• Sonuç bulunamadı

Ahmet Mithat Efendi’nin Bilinmeyen Bir Romanı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Mithat Efendi’nin Bilinmeyen Bir Romanı"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Fazıl Gökçek

AN UNKNOWN NOVEL OF AHMET MİTHAT EFENDİ

ÖZ: Ahmet Mithat Efendi gibi hakkında epeyce çalışma bulunan ve özellikle son on beş yirmi yıldır hikâye ve romanları peş peşe yayınlanan bir yazarın bilinmeyen bir romanı olabilir mi? Bu yazıda söz konusu edeceğimiz Hikmet-i Peder adlı eserin kitap olarak varlığı bilinmekte, fakat çok çeşitli alanlarda eser vermiş olan yazarın eserleri içerisinde hangi türe ait olduğu konusunda bir be-lirsizlik bulunmaktadır. Bu yazı söz konusu kitabın bir roman olduğunu iddia etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Ahmet Mithat Efendi, Hikmet-i Peder, Tanzimat romanı.

ABSTRACT: Is it possible that there is an unknown novel of a writer as Ahmet Mithat Efendi about whom there is quite a lot studies and whose stories and no-vels have been published consecutively especially for the last fifteen and twenty years? The existence of work named Hikmet-i Peder which we will mention in this article is known as book but there is an uncertainty about to which type it is belong within the works of the writer who wrote in various literary genres. This article claims that the book mentioned is a novel.

Keywords: Ahmet Mithat Efendi, Hikmet-i Peder, The novel of Tanzimat.

...

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 9, Nisan 2014, s. 7-16 * Prof. Dr., Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

(2)

Ahmet Mithat Efendi’nin 1898 yılında yayınlanan1 Hikmet-i Peder adlı kitabı-na, yazarın romancılığıyla ilgili kaynaklarda bugüne kadar yer verilmemiştir. Ah-met Mithat Efendi hakkında hâlâ en çok başvurulan kitap olan Tanpınar’ın On Do-kuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nde bu kitaptan söz edilmez. Ahmet Mithat’ın romanları hakkındaki en kapsamlı çalışmalardan biri olan Mustafa Nihat Özön’ün Türkçede Roman’ında da bu kitaptan bahis yoktur. Görebildiğimiz kadarıyla Ahmet Mithat Efendi’nin bu eseriyle ilgili kısa da olsa bir değerlendirmenin yapıldığı ilk ça-lışma, Orhan Okay’ın Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi adlı ayrıntılı incelemesidir. Ancak bu değerlendirme de müstakil olarak bu eserle ilgili olmayıp kendisine konu bakımından benzeyen diğer kitaplardan söz edilirken bu kitabın da zikredilmesi şeklindedir. Orhan Okay, söz konusu kitabının “Çocuk” başlıklı bölü-münde, Ahmet Mithat Efendi’nin çocuk terbiyesiyle ilgili eserlerinden söz ederken bu kitabı da şu şekilde zikretmiştir:

“Ahmet Mithat’ın çocuk bahsine dair söyleyeceği daha çok şey vardır. (...) Çocuklara tedris edilmek üzere hazırladığı ve zamanına göre oldukça zevkle okunabilir öğretici kitaplarını bir tarafa bıraksak bile yalnız ebeveyn için yazdığı kitaplar onun bu konuya eğilmesinin önemini gösterir. Bunlar arasında Çocuk Melekât-ı Uzviye ve Ruhiyesi; Hikmet-i Peder; İstidad-ı Etfal; Babalar ve Oğullar; Peder Olmak Sanatı; Ana ve Babanın Evlat Üzerinde Hukuk ve Vezaifi bütünüyle bu meselelere uzanan kitaplardır.”2

Görüldüğü gibi Orhan Okay, bu kitaba Ahmet Mithat Efendi’nin “ebeveyn için yazdığı kitaplar” arasında yer vermiş, kitabın türüne ait bir açıklık getirmemiştir. Ancak Okay’ın, kitabının sonuna koyduğu ayrıntılı bibliyografyada, Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarını ve tiyatro eserlerini, başlarına roman için “R” ve tiyatro için de “T” işareti koyarak belirttiği hâlde bu eserin başına herhangi bir işaret koymamış olmasına bakarak bunu roman olarak değerlendirmediği sonucuna gidebiliriz. Belki de Okay’ın bu eseri romanlar arasında göstermemesinin sebebi, bizzat Ahmet Mit-hat Efendi’nin, eserin önsözünde bu kitabı bir roman olarak saymamak gerektiğini, çünkü yaşanmış veya gerçek bir olayı anlattığını belirtmiş olmasıdır. Ancak aşağıda açıklamaya çalışacağımız üzere yazarın bu uyarısı bir çeşit kurgu oyunudur. Konu-nun daha iyi anlaşılabilmesi için önce “Karilerime” başlıklı ve son cümlesiyle de ana metne bağlanan bu kısa önsözü nakledelim:

“‘Roman’ denilen şeyin hayalîsi, hakikîsi, tabiîsi falanı olur, değil mi? Ya sırf gerçek olursa buna ne diyeceğiz?

