• Sonuç bulunamadı

Farabî Felsefesi ve Ahmed Yesevî'nin Kültür Kimliğine Etkisi Yrd. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Farabî Felsefesi ve Ahmed Yesevî'nin Kültür Kimliğine Etkisi Yrd. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Milli Folklor

77

Ahmet Yesevi’nin onikinci as›rda, günümüzde Güney Kazakistan’›n Çim-kent iline ba¤l› Türkistan (Yesi) ilçesin-de temellerini att›¤› ve “hikmet” olarak nitelendirilen fliirleri vas›tas›yla da dile getirdi¤i tasavvufi görüfller veya Türk halk sufili¤ine ait de¤erler sistemi k›sa sürede bütün Orta Asya, Hindistan, Kaf-kasya’ya Bektaflilik arac›l›¤› ile de Ana-dolu, Balkanlar1 ve M›s›r olmak üzere genifl bir alana yay›lm›fl, temel bulmufl-tur. Yesevi’nin görüfllerinin oluflmas›, ol-gunlaflmas› ve k›sa bir zamanda, genifl bir alana yay›lmas›n›n hikmetleri olma-l›d›r. Bize göre; bunlardan birincisi içine do¤du¤u insan kütlesi, onlar›n kültürel yap›lar›; ikincisi ald›¤› e¤itim ve yetiflti-¤i ortam; üçüncüsü ise yaflad›¤› dönemin sosyal ve siyasal yap›s›, Yesevi’nin dün-ya görüflünü belirleyen ana unsurlard›r.

Ahmet Yesevi, Orta Asya Türklü¤ü-nün merkez yerleflme alanlar›ndan olan Sayram’da (‹sficab’da) do¤mufl, Buha-ra’da yetiflmifl, Türkistan’da (Yesi’de) ve-fat etmifltir. En eski tarihlerden beri, bu yerleflim birimlerinin yer ald›¤› bölge, nüfus itibar›yla, Türklerin yo¤un olarak yaflad›¤› mekan ve kültür kayna¤›d›r. Bir baflka de¤iflle Türkler, bu bölgelerde tarihe ve ça¤a damgalar›n› vurmufllar-d›r. Türkistan’›n da içinde yer ald›¤› bu havza; sadece hayvanc›l›¤a de¤il, tar›ma da uygundur. Yesevi’nin fliirlerinde s›k

s›k de¤indi¤i ve hocas› olarak kabul etti-¤i Aslan Baba veya Arslan Bab’›n türbe-sinin de bulundu¤u Otrar (Farab) fleh-rinde VIII. Yüzy›la ait büyük sulama ka-nallar› vard›r. Bu y›llara ait seramik sa-nat›n›n yüzlerce örne¤ine rastlan›r. Sulu tar›m ve ticaretin varl›¤› bölgedeki kent-leflme, kültür ve e¤itimin büyüklü¤ünü de verir.

Türkistan (Yesi) flehrine çok yak›n bir mesafede olan Otrar’da (Farab’da) dokuzuncu yüzy›l›n sonu ile onuncu yüz-y›l ortalar›na kadar, dünyaca ünlü Türk filozofu Farabi (870-950)yaflam›flt›r.2

“Farabi felsefeye bilhassa mant›k yolu ile girdikten sonra, metafizik üze-rinde durmufl ve islamda, ilk defa ola-rak, felsefe ile islam dininin münasebeti ve aralar›ndaki uyuflamamazl›k üzerine düflünmüfltür. (...) Bu yönüyle din ile fel-sefe aras›n› bulmaya çal›flan”3 bir filozof olarak nitelendirilebilir.

Farabi, insan› Tanr›’ya yaklaflt›r-man›n çeflitli yollar›n›n oldu¤unu düflü-nür. Ona göre Tanr›; his ve ak›l aleminin de ötesindedir. Bunun için insan bu alemlerin de ötesine geçmeli, yükse¤e ç›kmal›d›r. Böylece akil ruh kemale erer hakiki bilgiye ulafl›r ve murakabe yoluy-la Tanr› ile birleflir ve onda kendini unu-tur. Buna göre Tanr›’da saf ve mutlak bir ak›l ve düflünce mevcuttur. Kifli; Tan-r›’ya bu ilkeleri hayata geçirerek

yakla-FARABÎ FELSEFES‹ VE AHMED YESEVÎ'N‹N

KÜLTÜR K‹ML‹⁄‹NE ETK‹S‹

Yrd. Doç. Dr. Ali Abbas ÇINAR*

(2)

flabilir. Tanr› da kendisine bu flekilde yaklaflan kuluna flefkat eder ve yakla-fl›r.4

