• Sonuç bulunamadı

İbnüleminin son eseri:"Osmanlı devrinde son sadrazamlar"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbnüleminin son eseri:"Osmanlı devrinde son sadrazamlar""

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

C U M H U R İY E T

AY *7

v

¿I

W

L

L

Kitab sohbetleri

1

J

Ibnilemiitm son eseri:

«Osmanh Devrinde Son Sadrıazamlar»

+^ * ^ * * * * ~ *

Y azan:

K em al Safili Sel

3

«Son Sadrıazam- lar» m üçüpcü cüz’ü de nihayet çıktı. Ma arii Matbaası eseri bu tempo ile neşirde devam ederse sonunu

ancak yedi sene sonra getirebilecek!.. Çünkü her biri öner formalık üç eüz’ü, ancak üç senede elde edebildik. Hal ter­ cümesi neşredilen on iki sadrıazam a mukabil İse yirmi beş sadrıazam daha vaı!

«Osmanlı devrinde son sarıazamlar» ile millî kütübhanemiz pek büyük ve de­ ğerli bir eser kazanmaktadır. Fazıl mü­ ellifinin, mukaddemesinde, pek haklı o - larak söylediği gibi:

«Aczin ' j a ürküp de yazmasam, bildi­ ğim şeyleı, -benimle beraber- âlemi ademe ,ı .ok. Ehli vukuf sanılan ze­ vat, bahusus erbabı şebab, nekadar piçü- tab etseler benim bildiklerimi öğrenip de kendi. muasır ve haleflerine öğret­ meğe İmkân bulamıyacaklardır.

Zira oltada ne menabii malûmat, ne de eşhası tarihiye kalmıştır. Hatta -tari­ hin yardımcılarından madud olan- mezartaşiarı bile günden güne yok o l­ maktadır.»

Eserin müellifi, İbnilemin Mahmud Kemal inal’dır. üstad, dünyaca da ta­ nılan ve sayılan ilim adamlarından biri ve müteaddid beynelmilel ilim cemiyet­ lerinde, Türk İlim âleminin, o cemiyetler tarafından intihap edilmiş tek azasıdır. O, kendi kendisini yetiştirmek sırrına ermiş ve eslâfa hürmeti bore bilmiş bir «merdi faün» olduğu için, hangi devir­ de gelseydi, zamanının -bugün olduğu gibi- etrafına nur saçan bir meşalesi ve kendisini barındıran evi de -gene bugün olduğu gibi- (darülkemal) i olurdu.

Şairin, onun için söylediğinde, hakkı vardır:

«Kemal'in münhasırdır şahsına nev'i kemalâtı»

İbnilemin, eslâfın eserlerini takib ve İkmal yolunda büyük himmetler sariet- mlştir Müteaddid ve eşsiz eserlerine ilâveten yazdığı (Son asır Türk şairle­ ri), -ki Fatin tezkeresine zeyil olarak yazılmıştır- iki bin beş yüz sahifeye ya­ kın büyük bir eser, matbu ve gayriınat- bu şuara tezkereleri arasında ise şahe­ serdir. Lehülhamd, tab’ı ikmal edilmiş­ tir. Son sadrıazamlar ise «Hadikaiülvüze- ra» nın «Verdülhadaik» ten sonra gelen nihai zeylidir. Eserin tab’ı ikmal edildiği zamrrı, Osmanh devrinin bütün saürı- azamlarımn tercümei hallerini ihtiva e- den, külliyat tamamlanmış c 'acaklır.

«Verdülhadaik», Yusuf Kâı,nll Paşaya kadar gelen 24 sadnazamm hayatını ya­ zar. İbnilemin, eserine yedi sadrıazam evvelden, yani A li Paşadan başlamış ve pek de isabet etmiştir. Şu sebeblerle:

1 — Gerek Hadikatülvüzera, gerek ze­ yilleri hem muhtevaları, hem lisanları, hem de istinad ettikleri vesikalar itiba- rile İbnileminin eserile mukayese edile­ mezler. Üstad, eserme ÂH Paşadan baş­ lamakla Osmanlı tarihinin yedi sadrıa- zamlık bir devrine aid kısmım daha, salâhiyetle aydınlatmış, üstelik elinde ve hafızasında bulunan bir çok vesikalarla malûmatı «âlemi adem» e gitmekten kurtarmıştır.