Şu meseleyi birkaç yerde bast ve temhid eylemiştim. Netice-i hükmü de vermiştim. O 1 Hikmet-i Peder, Muharriri: Ahmet Mithat, Dersaadet, 1316, 261 s. (Eser ilk olarak Tarik gazetesinde

tefrika edilmiştir: “Tarik’in Tefrikası: Hikmet-i Peder”, nr. 4681-4723, 14 KS 1899-27 Şubat 1899).

(3)

vermiş olduğum hükme karşı şimdi tenakuz etmek istemem. Böyle sırf gerçek olursa ona artık “roman” denilemez. “Tarih” demek lazım gelir. Bu lüzum üzerine de şu Hikmet-i Peder sernamesi altında karilerime nakledeceğim şeyi roman olmaktan ziyade bir tarih addetmelidir. Zira bunu bana hikâye eden zatın teminine göre bu vakayi kâmilen ve kâffeten sahihmişler. Ben de bunu bana hikâye olunduğu gibi nakledeceğim. Hatta ebvab ve fusule taksimine de lüzum görmeyeceğim. “Novel” denilen fıkraların yazıldığı gibi bahisten bahise intikal edildikçe *** işaretlerini hadd-i fasıl ittihaz eyleyip öylece geli-şigüzel yazıvereceğim.

Daha şimdiden şunu da ihtar edeyim ki sernamemizin Hikmet-i Peder olduğuna bakıp da buna yalnız babaların nazar-ı dikkatleri meclup olmamalı. Ağabeylerin, oğulların, kızların da nazar-ı dikkatleri meclup olmalı. Zira bahsolunacak mesail yalnız babalara müteallik mesail-i hususiyeden değildir. Taallukları bundan pek çok ziyade amim ve şamildir. İşte vakayı bana hikâye eden zatın ağzından söze başlıyorum. Bu zat şöyle hikâye eyledi, dedi ki:” (s. 2-4)

Sonraki yıllarda Ahmet Mithat Efendi hakkında yapılan çalışmalarda da Orhan Okay’ın kitabının sonuna koyduğu bibliyografya esas kabul edilmiş, dolayısıyla bu kabul tekrarlanmış,3 eserin roman olduğu bilinmediği için Türk Dil Kurumu tarafın-dan İsmail Parlatır’ın gözetiminde yayınlanan Ahmet Mithat Efendi’nin romanları arasında da bu kitaba yer verilmemiştir.

Ne var ki, önsözünde bu eserin bir roman olmadığını belirtmiş olmasına rağmen, okuyucuyla bu tür oyunlar oynamayı seven Müşahedat yazarının Hikmet-i Peder’i bir roman olarak kurguladığı şüphesizdir. Yazarın “Karilerime” başlıklı önsözde yap-tığı bu yönlendirme de kurgunun bir parçasıdır. Esasında Ahmet Mithat Efendi, bu eserinde, tıpkı Müşahedat’ta olduğu gibi kendisini de kurgu kişileri arasına katarak ve türün imkânlarıyla oynayarak ilginç bir roman kaleme almıştır.

“Karilerime” başlıklı önsözün daha ilk cümlesiyle “‘Roman’ denilen şeyin hayalîsi, hakikîsi, tabiîsi falanı olur, değil mi? Ya sırf gerçek olursa buna ne diyeceğiz?” anlatacağı hikâyenin gerçek olduğu yanılsamasını yaratan Ahmet Mithat Efendi, okuyucunun

dik-3 Handan İnci, “Ahmet Mithat Efendi ve Çocuk Terbiyesi” başlıklı yazısında (MSÜ Fen-Edebiyat Fa-kültesi Dergisi, S 2, Ocak 1995; tekrar yayını: Vefatının 100. Yılında Ahmet Midhat Efendi Armağanı,

