• Sonuç bulunamadı

Vakıf Müessesesinin XVIII. Asır Türk Toplumundaki Rolü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Vakıf Müessesesinin XVIII. Asır Türk Toplumundaki Rolü"

Copied!
27
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TPoaiPGa 'î?®[paııa[îCfoa[i[]Q(3a[]afl \Il®Wm

Bahaeddin Y E D İ Y İ L D I Z

I

...Tarihin sayısız eşiklerini aşmak için bütün kapılar

bana iyi gözüküyor. Maalesef hiçbirimiz bu eşiklerin

hepsini tanıyamıyacağız. Tarihçi mâziye her şeyden

önce en iyi bildikleriyle açılır. Fakat mümkün olduğu

ölçüde daha uzağı görmek istiyorsa, mecbûren başka

bir kapıya, sonra bir diğerine başvuracaktır... Her

defasında, yeni veya çok az farklı bir manzara ortaya

çıkacaktır, ve bu kültürel ve sosyal, kültürel ve siyasî,

sosyal ve iktisadî, iktisadî ve siyasî, vb. manzaralardan

belli bir miktarını senteze ulaştıramamış olan tarihçi

bu isme lâyık değildir. Fakat tarih bütün bunları

bir-araya getirmektedir. Tarih bu komşulukların, bu or­

taklıkların, bu sonsuz etkileşimlerin bütünüdür...

F.Braudel, Ecrits sur l'histoire, Flammarion, Paris, 1969, s. '191.

akfm X V I I I . asırda devam edişinin sebep­ leri, vakfa konu olan maddelerin çokluğu ve bunların statülerinin çeşitliliği, işletme biçimle­ ri, iktisadî gücü hakkmda değerlendirme, vakıf yapanların sosyal tabakalaşmadaki yeri, vakfın ida­ re ve kontrol sistemi, vakıf müessesesinin rolü: kültür, din, beledî ve sosyal +ıizmetler, âile, politi-ka.i. Bu cümleler, fransızca olarak hazırlanmış olup 1975 yılında tamamlanan ve henüz basılmamış olan bir araştırmanın çeşitM bölüm ve kısım baş­ lıklarından bâzılarıdır'. Bu makale, sözkonusu araştırmanın, daha önce özeti yayımlanmış olan kültürle ilgili kısmı^ dışındaki son bölümünün türk-çesidir (s. 239-274).

Vakıflar Genel Müdürlüğü Ar^şivi'nde bulunan ve XVIII. asra âit vakfiyeler arasından ihtimali son­ daj metoduyla elde edilen üçyüz otuz vakfiyenin^^ tahlilinin yapıldığı bu araştırmanın dıger bö/üm/e-rinde, vakıf müessesesinin yıllık gelirinin söz konu­ su asırda hemen hemen devlet gelirlerinin yarısına eşit olduğu gösterilmiştir (s. 149-153). Üstelik va­ kıf olarak kurulan binalara harcanmış olan paralar bu hesaplamada nazarı dikkate alınmamıştır. Vakıf bütçelerinden bu binaların ve kuruluşların umumî masrafları karşılanıyor ve oralarda çalışanların üc­ retleri ödeniyordu. Yaptığımız tahlillerin neticesi­ ne göre, sözkonusu asırda kurulmuş üçyüz otuz

vakfın gelirleri üzerinden 4.947 kişiye ücret öden­ diği görülmektedir. X V I I I . asırda Anadolu ve Ru­ meli'de altı bin yeni vakfın kurulmuş olduğu tah­ min ediliyor. O halde buradan X V I I I . asırda kurul­ muş vakıflar tarafından ücretleri ödenen kişilerin sayısının muhtemelen 86.915 rakamına ulaştığı ne­ ticesi çıkarılabilir. Eğer, daha önceki dönemlerde kurulmuş olmalarına rağmen, XVIII. asırda hâlâ işlemekte olan vakıflar tarafından ücretleri ödenen kişileri de yukarıdaki rakama ilâve edecek olursak, bu sayı daha da yükselecektir. Ülkenin toplam nüfusuna göre bu rakamın nisbetini göstermek için X V I I I . asrın sonlarına doğru, bütün Osmanlı Dev­ leti topraklarında, 25 milyon kişinin yaşadığını^' söylemek yetecektir.

1. A r a ş t i r m a n ı n asıl adi: Institution du vaqf X V I I I e siecle en Turquie —etude socio-historique—, Paris 1 9 7 5 (ba­

sılmamış d o k t o r a t e z i ) . Bu a r a ş t ı r m a n ı n bir bölümü, " L a portee ^ c o n o m i q u e des vaqfs turcs a u X V I l l e m e sie'cle" a d ı altında, 24—28 H a z i r a n 1 9 7 9 tarihleri arasın­

da Kudüs'te toplanan International seminar on social and economic, aspects of the musUm waqf'a tebliğ ola­

rak sunulmuş o l u p , b u tebliğler baskıda b u l u n m a k t a d ı r . 2 . B k z , B. Y e d i y i l d ı z , " V a k ı f müessesesinin X V I I I . asırda

kültür üzerindeki etkileri", Türkiye'nin sosyal ve eko­ nomik tarihi (1071-1920), (Editörler: O . O k y a r , H.

İ n a l c ı k ) , M e t e k s a n L i m i t e d Ş i r k e t i , A n k a r a 1 9 8 0 . s. 1 5 0 - 1 6 1 .

2a. B u vakfiyelerin t a m listesi için b k z . B . Y e d i y i l d ı z , Ins-'

titution du vaqf..., s. 3 4 9 - 3 6 5 .

3. E . Z . Karal, Selim IlI'ün hatt-ı hümayunları - N i z a m - ı Cedit, 1 7 8 9 - 1 8 0 7 , A n k a r a 1 9 4 6 , s. 1

(2)

Şurası bir gerçel<tir k\, val<ıf, iictisadî gücü sayesinde ve ücretlerini ödediği kişiler aracılığı ile, ülkenin sosyal hayatında önemli bir rol oynamış­ tır. İşte araştırmamızın bu bölümü, vakıf müessese­ sinin Osmanlı İmparatoriuğu'nun diğer müessese­ leri içinde oynamış olduğu rolün tesbiti gayesini taşımaktadır. Bunun için hareket noktamız I nolu tablo olacaktır. Bu tabloda, tahlil edilen vakfiyeler-deki verilere dayanarak, XVIII. asırda vakıf müessesesinin masraf kalemleri ve vakıf kuruluşla­ rında belli bir fonksiyon icrâ eden personelin sayı­ sı gösterilmiştir. Tabloda görüldüğü gibi, vakıf gi­ derlerinin % 28,16'sı eğitim ve öğretime, % 30,75'i din alanına, % 10,51'i sosyal hizmetlere, % 6,50'si askerî birliklere, % 14,20'si aileye mensup kişilere % 9,70'i de vakfın idaresine tahsis edilmiştir. Bu­ rada, sözkonusu vesikalardan hareketle, vakfın, eğitim ve öğretim dışındaki diğer sahalarda XVIII. asırda oynamış olduğu rol tahlil edilmeye çalışıla­ caktır.

Din

İslam'da dini olanla olmayanı birbirinden ayır­ manın çok güç hattâ imkânsız olduğunu belirtme­ ye gerek yoktur. Fakat bir konuyu incelemek ve onun iyi bir tahlilini yapmak, ele alınan meselele­ rin, keyfî bile olsa, bir tasnifini zaruri kılmaktadır. Buradaki tasnif de böyle bir zaruretten kaynaklan­ maktadır. O halde burada sözkonusu olan, sırf ibâ­ detle ilgili (culturel) uygulamaların, yâni Kur'an ds belirlenen mükellefiyetlerden Bir bölümünün, Pey-gamber'irt tavsiye ettiği veya daha sonraki asırlarda ihdas edilen tatbikatların icrasını kolaylaştırmada vakfın rolünü aydınlığa kavuşturmaktır.

Herşeyden önce, vakıf yoluyla, diğer fonksi­ yonları yanında, içinde müslümanlann namaz kıl­ maları için, binlerce cami yapılmıştır. G. VViet'in dediği gibi, "bina sanki kendisini tutmak için al­ çalan kubbeler topluluğu sâyesinde toprağa çivi­ lenmiş olduğu halde, füze şeklindeki minâreleriyle her an uçmaya hazır olup gökyüzüne doğru en üs­ tün hamleyi yapan Osmanlı camilerinin âşinâ silu­ eti bilinmektedir'"*.

Tahlil edilen üçyüz otuz vakfiyede, İslâm'ın dinî, sosyal, kültürel, hattâ siyasî merkezleri olan altmış cami ve mescidin inşası müşâhade edilmek-tedir^. Bunlardan bâzıları tek bir binâ oldul<ları hâlde, diğerleri medrese, imâret, kütüphane, v.s.... gibi birçok kamu kuruluşunun ortasında yükseli­ yordu. Halkın istifadesine sunulan bu binâlar komp­ leksi bir külliye oluşturmaktaydı^. T. Gautier şöyle yazmaktadır: "Camiin etrafında imaretler, medreseler, hamamlar, fakir mutfakları toplanmak­ tadır, zira müslümanın bütün hayatının ağırlık mer­ kezi Allah'ın evinin çevresidir. Yuvasız kişiler ca­ miin kemerleri altında uyurlar; polisler aslâ onları

rahatsız etmez; çünkü onlar Tanrı misafirleridirler. Orada müminler du'â eder, kadınlar hayallere ka­ pılırlar. Hastalar iyileşmek veya ölmek için camiye taşınırlar. Doğu'da gerçek .hayat dinden ayrıl­ maz"''.

Vakıf kurucuları, bu camilerin bakımını sağ­ lamak ve her an kullanılabilir durumda bulundur­ mak için, muhtelif görevliler tayin etmişlerdir^. Bu camilerde her şeyden önce mu minler beş vakit namazlarını kılıyorlardı. Yıldızlar-ilmi ve kozmog-rafya bilmek zorunda olan bir muvakkit (vakti tayin eden kimse), bu namazların zamanını ayarla­ mak için, muvakkit—hâne'de bulunan saatlerle meşgul oluyordu. Muvakkit—hâne, camiin sokağa bakan pencerelerle mücehhez küçük bir odasından ibaretti. Bu kişi tarafından tesbit edilen vakitlere göre, müezzin, müslümariları —ibâdetlerini toplu halde yapmaları i ç i n - minâreden namaza çağırı­ yordu. Bu namazlar imâm denen şahsın yöneti­ minde kılınmaktaydı. Haftada bir defa. cuma gü­ nü, öğle ibâdeti, fevkalâde bir ehemmiyet kazanı­ yordu. Çünkü sözkonusu olan, cemaat hâlinde kılınması mecburî cuma namazı idi. Namazın

icrâ-sından önce bir hatib arapça olarak bir hulbe irâd-ediyordu^. Cuma namazının her camide kılınması mümkün değildi. Bunun için, sultanın iznini almak ^ gerekiyordu'" ki, bu siyasî iktidârın tasdîkinden

ibâretti.

