• Sonuç bulunamadı

Düzce il merkezindeki boşanmalar üzerine bir çalışma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Düzce il merkezindeki boşanmalar üzerine bir çalışma"

Copied!
26
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DÜZCE İL

MERKEZİNDEKİ

BOŞANMALAR

ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA

A Study on Divorces in the

City Center of Düzce

Kamil ALPTEKİN* *Yrd. Doç. Dr., Düzce Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu

Sosyal Hizmet Bölümü ÖZET

Bu araştırma depremden sonraki on yıl içeri-sinde (2000-2010 yılları arası) Düzce il mer-kezinde gerçeklemiş olan boşanmaların ar-kaplanında yatan psiko-sosyal faktörleri or-taya çıkarmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yorumsamacı bakış açısıyla nitel bir desen-de tasarlanmış araştırmada Düzce’desen-de bo-şanmalar konusuyla doğrudan veya dolaylı bir şekilde ilgisi bulunan kamu, yerel yöne-tim ve baro mensubu toplam 20 kişiyle açık uçlu görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerin içerik analizi sonucunda hızlı bir toplumsal değişimin yaşandığı Düzce’de birbiri içe-risine girmiş pek çok faktörün boşanmala-rı etkilediği belirlenmiştir. Yakın mesafeler-de bulunan metropol kentlerin kültürel

etki-lerine açık olma, sanayileşme, kadınların is-tihdam olanakları, kültürel çeşitliliği bünye-sinde barındıran toplumsal doku; ekonomik darboğazlar; erken yaşta yapılan evlilikler, kitle iletişim araçlarını kötüye kullanma ve evliliğe yüklenilen anlamlar söz konusu fak-törler arasında bir adım öne çıkmıştır. Her ne kadar boşanmaların arka planında gizli bir gündem maddesi olarak kalmışsa da evli çiftlerin gelenek ve modern yaşam arasın-da yaşadığı savrulmanın arasın-da boşanmalar için önemli bir faktör olduğu anlaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: Boşanma, evlilik, top-lumsal değişim, yorumsamacı yaklaşım

ABSTRACT

This research has been performed for the purpose of unveiling the psycho-social fac-tors that lay behind the divorces that oc-curred in the city center of Düzce within the ten years (from 2000 to 2010) following the earthquake. In the research, which has been designed on a qualitative pattern according to the interpretive point of view, open ended interviews have been conducted with a total of 20 people consisting of civil service, pro-vincial government and bar association of-ficials who were involved in the divorces in Düzce directly or indirectly. It has been de-termined and concluded as the result of con-tent analysis of interviews that a great num-ber of interlaced and interrelated factors affected the divorces in Düzce where a ra-pid social change was prevailing. Exposu-re to cultural impacts of nearby metropoli-tan cities, industrialization, employment op-portunities of women, social environment which incorporates cultural diversity in its structure; the economically difficult situa-tion, early marriages, misuse of mass com-munication media and meanings attributed onto marriage stood forward among the said factors. Despite the fact that it remained in the background of the divorces as a hidden item of agenda, it has been realized that the

(2)

drift experienced by married couples betwe-en traditions and modern life was a signifi-cant factor for divorces.

Key Words: Divorce, marriage, social change, interpretive approach

GİRİŞ

İnsanlığın ve toplumun gelişme süreci içinde “aile kavramı” türlü nitelikler gös-termiş; her çağın ve her toplumun ken-dine özgü bir aile kavramı, bir aile anla-yışı olmuştur (Velidedeoğlu, 1976: 14). Aile sadece kendiliğinden doğal bir şe-kilde oluşmuş bir yapı değildir; aynı za-manda sosyal olarak yapılandırılmış, zamana ve koşullara göre değişime uğ-ramıştır (Reiger, 2005: 61). Halen Dün-ya üzerindeki farklı toplumlarda, çok çeşitli aile biçimleri varlıklarını sürdür-mektedir. Asya, Afrika ve Pasifiğin uzak bölgeleri gibi kimi yerlerde, geleneksel aile yapısında pek az değişme olmuş-tur. Buna karşılık, pek çok ülkede önem-li değişmeler ortaya çıkmaktadır. Bu de-ğişmelerin kökenleri karmaşıktır. Ancak özellikle önemli olan birkaç etken ayırt edilebilir. Örneğin bunlardan birisi, Batı kültürünün yayılmasıdır. Söz konusu de-ğişmeler, çekirdek ailenin baskın duru-ma gelmesi, geniş aile sistemlerinin ya da öteki akraba gruplarının çözülmesi, eşin özgürce seçilmesi ve çocuk hak-larının genişletilmesi yönünde genel bir eğilimin güçlenmesine yol açmaktadır (Giddens, 2000: 151). Bununla birlikte özellikle gelişmiş ülkelerde yaygınlaşan evliliğe karşı seçeneklerin de (örn; evli-lik bağı olmaksızın birevli-likte yaşama, eş-cinsel ana-babalardan oluşan aile kur-ma, bekar kalmayı isteme gibi) aile yapı-larındaki değişimlerde etkili olduğu vur-gulanmalıdır (Giddens, 2000: 175-177).

Ortaya çıkan bu tablonun olumlu ve olumsuz pek çok yansımaları vardır. Ancak ailedeki bölünmeleri ve bera-berinde boşanmaları tetikliyor ve yay-gın bir hale getiriyor olmasından dola-yı (ki günümüzde değişik oranlarda da olsa tüm dünyada boşanmalarda görü-len artışlar bu düşünceyi doğrulamak-tadır) söz konusu değişimlerin olumsuz yansımaları adeta bir adım öne çıkmış gibidir.

Boşanma olgusu kısaca yasal yoldan kurulmuş olan evlilik birliğinin yine ya-sal olarak sona erdirilmesi yani erkek ile kadının, hukuki bir kararla evlilikle-rini tamamen sona erdirmesi olarak ta-nımlanabilir.

Kuşkusuz boşanma tek bir nedene sa-hip olgu değildir; pek çok faktör birbiri-ne bağlı olarak boşanmanın ortaya çık-masında etkili olmaktadır. Özellikle top-lumsal değişimler boşanmaya ilişkin yasal mevzuatın, ahlaki ve moral bakış açısının ve sosyal kısıtlamanın önün-deki bariyerleri aşındırıcı yönde etkide bulunur. Sosyo-kültürel değişimler bi-zim “aile” olarak tanımladığımız kavra-mın sınırlarını genişletmekte; kişiler ge-leneksel özellikler taşımayan aileleri gi-derek daha fazla kabul edici yönde tu-tum sergilemektedirler. Bununla birlikte evliliklerin fonksiyonu dramatik bir şe-kilde değişime uğramakta; çiftler daha az sayıda çocuk sahibi olmayı isterken ailenin yerine getirmesi beklenilen pek çok rolü toplumun diğer kurumları üst-lenmektedir. Ailenin odağı, üretimden bağımsızlık isteklerine ve duygusal do-yuma doğru kaymaktadır. Bu şekliy-le günümüz aişekliy-leşekliy-leri önceki zamanlar-daki ailelerden daha kompleks bir gö-rünüm içerisindedir. Eşlerin her ikisi-nin de evin dışında çalışması tüm den-geleri değiştirmektedir. Ait olunan etnik

(3)

grup, evlenme yaşı, sosyo-ekonomik statü, dindarlık düzeyi, çocuk sahibi olma gibi demografik faktörler ve kişi-ler arası ilişkikişi-ler çiftkişi-lerin boşanma risk-lerini artırabilecek etkiye sahiptir. Örne-ğin genç yaşta evlenme, ailede bir bo-şanma veya istismar öyküsünün bulun-ması kişinin boşanma riskini artırmak-ta; alkol kötüye kullanımı veya zayıf ile-tişim becerileri gibi belirgin kişilik ve davranış özellikleri bir çiftin ilişkisini gi-derek daha fazla istikrarsızlaştırmakta-dır (Clarke-Stewart & Brentano, 2006: 50-51).

Esasen evlilik bağıyla iki ayrı insan ta-rafından oluşturulan aile, bunun doğal sonucu olarak, çatışma ve uyumsuzluk potansiyelini de her zaman beraberin-de taşımaktadır. Farklı ortamlarda ye-tişmiş değişik kişiliklere sahip iki ayrı insanın uzun yıllar boyunca hep uyum-lu olmalarını ümit etmek fazla iyimser bir beklentidir. Hayatın zorluklarına kar-şı bir liman olarak düşünülen ailenin bazen kendisi bir fırtınalı denize dönüp, sorun çözmeye değil sorun üretmeye başlayabilir (Karaçay 2001: 18). Sorun-ların arttığı buna karşılık çözüm yolla-rının tıkandığı, duygusal paylaşımın tü-kendiği ve eşlerin bir arada kalarak bir-birine daha fazla zarar verdiği bir nok-tada boşanma, başvurulacak en uygun yol olabilmektedir.

Bu çalışmada boşanma olgusu üzerin-de odaklanılmaktadır. Olgu, özellikle son yıllarda sanayileşme atılımlarıyla birlikte hızlı bir toplumsal değişim tren-di içerisine girmiş bir il olan Düzce ör-neğinde ele alınmaktadır.

