Anadolu
BAŞLARKEN
şehir unutuluyor...
Düğün âdetleri de...
jHarcUn'iı
Istanbul!
taşınanl
yokuştan
İKJR, Genel Yayın Yönetmeni Do
ğan Hepedlndl. önerdiğinde bana
çok çekici, çok re n kli görünm üş
tü. İstanbul kazan ben kepçe, kıyı bucak
dolaşacak, eskl-yenl gelm iş Anadolu İn
sanımızın, bu g e ld ikle ri yerlerin kültürle
r i ile gelenek ve göreneklerini burada da
nasıl b ir coşku İçinde yasattıklarını yaza
cak, resim lerle süsleyecektik.
Öyle de yaptık. Avrupa yakası İle Ana
dolu yakası arasında günlerce taşındım,
durdum. Sinoplusundan H opal ısına, Ga
zianteplisinden Karsh8ina kadar pek çok
İnsanla konuştum . H iç de taşının ve top
rağının altın oluşuna kanarak gelm em iş
le rd i İstanbul'a. Koşullar, türlü zorunluk-
la r onları önüne katmış, baba ocağından
koparıp buralara getirm işti.
Çoğu konuşmak İstem edi. Adını ver
mekten bile kaçındı. Fotoğraf çekmek İse,
b ir sorundu. Söz verdiğim İçin hepsinin
adlarını değiştirdim . İstanbul'a gelm iş ol
makla ne yeriniyor, ne övünüyorlardı. Bi
ri “ Ekmek teknesi de ondanL" dedi. Maç-
kalı, yaşlı b ir Karadeniz kadını, “ Nerde
yağmur orda tarta oğull* dedi. Yine de (sa
nırım) b ir ezikliğin İçindeydiler. Evet, gel
meyi onlar istememişlerdi, dönmeyi de İs
temiyorlardı artık. İstanbul’a uyum sağla
mak zordu, doğrul Köyden gelip ha deyin
ce k e n tli olunamıyordu, o da doğruydu.
Fakat, uygarlık buradaydı, okul, su, yol,
elektrik, doktor, İlaç, hastane ve yasalar
hep burada vardı.
Bu yazı dizisi, büyük keı\te gelerek
onun çarkları arasında k im liğ in i ve k iş ili
ğini yetirmemek uğruna boşuna çaba har
camış İstanbul'daki Anadolulularımızı an
latacak. B ir başka deyişle “Şehir köylü"-
lerlm lzl. B ir gelecekte o İnsanlardan bel
k i herkesin yadırgayacağı va da hemen ka
bulleneceği yepyeni b îr İstanbullu çıka
cak, k lm b lllrl
TDK
0
jlöe haram etti sılasın
Elin érmez bir çaresin bulasın
“ lım gurbet ahım sende
kalmasın
w.
• ı.,.ifjb*L
“Şehirleşme flibl eski bir soruna teori
de çok sayıda yaklaşımlar yapılmıştır.
Engels’ten Redford’a kadar birçok yazar
bu süreci Malthusien İtiş ve çekiş kuv
vetleriyle açıklamışlardır. Daha sonraki
dönemlerde Arthur Lewis,- M.P. Tadaro
ve daha birçok yazarın bu tartışmada yer
aldığım görüyoruz. Günümüzde özellik...
le Ailen Kelley ve Jeffrey Williamson
köyden şehre göçleri açıklamak için
yeni yeni modeller geliştirmişlerdir.
Burada çok basit olarak (ki faktörün ge
çerli olduğunu görüyoruz: Nüfusun çok
hızlı artışı, topraksız insanları şehirlere
doğru itmekte ve ekonomik güçler nü
fusu şehirlere doğru çekmektedir.”
Prof. Dr. Nusret Ekin
(“Hızlı Şehirleşmenin Sosyo-Ekonomik
Etkileri”)
NA da babası anlatırmış. Oturtur- hlkâye
aöy-J
968'de Mardin, kalkınmada birinci derecedeöncelikli 2 0 II arasına alınmıştı. Ardından ge len yıllardaki yapılan yatırımlarla, 1970'lerln İkinci yarısında İlde sanayi kesiminde belirli bir can lanma başlamıştır. Ancak yeni oluşmaya başlayan bu sanayi, İşlendirme kapasitesi çok sınırlı oldu ğundan, II etkin nüfusunun bileşimini değiştirecek bir yapıda değildir. Bu yıllarda il tarımının yapısı da değişmektedir. 1960'lerde il tarımında sınırlı bir kul lanım alanı bulan traktörün; 1970'lerde yaygınlaş maya başlaması, Mardin’de topraksız ailelerin sayısının daha da artmasına yol açar. Bu nedenle,
1975’ten sonra nüfusun kırsal kesimden kopma sü
reci hızlanır. Ne var kİ, kentsel alanlara yönelen nü fusun bir bölümü, kentlerde de çalışma İmkânı bulamayarak II dışına göç ederler.