Maaşlarını bu camilere bağlı vakıfların gelirleri üzerinden alan bu şahıslar, eğitimlerini umumiyet­ le medreselerde yapmışlardı. Bununla birlikte, bâzı vâkıflar, kurdukları camilerde çalışacak personelin

4. G . Wiet, " L e s puissances musulmanes '.iHistoire Üniver­ selle ( R . Grousset ve E . G . L e o n a r d y ö n e t i m i n d e hazır­ lanmıştır), E n c y c l o p e d i e d e la Pl^iade, G a l l i m a r d , Paris 1 9 5 8 , c . I l l , s. 1 1 6 7 .

5. B k z . B. Y e d i y i l d ı z , Institution du vaqf...,s. 9 3 , T a b l o II 6. B u Osmanlı külliyeleri hakkında bir fikir e d i n m e k için b k z . F . A k o z a n , " T ü r k külliyeleri". Vakıflar Dergisi, A n k a r a 1 9 6 9 , c. V I I I , s. 3 0 3 - 3 0 8 ; E . Yücel, " A m c a z â d e Hüseyin Paşa Külliyesi", Vakıflar Dergisi, c. V I I I , s. 2 5 0 - 2 6 6 . B u külliyelerin nasıl incelenmesi gerektiği hakkında bir metot araştırması için b k z . B . Y e d i y i l d ı z . " S o s y a l teşkilatlar bütünlüğü olarak Osmanlı vakıf kül­ liyeleri", Türk Kültürü (Sayı 2 1 9 , yıl X I X , Mart-Nisan 1 9 8 1 ) , s. 2 6 2 - 2 7 1 .

7. T . G a u t i e r , Constantinople, Paris, T a r i h s i z , s. 2 7 5 . 8 . , B u görevliler için b k z . T a b l o II.

9. Bugün T ü r k i y e ' d e hutbe türkçe o k u n m a k t a d ı r . Delhili 5ah F a h r u d d i n ( 1 1 2 6 - 9 9 / 1 7 1 5 - 8 4 ) daha X V I I I . asırda Hindistan'da, c u m a namazından önce o k u n a n h u t b e n i n "hindaw/t" olması zaruretinden b a h s e d i y o r d u , K . A . N i z a m i , " H i n d " , Encyclopedie de I'IsIam ( L e y d e 1 9 7 1 ) c. I l l , s. 4 5 0 .

10. Meselâ, Ç o r l u l u A l i Paşa, vakıf olarak y a p t ı r m ı ş oldu­ ğu c a m i d e müslümanlann c u m a namazı kılabilmeleri i ç i n , sultandan izin a l m ı ş t ı , b k z . Ç o r l u l u A l i Paşa vak­ fiyesi. V a k ı f l a r G e n e l Müdürlüğü Arşivi ( b u n d a n böyle V G M A olarak kısaltılacak). Kasa No: 188, s, 3 1 2 : A h ­ med b. A b d u l l a h vakfiyesi, V G M A , Mutaka'a I. s. 8 9 -9 2 .

(3)

V A K I F MÜESSESESİNİN X V I I I . ASIR TÜRK T O P L U M U N D A K İ ROLÜ 3

tarikat mensupları arasmdan seçilmesini istiyorlar­ dı' Hattâ bâzan, vâkıflardan bir kısmının, vakfi­ yelerine koydukları şartlara göre, dervişlerin cami­ de kendilerine mahsus dinî âyinler yapmak mecbu­ riyetinde kaldıkları da oluyordu' ^. Diğer taraftan, bir takım vakıf kurucuları, sivil devlet dâirelerinde günlük namazları kıldırmaları için, bu dâirelere — imâm, müezzin, v.s. gibi...— din adamları tayin etmişlerdik^.

Müslümanların riâyet etmek mecburiyetinde olduğu dînî uygulamalar arasında, bilindiği gibi. Ramazan orucu da vardır. Ramazan ayı boyunca, müslümanlar şafaktan güneşin batışına kadar ye­ mekten, içmekten ve cinsî münâsebetten kaçın­ mak mecbûriyetindedirler. Bu durumda, orucun bitişi olan iftar vaktiyle akşam namazı vakti aynı ana tesâdüf etmektedir. X V I I I . asırda müslümanla-rın büyük bir kısmı yemekten önce namazlamüslümanla-rını kıl­ mak için camie gitmeyi tercih ediyorlardı. Fakat

İslâm inancına göre, iftarı tam zamanında yapmak yeğ tutulmaktaydı. Bu sebeple, bâzı vâkıflar. Ra­ mazan ayı boyunca akşam namazlarını vaktinde kılmak üzere camie gelen müslümanlara şerbet da­ ğıtılması için vakıflar kurmuşlardı'". Ayrıca, ga­ yesi fakirlere ve talebelere iftar yemeği vermekten ibâret olan vakıfların kuruluşu da müşâhede edil­ mektedir'^.

Eğer İstanbul, Osmanlı Devleti'nin siyasî ve kültürel merkezi ise, Harameyn yâni "iki mukad­ des şehir" diye tavsif edilen Mekke ve Medine İs­ lâm dünyasının mânevîiki merkezini teşkil ediyor­ du. Bu sebeple Osmanlı pâdişâhları hâdimü'l-Ha­ rameyn yâni, "iki mukaddes şehrin hizmetçisi" ünvanını da taşıyorlardı. O halde, Türk vâkıfları, müslümanlar tarafından hürmet gösterilen bu yerler yararına vakıflar kurmayı unutamazlardı. Gerçek­ ten, X V I I I . asırda tanzim edilen vakfiyelerde Mek­ ke ve Medine ile ilgili şartlann bulunduğu gözlen­ mektedir (Bkz. Tablo X V ) . Bu şartlara göre, Os­ manlı padişahı ve halîfesinin Mekke'deki temsilcisi­ n e ' ^ , bu iki şehirdeki cami personeline'^, Medi-ne-i Münevvere hizmetçisine maaşlar tahsis edili­ yor; ayrıca Peygamber'in soyundan geldiklerini id­ dia eden ve sâdât denen kişilere'^, Mekke ve Me­ dine'de bulunan Türk hacılara'^, ve bu hac yerle­ rinde yaşayan fakirlere^" ödenekler ayrılıyordu. Diğer taraftan, vâkıflardan bir kısmı bâzı Mekke-li ve MedineMekke-lileri ruhlarının kurtuluşu için duâ etmekle görevlendirirken, diğerleri onlardan zevrak denen şişelerle İstanbul'a zemzem suyu gönder­ melerini istiyorlardı^'. Burada özetlenen gayelere tahsis edilmiş vakıf gelirlerinin tamamı önce saray­ da harameyn dolabı adıyla bilinen hususi bir kasa­ da toplanıyordu^^. Bu vakıf gelirleri ve sultanın her yıl Harameyn fakirlerine surre adı altında gön­ derdiği hediyeler her sene Receb ayının ilk günle­ rinde büyük bir merâsimle yola çıkarılırdı^

Bizi ilgilendiren dönemde, Türkiye'de, ananevî dînî merâsimlerin masraflarını karşılamak üzere kurulmuş vakıflar da eksik değildi. A y yılının on-ikinci ayı (Zilhicce)nin onunda Kurban Bayramı yapılıyordu. Bâzı vâkıflar, bu bayramda, vakıfları­ nın gelirlerinden ayrılacak paralarla koyunlar ve öküzler satın alınmasını, ve bunlar dînî kâidelere uygun olarak kesildikten sonra, etlerinin fakirlere dağıtılmasını şart koşmuşlardı^''. Aynı şekilde, ay yılının ilk ayı Muharrem'in onuncu günü olan âşu-ra'nın kutlanması için bile vakıflar vardı. Aşura gü­ nünde, bölgenin fakirlerine ikrâm etmek üzere, sözkonusu vakıflar sâyesinde, bu günün adını taşı­ yan özel bir yemek hazırlanıyordu^^. Vakfiyelerde bilhassa Peygamber'in doğum günü olan ay yılının üçüncü ayı Rebi'ü'l-evvel'in onikinci gününün anı-lışı üzerinde ısrar edilmektedir: Bu Mevlid-i Şerif bayramıdır. Türkler, bu bayram münâsebetiyle, Halvetiye tarikati dervişlerinden Süleyman Çelebi (Öl. 1422) tarafından yazılmış olup Mevlid-i Şe­ rif adını taşıyan bir şiiri terennüm etmek âdetine sâhiptiler ki, bu âdet hâlâ devam etmektedir. Pey­ gamber'in doğum yıldönümlerinin kutlanması, Tür­ kiye'de, İslâm'ın ruhuna aykırı bir bidat olarak

1 1 . Meselâ, bir vakıf k u r u c u s u n u n , vakfiyesine k o y d u ğ u şartlara göre, c a m i n i n personeli C e l v e t i y e tarikati mii-ridleri arasından seçilecektir, i b r a h i m b. Mustafa vak­ f i y e s i , V G M A , Küçük evkaf ulâ, s. 1 8 4 - 1 8 5 .

12. M e h m e d b. A b d u l l a h vakfiyesi, V G M A , Harameyn V I I , s. 3 7 9 - 3 8 0 .

1 3 . I. M a h m u d V a k f i y e s i , V G M A , Kasa no: 47, s. 7 6 - 1 0 3 . 14. Meselâ b k z . Veli b. Y u s u f V a k f i y e s i , V G M A , Hara­

meyn V I I . s . 2 6 3 - 2 6 5 .

15. Meselâ b k z . A y ş e binti Mehmed vakfiyesi, V G M A .

Harameyn V I , s. 5 1 - 5 3 .

16. Â l i c e n â b Kadın binti A b d u l l a h vakfiyesi, V G M A .

Kasa no: 163, s. 14-15.

17. A y ş e binti A b d u l l a h vakfiyesi, V G M A , Mukata'a I I I , s. 1 6 9 - 1 7 1 .

18. Ç o r l u l u A l i Paşa vakfiyesi, V G M A , Kasa No: 188, s. 4 2 8 vd.

19. I. M a h m u d vakfiyesi, V G M A , Kasa No: 47, s. 3 3 - 5 8 . 20. Safiye binti II. Mustafa vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 148

s. 6 8 - 6 9 , 8 3 - 8 7 ; I. A b d U l h a m i d ' i n üçüncü K a d m ı Nev-res vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 178, s. 1 7 - 2 2 ; İ b r a h i m b. Kasım vakfiyesi, V G M A , Mücadded Ana. X I X , s.201 2 0 4 .

2 1 . İ l i . Mustafa vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 187, s. 3 3 5 -3 -3 6 ; Â l i c e n â b K a d ı n binti A b d u l l a h vakfiyesi, V G M A

Kasa no: 163, 5. 1 4 - 1 5 .

