• Sonuç bulunamadı

Başlık: ESKİ ESER ve ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI KONUSUNDA SAĞLIKLI BİLİNÇLENMEYazar(lar):ASGARİ, Nuşin Cilt: 36 Sayı: 1.2 Sayfa: 287-289 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000925 Yayın Tarihi: 1993 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: ESKİ ESER ve ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI KONUSUNDA SAĞLIKLI BİLİNÇLENMEYazar(lar):ASGARİ, Nuşin Cilt: 36 Sayı: 1.2 Sayfa: 287-289 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000925 Yayın Tarihi: 1993 PDF"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ESKİ ESER ve ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI

KONUSUNDA SAĞLIKLI BİLİNÇLENME

Dr. Nuşin ASGARİ

Sayın Dinleyiciler,

Önce sanat tarihi, sonra arkeoloji eğitiminden geçmiş, bu konularda devlet kurumlarında aktif görevlerde bulunduktan sonra emekli olmuş bir kişiyim. Bir emekli arkeolog vatandaş olarak son beş yıldır, geçmiş dene­ yimlerimden yararlanarak, eski eser sorunlarımız, özellikle kaçakçılığın doğurduğu tahribat üzerine yoğun olarak eğildim. Amacım, bu sorunu bol konuyu daha geniş kütlelerin bilincine sunmak idi. "İdi" diyorum, çünkü beş yıl süren bu yoğun çabanın bugün pek bir işe yaramamış olduğunu görüyorum; "idi" diyorum, çünkü beş yıl önce eski eser kaçakçılığı hak­ kında vermiş olduğum ilk konferansın bugün hâlâ aynı geçerliliğini koru­ duğunu görüyorum. Tek fark, bu konunun bugün çok daha fazla konuşul-masıdır; eski eser kaçakçılığı üzerinde tartışmak bugün Türkiye'de artık

moda olmuştur... Demek ki pek sonuç vermiyen bilinçsiz bir yaygınlaş­ ma vardır. Türkiye'nin tarihsel ve ekonomik gerçeklerine dayanmayan,

akılcı olmaktan çok, duygularımıza hitap eden bir genel davranış, bu bi­ linçsiz yaygınlaşmayı körüklemektedir.

"Bu niye böyle oldu? Vara vara niye ancak buraya vardık?" Bu soru­ yu cevaplamadan önce, 'bilinçsiz yaygınlaşma'dan neyi anladığımı bazı örneklerle göstermek istiyorum.

Birinci örnek olarak Türkiye'deki koleksiyonerleri seçtim:

Eski eser kaçakçılığına karşı mücadelede 5 yıl önce koleksiyonerleri-mizin pek sesi çıkmıyordu; halbuki şimdi ne diyorlar? "Biz de bu mücü-delede yer almak istiyoruz. Eski eser yasasında değişiklik yapılsın ki ra­ hatlıkla daha çok eser satın alabilelim. Eserleri aldıkça, kaçırılmalarını da önlemiş oluruz." Koleksiyonerlerimiz bugün böyle düşünüyor ve devamlı bunu söylüyorlar. Bu düşüncenin sağlıksız olduğunu bilemiyorlar, çünkü eski eser kaçakçılığı ile niçin mücadele edildiğini bilmiyorlar.

Niçin mücadele edildiğini size kısaca hatırlatayım: Kaçakçılığı yasal olmıyan, gizli kazılar besler; bu gizli kazılar da eseri özgün ortamından,

(2)

288 NUŞİN ASGARİ

yani kontekstinden kopardığı için, buluntu yeri ve buluntu şekli artık bili-nemiyen varlığın hiçbir belgesel niteliği kalmamış olur; tarihsel değerini tümüyle yitirmiş olur. İşte kültür varlığını tahrip eden bu durumdan dola­ yı biz kaçakçılığa karşıyız, yoksa eser sınır dışına çıktığı için değil... Ona verilen zarar, sınır dışına çıkarılırken değil, çok daha önce, daha bulundu­ ğu anda oluşmuştur! Bu gerçeği göz artı etmemek, hep akılda tutmak ge­

rekir.

Şimdi size tekrar soruyorum: "Koleksiyonerlerimiz, iddia ettikleri gi­ bi, daha fazla eser almakla kaçakçılığın zararlarını önlemiş olurlar mı?" Hayır, tam tersine... Talebin artması kaçak kazılan tahrik edeceğinden,, yani daha fazla eser piyasaya sürülmek isteneceğinden, bunun sonucunda

bilgi tahribatı da çoğalacaktır. Şu halde koleksiyonerlerimiz bugün eski

eser kaçakçılığına karşı savaşmak istediklerini söylemekle beraber, yap­ tıktan öneriler sağlıksız bir bilinçlenmenin ürünüdür; bu öneriler uygulan­ dığı taktirde, kaş yapayım derken göz çıkarmış oluruz!

'Bilinçsiz yaygınlaşma' için vereceğim ikinci örnek Türkiye'deki mü­ zayedeler ile ilgilidir.

Beş yıl önce müzayede salonlarımızda eski esere pek raslanmazdı, bugün ise bunların sayısı giderek artmaktadır. Deniyor ki müzayedelerde bu malların tanıtılıp satılması, toplumda eski eser sevgisini ve bilgisini yaygınlaştırır, bu bilinçlenme de kaçakçılığın önlenmesine yardımcı olur. Eski eserin satılabilmesi için yaratılan tarihsel tahribatı demin koleksiyo-nerler konusunda açıklamıştım; müzayedeler de doğal olarak aynı tahri­ bata neden olmaktadırlar! Şu halde müzayedelerin etkinliği sağlıksız bir bilinçlenmeye, çarpık bir bilinçlenmeye yol açmaktadır ve tehlikelidir.

