İ S T İ B D A T T A N
C U M H T
J R I Y E T E
ESKİ NAFIA NAZIRI ALİ MfjN İF ' İN
HATIRALARI
N O T
Bu
h a tıra tın
Akşam
gazetesinde neşri sırasında 6 -7 iylül
h a d is e le r i scbebile
îstanbı
1da sıkıyönetim mevcut id i . Gazetenin
sahibi
Kazım
inasi Der san ,
bu
yazı s e r is in i -her i t ; d e
karşı-
sık ıyor etim i l g i l i l e r i n e önceden tevdi etmiş ve adıgeçen yönetim
h a tır a tt a i t t i h a t ç ı la r ı n y ap tığı (te h c ir ) hareketine a it kısımla
rın
n e şrin i yasaklam ıştır .
Bu
it ib a r la h a tırattak i (te h c ir )
bahsi
yaymlanamauııştır .
I
şunları okuyacaksınız:
Yakında AKŞAM’da
!j
j
©
İSTİBDATTAN
CUMHURİYETE
ESK İ İTTİH A TÇ I ve NAFIA NAZIRIâ l i M Ü M İ F Y E G E N A j
NIN H ÂTIRALARI Y a zan : T a h a T o r o s j7 7 yıllık bir hayal
hikâyesi
Bıı hâtıralarda şunları
j
bulacaksınız:
★ Mülkiye'de ilk gizil te şekkül
★ Hafiye bolluğu ve ted hiş havası
k Enver Beyle Köprülü kazasında hürriyeti n a sıl ilân ellik ?
ıâr T a lât’la nasıl tanıştık? ★ Babıâli baskını
k Talât Paşa Kabinesi ve Nafia Nazırlığını
k Padişah bekâr Nazır istemiyor
■k Nasıl istifa ettik? ★ Malta hâtıraları ★ Aİi M ünif nasıl gözden
düştü?
©
©
?
2t,.)0.)365
NIN HATIRALARINDA
Ş U NL A Ki B U L ACA KSINIZ:
T^T
Enver* le nc-sû
t a nıştık?
^
Hürriyeîîn ilânı
'h Talât paşa’m n
hususiyetleri
* Padişah bekâr na
zır istemiyor
Af
M üstat a Kemâl* in
verdiği isler
^ Malta hâtıraları
,j
MI MÜNİF YEGENA
İ S T İB P A T T A H '-C V M H X m iV rE T E
Ali Mlnif Y E G E N A k i m d ir T '
Bu hâtıraları anlatan Meşrutiyet devri Nafia N a
zırlarından Aii Miinif Yegana için Atatürk:
«AdanalI
ların babası», Talât Paşa: «D oğruların
doğrusu»
derdi
Meşrutiyet ilânı için başlıyaiı ..ayaklanmaya ilk k a p
lanlardan biri, Saraya telgraf çeken Âli Miinif’ tir.
Babıâli baskınına katıla«, ittih at ve
T erakkinin
umumî merkezinde vazife alan, Lübnan’ da Cemal Pa-
şa'ya mukavemet gösteren, M a lla ’ daki
esaretinden
dönüşünde Millî Mücadele safına gecen, yakın tarihi
mizin bu önemii şahsiyeti size İstibdat, ‘ Meşrutiyet
Cumhuriyet devirlerine ait en samîmi hâtıralarım “an
latacak.
•HATIRALARDAN BİR PARÇA
m ü l k îye d e î i k o i / ,i, i
TEŞEKKÜL
Miilkiyede irfanımız a rttık ça , Ayrupaya kaçanların ç ı kardığı risaleleri okumak, is tibdat! idaresine karşı y a k ın larımız arasında m ünakaşa ları yapmak bir şevki tabii h a line gelmişti. Bunu em eklem e halinde bir siyasi baerket o - larak vasıflandırmak da ca iz dir.
. Fakat, hafiye bokumu k a r şısında en yakın dostunuzla dahi, dertleşmenin im kânı ol - madiği bir devirde yasıyorduk. Her insan ancak vicdaniyle konuşabiliyordu. M ektepler ve toplu yaşayanlar bir t e d hiş havası içersinde b u lu n u yordu. Hafiye teşkilâtı sistem 11 surette çalışıyor, iki kişi a - rasmdaki gizli konuşmaların mahiyetini öğrenecek kadar dessas Ve hiylekâr davranı yordu.