2 2 . K r ş . B. L e w i s , " a l - H a r a m e y n ', E ! ( L e y d e 1 9 7 1 ) . c . l l l s, 1 7 9

2 3 . Râşid Mehmed E f e n d i , Târih, i s t a n b u l 1 8 6 5 , c. I l l ,

S.181; krş. J . V . H a m m e r , Histoirc de rKmjjirc- Otto­

man, Paris 1 8 3 5 , c . X I I I , s. 5 2 - 5 6 .

2 4 . Âsiye binti Mehmed vakfiyesi, V G M A . n c l l ı r mı: I 7(iO s, 6 7 - 7 0 ; A y ş e binti Mehmed vakfiyesi, V G M A . IIar;ı-meyn V L s. 5 1 - 5 3 ; Veli b. Y u s u f vakfiyesi, V G M A ,

Harameyn V I I , s . 2 6 3 - 2 6 5 .

2 5 . I. A b d ü l h a m i d vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 159, s. 1 3 9 ; A s i y e binti Mehmed vakfiyesi, V G M A . Defter no: I7()0 s. 6 9 - 7 0 .

(4)

şiddetle tenkit edildikten sonra, III. Murad tara­ fından X V I . asrın sonlarına doğru büyük bir değere mazhar kılınmıştır. Gerçekten, bu dinî uygulama halkın vicdânına öylesine güçlü bir şekilde yerleş­ miştir ki, vakıf kurucularından büyük bir kısmı, Osmanlı İmparatorluğu'nun muhtelif camilerinde bu dînî bayramın kutlanması için hususî görevliler (bkz. Tablo X V I ) tayin etmişlerdir^"^. Selâtîn camiilerinde yapılan mevlid merasimlerine sultan Bâb-ı Âlî'nin yüksek makam sâhipleri de katılı­ y o r l a r d ı " .

Nihayet vakıf gelirlerinin kâfi derecede ehem­ miyetli bir bölümünün, X V I I I . asırda, türbelerin türbedârlanna ye diğer hizmetlilerine (bkz. Tablo IX)^^ ve bilhassa du'â okumayı meslek edinmiş olup, kendilerine du'âgû (çoğulu du'âgûyân) de­ nen kişilere gidiyordu (bkz. Tablo VIII). Araştır­ mamızın başka bir bölümünde tahlil edildiklerin­ den dolayı^^, fonksiyonu esas itibâriyle vâkıfların bu dünyayı olduğu kadar öbür dünyayı da ilgilen­ diren bâzı arzularının gerçekleşmesi için Allah'a du'â etmekten ibâret olan bu du'âgûyân hakkın­ da burada fazla durulmayacaktır. Bununla birlik­ te, vakıf müessesesinin dînî alandaki rolü hakkın­ da birkaç noktaya işaret etmemiz gerekiyor. Vak­ fın İslâm'ın prensip olarak kabul etmediği bir din adamları sınıfının teşekkülüne yol açtığı ileri sürülebilir. İslâm'da, camide namaz kıldırma kar­ şılığında ücret almanın bile tartışma konusu edildi­ ği hâlde, binlerce kişi, vakıflar sâyesinde, Kur'an' m tamamını veya bir kısmını, ya da başka du'âlar . okuyarak para kazanma imkânı bulmuşlardır; üs­

telik ücretlerini vakıflardan alan bu du'âgûlar, X V I I I . asırda, Kur'an'ın mecbur ettiği namaz iba­ detinin ifasında müslümanlara yardımcı olanlardan çok daha kalabalık idi. İncelediğimiz vakfiyelere göre, altmış camide, kapıcılar, temizleyiciler, şam­ dancılar, eğiticiler, v.s. dışında, namazların

edâsın-da görevli 356 imam, müezzin, hatib bulunurken,

372 tane de du'âgûyân (bkz. Tablo II) mevcuttu ki, vakıf kurucuları bu du'â okuyucularından dün­ yadaki işlerinin gerçekleşmesinde olduğu kadar Allah'ın rızasını kazanmada da yardım bekliyor­ lardı. Ferdin ahlâki sorumluluğunu vurgulayan "hiçbir kimse başkasının yükünü taşımıyaçaktır" âyeti gereğince Reşid Rıza, ölülere Kur'an okuma­ yı, evliyâ şerefine zikir çekmeyi, türbeler içindeki mezarları örtmek için konan işlemeli kumaş örtü­ leri, para karşılığında Kur'an okunmasını ve nihâ-yet bu uygulamaların masraflarını karşılamak için vakıf yapmayı uygun bulmamaktadır. Ona göre, bütün bunlar kötü icadlar, "bid'a"lardı^°.

Bu hususda, Reşid Rıza'nın fikri şudur:,"Zi-kir, fikre eşlik etmek mecburiyetindedir"^'. Din konusunda, vakfın X V I I I . asır boyunca

daima-fikrin, yâni tefekkür ve teemmülün zararına zikrin

(ezbere okuma, tekrar) gelişmesini kolaylaştırdığı düşüncesi ileri sürülebilir. Tam bu sırada Avrupa ta-mâmen ters bir değişmenin içindedir. Meselâ, Fransa'nın Provence bölgesine âit binlerce vasiyet-nâmeyi inceleyen M. Vovelle, XVIII. asırda, eski cenâze alaylarındaki debdebenin toplumun bütün tabakalarında bir gerilemeye mâruz kaldığını gözleyebilmiştir^^.

Bilindiği, gibi, XVIII. asır başında, Karlofça andlaşmasından sonra, Osmanlılar birçok sahada Avrupa'lılar tarafından gerçekleştirilen ilerleme-' lerin farkına vardılar, Batıilerleme-'ya yöneldiler ve batılı­ laşmak için çabalamaya başladılar. O halde, bura­ da hangi tür bir batılılaşmanın sözkonusu olduğu­ nu bilmek ilgi seçici olacaktır. Nuru-Osmâniye ca­ mii bu soruya mükemmel bir cevap teşkil etmek­ tedir. Toderini, "yaldızlı galerileri ve altında işlen­ miş güzel yazılarıyla zerâfet kazanan Osmâniye camii bana güzel bir mücevher gibi gözüktü" diyor ve şöyle devam ediyor: "Camiî, resimden anlayan ve güzel mimârî zevkine sahip olan Sultan Mahmud tarafından inşâ edilmiştir. Mahmud, İtalya'dan, İngiltere'den, Fransa'dan bu türdeki en meşhur binâların resimlerini ve modellerini getirtmiş ve bir cami planı yaptırtmıştır. Ve plân ulemâya gösteril­ miştir. Ulemâ, bu cami plânının camiden daha çok bir hristiyan mabedine benzediği hükmüne varmış­ lar ve sultana, halkın hoşnutsuzluğunu uyandırma­ mak ve bir ayaklanmayı önlemek için, camie daha islâmî bir şekil vermesini tavsiye etmişlerdir. Ken­ disini müftünün tavsiyelerine kulak vermeye mec­ bur hisseden Sultan Mahmud, hem Avrupa, hem de Türk tarzını birleştiren bir plân yaptı. 1755'de bi­ nanın inşasını tamamlayan İ l i . Osman, müftüye da­ nışıp ondan bir fetva aldıktan sonra, vicdan huzuru içinde, camie Nuru-Osmâniye adını vererek Sul­ tan Mahmud'un adı yerine kendi adını kullanmış

26.,ÇevgânT-zâde İ b r a h i m b. IVlustafa val<fiyesi, VGIVIA, Küçük evkâf râbi', s. 6 3 5 ; A y ş e binti A b d u l l a h val<fi-yesi, VGIVIA, Mukata'a I I I , s. 1 6 9 - 1 7 1 ; A l i c e n â b Kadın binti A b d u l l a h vakfiyesi, VGIVIA, Kasa no: 163. s. 1-19 I. M a h m u d vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 47, s. 1 1 8 - 1 1 9 ; III. Mustafa vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 187, s. 3 3 1 - 3 3 2 III. O s m a n vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 49. s. 4 7 - 4 8 ; I. A b d ü l h a m i d vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 159, $ . 1 6 ; Ç o r l u l u A l i Paşa vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 188, s.397

9 8 .

27. Râşid Mehmed, Aynı eser, c. I l l , s. 1 1 5 , 1 3 8 1 3 9 , 1 7 6

-1 7 7 ; D ' O h s s o n , Tableau general de I'Empire Ottoman

(Paris 1 7 8 7 - 1 8 2 8 ) adlı eserinde ( c . I, s. 2 5 5 - 2 5 8 ) , X V I I I . asırda S u l t a n A h m e d c a m i i n d e yapılan bir mev­ lid m e r a s i m i n i n mijkemmel bir tasvirini vermektedir. 2 8 . i s t a n b u l ' d a k i türbelerin X V i n . asırdaki d u r u m u hakkın­

da geniş bilgi için b k z . D . O h s s o n , A y n ı eser, c. II, s. 5 0 9 - 5 2 3 ,

29. B. Y e d i y i l d ı z , Institution du vaqf..., s. 81-84.

30. J . Jomier, L e Commentaire coranique du manâr, M a ı

-sonneuve et C i e , Paris, 1 9 5 4 , s. 2 5 2 .

31. Aynı eser, s. 2 4 3 .

32. M, Vovelle, Pı6t6 baroque et d^chıistianisation en Pro­ vence au X V I I I e siecle, Plon, Paris 1 9 7 3 .

(5)

V A K I F MÜESSESESİNİN X V I I I . ASIR T Ü R K T O P L U M U N D A K İ ROLÜ 5 oldu"-'^. Bu cami hakl<ında bir Türl< sanat

tarihçisi şöyle diyor: "Nur-u Osmaniye camii kla­ sik Türk mimarisinin bâzı ananelerinin, Avrupa'da

XVIII. asırda güzel âbideler doğuran barok sitiliy-le mutlu bir bisitiliy-leşiminin ürünüdür"^"*. Fakat bura­ da sözkonusu olan dış formdur. Eğer bu camiin

içinde ne olup bittiği öğrenilmek istenirse, vakfi­ yesine göre, bu camide. Devletin ömrünün uzun ol­ ması, Türk ordusunun zaferi, düşmanların yokol-ması ve müslüman ruhlarının huzuru için Kur'ân veya başka duâlar okumak mecburiyetinde olan du.âgûyân'ın s a y ı s ı n ı n N u r u Osmaniye dten ön­ ce inşâ edilen camilere tâyin edilen du'âgûyân'ın sayısına nazaran çok daha yüksek ojduğunu mü­ şahede etmek oldukça ilgi çekicidir.

O halde, bu örnek, yukarıda bahsedilen batı­ lılaşmanın, meselenin derinliğine inmek istemeksi­ zin, dıştan gözlenen şeylerin şeklen taklidinden ibâret bir batılılaşma türü olduğunu göstermekte­ dir. Temeli böyle atılan batılılaşmanın o andan iti­ baren Türkiye'de daha uzun yıllar devam etmiş ve etmekte olduğunu ilâve etmeye gerek var mıdır?