Düzce’nin Sosyo-Ekonomik Yapısı Düzce, 1999 yılı Ağustos ve Kasım aylarında meydana gelen Gölcük ve

Kaynaşlı merkezli iki büyük depremi yaşamıştır. İkinci depremden kısa bir süre sonra (9 Aralık 1999 tarihinde) il statüsüne kavuşmuş ve böylece önem-li bir idari yapı değişikönem-liği yaşamıştır. Düzce ilinin metropol kentlere, liman ve hammadde kaynaklarına yakınlığı, ulaşım kolaylığı, deniz ve doğa turiz-mine sahip oluşu yatırım ve yatırımcı-lar için bir çekim merkezi oluşturmakta-dır. Düzce, Türkiye’nin sanayi üretimi-nin yoğun olduğu bölgeye yakın olma-sı nedeniyle bütün Anadolu’dan özellik-le Karadeniz Bölgesi’nden göç almak-tadır. Göç, Düzce ilinde durmamakta Düzce dışına da taşmaktadır. Göçlerin neden olduğu nüfusun mekanda hare-ketliliği oldukça yüksektir. Bu hareket-lilik eğitim ve sağlık hizmetlerinde var olan alt yapının verimli çalışmasını en-gellediği gibi, eğitim ve sağlık hizmet-lerinde geleceğe dönük plan program yapmayı engelleyecek boyutlardadır (Bölgesel Göstergeler TR 42, 2008: xi). Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2008 ve 2009 yıllarında yayınladığı evlenme ve boşanma istatistiklerine göre Düzce’de 2001-2009 yılları ara-sında evlenme hızı, iniş çıkışlı bir seyir izleyerek binde 8,95’ten binde 7,77’ye düşmüştür. Belirtilen tarihlerde bu ça-lışma için yapılan hesaplamaya göre Düzce’nin ortalama evlenme hızı de 8,70; Türkiye genelinin ise bin-de 8,44’tür. 2001-2009 yılları boşan-ma hızlarına bakıldığında Düzce’deki boşanmalar tıpkı evlenmelerde oldu-ğu gibi iniş çıkışlı bir seyir izlemiş an-cak binde 1,12’den binde 1,27’ye yük-selmiştir. Bu tarihler arasında yine bu çalışma için yapılan hesaplamaya göre Düzce’nin ortalama boşanma hızı bin-de 1,24; Türkiye genelinin ise binbin-de 1,36’dır.

(4)

Araştırmanın Amacı

Yorumsamacı perspektiften deprem-den sonraki on yıl içerisinde (2000-2010 yılları arası) Düzce il merkezinde gerçeklemiş olan boşanmaların arkap-lanında yer alan psiko-sosyal faktörle-ri ortaya çıkarmak bu araştırmanın te-mel amacıdır.

YÖNTEM

Bu araştırma nitel araştırma yöntemiyle bir saha çalışması sonucunda gerçek-leştirilmiştir. Bilindiği üzere nitel araş-tırmalarda sıklıkla gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama teknikleri kullanılır. Algıların ve olayla-rın doğal ortamda gerçekçi ve bütün-cül bir biçimde ortaya konmasına yö-nelik nitel bir süreç izlenir (Yıldırım & Şimşek, 2000: 35). Nitel araştırmacı-lar olayaraştırmacı-ların ve bağlamaraştırmacı-ların dilini kul-lanır, olayları bağlamı içerisinde ince-ler. Aynı zamanda bir duruma egemen olan ilişkiler ağını kendi doğal ortamın-da yorumlamaya veya bunların anlam-larını ortaya çıkarmaya çalışır (Yıldırım & Şimşek, 2000: 54; Neuman, 2003: 146).

İncelediği sorun çerçevesinde bir yö-nüyle Düzce’nin psiko-sosyal ve eko-nomik yapısı, diğer yönüyle de boşan-malara ilişkin ilgi ve bilgisi olan kişilerin algıları, anlamları ve yorumları üzerin-de durulduğundan bu araştırmada nitel araştırma yöntemi içerisinde boy gös-teren kültür analizi ve olgubilim (feno-menoloji) desenleri birlikte kullanılmış-tır. Bununla birlikte boşanma olgusuna etki eden psiko-sosyal faktörler yorum-samacı bakış açısıyla ele alınmıştır. Yaygın bir şekilde “yorumbilgisi” veya “yorumbilimi” adları ile de kullanılan yo-rumsama; belirli bir eylemin ardındaki

anlamı kavrayabilmek için bu eylemin “bağlam” ve “içeriği”ni dikkate alan, in-san eyleminin ve ilişkilerinin öznelliği içerisinde bulunan “anlam”ı deşifre et-mek üzere “yorum” ve “anlama” çaba-sında yoğunlaşan sosyal bilimlerdeki temel yaklaşımlardan biridir (Alptekin, 2008: 48). Yorumsama, aynı zamanda sosyal olarak anlamlı eylemin sistem-li bir anasistem-lizidir. Bu anasistem-lizde insanların sosyal dünyalarını nasıl oluşturdukla-rı ve geliştirdiklerine yönelik bir kavra-yışa ve yoruma ulaşılmaya çalışılır. Bu nedenle onların doğal ortamlarında ya-pılan gözlemlere sıklıkla yer verilir (Ne-uman, 2003: 76). Bu yaklaşıma göre in-san varlığı, onu kuşatan bir anlamlar ağı tarafından belirlenir. Herhangi bir insan tekini bulunduğu anlamlar ağın-dan çıkartarak bir tanıma, bir belirleni-me yerleştirbelirleni-meye çalışmak, daha baş-tan yöntemsel bir çıkmaza sürüklen-mek desürüklen-mektir (Göka, 1993: 85). Araştırma başlamadan önce araştır-macı toplumsal yapıyı daha iyi tanımak amacıyla Düzce’nin sosyo-ekonomik özellikleri hakkında bilgi toplamış, il merkezinde toplumsal yaşantıya dair çeşitli gözlemlerde bulunmuştur. Araş-tırmanın ikinci aşamasında ise araştır-macı Düzce’deki boşanma olgusu hak-kında ön fikirler edinebilmek için evlen-me ve boşanmalara ilişkin bir takım ka-yıtları (2009 yılının tamamı ve 2010 yı-lının ilk altı ayı için Düzce İl Nüfus Mü-dürlüğü Boşanma Dosyaları, Düzce Adliyesi Aile Mahkemesi Karar Defteri, 2007 ve 2008 yılı için TÜİK Evlenme ve Boşanma İstatistikleri) incelemiştir. Bu araştırmanın üçüncü aşamasını ve asıl odağını araştırma amacı doğrultu-sunda Düzce il merkezindeki boşanma-ların psiko-sosyal bağlamını değerlen-direbilmek üzere “yarı yapılandırılmış

(5)

açık uçlu görüşmeler” oluşturmuştur. Bu doğrultuda Düzce’de boşanmalar konusuyla doğrudan ya da dolaylı bir şekilde ilgisi bulunan kamu, yerel yöne-tim ve Baro mensubu kişilerle derinle-mesine görüşmeler yapılmıştır. Araştır-ma 2010 yılının Mart ayında başlamış, yine aynı yılın Ekim ayında (altı aylık bir süre) bitirilmiştir.

Örneklem

Düzce’de ikamet edip doğrudan veya dolaylı bir şekilde boşanmalar konu-suyla ilgisi bulunan kamu, yerel yöne-tim ve Baro mensuplarından oluşan 20 kişilik bir katılımcı grubu bu araştırma-nın örneklemini oluşturmuştur. Katı-lımcıların 3’ü İl Nüfus Müdürlüğü çalı-şanı, 4’ü Düzce Adliyesi Barosuna ka-yıtlı avukat, 2’si boşanma davalarında bilirkişilik yapan rehber öğretmen, 2’si boşanma davalarında bilirkişilik yapan sosyal çalışmacı, 3’ü İl Müftülüğü çalı-şanı, 1’i cami imamı, 1’i öğretim üyesi, 1’i emniyet amiri, 1’i Düzce Adliyesi Aile Hakimi ve 2’si ise Düzce il merkezinde-ki imerkezinde-ki ayrı mahallenin muhtarıdır. Bu merkezinde- ki-şiler ‘amaçlı örnekleme’ tekniklerinden biri olan ‘maksimum çeşitlilik örnekle-mesi’ tekniği ile belirlenmiştir.

Sarantakos (1998: 152) amaçlı örnek-leme tekniklerine başvuran araştırma-cıların, araştırma örneklemini oluştur-mak üzere araştırma konusu ile ilişki-si olduğunu düşündükleri kişileri bile-rek ve kasıtlı olarak seçtiklerini ileri sür-mektedir. Bu durumda örneklem seçi-minde “olasılık” yerine araştırmacının “yargısı” daha fazla önem kazanmak-tadır. Maksimum çeşitlilik örnekleme-sinde ise çalışılan probleme taraf olabi-lecek bireylerin çeşitliliği yansıtılır. Çe-şitlilik arz eden durumlar arasında her-hangi ortak ya da paylaşılan olguların

olup olmadığını bulmaya çalışmak ve bu çeşitliliğe göre problemin farklı bo-yutlarını ortaya koymak temel amaçtır (Yıldırım & Şimşek, 2004: 83).

Materyal

Araştırmanın örneklem grubuyla yapı-lacak görüşmelerin ana hattını belir-lemek üzere “Yarı Yapılandırılmış Gö-rüşme Formu” geliştirilmiş, bu Formda boşanmalara neden olduğu düşünülen temalara ilişkin sorulara yer verilmiştir. Soruları oluştururken literatür bilgileri-nin yanı sıra araştırma kapsamında ya-pılan gözlemler ve doküman inceleme-sinden elde edilen verilerden büyükçe bir oranda istifade edilmiştir. İçerikle-ri korunmak koşuluyla Formda yer alan sorular; standart biçimde değil, görüş-menin akışı içerisinde katılımcıların ko-layca anlayabileceği ve yanıtlayabile-ceği şekilde sorulmuştur. Görüşmeler-de soruların yöneltilmesinGörüşmeler-de mümkün olduğunca Formda belirtilen sıra izlen-meye çalışılmıştır.

Görüşmeler

Araştırmanın örnekleminde yeralan ki-şilerin 16 tanesi ile derinlemesine bi-reysel görüşme; geride kalan 4 kişiy-le (Düzce Barosu’na mensup 4 avu-kat) ise bir odak grup görüşmesi yapıl-mıştır. Biri dışında tüm görüşmeler gö-rüşmecilerin kendi makamlarında veya kurumlarında uygun görülen bir oda-da gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerde araştırmacı, kendi köşesinde kalan bir dinleyici olarak edilgen değil; tam tersi-ne görüşme boyunca karşısındakini as-gari düzeyde konuşmaya teşvik edici, konunun dağılmasını ve başka alanlara kaymasını önleyici şekilde etken bir ta-vır sergilemiştir. Araştırmacı ayrıca gö-rüşmelerde yeterince aydınlanmayan

(6)

konuları ilave sorularla açıklığa kavuş-turmaya da çalışmıştır.