Kimse kimsenin sam im i- yetne güvenemiyordıı. Hrekes yekdğerini şüpheli gözlerle görüyordu. Dert yar, dertli var, derdieşaı» yoktu!
İstihbarat zayıf, tecessüs yasaktı. Herkes zahiren bir disiplin altındaymış gibi h a
-Ali Milisi f YEĞEN A rek et ediyordu. İdareye karşı
içte n iç e kaynayan fikirler, bir sel olm aktan uzaktı. Biz bu fik irlerin dam lalar h a lin de dam lam asına bile razı idik. Herkes aynı derdle m alûldü; ¡ak at kim se kimseye bıınu a - çam ıyordu .
Rir gün hem şerim , sın ıf ar kaçlaşan ve adaşım TarsusTu M ü n if'i bu m evzuda y o k la m ak istedim. Onunla S irk e -
ei’ de bir h an odasında y a tı yorduk. Ara sıra benden dah i gizli bazı kitaplar okuduğu nu hissediyordum . A caba M ü nir bazı kim selerle tem aşa m ı gelm işti?
M uhitim izde h a fiy e tecessü sü fazlalaşm ıştı. B ir a rk ad a şım .artan bu tecessüsün gizli cem iyetlerle ilgili olduğu ih tim alinden h » w » w .- m ı gren cem iy et ne id i: nerede id i? K im le r dahildi. H akikaten y arın ıyd ı? Y oksa h a îiyeler böyle bir cem iyetin m ev cu diyetin i işa r ederek m ülayim
k a rşıijya n la n mı t e.s bi t e t m ek istiyorlard ı? Z ih n im bu gibi karışık suallerle dolu 1- ken gece yarısı odam a d ö n düm. M iıhif ben gelince' u - yan d ı. Biraz yokaldım . O, bir tak ım felse fe kırıntılarını tek rariıyarak i.şi Allaha dök tü ! Hat
tâ A llahı in k â ra 'sa p a ca k k a d ar garip görüşler izbat e y ledi. Görüşm em iz kapalı k a l dı. Uyku girm eyen gözlerim şa fa k sökm esini bekledi. G e ce yarısından son ra M ünir’in kalkarak lâm bayı yakıp y a ta ğın ın için de birşcyîer ok u duğunu gördüm. B ir m üddet
son ra zikre başladı. B iraz ev vel Allahı inkâra kadar v a ran d ostum un gene «A llah Allah-, diye zikreyiernesini ga rip buldum. B irgiin sonra bu durum tekrarlandı, Artık g iin - ;
diiz halkın aleyhine, gece le h in e yapılm akta olan bu t e zahür benim büsbütün teces süsüm ü artırdı. Okuduğu k i taplara baktım . Siyasî bir e - ser veh m in e kapılarak sevin diğim bu eserler m eğerse bir ta rik ata ait im iş!
M a a m a fih M ünif sonraları, taıikat ışığı altında, istihdad m ü cadelesine katılan lardan oldu. Bizim M iilkiyede k u rdu ğum uz gizli cem iyetin h a ra retli elem anlarından idi. Y a p ılan daim î takip ve ta z ip - lere dayananı ıyarak yurdu terke m ecbu r kaldı. '
(D evam ı 26 ekim tarihli
A K ŞA M ’da)
EKi
 K Ş Â M o k u y y c u î s f J î î n y e n i t e f r i k a l a r , y a z ı l a r , r ö p o r t a j l a r t a k d i m e d e c e k
Çok yakında AK ŞAM ’da şunları oku yacaksın ^ :
© istibdattan
Cumhuriyete
77 yıllık bir hayat hikâyesi
Anlatan: ALÎ MÜNİF YEGENA
Yazan: TAHA TOROS
ESKİ İTTİHATÇI YE
NAFIA NAZIRI
¿ i . 10.1355
Eski N afıa Nazırı A H M ü n if Y egen a n m hâtıraları
Tefrika No. 1
Yazan:
Taha TOROS
Âli Müttil kimdi ve neler yaptt ?