Beledî ve sosyal hizmetler

Vakıf müessesesi tarafından deruhde edilen beledî ve sosyal hizmetlerin tahliline başlamadan evvel, Osmanir İmparatorluğu'nun kuruluş safha­ sında, bu müessesenin. Türklerin Anadolu ve Ru­ meli'de fethettikleri şehirlerin yeniden teşkilat­ landırılmasına olduğu kadar, bu bölgelerde yeni yerleşme merkezlerinin açılmasına da geniş ölçüde hizmet etmiş olduğunu vurgulamak icabeder''^. "Osmanlı İmparatorluğu'nda bir iskân ve koloni-zasyon metodu olarak vakıflar ve temlikler" adlı önemli bir makalesinde Ö. L. Barkan^', derviş tekkelerinin birçok köyün çekirdeğini- teşkil et­ tiğini göstermiştir. Diğer taraftan, İmparatorlu­ ğun teşekkül dönemi esnâsında, her şehrin fethin­ den sonra, devlet adamlarının ve diğer servet sahip­ lerinin bu şehirlerde vakıf olarak bir çok yeni ku­ ruluşlar —kamu eğitimi ve dînî müesseseler olarak camiler, m^reseler, tekkeler, beledî ve sosyal hiz­ metlere tahsis edilmiş çeşmeler, sebiller, imâret-ler. hastahaneler- açtıkları da bilinmektedir. Ay­ rıca şehrin Türk müslüman nüfusunu arttırmak ga­ yesiyle oraya Orta—Asya'dan gelen Türk göçmen­ leri yerleştiriyorlardı. Vakıf müessesesi sayesinde gerçekleştirilen bu faaliyetler elbette bir yandan bu bölgelerin fizikî çehresini değiştiriyor, diğer yandan da oralara yeni bir kültür taşıyorlardı. Bu inceleme için tahlil edilen vesikalar bize, vakfın XVIII. asırda da. bu sahadaki, yani yerleşme mer­ kezlerinin kuruluşu, veya eski köylerin büyük şe­ hirlere dönüştürülmesi sahasındaki görevini sürdür­ düğünü söyleme imkânı vermektedir. Bu araştırma­ nın başka bir bölümünde, Darüssaâde ağası Beşir

Ağa'nm vakıfları sâyesinde, XVIII. asırda, bugün Romanya'da bulunan Sulina şehrinin nasıl kurul­ duğu anlatılmıştı^^. Diğer taraftan III. Ahmed devrinin meşhur sadrazamlarından Damad İbrahim Paşa'nın, doğum köyü olan Muşkara'yı büyültmek ve güzelleştirmek gayesiyle, orada camiler, mektep­ ler, medreseler, kütüphâneler, imâretler, çeşmeler, hanlar, hamamlar gibi binâlar ve sosyal ve ilmî te­ sisler inşâ ettirdiği ve köyün nüfusunu çoğaltmak için oraya göçebe aşiretleri iskân ettiğini müşa­ hede etmek ilgi çekicidir. Muşkara köyü bu kuru­ luşlar sayesinde kısa zamanda büyük bir şehir ol­ muş, ve İbrahim Paşa şehrin adını "yeni şehir" anlamına gelen Nev-Şehir olarak değiştirmiştir.

Şehrin gelişmesini teşvik etmek için de, vakfiyesi­ ne, şehir halkının ödemek zorunda olduğu bazı vergilerin hazineye kendi vakıflarının gelirleri üze­ rinden ödeneceği şartını koymuştur^^.

Daha önce işaret edildiği gibi'"', Osmanlı şe­ hirleri 1856'ya kadar belediye teşkilâtından mah­ rum idiler. Belediye hizmc;<cri için, şehir sakinle­ rinden vergi alınmıyordu; hu hizmetlerin yapıla­ bilmesi gayesiyle, devletin düzenli bir mâli yardımı da sözkonusu değildi. Vakfiyelerin tetkiki, bugün belediye teşkilatının üstlendiği hizmetlerden büyük bir bölümünün vakıf müessesesi tarafından gerçek­ leştirildiğini göstermektedir.

33. T o d e r i n i , De la litterature des Turcs, Paris 1 7 8 9 , c. II,

s. 2 0 - 2 2 ,

34. S . K. Y e t k i n , L'architecture turque en Turquie,

IVIai-sonneuve et L a r o s e , >aris 1 9 6 2 , s. 1 3 4 .

35. M u r u O s m a n i y e c a m i i n e 7 2 du'âgûyân t a y i n edilmiştir:

9 du'âgû, 2 na'athân, 1 mu'arrif, 1 yâsinhân, 1 fetih-lıin, 1 nebehân, 1 ahkâfhân, 1 tebâreke-hân, 1 muham-mediye-hân, 11 eczâhân-ı Sahih-i Buhâri, 8 devir-hân,

4 aşırhân. 9 Eczahân. B u kelimelerin izahj için b k z .

B. Yediyildız, Institution du vaqf..., s. 3 2 9 - 3 4 2 . F .

Köprülü, yukarıda zikredilen türde olup vakfiyelerde geçen t e k n i k terimlere d i k k a t i ç e k m i ş ve bunların te­ kabül ettikleri gerçek m â n â l a r ı a n l a y a b i l m e k için bu kelimelerden her biri hakkında tarihi t e k â m ü l l e r i göz-önünde b u l u n d u r u l a r a k m e t o t l u araştırmaların yapıl­ ması gerektiğini vurgulamıştır. Ve örnek olarak " m u ' a r r i f " terimini incelemiştir, " V a k f a ait ıstılahlar mese­

lesi". Vakıflar Dergisi, A n k a r a 1 9 6 9 , c. I, 2. bs., s.

131-1 3 8 .

36. D. K u b a n , " A n a d o l u - T ü r k şehri, t a r i h î gelişmesi, sos­ yal ve f i z i k î özellikleri üzerinde b â z ı gelişmeler". Va­

kıflar Dergisi, İstanbul, 1 9 6 8 , c. V I I , s. 5 3 - 7 3 ; H.Z. ü l ­

ken, " V a k ı f sistemi ve T ü r k şehirciliği". Vakıflar Der­ gisi, A n k a r a , 1 9 7 1 , c. I X , s. 1 3 - 3 7 .

37. Vakıflar Dergisi ( 1 9 4 2 ) . c. II, s. 2 7 9 - 3 8 6 . 38. B. Y e d i y i l d ı z , Institution du vaqf..., s. 4 2 - 4 3 .

39'. D a m a d i b r a h i m Paşa vakfiyesi, V G M A , Kasa No: 42,

s. l - r S ; krş. İ . H . Uzunçarşılı, Osmanlı tarihi, A n k a r a ,

1 9 5 6 , c. I V . , bölüm 1, s. 1 5 6 , H a m m e r , Aynı eser,

c. X I V , s . 1 9 0 ; R. Rehber, Nevşehir ve Göreme, Ankara

1 9 7 1 , 5 . 3 - 7 .

40. B. Yediyildız, Institution du vaqf..., s. 33-34, krş. D.

(6)

Her şeyden önce, şehirlerin ve hattâ birçok köyün su ihtiyacının giderilmesi umumiyetle va­ kıflar tarafından gerçekleştirilmiştir"*'. Gerçekten XVIII. asırda kurulmuş vakıfların vakfiyelerinde, suyu kaynağından yerleşme merkezlerine kadar götürmek için su kemerlerinin tesisinden sözedil-mektedir'*^. Bu amaçla, umumiyetle kurşun ve topraktan yapılmış borular kullanılıyordu'*^. Yer­ leşme merkezlerine akıtılan suyun herkesin hizme­ tine sunulabilmesi için, vakıf kurucuları, şehirlerin veya köylerin muhtelif mahallelerine çeşmeler ve su kuyuları inşâ ettirmişlerdi. Diğer taraftan, söz konusu vakıf kurucularının, hemşehrilerine sırf normal su temin etmekle yetinmiyerek, yaz mev­ siminin sıcak günlerinde herkese bedava soğuk su dağıtılan sebiller vakfettiklerini vurgulamak icâbe-der"*"*. Bâzı vâkıflar, sebillerinin suyunu soğutmak için buz elde etmek gayesiyle buzluklar \nşâ eder­ ken"*^, diğerleri bu amaca ulaşmak için kar satın-almmasını şart koşuyorlardı'*^. Bazı vakfiyeler­ de, vakfın bütün gelirinin sırf bazı medreselerdeki Jalebelerin soğuk su ihtiyacını gidermeye tahsis edilmiş olduğu gözlenmektedir"*^. Bir vâkıf da müslümanların abdest almadaki güçlüklerini düşü­ nerek, kışın sıcak su hazırlamaya elverişli bir âb-dest-hâne inşâ ettirmişti'**. Su ile ilgili bu kuru­ luşlar arasında hamamların da sayılması gerekir. Türk hamamlarının dînî açıdan çok önemli olan te­ mizlenmede kullanılışı, onların daima islâm site­ sinin esas unsurları arasında yeralmış olmasının sebebini izah eder"^. Fakat, bunlardan umumiyet­ le bedava olarak yararlanmak mümkün değildi, zira bu hamamlar diğer kamu kuruluşlarına gelir sağla­ mak gayesiyle inşa edilmişlerdi^*^. Bununla birlik­ te, vakıf müessesesi hakkında birçok makalenin ya­ zarı merhum H. B. Kunter'in bize anlattıklarına gö­ re, fakirlerin bedava olarak yıkandıkları hamamlar da mevcuttu. XIV. asrın ikinci yarısında, I. Murad (1362—1389) tarafından Bursa'da açılan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuna kadar işletil­ meye devam eden hamam bunlardan biriydi. Bu "Türk hamamları ekseriya son derece mükemmel bir tekniğin eserleri olarak katırlanmıştır"^\ XVIII. asırdan itibaren, çeşme ve sebil mimarisi de âbidevî bir karakter kazanmıştır^ ^.

Tablo X'da görüldüğü gibi, 94 çeşme, 16 se­ bil ve 8 su-kuyusunun bakımı ve iyi işleyişini te­ min etmekle görevli 255 kişi vardı. Vâkıflar tara­ fından tayin edilen bu şahıslar ücretlerini vakıf ge­ lirlerinden alıyorlardı.

Vakıf müessesesi tarafından gerçekleştirilen diğer beledî hizmetlerle ilgili olarak, bazı vakfiye­ lerde, vâkıfların, XVIII. asırda, kandilciler tayin ederek ve vakıf gelirlerinden lamba ve yağ alımı için para ayırarak sokakların aydınlatılmasıyla da ilgilendikleri müşahede edilmektedir. Bu kandil­

ciler sokak lambalarının yakılması ve söndürülme-siyle meşgul i d i l e r ' ' ' V â k ı f l a r ayrıca sokakları sü-pürmekle görevli süpürgeciler tayin ederek ve umu­ mi belâlar yaptırarak şehirlerin temizliği ile^" de meşgül oluyorlar, şehirlerin güzelleşmesi için bah­ çeler vakfederek onları yetenekli bahçıvanların ih­ timamına terkedip herkesin hizmetine sunuyorlar­ d ı ^ ' . Bâzı şehirlerin muhtelif bölgelerinde, "Allah' ın bütün kullarının yorgunluklarını gidermeleri ve huzur bulmaları gayesiyle" göze hoş gelen mahaller ihdâs ettikleri de oluyordu'^. Nihayet, bijhassa tüccarların dükkanlarını korumaya mecbur olan gece bekçilerinin ücretlerini vakıflarının gelir­ leri üzerinden ödeyerek şehirlerin emniyetini de temin ediyorlardı'^.