Farabi’nin bu görüflleriyle Ahmet Yesevi’nin görüfllerinin birbirine paralel oldu¤u hemen anlafl›l›r.Ahmet Yesevi, pek çok fliirinde kendinden geçti¤ini, göklere uçtu¤unu, Tanr› kat›na vard›¤›-n›, onunda hemhâl oldu¤unu belirtir.

Öte yandan; Buhara’da do¤an, k›rk yafl›na kadar burada, ömrünün son y›lla-r›na kadar da Hemedan’da yaflayan ‹bn-i S‹bn-ina’n›n (980-1037) metaf‹bn-iz‹bn-ik görüflle-riyle Yesevi’nin görüfllerinin kesiflme noktalar›n›n bulundu¤u anlafl›lmakta-d›r. Yesevi’nin intisap etti¤i söylenen He-medanl› Yusuf’un (Yusuf-› Hemedani) da bu kültüre yabanc› olmad›¤› anlafl›l›yor. Hemedani ve ‹bn-i Sina’n›n hem nere-deyse ça¤dafl olmalar›, hem de uzun sü-re Buhara ve Hemedan’da yaflamalar›; yollar› ve ömürleri kesiflen bu iki dehâ-n›n birbirlerinden, ve görüfllerinden ha-berdar olduklar› sonucunu da düflündü-rüyor. Buradan hareketle Yesevi’nin bir yan›yla Otrar’da(Farab) yaflayan mürfli-di Aslan Baba’n›n manevi yolu arac›l›¤› ile Farabi’nin, di¤er yandan Yusuf-› He-medani arac›l›¤› ile de ‹bn-i Sina-n›n gö-rüfllerine yabanc› olmad›¤› kanaatinde-yiz. Yesevi’nin hikmetleriyle Farabî ve ‹bn-i Sina’n›n felsefi görüfllerindeki pa-ralellik de bizi bu sonucu götürüyor.5

‹bn-i Sina ve Farabî’nin “Bir ve Var” olan “mutlak varl›k” ve “nefs” ile ilgili görüflleri buna delildir. Yesevî pek çok hikmetinde, “Bir ve var” terimini Farabî gibi yan yana, kal›p ve birbirinden ayr›l-maz söz olarak kullan›r. Bütün bunlar bir yan›yla tasavvufi görüfllerin felsefe ile ba¤lar›n›, di¤er yandan pek çok

kay-nakla birlikte bu kaynaktan da beslenen Yesevî’nin düflünce derinli¤ini ve beslen-di¤i felsefi kökleri, damarlar›n› veriyor. Bu konuda bir hikmetinde flöyle diyor: “Bafltan geçtim, candan geçtim, hem

imandan

Bir ve var’›m didar›n› görür müyüm?”6 Yesevî’nin görüfllerini dile getirir-ken fliir dilini seçmesinin nedenleri var-d›r. Eski dönemlerde, Türklerde; a¤aç beflikten yer befli¤ine (beflikten mezara) kadar, günlük hayat›n; do¤um, k›rkla-ma, sünnet, evlenme, dü¤ün, ölüm vb. geçifl dönemlerinde, fliirle söyleflmek ha-yat›n en önemli özelli¤iydi.7 Yesevî’nin yaflnamesi, cennet-cehennem de¤iflmele-ri bu çerçevede ele al›nm›fl eserlerdir.