Mütevazı hatıralarını oku nacağınız Ali Münif, eski bir
ittihatçı
ve Nafıa Nazırıdır. Yıllarca Mebus olarak A d a- na’yı bilhakkın temsil eden z kendisini tanıyanlar ca teslim edilen müstesna bir karaktere sahipti.O, hizmetlerini tadattan, hayatının sevinçli ve ıztırap- •ı çeçen safhalarını rastge- Ic anlatmaktan, bir kelime ile öğümnektcn kaçınan bir insandı.
Hizmetleri arkadaşları ve dostları tarafından bilinen, fakat Vatan ve Devlet emrin de yarım asırdan fazla m esa- isi bulunan Ali Münif, bun- tarm asla yaldızlanmasını is
temezdi. Mahviyete örnek o - abilecek kadar çekingen dav ¿anırdı.
**eî? yaşında ikin, babası- nın başından birçok badir-loı» ,
Seçmişti. Sultan Slamid’in yeni tahta çıktığı yıllara »ast ayan zalimane hareketler, babasının tevkifine sebep ol- muŞ, hâttâ memleketi terke “ tecbur eylemişti.
Ali Münif, İstibdad idare- « « e isyan eyleyen bir baba- n Ç°euSu olarak Mülkiye «ktebinde okurken, ilk de- a ııulan giz]i cemiyetin ba .. keÇmiş, Paris'dekilerle ‘ masebata girişmiş. zabtiye Nezaretinde, Bab, seraskeride 1 ' rce hapsolunmuş, bu zin »» hayatının verdiği ıstırap e korkudan yılm.yarak (Itti-tescM*5- ^ erabki) niıı resmen
'döne kadar, kellesi kol maluu1î’;.,nesaisine feragat ve ödemiş m Ct içerisindc devam
»r komiteci idi.
Hu mel* de f * “ ' aritesin‘ hürriyet L T ** kaId,ran
kabarmanla rm a
-M irâk * 1K a' ^ akam » »keri -
k ed«ek halkı bh dâva
uğrunda irşad etmiş ve Meş rutiyetin iadesi bahsinde Sa raya ilk telgrafı keşide eyli- yen Mülkiye Âmiri olmuştur.
Meşrutiyette Mebus, Vali, Müsteşar, Cebelilübııan Valii Umumisi, Nazır, Nazır Vekil» ve nihayet Malta sürgünü o- lan Ali M ünif’in geniş hâtı ralarını yazmağı, ilk olarak 1940 senesinde düşünmüştüm. Beni evlâdı gibi sevcerck tevee cüh gösteren bu büyüğümüz, düşüncemi şöylece kabul etti: Zam an zaman kendisi ba şından geçenleri bana anlata ca.ktı. Den bunları dinleyip kaleme alacaktım. Nitekim, İr şe böyle başla d ik Ben daha çok dikte ettirmesine ehem miyet veriyordum. - O ise, be nim dinledikten sonra — Yaz dıklarımı, okutmakla iktifa e - diyordu. Kendisi yaşça ihti yar, fakat kafaca eşi görül memiş bir dinçliğe sahipti. 1940 yılında başladığımız bu hatıratın sonunu, 1950 yıl» sonunda alabildik.
Hâtıralarını anlatmağa is tekli bulunmadığı günler çok oldu. O gün susardı. Daima, kendisinin anlatm ağa arzulu bulunduğum zamanı seçerdim.
İlk defa, 1940 yılında Ceyhan kazasına yakın bulunan çift liğinde bu hâtıraların tesbi- tine başladık. O gün müthiş bir soğuk ve fırtına vardı. Çiftlik binasının üst katında bir soba başındaki sedirde o - turan Ali Münif, basından meş hur beresi ve üzerinde enta risi olduğu halde sobaya o - dun atmakla meşguldü. Bu kimsesiz ve ıssız çiftlikte ek seri vaktini mütalâa île ve ya eskimiş bir iskambi* kâ ğıdını yerlere sererek, fal bak makla geçiriyordu. Ara sıra A
cem tarihini tercüme etmekle avunurdu. Maddî vaziyeti o yıl
larda sıkıntılı idi.
