• Sonuç bulunamadı

Son veliaht ve halife Abdülmecit Efendi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son veliaht ve halife Abdülmecit Efendi"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A b d ü lm e c it E fe n d i h a life liğ in in ilk g ü n le rin d e (S ı r t ı n a ba ba sı S u lta n A z iz g ib i k u k u le te li b ir k a p u t g iy m iş t ir . H e n ü z sa k alı y o k tu r. A rk a s ın d a

Refet Paşa g ö rü lm e k te d ir ) II.

Saltanat hakkım haiz olmıyan, aynı za­ manda Osmanoğu Harının en yaşlısı bu­ lunmayı da hilâfet için bir hak saymayıp hanedan erkekleri arasında en ehil olanın seçilmesi cihetini Büyük Millet Meclisi’n- deki çoğunluğa bırakan bir halifeliği ka­ bul etmemesinin Abdülmecit Efendi’ye Se­ lim Efendi tarafından, kendisinden sonra en yaşlı Osmanoğlu olup İkinci Abdülha- mid’in de büyük şehzadesi bulunan Selim Efendi tarafından tavsiye edildiği söyle­ nir. Bu tavsiyenin doğruluğu hakkında ka­ ti bir hüküm verilememekle beraber, efen­ dinin halifeliği büyük bir şevk ve tehalük­ le ve muvakkat olduğuna pek ihtimal de ‘ vermeden kabul ettiği muhakkaktır.

Öyle olmasaydı, yani Dolmabahçe sara­ yının ancak kısa bir zaman için misafiri bulunduğundan emin olsaydı, her halde baş­ ka türlü hareket eder, sarayın odalarım ince ve bilgili zevkiyle yeniden tanzime de teşebbüs etmezdi. Kaldı ki, bu işle, ve her cuma selâmlığında başka bir camiye gidin at üzerinde pürheybet görünmek üzere şimdi isimleri hatırıma- gelmiyen iki üç binek atını da ardı sıra götürmekle faali­ yet ihtiyacını tatmin edemiyecek, artık

An-SON VELİAHT VE HALİFE

ABDÜLMECİT EFENDİ

Abdülmecit Efendi hakkında yazılan­ lar pek azdır. Kıymetli arkadaşımız Nahid Sırrı, bize Abdülmecit Efen- di’nin şimdiye kadar bilinmiyen ta­ raflarım yazmakta ve kendisini g ü ­ zel bir tetkik ve tahlilden geçirmek­

tedir.

Y azan: Nahid Sırrı Örik

kara ile münasebetlerin gittikçe gerginleş- miye başlamış bulunduğu bir sırada vazife ve salâhiyetlerinin tespitini istiyecekti.

Saltanat hakkından mahrum bir halife­ nin evleviyetle mücehhez bulunması gere­ ken dinî bilgilere sahip bulunduğu hiç de iddia edilmemiş olan efendi, acaba ken - dişine ne gibi vazife ve salâhiyetler veril­ mesini istiyordu? Acaba papayı mı düşü­ nüyor, yani onun nefsini Roma’da İtalya devletinin mahpusu sayarken bile bütün devletlerle temasta bulunuşuna ve Katolik tebaası olan tekmil devletlerin iç idarele­ rine müdahale ettiğine mi bakıyordu? Ya­ ni papanın yüz milyonlarca Katoliğ’e hükmetmesine mukabil kendisinin de yüz milyonlarca Müslümanın halifesi olduğu­ nu hesabederek Endonezya’dan Afrika iç­ lerine kadar bütün İslâm memleketlerin iç işlerinin nâzımı olabilmek hak ve imti­ yazını mı istiyordu? Fakat bu salâhiyet­ leri o tarihte nüfusu yirmi milyondan çok uzak bir Türkiye Cumhuriyetinin mukad­ deratına hâkim bulunan Ankara’nın Bü­ yük Millet Meclisi kendisine nasıl verebi­ lirdi ?

Hakikatte, son halifenin hüküm ve e- hemmiyeti ancak bir sarayın dört duvarı arasında cari idi. Büyük Millet Meclisi al­ dığı kararla hilâfetin mülga bulunduğunu ilân ederek kendisine hemen hareket et­ mesi lüzumunu bildirdiği zaman her şey bitiverecek, hiçbir İslâm memleketi Ab - dülmecit Efendi’yi kendi mülkünde hali­ feliği idame ettirmiye davet etmiyecekti.