Yesevî de Farabî gibi bir yandan he-nüz ‹slamiyet’i ö¤renmemifl, eksik ö¤-renmifl veya kabul etmemifl göçebe, yar› göçebe veya köylü, bozk›r Türklerine ‹s-lamiyet’i ö¤retmek; di¤er yandan ‹slami-yet’in bu kitlelere yabanc› gelen yap›s›n› yumuflatmak, tasavvufî görüfller ›fl›¤›n-da ›l›ml› hale getirmek düflüncesiyle bi-çimden çok, özü esas al›r. Farabî’nin fel-sefede gelifltirdi¤i metodu edebiyatta sis-temlefltirir. fiiirin büyüleyici ve gelenek-ten gelen çekicili¤ini kullanarak, halka bildikleri dilden yaklafl›r. Özünde sihir-sel olan fliir arac›l›¤› ile bu insanlara ta-savvufun inceliklerini ö¤retme yoluna gider. Bunu yaparken hem beden, hem de ezgiden yararlan›r. Söz (fliir), ezgi ve bedenin (sema-oyun) birli¤i sihirsel orta-m› ola¤anüstü hale getiren durumlard›r. Yesevî gelenekte var olan bu yap›y› kul-lanarak kimli¤i ve düflüncesini var eder. ‹slamiyetle birlikte gelen baz› zor kal›p-lar›, Türk halk›na göre biçimlendirir. Esasen bozk›rda, ço¤u göçer halde

yafla-Y›l: 13 Say›: 49

(3)

yan bu insanlar› kal›plar içerisinde al-mak mümkün de¤ildi. Farabî, ‹bn-i Sina gibi filozoflar›n felsefî görüfllerinin de bu kitleler taraf›ndan tam olarak anlafl›l-mas› oldukça güçtü. Halk›n metafizik veya ‹slam düflüncesinin aç›klamay› amaçlayan f›k›h ve kelam gibi eserleri bütünüyle alg›lamas›, benimsemesi, an-layabilmesi beklenemezdi. fiiir dili, hal-ka ulaflmas›n›n en kolay ve geçerli yo-luydu. Kanaatimce Yesevi, bu gerçe¤i bi-lerek, özellikle fliir dilini seçti ve düflün-cesini yaymak için bu millî gelene¤i ken-dini ifade eden yegane yollar›n bafl›nda gördü. Böylece Farabî’nin felsefede sis-temlefltirdi¤i ilkeleri fliir dünyas›na ald›. Farabî’nin Tanr› anlay›fl›, Tanr›-Âlem iliflkisi meselesi, hay›r ve fler, Tan-r›n›n ispat›, peygamber hakk›ndaki çok sistematik görüflleri Yesevi’nin de fliirle-rinde ele ald›¤› ana problemler ve konu-lard›r. Farabi’nin, varl›klar›n ilk Varl›k-tan (Tanr›dan) sudür etti¤i görüflü, daha sonra oluflan Türk Tasavvuf anlay›fl›n›n nüvesini teflkil etmifltir. Yesevi’nin de bu anlay›fl ve ak›mdan ayr› kald›¤›, farkl› bir yap› çizdi¤i söylenemez.

Farabî, akl› öne ç›kar›r,onu kümele-re böler. Farabî’ye gökümele-re Tanr›dan ilk su-dûr eden, kendini ve susu-dûr oldu¤u ilk varl›¤› idrak eden, ilk ak›l, kainat›n öze-ti olan insan›n mükemmelli¤inin ifadesi-dir.8

Bu sisteme göre her ak›l bir önceki-ne var›r, ilk ak›l arac›l›¤› ile Tanr›ya, ulafl›r. Tanr› hem âfl›k, hem mafluktur. Bu duygular›n›n özü aflka, yani bir’e va-r›r. Bir ise ilk varl›k olan Tanr›y› ifade eder. Ayn› düflünce tarz›n› Yesevî’de de görürüz.

Bu konuda flöyle diyor;

Gerçek dertliye kendim ilâç, kendim derman; Hem âfl›k›m, hem maflukum, kendim canan; Rahm edeyim, ad›m Rahman, zat›m Sübhan; Bir nazarda içlerini safa k›ld›m9

Yesevî, insanlar›n, Tanr›’n›n Rah-man ve Sübhan olan yönlerini bilmesi, görmesi ve idrak etmesi için manzumele-rin gizemli dünyas›n› seçer.

