• Sonuç bulunamadı

Türk romanının vefakar çocuğu:Mahmut Yesari'nin ölümü dolayısile

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk romanının vefakar çocuğu:Mahmut Yesari'nin ölümü dolayısile"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DUNY A

İyiyi»

Doğruyu,

Güzeli, Güden

F i k i r

ve

S a n a t D e rg is i

&

OKUvnoııumMiz*

1 ize yazı gönderen okuyucularımızın bu yazılarını Dünya P, K. lf>7'ye adres etmeleri zaruridir. Gönderilen yazının geri verilmesini isleyen okuyucular iliş’k olarak bir buçuk kuruşluk posta pulu göndermelidirler.

Ddnya’nın abone bedeli 12 sayı dört ş!l indir. Kazalar­ dan posta pulu da kabul edilir.

<** i

İNGİLİZ EDEBİYATI

-ÖNEM Lİ MİDİR ?

* t M e cm u a m ız bu sayı- İ sından itibaren lisenin j d eğ erli İn g h z c e öğret- İ meni Mr. Stewart H . j D a l z e l i ’in kıymetli yar- j d in d a rın ı temin etmi- |y e m uvaffak olmuştur, t M r. Stewart H . D a lz e l! I bu y a z ıs ın d a dünya j çap ın d a bir m e vzu ya j te m as e d e r e k İn g iliz j e d e b iy a tın ın Önemini İ b e lirtiyo r ve bu e d e - j biyatın niçin 1 numa- ! ralı dünya e d e b iy a tı j o ld u ğu n u iz a h ediyor, jY a z a n : Stewart H . D Â L Z E L L

DÜNYANIN KONFERANSLARI

Kuvvet, ve Sevgi Yoluyle ikna

S*

GE

■Q

$ rolio—

o i

□E

' G e ç e n l e r d e a d a m ız ı z iy a r e t e d e » B eyru t A m e r ik a n üniversitesi reisi B ayard D e d g e ’ un 19 H a z ir a n , 1 9 3 8 senesi m e n zu la rına ve rd iğ i bir s ö yle v i o k u y u c u la rı­ mızın istifa d e e tm e le ri için üç m u k le lif m a k a le ş e k lin d e

sunacağız-H a k i k i b ü y ü k in s a n la r v a rd ır kî onların isim le ri, m eselâ, bir politikacı v e y a b ir generalini«! k a d a r d u y u lm a z, t a k a t m ütevazı b ir surette b a ş a r d ık la r ı iş le r , bütün b !r hayatın se yrin i d e ğ iş t ir e b ilir . Bu a d am la r doğarlar, y a ş a r la r ve ö lü r le r ve bütün hayatlarını in sanlığın İy iliğ in e insanlığın saadet v e refahına sar- fetm iş buiunurlar îşte Kıbrısn gelişin;gazetelerin bir köşesine sıkışt rılınış gördüğünüz President Bayard Dodge’da bu insan adamlardan biridir, ve başında bulunduğu muazzam enstitü bugün yakın Şarkın bukadar süratle kalkınışında büyük bir tol oynamaktadır.

President Bayard Dodge; kendini insanlığın kurtuluşuna ve yükselmesine

vakfeden bu büyük adam, bugün Yakın Şaıkın ve bütün dünyanın dört bu­

cağına yayılmış bnlunan çeşit meslekte ve çeşit idare başında on binlerce m ü­ nevver insanın kalbinde bir ideal olarak çarpmaktadır. Bu söy!e\ yı’ltrca ev­ vel verilmiş olmasına rağmen kıymetinden hiçbir şey kajbetmemiştir ve bi hassa onun uzağı görüşünü açıklaması bakımından, şimdi daha büyük bir ehemmiyeti haizdir.

m

[5= İÇGLO;

İNGİLİZ edebiyatı ve onun hariçteki tesirlerinden bahseder­ ken Macautay yerinde kullan­ dığı bir cümle ile derki;“ Fran sa İngiltere i!e Avrupa kıta- Sı arasında bir umtevassıt va­ zifesini görmüştür.”. Bu iddialı

ifade iki noktayı ihtiva ediyor. a- İngiliz Edebiyatının ken­

di başına olsn değer ve te-

nevvüii.

b Bu edebiyatın Avrupacın fikir hayatına olan tesiıi.

Yukardak’ı sözlerin ifade et­ tiği hakikutı idrak elmek için Ingiliz edebiyatınir 16 inci a- sırdaki inkişafına ve bu asrı takip eden zamanlardak’ ge­ nişleyip yayılmasına bir nazar atmak kâfidir : Bildiğimiz gibi İngiliz edebiyatının altın çağı

Elizabel’ in saltanatı zama­

nında başlar, ister şiirde, is­

ter dram veya ilahiyatta ve

ister fende olsun, yeni fikir'e- r!n doğduğu bu büyük çağda Shak»speare, Spenser ve Ben Jonson, Bacon ve daha diğer birçoklarının isimieri bu dev­ rin edebiyatının zenginlik ve

tenevvüü hakkında bize bir

fikir vermiye kâfidir. Bu de­ virde hiçbir memleketin (bel ki İspanya müstesna) edebi­

yatı bu edebiyatla mukayese

edilemez. Herhangi d'ğer bir

memlekette bu değerde bir e- debı isimler topluluğuna tesa­ düf olunamaz. Ne de bunu ta­

kip eden asırlar bu hususta

bir geriieyiş gösteriyor.

On yedinci a'ı>da, şiir, ede­ biyat vs derin , ikîr sahasın­

daki muvaffakiyetlerde uzak

ve geniş memleketleri hareke­ te getiren Milton, Dryden ve Locke’a sahibiz. Miiton Avru paya matbuat bürriyetile ferdî

hürriyeti ilk i ân eden şahıs

olduğu gibi, Locke’un fikir

sahasındaki araştırmaları insan . tabiatının yepyeni bir görüşle

tetkikine yol açtı.

On dokuzuncu asır ise bü­

yüklük ve tenevvü bakımın­

dan on altıncı asırla rekabete girdi. Addisoo iik hakiki e-

serleri yazdı. Avrıpa krt'ası

Speciator ve Tatler’iu izhar

ettiği cazibe ve mahareti

gösterecek vaziyette değildi.

, Bu edebî ziyafetin zevkine

iş-BIRKAÇ sene evvel Yeni Gine Hükümeti vahşilerin işgali altın­ da bulunan bir kazayı kontrole çalıştı.»Telıdidler bir netice ver­ meyince askerler köyleri bom bardiman et t iler, isyanı çıkaran kabine fertleri kaçtıl r, fakat as­ kerler çekilince tekrar geri gel­

diler.

Askeri tedbirler muvaffakiyet-

siziiğe uğrayınca salâhiyet

sahibi makamlar bu vahşileri

idare etmek için daha pratik bir çare aıamrya başladılar, Genç bir öğretmen bu kabileleri, şiddet yerine utmışakhkia elde etmek a: tuşunu izhar etti. Askeri Su- baı 1ar onun bu fikrine güldüler fakat ona» eğer arzukeş ise gi­ derek canını tehlikeye koyup

hayatına suikast yapmasını söy­ lediler. Bu Öğretmen yılmadı ve

bu vahşî köylerde yaşamaya

gitti.

Çok zaman geçmeden hükü­ met er kârı fıı genç öğretmene istihza ile gü’ecekîeri yere hay­ ret etmiye başladılar. Kuvvetin

tırak etmek için Avrupalıiar

İngilizce öğreniyorlardı. Fiel­

ding, Richardson ve Goldsmith

bayat ve insanlığa dair öyle

hikâyeler yazdılar ki bunlar,

ister İngilterede olsun ister

Avrupa kıt’asmda, bu devir­ den ! onra yazılan bu neviden

eserlerin ilk örneklerini teş­

kil ettiler. Gibbon-m “ Roma

imparatorluğunun Alçalış ve

Yıkılışı” nda da arzettiği gibi, bu asır tarih ve nesir saha­ sında çok parlak [bir devirdi.

Birçok büyük milletlerin 15

Asırlık devamlı tarihini veren Gibbomun bu eseri birçoklan tarafından bir üslûp ve zekâ şaheseri sayılmaktadır.

En son temas edilecek olan 2J- in: i asır olabilir. Bu, daha .evvelki asırların devamının ge­

niş bir sahaya yayılmasıdır.