Diğer taraftan, büyük Osmanlı şehirleri ara­ sındaki ulaşımın da vakıf müessesesine çok şeyler borçlu olduğu bir gerçektir. Burada yolların, köp­ rülerin, fenerlerin ve kalelerin inşaasından ve büyük yol bağlantılarının bâzı konaklama yerleri üzerine kervansarayların tesisinden söz etmek istiyoruz'*.

4 ) . Su-vakıfları hakkında ayrıca b k z . H. Güneri, " V a k ı f su­ ları ve su v a k ı f l a r ı " . Vakıflar Dergisi, A n k a r a , 1 9 7 1 . c. I X , s. 6 7 - 7 9 .

4 2 . Ü m m U h â n î H a n ı m vakfiyesi, V G M A , 1255 Başlar, s. 4 6 9 ; S a f i y e binti II. Mustafa vakfiyesi, V G M A , Kasa

no: 148, . 5 9 - 6 0 ; krş. B. Y e d i y i l d ı z , Institution du vaqf.-,

s. 4 5 - 4 6 .

4 3 . Şebsafâ F a t m a kadın vakfiyesi. V G M A , Kasa no: 188,

s. 1 1 9 .

4 4 . B k z . T a b l o X ; B. Y e d i y i l d ı z , Institution du vaqf..., s.93

T a b l o II.

4 5 . i b r a h i m b. E b u b e k i r vakfiyesi, V G M A , Rumili I I ,

s. 122-123; VcU b. -Yusuf vakfiyesi, VGMA, Harameyn

V I I , s. 2 6 3 - 2 6 5 ; Alicenâb K a d ı n binti A b d u l l a h , V G M A

Kasa no: 163, s. 1-19.

46. Ş e r i f e binti Hasan, V G M A , KUçUk evkaf sâmin, s. 4 3 6 -4 3 7 .

4 7 . A y ş e binti Mehmed vakfiyesi, V G M A , Harameyn V I , s. 5 1 - 5 3 ; A h m e d b. Mustafa vakfiyesi, V G M A , Muka-ta'a I, s. 1 0 0 - 1 0 3 . 48. A b d ü l h â d i b. M e h m e d vakfiyesi, V G M A , Harameyn I I I s, 2 2 0 - 2 2 4 . 4 9 . B k z . J . S o u r d e l - T h o m i n e . " H a m m a m " , E l ( L e y d e 1 9 7 1 ) , c. I l l , s. 1 4 5 - 1 4 7 . 50. B k z . B. Y e d i y i l d ı z , Institution du vaqf..., s. 1 1 1 . ' 51. J . S o u r d e l - T h o m i n e , A y n ı madde.

52. S . T a n s u ğ , " 1 8 . yüzyılda İstanbul çeşmeleri ve A y a -sofya Ş a d ı r v a n ı " , Vakıflar Dergisi, i stanbul 1 9 6 5 , c . V I T ü r k ç e kısım, s. 9 3 - 1 0 1 , ingilizce kısım, s. 1 0 2 - 1 1 0 . 53. I. M a h m u d vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 31, s. 1-34. 54. Y a p y â - z â d e Mehmed vakfiyesi. V G M A , Anadolu şey­

hülislâm, s. 2 6 8 - 2 7 1 .

55. I. M a h m u d vakfiyesi, V G M A . Kasa no: 47, s. 50 v d ; krş. M. E r d o ğ a n , " O s m a n l ı devrinde i s t a n b u l bahçele­

ri". Vakıflar Dergisi, A n k a r a . 1 9 5 8 , c. I l l , s. 1 4 9 - 1 8 2 .

•'<''• B u yerler "kulluk mahalli" diye a d l a n d ı r ı l ı y o r d u , I. A b d ü l h a m i d vakfiyesi, V G M A . Kasa no: 159. s. 3 5 ; III. S e l i m vakfiyesi. V G M A , Ka.sa no, 29, s. 3 0 - 3 1 . 57. B u kişilerin ücretleri için b k z . T a b l o X I I I .

58. B k z . T a b l o X I I ; B. Y e d i y i l d ı z , Institutiun du vacıl'..., s. 4 3 - 4 5 . Bir vâkıf 1 7 4 7 ' d e Şeyhler ve T u r g u t l u ırmak­ ları üzerinde iki köprü inşa e t t i r m i ş t i ve bunların tamiri

(7)

V A K I F MÜESSESESİNİN X V I I I . ASIR TÜRK T O P L U M U N D A K İ R O L U 7 Vakfedilen bu kuruluşların masrafları önemli vakıf

gelirleriyle karşılanıyordu. Bü sahalardaki vakıf faaliyetleri, tüccarların ve hacıların yolculuğunu kolaylaştırmak, yol emniyetini temin etmek, fakir­ leri ve yolcuları ağırlamak ve doyurmak gayesini taşıyordu. Gerçi, X V I I I . asırla ilgili olarak incele­ diğimiz vesikalarda bu gibi kuruluşlara pek fazla rastlanamıyorsa da, Selçuklular döneminde ve Os­ manlıların ilk asırlarında yapılmış olanlardan bir­ çoğunun bu dönemlerde de fonksiyonlarını ifâ ettiklerinde şüphe yoktur. Bir yahudi hacısı olan Samuell ben David Yemşel, seyahat hatıralarında, 1641-1642 yılında, üç arkadaşıyla birlikte Mısır' dan İstanbul'a kadar 67 gün yolculuk yaptıklarını; yol boyunca^^ her gece bir han veya kervansaray­ da misafir edildiklerini, han veya kervansaray bula­ madıkları iki küçük şehirde ise^°, hususi evlerin yolculara tahsis edilmiş odalarında kaldıklarını ve ev sahipleri tarafından kendilerine yemek ikram edildiğini yazmaktadır^'. III. Ahmed'in saltana­ tının başlangıcında veziriâzam olan Enişte Hasan Paşa, bu yol üzerinde, Suriye'de Bagras köyü yakı­ nında bir kervansaray kurmuştur. Bu kervansara­ yın vakfiyesi böyle bir tesisin gayesi ve işleyişi hakkında bize değerli bilgiler vermektedir. Bu vak­ fiyeye göre, Mekke ve Medine yolu üzerinde Şey-hü'l-Hadid mukata'a^^s\nd3 tarlalar ve köyler kötü durumda ve tehlikeli idi. Enişte Hasan Paşa, yol­ cuların emniyetini temin etmek, bu bölgede yaşa­ yanlara refah sağlamak ve orada kamu nizamını yeniden tesis etmek için, hazineye 7.500 kuruş ödeyerek bu mukata'ayı satın almış ve onu vakıf hâline dönüştürmüştür. Oraya bir cami, bir hamam 90 ocaklı bir han, bir mektep, bir imâret, 30 dijk-kan ve bu tesislerin personeli için yeterli evler ih­ tiva eden bir kale inşâ ettirmiştir. Oraya, kamu dü­ zenini teminle görevli bir seyyar muhafız birliği^-' yerleştirmiş, kalenin korunması için bir dizdar, beş piyade neferi ve dört kapıcı tayin etmiştir, ve ayrıca cami, mektep, imâret vs. için de personel görevlendirmiştir. Bu- kalede çalışanların hapsinin kaledeki imârette bedava olarak yemek yemelerini de şart koşmuştur^"*.

Kervansaraylar ve hanlar şüphesiz ehemmiyet­ li ve stratejik mevkilerde bulunuyorlardı. Buna mu­ kabil, büyük ana yollara uzak bir yerde kurulmuş bulunan köylerde, sırf yolcuları kabul etmek gaye­ siyle oddlar yapılmıştır*"^. Yabancıların misafir edilmesi, daha önce bahsedilen tekkelerin de gaye­ lerinden birini teşkil ediyordu*^.

Yukarıda anlatılanlardan, ister kervansaraylar, ister misafir odaları, ister tekkeler sözkonusu olsun, bu tesislere gelenlere yemek verildiği anlaşılmakta­ dır. Fakat yemek dağıtımı ile ilgili olarak imaretler yani kamu lokantaları hususî bir ehemmiyete hâiz­ di. Bu araştırmanın konusunu teşkil eden vakfiye­

lerle, sözkonusu imârctlerden sekiz tane kurul­ muştu^^. Vakıflar bu sekiz imârette çalışmak üze­ re aşçı, fırıncı, ambarcı, hizmetçi, kapıcı, v.s. gibi 144 görevli tayin etmişlerdi^^. Bu imâretlere ait vakıfların gelirleri üzerinden, personelin maaşları ödenmekle kalınmıyor, vâkıflar tarafından konu­ lan şartlara göre, vakıf personeline, mektep çocuk­ larına, medrese talebelerine, tekke dervişlerine, ay­ nı zamanda bölgenin fakirlerine ve yolculara sabah çorbası ve öğle yemeği ya da akşam yemeği veya her ikisini dağıtmak .i(,in ı;erekli erzakın*"'^

bedeliçin vakfının geliri üzerinden sekiz kuruş a y ı r m ı ş t ı , i d -ris Çavuş b. Ö m e r vakfiyesi, V G M A . Sivas rahi' m u h a ­ sebe, s. 3 2 4 - 3 2 6 , R u m e l i ' d e K a r ı n â b â d şehrinden ge­ çen ırmak üzerinde inşâ edilmiş olan köprü varlığını başka bir vâkıfa b o r ç l u y d u , A h m e d b. Muslu vakfiyesi, V G M A , Mukata'a I I , s. 2 1 2 2 . Bir vâkıf, 1 7 5 9 ' d a T o -kat'da inşâ ettirdiği ve han a d ı altında t a n ı n a n kervan­ sarayını v a k f e t m i ş t i r , S u n k u r - z â d e M e h m e d V a k f i y e s i , V G M A , Ilarameyn V I , s. 2 6 9 .

5 9 . K a h i r e , Kudüs, Nablus, Ş a m , H u m u s , H a m a , Halep, A n ­ t a k y a , i s t a n b u l .

60. B u n l a r i n e b ve D u t u s ( ? ) ( m u h t e m e l e n bugünkü T u t u b ) şehirleridir.

6 1 . B . L e w i s , " 1 6 4 1 - 1 6 4 2 de bir K a r a y i t ' i n T ü r k i y e seyâ-h a t n â m e s i " , T ü r k ç e y e çev. F . Selçuk, Vakıflar Dergisi, A n k a r a 1 9 5 6 . c. I l l , s. 9 7 - 1 0 6 . B e y l a n ve Ş a m arasında b u l u n a n b â z ı kervansaraylar hakkında bilgi için b k z . J . Sauvaget, " L e s caravanserai Is S y r i e n s d u Hadidj de C o n s t a n t i n o p l e " . Art Islamica ( 1 9 3 7 ) , c. I V , s. 9 8 - 1 2 1 . 6 2 . B u t e r i m için b k z . B . Y e d i y i l d ı z , Institution d u vaâf,..,

s. 1 0 2 .