Araştırma onayı için gerekli izin Düz-ce Valiliği’nden alınmış, DüzDüz-ce Valiliği araştırmayı destekleyerek araştırmaya önemli bir katkı sağlamıştır. Görüşme-lere başlanmadan önce görüşme yapı-lan kişilere sözlü olarak araştırmanın amacı, yöntemi, prosedürleri ve araş-tırmacının konumu hakkında bilgi ve-rilmiş; araştırmaya katılmaları için ge-rekli onam yine sözlü olarak alınmıştır. Araştırma kapsamında yapılan görüş-melerin 11’i ses kayıt cihazı kullanıla-rak kayıt altına alınmıştır. Katılımcıların 5’i ise görüşmelerin ses kayıt cihazıyla kaydını onaylamamıştır. Dolayısıyla bu 5 görüşme not tutmak suretiyle kayıt al-tına alınmıştır.

Verilerin Analizi

Son görüşmenin bitiminden itibaren kayıt altına alınan görüşmelerin içerik analizi yapılmıştır. İçerik analizi yoluyla veriler tanımlanmaya çalışılmış; birbiri-ne benzediği veya birbiri ile ilişkisi oldu-ğu tespit edilen veriler belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya ge-tirilerek yorumlanmıştır. Bu araştırma-da analiz süreci uygulama öncesinden başlamış, uygulama sırasında ve sonra-sında devam etmiştir. Verilerin analizin-de Creswell’in (2003) önerileri analizin-de dikka-te alınarak şu süreç takip edilmiştir. 1. Araştırmacı literatür taramasından,

yaptığı gözlemlerden ve inceledi-ği dokümanlardan elde ettiinceledi-ği bilgile-re dayanarak boşanma olgusunun psiko-sosyal özelliklerine yönelik geçici (ön) bir tematik çerçeve belir-lemeye çalışmıştır.

2. Görüşmeler tamamlandıktan sonra görüşmeler deşifre edilerek yazıya

dökülmüş ve bunlar tekrar tekrar okunarak her bir görüşmeye ilişkin önce alt düzey sonra da üst düzey olmak üzere bir kod listesi çıkarıl-mıştır.

3. Her bir görüşme için yapılan veri kodlaması, tek bir çatı altında topla-narak tüm görüşmelerin veri kodla-maları bütünleştirilmiş; böylece ve-riler toplu olarak incelenmiştir. Birbi-riyle ilişkili kodlar bir araya getirile-rek geçici tematik çerçeve içerisine konulmaya çalışılmış, bunun dışın-da kalanlar için yeni temalar oluştu-rulmuştur. Ayrıca önceden belirlen-mesine karşılık görüşmeler sonu-cunda işe vuruk olmadığı anlaşılan temalar listeden çıkarılarak tematik çerçeveye son şekli verilmiştir. 4. Son şekli verilmiş tematik

çerçeve-ye göre temaların içerikleri, katılım-cıların ifadelerinden yapılan alıntı-larla desteklenerek yorumlanmaya çalışılmıştır.

Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırmanın içerdiği sınırlılıklar şun-lardır:

• Katılımcıların anlatıları Düzce’deki boşanma olgusunun anlaşılmasında zengin bir çerçeve sunmuştur. An-cak bu anlatılar sonuç itibariyle ka-tılımcıların öne sürdükleri birer yo-rumdan ibarettir. Öte yandan coğra-fi açıdan Düzce il merkezinin büyük ve dağınık bir yapıda olması araştır-macının gözlem olanaklarını kısıtla-mış, Not tutma tekniği ile kayıt altına alınan görüşmelerde kimi anlatılar birebir not edilemediğinden bilgi ka-yıpları yaşanmıştır. Dolayısıyla araş-tırmadan elde edilen sonuçlar kesin ve genelleştirmeye olanaklı değildir.

(7)

• Araştırma kapsamında boşanma-ların sosyo-kültürel arkaplanı irde-lenirken Düzce’deki kültürel çeşit-liğe karşın boşanmalar açısından kültürler arası benzerlik ve farklılık-lar üzerinde yeterince durulmaması önemli bir sınırlılıktır.

• Araştırmada boşanmaların sosyo-kültürel boyutu üzerinde daha faz-la durulmuş; buna karşılık psikolo-jik boyut bir parça geri planda kal-mıştır. Öte yandan araştırmanın bulgular bölümünde farklı sosyo-demografik özellikler taşıyan katı-lımcıların sadece mutabık kaldıkları görüşleri içeren temalara yer veril-miş; farklı görüşlerini içeren temalar üzerinde durulmamıştır. Bahsedilen bu iki durum açısından da araştırma sınırlıdır.

BULGULAR VE YORUM

Bu bölümde görüşmelerden elde edi-len bulgulara yer verilmiştir. Bulgular gözlemleri de içerecek şekilde görüş-melerdeki alıntılardan örnekler verile-rek yorumlanmış ve öne çıkan beş ana tema başlığı (boşanmalar için uygun bir ortam, her taşın altından çıkan sorun: ekonomi, bir çıkış yolu: çok genç yaşta evlenme, bir tetikleyici faktör olarak ile-tişim araçları ve yıkılan gelenekten ka-lan boşluk) altında sunulmuştur. Anla-tım her ne kadar analiz gereği ana te-malar şeklinde parçalara ayrılıp sunul-muş olsa da esasen altı çizilerek belir-tilmelidir ki, tüm temalar birbiri ile ilişkili ve iç içe geçmiş bir haldedir.

Boşanmalar İçin Uygun Bir Ortam Katılımcıların pek çoğu Düzce’deki bo-şanmaların artışını Düzce’nin coğrafi ve sosyo-kültürel yapısı ile ilişkilendirmiş

bu ortamın boşanmalar için doğrudan veya dolaylı bir şekilde uygun bir zemin oluşturduğunu öne sürmüşlerdir. Örne-ğin Katılımcı (3) görüşmeye aynen şu ifadelerle başlamıştır:

Katılımcı (3, Merkez İlçe Nüfus Müdürlüğü çalışanı): “Şimdi bana kalırsa boşanmaların arttığını ben de düşünüyorum. Bunun pek çok nedeni var. Zaten Düzce kendisi bu iş için iyi bir ortam.

Araştırmacı: “Ortam dediniz, bu ortamdan neyi kastettiğinizi biraz açar mısınız?”

Katılımcı (3): “Bakın burası bir geçiş yeri, burada trafik hızlı akı-yor. Ticarete de bürokrasiye de aynı mesafe uzaklığındayız. Kendi arabanla iki bilemediniz iki buçuk saat sonra istersen İstanbul’da is-tersen Ankara’dasın. Etnik yapı çeşitli, nüfus artıyor, şehre göç durmuyor. Hızlı büyüyor Düzce, bu yakınlarda yeni bir sanayi böl-gesi daha açıldı. Hangi milletten adam istersen burda var. Kadın erkek fark etmez çalışmak isteye-ne iş var. Şimdi kiralar da uygun. Şimdi burada her şey var, paran varsa her şey bulabilirsin. Buraya küçük Almanya diyenleri de gör-düm. Şehir büyüyor ama kurum-lar da aynı kurumkurum-lar, hizmetler de aynı hizmetler. Personel derseniz o da aynı. Sorun çok ama yeterin-ce kurum yok bunları çözeyeterin-cek, dü-şünecek. İşte ortam bu!”

Daha önce de değinildiği üzere Düzce, Türkiye’nin başlıca iki büyük metropo-lü olan İstanbul ve Ankara’nın tam orta noktasında yer alan bir ildir ve her iki

(8)

metropole karayoluyla 2,5-3 saatlik bir uzaklıktadır. Düzce’den İstanbul’a ve Ankara’ya yoğun bir hareketlilik vardır. Ayrıca Bölgenin diğer iki büyük kenti Kocaeli ve Sakarya’ya, liman ve ham-madde kaynaklarına da yakın olup aynı zamanda deniz ve doğa turizmine de sahiptir. Halen devam eden göçler ne-deniyle nüfusun mekanda hareketlili-ği oldukça yüksektir. Dolayısıyla genel olarak Düzce halkı Türkiye’deki tekno-loji, ticaret, sanayi, sanat, kültür, spor, turizm, siyaset ve bürokrasiye dair tüm yenilik ve gelişmelerden haberdardır. Bu durum, Düzce’de ikamet edenlerin yaşam alanlarına ilişkin farkındalıkları-nın artmasını da beraberinde getirmek-tedir.

Katılımcıların aşağıda sunulan kimi ifadeleri özellikle İstanbul gibi bir met-ropol kent hayatındaki ilişki kalıpları-nın, çok değişken aile yaşam örüntü-lerinin ve alternatif yaşam biçimörüntü-lerinin Düzcelileri de etkilediğini gösterir nite-liktedir:

“Valla Düzce’li politikayı sıkı takip eder, İstanbul’u da bilir. İstanbul’u biliyorsan tamamdır. Nede olsa adı üstünde İstanbul. Gidip geliyorsun, görüyorsun her şeyi. Onda olanı, sende olanı. Bir mukayese yapıyor-sun. Gençler çabuk adapte oluyor ve aynısını buraya getirmek, burda da görmek istiyor. Etkilenme çok ol-duğu için ister istemez oluyor bun-lar.” (Katılımcı 19, avukat)

“Düzcelinin bir ayağı İstanbul’da. İstanbul’da gördüğünü burada ya-şamak istiyor.” (Katılımcı 17, avukat)

Aşağıda bir anlatısına yer verilen Ka-tılımcı (17)’nin dikkat çektiği üzere

Düzce’nin ilçeleri hem birbirine hem de şehir merkezine çok yakındır. Merkeze bağlı köylerin pek çoğundan her on beş dakikada bir Düzce’ye dolmuş kalk-maktadır. Bu durum özellikle köylerde kapalı bir ortamda ve sınırlı bir ilişki ağı içerisinde yaşayan gençlerin ilişki ağla-rını genişletebilmekte; şehirdeki haya-ta adapte olmasını, oradaki yaşantıları gözlemlemesini ve haklarını öğrenebil-mesini kolaylaştırmaktadır.

