• Sonuç bulunamadı

Başlık: KUR'AN HÜKÜMLERİNİN HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİNDE METODYazar(lar):EROĞLU, SelahaddinCilt: 27 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000687 Yayın Tarihi: 1986 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: KUR'AN HÜKÜMLERİNİN HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİNDE METODYazar(lar):EROĞLU, SelahaddinCilt: 27 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000687 Yayın Tarihi: 1986 PDF"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KUR'AN HÜKÜMLERİNİN HUKUK AçıSINpAN

DEGERLENDİRİLMESİNDE METOD

Y.Doç.Dr. Selahaddin EROGLU

Diğer İslam ilimIerinin olduğu gibi, İslam hukukunun da ana kay-nağı Kur'an'dır. Kur'an, esas olatak, kendisine inananlar için bir hidii-yet rehberidir. Onun büyük bir kısmı, diğer mukaddes kitaplarda da kısmen görülebileceği gibi, bir dini ve ahliiki prensipler manzumesi görünümündedir. Bu özelliğinden dolayı Kur'an, hukuk araştırmaları için, ayetlerinden bir çırpı da hükümler çıkartılabilen bir hukuk kaynağı durumunda görünmemektedir. Şüphesiz Kur'an insanlar arasındaki münasebetleri düzenleyici özelliğe sahip birtakım genel prensipler or-taya koymakta; hatta bazı sahalarda -özellikle iiile hlikuku- hukuk ııormlap şeklinde ifade edilmeye müsait pıensipleri de vaz' etmektedir.

İslam hukukunu doğru değeılendirebilmek için, Kur'an'ın hukukI vechesini; onun, hukukun süjesi olan insanı ve özellikle mü'min İnsam ne şekilde tavsif ettiğini tespit etmek yerinde olacaktır kanaatindeyiz. Bundan sonra, İslam hukukunun oluşması ve gelişmesi ile doğrudan ya da dolaylı bir şekilde ilgili olabilecek Kur'an hükümlerinin yeniden gözden geçirilmesinin metot açısından önemini belirtmek isteriz.

Kur'an'da insan, Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi (halife) olarak gösterilmektedir: .. "

~b:-

ı.)J;.J

':11

J

J~l::ı:-

Ji ~

~.J Jli. ~

i

J "Rab-bin meleklere 'B~n yeryüzünde bir hal~fe var edeceğim' demişti"!" Bir başka yerde: ".."~.J

':11

Wı.~~ ~ ($.llIJA>J "sizi yeryüzünün hali-f'eleri kılan O'dur"2" Kur'an, insanın en sorumlu yaratık olduğunu şöylece helirtiyor:

~lj

J~~\

J~.J

':11

J

üI

J

,-lI

J~

:i.il

.•

':11

l:..;f l;1

".,,~L..

....;':1llpJ ~"0.4A,;.\J ~1~

~i

"Doğrusu Biz, sorumluluğu gök.

i el..Bakara, 30. 2 el..En"am, 165.

(2)

318 SELAHADDİN EROCLU

lere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmiş-ler ve ondan korkup titremişlerdir ve onu insan yüklenmiştir"3.

Böylesine ağır bir sorumluluğu yüklenmiş olan insan "en güzel şe-kilde yaratılmıştır" (ahsenu takvim)4. Öte yandan, Kur'an'da insanın pek huysuz (heIU'), yaygaracı (eezu')S ve nankör (kenud)6 vb. vasıf-larla muttasıf zayıf bir yaratık? olduğu belirtilmektedir.

Ancak, "Bütün bu noksanlarına rağmen insan, Allah'ın yeryüzün-deki halifesidir"8. Bunu temin eden prensipler yine Kur'an'da' tayin ve tespit edilmiştir. Diğer bir ifade ile, insanın yüklendiği sorumluluğu omuzlayabilmesi ve "eşrefu'l-mahlukat" mertebesinde kalabilmesi için Kur'an'ın çizdiği bir yol vardır; o da Allah'a kulluktur:

"Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım"9. Kulluk, burada bazı çevrelerde anlaşıldığı gibi sadece namaz, oruç, vb. ibadetler şeklinde tecelli etmemektc, daha şumüllü olarak; Allah'a ger-çek manada kulolma keyfiyetini irade etmektedir. Bu ayet bir bakıma insanın yaradılışının gayesini (raison d'etre)l0 açıklamaktadır. Allah'a kulolmayı temin edecek yol, Kur'anda belirtilmiştir. "Sıratu'l-Musta-kim" olarak nitelenen bu yoldan sapmaksızm ilerlemek suretiyle insan, aşağılarm en aşağısı (esfelu siÜ'ilin)llna düşmeyen, hüsranda olmayan12

ye netice itibariyle y~radılışınm gayesini gerçekleştiren olmaktadır. Bunu yapabilecek olanların, Allah'ın Kur'an'da yer alan buyruklarına itaat eden mü'minler olduğu açıktır. İslam hukukunun muhatabı olan insan bu insan; onun muhatabı olan cemiyet de bu insanlardan oluşan .cemiyettir.

İslam, inananlarm en özel hallerinden tutun da onların oluşturduğu cemiyet ve cemiyetler arası münasebetleri içine alacak bir sistem haline gelmeden önce işe, bu sistemi ayakta tutacak esasları (pillars) tayin ve tespit etmekle başlamı.ştır. İslam'ın onüç sene süren Mckke devri, daha

3 el-Ahziib, 72. " et-TIn, 4. 5 el-Meiiric, 19-20. 6 eı-Adiyiit, 6. 7 en-Nisii, 28.

8 Iqbal, Muhammad, The Reeonstruetion of Religioııs Thought in İslam, Lahore (Pakis-tan), 1977, s. 95.

9 ez-Zariyiit, 56.

10 el-Faruk!, ısmail Rnji, Islamization of Knowledge, International Institute of Islamie Thought, Mnryland (U.S.A.) 1982, s. 29.

II et-TIn, 5. 12 el.Asr, 2-3.

(3)

KURAN HüKüMLERI • 319

sonra Medine'de teşkilatlı bir sistem haline dönüşecek olan İslam top-lumunun teorik yönden hazırlandığı ve yoğrulduğu devirdir. Bu devir, mü'minlerin, üzerine bina edecekleri değişmez inanç esaslarını pekiştir-dikleri devir olarak kendisini göstermektedir .. Zira, medeniyetlerin maddi cephesinin yanınd!!, hatta öncesinde fikri ve manevi cephesi var-dır. Mekke devri bir bakıma fikri cephenin oluşturulduğu devirdir diye-biliriz. Bu devirde nazil olan ayet ve surelerin özellikle şu esasları koy-maya yönelik olduğu söylenebilir:

ı.

Kur'an'ın (İslam'ın) çağrısı tevhid inancıdır. Gaye, birlik içeri-sinde bir olan Allah'a inanmaktır. Müşrik Arahlarda bile, herşeye rağ-men, yine de alemleri yaradan ve idare eden yüce bir ilahın varlığı ka-bul edilmektedir. Ne var ki, bu tek Allah inancı, müşrik Arablarda na-zari bir görüş olmaktan ileri gitmemiştir. İlah kabul edilen birtakım put-lara yapılan ibadetler, Allah'a ulaşmada onlara atfedilen aracılık görevi ve buna benzer hususlar Hz.İbrahim ve Hz.İsmaiI'den gelen tevMd inancını zayıflatmış ve saptırmıştı. Bu husus Kur'an'da açıkça beyan edilmektedir .13

Kur'an'ın ortaya koyduğu şekliyletek Allah inancı, hem ideal hem de en sade olandır. Bu derece öz ve sade görünüşlü temel inancı aynı sadeliği ile muhafaza etmenin, tevMd inancını pekiştirmek gayesiyle birbiri ardına peygamberler gönderildiği dikkate alınacak olursa pek de kolay bir iş olmadığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Hz.Muhammed son peygamber olduğu için, tevMd inancı hem tam manasıyla yerleşmiş hem de insanlık artık bundan böyle bu inancı anlayacak ve yaşatabile-cek seviyeye gelmiştir şeklinde bir neticeye varmak mümkündür. Bi-naenaleyh, Kur'an'ın tamamlanmasından sonraki herhangi bir devirde tevMd inancında görülebilecek herhangi bir sapma yine Kur'an'a ve Sünnet'e dönülmek suretiyle düzeltilebilecek hususiyettedir diyebiliriz. Zira tevMd inancı sadece vicdanlarda muhafaza edilen kişisel ve deruni bir inanç olarak kalmayan, mü'rninin her davranışında görünen aktif bir unsurdur.