Beykoz Belediyesi Yayını, İstanbul, 2012, s. 243-252) Ahmet Mithat Efendi’nin “çocuk meselesini işlediği romanlarının yanı sıra bu konu üzerine ayrıca dört kitap” yazdığını belirtmiş ve bunlar arasında Hikmet-i

Peder’i de zikrederek yazarın bu kitabı “adeta bir roman gibi kurguladığı”nı ifade etmiştir. Nüket Esen

tarafından hazırlanan ve Karı Koca Masalı’nın sonuna eklenen “Ahmet Mithat Bibliyografyası”nda ise bu kitaba “Sosyoloji, Psikoloji, Pedagoji, Ekonomi, Askeriye” başlığı altındaki eserler arasında “Babalık görevlerini anlatan bir kitap” notuyla yer verilmiş (Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat

Bib-liyografyası, Kaf Yayınevi, 1999, s. 212), aynı bilgi Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Bibliyografyası’nda (İletişim Yayınları, 2011, s. 237) ve Hikâye Anlatan Adam: Ahmet Mithat’ta

(İletişim Yayınları, 2014, s. 186) tekrarlanmıştır. Osmanlı Kapısında Büyümek adıyla (İletişim Yayınları, 2006) kitap olarak yayınlanan ve Ahmet Mithat Efendi’nin hikâye ve romanlarını gayrimüslim Osmanlı vatandaşları bağlamında incelediğim çalışmamda ben de roman olduğunu bilmediğim için Hikmet-i

(4)

katini çekmeyi, okuyacağı metni ciddiye almasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu cümleyi gerçekten de söz konusu eserin roman olmadığının delili olarak kabul etmek, yazarın oynadığı kurgu oyununu anlamamak demektir. Aslında Ahmet Mithat Efendi’nin başka bir kitabı, bu kurgu oyununu ciddiye almamamız gerektiği konusunda bizi uyarır, fakat bu kitabındaki ifadeler de araştırmacıların dikkatinden kaçmıştır. Şöyle ki, Hikmet-i Peder’den bir yıl sonra 1317/1899 yılında yayınlanan Peder Olmak Sanatı’nda yazar, birkaç kez Hikmet-i Peder’den “roman” olarak söz etmektedir. Bu kitapta Ahmet Mithat Efendi, genç kızlarla genç erkeklerin evlilik öncesinde birbirlerini tanımalarına ilişkin düşüncelerini anlatırken “Bu baptaki mütalaatımız, mülahazatımız Hikmet-i Peder sernamesiyle geçende yazmış olduğumuz romana derç edilmiştir.” der.4 Aynı kitabın bir başka yerinde, bu kez kızların çok küçük yaşta evlendirilmelerinin doğru olmadı-ğını belirtirken “[Bu konu] Hikmet-i Peder romanımızda mufassalan bast ve temhid edilmiştir.”5 ifadeleriyle bu eserden yine “roman” olarak söz eder. Yine aile reisi olan erkeğin zevk ve eğlencesini evinin dışında birtakım eğlence yerlerinde aramasının doğru olmadığını anlatırken de bu kez “Hikmet-i Peder romanımızda işin bu cihetlerini ariz ve amik teşrih ettik.”6 cümlesiyle bir kez daha bu kitaptan roman olarak söz eder. Bu ifadeler de bize yazarın Hikmet-i Peder’i roman olarak kurguladığını göstermektedir. Esasen eserin yapısı da onun roman olarak kurgulandığını açıkça ortaya koy-maktadır. Roman türünün belli başlı unsurlarının tamamı bu eserde bulunkoy-maktadır. Bu, genç bir erkeğin beğendiği bir genç kızla evlenme isteği ve bu yolda karşısına çıkan engelleri aşmak için başvurduğu araçlar olarak özetleyebileceğimiz bir vaka-nın, anlatıcı ile birlikte olayın taraflarının oluşturduğu kişilerin, olayların cereyan ettiği bir mekânın (İstanbul) ve yine olayların gerçekleştiği zamanın (eserin yazılış/ yayınlanış tarihine yakın yıllar) belirgin şekilde varlığını gösterdiği bir romandır. Ya-yınlanışının üzerinden uzun zaman geçmiş olmasına rağmen roman olarak edebiyat tarihimiz içerisinde değerlendirilmeyen bu eseri burada bir bakıma yeniden tanıtmak zarureti doğmuştur. Bu yüzden romanın konusundan ve kuruluşundan biraz ayrıntılı olarak söz etmek istiyorum.