6 3 . B u birlik, vakfın gelirinden beşer a k ç e y e v m i y e alan 2 6 süvari, 30 a k ç e y e v m i y e l i bir süvari ağası, 2 0 a k ç e yev­ miyeli bir k e t h ü d â , 1 7 akçe yevmiyeli bir 'alemdar, ve 1 6 akçe y e v m i y e l i bir çavuştan müteşekkildir.

64. Mustafa Nuri Paşa'nın, Nclayicü'l-vuku'ât (c. II, s. 1 0 5 1 0 6 ) ı n d a n naklen F , Köprülü. Vakıflar Dergisi, A n k a r a 1 9 4 2 , c . II, s. 4 6 9 - 4 7 0 .

6 5 . Bir v â k ı f , v a k f e t t i ğ i su d e ğ i r m e n i n i n gelirlerini 1 7 3 5 ' t e K û n i k ö y ü n d e y a p t ı r t t ı ğ ı bir k ö y odasına tahsis e t m i ş t i , Ö m e r b. Hüseyin vakfiyesi, V G M A , Ana. 1228 Ballar, s. 3 8 3 ; B i r diğer vâkıf, Viranşehir sancağının Kızılbol kazasına bağlı O r a k ö y ü n d e vakfettiği iki misafir odası-smın ısıtma ve y e m e k masrafları için v a k f ı n ı n geliri üze­ rinden yüz k u r u ş ayrılmasını şart k o ş m u ş t u . Halil Ha-mid Paşa vakfiyesi, V G M A , Küçük evkâf hâmis I I , s. 6 0 9 - 6 1 2 .

6 6 . B k z , B . Y e d i y i l d ı z , Institution du vaqf,... s. 229-. k r ş . Ş. Y a l t k a y a , " K a r a A h m e d Paşa v a k f i y e s i " . Vakıflar Dergisi, A n k a r a 1 9 4 2 . c. II. s. 9 4 - 9 5 .

6 7 . Meselâ b k z . I I I . Mustafa vakfiyesi. V G M A , Kasa no: 187, s. 2 3 - 2 5 : I. M a h m u d vakfiyesi, V G M A , Kasa nor 47, s. 6 2 - 7 4 ; I. M a h m u d t a r a f ı n d a n kurula n i m â r e t i ç i n b k z . H a m m e r . Aynı eser, c. X V . s. 5 3 : I I I . A h m e t vak­ f i y e s i , V G M A , Harameyn I, s. 4 5 - 4 6 ; I I I . O s m a n vak­ f i y e s i , V G M A , Kasa no: 49, s. 32 v d . ; I. A b d ü l h â m i d vakfiyesi, V G M A . Kasa no: 159, s. 2 0 - 2 2 , 79 vd , 1 3 5 v d . ; Ç o r l u l u A l i Paşa vakfiyesi, V G M A . Kasa ııo: 188, s. 3 5 7 - 4 0 2 .

68. İ m a r e t l e r d e çalışan personel ve ücretleri için b k z . T a b ­ lo V I I .

6 9 . Meselâ bir i m â r e t e senede şu erzaklar satın a l ı n m a k t a y ­ d ı : 2 . 6 7 3 kile ( İ s t a n b u l kilesi 1 8 - 2 0 okka y â n i 23-25 kg. idi) p i r i n ç . 1 . 1 5 5 kile dövülmüş b u ğ d a y . 2 . 1 7 6 vu-k i y y e (bir v u vu-k i y y e 1 , 2 8 0 vu-kg. değerindedir) t e r e y a ğ ı . 2 4 0 v u k i y y e saf b a l , 3 . 9 4 2 v u k i y y e k o y u n eti, 9 8 0 vu­ k i y y e n o h u t , 6 0 v u k i y y e biber, 5 8 , 5 v u k i y y e safran, 360 v u k i y y e t u z , 5 4 0 v u k i y y e s u s a m , 2 . 8 2 0 v u k i y y e soğan, 2 . 5 2 0 çeki (bir çeki t a k r i b e n 1 1 2 . 5 kg. dır) o d u n , 6 . 3 3 6 kile u n , I. A b d ü l h â m i d vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 159. s. 1 3 4 - 1 3 9 .

(8)

8

leri de karşılanıyordu. Bahsedilen guruplara günde bir defa yemek verilirse, ikinci öğün vaktinde ek­ mek dağıtılıyordu. Yukarıda sayılan kişiler dışında I. Abdülhamid,vakfiyesinde, İstanbul'da. Baba-Câ-fer hapishanesinde bulunan tutuklulara da ekmek verilmesini şart koşmuştu^". Bu kamu lokantası­ nın (imâret) ehemmiyetini vurgulamak için, sadece İstanbul şehrinde vakfedilmiş olan imâretlerin, D'Ohsson'a göre, "her gün otuz binden daha fazla kişiyi"^' beslediğine dikkat çekmemiz gerekiyor. X V I I I . asır Türk toplumunda vakıf müessesesi tarafından gerçekleştirilen sosyal hizmetler konu­ sunda, diğer taraftan, erkek veya kadın, müslüman veya gayrimüslim bütün insanlığa tahsis edilmiş hastahaneleri ve dârüşşifaları da saymak icâbeder. Bunlardan büyük bir kısmı daha önceki dönemler­ de kurulmuştur^^. X V I I I . asırda vakıf kurucuları­ nın rolü, yeni vakıflar tesisi yoluyla, daha önce açılmış kuruluşların masraflarına katkıda bulun­ maktan ibaretti, böylece onların hizmetlerinin ak-samamasına yardımcı oluyorlardı^"'. Buna rağmen, sözkonusu sağlık kuruluşları asrın sonuna doğru çöküntüye uğradılar. Sağlık konusuyla ilgili olarak vakfiyelerde, hastahanelerde kullanılan bazı ilaçlar hakkında bilgiler bulunmaktadır. İlâçların formül­ lerini ve yapılış tarzlarını tarif eden bu bilgiler Türk farmakoloji tarihi açısından son derece önemli-dir^^

Araştırmamızın, beledî ve sosyal hizmetlerle ilgili bu kısmını tamamlamak için, nihâyet, halkın belli bir kesiminin ödeme gücüne sâhip olmadığı bazı vergilerin, vâkıfların şartlarına göre, vakıf ge­ lirleri üzerinden karşılandığını vurgulamak gereki­ yor. Umumî olarak avânz adını taşıyan bu vergi yükleri "çok çeşitli idi ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi boyunca sık sık değişikliklere uğradıkları için aynı verginin muhtelif adlarla belirlendikleri de oluyordu. Bu avânzlar umumiyetle harp zama­ nında ordunun yiyecek ve askerî gereçlerini temin etme, yolların, köprülerin veya kalelerin bakımı, Türk donanmasının kadırgaları için kürekçiler ve tayfalar tedarik etme, vs... gibi mükellefiyetlerden ibaretti. Bu vergiler başlangıçta olağanüstü vergiler­ di ve çok defa aynî olarak ödeniyordu; fakat bun­ lardan birçoğu zamanla olağan vergiler haline gel­ mişler ve nakit olarak ödenmişlerdir"^^. Bazı ma­ halle veya köylerde oturanların bu vergileri ödeme gücüne sahip olmadıkları anlaşılıyor. Bu sebeple, bazı vâkıflar vakfiyelerine, Osmanlı nüfusunun bazı guruplarına ait vergilerin vakıf gelirleri üzerin­ den ödenmesine dair şartlar koymuşlardır^^.

Aile

Sarayın hadım ağaları dışında, her vakıf kuru­ cusu aynı zamanda bir ailenin üyesi veya daha çok

reisi idi; vakfettikleri de, vakıf akdinden önce, nor­ mal olarak ölümünden sonra vârislerine kalacak olan, mutlak mülkiyetine sahip olduğu şeylerdi. O halde, aile müessesesi ile ideal haliyle tasavvur edi­ len vakıf müessesesi çatışmak mecburiyetindeydi-ler. Zira böyle bir vakfın tesisi, mülkiyetine sahip olunan bir veya daha çok malın, hayrî veya sosyal bir eser lehine tahsis edilerek toptan terkini gerek­ tiriyordu. Diğer taraftan "evliliğin her şeyden ön­ ce bir ortaklık ve iktisadî bir teşkilatlanma olduğu­ nu, başka bir ifadeyle, ... bu müessesenin sosyal

7 0 . I. A b d ü l h a m i d vakfiyesi, V G M A , Kasa no: 1 5 9 , s. 1 5 2 : vakfiyelerde bir i m â r e t bahis konusu edildiği z a m a n u m u m i y e t l e su âyetler t e k r a r l a n m a k t a d ı r : " Ş ü p h e y o k ki iyiler k â f u u r k a t ı l m ı ş d o l u bir kadehten içerler, ( b k â f u u r ) bir pmardır k i , o n u ( a n c a k ) A l l a h ' ı n (velî) kulları içerler. O n u (nereye isterlerse k o l a y c a ) akıtırlar, fışkırtırlar. f O n l a r ) adağını yerine getirirler(di), şerri yaygın (ve salgın) o l a n günden k o r k a r l a r ( d ı ) . ( Y e m e ğ e olan) sevgi ve iştahlarına rağmen y o k s u l u , y e t i m i , esi­ ri d o y u r u r l a r ( d ı ) . B i z , size ancak A l l a h ' ı n yüzü (suyu) için y e d i r i y o r u z . S i z d e n ne bir karşılık, ne d e bir teşek­ kür i s t e m e y i z " , K u r ' a n , L X X \ / l / 5 - 9 , tercüme. Hasan Basri Ç a n t a y (Kur'ân-ı Hakim ve Meâl-i Kerim, c . I l l , s. 1 1 2 4 - 1 1 2 5 ) d a n a l ı n m ı ş t ı r .

7 1 . D ' O h s s o n , Aynı eser, c . II, s. 4 6 1 ; krş. D. K u b a n , A y n ı makale, s. 6 8 .

