Pazar
5 Kasım 2000
■ M m n
+
KULTUR/SANAT
R
omanın sonunda, anlattığınız bir a- nekdotta olduğu gi bi beyaz boş bir ket re kâğıdı ara banım sileceğine taktınız ve gitti niz.Asıl söylemek istediğimi söylememeye çalıştım kitap boyunca. Bu da bir söyleme bi çimi gibi geliyor bana. Onu se verek, ilgiyle okuyacak okur, kendine göre o boş kağıdın üs tüne bir yandan yazıyor diye bakıyorum. Yani, okurla çok paralel yazılan bir kitap bu.
Yazar ve okur... Kimi okurun kolay kıramaya- cağı bir mesafeniz var kitapta.
Bende hep kitaplarımın okuru olmayan in sanlar tarafından okunma endişesi oldu. Okurla müşteriyi birbirinden çok net ayırıyorum ve üre tici bir okur istiyorum. Onu bilerek alsm kitabı, yoksa almasın. Kitabı yanlışlıkla almış olabile ceklerini düşünerek de zaman zaman koydu ğum mesafelerle okuru uyarıyorum.
Kendinize sorduğunuz ilginç bir soru var kitap ta: “Yazdım ne oldu?” Ben size bunu soramam. A- nıa siz kendi sorunuzu yanıtlayabilirsiniz.
Ortada bir beyhudelik duygusu var. Bir sa ğırlıkla karşı karşıya kaldığında, yaptıklarının yeterince kavranmadığını düşündüğünde yazı a- damının sık sık önüne gelen bir soru bu. Yani yazdım da ne oldu? E yazdım işte, o oldu. Bir ta ne daha yazacağım sonra. Merdivenden çıkar ken dayanak noktası olarak tutunduğumuz bir trabzan bu soru...
Sırtımda evimi taşıyabiliyorum
Kitapta kendiniz için “Salyangozyazar”tanım laması yapıyorsunuz.
Masa ve iskemle, kendi adıma “ev” diye ta nımladığım her şeyde yer alan ana simgeler. Herhangi bir yerde, masa ve iskemleme yerleşip kendimi iyi hissettiğim anda, yazı yazabilmem koşuluyla, evimdeyim ben. Oranın benim ika metgahım olup olmamasının hiçbir önemi yok. Bu, yolculukta gittiğim her yere sırtımda evimi taşıyabiliyorum duygusu. Onun için salyangozla yazar arasında, bıraktığı izi de göz önüne alırsak bir bağlantı kurmak mümkün.
Romanın kahramanı Enis Batur. Bir başka kahraman olan Elviro Guarçez de Enis Batur as lında. Ama Elviro’nun izini bir süre sonra kaybe diyoruz. Elviro nereye gitti?
Elviro’nun gerçek ismini bilmiyoruz. Kitapta bir kopuş anında ve edindiği isimle görünüyor, kaybolduğu anda da edindiği isimle kayboluyor. Kitabın içinde yeni bir kimlikle ortaya çıkmadı ğının garantisini veremeyiz. Hayatının öncesine ya da sonrasına ait birtakım bilgilerle başka bir kitapta karşılaşmayacağımızın da garantisini ve remeyiz. Sileceğe boş beyaz kâğıdı sıkıştıran a- damın Elviro olmadığını nereden biliyorsunuz? Belki de ileride kapağında “Çeviren: Enis Ba tur” yazan bir kitabı çıkar Elviro’nun.
Kitapta “Fugue”ü bir yaşama sanatı gibi işle mişsiniz.
Gitme, kaçma, gidip gelme hareketi... Bu gi dip gelme hareketinde de hareket edilen nokta dan gidilen noktaya gidesiye unutma fiili de dev reye giriyor, ben buraya nereden gelmiştim so rusuyla. O zaman insanın bir daha tazelemesi gerekiyor ilişkilerini. Herkesi her şeyi tanırım, bilirim yanılgısına düşmemek, sık sık sıfır nokta sına dönmek, şöyle bir yerli yerine yerleştirmeye çalışmak, bir daha bakmak gerekiyor. Bu, bir önceki durumdan çok daha farklı görüntüler ka zandırıyor insana. H e r şeyle her defasında yeni den tanışmak için uğraşmak gerekiyor. Kitap larla da... Buna bir yaşama sanatı da diyebiliriz.
Bir gel git hali olmalı...
Bu sanatın içinde zaman zaman insanın ken dinden firarları da var.
Bu insanın doğasında var çünkü. Yöntem o- larak benimsenebilecek bir şey değil. Birtakım insanlar neden hasta oluyorlar? Çünkü kullana mıyorlar firar mekanizmasını. Bütünüyle firar mekanizmasına saplanmak, kendine hiç bakma ma raddesi de başka bir hastalık. Onun için bir gel git hali olmalı, biraz kendine bakarak, biraz firar ederek hayatın dengesi sağlanmalı.