Ahmet Mithat Efendi, yazar-anlatıcı olarak bu eserin bir roman olarak kabul edilemeyeceğine ilişkin “hile”ye başvurduktan sonra “İşte vakayı bana hikâye eden zatın ağzından söze başlıyorum. Bu zat şöyle hikâye eyledi, dedi ki:” ifadeleriyle aradan çekilir ve sözü anlatıcıya bırakır. Bu anlatıcının muhatabı “Ahmet Mithat”tır, bu yüzden olay ona hitap edilerek anlatılır:

4 Ahmet Mithat Efendi, Peder Olmak Sanatı, (Haz. Gizem Akyol), Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013, s. 22. 5 a.g.e., s. 56.

(5)

“Siret Bey’i tanırsınız ya? Ne güzel çocuktur! Hem sureti güzeldir, hem sireti! Mekâtib-i ibtidaiyeden başlayınız da Mekteb-i Âli-i Hukuk’tan çıkıncaya kadar her mektepte, her sınıfta ahlakça daima birinciliği ihraz etmiştir. Dersçe de fena değil a! Zira ... senesinde mekteb-i hukuktan rüus alan seksen dört genç avukatlar meyanında yedinciliği ihraz etmiş, binaenaleyh aliyyü’l-âlâ şehadetnamesi almıştır. Ama kendisine takaddüm eden diğer altı efendiyle de farkları ikişer üçer numaradan ibarettir.” (s. 4)

Böylece hikâyenin kahramanını tanımış oluruz: Siret Bey adında, Mekteb-i Hu-kuk mezunu, yirmi iki yirmi üç yaşlarında genç bir avukat. Anlatıcıyla ahbaplığı olan Siret Bey, ona evlenmeye karar verdiğini, bir genç kızı da çok beğendiğini, fakat bu kızın Doktor ... Bey adında “bir ters herifin kızı” olduğunu, onun da bu evliliğe asla izin vermeyeceğini söylediğini belirtir ve kendisinden bu konuda yardım ister. Doktor ... Bey adındaki bu “ters herif”, kendince bir “hikmet-i peder” teorisi geliş-tirmiş, toplumun bakışına göre oldukça tuhaf bir adamdır. Anlatıcı onu –yine Ahmet Mithat’a hitap ederek– şöyle tanıtır:

“Doktoru tanırsınız a? Vakıa ne ters adamdır. Hemen hiç kimseye benzemez dersem mü-balağa etmemiş olurum. Değil mi? Her şeyde kendisine mahsus bir fikri, kendi tabirince bir fikr-i hikmeti vardır. Fakat o fikr-i hikmet hiçbir kimsenin fikrine benzemez. Mutlaka herkesin fikrine mugayirdir. Tabip olduğu halde tababet hakkındaki fikr-i hikmeti bile tababete mugayirdir.” (s. 6)

Siret Bey, zamanın âdetlerine uyarak kızı babasından istetmiş, fakat kızın babası olan doktor, Siret Bey’in yaşını öğrenince, “epeyce bir vakit epeyce de derince bir surette düşündükten sonra” kızı isteyen aracıya “Nafile hiç zahmet çekmeyelim. Siret Bey’e verilecek kızım yoktur.” cevabını vermiştir. (s. 8)

Siret Bey esasında evlenmek istediği bu hanımı hiç görmemiştir, fakat hakkında duyduklarından ve gazetelerdeki yazılarından tanımaktadır. Rana Hanım adındaki bu genç kız, Doktor ... Bey’in özel olarak eğittiği, “Türkçesi mükemmel”, “Fransızcası da fena değil”, “malumat ciheti de gereği gibi zengin olduğu matbuata tebliğ eylediği âsârından” anlaşılan eğitimli bir hanımdır.

Siret’i çok sevdiği için yardım isteğini karşılıksız bırakmak istemeyen anlatıcı, bu duruma bir çözüm bulmaya çalışır; Rana Hanım’ın gazetelerde yazılarının yayın-landığını öğrenince, Siret’e, yazdığı yazıları öven eleştiriler kaleme alıp matbuatta yayınlamak suretiyle Rana Hanım’ın gönlünü kazanmayı, böylece babasını devreden çıkarmayı tavsiye eder. Siret’in, başlangıçta biraz tereddüt etse de, bu öğüde aklı yatar ve gereğini yerine getirmek üzere çıkıp gider.

