• Sonuç bulunamadı

Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TEVFİK FİKRET'İN "ES'AD NECİB" İMZASIYLA

YAYINLANMAMIŞ BİR ŞiiRi

ErdoğanERBAY*

Tanzimat'la başlayan medeniyet değiştirme hadisesi, tabii olarak Türk edebiyaı.ınaelliakseuniş, AvrupaıtMz btredebiyatın teşekkülünezeminhazırıamı~ur. 1860'lı yıllarda başlayan yenilcşmehareketi, daha çok maıinin mirasıüzerinde, ne tamamen eski, ne tamamen yeni, fakat cephesi ileriye dönük bir yolu !.akipeuniştir. Edebiyatımızda beliren tekamü! fikri, 189ü'lı yıllara gelindiğinde, bazı mcrhaleleri katetmiş, Batılı manada bir edebiyatın bütün hazırlıklarını !.amamlamışolarak kapının "eşiğinde" beklemekteydi. i~te; açılmayı bekleyen hu kapıyı hakikatte zorlayan, oraya girilmesinisağlayaninsan da Tevfik Fikret'tenbaşka"ı değildir.

Edebiyat tarihimizde, bir mektebin kuruluşunda başz.ktör rolünü üstlenen Fikret, Avrupa'i Türk edebiyatına getirdiği yeniliklerle, şiir ve edebiyata bakış açısıyla, özellikle de şairlik kudretiyle her zaman mevkiini muhafaza etmiştir. Hakkında yazılan ve söylenenlerin, bugün bile tükenmeyişi, Rübfıb Şairi'nin, devrindeulaştığızirveye kalemininkuvveLİYIe çıkııgınmen büyük delilidir. Hayatı, sanatı ve şahsiyetiyleilgili çalışmaların bu derece yoğun olmasına karşılık,hala onun bilinmeyen yönlerinin, dikkatlerden kaçmış şiirlerinin varlığıda muhakkaktır. Makalemizde, Fikret'in bugüne kadar üzerindedurulmamı~takmaadı ile, bu takma adla neşrettiğibirşiiri üzerinde fikir beyan euneyeçalışacağız.

İnsanlığın varoluşundan bugüne-şüphesizki bundan sonra da- en ilkel kavimlerden başlayarak,en medenı milletlerin edebiyatıarınavücut veren şairve yazarlar, takma adlarkullanmışlardır.Takma adlar, bir taraftan bizzat isim sahibinin kendi tercihi olurken;diğertaraftan,halkınveya birşahsıno isme münasipgördüğü vasfıaksettiren bir özellik taşımıştır. Başkaları tarafındansanatkara layıkgörülen

*

Atatürk üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim elemanı.

(2)

takmaadıbir yanabırakarak, sanatkarınkendiisteğiile kabulettiğitakma adlara dair

mülahazamızı,birkaçcümle ile izaha geçelim. Kendi isteğidiyoruz, zira, içten veya dıştangelen müeyyideler bizzatsanatkarın şahsında merkezlleşmektedir.Takma ad ile yazmak ve söylemek, hususiyle edebiyatalanındaher zaman benimsenen birtavır

olmuştur.Türk edebiyaunda da, tarihi seyir içerisindeşair, yazar ve münellidler, özellikle Tanzimat'tan sonraki dönemde takma ad kullanmayıbiralışkanlıkhaline getirmişler,öylekibazı sanatkarların kullandığıtakmaadın şöhretisayesindeasıl adı dahi adeta unutulacak seviyelere gelmiştir.Tanzimat'la beraber şekillenenyeni edebiyat mümesipleri içinde bir, iki, üç, halta daha fazla takma ad kullanan insanlara tesadüf edilmektedir. Tanzimat'ın başlangıcındafazla yaygınolmayan bu hareket, Tanzimat'ın ikinci nesli ile, Serveı·j Fünun döneminde ön plana çıkmıştır. Bahsettiğimizbu dönemlerde, takmaadın yaygınlaşmasınınkanaatimizce üç önemli nedenivardır.Birincisi,aynızamanda en önemlisişairve yazarlann,siyası baskılara maruz kalma endişeleridir. İkincisi is~, şair ve yazarların, geçmiştenmiras kalan kültüreldeğerlere karşı çıkışınflbidesi haline gelen insanlannsafındayeraldığını,hiç değilse imzası ile gösterme gayretidir. Dönemin şair ve yazarlannı takma ad kullanmaya zorlayan üçüncü neden, milleterağmen,onun değerleriniinkara kalkan insanlann "kamuoyu"tarafından tanınmasınıortadankaldırma düşüncesidir.