İki veya üçten fazla isim ha- tırlamıya lüzum yoktur, çün

kü bu edebî çağın şöhreti

dünya çapındadır. Viktorya’mn

uzun hükümranlık devrinde

tarihçiler, şairler münekkid

ve fenciler büyük bir çoğal­

ma ve inkişaf gösterdiler.

Wordsworth, Byron, [Shelly

Dickens, Macauiay, Tennyson,

Spencer, Cariyle v.s. kuvvetli

bir dille mütenevvi düşünce

ve ideallerin birer ifadesi ol­ dular ve onların edebiyat ve

tarih üzerine olan tesirleri—

müspet veya menfi olsun—mu­ azzamdır. Ingiliz edebiyatının

büyüklüğü şüphesiz onu ö-

nemli yapmıştır, ve diğer baş­ ka şeylerde olduğu gibi bu­

nun da ifade ettiği kıymet

ancak ahiakî terakki ve ruhî iı kişafa yaptığı hizmet nisbe-

tindedir. S. H. DÂLZELL

President Bayard Dodge mağlup olduğu yerde sempat muzaffer çıkmıştır. Bir zaman birisi Konfiçyüs e Çin kabileleri arasında casıl olupta yaşaya­ bildiğini sormuştu ve Konfiçyüz şu cevabı verdi:—“Eğer onların içinde yüksek tipte bir insan yaşarsa, onların vahşi durumu nasd devam ede bilir ?» Genç öğ­ retmen bu hareketile Konfiçyüs' ün bu teorisini izhar ediyordu, çünki aradan çok zaman geçme den bütün kaza sûlha kavuştu ve kabileler artık vahşi değil di­

lerdi-Bu kış Avrupa ve Amerikada seyahatımdan sonra şimdi anla­ mış bulunuyorum ki kuvvetten ziyade bu genç öğretmenin ikna yollu metoduna inanmayı arzu eden pek az kimse vardır. Bütün halk tabakaları «Kuvvetin hak

olduğu, fikrini taşıyorlar ve

“kuvvet, kelimesinden kastettik­ leri mânâ ise Tanrının kuvveti değiDfakat insanoğlunun şidde­ tidir.

içinde bulunduğumuz çağ bir çok fenalıkları olan bir memnun suzluk çağıdır. Ezilen tabakalar istismara karşı isyan ediyorlar. Siyasî iktidarsızlığın kurbanları daha ehliyetli liderler arıyorlar.

A y ın Düşüncesi

ŞİİR

Konuşan

;

P resid en t Bay at d D od ge

Küllî istihsal talepleri yeni bir ekonomik kontrol sistemi istiyc lar Eski dinî inanışlar,rı kritik*

!eri Tanrıyı inkar ediyorhr. Sos’ yal Uygunsuzluklar, aile hayatı­ nın disiplini yerine serbest aşkı koymağa çalışıyorlar.

Gençliğe vfcdaı dau ziyade draraaiîk bir lidere İtaat etmesi; Tenr.ya sadakat yerine bîr si­

yasî partiye sadakat {yemini öğretiliyor. Bize söylüyorlar ki ikoa, hoşlukla münakaşa, ve düşüncede serbesti n otlan ge­ çen şeylerdir; bir azınlığın meş­

ru hakkı yoktur, ve inkılâp

tekâmülle değil, ihtilâlle yapı­ labilir. Sabırsızlık, cebir ve şid­ det adaletin yerini alıyor. De­ mokrasinin “Hürriyet, müsavat ve kardaşhk, umdeleri senti- mental ve sulh ise kadıncasına birşey kabul ediliyor. Ferdin hakları unutulmuştur; nasyona­ lizm ferdi kaplıyor.

“Yılların metrûk bıraktığı ha­

taları bağrımıza basmak için

asırların zekâsını terkettik.’

Hudson nehrinin üzerinde,

nehrin bir kilometre genişlik­

te olduğu yerde, adamların

buz kesmesini seyrettim. Bir hafta içinde birçok ¿dam an­

cak birkaç yüz metrelik [bir

sahayı temizlıyebilmişlerdi. Hal­ buki bir «aman sonra ıl k ba­

va gelecek ve güneşin sıcak­

lığı nehrin bütün yüzünü e*

ritmiş olacaktı, insan kuvveti

az birşey yapmıştı. Göklerin

ılık güneşi bir mucize yarat­ mıştı. Hayatta da işte böyledir

insan kuvveti mukaddes bir

şekilde ilham edilen sevginin yanında zayıf kalır.

Üniversite tahsilimi bitirdi ğim sene Count Leo Tolstoy'un

hayalının son senesiydi. O

bütün dünyaca tanınan v e ken­ din» düşünceye veren faziletli bir Rustu. İnsanlara inkılâbı; mukavemet— efmemek, inkâri-

nef's Ve ruhi şeylere kendini

vermek y o !uy!e aramalarını öğ­ retti, Josef Stahn Rus inkılâ­ bının lideri olarak onun yeri­ ni almıştır, fakat Tolstoy’un

en meşhur şakirdi Mahatma

Gandi’dir.

Stalin kuvvet kullanıyor.

Hürriyete istihkarla bakıyor, münakaşaya müsaade etmiyor.

GEÇEN sayımızda şairin İlâ­ hî Sırrı açan bir kahraman ol­ duğunu söylemiş ve şairle pey gamber arasında bir mukaye­ se yapmıştık. Hakiki bir kahra­

man şair olmak için şüp­

hesiz hakiki şiirler yazmak lâ­ zım, kİ bu da bizi şu sorguya u- laştmyor. O halde şiir, hakiki Şiir redir? Mademki şair İlâhî Sırrı açan bir kahramandır, o halde şiir de bu düşünce'eriu

bir kelime topluluğu içinde

bir musiki gibi kulaklarımıza çarpan sesidir, yani bir Şarkr

dır. Belki de bu sebebtendiı ki Cariyle şiire (mus cal ttıought müzikal düşünce, fikir diyor) Cariyle bu düşüncesinde ta-, mamile haklıdır ve Şiirin her

şeyden e v v e l m ü z i k l i

bir düşünce olması icap

eder. Maamafih insanların dü­ şür ce ve zevklerine göre şiir te­ lâkkisi de değişmektedir. Herkes

şiiri ayni mânâda almıyor.

Zaman boyunca rnünekkidler

bu hususta çeşit şeyler söy- K yip, çok şeyleryazdılar. Böyle olmakla beraber bir parçanın şiir olabilmesi için beşeıî ve

müşterek bir şart koymaya

imkân yok mudur acabai Evet vardır. Her ş ir parçasının h a ­ kiki bir şiir parçası olabilmesi ir çın or unherşeyden evvel bir h a ­ ki; bil düşüncenin bir ruusîki hai nde ifade edilmesi şarttır.

Şimdi bu hususta son za­ man lamı Alman münekkidlerine temas edelim ondan soma bi­

zim en doğru bulduğumuz

Carlyle’m şiir tarifine geçelim; Alman münekkidlerine göre ; Şair’in içinde Sonsuzluk un­

suru vardır ; ve her tarif ve

tasvir ettiği, şeklini çizdiği şe­ ye, bir Unendlichkeit, “ebediî

yet ’ in bir çeşit karakterine

nakleder. Bu ifade tam v

salih olmamakla beraber dik’ kat edilirse bir hakikati giz' Iemektedir. Bu noktaya temas

eden Cariyle Şiirin mevzua

(metrleal) olmasını, içinde mu zik bulunmasını, bir Şarkı ol­ masını esas kabul ediyor, ve diyorki: “Eğer tasvirimiz sahih olarak müzikal ise, yalnız ke­

lime bakımından değil fakat

esasta ve cevherde, bütün dü­ şünce ve ifadesi bakımından

büttln kavradığı mânâ bakı­

mından müzikal ise işte o za­ man şairane olur—eğer değil­ se, olmaz. Müzikal kelimesi­ nin Çok, pek çok şeyi ihtiva et­ tiğine temas ede.ken Müzikli düşünceyi şu şekilde izah edi­ yor: “Bir müzikal düşünce bir

şeyin kalbinin derinliklerine

(Devamı 4-üncü sayfada) Ruhî şeyleri, inkâr ediyor. Al­ lahı tanımıyor. Ferdi cemiyete feda ediyor,

insanimin Selaletine bîr son

vermek için, hapsetmeyi ve

cezalandırmayı geçici vasıta­ lar olarak kullanıyor. Faka!

insan sefaletinin sonu henüz

görünürlerde yoktur.