15 dakkada köyden merkeze dol-muş kalkan çok var. Yani 15 daki-ka sonra Düzce’ye inebiliyorsunuz. Mesela köydeki genç kadın geliyor, Düzce’de kendi gibi genç kızları gö-rüyor. Evliyse evli kadınlara bakı-yor, yasaları yasal haklarını duyu-yor bir yerlerden. Mesela boşanma-nın olduğunu öğreniyor. Dava aça-bileceğini öğreniyor. Sonra bir bakı-yorsunuz kocasına adliyeden bir ka-ğıt gelmiş… Adamın kendisine dava açıldığından haberi bile yok. Mah-kemelik olduğunu, karısının böy-le bir şey yapacağını aklının ucun-dan bile geçirmemiş.” (Katılımcı 17, avukat)

Kalkınmada öncelikli bölgelerden biri olarak Düzce’de sanayi teşviklerinin süresinin uzatılmasıyla birlikte sana-yi kuruluşları hızla artmaktadır. Genel olarak bu durum istihdam olanakları-nı da olumlu yönde etkilemektedir. Bu-nunla birlikte Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) yaptığı binaların tamamlanma-sından sonra Düzce, ucuz konut ve dü-şük kiralı daire bulma bakımından da tercih edilir bir il olma pozisyonuna gel-miştir. Katılımcı (2) Düzce’deki bu tab-loyu boşanma olgusuyla şu şekilde iliş-kilendirmiştir:

(9)

“Şimdi şöyle bir bakın Düzce’ye, di-yelim ki kadınsınız ve boşandınız. İki şey sizin için önemli olmalı: Bir, işiniz var mı? Çünkü artık kendi pa-ranızı kazanmalısınız. İki, başını-zı sokabileceğiniz hani kirası bakı-mından uygun bir daire bulabilir mi-siniz? Bu soruların ikisinin de ce-vabı Düzce’de evettir. Şimdi durum böyle olunca boşanma hızlanıyor tabi. Kadın da erkek de boşanırsam bana ne olur diye eskisi gibi sorgu-lamıyor kendini.” (Katılımcı 2, Mer-kez İlçe Nüfus Müdürlüğü çalışanı)

Benzer bir şekilde bir başka katılımcı Düzce’deki istihdam olanaklarının art-masıyla birlikte eskiye oranla daha faz-la sayıda kadının çalışma hayatı içerisi-ne girdiğini; kendi ayakları üzerinde du-ran kadınların artmasıyla boşanmala-rın doğrusal olarak arttığını belirtmiş ve bu doğrultuda şunları dile getirmiştir:

“Şimdi mesela özellikle açılan teks-til fabrikalarını gidin gezin çalışanla-rın çoğu kadın. Kadının az da olsa bir geliri var. Geliri olan taraf her zaman için güçlü olur. Şimdi kadın öyle her şeyi kabullenici olmuyor. Eskisi kadar da sıkıntıya gelemiyor. İpler bir yerde koptu mu, hemen çö-züm boşanmada oluyor. Eskiden ol-saydı bir şekilde yeniden barışılır, yaşananlar sineye çekilirdi.” (Katı-lımcı 3, Merkez İlçe Nüfus Müdür-lüğü çalışanı)

İstihdam ve ucuz konut olanakları, alın-tılardan da anlaşıldığına göre daha çok kadınların boşanma kararı almaların-da etkili olmaktadır. Kadının iş hayatına atılması ile boşanmalarda artış zaten bilinen sosyolojik gerçeklikler arasın-dadır. Evde kurulan otorite ilişkilerinde

gelir sahibi olmak önemli bir avantaj sağladığından kadın böylece otoriteye ortak olmakta, otoritenin paylaşılma-sı eşitliliğe dayalı evlilik kültürünü iç-selleştiremeyen ailelerde çatışmalara hatta boşanmalara kadar gidebilmek-tedir. Bir de buna ucuz konut olanağı eklendiğinde kadın yeniden kök ailesi-ne ya da doğup büyüdüğü ortama dön-mek zorunda kalmayacağından bu sü-reç hızlanabilmektedir.

Öte yandan katılımcıların ifadelerine göre Türkiye geneli düşünüldüğünde Düzce, kadınların sosyal hayatta daha özgür ve rahat oldukları bir il olma özel-liğini uzun süredir taşımakta; özellikle il merkezinde kadınlar sosyal hayatın her alanına giderek daha fazla nüfuz etmektedir. Kadının sosyal hayatta bu denli görünür olmasında istihdam ola-naklarının yanı sıra kültürel çeşitliliğin ve daha önce sözü edilen coğrafi ko-numun da etkisi büyüktür. Tüm bu fak-törler kadın ve erkeğin rollerini değişi-me uğratmakta şayet deyim yerindey-se ataerkil düzene hitap eden toplum-sal cinsiyet rollerinde bir yumuşamaya neden olmaktadır.

“Düzce’de kadının kendi ayakları üzerinde durma olanağı fazla.” (Ka-tılımcı 18, avukat)

“Düzce’nin ataerkil yapısı galiba sendeleniyor. Ben çocukluğumdan bilirim, aslında halen de bir parça o alışkanlıklarım vardır. Bize kabada-yılık öğretilirdi. Sözünü sakınmaya-caksın, arkasında durasakınmaya-caksın, ge-reğini de yapacaksın. Diyorum şim-di ben de bile halen bu tür ataerkil-lik var. Ama bir değişme de görüyo-rum. Kadın bu kadar sosyal hayatın içinde miydi? Taşıt kullananlar hiç

(10)

dikkatinizi çekti mi? Hangi şehirde bu kadar kadın şöfor var?” (Katılım-cı 17, avukat)

“Düzce kadınını ben güçlü de bulu-yorum.” (Katılımcı 4, öğretim üyesi) “Düzce’nin erkeği hala bir yanıyla Karadeniz erkeği. Otoritesi sarsıla-cak diye ödü patlıyor. Kendi çorabı-nı makineye atmayı gurur meselesi yapıyor. Mesela bana gelen bir va-kada adam normalde öyle olmama-sına rağmen eve misafir gelince ka-rısına karşı hiç olmadık kadar sert davranıyormuş. Boşanma nedenleri de ne biliyor musunuz? İşte bu! Ka-rizmayı çizdirmeme meselesi yani.“ (Katılımcı 20, avukat)

Toplumsal cinsiyet rollerinin kadının le-hine daha fazla eşitlikçi bir zemine kay-ması aile içi yaşamı da doğrudan etkile-mekte; bu durum kadının evlilik yaşan-tısına ilişkin beklenti ve taleplerini daha fazla dile getirmesine olanak sağla-maktadır. Evlilikte kadın bu güne kadar sürekli idare eden, koruyan-kollayan, alttan alan-sineye çeken, aldığı emirle-ri harfiyen yeemirle-rine getiren bir nesne ol-manın ötesinde artık bu birlikteliğin ak-tif bir öznesi olma yolunda bir hayli me-safe kat etmiştir. Katılımcı (19) “elma” ve “kiraz” örneğinden yola çıkarak bu durumu çok veciz bir şekilde şöyle dile getirmiştir.

“Bize bugüne kadar evlilik deyince karı-koca için bir elmanın iki yarısı denirdi. Şimdi öyle mi? Hayır. Pek öyle gelmiyor bana. Bu eskiden-miş. Hakikaten adam dışarıda çalı-şıyor, kazandığını eve getiriyor, ka-dın bunu ev için harcıyor, çocukla-ra bakıyor ev işlerini görüyor. Böyle

birbirlerini tamamlıyorlarmış. Şim-diyse her ikisi de dışarıda çalışıyor, evi çekip çeviriyor, çocuklara bakı-yor. Yani şimdi bir benzetme yapar-sak o Sezen Aksu’nun şarkısında-ki bir elmanın işarkısında-ki yarısı değiliz. Hani galiba bir türküde söyleniyordu bir dalda iki kiraz; biri al biri beyaz. Yani aynı daldasınız ama iki ayrı şeysi-niz. Bence biz artık bunu görmeliyiz ve bunu da konuşmalıyız.” (Katılım-cı 19, avukat)

Düzce’de çok sayıda farklı etnik grubun bir arada yaşaması boşanmaları etkile-yen sosyo-kültürel ortama bağlı bir di-ğer önemli faktör olarak öne çıkmak-tadır.

Düzce özellikle “93 Harbi” diye bilinen Osmanlı-Rus Savaşından sonra Kaf-kaslardan, 1912’deki Balkan Harbi’nden sonra Balkanlardan ve Doğu Karadeniz Bölgesinden çok sayıda de göç almış-tır. Son yıllarda ise Türkiye’nin çok de-ğişik yerlerinden, özellikle Doğu ve Gü-neydoğu Anadolu Bölgesi’nden göç al-maya devam etmektedir. Dolayısıy-la Düzce’de çok sayıda etnik grup bir arada bulunmaktadır. Katılımcı (10) bu durumu “plakasındaki sayı kadar (81’i kastetmektedir) farklı milletin bulundu-ğu 18 lehçenin konuşuldubulundu-ğu bir yer bu-rası” şeklinde ifade etmiştir. Düzce’de bu denli farklı etnik grupların bulunma-sı bir yönüyle kültürel zenginliği artır-mış, diğer yönüyle kültürlerdeki özel-likle konumuz açısından evlilik ve bo-şanma algısı ve geleneğini çok yön-lü etkilemiştir. Katılımcıların anlatıla-rından bazı etnik gruplarda evlilik ko-nusunda tutucu bir tavır halen varlığı-nı korurken bazılarında ise evliliğe kar-şı daha esnek yaklakar-şımların sergilendi-ği anlaşılmaktadır. Katılımcı (14) sosyal

(11)

kontrolün zayıf olduğu bazı etnik grup-larda boşanmalar için uygun bir ortam bulunduğunu; bu gruplarda çiftlerin hiç-bir aile baskısı veya engeli olmaksızın istedikleri anda boşanabildiklerini ifade etmiştir. Katılımcı (14) “aynı ortam içeri-sinde her kültürden herkesin bir şeyler aldığını” öne sürerek bu etkileşim so-nucu “boşanmanın gayet normal algı-lanabildiğini” belirtmiştir. Bu doğrultuda Katılımcı (17)’nin de vurgulamış olduğu gibi Düzce’de kimi etnik gruplarda ev-lenme çok kolaydır; uyulması gereken çok az sayıda ritüel vardır; nişanlılıkla evlilik süresi çok az tutulmakta ve bo-şanmalara da öyle kötü gözle bakılma-maktadır. Evlilik ve boşanmalara ilişkin aynı coğrafyadaki bu farklı bakış açıla-rının birbirini etkilemesi, belli ölçülerde değiştirmesi ve dönüştürmesi kuvvetli bir ihtimaldir.