Ayn› düflünce Farabî’de de vard›r. Ona göre; “‹lk Varl›ktan gelen, birlefltiri-ci ve ba¤lay›c› bir güce sahip olan sevgi için, insan›n önce “‹lk Varl›k”› tan›mas› gerekir (...) Çünkü, Allah hem seven ve hem de sevilendir”10O, saf hay›r, iyilik, O Hakim, Kadir, Cemal, Hikmet ve Ke-lâm sahibidir. Yesevi’nin deyimiyle hem “can” hem de “canan” d›r. Bunlar›n tümü bir’e, bölünmez, cevhere gider. Bu cevher ise Tanr›’y› ifade eder. Tanr› aflk›n kendi-sidir. Yesevî, Farabî ve ‹bn-i Sinâ’n›n bu felsefi anlay›fllar›n› iyi kavram›fl, Türk kültürünü özümsemifl,yeniden yorumla-m›flt›r. O,insan›n “var” olmas›n›n yolu-nun “aflk” oldu¤unu ifade eden; insanl›-¤›, erdemi aflkta arar:

“Dertsiz, insan, insan de¤il, bunu anla; Aflk›z insan hayvan cinsi, bunu dinle; (...)”11

Gerçek âfl›k Tanr› ile hemhal olan, dost olan dünya nimetlerine de¤er ver-meyen, ona köle olmayand›r:

“Mal ve pula ra¤bet etmez âfl›k kifli; Yol üstünde toprak olur aziz bafl› (...)”12

veya

“Aflk› de¤se, kavurup yand›r›r can›, teni; aflk› de¤se, viran k›lar ben fikrini; aflk olmasa, tan›mak olmaz, Mevlâm seni; her ne k›lsan, âfl›k k›l sen Perverdigar”13

Yesevi’nin bu aflk›, onu yakar kavu-rur. Ona göre âfl›k olanlar›n Cehennem-den korkmalar›na gerek yoktur. Bu

aflk-Y›l: 13 Say›: 49

(4)

la “Fena fiillah” a, Tanr›ya ulafl›r, kendi-ni yitirir.

Ad›m, san›m hiç kalmad›, lâlâ oldum; Allah yand›m,diye diye illâ oldum; Halis olup, muhlis olup fenâ oldum; Fenâ fii’llâh makam›na yükseldim iflte14

veya

“Allaha hamd olsun, lutf eyledi nura batt›m; Gönül kuflu la-mekâna ulaflt› dostlar (...)”15

Vacip Varl›k’› ve kendisini idrak eden insan, mutlulu¤u ‹lk Varl›k’a dö-nüflte buluyor. Bunu hem Farabî’nin, hem de Yesevî’nin görüfllerinden anl›yo-ruz.

Farabî’ye göre Tanr› sonsuz aflk, cevher ve adalet kayna¤›d›r. Adaletin özünde ise sevgi vard›r. Adalet ve sevgi-nin oldu¤u yerde kibir yoktur. Bu düflün-ce Yesevi’de devard›r. Yesevî, s›k s›k nef-sini öldürdü¤ünü ifade eder, bu yolla da Tanr›ya ulafl›r; “bafl› toprak, kendi top-rak, cismi toprak olur.16

Yeni belge, bilgi ve bulgulara ihti-yaç bulunsa da Yesevî ve Farabî’nin dü-flünce bak›m›ndan birbirlerine yak›nl›¤›-na dair bu örnekleri ço¤altmak müm-kündür. Bu aç›dan bak›nca Farabî’yi yal-n›z felsefenin de¤il, Türk tasavvufunun ilk öncülerinden biri olarak da saymak mümkündür. Yesevî, Farabî’nin, ‹bn-i Si-nâ’n›n görüfllerinden istifade etmifl, bu görüflleri sistemlefltirerek Türk tasavvu-funun ilk mimar› olmufltur. Yesevî fliirle-rini olufltururken, görüfllefliirle-rini Türk kül-türü, ‹slam anlay›fl› ve Farabî, ‹bn-i Si-na gibi ünlü Türk filozoflar›n›n düflünce-leri üzerinde temellendirmifl, bu yönüyle Yesevî’de vücut bulmufltur, denilebilir.

NOTLAR

1 F.W. Hasluck, Anadolu ve Balkanlarda Bek-taflilik, ‹stanbul 1996, Anadolu Matbaas›, 238S.

2 Farabi 870 y›l›nda Otrar (Farab) da do¤mufl ve büyümüfl Türk soylu bir ailenin çocu¤udur. Ba¤-dat, Halep, fiam, M›s›r ve kimi kaynaklara göre Harran’da da seyahat etmifltir. Bu kaynaklar›n ver-di¤i bilgiye göre Ba¤dat’taki mant›k hocas› Hristi-yan bir filozof olan Ebu Biflr Matta bin Yunus’tur. Kaynaklar, onun seyahat etti¤i her yere Türk k›ya-fetleri ile gitti¤ini belirtmektedir. ‹bn-i Sina ve ‹bn-i Rüflt onun manevi ö¤rencisidirler. Eflatun ve Aristo felsefesini incelemifl, yorumlam›fl, yeni bir senteze ulaflm›flt›r. Do¤uda hüküm süren “tabiat felsefesi” ni oluflturmufltur. Bkz. “Farabi”, Türk Ansiklopedisi, C.XVI, ‹stanbul 1968, MEB Yay, s.104-105.