Gendi ise Tolstey’un şiddet kullanmamak doktrinine va­ ris olmuştur.

(Gelecek sayıda President Ba jard Dodge bu iki doktrin a- rasinda kıyaslama \ apışakta­

(2)

Savfa S DÜNYA ev

ı,

V

f;, toır»

OIaıyueııhu<hı bir kornışmu .

Bir Açıklama

Dünya bu sayisile ancak üçüncü ayını tamamlamış o l­ makla beraber, okuyucuları

mızdan ve münevver gençle­

rimizden mecmuanın hacmi ile kıyas kabul etmiyecek kadar bol yazılar aldık Bu sütunlar kendine her güvenene ve her düşünüre açık olmakla beraber

ne yazık kı bu yazıları arzu

ettiğimiz kadar tez bir zaman­

da sütunlarımıza geçirmek

imkânını bulamıyoruz Binae­ naleyh bize gönderilen yazı­ ları sıraya koyarak ilk inşat­

ta neşretmek kararındayız.

Bize yezi gönderen genç ya­ zar ve münevverlerin yazılarım bu sütunlarda tez bir Zamanda görememelerinden onlar kadar

biz de üzülmüyor değiliz

Fakat şimdiki şartlar altında bıir.un önüne geçrnıye imkân yok- iki sebepten dolayı. Bi­

rincisi Dünyanın hacminin

buna müsait olmaması, diğer i % de ancak ayda bir intişar saha ­ sına çıkabilmetnizdir. Bu ikin­

ci zarurete sebeb matbaa

tedariki imkân sizliğidir. Şim­ diye kadar bir çok yerlere

müracaat etmekle beraber,

bütün arzumuza rağmen Dünya yi, onbeşte halta haİtada bir çıkaracak bir müessese elde edemedik.

Dünya bir zümrenin g a z e- j esi olmadığından bize her iyi ya^i gönderene sütunlarımız açıktır. Yalnız bundan böyle bize yazı göndermek liitfunda

bulunacak olan münevver

arkadaşlarımızdan, yulardaki imkânsızlıkları mızaıl itibara

alarak b r recada bulun"ca-

ğ'z. Gönderilecek tetkik re

etııd yezdar1 Ve nesirler gaze te boyu bir sütünü geçmeme­

lidir Böyle hareket edilirse

onlan gönderildiklerinden son­ raki sayıda neşretmek İmkânı hasıl olur Şiir için bu tahdide

(Devamı 1-iincü sayfada)

Eski Babil âdetleri

KIZ alına: Serede l>ir deia

evlenme çağma gelmiş bulu­ nan genç kızlar bir meydan­ da toplanırlar Ve tâlibler de bir daire şeklinde onların etra­

fım suratlardı; 9onra b:r

tellâl evvelâ en güzalden b a v ­ lıyarak kızların isimlerini blr- bir çağırır Ve Satışa çıkarırdı Bu çağrılan satıldıktan sonra ondan deha az güzel o'an bir

diğeri satılırdı. Alıcıların

en zenginleri en güzeli için

rekabete girişirler, ve en ni­

hayet en fazla parayı veren klza sahip olurdu. Orta hal­ liler ise pek fazla güzelliğe bakmazlar veçlalıa Ucuz kızla­ rı alırlardı. Ad?te göre bütün

kızlar satıldıktan soma tellâl

geriye kalan en çi/kiııinln-ekse-

riya bir sakaMsrnini Çoğüır

Ve onu t n aşeğı fiatı ödiyene satardı. Hiç kimse kendi kızını

islediği adama veremediği

gibi satılan kızı başka birisi

alıp götüremezdi; takat çift

aralarında uyuşamazlarsa eli •

nan paranın geri verilmesi

mukabilinde klz iade edilebi­ lirdi. Bazan k’z almak maksa- dile tâ Uzaklardan gelenler de olurdu. Soralari kızların uzak­ lara götürülüp meçhul macera­ l ı a sürüklenmesine mâni o l­ mak için zengin babalar bunun önüne geçm iye ve bir takım çareler aratnıya başlamışlardı,

iki genç evlendikleri gece

günlük y„kılan bir ateşe karşl

karşiya otururlar ve sabah

erkenden yıkanırlardı. Yıkan­

madan ikisinden bitinin bir

yeredokunmasıgünah sayılırdı.

Htstaların Tedavisi: Bu

â d e t Ileredot’n göre en akıl­ lıca ve doğru olanıdlr. Bâbil- liicrin hek;mleri yoktu fak*! birisi h-staiandlğmda kendisi­

ni kalabalık bir meydanın

Ortasına götürürlerdi Gelip

geçenler ya o hastalığa uğra- mış’ar veya bitişinde görmüş­

lerse lı3*!a!ığın tedavisi için

icap eden tavsiyeyi yaparlardı.

İliç kimse durup hantaıun derdini dinlemeden ve anla mardan yanından geçip gide­ mezdi.

Pek Acayip Bir Adet: B a - billilerin pek tuhaf bir adetleri daha vardı. Buna göre mem­

lekette doğan herhangi bir

kadın hayatında bir defa, mut­

laka Venüs mâbedine gidip

orada bir erkekle münasebette buianmahydı. Boşkalarilekarı- şmiya tenezzül etmiyen zen­ gin aile kızları kendi hizmet­ çilerde beraber mâbedde yer­ lerini alırlardı. Fakat ekseriya başlarında ince bir Şerit sarılı olduğu halde uzun bir Sıra

üzerine dizilirlerdi. Burası

geçit yeri olduğundan daima gelip gidenlere dolu bulunurdu. Mâbede gidip yerini alan bir

kadın bir erkek faraflndau

Çağrılmayınca evine dönemez­ di. Oturanlardan herhangi bir

kadını beğenen bir • erkek

kadının eteğine gümüş bir para atar ve ona şöyle derdi- “Mabude Mi|itta"(*) seni mes’ ut kıldı.’’

Böylece Çognlon kad'n er­

keğin arkasından mukaddes

yere gitmek mecburiyetindeydi Para bir defa atıldı mı redde­ dilemezdi. Çünkü mukaddes

sayılırdı. Kadın ilk olarak

parayı atan ile giderdi ve onu reddedemezdi. Böylece mabu­ deyi memnun ettikten sonra

evine dönen kadın hiçbir

zsman mabudenin bu lütfun- dan daha büyük bir hediyeye malik olamazdı Güzel ve iyi

vücudu olan kadınlar hiç

beklemı zlerdj fakat çirkin

veya sakat olanlar bazen se­

nelerce mâbedde beklemek

mecburiyetindeydi. Heredot’a göre bu âdetin çok yakın bir benzerine Kıbrıs adasının bazı kısımlarında tesadüf edilirdi.

Selçuk SELİM ( ’ )Mllitta Bâbillılcrtn Venüs mâbudesi idi.

Kapılar

Kapılar anlaşılmaz insan nıhu gibidir, Kapılar bir kuyunun erişilmez dibidir

Kapılar, varılmayan âlemlerin bekçisi Kapılar, duyulrıuyan seslerin nöbetçisi Kopdnr alev alev günahlerı saklıyor.

Her kapıda gözlerim bir parça duraklıyor K'minde oğlayanlar lkiminde gülenler var Gökler kadar «tikûtî ve dilsizdir knp.lat

Kitaplar

Kitaplar sizinle ben okadar karışmlşim

Bilmiyorum siz mi yok benim kendim mİ kitap Sıcak âleminizde brn deryalar aşmışını

Gönül friık hır değil yüzbir bin Allaha lap. Neşeli günlerimde bana gülümsersiniz

Kuhumıin sevdiğini sîzlerde bulurum ben Ağlarsam gözyaşimı harflarla silersiniz

Satırların bıkmayan yolcusUyum özelden Bir mumun İşığında gece gündüz demeden

Sizde ben asırların küflerini koklad.m Bu ağır yükünüzü çektim inildemeden

Sayfalarda en narin çiçekleri topladım Gönül artık bir değil yüzbir bin Allaha tap

