• Sonuç bulunamadı

Boğaziçi Mektupları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Boğaziçi Mektupları"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BOĞAZİÇİ MTÖıTAPLARI p

Geçen yıl İntişarı edebiyat âlemimizi birden bire taze v.e sıcak bir hava ile aolduruveren, yeni ve nefis tadını halâ ruhumuzda duyarak unuta­ madığımız "Fnhim Bey ve Biz" in olgun san* ntkârı Abdülhak Şinesi Hisar,

şimdi karşımıza gene aynı derecede yeni ve taze, gene aynı derecede dadise olmıya namzc^ ikinci bir ciltle çıkmış bulunuyor:"Boğaziçi Mehtapları".

Scşn'at severlerin bir yılı aşkın bir zamandan beri "Varlık" da çıkan parçalarını sabırsızlıkla bekledikleri, renk, koku ve lezzetin en ince nüanslarından meydana gelmiş bir surun gibi yudum yudum içtikleri bu eser, gösterişsiz, hilesiz ve riyasız san*ata susamış olanların bütün iştiyak­

larını dindirecek vasıflar taşıyor.

Abdülhak şinasi Hisarı uzun zamandan beri ve hayli yakınaan tanımrasam, şimdiye kadar bize hen gazete ve mecmua makaleleri şeklinde vermiş olduğu yazılarındaki yavaş fakat durmıyan olgunlaşma seyrini takib etmiş olmasam, biri biri ardından çıkan bu iki cildin Dize ansızın haber verdiği deha karşısında hayrete düşmekten

Kendimi

alamazdım. Halbuki, bu benim için

be­

klenmedik bir hadise olmuş değildir.

Bütün mana ve hüviyetini s a n ' a t k â r ı n m hâtıralarından alan "Boğaziçi Mehtapları" na bir hâtıra kitabı denilemez. Çünkü eserde vaka tarafı hemen

hiç yok gibidir. Ve bütün eserin ruhunu doldurmasına, merkezini teşKil etmesine rağmen, muharririn şahsı bile, maddi hüviyetiyle nek seyrek sahifelerüe kendini gösterir. "Boğaziçi Mehtapları" bir tarih kitabı da değildir. Şu halde nedir? diye sormakta ısrar edeceklere haber verelim: eski Boğaziçi medeniyetini ve onun tarihe karışmış mehtap âlemlerini öven bir destan. Evet, eda ve manasıyla bir destanı hiç andırmamakla beraber.

Muharrir şimdi âşık olduğu o mehtap âlemlerine ancak çocukluk ve ilk gençlik çağlarında şahit olmuştur. Hem de - kendi itiraf ediyor - yadırgayan ve begenraiyen bir aahit. O mehtap alemlerinin, ^imdi herimizi büyüleyen bu muhteşem güzelliğe erişebilmesi için san’atkârın hâtıra ve muhayyilesinde bir ipek böceği kozasının yavaş istihalesini geçirmesi icab

(2)

«itmiştir. “Zira" diyor muharrir, "çocuk daima bir bütündür. Birer tohum halinde her şeyi görür, duyar, düşünür; ruhuna ve hafızasına serpilen bu tohumlar onda zamanla çiçeklerini açar ve meyvelerini verir. Gördüğünün manası Kendisine belki senelerden sonra veriri.

Tıpkı içinde yaşadığı muhitin güzelliklerini ve inceliklerini niç fark etmernişkc' ondan bir tesadüfle uzaklaşıverince, o hususiyetlerini hafızasında birer birer bulup yeniden kurarak yavaş yavaş sıla derdinin amansız pençesine düşen adara gibi, Abdülhak Şinasi Hisar da, olgunlaşma yollarında mesafeler astıkça gitgide uzaklaştığı en İrak mazisine her zamandan ziyade yaklaştığını ve yakınlaştığını anlamış, o mazinin bir zamanlar göremediği ve sezemediği füsununu duyarak neden sonra tadına varmıya başlamış ve maddî benliği hali yaşarken manevî benliğiyle o uzak mazinin bir dana dönmiyecek yıllarına göçederek ruhunun ancak şimdi kavra- dıgı ve bağlandığı tatları, kendi içinde ve mahremiyetinde yasamağa koyulmuş­ tur. "Zira, zaman geçtikçe gözlerimizin kucnklıyabildigi mesafeler artıyor. En son zamanlarımız daima gidip en eski zamanlarımıza kavuşuyor".

Kitabın sahifelerini çevirdikçe sihirli cazibesine kendimizi kaptırdı­ ğımız o eski mehtap alemleri gerçekten bu kadar mükemmel, nu kadar kusursuz mıydı? Bunu araştırmıya ne lüzum var? Esasen kendisi de söylüyor: "İhtimal ki geçmiş zamanları hayalimde büyülterek daha ziyade güzelleştirmiş, ihtimal ki güzelliklerini mübalâğa etmişimdir". Bir içki ile başımız döndüğü ve

içimiz tatlı bir neşe ile dolduğu sıralarda, hayat gerçekten bize o anda göründüğü kadar güzel midir, yoksa hislerimizi galat bir görüşe sevkeden bir büyünün tesiri altında mıyız? diye düşünraiye lüzum görmeyiz. San'at ta bir nevi içki değil midir? Unun kıymeti neyi ve ne derece sıhhatla söylediği keyfiyetinde değil, bizde uyandırdığı akislerin derinliği, gönlümüze doldur­ duğu nazların bolluğu ile ölçülür.