“Düzce’nin oluşumunu sağlayan değişik etnik kökenlerde, bazıların-da aile yapısına sabazıların-dakat son dere-ce önemliyken ne olursa olsun aile yapısının devamı sağlanması bek-lenirken kimi etnik kökenlerde de hani örnek olarak söyleyeyim (bir etnik grubu örnek verir) evlilik kav-ramı, sadakat mefhumu çok alt dü-zeyde indirgenmiş sınırlarla yaşa-nan bir şeydir.” (Katılımcı 12, sosyal çalışmacı)

Her Taşın Altından Çıkan Sorun: Ekonomi

Görüşmelerde istisnasız tüm Katılım-cıların Düzce’deki boşanmaların nede-ni olarak öne çıkardıkları ortak faktör; bir şemsiye kavram olarak ‘ekonomi’dir ve bu kavram maddi yaşam koşulla-rı ve geçim sıkıntısını ifade etmek için kullanılmıştır. Düzce’deki boşanmaları

tetikleyen olası nedenler konuşulma-ya başlandığında Katılımcılar söz birliği etmişçesine ekonomik nedenleri ilk sı-raya yerleştirmişlerdir.

“Düzce’deki boşanmaların yüzde sekseni maddi ekonomik nedenler-den kaynaklanıyor… Ekonomi dü-zelirse o dediğimiz boşanma mev-zularının yüzde sekseni, yüzde on-lara yüzde yirmilere iner.” (Katılım-cı 16,muhtar)

“Bunun (boşanmayı kasteder) ne-deni olarak da özellikle Düzce’nin kalkınmada öncelikli bölge olması-nın nedeni olan ekonomik sorunla-rın aileleri de etkilediğini düşünüyo-rum. Bu maddi sorunların aile için-de sevgi saygının azalmasına ne-den olduğunu düşünüyorum.” (Katı-lımcı 4, öğretim üyesi)

“Basitleştiriyorum; boşanma, pa-rasal bir faktördür Düzce’de… Eği-timden uzak bir il olduğu için, oku-maktan uzak bir il olduğu için sade-ce ben ekonomik sebepleri ön pla-na alıyorum. Gördüğüm bu, anla-dığım bu. Düzce parayla huzur bu-lan bir şehir. Düzce’ye para girerse huzurlu, para girmezse huzursuz.” (Katılımcı 5, emniyet amiri)

Her ne kadar maddi yaşam koşulla-rındaki zorluklar katılımcılar tarafın-dan ön plana çıkarılmış olsa da Düz-ce il merkezinde ve genelinde (Yığıl-ca ilçesi dışında) geçim olanakları-nın yetersizliğinden bahsetmek biraz güçtür. Daha önce de değinildiği üze-re Düzce’nin gelir kaynakları çok çe-şitlidir; istihdam olanakları bakımından Düzce, Türkiye’nin elverişli illeri ara-sındadır. Halen Düzce’ye Türkiye’nin

(12)

değişik bölgelerinden yapılan göçler bunun tipik bir göstergesidir. O halde burada ekonomik nedenler diye kaste-dilen sorunun kaynağı daha farklı yer-lerde aranmalıdır. Örneğin bir faktör, yaygın olduğu bilinen niteliksiz iş gücü-dür. Son yıllarda bir kıpırdanma içeri-sinde olsa da Düzce’de eğitim düzeyi-nin düşük olması niteliksiz iş gücünün en önemli nedenidir. Nitekim araştırma kapsamında yapılan gözlemler sonu-cunda Düzce’de sanayi ve iletişim sek-töründe nitelikli iş gücüne duyulan ih-tiyacın çevre illerden karşılandığı an-laşılmıştır. Öte yandan söz konusu bir diğer faktör bireysel düzeyde tutum ve davranışlarla ilintilidir. Katılımcı (2)’den yapılan aşağıdaki alıntı bu düşünceyi destekler niteliktedir.

“Şimdi tamam ekonomik sorun-lar diyorum ama doğruyu da söy-lemek lazım. Düzce öyle yaba-na atılacak bir il değil. Çalışan için çok imkan vardır. Şöyle bir bakın Gümüşova’dan bu tarafa her yer fabrika ve daha da olacak. Ama so-run bu değil ki, aileler bilinçli değil, kimse cebindeki paraya göre hare-ket etmiyor. Herkes başkasına öze-niyor, onda var ben de niye yok. Adam yeni evli ama her şeyim olsun istiyor. Evine her şeyi almak istiyor, plazmasından tutun da. O zaman ne yapıyor yükleniyor kredi kartına. Ödeyemeyince bir de faiz de binin-ce icra kapısına dayanıyor. O evin tadı kaçıyor. Şimdi bunun bir de tek-rarlandığını farz edin. Bu sefer ne oluyor adamın evi barkı gitti. Kadın da gücü yetiyorsa çoluğu çocuğu alıyor yetmiyorsa öylece bırakıp gi-diyor.” (Katılımcı 2, Merkez İlçe Nü-fus Müdürlüğü çalışanı)

Katılımcı (2)’nin ifadeleri Düzce’de bir-birine imrenme (özenti) davranışının ve bununla yakın ilişkisi bulunan lüks tü-ketim alışkanlığının yaygın olduğuna işaret etmektedir. Sahip olunan eşya ve tüketime konu olan miktarı, ailenin prestiji (ve gücü) olarak görmenin özel-likle dar gelirli aileler için tam bir felaket olacağını söylemek herhalde zor değil-dir. Gelir ile gider arasındaki dengenin bir türlü sağlanamaması çiftler için ya-şamı güçleştirebilmek bir yana içinden çıkılmaz hale dönüştürebilmektedir. Düzce’de geçim şartlarıyla ilişkili olup görülme olasılığı fazla bireysel düzey-de tutum ve davranışlarla ele alınacak bir önemli husus ise Katılımcı (3)’ün ifa-desiyle “çalışmaya karşı isteksizlik”tir. Düzce’de deprem sonrası bir takım fır-satlardan yararlanarak elde ettiği gayri-menkullerle ve sadece fındık üretimin-den kazandığı gelirle geçinen pek çok aile bulunmaktadır. Bu ailelerin bir kıs-mında aile reisinin ve yetişkin bireyle-rin çalışmaması doğal karşılanabilmek-tedir. Adını koymak gerekirse bu durum tam bir “hazırı tüketme”dir. Katılımcıla-rın ifadelerinden kimi toplum kesimle-rinde bu tür davranış örüntülerinin yer-leşik bir hal almasında yaşanılan dep-remin de önemli bir etkisi vardır. Şöyle ki; deprem sonrası kriz ortamında ça-dırlara ve prefabriklere doldurulan in-sanlar hazıra dayalı tüketime alıştırıl-mış, ihtiyaçlar aile bazında inceleme yapılmadan ve kimi zaman da abartı-lı bir şekilde fazlasıyla karşılanmıştır. Katılımcı (16)’nın benzetmesiyle Düz-celiye sürekli balık verilmiş, ancak ba-lık tutması bir türlü öğretilememiştir. Bu Katılımcıya göre zaten Düzce hal-kının büyük bir kesiminde yılın sade-ce yaz aylarında çalışmayı gerektiren buna karşılık epeyce gelir getiren fındık

(13)

üretimine dayalı garanti bir gelir vardır. Bu durum insanlarda çalışmaya yöne-lik isteksizyöne-lik doğurmaktadır ve deprem sonrası uygulamalarla da bu isteksiz-lik adeta pekiştirilmiştir. Bugün ailelerin bir kısmında görülen huzursuzluğun bir kaynağı da yerleşik hal alan hazıra da-yalı tüketim kültürüdür.

“Şimdi bakın burada Türkiye’de iki bin ikide kriz vardı, Düzce’de kriz yoktu. Neden yoktu söyliyeyim. Yüz lira kira yardımı yapıyordu dev-let, tüp fişi veriyordu, elektrik vaydı, su bedavaydı. Her şey beda-vaydı… Para sınırı yoktu Düzce’de. Herkeste her evde para vardı ama huzur yoktu.” (Katılımcı 15, muhtar) “Bize balık tutmayı öğretin balık vermeyin diye haykırdık. Ben gaze-telerde söyledim, beyanatta bulun-dum. Çünkü Düzce’ye hiç ummadı-ğın yerden para geliyordu... Bunları tutamazsın, bir şekilde vermek zo-rundasın, çadırlara para atıyorlardı ya!. Paraya boğuldu insanlar. Şimdi iki bin altıya doğru gelince deniz bit-ti, deniz bitince o rahatlık bitince ai-lelerde psikolojik ailevi harpler baş-ladı.” (Katılımcı 16, muhtar)

Düzce’nin refah düzeyinin yüksek olu-şu elbette her ailenin yaşam standar-dının yüksek olduğunu göstermez. Araştırma kapsamında İl Sosyal Hiz-metler Müdürlüğü’nde yapılan ince-lemelerde gerçekten Düzce’de ge-çim sıkıntısı çeken, ayni ve nakdi yar-dıma muhtaç hiç de azımsanamaya-cak bir kesimin olduğu da tespit edil-miştir. Bununla birlikte görüşmeler-de Katılımcılar ekonomik güçlük-ler nedeniyle boşananların çoğunlu-ğunun “anlaşmalı boşanma” sonucu

boşanmış olduklarını bildirmişler-dir. Dava türlerine göre Düzce İl Nü-fus Müdürlüğü’ndeki boşanmalara iliş-kin kayıtlar boşanmaların yarısına ya-kınının (%45,40) anlaşmalı boşanma olduğunu göstermekte ve dolayısıy-la katılımcıdolayısıy-ları haklı çıkarmaktadır. Ol-dukça ilginç bir görüntü çizen bu duru-mun üzerine gidildiğinde olayın şöyle bir arkaplanı olduğu anlaşılmıştır: Ge-çim zorluğu çeken çiftlerin önemli bir kısmı boşanmak suretiyle ödeyeme-dikleri borçlar nedeniyle icra altına gir-mekten kurtulmakta veya sosyal mev-zuatın tanıdığı bir takım olanaklardan yararlanarak (örneğin boşanan kadı-nın ölmüş babasıkadı-nın emekli maaşını almaya hak kazanması, boşanan kişi-lere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanış-ma Teşvik Fonu ile İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü fonlarından yardım almada öncelik tanınması gibi) bir takım ka-zançlar elde etmektedirler. Ancak res-miyette boşanmış olmalarına karşın karı-koca şeklinde fiilen aynı çatı altın-da yaşamayı altın-da sürdürmektedirler.