Bilmiyorum siz mi yok benim kendim mi kitap

Semih SAH

Son öğüt

Acı gözyaşı dökmeden mes’ut olmaksa maksadın Dikkat et ki hor güzelde aradığın saç olmasın Eğlenmiye bir dul ara evlenmiyo genç bir kadın Kokladığı bir gül olsun bari bir birkaç olmasın Ne ateşli bakışları daİ£a[atsm denizleri Ne kalbinde saklı dursun günahının son izleri N e d e başka bir aşk içm bükülsün hemen dizleri Hep çocukca arzuları gönüllere taç olmasın Dayma doğru yoldan jürü çirkef kokan Semte inme Düşkünlere s ıygı göster, zalimlere hiç çiğnenme H'çbir zaman bir alçaktan sevgi meı hamet dilenme Gözlerin öksüz inalına gönlün aşka aç olmasın

Alma Sakın bir yetimin kalbinden gelen ahım

Bir lâbzalık bir zevk için bir güzelin günâhını Bekle karanlık gecenin iş k dolu sabahını

Yeter ki karnin bir lokma ekmeğe muhtaç olmasın

I. H YEŞİL ADA

R

E

D

“Somerset Maugham”dan

Sandalyesinde çiı-kin bir tarz­

da. büyük kamı ine doğru

sarkmış u Varakları açık oldu­ ğu halde'oturuyordu. Barakla­ rındaki bütiin elastikiyet kay­ bolmuştu. Neilsoıı keııdi kendi­ ne onun gençliğinde nasıl bir adam olduğunu araştırdı. Bu geniş cüsseli 'mahlukun bir za­ manlar oıdaıı oray a koşan bir coeuk olduğunu tahayyül et­ mek hemen hemen imkânsız

bir şeydi.

K aptan viskisini bitirdi, ve Neilson şişeyi ona doğru itti.

— Daha alırı.

Kaptan öne doğru iğilerek bü­ yük dile şişeyi yak. adı.

— ¿s. nasıl oldu dr. bu taraf­

lara gelue ’ dedi.

— Oo, be.ı «dalar; sıehlıatıın için gelmiştim. Ciğerlerim has­ taydı ve bana bir sene bile ya- şıyamıyacrğmu söylediler. Görü­ yorsunuz ki yanıldılar.

— Demek istiyorum ki nasıl oldu da bu civara gelip yer­

leştiniz !

— Ben bii' sentimentalistim. —Oh:

Neilson anlatmak istedikleri hakkında kaptanın hiçbir fikri

Çeviren : Nazif Süleyman. olmadığını biliyordu ve gözle­ rinde miihtelızî bir parlayışla kaptana baktı.İhtimal kaptanın bu kadar kaba ve ahmak olma­

s ı d ı r ki onu daha fazla konuş­ mak merakına şevketti.

— Köprüyü geçerken muva­ zeneyi muhafaza için çok meş­

gul bulunduğunuzdan farkına

varmadınız fakat bu ver genel olarak güzel kabul ediliyor.

— Eviniz güzel, küçük bir evdir.

— Alı. bu ev buraya ilk defa geldiğimde burada yoktu. Bura­ da kovan gibi bir tavanile sü­ tunları olan, kırmızı çiçekli bü­ yük bir ağaç tarafından lüzu­ mundan fazla gölgelenmiş bir yerli kulübesi vardı; ve saıı kır­ mızı ve altın renkli krotoıı ça ı-

ları etrafında bir vçı’t teşkil

ediyordu. Ve sonra bütün e f

ıafta kadınlar kadar hayali ve

boş Hindistan cevizi ağaçlan

vardı. Bu ağaçlar su kenarında duruyorlar ve bütün günlerini sudaki akislerine bakmakla ge­

çiriyorlardı.

özamanlar ben delikanlıy­

dım—aman Yarabbi: aradan çey­ rek asır geçti- ve karanlığa

göçmeden evvel bana bırakılan kısa zaman zarfında dünyanın bütün güzelliğinden zevk qlm:tk istedim. Bu yerin gördüğüm en güzel yer olduğuna inanıyor­ dum. Bıı yeri ilk defa gördü­ ğümde kalbim burkuldu ve ağ­

lamaktan korktum. Ozamaıı

yirmibeş yaşından fazla değil­ dim ve bu çaresizliğe elimden geldiği kadar aldırıııumaya ça. lışmama rağmen, ölmek istenir yordum. Ye neden se bana öyle geldi ki bu yerin istisnai güzel­

liği kaderime boyun eğmeyi

benim için daha kolaylaştırıyor. Buraya geldiğimde öyle hisset­ tim kî bütün mazideki hayatım benden uzaklaşmıştır, Stokholm ve üniversite ve sonra Bon, bü­ tün bunlar başka birisinin ba­ yalı gibi görünüyordu, sanki nihayet artık felsefe doktorla­ rımızın bukadar münakaşa e t­ likleri realiteyi—ben de, bir fel­ sefe doktoruyum, bilirsiniz—bul- mıya muvaffak olmuşum gibi. Kendi kendime “ Bir sene " diye bağırdım. “ Bir seneni var. Onu burada geçireceğim ve. on­ dan sonra memnunlukla ölebi­ lirim.«

Yirmi beş yaşınızda çılgın, ve sentimental ve roelodrama- tiksiniz; fakat böyle olmasaydık ihtimalki elli yaşına geldiğimiz­ de deha az akıllı olacaktık.

Çimdi içmene devam et dos­

tum, ı benim saçma sözlerim

içmene meni olmasın.

* İnce elini bir şeye doğru sal­ ladı ve kaptan kadehinde kala­ nı da içti. Kaptan elini viski şişesine uzatarak .

-Sizin pek içtiğiniz yok, dedi. Sveçli:

-Ayık olmak itiyadındayım

diyerek gülümsedi. Kendimi

dalıa kurnazcasına tahayyül

ettiğim vasıtalarla« arhoş ederim. Fakat ihtimalki bu lıodpesenlik'

tir. Hernasılsa, tesirleri daha

uzun ve neticeleri dalıa az

zararlıdır. Kaptan:

-Amerikada şu s ralarda bir

hayli kokain küll

i

Dildiğim

iöyleyiyortar.

Neilson gülmesini tutamadı. -Fakat beyaz bir adam nadiren görüyorum, dedi. Hem bir defa için bir damla viskinin bana bir zararı dokunacağını sanmıyor­ um.

Kendisi için biraz döktü biraz soda ilave etti ve bîr yudum aldı.

-Ve nihayet bu yerin neden bukadar gayri dtlnyevt bir gü zelliğe sahip olduğunu anladım. Aşk bu yerde, okyanusun orta­ sında bir gemiye konarak bir zaman yorgun kanatlarını kı­ san muhacir bir kuş gibi bir an durmuştu. Oüzel bir aşkın rayihaası, Mayısta memleketi­

min kırlarında çiçeklenen bir

ağaç n rayihası gibi, bu yerin

üstünü kaplamıştı. Bana

öyle geliyor kî insanların içinde

sevdikleri veya ıstırap çektikleri yerler etraflarında daima tamam

ıyle ölmiyen birşeyin güzel

kokusunu taşırlar. Sanki bıı yerler oradan geçenlerin esrarlı bir surette tesir eden ruhi bir mana elde etmişlerdir. Ne de­ mek istediğimi anlata bilnıey nekadar arzu ederim

Hafif gülümsedi:

-Anlatabilse!» bile anlıyabilace- ğinizi tahayyül edmememe rağ­ men.

Bir an durdu.

—Yandmıyorsaııı bu yergüzelr

di çünkü burada güzel bi

sürette sevilmiştim.

Ve şimdi omuzlarıni kaldırdı. —Fakat ihtimalki burayı giizel bulmama sebeb genç bir a k ve uygun bir yerin mes’ut bir

surette birleşmesinin estetik

duygumu talinin etmesidir. Kaptandan daha az kahn ka­ falı oian bir adam bile Neilson’

un sözlerine şaşmış olsaydı

afedilebilirdi. Çünkü söyledi

ğine hafifçe gü.er gibi göründü Unu söyleten heyecanıydı ve

buru 2ekâsı gülünç bı luyor

gibiydi Kendi kendine bir sen- timentaüst olduğunu itiraf etmiş ti ve sentimentalité skeptisizm ile birleşti mi o zaman çekece­ ğiniz var demektir. Bir an sus­ muştu ve içinde anî bir şaşkın­ lık olan gözîer’e kaptana baktı.

(3)

KYi.riv, ifl-ır.