Çok geçmeden Siret’in yazıları “Senai” imzasıyla devrin matbuatında yayın-lanmaya başlar; gerçekten de bunlar herhangi bir hanımın, kendisi hakkında kaleme alındığında hoşuna gidecek tarzda yazılardır. Ne var ki bu yazılar umulan sonucu

(6)

vermez; Rana Hanım, Siret’e karşı kayıtsızdır. Bunun üzerine Siret doğrudan doğru-ya –yine Senai imzasıyla– Rana Hanım’a mektuplar doğru-yazmadoğru-ya başlar, fakat bu yoldan da umduğunu elde edemez, hatta Rana Hanım tarafından gönderilen bir mektupla azarlanır:

“Beyefendi! Kendisiyle muhabereye mezun olmadığınız bir kıza bir kere, iki kere, üç kere tezkire yazıp da cevap almadığınız halde dördüncüsünü dahi ne cesaretle yazdığınıza bir mana veremedim. Size şu kelimeleri de mezun olmadığım bir işi yapmak kabilinden olarak yazıyorum. Aldığım evamir ve tenbihata bu suretle muhalefete beni mecbur etmiş olmanız elbette hayrattan hasenattan madud olamaz.” (s. 37)

Siret artık tamamen umutsuzluğa düşer. Ancak anlatıcı ona umut verir; her şeyin bitmediğini, çünkü Rana Hanım’ın kendisini Siret olarak tanımadığını, daha önce aracı gönderdiği babasının da Senai’yi tanımadığını, bu isimlerle her ikisine ayrı ayrı tekrar müracaat etmenin mümkün olduğunu belirtir. Nitekim yaptıkları müzakerenin sonucunda anlatıcı, Doktor ... Bey’in evine Rana Hanım’ı Siret için istemek üzere gider. Doktor tarafından iyi karşılanan ve yemeğe alıkonulan anlatıcı, uygun zamanı bularak aracılık görevini yerine getirir. Bu vesileyle iki adam arasında evlilik üzerine uzun bir sohbet gerçekleşir. Bu konuşma ile, romanın ana fikri olan ve Doktor ... Bey tarafından geliştirilmiş olan “hikmet-i peder” fikrinin ayrıntılarını öğreniriz. Bu fikre göre Doktor, on sekiz yaşından küçük kızların aileleri tarafından evlendirilmelerini doğru bulmamaktadır. Gerek erkek gerekse kadın olsun gençlerin erken yaşta ev-lendirilmelerinin yol açtığı facialar üzerine uzun uzadıya konuşan Doktor, birtakım yaşanmış olaylardan da örnekler vererek bu tür evliliklerin nasıl kötü sonuçlara yol açtığını anlatır. Romanın bu bölümleri tamamen Ahmet Mithat Efendi’nin ve diğer Tanzimat dönemi yazarlarının evlilik konusundaki görüşlerinin propagandası mahi-yetindedir. Ancak bu fikirler, roman türünün gereğine uygun şekilde Doktor ... Bey’le anlatıcı arasında gerçekleşen diyaloglar şeklinde verilmiştir. Bu konuşmaların sonu-cunda anlatıcı, “hikmet-i peder meslek-i cedidi”ni kabul eder ve Doktor’un ilk öğ-rencisi olan oğlu Nüzhet’ten sonra onun ikinci “şakirdi” olur. Aralarında bu yakınlık oluşunca Doktor ona duyduğu güvenle, bugün konuşulanlar ışığında kendisine aracı olarak geldiği kişiyi iyice araştırmasını, bu araştırmanın sonucunda uygun görmesi durumunda kendisinin de bu evliliğe onay vereceğini söyler.

Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu romanda Ahmet Mithat Efendi, kendisini kurgu kişileri arasına katmasıyla, kurgu düzeni bakımından daha önce çok daha karmaşık biçimde Müşahedat romanında uyguladığı yöntemi tekrar etmiştir. Ahmet Mithat bu romanda da yazar olarak yer alır, fakat Müşahedat’ta çoğunlukla hikâyeyi kendisi anlatırken bu romanda sözü başka bir anlatıcıya bırakmıştır. Şöyle ki; bir “çerçeve hikâye”yi ihtiva eden önsözde yazar-anlatıcı, bu kitapta anlatılan olayın bir dostu ta-rafından kendisine nakledildiğini ve “hikâye eden zatın teminine göre bu vakayi[nin]