2 — «Son Sadrıazamlar» da, yalnız sadrıazamlarm tercümei halini değil, o devirlerin tarihini de okuyoruz. Osmnlı devrinde vak’anüvislerin yazdığı son ta­ rih «Lûtfi Tarihi» dir ki sonuncu cildi­ ni, son vak’anüvis Abdürrahman Şeref Efendi merhum neşretmiştir. İhtiva et­ tiği vakayi, Reşid Paşanın devri sadare­ tine tesadüf eden Hicrî 1265 nihayetine kadardır. Reşid Paşayı İstihlâf eden zat ise  li Paşadır. İbnilemin, eserine Ali Paşadan başlamakla, vak’anüvislerin bı­ raktığı Osmanlı tarihinin de nevuma, zeylini yazmış bulunuyor. Çünkü bu ese­ ri okurken o devrin bütün vakayiini gö­ rüyor ve içinde yaşamış bulunuyoruz.

* * *

«Son Sadrıazamlar», taşıdığı zengin ve­ sikalar itibarile de, üslûbu noktasından da pek değerlidir. İbnilemin, yüksek bir aileden gelmiş; hayatı, devrinin büyük­ leri arasında geçmiş; Babıâüde, uzun se­ neler, mutena makamlarda bulunmuş­ tur. Yıldız sarayı evrakı, Evkaf müzesi­ nin müessisi olduğu İçin Evkaf müesss- selerindeki kıymetli eserler, Topkapı sa­ rayında asırlardanberi duran evrakı ta­ rihiye; hep elinden geçmiştir. Böylece eslâfa aid çok şeyler işitmiş, çok şeyler görmüş; fakat İşittiklerinden, gördükle­ rinden feyzalmasını -ve vermesini- bil­ miştir,

Eser, üslûb noktasından da pek mü­ kemmeldir. Üstad dünkü ve bugünkü beyan tarzlarım pek ustalıklı bir şekilde telif etmiştir. Öylesine ki dünün İnşa tarzından zevkalanlarla, bugünküler e- serden ayni hoşnudiyi duyarlar.

İbnilemini tanıyanlar, onun konuşma­ sının da yazması gibi pek zarif ve lâtif olduğunu söylerler. Üstadı, bir cepheden İngilizlerin «Bernard Chaw» ma benzet­ mekte hata olmaz. İbnileminin de bey- ııelüdeba ve zurefa nakledilen nükteleri, nefis fıkraları, hicivleri pek çoktur.

rlazam nasbedildiğini görürsünüz. Ve ona aid şöyle bir vak’a dinlersiniz:

«... Hidiv çamaşır sepetlerinin altına keselerle altın ve üstüne portakal koy­ durup, kendi vesatetile Rüştü Paşanın yalısına göndermiştir.»

Hidiv İsmail Paşa, yalnız sadrı^zama, vükelâya değil «Saraydaki bendegânı sadakat nişana (!) da keseler dolusu zeri halisülayar bezledegelmiş» tir.

Koskoca Mısır kıt’ası da böylece el­ den gitmiştir.

Yukarıda ismi geçen Rüş'ü Paşaya mukabil, bir de Kıbrıslı Emin Faşa isminde bir sadrıazam tanırsınız ki, sadrazam olmadan, henüz mecalisl âli- yeye memur iken, Mısır Valisi İsmail Paşanın gönderdiği on bin altım:

«— Sayei devlette ihtiyacım yoktur. Mısır Valisinin bana para göndermek haddi değildir.»

Diyerek reddetmiştir.

Kıbrıslı Mehmed Paşa basit, Şirvan'ı Rüştü Paşa İse meşhur birer ailenin ço­ cukları idiler. Şirvanî servet sahibi, lâ­ kin Kıbrıslı servetten mahrum ve borca müstağrak idi.

İstanbul Parti müfettişi Suad Hayri Ürgüblü, dört sene evvel meb’usluğa namzed gösterildiği zaman -gençliğinden dolayı- ismi üzerinde hayli duranlar ol­ du. Halbuki Ürgüblü, o zaman, kanunun mebus olmak için tayin ettiği haddi dört beş yaş aşmıştı bile.. Bu durulma son kırk elli sene içinde gençlere nadiren mühim mevkiler verilmesinden ileri gel­ mişti. Aradan dört sene geçti. Suad Ür­ güblü liyakat ve ehliyet gösterdi, daha büyük mevkie geçirildi. İçinde, İstanbul gibi en büyük ve münevveri en kalabalık bir şehir bulunan, kocaman bir mıntaka- ya Parti müfettişi oldu. Ve elhak babası­ nın hayrülhalefi olduğunu da gösterdi.

Akıl yaşta değil, baştadır.