“Ayrıca bir de icra hususları var. Me-sela bir hususta, meMe-sela bir eş icra altına giriyor işte borç altına giriyor kefaletten ya da kendisi kredi çeki-yor, karşılayamıyor ve haciz falan gelecek. Bu sefer o yola (boşanma-yı kasteder) başvuruyorlar. Mesela mallar eşinin adınaysa ayrılıyorlar ki o mallara haciz konmasın diye.” (Katılımcı 1, İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü çalışanı)

“Anlaşmalı boşanmaların altında bi-raz önce dediğim gibi maddiyat var. Annesinin maaşından faydalana-caktır, babasının maaşından fayda-lanacaktır. Bu kişiler yine aynı evde oturur ama kişiler nüfus kayıtlarında

(14)

boşanmış gözükürler.” (Katılımcı 3, Merkez İlçe Nüfus Müdürlüğü çalı-şanı)

Gerçekte sosyal mevzuatın aslında ta-mamen çağın gereklerine göre düzen-lenmiş bir takım hükümlerinden men-fi yönde yararlanmak adına boşan-ma yolunu seçmek katılımcılara göre Düzce’de kendisini hissettirir şekilde görünür hale gelmiştir. Denetim ek-sikliğini de gündeme getiren bu du-rum tam bir “sosyal mevzuatı kötüye kullanma”dır ve boşanmaların artışın-da hem önemli hem de yanıltıcı bir et-kendir.

Bir Çıkış Yolu: Çok Genç Yaşta Evlenme

Katılımcıların boşanmaların arkapla-nında yatan etkenlere ilişkin görüş bir-liği içerisinde olduğu faktörlerden bir diğeri Düzce’de yaygın olarak görülen “çok genç yaşta evlenme” olgusudur. TÜİK’in yayınladığı istatistikler ince-lendiğinde Düzce’deki evlenen çiftle-rin yaş itibariyle çok genç yaş grupla-rı arasında yoğunlaştığı görülecektir. Boşanma dosyalarındaki kayıtlara göre Düzce’de; kadınlar çoğunlukla 16-19 yaş grubunda (%36,40), erkekler ise 20-24 yaş grubunda (%34,73) evlen-mişlerdir. Burada dikkat çekici ve şaşır-tıcı olan husus bilindiğinin tersine erken yaşlarda evliliklerin Türkiye’nin Batısın-da yer alan bir ilde yaygın olarak görül-mesidir.

Kuşkusuz erken yaşta, henüz sosyal ve psikolojik yönden belli bir olgun-luğa erişmeden evlenmek, çifter için son derece riskli bir durumdur ve işin başından itibaren boşanma için kapı aralanmıştır. Düzce’de “daha çocuk

yaşta evlilik gibi ağır bir sorumluluk alı-nıyor” (Katılımcı 8) olmasının gerekçe-lerini katılımcıların alıntılarında bulmak mümkündür. Sözkonusu gerekçelerin başında “eğitimsizlik” gelmektedir. Ka-tılımcıların bildirdiğine göre çok genç yaşta evlenenlerin pek çoğu düşük eği-tim düzeyine sahiptir.

“İkincisi, eğitimsiz ailelerden; işte bu çocuk kaçırma meselesi. Kaçan da kaçırılan da eğitimsiz. Bunun bir kültürel yaşam olduğunu zannedi-yorlar. E ben de kaçtım, kızım da kaçsın nolacak? Böyle bir şey yok! Yani kızınız kaçmasın, kızınız daha çocuk. On yedi yaşında, on altı ya-şında. Tersini savunan annelerle de konuşmuşluğum vardır. İşte ne ola-cak, bir kişiyi sevse ne olacak di-yenleri de gördüm. İşte bu adamı sevmiş onla yaşasın. Ya arkadaş, sevip sevmediğini nerden biliyor-sun?” (Katılımcı 5, emniyet amiri)

Aşağıdaki anlatıdan da anlaşılabile-ceği gibi Düzce’de öteden beridir evli-lik genç kuşaklar arasında köylerdeki sınırlı ve kapalı ortamlardan veya aile baskılarından kurtulmanın bir yolu ola-rak görülmektedir.

“Evlilikten ne anladıklarını bilmi-yorlar. Psikolojik olarak hazırlana-mıyor, tahammül güçleri oluşmu-yor. Aslına bakarsanız okumamış, hayattan öyle çok beklentisi olma-yan genç kızların, köydeki kapa-lı ortamdan kurtulmanın, göz önün-de olmaktan kurtulmanın tek çıkış yolu belki de en meşru yolu evlen-mek. Bir de aile baskısı görenler var, onlar da bu yola başvuruyor… Gözü kara oluyor buranın gençle-ri. Önünü arkasını pek kestirmeden

(15)

evleniyor.” (Katılımcı 2, Merkez İlçe Nüfus Müdürlüğü çalışanı)

Düzce il merkezindeki farklı sosyal sı-nıflardaki kadın erkek ilişkilerinde ge-nel veya kesin bir normatif ölçünün bu-lunduğundan bahsetmek güçtür. Katı-lımcıların ifadeleri özellikle ilçelerde ve köylerde hali hazırda ilişki kalıpla-rının büyükçe oranda geleneklerin ve dini kuralların etkisi altında olduğuna işaret etmektedir. Yapılan inceleme ve gözlemler sonucunda sözlenme veya nişanlanma gibi bir toplumsal akit ol-maksızın birbirlerine duygusal yönden bağlılık geliştiren gençlerin şehir orta-mında da toplumun dışlama, kınama veya ayıplama gibi yaptırımlarıyla kar-şılaşabileceği anlaşılmıştır. Çok genç yaşta olmasına karşılık bu gençler Ka-tılımcı (8)’in anlatısında olduğu gibi herhangi bir yaptırım görmemek için yeterince birbirini tanımadan var olan duygusal ilişkilerini kısa yoldan evlilik-le sonuçlandırmak durumunda kalabil-mektedir.

“Bakmayın siz ilin giderek büyüdü-ğüne, değiştiğine. Sonuçta burası küçük yer. Hani şahsen onayladı-ğımdan söylemiyorum ama gençler flört yapamıyor, önceden görüşemi-yor birbirini tanımak için. Çare ev-lilik oluyor. Nereye gidecek, dedim ya küçük yer burası kaçacak köşe bucak yok, yoksa adı çıkar.” (Katı-lımcı 8, din hizmetleri uzmanı)

Düzce’de daha önce değinildiği gibi lüks yaşama özenti ve güç gösterisinde bulunmaya yönelik toplum katmanların-da revaç bulan bir takım katmanların-davranış örün-tüleri de bir yönüyle çok genç yaşta ev-lenmeye zemin hazırlamaktadır.

Hızlı bir toplumsal değişim sürecinde olan Düzce, kişi başına düşen gelir or-talaması bakımından Türkiye’nin önde gelen illerinden birisidir. Yeniden hatır-latmak gerekirse ulaşım, ticaret ve sa-nayisinin yanında tarım (özellikle fın-dık) ve kısmen turizm gibi çeşitli gelir kaynakları bulunan bir ildir. Bu ilde ge-lir kaynaklarına bağlı olarak refah dü-zeyi göreli olarak yüksektir, para sirkü-lasyonu hızlıdır ve lüks tüketim eğilim-leri giderek yaygınlaşmaktadır. Dolayı-sıyla öteden beridir toplum katmanla-rında Katılımcı (16)’nın deyimiyle “güç gösterisi” nadiren değil, sıklıkla görüle-bilmektedir. Kimi zaman evlilikler toplu-mun yaşam kodlarında yer bulmuş olan bu tür gösteri ihtiyacının ana malzeme-leri olabilmekte; bu doğrultuda Katılım-cı (8)’in ifade ettiği gibi gençler belli bir olgunluğa gelmeyi bekleme, eğitime devam etme veya bir iş sahibi olma gibi zahmetli uzun soluklu yolları deneme yerine kısa yoldan evliliği tercih edebil-mektedir.

“Ben Düzce’ye gelin geldim. Ama bu kadar şatafat ve gösterişi hiçbir yerde görmedim. Resmen şatafa-ta ve evliliğe özendiricilik var. Oku-yup ne yapacaksın zaten evlenince sahip olmayı düşlediğin şeylere he-mencecik sahip oluyorsun.” (Katı-lımcı 8, din hizmetleri uzmanı)

Düzce’de her iki cinsiyet açısından da geçerli olan genç yaştaki evliliklerde üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise “kaçarak evlenme”dir. Esa-sen kaçarak evlenme tüm Türkiye’de rastlanabilecek bir evlenme biçimidir ancak bölgeden bölgeye farklılık gös-termekle birlikte hepsinde şu ortak te-malara rastlanmaktadır: Tarafların en azından birinin kök ailesi gençlerin

(16)

evlenmelerine razı değildir ve kaçarak evlenme gerçekleştiğinde gençler kök aileleri tarafından çeşitli yaptırımlar-la karşıyaptırımlar-laşıryaptırımlar-lar. Katılımcıyaptırımlar-ların ifadeleri-ne göre Düzce’de bu durum bazı kültür-lerde oldukça farklı bir görüntü çizmek-tedir. Örneğin bazı kültürlerde kaçarak evlenme olayına kök ailelerce açıktan olmasa da üstü kapalı bir şekilde onay verilebilmekte, evlilik gerçekleştiğinde herhangi bir yaptırım uygulanmamak-ta hatuygulanmamak-ta evlilik boşanmayla sonuçlandı-ğında genç kadın ya da genç erkek hiç-bir yaptırımla karşılaşmaksızın rahatlık-la yeniden kök ailesine dönebilmekte-dir. Katılımcıların ifadeleri kaçarak ev-lenen gençlerin plansız hareket ettik-lerini; bu evliliklerde duygunun ön pla-na mantığın ise ikinci plapla-na itildiğini ve gençlerin geleceği hiçbir zaman hesa-ba katmadıklarını açığa çıkarmaktadır. Bu tür evliliklerin boşanmayı zaten po-tansiyel olarak bünyesinde taşıdığını söylemek zor değildir.