Büyük Millet Meclisi’nde verilen İska t kararından bir saat sonra, Altıncı Meh - met kadar İkinci Abdülmecid’in de siyası ve dinî bir hüviyetleri ve ehemmiyetleri kalmadı. Efendiye halifelikten iskat edil­ diği ve hemen Istanbulun terkedilmesi lü­ zumunun îstanbuldaki vilâyet âmirleri

(2)

rafından tebliğ- edildiği gece saatinde, ken­ disinin almancaya çalışmakla meşgul bu­ lunduğu söylenmiştir. Bu hal ufukta hiç­ bir tehlike tasavvur etmiyen bir insanın huzurunun tezahürü mü idi, yoksa Büyük Katerina’mn Petersburg’ta İsveç toplanm •duyarak icabında maiyetiyle birlikte Mos­ kova’ya kaçabilmek için dört yüz beygir hazır bekletirken, âsabma hâkim kalabil­ mek üzere rusçaya bir eser tercümesiyle meşgul olmasına benzer bir avunuş mu idi ?

Abdülmecit Efendinin hilâfet makamın­ da bulunduğu sırada yaşlı şehzade, veya

o devredeki tâbirle halifezadelerin, etrafın­ da görünmedikleri ve cuma selâmlıklarım ancak genç şehzadelerin iştirak etmiş bu­

lundukları da söyle­ nebilir.

Efendinin Îstanbul- dan otomobille ayrıl­ dığı ve haremleri ve iki çocuğu ve yakın hendegâniyle birlikte Çatalca’ya kadar öyle -gittikten sonra ora - dan trene bindirildiği ve İsviçre’ye gittiği malûmdur. İsviçre'de iki yıla yakın bir Za­ man kalacak, bundan sonra da Nis’e geçe­ cekti. Vahdettin he - nüz sağdı ve kendisini hükümdar. ve halife sayıyordu. Kendisini saltanat ve hilâfete

sahip sayanla kendisini halife addeden ara­ sında da Vahdettin’in ölümüne kadar barış­ m a ve anlaşma olmıyacaktı.

Altıncı Mehmed’kı ölümünden sonra ise Abdülmecit artık bütün Osmanoğullarınca ve etraflarındakilerce hanedanın reisi sa­ yılacak ve uzun yıllar ilk önce İsviçre'de,

iki yıl İsviçre’de kalındıktan sonra da Nis’te bir villâda geçecek ve bir müddet hayli müzayaka çekildikten sonra 1931 de ikizi Dürrüşehvar’m dünyanın en büyük ■zenginlerinden biri olan Haydarâbat niza­ mının veliahtma varması üzerine vaziyet artık müreffeh bir şekle girecekti.

Fakat burada Abdülmecit Efendimin ha­ yatını tetkik edecek olan bir tarihçinin

söylemekten nefsini menedemiyeceği bir nokta ile karşılaşıyoruz: Kızının izdivacı­ na kadar Mısır’dan kendisine bâzı para yardımlarında bulunulmuş olan son halife bundan evvel de, bundan sonra da bâzı âzası pek korkunç bir sefalete düşmüş olan hanedan efradına karşı hemen hemen ka­ yıtsız kalmış ve söylendiğine göre bilhas­ sa Abdülmecit koluna karşı bu kayıtsızlık

inanılmaz hadlere erişmiştir. Sultan Me- «id ’in kızı ve ailenin en yaşlısı olan Seni­

ha Sultan Nis’teki güzel villânın izbe oir odasında emektar ve yatalak bir cariye muamelesi görecek ve Sultan Mecid’in bir torunu, İbrahim Tevfik Efendi, Nis’te ö- lünce cenaze masrafı verilmediği için pa­ pazlar tarafından naşı galiba denize attı­ rılacak, Sultan Murad’m, bütün malı ko­ cası tarafından götürülmüş ikinci kızı Fe- hime Sultan gene Nis’te hasta yattığı sı­ rada da gıdasını teşkil eden bir fincan sı­ cak çorbayı, biraz güzel çehreli Habeş ca- riyesi sokaklardaki cevelânlarmdan dönü­ şünde getirecektir.

Mevcudolduğu, kızının nezdinde bulun - duğu ve tâ çocukluk zamanlarından itiba­ ren hayatının bütün safahatmı ihtiva et­ tiği söylenilen hâtıralarında efendi bilmi­ yorum ailesi efradının

çektiklerine temas ediyor mu, yoksa ken­ disinin bir zaman çekmiş olduğu muza- yıkayı anlatmakla mı iktifa ediyor?