(7)

kâmilen ve kâffeten sahih” olduğunu belirttikten sonra aradan çekilir, olayları başka bir anlatıcı, yazar-anlatıcıya nakleder. Bizler de okuyucu olarak onunla birlikte olan biteni öğreniriz. Ahmet Mithat Efendi’nin yazar olarak varlığı, anlatıcının olayları anlatırken sık sık kendisine ismiyle hitap etmesi ile hissedilir. “Sözün doğrusunu söy-leyim mi ey Ahmet Mithat! Sana günahımı tamamıyla itiraf edeyim mi? Benim kendi teehhülüm dahi doktorun hikmet-i pederine muvafık bir teehhül olmadığı için ben de zevceme tamamıyla sadık ve hukukuna riayetkâr bir koca çıkmadım.” (s. 138); “Bu mübahasede neler söylendiğini şimdi tahattur edemem ki size de nakledeyim ya Ahmet Mithat!” (s. 212); “Ne dersiniz azizim Ahmet Mithat? Siret’le bu geceki mü-bahasemiz saat altıya kadar devam etmiş olur da bu kadar zamanın nasıl geçtiğinden haberdar olamayışımıza ne dersiniz?” (s. 214); “Size demincek ne dedim ey Ahmet Mithat!” (s. 249); “Meselenin ne kadar nazik, ne derecelerde dakik bir mesele oldu-ğunu takdir edebildiniz mi ey Ahmet Mithat?” (s. 250) gibi daha çok hitap cümleleri, Ahmet Mithat Efendi’nin, kendi adıyla romana katıldığını okuyucusunun anlamasını istediğinin kanıtlarıdır. Bunun dışında, diğer bazı romanlarında, örneğin Henüz On Yedi Yaşında romanında yaptığı gibi Ahmet Mithat Efendi bu romanında da roman kişilerine “yazar Ahmet Mithat Efendi”nin eserlerinden söz ettirir. Hatırlatmak gere-kirse, Henüz On Yedi Yaşında romanında Ahmet ve Hulusi Efendi, aralarında konu-şurken, Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat serisinden çıkan “Mihnetkeşan” hikâyesini hatırlar ve içinde bulundukları yerin bir benzeri olan genelevleri ne kadar gerçekçi bir şekilde anlattığını dile getirirler. Hikmet-i Peder’de de romanın kişilerin-den Doktor ... Bey, anlatıcıya Ahmet Mithat Efendi’nin Taaffüf romanından söz eder:

“Benim hesabıma göre on yedi yaşındaki bir kız henüz gelmiş yetişmiş değildir. Ahmet Mithat namında bir romancının Taaffüf sernameli bir romanını okumuştum. O romanda doktor bilmem ne namında bir Fransız tabibi var ki kibardan bir zatın konağında ikinci bir baba sıfatıyla bir kızı büyütüyor da hüsnü de malı da terbiyesi de her şeyi erbab-ı rağbeti çıldırtmak derecesinde şevklendiren bu kızı daha on üç on dört yaşlarındayken almak gayretinde bulunan taliplere ve kızı da onlara vermek rızasını gösteren validesine kız kocaya vermek hakkındaki mülahazat-ı tıbbiye ve sıhhiye ve ekonomiye vesairesini söylüyor. İşte ben tezvic-i benat emrinde tamamıyla bu tabibin mesleğine tâbiyim.” (s. 87)

Doktorun “tezvic-i benat” konusundaki görüşleri ile kendisinin düşüncelerinin aynı olduğunu böylece dolaylı yoldan belirten Ahmet Mithat Efendi, romanın bir baş-ka yerinde bu kez Ben Neyim adlı kitabı üzerinden Doktor ... Bey’e kendi övgüsünü yaptırır:

“Pederimizden validemize intikal eden dört damla su değil a bugün vücudumuzu istila eden okkalarca kan bile pek az bir zaman sonra yoktur. Külliyen başka bir kana tahavvül edecektir. Nasıl ki şimdiye kadar birçok defalar tahavvül etmiştir de. Yalnız kan değil, bütün vücut tahavvül eder. Bunu bizim poligraf Ahmet Mithat Ben Neyim nam risalesinde maddiyyun-ı hükemaya karşı pek güzel bast u temhid eylemiştir.” (s. 181)

(8)

Bu örnekler bize Ahmet Mithat Efendi’nin kurgu oyunlarıyla zenginleştirdiği bir romanıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermek için yeterlidir sanıyorum.

Hikmet-i Peder romanının bir başka özelliği de, Ahmet Mithat Efendi’nin, sö-zünü emanet ettiği anlatıcı üzerinden romanın yazıldığı dönemde güncel olan bazı konular hakkındaki çoğu alaycı/eleştirel yorumlardır.