2. .Ahiret hayatı akıdesi ve hesaba çekilme şuuru. TevhM akıde-sinden sonra ahiret inancını Kur'an'ın ikinci temel unsuru olarak kabııl edebiliriz. Mü'minler, bu alemin (dünya hayatı) ahiret alemine bir ha-zırlık olduğuna ve orada Allah'ın huzuruna çıkarılarak dünyada yap-tıkları işlerden muhakeme edileceklerine kesin olarak inanırlar. Bu inanç, Kur'an'da tekrar tekrar ifade edilen sarın nasslara

(4)

:120 SELAHADDt:'i EROGLU

ta dır. Misalolarak şu iki ayeti verelim:

Le.

P ~ ~

J" ~\

JL

• ı:.ı.J4".j

r

"Hepinizin dönüşü Allah'a dır, işlemekte olduklarınızı

size haber verecektir"14.

J~ .•

J-~

Y

t~H.r1i

J

)b'l:,;,1 (,).•

l:.1I.JJ.~.l:...J~

.O..l.\J"~ö.J;

J~

~

,YJ

0..1.

11:>-

ö.J~ "O gün insanlar işlerinin ken.

dilerine gösterilmesi için bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür"15. İsBmda fert ve cemiyet hayatı işte böyle bir alemin varlığı şuuruna: hesap günü şuuruna dayanmaktadır.

Hieret ile başlayan Medine devri, Mekke'de oluşturulan temeller üze. rine bina edilecek islam cemiyetinin teşekkül devridir. Bu devirde Hz. Mubammed artık sadece Allah'ın kendisine imal ettiği vahiyleri mü'. minIere aktaran bir peygamber değil; siyasi ve hukuki sahalarda da mutlak bir otorite olarak görünmektedir. "Allah'a ve O'nun elçisine itaat ediniz" emrinde, Arabların sosyal yapısına İslam tarafından getiri. len en esaslı 'yenilik yatmaktadır i6. Kur'an'ın çeşitli yerlerinde defa-larca zikredilen bu ilahi emir17 ile İslam'da teşri'in değişmez kaynağı tayin edilmektedir.

Kur'an'ın hedefi, insanın Allah ile ve insanların birbirleriyle olan münasebetlerini düzenleyen genel prensipler vaz' etmek şeklinde görün-mektedir. Binaenaleyh, Kur'an'ı teknik manada bir hukuk kodifikas-yonu olarak telakki etmenin meseleye yanhş bir yaklaşım olacağı ka-naatindeyiz. Zira, Kur'an'ın iman, ahiret hayatı ve ibadetlerle ilgili emir, nehiy, tavsiye, ikaz ve ihtarlaıı ile teknik manada hukuki ka. rekterdeki hükümleri arasında daimi bir münasebet mevcut olup birhi. rinden ayrı düşünülmeyecek derecede bir giriftlik arzetmektedir. Bilin-diği gihi mevzu' hukuk sistemlerinde ibadetler hukukun ilgi alanı dışında kalmaktadır. İslam hukukunda ise ibadetler, mü'minlerin ferdi ve sosyal muhtevalı fiilieri ile çok yakından alakah olan; imanın aksiyona dönüş-mesinden başka hir şcy olmasa gerektir. Böyle olunca, İslamdaki iba-detlerin, mevzu' hukuk sistemlerinde biri diğerine helli ölçülerde tesir eden hukuk-ahlak münasebetlerine benzer bir şekilde hatta daha mü-essir olarak, mcnşei dini inançlar olan ahlaki prensiplerin teşekkülünde doğrudan ilgili olduklarını söylemek mümkündür. Zira, İslam'daki farz

14 cl-Miiide, LOS. 15 ez-Zilziil, 6-8.

16 Coulson, N.]., A History of hlamıc Law, ıslamic Surveys 2, Edinburg 1971, s. 9 vd. 17 Misalolarak bk. en-Nis", 59; el-Enfiil, I, 20, 46; el-Haşr, 7.

(5)

KURA;\' HüKüMLER! 321

ibiidetlerin en şekli olanının. dahi cemiyetin bilhassa manevi yapısını ilgilendirdiği, onun düzenli olmasını sağlamaya yardımcı olacak hazır-layıcı unsurları oluşturduğu müşiihede edilir. Ferdi ve sosyal muhteviisı ile İslamda önemli bir ibadet olan namaz bunu en güzel şekilde gösterir. Kur'an namazın mahiyetini vc gayesini şöylc ifade etmektedir:

~

.:ilI."