Abdülmecit Efendi’- nin Avrupa’da geçir­ diği ve sayısı büyük amcası Cem’in geçir­ diği on üç yıla nis ~ petle çok uzun, fakat çok da sönük yıllar, İkinci Cihan Harl,i sonlarında ve Paris'­ te nihayet bulmuş, yani efendi iki üç yıl evvel Nis’ten ayrılıp naklettiği Paris’te, Etval yakınlarında oturduğu küçük bir konakta, kalb sektesinden ölmüş, ölüme de Paris’in Fransızlar tarafından istirdadı sı­ rasındaki silâh ve top seslerinin verdiği heyecan sebebolmuştur. Nâşı da hâlâ, Pa­ ris’teki caminin bir odasında imiş.

Şam’da Vahdettin’in yanma gömülme­ sini vasiyet ettiğinden, bir zaman oğlu, ya­ şadığı Mısır’a getirilmesini, kızı da salta­ nat sürdüğü Hindistan’a naklini istemiş­ ler, İstanbul’a getirmek de kabil olmadı­ ğından tabut hâlâ Paris camisindeki oda­ da duruyormuş.

*

Şimdi Abdülmecit Efendi’nin, amcaza­ desi Altıncı Mehmed’in saltanatı sırasında ve kendisi onun veliahtı iken sadaret ma­ kamında bulunan Tevfik Paşa merhuma yazdığı ve Tevfik Paşazade İsmail Hakkı Bey’in lûtfiyle istinsah ettiğim mektubu naklediyorum :

“ F e h a m e tlû d e v le tlu S a d ra za m T e v f ik Paşa H a z re tle ri,

L o n d r a ’ya g ide cek h eyeti m u ra hhasam ız>n riy a s e tin d e z a tı s â m ile rin în b iz z a t b u lu n m a la rı b ir v e c ib e d ir. M u ra h h a s o la ra k P a ris S e firi N a h i

(3)

B e y ile, L o n d ra s e fa re tind e R eşit P a şa’n ın y e ­ rin e b ır a k ılm a k üze re B e rlin s e firi s a b ık ı R ıfa t P a şa’n ın re fa k a ti â sıfa n e le rin d e b u lu n m a s ın ı e l­ zem g ö rü rü m .

M ü te h a ssıs o la ra k da, b u n d a n e v v e l V e rs a y - da bize te v d i e d ilm iş ola n m uahede p ro je s in in te t k ik iy le bu na m u k ta zi c e v a p la rın e m ri t a h r i - rin d e ib ra z ı d ira y e t ve e h liy e t e y le m iş v e h u - d u tla r ım ız ın a h v a li t a ­ b iiy e ve c o ğ ra fy a v e ı r - k ıye s i ve m e m le k e tim i­ z in a h v a li s iy a s iy e ve as­ k e riye , m a liy e , h u k u k iy e ve na fıası h a k k ın d a m a ­ lû m a tı n a za riy e v e am e­ liy e ! m ü k e m m e le yi h aiz b ir a sk e ri m ü te h a ssıs, b ir m a liy e , b i r u m u n h u k u ­ k iy e ve b ir n a fıa m iite - h a s s ıs la riy le b ir e v ra k m e m u ru v e ik i d a k tilo g ­ ra fta n m ü re k k e p k ü ç ü k b ir h eye t b u l u n - m ası m ak sa da tam a m en k â f id ir, k a n a a tin d e y im . G e re k Y u n a n is ta n m a - k â f ilin in g e re kse Is ta n • bu l p a trik h a n e s in in te - şebb üsatı m alû m esnte k a rş ı m ü e s sir b ir s u re tte m u k ab ele de b u lu n m a k üzere a s k e rî m ü te h a ssı -

sın m ü ta re k e n in b id a y e tin d e n b e ri T r a k y a 'd a , İ z ­ m ir ’de, B u rs a , İz m it ve K a ra m ü rs e l h a v a lis in d e Y u n a n lıla r t a ra fın d a n irt ik â p o luna n f c c a y iin b ü ­ tü n ta f s ilâ tın a v â k ıf o lm a sı elzem o ld u ğ u g ib i, a le lâ m u m m ü te h a s s ıs la rın A n a d o lu ’nu n son v a ­ z iy e t ve m a ta lib a tı a rz iy e s i h a k k ın d a m a lû m a tı k â fiye s a h ib i o lm a la rı pek fa y d a lıd ır.