Bilindiği gibi, Fatma Aliye Hanım’ın yazı hayatına başlaması, George Ohnet’den çevirdiği Meram adlı romanla olmuştur. Gerçek imzasını saklayarak “Bir kadın” müstearıyla yayınladığı bu roman, dönemin matbuatında Ahmet Mithat Efendi’nin de katıldığı birtakım tartışmalara yol açmıştır. Çoğunluk, Osmanlılar içerisinde Fransızca’dan roman tercüme edecek çapta ve yetkinlikte bir kadının bulunamaya-cağı, dolayısıyla bu imzanın gerçeği yansıtmadığı görüşündedir. Ahmet Mithat Efen-di ise karşı görüşü savunur ve tercüme değil hatta telif eserler kaleme alabilecek, hikâyeler ve romanlar yazabilecek kadınların da içinde yaşadıkları toplumda bulun-duğunu ileri sürer. Bu tartışmaları Tercüman-ı Hakikat’teki “Kariîn-i Kirama” baş-lıklı bir yazısında uzun uzadıya anlatan Ahmet Mithat Efendi, bir süre sonra çeviriyi yapan kadının kimliği açıklanıp da bunun Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım olduğu anlaşılınca da muarızların şu tepkiyi gösterdiğini nakleder:

“Ha! Şimdi anlaşıldı. ‘Bu kudret bir hanımefendide bulunabilir mi? İşin içinde Sedat Be-yefendi bulunmayınca Volonté tercüme olunabilir mi?’ demişler ve birtakımı ise Cevdet Paşa hazretlerinin ferzend-i maarif-mendleri saadetli Ali Sedat Beyefendi hazretlerini dahi bu iş için kâfi addedemeyerek, “Yok a canım yok! Bu tercümede eser-i hame-i Ahmet

Cevdet bile misk gibi rayiha-paş-ı letafet oluyor!”7

Bu türden sözlerle “zarafet-furuşluklarda” bulunan muarızları, güya bu çevirinin Fatma Aliye’nin kardeşi Sedat Bey ve babası Cevdet Paşa’nın yardımlarıyla yapıla-bildiğine inanmışlardır.

Ahmet Mithat Efendi, bu konudan Fatma Aliye’ye yazdığı mektuplarda da söz eder8 ve kadınların da matbuat hayatına katılabileceğine ve başarılı olabileceklerine inanmayan çağdaşlarını kınayan sözler eder. Sözünü ettiğimiz yazı ve mektuplarda Ah-met Mithat Efendi Meram tercümesi sebebiyle devrin matbuatında yaşanan tartışmaları uzun uzadıya anlatmıştır. Hikmet-i Peder’deki Rana Hanım’ın makaleleri dolayısıyla yazılanlar bu tartışmaları hatırlatmaktadır. Romanda anlatıcı, muhatap olarak aldığı Ahmet Mithat’a Rana Hanım’ın yazılarını hatırlatır ve “dünkü vukuattan” sayılabilecek bu yazıların herkeste ne gibi şaşkınlık ve tereddütler yarattığını satır aralarındaki alayla ve Fatma Aliye Hanımla ilgili tartışmaya örtülü bir telmihle nakleder:

7 Ahmet Mithat, “Kariîn-i Kirama”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 4036, 24 Kânunuevvel 1891.

8 Bu mektuplar için bkz. Fazıl ve Feylesof Kızım Fatma Aliye’ye Mektuplar, (Haz. F. Samime

(9)

“Rana Hanım’ın filvaki bir kadın olmasına ve bu tedkikat-ı amika, bu tetebbuat-ı dakikanın bir kadın dimağından çıkabilmesine biraz vakit hemen de ihtimal verilemedikten sonra Rana’nın Doktor ... Bey kerimesi bir muhaddara olduğu ve asar-ı münteşiresi pederinin olmak şöyle dursun biraderi Nüzhet Bey bile kudret-i fikriye ve kalemiyenin bu derecesine gayr-i vasıl bulunduğu tahakkuk edince cihanı hayret bürümüştü.” (s. 233)

Görüldüğü gibi, Fatma Aliye ile ilgili tartışmadaki Cevdet Paşa’nın yerini Dok-tor ... Bey ve Sedat Bey’in yerini de Nüzhet Bey almıştır. Ahmet Mithat Efendi ger-çeği anlatmak istese malzemesi hazırdır, fakat o anlattığı olayın gerçek olduğu “ya-nılsaması” ile kendisinin kurguladığı bir hikâyeyi anlatmıştır. Dolayısıyla elimizdeki metin, bir romandır.