MIRRA İÇTİNİZ Mİ?
muş diz) dibine, masal |
le f gibi başlarmış anlatmaya, n u j m u hoş hikâyelermiş. Ya da o gün ler ona hoş hikâyeler gibi gelirmiş,
U atlı-tatlkdinlerm lş. ;
-“ Ne dinleyecektim bsşka ağacı ğım,” dedi, sıcacık gülümsedi yüzü
m e. “ Bir göz toprak dam zaten. Koca ovanın ortasında nokta gibi M r köydesin. Allah bile unutmuştur ten i, öyle. Elek trik yok, bir akar su yok, yol yok, telefon yok, okul - -»ta n e yok, doktor yok, İlaç yok, eczan» yok, , bilir m isini İn ta n kıamıeını de- u n , zor yaşardı,
ı İçin radyoydu, televizyondu,
te-.“ m , , . « ¿ m - H .
hennemd» miyim, nerdeylm, hablblm şaşeırdı’.-d l-
m anlatırdı. Qaca bile gözünü uyku tutmazm ış, d erci bizim oralarda da yazlan uyunmaz »m aki«"- Dam üstüne çıkar, gecenin İyice İlerlem esini, vak- ttnsâbaha dinm esini bekleriz. Uyur uyanık bekle ri*. Dertten ağacığım, gökteki yıldızlar yavaş yavaş ta a m k e n bir aslntl çıkıverin adamın cüm |e tüyleri ürperir, hepal de ayaklanır. Aman bir uyku oellverir İd o zaman, ne te n »or onu, ne ben anlatmalara kal- keyfi*. Tatlılar tatlısıdır, dünyalar dünyasıdır.* 1
MARDİN’İ BİLMEK...
---j --- — --- --- ■1 İTTİM, gördüm, biliyorum; Mardin, bir sarp
I yam aca tırmanan evlerin kentidir. Evler hep ■ — I yokua vukarı dururlar. Mardin’de her »ey yo
kuştun durmaksızın yokuş, çıkar, durmaksızın ve
soluk soluğa yokuş inersiniz. İndiğiniz yokuş sizi
alır, yeni bir yokuşun başına getirip bırakır. Haydi,
yeniden bir yokuş çıkmaya başlarsınız. Bitirirsiniz
de. Mardin'de bütün yokuşlar bir yerde son bulur,
birden ve hiç ummadığınız bir anda karşınıza bir
m endlllik bir düzlük çikıverlr.
Mardin (İşte bu Mardin), Güneydoğu Anadolu’,
nundoğu ucunda, Suriye ve Irak sınırında yer alır.
Bir vakitler Süryani Kadim rahibi dostum Allaf’la yi
ne bir yokuşun başında ya da sonundaki evinin taş
tan bahçesinde oturur, geceleri karşıdan ışıkları
. görünen o Arap kasabasını gözlerdim. Uçsuz bucak
s a ovanın çok Harisinde ve zifir karanlıkta kasaba
nın ışıkları uzaktan ateşböcekerlnl andırırdı. Rahip
A llat o yumuşacık gülümsemesiyle başını sallar,
“ Evet, doğru, bunlar da kullarının ateşböcekleri... Haklısınız!” derdi yavaş bir sesle.
Mardin, kuzeyinde Diyarbakır ve Siirt, doğuda
Hakkâri, batıda Urfa, güneyde de Suriye ve Irak ile
çevrilidir. Ekonomisi tarıma bağlıdır. Yer yer dağ
lıktır, İklim koşulları elverişsizdir; tarım bu neden
le durağandır. 1960’lerin başlarında Mardin, Türki
ye'de sanayisi en az gelişmiş İllerin başında geli yordu.
IRRA içtiniz mİ? Ben içtim. Acı, acının acısı bir kahvedir mırra. Anlattılar; Mırra, daha çok ,____ tâzlye, düğün, mevlit, doğum, kutlama ve yaş günlerinde ikram edilirmiş. Bugünlerde İkram edilirse çok makbule geçermiş ayrıca.
“ Şöyle ağacığım,” dedi Sabir G. "M ırra İkram eden, elinde nem kahve fincanı, hem de kahve İbri ği tutar. Sağ elinde İbrik, sol elinde de özel iki fin c a n - Büyükten küçüğe doğru başlar İkrama. Adem başına iki kere vermek adettir. İçen, fincanı yer» ko- maz. Bırakırsa, cezaiandınriar. Ev sahibine bir koç, bir U y, birkaç kilo kahve alır da öyle kurtarır yaka sını. Fincan, dağıtıcıya verilir."
Sabir G., Mardin kökenli, etanbul doğumludur. Çokça gitmiş baba kentin», iyiymiş, hasmış, velâ- kln İstanbul başkaymış; öyle dedi, gözleri parlıyor
du konuşurken.' ı .
“ Evli misin?"
Başını evet anlamına İki yana salladı.
.. „ - “Dönmek İster m leln Mardin’e?1'
İrkildi.
“ Niçin ağacığım?” diye sordu kuşkuyla. "Mardin, ana-baba memleketin değil mİ?”