~n

~~).ll ."

.J~\."

~L.:.~\

:f-

ı.Sr

öJl.aj1

0\

öJl.aj1

tl."

.0.,,~

lo

"N ama-z kıl, muhakkak ki nam~z hayasızlıktan ve

fena-lıktan alıkor; Allah'ı anmak ne büyük şeydir! Allah yaptıklarınızı bi-lir,"IS..

0y',,;,~

t-r'.>ı....:,

J

t

0'•..iJI

0.,,:...Jtl

e.ü\..ı.i

"Mü'minler saadete ermişlerdir. Onlar namazda huşil' içindedirler"19. '

Yalancılık, hilckarlık vb. şeylerden tutun da katl'e kadar uzanan çİı'kin fiiIIcr (fahşa'), hcr hukuk sisteminin ve ahliik teorilerinin cemiyet-ten ilk planda uzak tutmayı hedef edindiği şeylerdir. Günde beş defa edii edilmesi farz olan bir ibadetin, eemiyetlerin ortak problemi olan "fahşii'" ve "münker"i oıtadan kaldırabileeek özelliğe sahip olması ge-rektiği husus u en ferdi ve vicdani karekterdeki ibadetlerin dahi İslamda hukukun ilgi alanı içinde telakki edilmesi gerektiğini göstermesi bakı-mından miihimdir. Bunun yanında, İsliimda ferdi. karakterdeki ibiidet-ler, onların iihirete ait fiiIIer olmasından çok, budünya hayatını doğru-dan ilgilendiren ve insanların fert ve cemiyet hayatına şekil veren bir özelliğe sahip fiilleı olarak değerlendirilmelidir. Zira, "Müslüman ol-mak kişinin şuurunda Allah'ı devamlı şekilde canlı olaıak tutması de-mektil. Allah hem he~şeyi Yaradan (Halık) hem de Hakim olduğundan hir fiilin islami olması demek, her şeyin O'nun emirleri doğrultusunda ve O'nun rızası için yapılması demektir"20. Müslümanın hayatı ve davra-,rnşında yatan bu niyet ve gaye yi Kur'an şöyle belirtmektedir:

L-S.J

tL;

. .:ı.J~\ ..

:'1

..:r

r'lttY':"."J

t~....

lil~.J'"

~\j" ~

0.,,~

i~~ .•.•

"On-ları rükila varırken, seede ederken, Allah 'tan lutuf ve hoşnudIuk dilerken görürsün. Onlar, yüzlcrindeki secde izi ile tanınıdar"21.

"Birbirlerine akıabalık, ortak duygu vc inanç bağlarıyla kenetlenmiş ve istikrarlı hir ortamda yaşayan küçük bir cemiyet, rcsmen tanınmış kanunlar olmadan da düzenli bir şekilde bir arada yaşayabilir".22 Bu

. 18 eI-Ankebtit, 45. 19 el-Mn'minun, 1-2.

20 eI-Faruki, ısmail Haji, Islalııİzation of Knowledge, s. 23.

21 el-Feth, 29. .

(6)

322 SELAHADD1N ERO(;U)

gayrı resmi kaideler ihlal edilmeye başlandığı andan itibaren böylesi bir cemiyette resmi müeyyide gücünü haiz bir çeşit kanunlar manzu-mesine ihtiyaç duyulacaktır. Kur'an'ın da, mü'minlerin oluşturduğu cemiyet ve devlet hayatında onların vicdanlarına doğrudan hitabeden tevhid inancı ve ahirette hesaba çekilme şuuı u ile ilgili hükümleri var-dır. Bu hükümleri pratikte yansıtmak, tam mü'min olmanın diğer bir ifade ile, ideal fert ve onlardan oluşan cem!yet olmanın (ihsan mertebesi) zartiri önşartları olarak kabul etmek gerekmektedir. Bunun yanında. Kur'an'ın bu dünya hayatı ile ilk bakışta doğrudan ilgili görünmeyen ve hukuk normları hüviyetinde olmayan prensipleri, dini, manevi ve vicdani müeyyide gücünü haiz olmalarına ilave olarak, fiziki müeyyide gücüne sahip kaidelerinin sayı itibariyle fazla olmadığı da bir gerçektir. Ancak, Kur'an'ın manevi, vicdani karakterdeki prensipler ihlal edildi-ğinde veya kaale alınmadığı birçok hususlarda, mev.zti' hukukun fiziki müeyyidelerine benzer nitelikte müeyyide güeü kazandırılmaya müsait olabilecek genel prensiplerin mevcut olduğu kanaatindeyiz. Bilhassa muamelat ile ilgili hususlarda Kur'an'ın bir ideal çerçeve oluşturmaya yönelik tavsiye, teşvik ve ahirete dair prensipler ihlal edildiğinde bunu, hesabı ahirette görülecek bir Mahkemeye hamledip bu prensiplerin ahiret hayatının sebebi vüeı1du olma niteliğindeki bu dünya hayatı ile alakası olmayan ve bu yüzden sadece bir ahlaki kaideyi ihlal etme olarak mı görmek gerekmektedir? Bu meseleye Kur'an'ın ruhu doğrultusunda yaklaşmak yerinde olacaktır; şöyleki:

Fertlerin bizzat kendileriyle Allah arasındaki münasebetin fiili şekli olan bazı ibadetlerde (namaz ve oruç gibi), fertlerin söz konusu .ilahi mükellefiyetlerini ifa etmemeleri yahut bunlan eksik lfa-etmeleri (farz namazlan devamlı değil de arasıra kılmak veya hiç kılmamak gibi) ve bununla ilgili Allah'ın ahirete dair ceza va'di, tehdit ve ikazları, fert-lerin yalnızca kendifert-lerini ilgilendireceğinden; Allah'ın bu emrinin (doğ-ruluğuna iman edilmekle beraber) yerine getirilmemesinden, o kimselere bağlayıcı birhukuki müeyyide uygulanmayabilir. Bu durumda ortaya çıkacak müeyyide gücü, söz konusu kimseler için dini-viedani müeyyide ve bu davranışından dolayı müslüman eemaatın ayıplama ve kınaması şeklinde tezahür edebilecek bir müeyyide olmaktan öteye geçmeyebilir. Ancak, ihlal keyfiyeti birden fazla kişileri ilgilendiren bir hususta vukı1 bulduğunda, yani hukukun doğrudan konusu olan bir meselede oldu-ğunda; ilk bakışta kanun maddeleri gibi normatİf olmayan ve müeyyide gücü taşır niielikte ihtarlan, azabla tehditleri ve va'dleri ihtiva eden Kur'an, söz konusu ihliHden doğacak zulüm ve adiHetsizliğin sadece ahlaki ya da vicdani bir sorumluluk şeklinde telakki edilmesini yeterli görmez.

(7)

KURAN HüKüMLERt 323

,

!

Bilakis bunlar aynı zamanda müeyyide gücü olan hukuk normları şek-linde, teknik bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktayı iki misal ile açıklamakta fayda görüyoruz:

ı.

Kur'an'da yetim malları hakkında şöyle denmektedir:

i)j ~-'~

J

0."ıf~ lil

VI;

I..!t::.JI

JI.".-'

0)f"~ 0:..lJ

0\...

• \Y:,•.

.;i

0

-'~.;i

'.J

"Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınıarına ancak ateş tıkın- ' mış olurlar, zaten onlar çılgın aleve atılacaklardır."23. Burada açıkça yetim mallarını haksız yere yiyenleri ahirette çok kötü bir akıbet bek-lediği ifade edilmektedir. Bu ayetin, yetim malını "zalimin" sultasından kurtarmaya imkan verecek ve müeyyide gücüne sahip hukuk normları şeklinde yansıtılmasına müsait bir durum arzetıiğini ileri s~rmek ne derece Kur'an'ın ruhu dahilinde ise; bu zulümden doğan haksızlığın cezasının uhrevi olduğunu, binaenaleyh sadece vicdani bir müeyyide unsuru taşıdığını öne sürerek hukuk normları şekline dönüştürüleme-yeceğini iddia etmek de, KU,r'an'ın kendine has hukuk anlayışına o derece yabancı bir görüş olsa gerektir.

2.