“Benim yaptığım incelemeler-de, inanın dosyaların yüzde almış-tan fazlası kaçarak, bilinçsiz evlilik-ler. Burda da geçimsizliğin sebebini ben buna bağlıyorum. Bilinçsiz ola-rak yapılan evlilikler napıyor o cicim ayları bittikten sonra özellikle insan-lar gerçek dünyaya dönüyor ve şid-detli geçimsizlik dediğimiz olay baş-lıyor. Çünkü birbirlerini doğru dürüst tanımadan daha kaçma çok doğal meşru olarak görüldüğü için özel-likle anne babalarda da ailelerde de bu meşru olarak görülebiliyor.” (Ka-tılımcı 13, rehber öğretmen)

“Bir anda karar veriyorlar, kaçarak evleniyorlar onun sonrasında aka-binde yedi ay sonrada her şey bi-tiyor. Tahammül yok, sabır yok,

sorumluluk alma diye bi şey yok, yani sorumluluk alıp ben bu sorum-luluğun altından nasıl kalkarım diye bir şey yok gençlerde.” (Katılımcı 14, rehber öğretmen)

Bir Tetikleyici Faktör Olarak İletişim Araçları

Görüşmelerde özellikle iletişim konusu çok sık üzerinde durulan konular ara-sında yer almıştır. Katılımcılar iletişim araçlarıyla (başta internet olmak üze-re televizyon, cep telefonu ve gazete-ler gibi) boşanmalar arasında doğrusal ilişki kurmuşlar ve bunlar hakkında çok da serzenişte bulunmuşlardır.

Düzce halkı yine coğrafi konumu ile bağlantılı olarak iletişim alanında ye-nilikleri takip etme ve iletişim olanakla-rı bakımından son derece avantajlı bir ildir. Örneğin Katılımcı (17)’nin belirtti-ği gibi “internet en ücra köydeki evler de bile bulunmaktadır.” Katılımcıların pek çoğu iletişim araçlarının toplumda-ki genel ahlakı, mahremiyeti ve birlikte-liği bozucu yönde etkileri olduğunu dü-şünmektedir. Yine Katılımcıların tespit-lerine göre iletişim araçlarının bir nevi “kötüye kullanımı” söz konusudur.

“Bugün bakıyorsunuz ki bizim genç-lik dönemlerimiz, ki biz yetmişlerin kuşağıyız yani öyle diyelim, biz o za-manlar kadın erkek ilişkileriyle ilgi-li mahrem sınırlarımız hiçbir zaman deşifre edilmezdi. Yani çok gizli ve kapaklı veyahutta mahrem alanları-mız içerisindeydi. O mahrem alanla-rımızı bir sır, bir emanet olarak bilir-dik ve bunu hiçbir zaman deşifre et-mezdik. Bugün basın yoluyla, tele-vizyon yoluyla artık bu alan açıkça her şeyi tahrike çağırıyor.” (Katılım-cı 9, İl Müftülüğü çalışanı)

(17)

“Fesbuk, msn, cep telefonu, televiz-yondaki evlenme programları, yer-li diziler… Bunların hepsi ne idüğü belirsiz evlilikler üretiyor. Bir cep te-lefonu mesajıyla ya da çağrısıyla insanlar eş buluyor! Bu evliliklerde ne sevgi var, ne saygı var, ne emek var, ne fedakarlık var. Ama adı evli-lik oluyor. Bir kere sen karşındakini ne kadar tanıyarak evlendin? Son-ra da niye boşanmalar artıyor diyo-ruz!” (Katılımcı 18, avukat)

“Biz teknolojiyi niyeyse hep tersin-den kullanıyoruz. Açık konuşaca-ğım, nerede bir ahlaksızlık var işin o kısmını hemen öğreniyoruz.” (Ka-tılımcı 16, muhtar)

Katılımcı (10)’un aşağıdaki alıntısın-da olduğu gibi bazı katılımcılar ileti-şim araçlarının kötüye kullanımının (bu doğrultuda yaygın olarak kullanıldığı bilinen internetin) eşler arasında sada-katsizlikleri artırdığını, evlilik bağını ve evlilik içi mahremiyeti zedelediğini bu-nun sonucunda boşanmaların arttığını düşünmektedir.

“Düzce’de sadakatsizliklerin artığın-dan konuşuluyor. Ben buna bir şey ekleyeyim. Konuşulan sadece erke-ğin sadakatsizliği oysa kadın sada-katsizliği de hiç az değil. O da misil-leme yapıyor. Eski görevimde şöy-le bir tespitim oldu; bu sadakatsiz-lik olayı her kesimde var. Hani şöy-le bir adama da kadına da bakıyor-sunuz, bunlar asla böyle işler yap-mazlar diyorsunuz. Çok mütedeyyin gözüküyorlar hani kılık kıyafetleriy-le falan. Hekıyafetleriy-le internetten kadının bir başka adama yazdıklarına adamın da aynı şekilde bir başka kadına yazdıklarına bakıyorsunuz çünkü

mahkemeye delil olarak bunlar su-nuluyor.” (Katılımcı 10, aile mahke-mesi hakimi)

Düzce’de internetin ücra köylere kadar ulaştığını yeniden hatırlayacak ve üze-rine “kötüye kullanma” yaygınlığını ek-leyecek olursak Katılımcı (10)’un tespit-lerinde hiç de haksız olmadığı sonucu-na ulaşabiliriz. Öte yandan boşanma-larla ilişkili üzerinde çok fazla serzeniş-te bulunan iletişim araçlarından bir ta-nesi de televizyon olmuştur. Bir katılım-cı, “beyaz cam” olarak nitelendirdiği te-levizyonun açıkça ahlaksızlık ürettiği-ni ve bunu meşrulaştırdığını dile getir-miştir.

“İşin görünmeyen tarafına geçelim: Beyaz cam! (eliyle oturduğu yerin tam karşısında açık halde bulunan televizyonu işaret eder) Bizim ah-laki çöküntümüzün tek nedeni bu. Bunu samimiyetimle söylüyorum… Bu işin baş sorumlusu beyaz cam.” (Katılımcı 15, muhtar)

Katılımcıların açıkça ifadelerinden de anlaşıldığına göre Türkiye’de her gün yayın yapan yüzlerce kanal arasında doğru ve tarafsız haber sunan, etik il-kelere bağlı kalarak toplumu bilgilendi-ren ve eğiten çok az kanal vardır. Za-ten o kanallar çok da izleyici bulama-maktadır. Pek çok televizyon kanalın-da gösterilen reklamlar ve dizilerde bol miktarda bir başına özgür yaşam an-layışı kitlelere pompalanmakta; evli-lik öncesi ve evlievli-lik esnasında gerçek-leşen gayri-meşru ilişkiler normalleşti-rilmekte, aile içi tartışmalarda hemen evi bırakıp gitme, soluğu mahkemede alma gibi yanlış rol modeller topluma sunulmaktadır. Popüler kültürün yörün-gesindeki bu yayın anlayışı aileye olan

(18)

inancı ve bağlılığı zayıflatmakta evlilik-leri sarsmakta, eşevlilik-leri huzursuz ve tedir-gin etmektedir.

Yıkılan Gelenekten Kalan Boşluk Katılımcılar görüşmeler esnasında depremden önce ve depremden son-ra olmak üzere Düzce’yi iki ayrı dö-nem içerisinde ele almışlardır. Örne-ğin Katılımcı (4)’e göre boşanmaların nedenleri bakımından deprem döne-minin Düzce’si ile Deprem sonrasının Düzce’si farklı bir görüntü çizmektedir:

“Bundan bir on yıl öncesinde ben boşanmayı ele alırken neden şid-detli geçimsizlik derseniz o zaman derdim ki deprem oldu, depremden sonra insanlar şeye çıktı, prefabrik-lere çıktı. Özel hayat diye bir şeyle-ri kalmadı. Gelirleşeyle-ri azaldı, işyerleşeyle-ri- işyerleri-ni kaybettiler. Ona bağlı, şiddetli ge-çimsizliğe bağlıdır derdim. Ama şu anda o konjöktür bitti artık. Şu anda çok daha farklı kendisini geliştirme-ye çalışan bir Düzce var, kendisi-ni var etmeye çalışan insanlar var.” (Katılımcı 4, öğretim üyesi)

Katılımcıların çoğunluğuna göre dep-rem öncesi Düzce, gelenek ve değer-leriyle iç içe yaşamakta; yavaş yavaş ama emin adımlarla bölgesinde yükse-len bir cazibe merkezi olma yolundadır. Bolu’nun ilçesi olmasına karşın özellik-le ticarette ve sanayiözellik-leşmede ondan hiç de geri kalmış değildir. Kültürel çeşitlili-ği bünyesinde barındıran toplumsal ya-şamda karmaşa değil sağduyu ve sü-kunet hakimdir. İlçede eğitim düzeyi dü-şüktür; gelenek ve değerlere bağlılığın bir gereği olsa gerek toplumsal kontrol yüksektir, bugüne oranla nispeten daha az sosyal sorun yaşanmaktadır.

Depremden hemen sonra il statüsüne kavuşan Düzce, depremi izleyen ilk iki-üç yıllık bir süre zarfında yaşadığı şo-kun etkisiyle derin bir sessizliğe bürün-müştür. Halkın büyükçe bir kısmı uzun-ca bir süre çadırlarda ve prefabriklerde yaşamak zorunda kalmıştır. Bir kısmı ise depremden sonra hızlı bir şekilde oluşturulan “Kalıcı Konutlar Bölgesi”ne taşınmıştır. Bu süreçte prefabriklerde ve Kalıcı Konutlarda yani yeni ve aşi-na olunmayan farklı mekanlarda geçen aile yaşantıları, ele aldığımız konu açı-sından da son derece kritik bir öneme sahiptir.