DÍ'NYA

Türk romanın,n vefakâr çocuğu:

Mahmut Yesarinin

ölümü dolayısile

D Ü N Y A geçen ay baskıya verildikle» sonra büyük bir acı ile Mahmul Yesarinin Ölüm haberini aldık. Mahmut, bu Türk ro­ manının vefakâr çocuğu yıllardır ciğerleıini kemiren amansız illetten kurlulamiyarak Ya­ kacık sanatoryumunda hayata gözlerini kapa • dı. Mahmut 25 Nisanda Çarşamba gün Ya­

kacık sanatoryumuna nakledilmiş ve bir­

kaç aylık istirahata ve yapılan bütün ihtimam

Ve gayretle rağmı-n hastalığın seyri

değiştirilememiş Türk edebiyat dünyası bu suretle kıymetli ve mütSvazi bir evlâdım kaybetmiştir.

Her edebiyat heveskârmin ilk gençlik rüya­

larında Mahmut büyük bir yer alır Fakat

Mahmut’un san at kudretini anlamak için ol dukça yaşlanmak, garp edebiyatı ile ünsiyei peyda etmek icap eder, Ozaman inttnıyorsU nuzki Mahmut bir devrin romancısı değildir. Hakkıki sanatkârlar ekseriya bulundukları

devirlerde eniaşılmıyor Bu gayet

tabiidir.

Malı

mut’ta böyle. Zira Mahmut o sanatkârlar­

dandır ki zamanla Türk edebiyatındaki yeri ve Önemi Çuğelacak, ileri nesiler tarafından da­ ha fazla okunacaktır. Batı tekniğini, bilhassa

Ve bilhassa romana

garp

ruhunu getiren ro­

mancılarımızın başlrıda Mahmul gelir Onun vakitsiz ölümü Türk romancliiğmda vakitsiz

bir boşluk b'rak!yor Bu boşluğun uzun

zaman doldurulamıy£’CQğı anlaşılıyor. HAYATI ve ESERLERİ

Mahmut Yesari i 890 senesinde İstanbul'­

da doğmuştur. Meşhur Hattat Yesarizade

Mustafa izzetin torunu, Fahrettin Beyin o ğ ­ ludur. İstanbul lisesi ve san’at Akademisin

de okudu. Kendisi matbuat hayatini kari­

katür yaparak atılmış, sonra (Diken) gazete­ sinde çalışmıştır. Piyes ve roman sahasında çalışmağa başlamış ve büyük bir muvaffa kıyet

göstermiştir. İlk romanı (Namus) tur

Yüzü

geçen eser sahibidir. Bunlardan bazılarını

veriyoruz: Su Sinekleri, Bahçemde Bir ,Gül

Açtı KeJbimin Suçu, Geceleyin Sokaklar,

J]animlar Ter'/ihaneS', Ak Saçlı G e r ç Kız;

Sevda

ihtikârı.

ölünün

Gözleri,

Bağriyanık

Ömer, Yakac-k Mektupları, Tipi Dindj

[1 1 - 1 , Çulluk, Pervin Abla...

Başlangıçtan bugüne

kadar İngiliz Edebiyatı

- 3

Anglo-Saksoıı Hayat ve Edebiyatı

B eow ulf’un bünye ve değeri

B E O W U L F ’ un önemi bu epik hikâyenin inşa tarzında değildir. Bir bakıma bu şiiri yazan ozamanın eski saz şai- ıi bir hayli dolambaçlı yolla­ ra sapmıştır. Mevzudan kaçtığı zamanlarda Beowulf’un Dani markadaki kahramanlıkların­ dan evvel ve sonraki haşarı­ larını da anlatıyor ki bunların birçoğunun asil hikâye ile bir alâkası yoktur. Ayni zama­

nda, itiraf edilmek lâzımdır

ki, şiiri anlatış tarzında p?k

fazla tenevvü yoktur. Bir

hâdiseyi, karanlık bir Şekilde

diğer

hâdise

takip ediyor-, bu

karanlık ve ciddi anlatış to­ nunu ışikltndıracak hiçbir hü mOr yok; hatta tabiat tavSir- lerinde bile tabiatın şiddetli ve korkunç cepheleri olınmjş- t.r. Bandan maada karakter­ ler hakiki insanlar değil, fa­ kat ozamanın tiplerinden—

kahraman, kral, kraliçe —

ibarettir. Ve bu tiplerin basit anohatları çiz lmiştir. B eow ­ ulf u harekete getiren dolma yüksek insiyaklardır. Ne yapa­ cağı hakkında hiçbir kararsız­ lığı yoktur; yapacağı herhan­

gi birşeyi yapmadan evve|

hiçbir zaman kendi kendisile muhakeme etmez. Hiçbir za­

man hiddetlenmez. Hiçbir

mükâfat düşünmeden kend,

kendini i fds eder. Krsccs

hayata benzemiyecek kadar

aşırı ideal bir tiptir. Aşikâı

ki şair eserindeki karaktere

d e ğ l , fakat şiddetli bir aksi- yonun akışına ehemmiyet ver­

mektedir. Bu sebebteo de

Beowulf, Homer’ in Odise ad­ lı eserinde meydana getirdiği ve gözümüzün önünde yaşat

mıya muvaffak olduğu için

bizi tekrar tekrar kendisine

çekerek okumamıza sebebiyet

ver^n, meselâ, Ulysea gibi

tiplerden birisi değildir.

Maamafi bu şiir İngilizce

okuyanlar için önemi haiz ve

zevkli birşeydir. Hâdiseler

Avrupa kıt’ asında geçmekle

beraber Beowulf xngiliz Ede­ biyatının başlangıcıdır.

Müellifine göre hikâyede­ ki vakıalar bir rüyanın fan­

tastik olayları değil, takat

hakiki oluşlarıdır,

Ingiliz

edebiyatındaki bir­

çok eserlerin karakteristik

vasfı olan tabii ve hakiki

bakımdan, bu şiir Ingilizleri meydana getiren ırkın âdet ve ıdelallerini aksettirir.

Hatta bugüne kadar bile

devam eden bazı hususiyet­ ler ilk defa yazılı olarak ken­ dilerini bu eski minstrel’ 1er (saz şairi) satırlarında göste­

rirler, Netekiın bu orijinal

kabileler tabiatı seviyordu,

filhakika Ingilizler şimdi de

öyledir, yalnız şu farkla ki

Ozamankileri teshir eden tabiat görünüşleri şimdikilere yabancı geliyor, meselâ denizlerde kük­ reyen fırtınalar veya k ıt’atmm siyah oiirianlan ve bataklıkla­ rı. Onlar harpte hayatlarını, daha parlak bir âlemde, İlâhi bir sükuna kavuşmak için de­ ğil. iö’ *t ölümden fazla koı-

Jaha çok şeyler oldu- ğı ık' te', feda eden İnsanlardı, H 0y ati idame eden şeyin Wyrd

yani kader olduğuna ina­

nıyorlardı; inanıyOrladıkî insa­ na saadet veren şeyler harici

şeyler değil fakat yazife ve

bilhassa liderlere sadakattir,

ihanet en büyük cinayet sayı­ lıyordu. Keza veril n ziyafet­

ler de mânâlldlr, kral ve

adamları bu ziyafetlerde kah- ramanlık şarkıları dinlerlerdi.

Daha sonraki zamanlardaki

Sayfa M

4Uullllu!l!lLlllllIı,,ıll)lı,ıli i,allllı,,ı

É İ

A r t ı k

Ufkumdan silindi korku ıç karanlık ¿Senin hayâlini gördüğüm günden. Efsaneye benzer mazimi a<t,|k

Anmak istemiyor, gülüyorum ben. Çamlordan süzülen ışıklar tel tel,

(lökler daha berrak, sesler doha şefi Sevişer.ler kadar tabiat güzel,

Bunların içinde tek şaheser sen ! Dallarda şakıyan kuşlar gibiyim.

Belki daha şakrak, daha savdalı. Kim bu sevgimizi kıskananlar, kim?

Kim demiş kopacak sevgimin dalı? Sevgin öyle coşkun yüreğimde ki

Dalgalar biz al r seslenişinden,

Bahar rüzgârından tatlı ve belki

Çok daha alevli eski bir kinden. Ufkumdan kayboldu korkunç karanlık

Senin hayalini gördüğüm günden. Efsaneye benzer ınâziıni aıtık

Anmak istemiyor, gülüyorum ben!