“Yok," dedi. “Yanlışın var ağacığım, o »akiden miş. Babam da derdi, ama en çok anam derdi; in sanın vaU nı doğduğu değil, doyduğu yerdlrl Hem Mardin nere, İstanbul nerel Biz, çoluk çocuk, kan man topumuz IsUnbulfu olduk. Bîr dilimiz kabadır,
Mardin diline çalar. Çalsın ağacığım, aslını inkâr ge len, namerttir, Bir şey diyeyim; bizim kız ortayı biti recek bu yıl, hiç da benim gibi, anası gibi konuşmuyor; dlnlesen, şaşarsın ağacığım, tıpkı İs tanbul d illll” II II II il 11 1 ! i li II I II ! II 11 I II II I I II I I I II I
ılı
I I I I I I I I I I I I I II II i l l 1 I I I I I I I II II ! Il l ¡I II II IIKastamonu, Ordu, Sinop, Sivas
Üsküdar (Dudullu): Kars Erzincan. Kastamonu, Sivas, Zonguldak, Diyarbakır, Bingöl, Tunceli
Ümraniye Tunceli. Erzurum, Elazığ, Erzincan, Artvin, Kars
Hasanpaşa
Tokat, Sivas, Trabzon. Mardin, Kars, İsparta '
Avcılar: Malatya, Mardin, Sivas, Tokat
Şlrlnevler: Gümüşhane, Erzurum, Sivas, Urla ~~
Kemalpaşa: Erzurum, Sivas, Malatya
K. Çekmece: Nevşehir, Kars, Rize, Erzurum, Tokat
Sarıver: Rize, Trabzon, Giresun
Yenlköv: Rize. Trabzon, Giresun. Sivas, Gümüşhane
Ayazağa: Ordu, Sinop
Kâğıthane: Elazığ, Erzincan. Erzurum, Sivas
İkitelli: Rize, Trabzon, Gümüşhane
$işll/Cellktepe: Sivas, Malatya, Erzurum
"Mardinli gibi yaşıyor musunuz İstanbul’da?”
"İstanbullu olduk dedim demin, değil mİ? Evet, doğru, İstanbullu olduk, fakat İçimiz dışımız Mar dinlidir ağacığım. Var elbet bizi Mardinli yapan ba zı şeyler. Kız almalarda Mardinliyiz, doğumlarda, ölümlerde nereli olalım başka? Elbatte Mardinliyiz.”
Evlenmelerde hâlâ eskiden, Mardin'den kalma gelenekleri sürdürüyorlarmış şimdilik.
“ Şimdilik dedim değil mİ ağacığım, doğru de dim. Neden dersen, çünkü, zamanlar değişiyor ar tık . B izim M a rd in lile rin İstanbul’da doğan çocuklannın çocuktan Mardin’i bilmiyorlar. Gitmek bile İstemiyorlar. Ne gitsinler? Gidenler dönmüş ler de anlatmışlar Mardin’i. Nerde İstanbul, nerde Mardin... demişler. Gitmek İstemiyorlar, İlgi çekici gelmiyor onlara. Neden mi? Çünkü onları Mardin’e bağlayan bir şeyleri yok kil Hiç yaşamadılar kİ Mar din'de. Varıp çıkarken geride ne bıraktılarl Hiçbir şeyi”
Gözlerini İndirdi. Üzüntüsü İçtendi.
, “Geçenlerde bir düğün oldu. Uzaktan tanış olur
duk. Onu geçelim, hemşeriydlk. Kızı da tanırım, oğ lanı da. Evlenme öncesinin 'defter'I (kız evinin başlık, çeyiz, takı gibi İsteklerinin yazıldığı defter
miş bu) yazılmadı. Çünkü oğlan tarafı biz başlık
maşlık vermeyiz... dedi. Kız da, ben bundan başka sına varmam, başlık maşlık istemeyin, canıma kı yarım, mesul olursunuz sonra... dedi. Ondan ötürü sayım yapılmadı, noter tutanak tutmadı, güvey İm zalamadı, çaylz erkek evine teslim edilmedi. Tellal çağrılırdı, çağrılılar düğün evine buyur edilirdi; aş çı takımı düğün aşını hazırlardı. Hiçbiri olmadı bun ların. Tellal çıkartılmadı, çağrı çağrılmadı, düğün evine gidilmedi, aşçılar düğün aşı plşlrmadiler.
“ Kızla oğlan, belediye nikâh salonundan çıktı lar, bir taksi kapıda bekliyordu; oğlan taralından bir hısımlannınmış, bindiler, el salladılar, çektiler git tiler.
“ Nereye mİ gittiler?
Bursa’da bir otele. Otel» balayılarını geçirme ye.”
Sözünü bitirdi, kalktı. Bir set üstünde, gelen ge çene ve akıntısız Haliç sularına karşı oturmuştuk.
“ Bir gün yolun Hacıevhaddln Mahallesen» dü şerse...” dedi. “ Kendi elimle bir Mardin mırrası ya parım, İçeriz, olur mu ağacığım?”
İkimiz de biliyorduk bunun gerçekleşmeyeceği ni.
“Tabii,” dedim. “ Ben mırra İçmeyi severim...”