72. Selçuklular ve Osmanlılar d ö n e m i n d e k u r u l m u ş b â z ı hastahaneler ve dârUşşifâlar i ç i n b k z . A . S . ü n v e r , " B ü ­ yük S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u zamanında vakıf hastaha-nelerin bir kısmına d â i r " . Vakıflar Dergisi, A n k a r a 1 9 6 9 , c . I, 2. b s . , s . 1 7 - 2 4 : M. C e v d e t , " S i v a s darüşyt-fası vakfiyesi ve tercümesi". Vakıflar Dergisi, c, I, 2 . bs. s. 3 5 - 3 8 : Y . ö n g e , " Ç a n k ı r ı darüşşifası ',(Vakıflar Der­ gisi, A n k a r a 1 9 6 2 , c. V . , s. 2 5 1 - 2 5 5 ; Divriği ulu camii ve darüşjilası ( D e r l e y e n l e r ; Y . ö n g e , i. A t e ş , S . Bay­ r a m ) , V a k ı f l a r G e n e l Müdürlüğü Y a y ı n l a r ı , A n k a r a 1 9 7 8 ; A . S . ünver, "I stanbul'un z a b t ı n d a n sonra T ü r k l e r d e tıb­ bî t e k â m ü l e bir b a k ı ş " . Vakıflar Dergisi, c. I, 2. bs., s. 71-81. Psikiyatri sahasında T ü r k vakıfları t a r a f ı n d a n üstlenilen hizmetlere tahsis edilmiş bir makalesinde, F . K . G ö k a y , X V I I I . asırda III. A h m e d ' i n camisi yanın­ da bir akıl hastahanesi a ç t ı ğ ı n ı y a z m a k t a d ı r , " R u h he­ k i m l i ğ i sahasında T ü r k l e r i n ve vakıf müessesesinin hiz­ m e t l e r i " . Vakıflar Dergisi, c. II, s. 2 6 3 - 2 6 5 .

7 3 . Meselâ, D a m a d i b r a h i m Paşa, Haseki camii y a n ı n d a b u l u n a n d â r ü ş ş l f â n ı n masraflarına y a r d ı m c ı o l m a k üze­ re "servetinin bir kısmını v a k f e t m i ş t i r " , D ' O h s s o n , Aynı eser, c . II, s. 4 6 3 .

7 4 . B i r örnek i ç i n b k z . B . Y e d i y i l d ı z , Institution du vaqf... s. 3 0 7 - 3 1 0 .

75. N. G . S v o r o n o s , L e commerce de Salonique au X V I I I e si^cle, P . U . F . , Paris, 1 9 5 6 , s. 4 3 .

7 6 . Meselâ, Ürgüb'ün bir köyüne â i t vergiler (tekâlif), Os-. man b. Halil'in vakfının gelirleriyle ö d e n i y o r d u , V G M A Mukata'a I , s. 1 0 5 . E b u b e k i r b. O s m a n , A n t a l y a ' d a E l ­ malı mahallesinin vergilerini (nüzül, 'avârız, tekâlif-i örfiye) ö d e m e k için vakfının gelirinden her sene 1 0 0 kuruş ayrılmasını h ü k m e bağlamıştır, V G M A , Ana. 1195 Başlar, s. 1 1 3 - 1 1 4 . Halil H a m i d Paşa, İsparta'da Çelebi mahallesine â i t avârız'ın ödenmesi i ç i n bin k u ­ ruşluk para vakfı y a p ı y o r , V G M A , Küçük evkâf h'ımis I I , s. 5 9 5 - 5 9 9 . Çevgâni-zâde i b r a h i m b. Mustafa vakfı­ nın gelirinden 1 . 3 5 0 k u r u ş l u k bir m i k t a r ı G e l i b o l u ' d a Bakşızâde mahallesinin ve K u r u b a b a n a h i y e s i n i n avâ-rızlarımn ödenmesine tahsis ediyor, V G M A , Küçük ev­ kâf râbi' s. 3 3 6 , I. A b d ü l h a m i d , N e v ş e h i r ' d e A r a b s u n köyünün tekâlifi için v a k f ı n d a n her sene 2 5 0 kuruş ödenmesini şart k o ş u y o r , V G M A , Kasa no: 159, s. 131 Y i n e , D a m a d i b r â h i m Paşa, Orgüb şehrinin vergileri (menzil akçesi, mcvkufât-ı bedel, avârız) i^. n vakfın­ dan her sene 1.186,5 kuruş ödenmesini vakfiyesinde şart olarak ileri sürüyor, V G M A , Kasa no: 42, s. 1-18.

(9)

V A K I F MÜESSESESİNİN X V I I I . A S I R T Ü R K T O P L U M U N D A K İ ROLÜ 9

istikrarını her şeyden önce karşılıi<lı l<orunma ih­ tiyacına, çocuklarının emniyetirti ve geçimini te­ min için ebeveynlere düşen vazifelere borçlu ol­ duğunu", ve bu durumun "günümüzde bütün et­ nologlar tarafından evliliğin ve ailenin bütün şe­ killerinin temel ve en anlamlı hususiyeti olarak te-l a k k f edite-ldiğini'''' bite-lmekteyiz. O hate-lde, aite-le mi­ rasının bir bölümünü vakfetmenin aile menfaatla-rına dokunacağı açıktır. Fakat, vakıf müessesesinin muhtelif cepheleri hakkında, araştırmamızın diğer bölümlerinde yapılan tahlillerden açıkça ortaya çıktığı gibi, ister doğrudan veya dolaylı, acil veya ertelenmiş, ister toptan veya kısmî, açık veya gizli bir tarzda olsun, vâkıflar, mülklerinin büyük bir bölümünü vakıf haline dönüştürürken, vakıflarının gelirleri hususunda istedikleri gibi düzenlemeler yapabilmeleri olgusu sayesinde, aile menfaatlarını korumasını bilmişlerdir.

Araştırmamızın daha önceki bölümlerinde gös­ t e r i l d i ğ i gibi, Türkiye'de X V I I I . asırda kurulmuş

vakıfların % 7'si aile-vakfı ve % 75'i de

yan-ailevi-yafejf kategorileri içine giriyorlardı'^. İlk durumda vakıf-kurucu-âileler, mülklerini vakıf haline dönüş-' türmekle, onları hukukî olduğu kadar, siyasî açı­ dan da bütün taarruzlara karşı koruyorlardı. Diğer taraftan, aile mülkünün islâm miras hukukuna göre parçalanmasını da önlüyorlardı^'. Ailenin mülkü asırlar boyunca bir bütün o'larak kalıyordu. Çünkü, ailenin her dönemdeki üyeleri arasında paylaşılan mülkiyetin kendisi değil oradan elde edilen gelirler idi. Ayrıca, bu taksim şer'î hukuka göre değil, fa­ kat vâkıfın yani aile reisinin koyduğu şartlara gö­ re gerçekleştiriliyordu. Bu konuda, X V I I I . asırda Türklerin, çok defa aile vakfını, vakfedilmiş aile mülkünden gelen gelirlerin, ailenin kız ve erkek ço­ cukları arasında eşit olarak taksimini sağlamak için kullanmış oldukları müşahede edilmektedir. XVIII. nci asır Türk toplumunun Avrupalı bir gözlemcisi de aynı durumu gözleyebilmiştir: "Kadınlar, vak­ fedilmiş mallarda erkeklerle eşit hisse almaktadır­

lar"» ° .

Aile vakfı tesisi, aile mirasının muhafazası yo­ lunda son derece açık bir koruyucu rolü oynadığı hâlde, yarı-ailevî vakıfların kuruluşu vâkıfa ve ya­ kınlarına çok daha büyük avantajlara sahip olma imkanları veriyordu. Her şeyden önce, bir yarı-ai-levî vakıf kurma niyeti bile, vâkıflar için mîrî-arâ-zîleri mülk edinme vasıtası oluyordu. Birçok du­ rumda, vâkıflar, kurdukları hayrî ve sosyal kuru­ luşlar için gelir kaynakları bulmak gayesiyle, sul­ tana başvuruyorlar, ve ondan mîrî-arâzîlerden bir parçasının çıplak mülkiyetini kendilerine verme­ sini talebediyorlardı. Araştırmamızın diğer bölüm­ lerinde açıklandığı üzere, böyle bir niyet mülk edinmenin hukukî bir gerekçesi olduğundan dola­ y ı » ' , sultan onların dileklerini reddetmiyordu.

Hatta bizzat padişahların aynı amaçla Hazîneye ait olan bazı toprak parçalarmı mülk edindikleri de oluyordu. Gerçi mîrî-sahaya ait bir takım toprak parçalarmın mülkiyetini üzerine geçirenlerin hep­ si de, niyetlerine uygun olarak, bu toprakları, kur­ muş oldukları muhtelif tesislere düzenli gelirler sağlamak gayesiyle vakıflaştırıyorlardı, amma, bu vakıf kurucularından bir çoğu, vakfiyelerine, söz konusu gelirlerin büyük bir kısmını aileleri veya ya­ kınları lehine döndürecek hükümler koyuyorlardı. Gerçekten, çok defa, böyle bir vakfın vâkıfları bizzat kendilerini vakfa mütevelli tayin ediyorlar, veya vakıfta başka bir görev üstleniyorlardı. Mese­ lâ, kurmuş oldukları medreselerde müderris, veya tekkelerde şeyh oluyorlardı. Bu kuruluşlarda ihdas ettikleri diğer fonksiyonları da .çocuklarına veya kendilerine uygun gözüken kişilere emanet ediyor­ lardı. Üstelik, daha önceki bölümlerde de görüldü ğü gibi»^, vakfiyelerine koydukları hükümlere gö­ re, bu vazifeler babadan oğula geçiyordu. Elbette vakıf gelirleri üzerinden, hizmetleri karşılığında üc­ ret ialıyorlardı. Böylece, bu vâkıflar nesillerine ve gözdelerine düzenli bir gelir sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda onlara bir meslek kazandırıyorlardı.

Diğer taraftan, bazı vakıf kurucularının, hiçbir fonksiyon icrâ etmeyen bir takım aile üyelerine maaş bağladıklarını da belirtmek gerekir. Meselâ bunlardan biri, vakfının geliri üzerinden, üç hanı­ mından her birinin günlük yüzyirmi beşer akçe, ve iki câriyesinden (ümm-i veled) her birinin de gün­ lük altmışar akçe almalarını hükme bağlamıştır»^ III. Mustafa da, vakıflarının gelirleri üzerinden, oğullarından ve onların çocuklarından her birine bin kuruşluk bir aylık ve beş bin kuruşluk yıllık

7 7 . H. S c h e l s k y , Sodolo^e de la sexuaUtd, I d 6 e s / G a l l l m a r d Paris 1 9 7 2 , s . 4 6 .

7 8 . B k z . B. Y e d l y ı l d ı z , Institution du vaqf..., s. 1 2 - 1 9 . 7 9 . J . S c h a c h t , " M i r a t j ı " , E l ( 1 9 3 6 ) .