Kitabın adı: ‘Acı Bilgi”. Baudelaire’in “Yolcu luk” şiirindeki “Yolculuktan bu acı bilgiyi edindik biz” dizesi...
Baudelaire yolculukla hayatı özdeşleştirir o şiirde... Kitabın adı o dizeden alıntı. Hayat bir yolculuktur. Bir sürü yere savruluruz. Topladığı mız yığınla şey bilgimizi oluşturur. Ama bu bilgi acı bir bilgidir. Çünkü ana bilgiden yoksunuz: Niçin ve ne kadarlığma buradayız? Nereye gide biliriz? Buna cevap veren ideolojiler, öğretiler, dinler var ama, verdikleri cevapların hiçbiri be ni bugüne kadar kandırmadı, ikna etmedi. O za man da bu acı bilginin biraz daha artmasını sağ lamaktan başka bir çare bulamadım.
a^Üiı
ıtıİı
11If'fitiiti
i"ıfc^İtti^M lılM İİ'ıifaygunduz@milHyet. com. tr
Kitapta dağcılık dünyasının ve Everest’e tır manma projesinin efsane ismi Mallory’den söz edi yorsunuz. Kimi yaklaşımlara göre Mallory canlı o-
larak geri dönebilseydi doruğa ulaşmış sayılacaktı. Bu kitap, bir çeşit “geri dönebilmiş olmak” mıdır?
Ben yaşama biçimi olarak bozguna varım. Bozgun dışı bir çözüm yolu göremiyorum. H a yat herkesi şu ya da bu biçimde bozguna uğratı yor. Buna rağmen bozguna karşı savaşmak tek
doğru çözüm yolu gibi geliyor. Onun için Mal lory, çıktı mı, çıkamadı mı bunun önemi yok be nim için. Önemli olan yapmak istediği şeyi götü rebildiği yere kadar götürmüş olması. Sonunda da Elviro gibi bir bilinmez içinde bırakmış. Ya da kitabımın bitiminde benim kaldığım gibi, bir bilinmez içinde... Dönseydi ne olacaktı, nereye dönecekti? Hedef koymak, o hedefe ulaşmak, sonra dönmek... Nereye? Ayrıca, zirveye çıkıp orada oturmak da var.
Yolun garantisi yok!
Yani bu düşünsellikte ve güzergâhta yola çıkmış olmak, aslında geri de dönmüş olmaktır.
Evet. Sonra bir daha yola çıkmak üzere... Son yolculuğa kadar.
Kitaptaki yolculuğun sonunda, “Dönüş vakti geldi. Oysa gidebileceğim yer yok... ” diyorsunuz. Simdi neredesiniz?
Bilemiyorum. Özen de göstersem, dikkat de etsem, yolun bir garantisi yok. Bu yol, beni ken di kayboluşuma mı götürür, kendimi bulmama imkân var mıdır ya da insan kendini bulmaktan bir an gelir vazgeçebilir mi? Bu üç soru ile bir likte dönüşlerinde kendisinin neresinde olduğu nu bilmeden hareket eder insan, durmak da yok. Gidebileceğim bir yer de...
Kitap boyu yolda birlikteydik. Bizim durumu muz ne olacak?
Silecekteki kâğıdı alırsınız.
Güneş tutı
SEMA ASLAN_____________[~j
sema_aslan@hotmail.com
B
u yıl birincisi düzenlenen Pekin Uluslararası Bilim sel Film Festivali, bir Türk yönetmene ödül getirdi. Tülin Ser- töz, “Bir Gölge Geçti” isimli belgese liyle Jüri Özel Ö dülü’ne değer görül dü. Daha önce Paris’te gösterilen film, Çorum Osmancık’ta yapılan çe kimler ve Elazığ, Amasya ile deprem bölgesinde çekilen haber görüntüle rinden oluşuyor, Güneş tutulması ü- zerine yöre köylerinde yapılan rö portajları, tutulmayı izlemek üzere gelen gözlemcileri ve ekiplerin çalış malarını da içeren film, çekimlere başlandıktan beş gün sonra meydana gelen deprem ile yön değiştirmiş. Sertöz, bilimsel yaklaşımı önceleye- rek güneş tutulması ve deprem fela ketinin yöre halkı üzerindeki etkile- rini anlatmış, hem metnini yazdığı hem de yönettiği 30 dakikalık belge- yajselinde. ile
Ortak felaket
Pekin Uluslararası Bilimsel Film raf
Festivali’ne katılımınız nasıl oldu? tııiı
TRT’nin 17. Paris Bilimsel Film Çit
Festivalime katılması üzerine Fran- det,
sa’ya gönderdiği filmin, Eyfel Kule- si’ndeki gösterimi sırasında iki Çinli lı