Halbuki bazı çevreler, hatta Kültür Bakanlığının içinde bile bazı ma­ kamlar, müzayedeleri olumlu bulmakta ve şöyle düşünmektedirler: "Daha çağdaş bir düzeye, batılı ülkeler düzeyine erişmek için, bizim de onların yöntemlerini uygulamamız gerekir. İsviçre, İngiltere gibi uygar ülkelerde görülen müzayede sistemini bizim de uygulamamız, böylece daha çağdaş bir düzeye ulaşmamız gerekir." İşte böyle düşünüyor ve bu sağlıksız fikri yayıyorlar.

Sağlıksız diyorum, çünkü bu düşünce Türkiye'nin tarihsel gerçekleri­

ne ters düşmektedir. Niçin ters düştüğünü hatırlatayım: İngilitere gibi ba­ tılı ülkeler eski eser açısından fakir ülklerdir; bu eserlere sahip olmak için müzeyedelere göz yummaları, hatta bunları desteklemeleri doğaldır. Hal­ buki Türkiye bu konuda İngiltere'ye hiç benzemez, eski eser açısından çok zengin bir ülkedir; şu halde Türkiye'nin amacı kendi topraklarında ye­ şermiş kültürlerin belgeleri olan bu eserleri korumak olmalıdır, sattırmak değil!.. Demek ki sağlıksız bir kopyacılık yerine, kendi tarihsel gerçekle­

(3)

ESKİ ESER ve ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI KONUSUNDA SAĞLIKLI BİLİNÇLENME 289

Çarpık bilinçlenmeye daha bir çok örnek verilebilir. Ama sanırım burada sunduğum koleksiyoner ve müzayede örnekleri ülkemizde eski eser ve eski eser kaçakçılığının önlenmesi konularında sağlıksız fikirlerin nasıl yayılabileceğini somut olarak göstermeğe yeterlidirler. Bilinçsiz

yaygınlaşma işte böyle oluşmakta ve bir tümör gibi olgunlaşmaktadır!

Bunun yanısıra tutunmağa çalışan bir çok sağlıklı öneri ve çaba da kayna­ yıp gitmektedir.

Şimdi konuşmamın başındaki soruya geri dönüyorum: "Bu niye böy­ le oldu? Vara vara niye ancak buraya vardık?"

Sanırım bunun cevabı eski eser konusunun yuğrulduğu kültür çana­ ğının sahibiyetinde aramak gerekir. Bu kültür çanağının ana sahibi kuşku­ suz Türkiye Cumhuriyeti Devletidir, fakat bu sahibiyetin hâlâ açık seçik bir kültür politikası yoktur. Kültür politikasının etkili olabilmesi için sa-dece sağlıklı değil, ayrıca sürekli de olması gerekir. Türkiye'de kişilere bağlı olmıyan, hükümetlere bağlı olmıyan, sürekli bir kültür politikası var mıdır? Eğer varsa, ben bunu bilmiyorum. Bence biz daha kültürel kimli­ ğimizi tanımlamada dahi zorluk çekiyoruz, anlaşamıyoruz! Halbuki, ör­ neğin, anayasada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin laik olduğu belirtilmiş­ tir; ben de bu devletin bir vatandaşı olarak laik bir davranış içinde sorunlarımı çözmeğe çalışırım. Kültür varlıklarını ilgilendiren politikamı­ zın da işte bunun gibi açık ve kesin olması gerekir. Yoksa üç yıl böyle, beş yıl şöyle dalgalanır durur, bu kargaşanın içinde sağlıklı bir ilerleme kaydedemeyiz!

Referanslar

Benzer Belgeler

Yapılan çalışmalar sonunda, bir kerkis’in üst oturma sıraları tüm ge- nişliğiyle, kerkis’ler arasındaki merdi- venlerden biri, tüm tribün yüksekliğin- ce, diazoma’

1999 yılından itibaren ise başkanlığı- mızda yürütülen Salamis antik kenti kazı ve onarım çalışmaları Ankara Üniversitesi ve Doğu Akdeniz Üniversitesi işbirliğinde

yüzyıllara tarihlenen söz konusu bu koşut örneklerin ortak özelliği, üst çerçeveleri- nin altında bulunan ve belirgin işlenme- yen yarım yuvarlak profilli şeritlerin

var işçiliği dikkati çekmiştir ve bu nedenle yapının iki evresi olduğu söylenebilir. Hamam-Gymnasium kompleksinin yapım evreleri ve burada ele geçen yazıtlardan

Kition’dan bulunmuş olan başlar arasında Kıbrıs-Arkaik II’nin sonu ile Kıbrıs-Klasik I’in başlangıcı arasına tarihlendirilen 104 numaralı kireçtaşı heykel

vollkräftiger Krieger oder Festteilnehmer er scheint hier des Abgeschiedene, sondern, für unsere Kenntnis erstmalig, als mann des reifen Alters”. Himmelmann 1958, 3 vd.; Özgan

This reading could be a mere didascaly meant to help the viewer under- stand the scene by qualifying the cross- dressed Leukippe and explaining why she looked like a male

Diese Spannung entspricht im Hinblick auf den Autor eines literarischen Werkes der Spannung zwischen Fiktion und Wirklichkeit im literarischen Text: Der Autor, den der Leser -wie