“Şimdi insanların hayalleri vardır, hanımları vardır çocukları vardır. Şimdi normal bu neticede cinsellik farklı bir konudur tabi. İnsan vücudu bunu istiyo. Nasıl ki erkek istiyorsa kadın da istiyor. Ama ne oluyor yirmi metrekare yerde yaşıyorsun çocu-ğun yanında bunu yaşıyamıyorsun. Bundan dolayı psikolojik sorunlar yaşandı. Bundan dolayı erkek ka-rısına kızdı gitti başkasıyla beraber oldu.” (Katılımcı 15, muhtar)

“Burada eskiden yerleşik Düzce’deyken adam şurda oturu-yordu, kızı şurda, oğlu şurda, şeyi şurda oturuyordu. Temel bir dilog vardı. Peş peşeydi evler yan ya-naydı. Sürekli girilip çıkılıyordu, gi-lip geliniyordu. Şimdi Kalıcı Konut-lara geçtik onun negatif bir etkisi bu. En yakın arkadaşlar bile birbirinden kopmaya başladılar.” (Katılımcı 5, emniyet amiri)

“Depremden sonra toplum kendini toparlayamadı. Bu ortamda hayat durmadı tabi, evlilikler de oldu. Me-sela Kalıcı Konutlarda hiç birbirini

(19)

tanımayan aileler birbirine komşu oldu, kız alıp verdi, Bu ortam bir-birini tanımadan evlenmeyi getirdi. Uzun vadede faturası da ağır oldu. En azından ben öyle görüyorum.” (Katılımcı 20, avukat)

Depremi izleyen dördüncü ve beşin-ci yıldan itibaren Düzce kıpırdanmaya başlamıştır. Özellikle son iki-üç yıldan bu tarafa ilde gözle görülür bir canlan-ma kendisini hissettirmektedir. Ancak bu canlanmayla birlikte Düzce’de top-lumsal yaşamda pek de iç açıcı olma-yan ve aile yaşamlarını olumsuz etkile-yen bir bakıma boşanmaları da tetikle-yen önemli değişimler de yaşanmaya başlamıştır. Pek çok katılımcı bu duru-mu “travmanın uzun süreli etkisi” olarak değerlendirmiştir. Gerçekten de doğal afetler arasında en yaygın ve en çok yıkıma neden olan deprem, travma-tik olaylara verilecek tipik örneklerden de biridir ve her travmanın kısa, orta ve uzun döneme hem bireysel hem de toplumsal düzeyde etkileri bulunmakta-dır. Söz konusu etkiler psikolojinin kö-tüye gitmesi, ekonomik durumun bo-zulması, kültürel değerlerde değişme gibi çeşitli şekillerde birey ve toplumları tehdit altında tutabilmektedir.

Katılımcı (17)’ye göre ise deprem önce-si Düzce ile deprem sonrası Düzce ara-sındaki ilin ulaşım, ticaret, sanayi, sağ-lık, istihdam vb. gibi alt yapısal öğele-rinde hemen hemen hiçbir fark yoktur. Kaldı ki bunlara ilaveten, eğitim düze-yi birazcık da olsa yükselmiştir ve Düz-ce, bölgesinde Kocaeli ve Sakarya’dan sonra üçüncü büyük kent olma yolun-da hızla ilerlemektedir. Temel fark; top-lumsal yaşam biçimindeki değişim-lerdedir. Daha açık söylemek gerekir-se temel fark; ailelerde dayanışmanın

azalmasına paralele olarak huzursuz-lukların artması, çekirdek aileye doğru geçişin hızlanması, gençlerin artan öz-gürlük talepleri ve tüm toplum katman-larında rahatlıkla görülebilecek olan bi-reyci (benmerkezci) tutumların yaygın-laşmasındadır. Bu saptamalardan ha-reketle Katılımcı (17) Düzce’de ve mer-keze bağlı tüm köylerinin büyük bir ço-ğunluğunda artık süre gelen gelenek-sel yaşamın yıkıldığı ancak yerine bir kent kültürünün konulamadığı düşün-cesindedir. Bir toplumsal düzen ve kontrol aracı olarak geleneğin önemi-ni yitirmesi, yeriönemi-ni doldurabilecek me-kanizmaların kurulmamış olması sonuç olarak yeni evlenen çiftleri rehbersiz bı-rakmıştır. Bir ölçüde bu tür evliliklerin adeta “boşlukta” gerçekleştiğini söyle-mek mümkün görünsöyle-mektedir.

“Gelenek olmayınca gençler ken-di başlarına evlenmeye karar ve-riyorlar. Çünkü kime danışsınlar? On beş yirmi yıl öncesindeki o gele-neksel yapı kırıldı. Fakat yerine ne koyduk? Hiçbir şey. Kent kültürünü koymalıydık. Bir türlü kent kültürü-nü kuramadık. Sanki boşlukta gibi her şey. Muazzam bir boşluk sav-rulma var her yanımızda.” (Katılım-cı 17, avukat)

“Şimdi bana kalırsa müthiş bir kafa karışıklığı var. Öyle herkes her şey hakkında konuşuyor. Ama sonuç yok. Konuşmaların bağlandığı bir nokta yok. Toplumda artık bir vur-dumduymazlık var. Herkes her iste-diğini yapıyor, kimse kimseye mü-dahale etmiyor. Kimse hesap sor-muyor. Toplum bozuluyor, hızlı bo-zuluyor.” (Katılımcı 6, İl Müftülüğü çalışanı)

(20)

Düzce, daha önce değinilen faktörlerin etkisiyle hızlı bir değişim geçirmekte-dir ve söz konusu değişim ilçe görüntü-sünden çıkıp modern bir kent olma ar-zusu taşıyor niteliktedir. Bu doğrultuda eski muhafazakar görüntü, kent olma-ya özgü ‘modern’ olma-yaşam görüntüsüyle iç içe geçmiş bir haldedir. Katılımcı (20) Düzce’nin bugünkü görünümünü yakın zamanda Düzce’ye gelen bir arkadaşı-nın tespitlerini aktararak şu şekilde ifa-de etmiştir:

“Geçenlerde bir arkadaşım geldi bu-raya. Bir durdu, bana dedi ki sizde üç şey var insanın gözüne hemen çarpıyor. Neymiş onlar dedim. Ca-miler, güzellik salonları, kahveler dedi. Bunu söyleyince şöyle bir dü-şündüm. Valla doğru diyor dedim. Şimdi mesela boşanmaları konuşur-ken, sizinle bunların üzerinde mutla-ka durmalıyız.” (Katılımcı 20, avumutla-kat)

Katılımcı (20)’nin yukarıdaki ifadelerin-de öne sürülen bu üç unsurun (cami, güzellik salonu ve kahvehane) birlik-teliği Düzce’nin toplumsal yapısını da sanki özetliyor gibidir. Örneğin cami-nin, Düzce’deki dini yaşamı ve muhafa-zakar görüntüyü sembolize ettiği söyle-nebilir. Güzellik salonu bir yönüyle ka-dınların toplumsal yaşamda görünürlü-ğünün bir ifadesi olabileceği gibi diğer yönüyle daha önce sözü edilen “göste-ri kültürünün” bir işareti olabilir. Güzel-lik salonları modern yaşama bir gön-derme olarak da algılanabilir. Kahve-haneler ise yine daha önce sözü edi-len Düzce’ki önemli paradokslardan biri olan “işsizlik” ve “hazırı tüketme kültü-rü” ile daha fazla ilişkili gibidir. Söz ko-nusu bu üç unsur arasında “cami” ile sembolize edilen Düzce’de bugünkü dini yaşantının niteliği Katılımcılarca

sorgulanmış ve boşanmalar ile çok ya-kından ilişkilendirilmiştir. Bu konuda görüş sarf eden Katılımcılar boşanma-lardan bir koruyucu faktör olarak bili-nen dinin bu özelliğini giderek yitirdiğini öne sürmüşlerdir.

Katılımcı (7, İl Müftülüğü çalışanı): “Ben bu ikinci depremden sonra özel-likle çok farklı bir Düzce kafamdan ge-çiriyordum. Kendini bir muhasebeden geçirir, öz değerlerine daha çok sahip çıkar, toplumda dayanışma artar falan gibi. Hani insanlar sorgularlar, bu musi-betler bizi niye buldu diye. Öyle olmadı nasıl derler, şimdi dilimin ucunda ama kelimeyi tam çıkartamayacağım.” Araştırmacı: “Dünyevileşme, seküler-leşme gibi bir şey mi?

Katılımcı (7): “Hah işte bunun gibi. Dünyevileşme arttı, din daha geri pla-na itildi. Bu din sanki Hıristiyanların dini gibi yaşanmaya başlandı.”

“Mesela cami sayısı fazla ama bel-li günler var, onları saymazsanız onun dışında giden var mı? Hem sonra din-darlarda da boşanmalar var. Ben görü-yorum, ben dinin eskisi kadar insanla-rı bir arada tuttuğunu zannetmiyorum.” (Katılımcı 9, imam)

Katılımcıların ifadelerine toplu olarak bakılacak olursa Düzce’de hem dini hem de geleneksel ataerkil (pederşahi) yaşam giderek zayıflamaktadır. Sosyo-lojik olarak bu durum köklü bir değişi-me de işaret etdeğişi-mektedir. Ancak bu de-ğişim Düzce özelinde çok farklı bir ze-minde ve süreç içerisinde yaşanmak-tadır. Düzce on yılı aşkın bir süredir il olmasına rağmen toplumsal yaşam-da kimi özellikleriyle ilçe hüviyetini hali

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Çalışan sayısı verilerine göre bölgede Mobilya İmalatı, Fabrikasyon Metal Ürünleri İmalatı (makine ve teçhizat hariç), Gıda Ürünleri İmalatı, Tekstil

İsbât-ı vâcib risâleleri ilm-i kelâmın tarihi açısından “cem ve tahkîk dönemi” 24 olarak ifade edilen ve hicrî VIII. yüzyılda başlayıp yaklaşık sekiz yüzyıl süren

Yaklaşık 55 milyon ışık yılı uzaktaki Virgo gökada kümesinde yer alan eliptik bir gökada olan M87’nin merkezindeki süper kütle- li karadelik, gölgesi ve olay ufkuyla

Yüksek Dayanım ve Performans: Bir spor aracı Güç/Ağırlık oranı olarak daha yükseğe çıkarmak istediğinizde özkütlesi itibari ile çelikten ve alüminyumdan çok daha

Klasik olarak BH eksikliği tanısı; kısa boy (<3.persentil veya < -2 SDS ), düşük büyüme hızı, geri kalmış kemik yaşı (kemik yaşı=boy yaşı < kronolojik yaş),

Ek olarak, renk odaklı olarak gelen VP2468, EBU ve Rec709, kalibre edilmiş renk düzeltmesi, 14-bit 3D LUT, 5 gamma ayarları ve 6 renk ekseni olmak üzere farklı renk ayarı yapmanıza

Yukarıdaki örneklerde yer alan baş yirge ķoy - ile rek ʿ at ķıl- birleşik fiilleri kaynak kavram olup bu kavramlar aracılığıyla kastedilen hedef kavram