ENGİN GÖNÜL

I -i I lı

i

i

Yetişenler

Bir Akşam

1

Akşam oldu yine ışıklar yandı, |

Eşsiz güzelliğe melekler kandı. |

Göklerden yerlere bir bir indiler, ‘ğ

Gezdiler, gördüler hep birer birer, i

Her akşam başlıyor yeni bir hayat, Ş

Gel güzel bu gece kucağımda yal, Ş

Bu yolda bir adım daha atalım, |

Bu aşkın tadına biz de totalım. Bizleri her gören aşka inansın,

Yıllar, melekler bile kıskansın. Koşalım gidelim uzak illere,

Benzesin aşkımız esen yellere.

Ş Ferda Tayfun ş

İ İngiliz OruİU |

saray hayatinin miişaşa zenginliklerini ha­

riç İmarsak bu hâdiseler nezaket ve kibarlığın

samimiyet Ve vakarln hakiki hususiyetle­

rini aksettirirler. BeowUİf, oh aide, A n g lo -

Sakson şeref idealini, macera aşkını ve In-

gilizhaikinda devamlı bir surette kalan ta ­ biat aşkını gözlerimizin önüne açıyor.

»(Literatüre and Lite’tan N ,S #E.)

YILDIZIN PARLADIĞI ANLAR

ISTAN BULUN ZAPTI

— 2—

S T E F A N Z W E I G

B Ü Í H A N A R P A D Koustaniin, tehlikeyi hemen

kavrayor. Ve Mehmedin bütün sulh nutuklarına rağmen, 'an­ laşılması hiç de güç olmayan

bir korkuya kapılarak: Bal­

yaya, Papaya, Venediğe, durma dan elçiler g ö n d e r i y o r , ve a s k e r ve kadırga g ö n ­ dermelerini istiyor. Fakat Roma tereddüt ediyor, keza Venedik- de. Zira doğu ile batı kiliseleri arasındaki o mahut akide farkı uçurumu hâlâ duruyor Rum kili­ sesi Roma kilisesinden nefret et­ mekte ve patrik, Papayı en büyük rahip olarak tanımağı

kabul etmemektedir. Gerçi

Türk tehlikesi önünde, Ferra- ra d a ve Fioraıısa da iki ru­

hani meclis toplana! ak, her

iki kilisenin ve buna muka­ bil de Bizansı Türklere karşı emniyete almağı kararlaştıralı hayli zaman var. Amma Bi- zansı tehdit eden leh ike bir az yatışıyor gibi olur olmaz Rum Sinodları, muahedeyi tat­

bikten vaz geçtiler. Ve ancak

şimdi Mehmet tahta çıkınca- dır ki zaruret, Ortodoks inadı­ nı yeniyor. Bizans, acele yar­ dım ricası ile beraber rauvaf

fak haberini de Romaya gön­ deriyor. Şimdi Kadırgalara as­ ker ve mühimmat yükietilmek- tedir. Bir yandan da, iki Av­ rupa kilisesinin barışması me­ rasimini ihtişamla icra eyle­ mek ve Bizansa tâarruz ede­ cek olanların karşısına {bâtlin birleşmiş Hristiyanlık âleminin çıkacağını dünyaya ilân etmek üzere P^pa mümessili, bir ge­ mi ile, yoldadır.

BARIŞMA ÂYİNİ

Ve muhteşem sahne, bir ilk Kânun günü başlıyor. Bir za­

manki Mermer, Mozaik ■ ve

ışıldayan baha biçilmez süs­

lerinin ihtişamını bu günkü

camide bulmamıza imkân ol­ mayan o harikulade Basilika, barış anının büyük bayramını tes'it ediyor ve ülkesinin bü­

tün recalini etrafına a l a n

imparator Kostantin, tacı ite bu ebedi anlaşmaya en yüksek de­ lili ve teminatı vermiş olmakiçin kilisede görünüyor. Hadsiz he­ sapsız mumlarla aydınlanan bu muazzam bina ağzına kadar dol­ muştur; Roma kiiistsini mümes­ sili Işidorusile Ortodoks patriki

Gregorius, mihrabın önünde

durmuşlar âyini kardeşçe tes it ve takdis ediyorlar. Ve her iki memnun ruhani tarafından aziz Spiridon'nun âsi vekârla nak­ ledildiği sırada, bu küsenin ça­ tısı altında ilk defa olarak Pa­ panın ismi de duâda okunuyor ve gene ilk defa olarak Latince ve Rumca söylenilen dini şar­ kılar, ebedi Katetralın kubbele­ rinde akisler bırakıyor. Doğu ve batı, bu iki ayrı inanç ebe­

diyen birleşmişe benziyorlar:

yıllar ve yıllar süren kanlı bo­ ğazlaşmalardan sonra bîr defa dahadır ki, garb dünyasının tim­

sali olan Avrupa birliği fikri

yerine getirilmiş oluyor.

Fakat tarihdeki makul anlar ve müsalaha anları kısasiireıler ve devamlı olmazlar. Kilisedeki müminlerin sesleri, bu müşte­ rek duada ıeniiz birleştiği bir sırada, dışarada, bir manastır hücresindeki âlim Keşiş Cena­ dlos, latinlere ve hakiki imana ihanet hâdisesine karşı harake- te geçmektedir. Ve mantık ile henüz bağadşmış olan bu sulh akşamının havası bit kerre daha taassup tarafından parçalanırken Rum ruhanisi hakiki bir tesii miyeti nasıl akima bile getirtm­

iyorsa, Akdeniz'in öteki uc­

undaki dostlar da yardim va- itlerini hatırlamazlar. Gerçi b'r kaç Kadırga ve bir kaç j üz as­

ker gönderilir amma ondan

ötesi .şehir, mukadderatı ile baş

başa b’rakı ir.

HARP BAŞLIYOR

Dünyaya kuvvetle tahakküm peşinde koşanlar, bir harp ha­

zırlığı ile meşgul bulundukları

sırada, hazırlanmalarını tamamı ile bitirinceye kadar hep aşağı­ dan alır ve sulhtan bahsederler, işte cülûs sırasında Mehmet de, hele bilhassa Konstantin’in el­ çisini, gayet güler yiizle ve fe­ rahlık verici sözlerle kabul etti; alenen ve vakarlı bir tavırla* Tanımın, Peygamberin Melekle rin ve kur’ânm ismini zikrede­ rek, Basiieus le aktedmiş o'duğu muahedelere sadık kalmak iste­ diğine yemin ediyor. Amma bu müdebbir adam aynı zamandada Macaristan ve Sirbistanla karşı­ lıklı tarafsız ık esasına dayanan üç serelik bir anlaşma yapıyor. Bu üç yıl zarfında o, şehri zabt- etmek için rahat rabat Hazırla­ nacaktır. Mehmet, kâti derecede

sulh vaitlerinde bulunduktan

ve yeminler ettikten somadır kı bir tecavüz hadisesi ile harbia başlanmasına sebeb olmuştur.

O ana kadar boğaziçinin sa­

dece Asya yakası Türkterin

elindeydi ve bu sayede de

gemiler, Karadenizdeki zahire

ambarlarına serbest serbest

gidebiliyorlardı. Şimdi ıseMah- met, hattâ kendini haklı çıkara­ cak herhangi bir sebeb ileri sürmeğe lüzum görmeden bu ge çidi kapayıyor ve Avrupa kıyısı nın Rumelihisarı noktasında, I

a 11 seferlerinde Keyhusrev’in

boğazı geçmiş olduğu en dar

yerde bir kale inşasını emredi­ yor ve boğazın, muahade mü- cîbince tahkim edilmemesi lâ- zımgelen Avrupa kıyısına, bir gece içinde binlerce jrençber yerleşiyor. Yiyecek temini için etraftaki tarlalar yağma ediliyor ve sadece evler hâkile yeksan edilmekte kalınmıyor, tarihteki meşhur Sent Mişel kilisesi bile, bu zorbalık kalesinin taşlarını teminiçin yıkılıyor. Kalenin inşa sim bizzat Sultan, gece gündüz hiç nefes aldırmadan ¡dere edi- yorve Bizans, açık denize olan geçidinin, hakka ve muahedeye muhalif olarak kapatılması nı. baygınlıklar içinde seyretmek zorunda kalıyor. Daha sulh hâli

devam ettiği bir sıraba, açık

denize çıkmak isteyen gemiletin topa tutulması başlayor ve bu rast giden ilk tahakküm tecrü besinden sonra artık işi gizle­ meğe kalkmağa hiç lüzum yok

Mehmed, 1 Lig Ağustosunda

bütün ağalarını ve p aşalarım bir araya topiayor „ve Bizansı taarruzla zaptetmek hakandaki maksadını onlara açıkça söylü­ yor. Bu kararın halkla ilâm ge­ cikmiyor. Türk devletinin her

yanma gönderilen münâdiier,

e i silah tutan herkesi işbaşına

davet ediyor ve 5 Nisan M52

tarihinde âni olarak ileri fırlayan bir seli andıran muazzam bir OsmanlI ordusu, Bizans önünde­ ki vadiyi, şehrin surlarına kadar

(4)

Sayfa 4

DÜNYA

EYLÜL, 1045

=n g I Lübnan T ü r k ü l e r i

B ir İ t y ı A k ş a m ın d a

Önümüzde h*.kikat ve yok bir iz hayâlden;

Duygular anlaşınca el eli bırakıyor,

Ufukları dolduran deniz uyandi birden, Bir beyaz kartal gibi bir yelkenli aklyor’ Umduğumuz yok birşey ne hâyâ! ne sihirden —

Tek yaşamak arzusu gönülleri yakıyor___ Baş: k arlı dağları bir tarafta Lübnanın

Uzar,iniş öte yanda Lübnan sahili— kıvrak: Ufuk bir ümit kadar uzak; hisler >bu anın

Suları kadar engin, suiarl kadar berrak.