Bu alaycı/eleştirel değerlendirmelerden biri de basın yayın dünyasındaki ahlaki olmayan rekabetle ilgilidir. Siret’in Rana Hanım’a kendisini beğendirmek için Senai imzasıyla Lübbü’l-edeb dergisindeki yazılarının dikkatleri üzerinde toplayacak kadar edebî bir üsluba sahip olduğunun görülmesi üzerine başka bazı gazete ve dergiler onu kendi yayın organlarında yazması için ikna etmeye çalışırlar. Bu vesileyle Ahmet Mithat Efendi döneminin basın yayın dünyasının eleştirisini ve dergi gazete adlarının parodisini yapar:

“Şu ‘Senai’ imzası şöhret bile almaya başladı. Bu Senai kim olduğunu herkes birbirinden soruyor. Gazete müdürleri de bunu herkesten soruyorlar. Anlıyorsunuz a? Lübbü’l-edeb idarehanesi beher sahifesine bir mecidiye veriyorsa kendisine iki üç vaat ederek kandırıp celp edecekler. Ama her zaman bu fiyatı vermek üzere değil ha! Gazetecilerden bazıları-nın halini bilmez değilsiniz. Âsârı beğenilen bir muharriri kandırmak için başka yerden aldığı ücretin üç dört mislini vaat ederler de o muharriri bir kere oradan ayırdılar mı o gazete kadar bile vermezler. Geçenlerde Nedve-i Terakki gazetesi bir zavallı şaire böyle bir oyun oynamıştı. O biçareyi Sayha-i Dil mecmua-i edebiyesinden ayırmıştı da vaat ettiği miktar parayı vermeyince biçare şair eski hizmetine de avdet edemeyerek açıklarda ağzını poyraza açmış kalmıştı.” (s. 23-24)

Sonuç olarak, Hikmet-i Peder Ahmet Mithat Efendi’nin anlatım tekniği ve muh-tevası bakımından dikkate değer romanlarından biridir. Bugüne kadar edebiyat ta-rihçilerinin ve eleştirmenlerin dikkatini çekmeyen bu eserin hikâye/roman türünün ölçütleriyle değerlendirilmesi ve gerek bu türün ve gerekse Ahmet Mithat Efendi’nin eserleri içerisinde layık olduğu yeri alması gerekmektedir.

KAYNAKLAR

Ahmet Mithat Efendi, Fazıl ve Feylesof Kızım Fatma Aliye’ye Mektuplar, (Haz. F. Samime İnceoğlu-Zeynep Süslü Berktaş), Klasik Yayınları, İstanbul, 2011.

, Hikmet-i Peder, Dersaadet, 1316/1898.

(10)

, “Kariîn-i Kirama”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 4036, 24 Kânunuevvel 1891. , “Tarik’in Tefrikası: Hikmet-i Peder”, nr. 4681-4723, 14 KS 1899-27 Şubat 1899. Esen, Nüket, Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Bibliyografyası, Kaf Yayınevi, İstanbul,

1999.

, Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Bibliyografyası, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011.

, Hikâye Anlatan Adam: Ahmet Mithat, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014.

Gökçek, Fazıl, Osmanlı Kapısında Büyümek - Ahmet Mithat Efendi’nin Hikâye ve Romanla-rında Gayrimüslim Osmanlılar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006.

Okay, Orhan, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2008.

Referanslar

Benzer Belgeler

Modernleşme sürecinde elde edilen modernlik durumlarında kadınların çalışma hayatına girişlerindeki artış, eğitim alanında, okullarda, üniversitelerde öğrenci

In this study, we explored the changes of serum BDNF levels in alcoholic patients at baseline and after one-week alcohol withdrawal. Methods: Twenty-five alcoholic patients

Single dipole modelling of the right visual cortical activation at 100 ms (P100 m) after stimulus onset demonstrated a significantly shorter peak latency and a trend for

Bazı öğretim elemanları, öğrencilerinin yalnızca topluluk önünde çalarken değil, yanlarında tek bir kişi dahi olsa heyecanlandıklarını dile getirmişlerdir. Bu durumu

Three 24‐hour dietary recalls by telephone 

This study was undertaken to evaluate the antihypertensive effect of stevioside in different strains of hypertensive rats and to observe whether there is difference in blood

In the 4-month-old offspring, however, the Bcl-2 protein levels in the liver and cerebellum of both male and female pups were higher in the TCDD group as compared with the

In vitro study demonstrated that the anti-tumor effects of LOR in COLO 205 cells were mediated by causing G(2)/M phase cell growth cycle arrest and caspase 9-mediated