şİ1 Ve kayboldu.L.li «bu muhakkak Jan
olmahdıDidiyordu, «Evet, mu hakkak odur, Zaten onun bu
ek^snı eve geleceğine dair
içimde bir his vardı.»
JAN o akşam eVe geldi.
Liliyi o zamana kadar hisset mediği bir hasret ve sevgiy|e sıktı, kucakladı. Yorgun ve
zayıf görünüyordu. Genç
Lübnan dilberi merak Ve he
yecanla ona sordu. '
— Jan, neredeydin? Oh, Jan beni öyle korkutuyorsun ki
Gözlerini hafif bir yaş
perdesi kaplamıştı. Onun g e leceğini tahmin ettiği için, g ü zel b.r luvolet yapmişît, yüzü nü bir tülle örtmüştü. Genç
zabit onun tülünü kaldırdı.
— Merak edecek bir şey yok
dedi. Bundan sonra daha ser
best olacağımı tahmin ediyor
um Bu istisnaî birjeydir.
Bilirmi sin beri nerdeydm ?
Paristo, Bazı büyükleri Parise götürdüm. Bunun içm gecik tim. Hem orda iken ne yap
tım bj[lr misin? Harp bilince
Parise griliğimizde kalecağjmjz bir y-r tayin etlim. Senin s e veceğin bir yer. Paıislenuzak-
çafcrhtbir köy.(Devami Var)
Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 1 6 4 9 5 0 0 6