Bu devrin, sanat ve edebiyatınayön veren Tevfik Fikret de, hangi şekilde

olursa olsun, devrin modasınauymak mecburiyetindekalmış; diğer arkadaşlarıgibi muhtelif takma adlarkullanmışur.Bununla beraber, Fikret'inkullandığıtakma adlar, bir noktada onun, sanaıkar şahsiyetinin teşekkül devrelerini de dikkatlere sunmaktadır.Eski ile yeni, Muallim Naci ile Recaizade Ekrem, MaarifMecmuasıile Serveı-i Funun arasındaki med-cezirlcr, Fikreı'i dc böyle bir tavır sergilemeye zorlamıştır.Tevfik Fikret, Muallim Naci tesiri ile kaleme aldığı ilk şiirlerinde "Nazmı" mahlasını kullanır. Daha sonra; "M. Tcvfik", "M. Fikret", "Mehmed Fikret" ve "Mehmed Tevfik Fikret" gibi mahlaslar kuJJanarak şiirler yazmıştır.

Fikret'in,zikrettiğimizve hemen herkesin malumu olan bumahlasların dışında,hem de Servet·i FünunMecmuası'nda neşredilen şiirlerindebir mahlas dahakullanmıştır:

(3)

"Es 'ad Necİb".Yeni Türk Edebiyalt Ansiklopedisi (Tevfik Fikret mad., s. 4071)

dışında,Tevfik Fikrel'le ilgili olarak yazılanmakale ve müstakil çalışmaların hiç birinde, "Es'ad Necİb" mahlasınadair en ufak bir ipucu mevcUl değildir. "Es'ad Necıb" mahlasının,bugüne kadar, gün ışığına çıkmamasınınnedeni hakkındaçok fazlaşeysöylemeye gerek yoktur. Ancak, bu noktada biziasılilgilendiren ve hayrete düşüren taraf, Fikrel'in Servet-i Fünun Mecmuası'ndaki şiirlerinde kullandığıbu mahlasın karanlıkta kalmış olmasıdır. Bizzat idareeııiği ve şiirlerini. neşrettiğibir yayın organında,"Es'ad Nec:ib" imzasının başka birilerine ait olmasıda ihtimal

dışıdır.Zira Fikret'in, bugün herkestarafındanbilinen,şöhretleri şairinidahi gölgede bırakan şiirleri,"Es'adNecıb" imzasını taşımaktadır.Servet-i Fünun Mecmuası'nda yayınlanan;"Ömr-i Muhayycl", "Bir Hicran Mevki'inden Sonra","Şekva-yı Firfık", "Resmini Yaparken" ,Senin Yerinde" ve "Girye-i Hüsran" adlı şiirlerbahse konu olan imza ile neşredilmiştir. Fikret'in, zikrettiğimiz şiirleri hem Servet-i Fünun'da, hem de Rübfıb-ı Şikeste'deardarda koyması,onun belirli bir zaman diliminde ve belirli şiirlerinde "Es 'ad NeCıh" mahlasınıözellikle kullandığınıgöstermektedir. Fikret'in, bu mahlası tercih eUiği şiirlerinin, onun ve Servet-i Fünun ailesinin hakikatıen kaçıp hayfıle slğındIklandöneminbaşlangıcınaaitolması,yukanda ortaya koyduğumuzkanaati doğrularmahiyelledir. Tevfik Fikrel'in, Servet-i Fünun'daki