Yaşamak oy yaşamak— dışında yi* Zamanın,

Günahkâr ruhlarsınız gere kucaklaşacak. . . . *

Tâ uzaklarda yaldı ılıklarını yal,

İçimizde dolaşan gizli ürpe:işler Var,

pepemize sarkıyor klrılen bir Çam dalı,

Vgşemfk haykırırken deniz, gök ve topraklar, Biz bir okun del liği iki çığlın

sevdnlr-B zj kucak kucağa esn vermiş bulacaklar . . .

■ a S ■

Kelej saati vurdu seal dokuzu dan, dan, Ruhlara can getirdi kararması suların, ŞtraUs’un valsi çeğbyorken Tunadar,

Esin' olduk bizi eriten duyguların

fil ler ime dökülsün y;:xn ur gib. kshkfhan , Sarsın set i meleğim en gizli uyukuiarm , Bi: rüya akşamında eydir|ar,irca suör, '

Genişledi b s !erım suda belkelar gibi, Biı hâyal â cmirri rekştdince duygular,

Uyanıp kir rüyadan bir lı $ai arer gibi — Kerd;mi sonsuzluğun um m tnm a bı,ektim,

Ye bir yelkenli gibi kemi içimce aklım.

Naxif Süleyman EBEO Ğ LU

m

ş a

I

=a

IIHilGllilll[!l!l!IIİRII!l!I!!iK!!lilll!l İ3

!İMİllll!ııiıHl!ııilinı„llll!„!il!;i!,ıl)n!„iHll|l.ıiıl!:„ii:Hı„ınml,ıl!BlıjH8l.ılllHl..llHlı,ıi!IHı.,ıllllı,ıillHiı.llllU..HIllı„ıHUı,.ımiı..ı11Hı,.ıllllı..ılinı,

I

SULARDA İZLER

|

Eserken ince ince mellem yine denizden b ir nakş olmuş suya bi: lerce gümüş izden î Bn izler, erginlerde çi ekli 1in gümüş tini Sess.zce oym-şmada bir k?ç civelek sandal. Dalgalar, kıyılarda yanan yüz kollu şsmdan Göz k rpmada yıldızlar, korkmuş gibi akşamdan!

y gökte dağıtırken gümüş saçım tel tel Yalıyordu suiarı içten, yanık bir gazel. İ ’rkmöş gibi bu sesten titreşti gümüş d Har Derinden âhedeıek coştu nazlı sandallar. Kırabilir bu ses hangi â kın feryadıydı.'

Kim bilir hangi güzel sevgilinin yâdıydı i

Sezdim rûhuma kadar zevkin yükseldiğini Ve sonra da b r kalbin hep vecde geldiğini Dalgalar, kıyılar da gittikçe coştu daba

Dudağında denizin hiçbir çat’ak kahkaha ! Nevzad YALÇIN

Bir Lübnan Hikâyesi

jj.llllll. .tIHiı..ılHn.,ı(l!Tı>.ı!nilı.inift„flili>.,ı!lA,.ıll]Iı„ılinı,.ı(lllı„ mili, |

2 — i S a t 1 ı o ğ I u p

İ W W W W W W ,NPW,1]IH1IIIMİ1III'W,P

Ş i i r

(t-inci sayfadan devam) kadar nüfuz edeD; o şeyiu ba tınî esrarına, yani o şeyin i-

çinde saklı duran melodiye,

— ki o şey bu melodiden dola­ yı var olmaktadır ve bu dü n ­

yamızda olmıya hakkı bulu-

nur—varan bir dimağ tarafın­ dan söylenen bir düşüncedir. Diyebiliriz kİ bütün batını şey­ ler melodiyi ihtiva eder; ve bittabi kendi kendilerini Şarkı

halinde izhar ederier. Şarkı

kelimesinin mânâsı derindir.

Bize mantikî kelimelerle musi­ kinin üzerimizde yaptığı tesiri izah edecek birisi var mıdır? Bu bir çeşit yumuşak ve es­ rarlı konuşmadır ki bizi Son­ suzun kenarına götüyor ve ba­ kışlarım zı dakikalarca bu Son­ suzluktan ayıramıyoruz!

Bütün derin Şeyler Şarki­ dir. Sonk' de bizi teşkil eden esas öz, Şarkıdu; sanki bütün diğer şeyler saıgi ve kabuk­ tan ibaretmiş gibi Bizim, bi­ zim vt

herŞeyin

esas Unsuru

budur. Şiire, ohalde Müzikal Düşünce diğeceğiz. Şair, bu tarzda düşünen kimsedir. So­ nunda horşey zekânın kuvve­ tine bağlanır; bir insanin sa­ mimiyeti ve görüş derinliğidir ki onu bir Şair yapar- Lâzim geldiği kadar derin görünüz: müzikal olarak görmüş olacak­ sınız; Tabiatın kalbi huyer- de musikidir, ancak ona var­ mak lâzımdı.r”

Buradaki satırlarla Şair ve Şiir.üzerineoUn tetkik yazımız sona eriyor, Carlyle’in bu söz­ lerini dikkatli bir görüş zovi- yesindon geçir*» herkes anlı-

yacakiu k „

bütün

kâinatı

omuzlarında uş?yan devâsâ

bir kahramandır ve Şiir yaza' bilmek ancak Sonsuzluğun aza b,nda kıvranmak, Sonsuzluk

uçurumunun k e n a r ı n d a

Sonsuzluğa bakarak, o Sonsuz­

luk içinde

kaybolmak

o Son-

suzlukian bir parça olmakla mümkündür.

DÜNYA

ynü, bülün ümit Ve idealleri

çökmüş et Ve kemikten ibaret bir insan tasavvur et. Ben iş­ te oyum. Eğer srnada rastla- masaydım, eğer sende olmasay­

dın: bana yaşarak kuvvetini,

kazanmak ve Uthelmek kuv­

vetini sen veriyorsun Binaen­

aleyh sen beni yalnıZ mes Uf

etmekle kalmıyorsun yaşatıyor sun da. Sen de olmasaydın!.. Kimbilir . . .

* * *

JA N A N D R U V adındaki

birF.ansıZ H.va kuvvetleri

subayı Av.upa harbinin

pailak vermesi üzerine bîr

iiloya kumanda etmesi için Lübnar.a gönderiliyor ve orada Yüce Komiserin vndıği bir

baloda,

LİLİ adında bir LübnTn

dilberile tanışarak onunla ev­ leniyor, Genç kız çılgın bir

aşkla genç subaya beğbdır. Ve nıçs’uf olmasına rağmen, hocasını mes’uf edemediğine

dair içinde bîr h s v0r. Bu

duygusunu bir gün ona açı­

yor ve diyor k;«Jan ben seni

mes’ut yapatıiıyoıum, senin

benden sakladığın meçhul bir

ş yler var.»Şimdi okumaya

devam ediniz:

— Beni anladığından dola­ yı mes’udum yavrum. Bilmem anlatabilecekmtyim; fakat bo- ni düşündüren, ne şu ne bu­ dur. Beni düşündüren şey , . .

bundan sonra, lıarp bitip te

sulh gelince, eski dünyamızı, kaybettiğimiz dünyayı bulub

bulamiyacağimizdır. Ben

bu

harbin insanı değilim Lili’ bu harbin başlamasile kaybettiğim

b;rşeyr var. içimdeki herşey

kökünden çöküp gidiyor, eski

dünyamı bir daha, bir

daha

bulamıyacağlrndan eminim.