«Son Sadrıazamlar» da büyük mevki­ lere çıkanların hal tercümelerini okurken dikkat ettim. Abdülhamidin devri salta­ natına kadar, tarihimizde gençlerin ye­ tişmesine ve yetiştirilmesine pek itina edilmiştir. Şu on iki sadrıazamın hayatı tetkik edilse -damad olan ve dirayeti de­ ğil, fakat karabeü sayesinde ikbal temin eden biri müstesna- hemen hepsinin şahsi ehliyet ve liyakatleri sayesinde gene yaşlarından itibaren mühim mev­ kiler temin ettikleri görülür. Bir kaç mi­ sal: Âli Paşa 24 yaşında sefaret müsteşa­ rı, 30 yaşında sefir, 33 yaşında Hariciye Nazırı, 42 yaşında Sadrıazam olmuştur. Kıbrıslı Emin Paşa 35 yaşında Londraya sefir, 41 yaşında da Sadrıazam olmuştur. Ya Fuad Paşanın sefirliği?.. 29 yaşında Madride gönderilmiş ve büyük muvaf­ fakiyet göstermiştir.

Mütercim Rüştü Paşanın bir kayıkçı­ nın, Âli Paşanın ise bir kapıcının oğlu olmaları, sırf şahsî sây ve himmetlerde en yüksek mertebelere dahi çıkılabildi- ğini gösteren pek dikkate şayan misaller­ dir.

Liyakate verilen kıymetten misaller zikrederken Fuad Paşanın bir kadirşi­ naslık fıkrasını da nakletmeliyiz. Eserde şöyle anlatılıyor:

«.. Fuzelâyı ricalden Lebib Efendinin Takvimhane Nezaretinden infisah üzeri­ ne on beş bin kuruş maaş tahsisile teka­ üdü arzolundukta Sultan Abdülâziz mer­ hum (Vüzeraya o kadar maaş veriliyor. Lebib Efendiye çok değil mi?) demesile Fuad Paşa (Vüzera buyurduğunuz kul­ larınız onun elini öperiz) cevabını ver­ miştir.»

Ve öylece yapılmış. On beş bin kuruş.. Yani yüz elli altın!.. Bugünkü piyasa ile hesab edilse ayda dört bin beşyüz lira..

*¥¥ ,

Sadrıazamlar arasında mukayeseler: Güzel söz söylemekle maruf Yusuf Kâmil Paşa, Kıbrıslı Mehmed Paşa ile Mütercim Rüştü Paşayı şöyle mukayese etmiştir:

«— Kıbrıslı pek doğru, pek hamiyyetli, pek gayretli bir zattır. Fakat kuvvei fik- riyesi dekayıkı umuru teemmül edecek derecede metin değildir. Mütercim, gay­ retli ve iş ehli değilse de düşündüğünü

hakikaten iyi düşü­ nür, Şu hale göre Kıbnslının başını Mütercimin, Müter­ cimin kafasını da Kıbnslının vücudü- ne koymak muvafık olur.»

Sultan Abdülâziz, kendisine «Paşa, sizi gördükçe içim açılıyor!» dedirten Fuad Paşaya, Âli ve Rüştü Paşalarla kendi mesleğini tarif etmesini emreder. Fuad Paşa şu cevabı verir:

«— Yeni yapılmış bir köprü tasavvur buyurulsun. Üçümüz o köprünün başına gelince, kulunuz, bipeıva geçerim. Âli Paşa mükerreren muayene eder, her a- dımda düşünür, sonra geçer. Rüştü Paşa ise üç taburSısker geçtiğini görmedikçe geçmez.»

Hazırcevab, cerbezeli, hoşsohbet bir zat olan Fuad Paşa, Âli Paşa ile kendi ara­ sındaki farkı da şöyle anlatmıştır:

«— Âli Paşa ile ben, mahallebiciye benzeriz. O, nefis mahallebi yapar, fakat satmasını bilmez. Ben yapmasını bilmem, fakat satmasını pek iyi bilirim.»

Birkaç fıkra:

Âli Paşa, İlk sadaretinden infisalinde İzmir valiliğine tayin olunur. Vilâyet idare meclisinin ilk içtimaında heyete hitaben memleketin elbiıliğile hüsnü idaresi için kendinin gittiği yolu takib elmelerini söyler. Azadan biri de:

«— Biz deve gibiyiz. Efendim nereye yedersen oraya gideriz.» der. Paşa bunu hikâye ederken: (Herif ilk ağızda beni katarın önüne geçirdi!) dermiş.

§ Kör lâkabile maruf Mahmud Nedim Paşanın kardeşi Sağır Ahmed Beyin oğlu Ali Haydar Bey, Sadrıazam Fuad Paşaya bir manzume takdim eder. Paşa oku­ duktan sonra:

«— Aferin beyefendi oğlum, amca yefendi görse, peder beyefendi o memnun olurlardı.» demiştir.

§ Rusya sefiri meşhur İğnatinyef me- zunen memleketine giderken veda için geldiği sırada Sadrıazam Yusuf Kâmil Faşaya sorar:

— Efendimize Rusyadan ne getire­ yim?