şiirlerinin bazılarında kullandığıve daha öncedeğindiğimiztek kaynağın dışında anılmaması, dolayısıyla Fikret'inbazı şiirlerininmecmuasayfalarında kalmasıgibi bir neticeyi de beraberindegetirmiştir.Tevfik Fikret'in, "Es'ad Necib" ınahlasıyla yazılan şiirlerinden birisi olan "Hiçten Teselli" adlı şiir, bu ınahlasın bilinmemesinden dolayı, bugüne kadar yayınlanma şansına sahip olamamıştır. Bugüne kadar bilinmeyen şiirin künyesi şöyledir: "Hiçten Teselli, Servet-i Fünun Mecmuası,m. 446, 16 Eylül 1315, s. 58". Söz konusu olan şiirinmemini aşağıya alıyoruz:

HiçtenTeseııi

(4)

Parlayan gök yüzünde kurs-i kamer Kemirilmiş, peride-rı1, muğber­ Titriyor bir mclal-i ha'ifte.

o

kadar pili-sükun deniz, ki sema Bakmadan korkuyorderinliğine; Saf, müşfik,rahim bir sıne: Tcsliycı·cuhayat arar guyiL Karşı sahil soğukzilaliyle Birfıraş-ıecc! kadarmuvahhiş. Yığıyor ufk-ıruha zulmetler. ..

Hastasın scvgilim ...Fakatşukamer O müzebzeb, o hasta haliyle Ne çabuksemı-ire'seyükselmiş?.

-12 Eylül 1315-Es'adNecib

Fikrct'inşiiri,kendisinin veaynızamanda Servet-i Fünuntopluluğunun halet-i ruhhalet-iyeshalet-inhalet-i aksetthalet-innektedhalet-ir. Zhalet-ira,şiirdcçizilen tablo, devrin derin hastalığı,"hulya zevki"ni vc ütopyasını tasvir etmektedir. Mehmct Kaplan, Tevfik Fikret'in Servet-i FünunMccmuası'nda çıkanve onun olgunluk devrine aitşiirierini değerlendirirken, şiirde ortaya konulan ıabloyada açıklık getiren şu görüşlere yer verir: "Fikret'i realiteden kopararak, ona yaşadığı hayatı çirkin gösteren amiller arasında, çocukluğundanberi müıcmayil olduğu 'hulya zevki'ni de zikrctmek lazımdır. 1314/1898-99 yıllarında, bütün Servct-i Fünuncular'ın başını döndüren mcşhur ütopi, uzak ve mesut diyarıara bütün sevdikleriyle berabcr göçetmek hulyası, muhakkak en çok Fikret'isarhoşetti vegerçekleşmeyinceen derin hayalkırıklığına uğrayanda o oldu". (M.Kaplan, Tevfik Fikret,İst.1987, s. lOJ).

(5)

• Tevfik Fikret'in, divanşiiri tarzında yazdığı şiirleribir kenarabırakırsak,onun sanatkar şahsiyetinigözler önüne seren şiirleri, 1896-1900 yıllanndakalemealdığı