T e k lif im i itm a m iç in , m a liy e m ü te h a s s ıs lığ ın a e lye vm P a ris ’te b u lu n a n m a liy e h e ye ti te f t iş iy e m ü d ü rü K â z ım B e y , n a fıa m ü te h a s s ıs lığ ın a e l­ y e v m İs ta n b u l’da b u lu n a n s a b ık n a fıa m ü ste ş a ­ r ı M u h ta r B e y, u m u rı a s k e riy e m ü te h a s s ıs lığ ın a e lye vm s e ry a v e r o lu p e v v e lc e m a iy e ti s â m ile rfn - de P a ris ’te b u lu n m u ş o - lan e rk â n ıh a rb iy e k a y - m a k a m ı K a d ri B e y v e u m u n h u k u k iy e m ü te - h a s s ıs ltğ ın a da ta ra fı s â m ile rfnd e n b ir m ü n a s i­ bi in tih a p o lu n u rs a p e k m u v a fık o la c a ğ ı zannnrt- d a y ım . H em en C e na bı H a k z a tı s â m ii s a d a re tp e n a - h ile r in i t e v f ik a tı s ü b h a - n iy e s in e m a z h a r b u y u r ­ su n â m in . 21 c e m a z iy e le v ve l 1 3 3 9 " Bu mektupta ifade düzgün, imlâ pek na­ dir hatalı ve vatan sevgi ve endişeleri pek açık şekilde belli. Fakat aynı zamanda bir gösteriş edası da yok değil ve bilhassa icrayı hükümet et - mek, iş başında bu - lunmak ihtirası o ka­ dar kuvvetli ki, öm­ ründe yarım saat bir devlet işi görmemiş olan şehzade, altmış senedir devlet hizme­ tinde bulunan sadrazama sade tahminlerde bulunmuyor, sade arzular izhar etmiyor da devlet idaresinin en teknik cihetlerine de karışıp daktiloların miktan hakkında bile kendisini tenvire kalkıyor!..

★ ★ ★

S a r a y k a d ı n l a r ı

(Baş tarafı 2161 inci sayfada) Hükümdarlar vefat edince valideleriyle henüz evlenmemiş kızları ve kadınlarından çocuksuz veya kız çocuklu olanları eski saraya gönderilirlerdi. Erkek cocuğu olan haseki sultanların, eğer yeni padişah çocuk­ ları katletmemiş ise, sarayda kalmak ve eski mevkilerini muhafaza etmek hakla­ rıydı. Diğer hasekiler ise ekseriya devlet ricalinden biriyle evlenmiye icbar olunur­ lardı. Bunum gibi, herhangi bir hali veya tavrı beğenilmiyen cariyeler de, hattâ pa­ dişahın mahremiyetine girmiş dahi olsa­ lar, saraydan çıkartılıp mevki sahibi bir zata verilirlerdi. Acemilerden birisi büyü­ cek bir kabahat işlerse, ekseriya el altın­ dan esir pazarına gönderilip sattmlırdı.

İkbal derecesine ermiş cariyelerden, iıer hangi bir sebep dolayısiyle saraydan çıkar­ tılıp başkasiyle evlendirilenlerin sonradan evvelce hükümdardan gebe bulundukları anlaşılsa bile doğurdukları çocuklar res­ men padişah çocuğu olarak tanınmazdı. Birinci Mahmut zaonanmda iki kere sadra­ zam olan Hekimoğlu Ali Paşanın bu hü­ kümdarla ve askerî mektepler müfettişi Zülüflü İsmail Paşanın İkinci Abdülhamıt- le bu şekilde kardeş olduğu söylenir. Abdiü- hamid’in İsmail Paşaya itibarı ve onu bu yüzden saraydan ayırmayışı malûmdur. Bi­ rinci Mahmud’un da, Hekimoğlu Ali Pa­ şaya, huzuruna girdikçe, kıyam ettiği ve bir keresinde ağzından:“ Buyurun birader!’ ’ sözünü kaçırdığı meşhur rivayetlerdendir.

★ ★ ★

Referanslar

Benzer Belgeler

In the second decade of life, young adults have endless choices, but the decisions they make depend on developing the power of the human brain to learn and reason.. Reyna, a

總穴位名稱

Pap Smear testi yaptıran kadınların Sağlık İnanç Modeli Ölçeği alt gruplarından ciddiyet, yarar/motivasyon ve sağlık motivasyonu algısı puan ortalaması yüksek iken, engel

Bu, 3,kişisel

ölümlerinde de gereken ilgi ve saygıyı göstermeyen medyanın, daha uzun yıllar terör ve cinayet haberleri vermesi, kendisinin dahi yok edilmesi tehlikesi, giderek

Bu arada sormadı­ ğınız önemli bir soruna de­ ğinmek istiyorum: Yurdu­ muzdaki telif hakları soru­ nu bu. Yürürlükteki 30 yıl­ lık telif hakları kanunu

Ses terapisinden 3 hafta sonra yapılan spektrografik analizlerde; vokal fold hareketlerindeki periodisite- nin düzeldiği ve gürültü komponentlerinin azalarak,

metrial local injury improves the pregnancy rate among recur- rent implantation failure patients undergoing in vitro fertilisa- tion/intra cytoplasmic sperm injection: a