Fırtına ve soğuktan ısın mayan odanın içersinde, biz palto ile oturuyorduk. Sıvası dökülmüş duvar aralıkların dan, kırılmış camlardan gelen
fırtınanın düdüklü sesi, biraz sonra döşemenin altından da gelmeğe ve sergi olarak bu lunan kilim ve hasırları da yerinden oynatmağa başladı. Fırtınadan zaman zaman de niz dmaigası gibi havalanan ser
gilerin üstüne ayağımızı ba sarak, oda içeçşiııe bile sal dıran tabiatın bu kuvvetini durdurmağa çalışıyorduk! Bu vaziyete gevrek gevrek gülü şü ne tatlıydı.
¿1.10.1355
Eski Nufia Nazırı A li Münif Y egen a'n ın hâtıraları
«Tl -1 >7:
Yazan:
Taha TOKOS
Tefrika ftb. 2
ilk
hâtıralarımve
bir
ktş
günü anlatmağa başladı
DÜNKÜ TEFRİKANIN ÖZETİ Meşrutiyet devri Nafıa Nazırlarından Ali Münif Yegena, Taha Toros’a h â tıralarını anlatıyor ve onun yazdıklarını gözden geçi riyordu. Ali Münif, istibdat idaresine isyan eden lıir babanın çocuğu idi. Mül kiye Mektebinde okurken, ilk defa kurulan gizli ce miyetin başına geçmiş, F a - ristekilerle münasebete gi rişmiş, günlerce hapis ol muş, fakat ıstırap ve kor kudan yılmıyarak İttihad ve Terakkinin resmen ku ruluşuna kadar çalışm ala rına devam etmişti. İlk hâtıralarını ve hayatnn böyle bir kış gününde anlat mağa başladı. Yine böyle bir kış gününde — 1950 yılının Aralık ayının 1, sinde — A n kara’da bitirdi. Aradan geçen
m i sene zarfında hayatı ve hâ suratı üzerinde pek az konu şabildik. İlk seneler isteksizdi. Fakat son yıllarda ,eski ar kadaşı Meclisi Mebusan Reisi ve Hariciye Nazırı Halil Be yin (Halil Menteşe) Cumhu riyet Gazetesinde neşredilen hatıratı, Ali Miinif’i de böyle bir vukuatname bırakmağa sevkeyledi. Ben de zaman za man bu mevzuu kürüklüyor-
dunı.
İlk Meclisi mebusan Reisi Ahm et Rıza Beyin neşredi len bir kısım hatıratı ile, Sü leyman K â n i’niıt Akşam G a zetesindeki eski tefrikalarını kendisine okudum. Daha son ra Sadaret Müsteşarı Ali Fıı- Bey merhumun Türk T a - f ih Kurumunca neşredilen (Görüp işittiklerim) adlı ese
ri de, rahmetli M ünif’i çok a - Iâkadar etti.
* * *
Son iki sene- içinde sık sık buluşuyorduk. Ankara’ ya gel dikçe telefonla aratırdı. Z a m an zaman Evkaf Apartm a nındaki odasında veya kızı nın evinde, bazen de Meclis gazinosunda başından geçen ler sık sık ve sür’atli olarak anlatırdı.
Ara sıra evimize de gelir di. Çukurova/Iıların meşhur «Çiğ köfte» sini pek sevdi ğinden, gelişinde bunu bulur sa fevkalâde hoşnut olur ve
hâtıralarını tekrar anlatm a ğa başlardı.
Son sene içersinde hâtıra larını uzun uzun ve hâttâ birçok yerlerini tekrarlıyarak anlatması — Nç yalan söyle yeyim — İçime fena akibeti- nin yaklaştığı hissini veri yordu. Nitekim, hatıratının son kısmım anlatıp, neden se Malta esareti kısmına tek rar avdet eyîiverek bir iki nok tayı ilâve eylemesinden son ra İstanbul’a gitti. 3 Ocak 1951 tarihinde kanser ameli yatım müteakip Teşvikiye Sağ hk Yurdunda bu fâni dünya ya tecrübe görmüş gözlerini kapadı. O zaman 77 yasında idi.
Hatıratının son senelerini biraz noksan anlattı. Gerek bu kısmını, gerekse diğer kısım larını hususî evrakından, sa ir menbalardaki notlardan da faydalanarak tamamlamağa çalıştım.