Dediğim gibi ben bu haıbin insanı değilim, harple herhan­ gi bir dâvâmu halledileceği­ ne de inanmıyorum.

Mânevi-Almanların Eelçikaya h ü ­

cum ettilherini takip eden

günlerde Jan eve pek sey-

rek gelmiye başlamişll. Son

defa olarak on gün geçtiği halde Jan görünürlerde yoktu. Gençkız için için kendini yiyor. Bir zabitle evlenmenin hakiki

heyecan ve zevkini, ümif Ve

Istıraplarını bu kimsesiz gün­ lerinde daha ziyade hissedi­

yordu.

Çok geceler buhranlar için­

de uyanıyor, ve bir dalın

uyuyamiyordıı.

Sabaha kadar oturur, sigara çer, ipek tüllü penceresinden karanlık Beyrut sahillerine ba­ kar ve Jamn gelmesini bek­ lerdi.

Beyrut havalarım sabahlar*

Bir Açıklama

(2-inci sayfadan devam) lüzum yoktur. Fakat hikâye gönderecek okurlarımızın bu hikâyelerinin mümkün olduğu

kadar kısa olması zaruridir

Kağıdın bir yüzüne yazılmak

şarllle, üç kâğıt dolusundan

fazla olmamalıdır.

San’atta tahdit, insana biraz

tuhaf gelebilir Fakat içinde

bulunduğmuz ahval Ve şerait bunu icap ettirdiğinden, böyle hareket efmıyo mecbur kalma“ mizı okuyuculerimizin da hcş göreceğine inanıyoruz.

Dünva’yı pek yakında on- beşte bir yapmak kararındayız Ozoman b/ze yazı gönderenler için deha büyük bir f;ısaf

sahası a çılm ş ölecektir

Okuyucularımızın samimi alâ

kalori devam ederse~ki buna

hiç şüphe etmiyoruz ozaman

dünyayı haftalık yapmak da

mümkün olacaktır.

Bu voslle ile samimi alâka*

larmdan dolayı bizi seven

arkadaşlara bir kere deha bu

sütunlarda teşekkürü büyük

Ur zevk sayıyoruz, H. CAHİT

1IIIIIII!II!III1III1İİIIIIIİ1!IIIIIIIIIIII!IIIIIIIII!I!I!!II1II!!IIIIII!!II!IIIIII|I11II||||||||

ZAVALLI Basinrev

Lefkoşa

patrol eden bir tayyare filosu kalbini ağzına getirirdi. Bir deli gibi yatak odasından ta-

raseya ç^kar, günesn eltin

ışıklan altında parliyan çelik kanatların semada kayışlarını, lakla atışlarını seyreder,«bun­ lardan biıi mutlaka Jan Olma­ lıdır, de. di. En öndeki evet

şu mutlaka Jandir.» Kalbi

heyecan ve istirapla çarpar ve Akdeniz Ufuklarında kaybolan filoya bakarak gözleri yaşa-

rırdj Sessizce Tanrıya dua

ederdi, «Tanrm onu bana

yolla!»

#

* *

Bir ikindi tarasaya oturmuş zencinin getirdiği çayı içiyor­

du, Beyrut göklerini ansız n

bir gürültü kapladı, yerinden

fırladı. Deniz tarafından iki

filo,otuz kadar tayyare geliyor­ du. Evvelâ bir ku§ büyüklü­ ğünde olan çelik kanatlar sa­

hile yaklaştıkça büyüdüler,

Sonra filolar ayrıldı, biri şarka

açıldı. Diğer filo tam evin

üzerine doğru geliyordu. O n ­

lardan bir ianesi, en öndeki

ansızın alçaldı. Evin damına

değecek kadar yaklaştı

Ve ge­

ne birden bire yüksejdi,

Uzak-Düşünceler

Tabiatın şiiri hiç bir zaman ölmez.

J. Keats Tabiat bize değil, biz ta- h;afo kanunları emrederiz.

E. Kant Kadınlar yalnız paslandık­ ları zaman duran tirildaklara benzerler.

Voltaire

Tabiattaki kaprisleri San at

taklit etmeğe uğraşıyor. T, B. Macaulay Memleketler münbit olduklaıl risbette değil hür oldukları nis- betfe İnkişaf eder.

C h. Monfesçp-ieu

lebiafin insana verdiği en

büyük lufûf hayatin kısalığ dır. II. Plmy

iki şıktan bilini intıhHp

edalım: Yn kadınları sevmek

yahut onları tanımağa

çalışmak.

Jean LOrroin Zinde vo lâyemııt bir Türk

milleti ibda ötmek, mamur

ve müreffeh bir Türk

vatanı

yaratmak için Türkiyeain her

devirde yeni ve büyük işler

yapacak olân feragatkâr adam­ lara, kahremanlsr» ve Lâye- mutlara ihtiyacı vard r. Türk vatanı; vazifeyi, fazileti, güzel­ likle sevgiyi, kuvvet ve kah­ ramanlığı terennüm eden nağ­

melerimizle çınlamalıdır. R.Ş.Sirer ... H. CA H İT Kitabevinde tn s o n eserler, dergiler,mektep eşyası bulabilirsiniz, GELECEK S A Y I D A

D ünyayı

K adınlar

idare Etseydi

İ9Şİ1 Ve kayboldu.

L.li «bu muhakkak Jan

olmahdıDidiyordu, «Evet, mu­ hakkak odur, Zaten onun bu

ek^snı eve geleceğine dair

içimde bir his vardı.»

JAN o akşam eVe geldi.

Liliyi o zamana kadar hisset­ mediği bir hasret ve sevgiy|e sıktı, kucakladı. Yorgun ve

zayıf görünüyordu. Genç

Lübnan dilberi merak Ve he

yecanla ona sordu. '

— Jan, neredeydin? Oh, Jan beni öyle korkutuyorsun ki

Gözlerini hafif bir yaş

perdesi kaplamıştı. Onun g e ­ leceğini tahmin ettiği için, g ü ­ zel b.r luvolet yapmişît, yüzü­ nü bir tülle örtmüştü. Genç

zabit onun tülünü kaldırdı.

— Merak edecek bir şey yok

dedi. Bundan sonra daha ser­

best olacağımı tahmin ediyor­

um Bu istisnaî birjeydir.

Bilirmi sin beri nerdeydm ?

Paristo, Bazı büyükleri Parise götürdüm. Bunun içm gecik­ tim. Hem orda iken ne yap­

tım bj[lr misin? Harp bilince

Parise griliğimizde kalecağjmjz bir y-r tayin etlim. Senin s e ­ veceğin bir yer. Paıislenuzak-

çafcrhtbir köy.(Devami Var)

Taha Toros Arşivi

* 0 0 1 5 1 6 4 9 5 0 0 6

Referanslar

Benzer Belgeler

Tarım arazilerinde görülen bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için sulu tarım alanları genişletilmeli, nadas alanları ve ekilmeyen tarım arazileri

TRT Müzik Dairesi para meselesini halledemediği için sanat faaliyetle­ rinde de bir ilerleme kaydedemiyor.. Maddi yönden tatmin olursak sanatımızı da ilerletme

kitabı başarı ödülü kazandı. Deneme-inceleme-araşurma dalında, Mümtaz Idil’in “Ro­. man ve Gerçeklik” kitabı

Gazetelerden: Ankarada, aveılar arasında bir müsabaka yapıldı... Bir meraklı — Yahu Aka, senin atıcılığın

Kestaneciden papaza, keten helvacıdan duvar ustalarına, hamallardan kiracılara kadar geniş tip yelpazesinde, eski deyimle küçük insanın, yerini, ruh halini,

Bölge Araştırma Proje Miidürii Yüksek Ziraat Mühendisi Yaşar Erkenez, Bölge Müdürlüğü holünde bulunan kahve ağaçlarının çiçek açtığını bildirdi..

Akif, labirentvari' yollardan bir hayli zahmet ve müşkilâtla geçdik- ten sonra firavnun yattığı odaya varır; lâhdin içindeki dağılmış mu­ myayı görünce

Ama yalnız Italyan mutfağının değil, bence bütün mutfakların en güzel tatlıla­ rından biri olan Tiramisu çok güzeldi. Kısacası, sıcak, sade ama zevkli