8 0 . T o d e r l n l , Aym eser, c . II, s. 4 9 . V a k f ı n ı n gelirleri h u ­ s u s u n d a , 1 6 9 1 ' d e k u r u l m u ş bir âile-vakfının v â k ı f ı vak­ f i y e s i n e şu şartları k o y m u ş t u r : v a k f ı n ı n gelirlerine önce k e n d i s i , ölümünden sonra eşi A l i y e ve ç o c u k l a r ı tasar­ ruf e d e c e k l e r ; ve n i h â y e t IViekl<e ve IViedirie fakirlerine gönderilecektir, İ b r a h i m b. O s m a n v a k f i y e s i , . V G M A ,

Mukata'a I, s . 5 8 - 5 9 . 1 7 2 2 ' d e , v â k ı f sözkonusu şartları d e ğ i ş t i r i y o r . B u değişikliklere göre, k e n d i s i n d e n s o n ­ ra, vakfın gelirleri eşleri A i l y e ve üstllhân'a ve bunların ç o c u k l a r ı n a , ve n i h â y e t M e k k e ve M e d i n e ' n i n fakirleri­ ne tahsis edilecektir, İ b r a h i m b. O s m a n vakfiyesi, V G M A , Mukata'a I, s . 5 8 - 5 9 sayfa kenarında. B u mU-ş â h e d e d e n , b u v â k ı f ı n İkinci h a n ı m ı y i a 1 6 9 1 ' d e n , y â n i v a k f ı n tesisinden sonra evlenmiş o l d u ğ u anlaşılıyor. V e . i k i n c i h a n ı m ı İle o n u n ç o c u k l a r ı n ı n d a b u âiie vakfının gelirlerinden f a y d a l a n a b i l m e l e r i İ ç i n , vâkıf lik vakfiye­ sinde tesbit e t t i ğ i şartları d e ğ i ş t i r m e k m e c b u r i y e t i n d e k a l ı y o r . 8 1 . B . Y e d l y ı l d ı z , Institution du vaqf..., s. 1 3 1 vd., 1 7 4 . 8 2 . Aynı eser, s . 2 2 2 , 2 2 5 , 2 3 0 - 2 3 1 , 2 3 7 . M e t ı m e d b. İ b ­ r a h i m v a k f i y e s i , V G M A , Mukata'a I, s. 8 6 - 8 7 . 8 3 . Ç ı p l a k Hüseyin b. A h m e d v a k f i y e s i , V G M A , Haramevn IX, s . 2 6 9 - 2 7 4 .

(10)

10

bir para, ve kızlarından ve bunların çocuklarından her birine yüz kuruşluK bir aylık tahsis etmiştir^''. Aynı şekilde, I. Abdülhamid de. vakıflarının geliri üzerinden, oğullarından her biri için, ceybiye adı altında bin beşyüz kuruşluk bir aylık ve beş bin kuruşluk bir yıllık para ve kızlarından her biri için de beş yüz kuruşluk bir aylık ayrılmasını şart koş­

muştur^^.

Netice itibariyle, hiçbir kamu hizmeti yapma­ dıkları halde, vakıf-kurucusu-ailelerin üyelerine va­ kıf gelirleri üzerinden tahsis edilmiş miktarın nis-beti, X V I I I . asır Türkiye'sinde vakıf müessesesinin toplam masraflarına nazaran, % 14'e yükseliyordu (bkz. Tablo I.).

Vakıf - kurucusu - ailelerin üyelerinin sözko-nusu vakıflardan elde ettikleri masraflar bu kadar­ la da sınırlı değildi. Zira, bir çok vakfın geliri umu­ miyetle olağan masraflarının üzerindeydi; ve, fazla veya zevâ'id denen bu artık gelir konusunda, vâkıf­ lar vakfiyelerine bir takım şartlar koyuyorlardı ki, bu şartlara göre, bu fazlaların önemli bir bölümü vâkıfların neslinden gelen kişiler arasında, veya tâyin ettikleri diğer şahıslar arasında taksim edili­ yordu. Gerçekten, gelir fazlasıyla ilgili hükümler bulunan ve tarafımızdan tahlil edilen doksan altı vakfiyede, gelir fazlasının masraf yerleri aşağıdaki şekilde tâyin edilmiştir:

— 41 durumda, fazla vâkıfın neslinden geleşn kız ve erkekler arasında eşit bir şekilde paylaşılı­ yor,

— 6 durumda, yine vâkıfın neslinden gelen kız ve erkekler arasında taksim ediliyor, ancak bu sefer taksim şerT hükümlere göre yapılıyor,

— 13 durumda, vâkıfın köleleri ve onların nesli arasında taksim ediliyor,

— 8 durumda, ilgili vâkıflar tarafından işle­ tilen kuruluşlarda çalışan görevliler arasında tak­ sim ediliyor,

— 12 durumda, fazla ile, vakıf için gayri-menkuller satın alınıyor,

— 11 durumda, fazla binaların tamirine tah­ sis ediliyor,

— ve nihâyet, 5 durumda, Mekke ve Medine sâkinlerine gönderiliyor.

Burada, bazı vakıfların gelir fazlası üzerinden kölelere yapılan yardım dikkat çekmektedir. Bu, Osmanlı İmparatorluğunda kölelerin ailenin üyeleri olarak telakki edilmesi anlayışından ileri gelmek­ tedir^^. Bu sebeple, bazı vakıflarda, vâkıfın köle­ lerine ayrılan hisse, çocuklarına ayrılan hisseye eşit hatta bazan daha yüksek idi^^.

Her ne olursa olsun, netice olarak denebilir ki, vakıf müessesesi sayesinde, bazı aileler, aile mirasını nesilden nesle aktarıldığı zaman bölün­ memiş olarak muhafaza ediyor, "mallarını artırı­ yor, ve onları dokunulmaz kılıyor", üyeleri için ne­

silden nesle geçen memuriyetler ihdas ediyor, en büyük saygıyı kazanıyor ve "manevî olduğu kadar sosyal hiyerarşide de en yüksek derecelere" yükse-liyorlardı^^

Politika

Politikadan, basit olarak, şu veya bu şekilde, insanların idaresiyle ilgili her şeyin anlaşıldığı dü­ şüncesi içinde, nihayet vesikalarımızın imkân ver­ diği ölçüde, vakıf müessesesinin Osmanlı dönemi Türk toplumunda ve özellikle XVIII. asırdaki poli­ tik rolünü tahlil etmek istiyoruz.

Osmanlıların, tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren bir yayılma politikası gütmeye başladıkları doğrudur; ve kurmuş oldukları İmparatorluğun zirveye ulaşmış olduğu bir kaç asır esnasında, önlerine çıkan engelleri aşmasını ve daha uzun yıllar farklı din ve ırklara mensup önemli halk top­ luluklarını idare etmesini bilmişlerdir.

Osmanlıların bu başarısında, doğrudan doğru­ ya konumuzu ilgilendirmeyen faktörlerden başka, vakıf müessesesinin de ehemmiyetli bir rol oyna­ mış olduğu doğrudur. Osmanlılar, yönetimleri al­ tında bulunan halklara otoritelerini kabul ettirmek için, bir taraftan, onlara iktisadi ve dini hürriyet tanıyorlardı; meselâ, "piskoposlar sivil ve dini sahalarda her yerde hrıstiyan cemaatlarının reisleri olarak kabul ediliyorlardı, ve tâbi halklar bir nevi muhtar idareden yararlanıyorlardı. Zekice uygula­ nan bu sistem sultana istikrarlı bir yönetimi yürü­ tebilmek için Ortodoks kilisenini yararlı bir âlet haline getirme imkânı veriyordu"^^. Diğer taraf­ tan da bu halkların etkisini azaltmak gayesiyle, ve fethettikleri her bölgede otoritelerini sağlam te­ meller üzerine istinad ettirmek için, bu bölgelere sistemli bir şekilde Anadolu'dan Türk nüfusu aktarmışlardır^". İşte bu nüfus transferlerinin ger­

çekleştirilmesinde, vakfın katkısı şüphesiz son derece etkili olmuştur. Gerçekten, daha önceki bölümlerde işaret edildiği gibi, yönetici sınıf üyele­ ri yeni fethedilmiş ülkelere sayısız vakıf teşkilatları

84. III. Mustafa vakfiyesi, V G M A , K a s a no: 1 8 7 . s. 3 2 8 - 3 2 9 8 5 . I. A b d ü l h a m i d vakfiyesi, V G M A , K a s a no: 1 5 9 , s.

72-7 8 . Diğer örnekler i ç i n b k z . İ b r a h i m b. Hasan vakfiyesi, V G M A , M u k a t a ' a I I I , s. 2 0 7 - 2 1 2 ; Veli b. Y u s u f vakfiye­ si, V G M A , H a r a m e y n V I I , s. 2 6 3 - 2 6 5 ve 2 6 5 - 2 6 6 . 8 6 . Raphaela LevvJİs, O s m a n l ı T i i r k i y c s i n d e günlUk hayat

( â d e t l e r vc gelenekler), çev. M. P o r o y , i s t a n b u l 1 9 7 3 , s. 9 3 . 87. E b u b e k i r b. O s m a n vakfiyesi, V G M A , A n a . 1 1 9 5 Baş­ lar, s. 1 1 3 - 1 1 4 . 8 8 . K r ş . B . Y e d i y i l d j z , I n s t i t u t i o n d u vaqf..., s. 1 1 . 89. H i s t o i r c d u d £ v e l o p p c m e n t c u l t u r c l et scientifique d c l ' h u m a n i t e , U N E S C O y a y ı n ı , Paris 1 9 6 8 , c. I V , kitap 3, s. 3 3 7 . 9 0 . ö . L . B a r k a n , " O s m a n l ı I m p a r a t o r l u ğ u ' n d a bir iskân ve k o l o n i z a s y o n m e t o d u olarak sürgünler", İ . Ü . iktisat F a ­ kültesi M e c m u a s ı , ( 1 9 4 9 - 1 9 5 0 , c. X I , s. 5 2 4 - 5 6 9 ; 1 9 5 3 - 1 9 5 4 , c. X V , s. 2 0 9 - 2 3 7 ) .

Şekil

Tablo II.
Tablo III. ^  Yirmi altı tekye, zaviye, hdmftâhda görevli kişilerin sayıları
Tablo IV
Tablo VI.
+3

Referanslar

Benzer Belgeler

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 9, Haziran 2012,

100 ml’lik reaksiyon balonuna mutlak etil alkol (50 ml), izole edilmiş ditiyokarbamat tuzu (3 mmol) ilave edildi ve tuz çözündü. Sonra oda sıcaklığında 18 saat

Çalışmamızın bu kısmında Alman Milli Kütüphanesinde Cumhuriyet sonrası Türkiye’de müzik çalışmalarıyla yer edinmiş “Türk Beşlileri” olarak bilinen; Ahmed

Her iki grupta temporal horn genişliği normal sınırlar içinde olmasına rağmen T2 hiperintensitesi olan hastalarda daha yüksek olarak

Bilim ve Sanat Merkezlerinde çalışan öğretmenlerin öz- yeterliklerini algılama düzeylerinin orta düzey seviyesinde olduğu, öğretmenlerin cinsiyetlerine göre,

• Bilimsel gerçekçiliğin ortaya koyduğu niteliklerin ontolojik olarak geçerliliği, yönetim ve örgüt araştırmalarının sosyal bilim olarak tanınması ve

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 11, Sayı: 31, Mart 2019 Mustafa Kemal Paşa’nın, Erzurum Kongresi öncesinde 8 Temmuz 1919’da

Yöntem: Çalışmamıza Ocak 2016 - Aralık 2017 tarihleri arasında Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon polikliniğine başvuran ve