Paşanın cevabı pek güzeldir:

— Bir mesele getirme de hiç biı şey istemem.»

§ Bir sefirin ziyafetinde, bir devletin diğer devlete memleket terketmesinden bahsolunduğu sırada Âli Paşaya sormuş­ lar:

— Size bir memleketin terki teklif o -lunsa nasıl verirsiniz?

Şu vcaiz cevabı vermiş: «— Aldığımız fiatla!.»

Buna rağmen Belgrad kalesi, onun za­ manı sadaretinde Sırblara bağışlandı. Belgradm fethinde:

Çıkarıl) leşkeri küffarı dedim tarihin Belgrad kalesini aldı Muhamnıed Paşa

denilmişti. Kalenin verildiğinde Ayaşlı Hayri Efendi şu tarihi söylemiştir: Çıkarıb leşkeri İslâmî dedim tarihin Belgrad kalesi Sırblu eline geçti vah

Yazıma, Maarif Matbaasını -ağır iş çıkardığından- tenkidle başlamıştım. Fakat sözümü bitirirken, bir cihetten, bu matbaayı takdir etmeliyim. «Son Sadrıazamlar» ın her üç cüz’ünde hemen hemen hiç bir hataya rasgelmedim. Biz­ de kitablar o kadar fazla tashih hatasile çıkar ki çok defa muharririni yazdığmtk pişman ve yazacağına tövbe ettirmiye kadar varır. Yalnız kitablar mı? Gar.ete ve mecmualarda görülen haatlar.. Mec­ muanın birisinde geçen hafta bir yazını çıktı. Bir münasebetle Mehmed Hakkı Paşanın Silivri naibine yazdığı meşhur mektubdan bahsetmiştim. Mektuba ta­ kaddüm eden satırdaki (şu mektubu) ke­ limeleri (şiir mektubu) olarak dizilmiş. O kadarının zararı yok. Fakat müsved­ desine bakmadan provasında (şiir) i gö­ ren musahhih ne yapsa beğenirsiniz?.. Hakkı Paşanın o canım mektubunu üçe bölmüş, birer mısra haline sokmuş ve akimca (manzum) olduğunu göstermiş(!)

Derceöilen bir çok vesikalar hasebiıe, içlerinde bugiin için menus olmıyan pek çok kelime ve tabirler bulunan «Son Sadrıazamlar» eserinin hatasız çıkması yolunda gösterilen itina ziyadesile tak­ dire lâyıktır.

Kemal Salih SEL

«Son Sadrıazamlar» m intişar eden üç cüzünde tercümeihalleri yazılan sadrı- azamlar şunlardır: Âli, Mehmed Ali, Mustafa Naili, Mehmed Emin, Mütercim Rüşdü, Fuad, Yusuf Kâmil, Mahmud Ne­ dim, Mithat, Esad ve Şirvanî Rüştü Pa­ şalar.

Eserde ibretle okunacak nice vak’alar vardır: Meselâ, Şeyhülislâmın tariki İl­ miyede mahreç payesine lâyık bulma­ dığı bir hoca efendinin, birdenbire, mül­ kî rütbelerin müntehası olan vezarete çıktığını, hatta bir müddet sonra da

sad-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Repeated ultrasonography revealed dilated intrahepatic portal vein with arterial flow demonstrated using Doppler imaging. No esophageal varices or gastric or duodenal ulcer was

The influence of ^-radiation on dielectric and electric properties of TlInS2 crystals in the region of incommensurable-commensurable phase transition [8] had

On the occasion of the “ Istanbul International Film Days” , organised by the “ Istanbul Culture and Art Foundation” , the following awards are assigned: “ special

Öyleyken, Tazminat şairleri milletin uykusunu ölüm diye yazdılar, ve, milleti uyandır­ mak için, ona, «öldün» diye haykırdılar.. Vâkıa uyuyan milletleri ses

Türk milleti, değil yalnız Itrîyi, onun gibi yüzlerce musiki dâhisini kendi bağrından çıkarmakla musi­ ki vadisinde dahi dünya sanat ta­ rihine karşı

G örünür ışığın bütün dalga boylarının daha düşük miktarda malzeme kullanılarak soğurulmasını sağlamak Güneş enerjisinden elektrik elde edilen süreçler

Uçan Yak›t Tank›: Dünya’n›n çevresinde durmaks›z›n uçmak için yap›lan uçak, 13 yak›t tank›nda yaklafl›k 8 ton yük tafl›yor.. Burt Rutan’›n tasar›m

Kuroiwa ve arkadaşları ise (9), ASDH’un çapının azalmasına rağ- men, interhemisferik fissürdeki subdural hematom çapının arttığını ve bunun serebral şişme ve