Kur;an'ın boşanma konusunda vaz' ettiği prensipler ve 'boşan-manın vuku' bulması için ileri sürdüğü ön şartlar (preconditions)a riayet etmeden bir erkeğin karısını boşaması; Allah'ın koyduğu bu prensipleri ihlal etmesinden dolayı onun günahkar olduğu; ancak boşamanın şer'an yani hukuken vaki olmasını engelleyecek hiçbir müeyyide gücü olma-dığı için geçerli olduğunu öne sütmek meseleyi, yukarıda işaret ettiğimiz kul ile Allah arasındaki ferdi ibadete benzetmek olacağından, İslam'ın üzerine titrediği ciddi bir meselede onun billıassa Kur'an'da öngörülen şart ve usUllere riayet etmeme eylemini hukukun tamamen "forum ex-temum"una bakılarak hukuki olduğunu iddia etmek demek olup bu tür icraattan dolayı mağdur olan tarafın (kadın ve çocuklar) uğradığı hak-sızlığa hukukilik (yani haklılık) kazandırılmaktadır. Oysa ki, Kur'an'ın vaz' ettiği usul ve prensipler gözönünde bulundurularak, ortaya çıkan bu haksızlıklar24, dini-vicdani bir müeyyide olmaktan başka müeyyide gücünü haiz hukuk normları haline getirilerek bu meseleye bir Kur'an hukuku anlayışı doğrultusunda yaklaşılmış 0lacaktır.2S

23 en-Nisn, 10.

24 Bu tür haksızlıklar veya ihıaı, Kur'an'da Allah'ın tayin ettiği hududu aşmak olarak nite-lendirilmekte ve bunu aşanIara ziilim denmektedir. Bk.el-Baknra, 229; et-Taıak,

ı.

25 Bu konuda geniş bilgi için bk. Eroğlu, Salahaddin, Divorce According to the Qur'an The JuriBtB and Praetice in Turkey, baBılmamış Doktora tezi, Exeter 1979.

(8)

324 SELAHADDİN EROGLU

Nitekim yeterli seviyede olmasa hile, aile hukukunun İslam huku-kuna göre düzenlendiği bazı İslam ülkelerinde, ortaya koymaya çalıştı-ğımız bu hususlardaki Kur'an hükümle'ri dikkate alınarak kanunla ştır-ma faaliyetleri olmuş ve hu tür faaliyetler devam etmektedir.

"Bilindiği gibi hukuk, hir toplum içinde yaşayan insanların birbirle-ri ile olan ilişki ve davranışlarını düzenlemek amacını güder. Bu düzenle-rnede kullandığı değer ve değerlendirme ölçüsü de adalettir. Kısacası hukuk adaletli birdüzen k~rmaklagörevlendirilmiştir."26

Adalet değerine Kur'an'da büyük önem verilir':

.;s:::J.I

J

J'l.':.~I.Jç.

c.sf-ı.J

~.;Al\

<'>~"~\J

0G-

\II

J

-J..w4

.J .•

t~

-ilI

0\

.0).;{J;;

~1..J

F~

~lIJ

"Allah şüphesiz adaleti iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye sıze öğüt verir."27 ~>

I~I)

4-1Al\

Ji

..:..ıljl,.\l1

\J~

y

01

fr ~

-ilI

01

. J...w4

\J~-

0\ ,-,...

81

0

"Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz Zaman adfıletle hükmetmenizi emreder."28

Kur'an'ın (ve onun açıklayıeısı durumundaki Sijnnet'in) emrettiği adalet ve ihsan anlayışı ile onun nchyettiği fahşfı ve münker tayin ve tes-pit edildikten sonra, Lu emir ve nehiyler ilc, hedef alınan adaleti tesis edecek karakterde hukuk kaideleri konahilir ve bunlar hem dini-vicdani (forum internum) hem hukuki (forum externum) karakterini Kur'an (ve Sünnet)i normlardan alacaktır. Bu ise, Kur'an'ın genel prensiplerinin salt İslam hukuku araştırmaları için zengin hir kaynak teşkil ettiğini; birbirinden ayrı düşünülemeyecek şekilde çift yönlü (vicdani-hukuki) müeyyide gücüne sahip olduğunu göstermeye yetecektir kanaatindeyiz. Kur'an'ın ana gayesinin, insanların birbirleriyle olan münasehet-. lerini düzenlemt~kten çok insan ilc Allah arasındaki münasebeti düzenle-mek olduğu29 doğrudur. Ne var ki, Kur'an'ın bu özelliği, onun

insanla-nn birbirleriyle olan münasebetlerine de aynı derecede önem verdiği

26 Aral, Vecdi, Hukuk ve Hukuk Bilimi Üzerine, Le.Hukuk Fakülte,i Yayım. İstanbul 1979, 6.87.

27 en-NahI, 90 . . 28 en-Ni s", 58.