(3)

3

-U m m için ctir ki pek hoşlanmadığım ve muharririnin ae bütün iyi

niyetine rağmen pek sevelediğini bildiğim bizim fasıl musikisinin Boğaziçi mehtaplarının ses dekorunu teşkil ederken adeta kudsileştirilmesînî hoş

görüyor, en büyük bir zevkle okuduğum o snhifelerden adeta yükselen - aslın­ dan bin kere daha tesirli - sazın büyüsüne kapılıyor, o sularft o mentar, o kayıklar ve o sandallar, o yalılar ve o insanlar arasında o musikinin ae simdi bizim erîşemîyeceğimiz bir güzellikle güzel olduğunu hayal »diyorum.

Zaten eser baştan başa insanda bir musikî tesiri uyandırmıyor mu?

f ısıllarından birini, mesela "Fanilikler“ veya "Hatıralarımızın zaman içinde

devamı" nı r«k yüksek olmayan bir sesle kendi kendinize okuyunuz. Kger bîr şiiri hakkını vererek okumasını biliyorsanız, çok geçmeden adeta bir musiki nehri içinde yüzmekte olduğunuz hissine karılacak, hatta yavaş yavaş mananın dar çemberinden de sıyrılarak, bu musikinin tatlı*bir üinnî gibi sizi sar­ dığını , ruhunuzu uyuşturduğunu, içinize rikkatli bir huzur doldurduğunu duyacaksınız: sen'atın sihirbaz değneği sizi bîr anda "üstlerine garip bir füsunla ışıklar dökülmüş menekşe renkli sular" « a Götürecek, sîze, "Hanende­ lerin, mukaddes bîr alet gibi, yüksekte tuttukları ve arada bir vecde gele­ rek elleriyle vurdukları deflerin" sesini durçurer&k, uhunuzu yalnız şiir ve musikiden örülmüş bir peri masalının dekoru içinde usulca sallayacaktır.

Türkçenin ne derece tatlı, munis ve ahenkli bir dil olduğunu görmek istiyorsanız "Boğaziçi M e h t a p l a r d ı okuyunuz. Dilimizin bu kadar ustaca, bu kadar kusursuz ve mükemmel kullanılmış olduğu eserler pek nadirdir, ikici ve kıvrak bir üslup: sahifeler boyunca en küçük bir tutukluğa, en ehemmiyet­ siz bir dil hatasına rastlamıyorsunuz. Büyük bîr itina 11e islenmiş olan ifade kabil olduğu kadar tabiî ve sade, hiç özenti hissi vermiyor.

"Boğaziçi Mehtapları" hiç bir zaman doktrinlesmege kalkışmayan bir felsefe de taşıyor. Gerçi bedbin bîr felsefe. Bize hayatın hiçliğini, her şeyin sonunda yok olmıya mahkum bulunduğunu telkin ediyor. Fakat bu telkin o kadar güzel ve şiirli ki hayatın hiç bir manası olmasa, bu san»at ve şiirin de tek başına, onu manalandıracak kadar derin hazlar ve saadetlerle

(4)

- 4

dolu olduğunu bize hissettiriyor.

Nazmın şiirden alabildiğine uzaklaşmağa çalıştığı bir sırada

Abdülhak Şlnael Hisar ruhumuzun hasret Kaldığı şiiri 334 sahlfellk koca bir cilt halinde dnümüze koydu. Ona minnettar olmalıyız.

(5)

T T ^ o t ¡ 2 %

(6)

- v ^ ^

(7)

. - j ) j * r t ^ t J J y Z-)jÁ& “» . - , ¿ «■ 1 *!>> , . - ■ ^ ' “ J '=aLd ' S j U- j*_ ^ * , *JrM tJi ^ _ ¿ c U ~ >—• - ¿ s *■ v íJj « y c=j_ úA w í

(8)

Referanslar

Benzer Belgeler

The purpose of this study was to explore the effects of time course of bed rest on patients with high blood pressure in emergency department.. A sample of 86 patients with high

術後休養天數是診間常見問題之一,以疝 氣手術為例,醫界對於術後休養時間長短並無定論。臺北醫學大學附設醫院泌尿 科蔡曜州主任追蹤近

Spinocerebellar ataxia type 8 (SCA8) is reported to be caused by an unstable CTG repeat expansion in the 3’ untranslated region of a novel gene, KLHL1AS, on chromosome

Farmakolojik yöntemler kullanılarak ılık sıcaklıklara tepki verdiği bilinen bu protein engellendiğinde erkek gelişimi için önemli olan genler etkileniyor ve yumurtalardan

“...Abdullah Cevdet Bey’in, bu sözlerini işittik­ ten sonra, Elaziz de bu adama rey değil, selam bile verecek Türk ve müslüman çıkmayacağına şüphe etmiyoruz (...)

Dışlşlcri’ne müşavir olarak girdi, M ontreux g aıullaşınasının uygulanmasıyla ilgili dairede çalıştı g (1938).. Bir yandan da eserlerini

Deramliner’›n kendisi kadar ilginç bir baflka uçak da, parçalar›n› Eve- rett’teki montaj fabrikas›na tafl›mak için kullan›lmakta olan özel yap›m kar-

N işantaşı’nda Milli Rea­ sürans Çarşısfnın arka tarafında küçücük, kendi halinde ama rengarenk bir bar var.. Öğlen yemeği ve tabii akşam ye­ meği de