şiirlerdir. Hal böyle olunca, Fikret'in "Hiçten Teselli" ve "Es'ad Nedb" imzalı

şiirleri,Rübab Şairi'nin şahsiyet teşekkülündeilk suayı alan eserlerdir. "Hiçten Teselli" şiiri, Fikret'in sanat hayatı açısından yaşadığıiki ayrı dönemin ardarda sergi!endi~ibir tablo-resim hüviyetind~ olduğugörülür. Şiire, Fikret'in sanat ve hayatınınözellikleri yönünden yaklaşıldığında,nikbin bir hayatgörüşünden,bedbin bir hayatgörüşüne geçişin izlerine rastlamak mümkündür. Doğuştansaf ve temiz olan insan, hayat karşısında kendi benliğini kaybetmekte, hayatın çirkinliği ile insanın ruhu da kirlenmektedir. Şiir, Tevfik Fikret'in, hayata karşı takındığı husumetin açıkçaifadesidir. Çünkü; şairinruhunu teskin edecek her şey hasta, her madde solgun, herparlaklıkzulmet perdesiylekapatılmıştır. Şiir. hütün heyc~iylc, mutluluk ve huzur sığınaklarının,birer birer yokoluşunun iniltilerini terennüm etmektedir. Parlayan gök yüzü, dönen ay, sessiz bekleyişini sürdüren deniz ve bunların sahip olduğu mavi rengin hayal dünyasına uzanan kıvrım ları, şairin yaşadığıhayattan nefretettiğinindelilidir.

Birbirinezıtkelimelerin, yaniaydınlıkla karanlığın, siyahlabeyazın,mavi ile sarının aynı mısraiçindekullanılışı,Fikret'in ve Servct-i Fünun ailesinintezadınıda ortayakoymaktadır. Şiirinilkdörtlüğünde; "ma'denı, cila, parlayan, kurs-i kamer" gibi, saflık,temizlik, aydınlıkveparlaklığıifade eden kelimelerin yanısıra;"hasif, kemirilmiş, pende-rı1, muğber,melal ve ha if" gibi, korkuyu, karanlığı, üm;LSizliği ifade eden kelimelerin lezadıylaortayaçıkanbir gök yüzü tablosu resmedilir. Ikinci dörtlükte, kamerin tepedeolduğubir gecede semanındenize aksedişive denizne hir sığınak arayışı tasavvur edilmektedir. İlkdörtlüktc, dardan, kararan ve korkan gök yüzü, saadet ve huzuru yeryüzünün maviliklerindearamaktadır:

"Saf, müşfik,rahim bir sine: Tesliyet-clıhayat arar guya."

Fikret, bu beyitIe, hayal ve hakikat arasındahenüz tam bir tercihin arefesinde olduğunu hisseııirmektedir.Onun, bu şiirle, "Ömr-i Muhayyel"deki saadet dolu dünyadan, "Gayya-yı Vücud"daki kan, irin ve pislik dolu bir dünyaya doğru

(6)

meyleden, ruhi bunalımlarınıteskin edemeyen bir insan portresiçizdiğinigörürüz. Saadetle, zulmetin müşterek olduğubir noktada bulunan Fikret, hem gök yüzünde. hem de denizin mavi derinliklerinde bulamadığı saadet hulyasını tamamen yitirmiştir.Zira, buütopyanınötesinde.karşısahil "ecelyatağı"nı sermiştir:

"Karşısahilsoğukzilaliyle Birfıraş-ıeeel kadarmuvahhiş.

Yığıyor utk-ıruha zulmetler..."

Her ümidin karşısınabir hayal kırıklığı,her aydınlığınönüne bir karanlık

çıkaran iğrenç hayat, Fikrct'in, istikbale dair rüyalarını da suya düşürmüşLür.

Sevgilide, aynı zamanda ruhta takat kalmamıştır. Ruh, bütün hastalığına, güçsüzlüğüneve çaresizliğine, aynı zamanda hakikatin, ruhun önüneçektiğibütün setlererağmenyükselmeyi, arzu edilen ülkeye gitmeyibaşaracaktır:

"Hastasınsevgilim...Fakatşukamer O müzebzeb, o hasta h3liyle Ne çabuk semt-i re'seyükselmiş?..