(9)

KljRAN HÜKÜMLERt 325

keyfiyetiIii zayıflatmaz. Aksine Kur'an'ın ideal fert ve cemiyet anlayı-şını onun kendine has i'cazı ilc ortaya koydu'ğu kanaatindeyiz; zira Allah ile olan münfısebetleri bclli biı disiplin altına alman insan ve cemiyeti oluşturan Lu insanların birbirleriyle olan münasebetlerini düzenlemesi zor olmayacaktır. Cemiyet fertlerinin birbirleriyle olan miinasebetlerin-de tevhid inancı, ahirette hesaba çekilme şuuru ve ihadetler temel bir unsuru oluşturmaktadır. Yani, fertlerin birbirleriyle olan münasebetleri sağlam ve belli esaslara dayandırıfmıştır.

Kur'an'ın ruhuna, onun çizdiği hayat tarzma en uygun olabilecek yaklaşım metodu, onun hukuki karakterdeki hükümlerinin yanında, on-lardan kat kat fazla olan; fa,kat mevzu' hukuk sistemlerinin ölçüleriyle hareket edildiğinde sadece birtakım viedani ve ahlaki prensipler olarak değerlendirilen ilahi ikaz, tehdit, tavsiye ve müjde v.s.nin bir bütün olarak vc İslam hukukunun içinde aktif roloynamasını sağlayabilen bir metodu, İslam hukuku araştırmalarının kaçınılmaz bir metodu olarak kabul etmenin gcrekli olduğu inancındayız. Otorite kaynağı farklı olan ve hukuku, cemiyetin ahlaki normlarından (tam milnasıyle olmasa bile hüyük ölçiide ve teknik olarak) ayrı tel<ikki eden hukuk sistemlerinin metodunu İslam hukukuna uyarlamaya çalışmak ,hukuki karakterdeki hükümlerin dışında kalan Kur'an prensiplerinin hukuk açısından bir değer ifade etmediği neticesine ulaştıracak ve hukuki karakterdeki norm-ların da "forum externum" olmaktan öteye .geçmeyen ve belli sayıda kalmaya mahkum statik bir kaideler manzumesi olarak telakki edil-mesine sebep -olacaktır. Halbuki İslam, kendisini izhar ve ispat edeceği toplumun değerlerini de yine kendisi oluşturmaktadır. Bu değerleri bilip takdir eden fert ve onlardan müteşekkil cemiyet, Kur'an'ın koyduğu usul ve prensipleri teknik manada hukuki karakterli normlar şeklinde olmasa bile bu değerler çerçevesinde hareket etmeyi, tevhiç! inancına ve <ihiret şuuruna kadar uzanan bir bütün olarak teliikki edecektir. İşte o zaman Kur'an prensipleri belli ölçüde ve uygun bir şekilde hukuki karaktere (şeklen ve manen) sahip olacak, fert ve cemiyet hayatıııın dü-zenlenmesinde müeyyide gücünü haiz olmaya haşlayaeaktır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu iki önemli parti türü arasındaki farkı daha yalın bir dille açıklamak mümkündür: Elit partileri toplumu olduğu gibi ya da alışılmış yapısıyla yansıt­

Ancak, al­ kol hakkında tatbik edilen bir çok memleketlerdeki durum ve biz­ deki tatbikat aksaklıkları göze alındığı takdirde; bir çok yerlerde olduğu gibi alkol alma

Tout comme en Suisse, en Turquie les effets juridiques de la convention collective en ce qui concerne les rapports individuels de travail ne se manifestent qu'entre personnes liées

Fakat gene yukarıdaki misâlde olduğu gibi, bizim fırtına sesi üzerine kalkıp kapıyı kapamamız veya temiz hava almak düşüncesiyle kapıyı daha da fazla açmamız, belli

(77) P.r und s.. de iki yıl daha uzatılabilir. Bu muafiyet dışında kalan derslerin doktora tezinin kabulünden sonra bir sene içinde verilmesi gerekir. Aday, birinci defa

72 sayısını asal çarpanlarını bu- lunuz ve sayıyı üslü ifadelerin çarpımı şeklinde yazınız. 24 sayısının asal olmayan çarpanla- rının

Kat mülkiyetine, kat malikinin sahip olduğu (bağımsız bölümün değeriyle orantılı) arsa payı ile ortak yerler üzerindeki paylı mülkiyet hakkı da bağlıdır..

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);