3“Farabi”, ‹slam Ansiklopedisi, C. IV ‹stan-bul 1993, MEB Yay, s.454.

4Türk Ansiklopedisi, C.XVI, ‹stanbul 1968. MEB Yay., s.104-108. Burada bilmek ve düflünmek-ten maksat yaratmaktad›r.

5Farabiye göre Vacip Varl›k (Tanr›) basittir, karmafl›k de¤ildir, cismi, cinsi ve türlü yoktur, saf iyiliktir; birdir, sevgi; seven ve sevilendir. Nefis ise bir cevherdir ve nefis ile beden aras›nda kesin ba¤-lar vard›r. Bkz. Doç. Dr. Necip TAYLAN, ‹slâm Dü-flüncesinde Din Felsefeleri, ‹stanbul 1994, Mar-mara Üniv. Yay›, s.112-116.

6Ahmed-i Yesevi, Divan-› Hikmetten Seç-meler, Haz.: Prof.Dr. Kemal Eraslan, Ankara 1993, Kültür Bakanl›¤› Yay., s.89 Tema bak›m›ndan, Yu-nus Emre’nin “Bana seni gerek seni” redifli fliiriyle ayr›l›k tafl›yor.

7Günümüzde bile Anadolu’nun baz› yörelerin-de (Adana, Mersin) a¤›t gelene¤inin canl› bir flekilyörelerin-de sürdü¤ü, di¤er geçifl törenleriyle ilgili olarak da fliir-sel söyleflmenin devam etti¤i bilinmektedir.

8Bu konuda bak›n›z, Macit Fahri, ‹slam Fel-sefi Tarihi, ‹stanbul 987, S. 97-100.

9Ahmed-i Yesevi, Divan-› Hikmetten Seç-meler, Haz: Kemal Eraslan, Ankara 1993, s.129

10Dr. Bayraktar Bayrakl›, Farabi’de Devlet Felsefesi, ‹stanbul 1983, Do¤ufl Matbaas›, s. 55.

11Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 127. 12Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 129 13Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 155 14Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 57 15Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 81 16Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 107

Y›l: 13 Say›: 49

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayaklarında yine terlik yok... Sazan balığı soyundan bir balıkdır; vü- cudü çok basık ve gaayet geniş olup bıyıksızdır, Kızılkanad balığını çok

radan dünyanın en meşhur ro­ mancılarından biri olan Colette ilk aşk randevusunu bu kahveha­ nede vermiş, şöhretli ressam Tou louse - Laııtrec her akşam

Yıllarca mutlu biçimde beraberlik­ lerini sürdürdükten sonra şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrılan Selma Güneri Yusuf Sezgin çifti bakalım yeni yaşamlarında

Bu- nunla birlikte O’na göre; tevsi-i mezuniyet, adem-i merkeziyet-i idarinin ismi değil, tarifidir 27 : “Adem-i merkeziyet, işlerin hususiyetine göre… yani her muayyen mesuliyete

Şiirleri ve türküleri okurken bir anda onun görkemli sesinden dinlediğimiz ezgilerin kaynağına iniyoruz; yazılarını ve söyleşileri okurken de.

Dinî şahsiyetlerle ilgili halk edebi- yatı türü genellikle efsane olarak kabul edilmektedir.. Bu noktada Türkiye’deki araştırmacılara çok tesir etmiş olan

sanatını da eklemişlerdir. Mürâât-ı nazîr, tenâsüb, cem’iyyet, tevfîk, telfîk, muâhât gibi isimlerle de bilinen ve bedî’ alanının en başta gelen sanatlarından

Bunun üze­ rine Ankara'ya varıldıktan 14 gün sonra bu kez de gene adı Mustafa Kemal Paşa tarafından konulan Hâkimlyet-i Milliye gazetesi yayımlanmaya başlanır. Üstelik