Fikret'in, Hiçten Teselli" adlı şiirde sergilediği bedbin tavrı, daha önce kendisinin ve Servet-i Fünun neslinin karamsarlığını değerlendirdiğibir nesirde de bulmak mümkündür. Fikret. Servet-i Fünun Mecmuası'nın,20 Mayıs

1315/1

Haziran 1899'dayayınlanan429. nüshasında,onu ve arkadaşlarını bedbinliğeiten

havayı şöyletasvir eder: "Ihtimal ki hissimde yanılıyorum: Edebiyat-ı hazıranın

bütün inceliklerine, güzeııiklerine,sanatlanna mukabil bir noksanıvar ki telafisi, öyle zannederim,üdeba-yı hazırayanasib olmayacak...Bu bir noksandan ziyade bir hastalığabenziyor: Edebiyat-ı hfızıra nakıs değil, hasta; ince, sari bir hastalık ki kurbanının bütün uruk-ı hayatında mündemic; sanki hasta bizzat hastalıktır. Bazı emraz-ımüzmine var ki musabını yiyip bitirdikten sonra kendi onun yerinekfıim olur; artık yaşayan mariz değil bizzat marazdır, bütün aUl'im za'af ve zevaliyle maraı".

(7)

Tevfik Fikret, aynı yazıda,içinde bulunduğubu kararrısarlığıtasvir eden ve

::

"Hiçten Teselli"yi hazırlayan"Perde-i Teselli" şiirinideneşreder.Fikret'in, teselli arayan ruh halini takipaçısından şiiriburayaalıyoruz:

Perde-i Teselli ışteseksenyaşındabir sa'il, Yaşamışka'inat! görmeyerek; Yaşamış,mevteolmamışka'il: Yaşamakayn, görmekayrıdemek. Mütehaşşid mezahir-İzulemat, Gözaçıldıkçaruh perdelenir; Acıbir levhaşübheyok ki hayat, Görmemek en büyük tesellidir.

Ah,ey pir-i ser-sefid-i hazin, Seni görmekleişte amacım Yine birçok te'essürata..Sevin

Sen o zulmet-feza tecelliye; İştebak, ben de ben demuhıacım Öyle bir perde-iteselliye~

Perde-i Teselli şiirinde,teselli için sığınacak bir yer arayan Fikret, Hiçten Tesellişiiriile hayallerinin tamamenyıkıldığınıima etmektedir.

Netice itibariyle görülüyor ki; "Hiçten Teselli" şiiri, Fikret'in nikbinlikten bedbinliğe geçişininadeta birbasamağını teşkiletmektedir. Aynızamanda, Rübab Şairi'ninharici alemde mevcut hiç birdeğerin,ruhen kendisini teselli etmediğini sezdirmektedir. Şiir, Fikret'in, arkadaş, eş, dost ve onu hayata bağlayan bütün ümitlerin yokolduğunugösteren birfotoj;,'Taftır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu konfe- ranslarda tropikal mimarlık, bir dizi iklime duyarlı tasarım uygulaması olarak tanım- lanmış ve mimarlar tropik bölgelere uygun, basit, ekonomik, etkili ve yerel

Sp-a Sitting area port side width Ss- a Sitting area starboard side width Sp-b Sitting area port side Ss- b Sitting area starboard side Sp-c Sitting area port side Ss- c Sitting

Taşınabilir kültür varlıkları için ağırlıklı olarak, arkeolojik kazı ve araştırmalara dayanan arkeolojik eserlerin korunması ve müzecilik hareketi ile daha geç

Sakarya İli Geyve İlçesi Geleneksel Konut Mimarisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı,

Tasarlanan mekân için ortalama günışığı faktörü bilgisi ile belirlenen yapay aydın- latma kapalılık oranı, o mekân için gerekli aydınlık düzeyinin değerine

Şekil 1’de görüldüğü gibi otomatik bina yönetmelik uygunluk kontrol sistemlerinin uygulanması için temel gereklilik, nesne tabanlı BIM modellerinin ACCC için gerekli

yüzyıl başlarının modernist ve ulusal idealleri doğrultusunda şekillenen mekân pratiklerinin doğal bir sonucu olarak kent- sel ölçekte tanımlı bir alan şeklinde ortaya

ağaç payanda, sonra ağaç poligon kilit, koruyucu dolgu tahkimat: içi taş doldurulmuş ağaç domuz damlan, deneme uzunluğu 26 m, tahkimat başan­ lı olmamıştır (Şekil 8).