Şurasını da kaydetmek is teri ir ki, rahmetli hâtıraları nı tarih sırasına gör.- an lat
mazdı. Mevzu hangi devir ve hâdiseden açılırsa onu hikâ
ye ederdi. Bize düşen vazi fe, bunları tarih sırasına ve hâdiselerin irtibatına göre ter tiplemek oldu.
Sağlığında bana verdiği bazı evrak ile, öldükten sonra kıymetli oğlunun tevdi eyle diği bir iki evraktan da, bu hâtıraların ilgili yerlerinde
Şayet, ikinci ameliyattan bahsedilmiştir
kurtulacak olsaydı — Kendi since ehemmiyetsiz olmakla
beraberi — Son senelere ait bir iki yak’ ayı da anlatacak tı- %
3İ.
16
. C
355
Eski Ñ afia N azın A li M ünif Y egen a'n ın hâtıraları
Yazan:
Taha TOROS
Tefrika No. 3
Z ıy a P a şa n ın A d a n a
va liliği
ÇIKAN PARÇALARIN ÖZETİ Meşrutiyet devri Nafıa Nazırlarından Ali M ünif Yegeııa, Taha Toros’a h â tıralarını anlatıyor ve onun yazdıklarını gözden geçi riyordu. Ali Münif, istibdat idaresine isyan eden bir babanın çocuğu idi. Mül kiye Mektebinde okurken, ilk defa kurulan gizli ce miyetin başına geçmiş, F a - ristekilerle münasebete gi rişmiş, günlerce hapis ol muş, fakat ıstırap ve kor kudan yılmıyarak İttihad ve Terakkinin resmen ku ruluşuna kadar çalışm ala- rma devam etmişti.
Ölümü Çukurova için haki kî bir matem yarattı. Bere ket diyarı Çukurova’ nın, n â dir yetiştirdiği zekâlardan bi riydi. Çok sevdiği Talât Pa şa onun için : i Doğruların doğ rusu Ali Münif) dermiş. Bü yük Atatürk ise ona: (Çuktır- ova’Iıların babası) diye, hi tapta bulunmuştur.
Rahmetli, her iki tavsife lâ yık bir karaktere sahipti. A l- kt.Jı gânl gâni rahmet eyle- sjp! TAHA TOROS
“ Y e g e n a ğ a ,, ne-
re d e n g e liy o r?
(Yeğenağa) l.ikabiyle ta nınan ailemiz aslen Anam ur ludur. Eski Ananım Beylerin den birinin, yerine kaim o la- M k çocuğu bulunmadığından, yeğenini halci olarak büyüt mesi ve ölümünden sonra bu
Çocuğun, yerine bey seçilme si halk arasında (Yeğenağa) olarak isimlendirilmiştir. Ced
dimiz bu Yeğenağu'dır. Derebeylik mücadelelerinin
Cilvelerinden olarak bir
bn-çuk asır evvel Aclana’ya yer leşen (Yeğenağa), memleke tin, bilhassa nükteleriyle ta nınan bir ailesinin üremesi ne vesile vermiştir.
Babam Yeğenağa zade Hak kı bey, eski edebiyat kitap larında (Adana’Iı Hakkı) n a - mile şöhreti olan bir şairdi. 1853 tarihinde A dana’da doğ muş, muhitinde hususi suret te tahsil gördükten soııra, devrin icabatına uyarak m e muriyet hayatını ihtiyar ey lemiştir. Maişet ka.ygusile bıı mesleğe giren babam, şiirle uğraşmaktan da hâli k a lm a -" iniştir.
Kozan’ da Aşar Müdürlüğü, Adana’ da Meclisi tdare Baş kâtipliği, Vilâyet Gazetesi mü
dür ve Muharrirliği gibi va zifelerde bulunmuş ve bilhas sa, h: lk tarafından Babıâli- ye aksettirilecek, şikâyetleri kaleme almakla meşhur ol
muştur.
Edebiyatın bilhassa hiciv sahasında behresi olan baba mın başına ne gelmişse, ka lem ! yüzünden gelmiştir. K o zan Aşar Müdürlüğü ile Ada na Meclis Umumî Başkâtip liğinden azillerinde o devre ııy
mayan Serazad kaleminin su çu bulunmakla bearber. Meş
rutiyete mütekaddim yıllar da bir Mutasarrıflığa tâyini
derdest iken, Dahiliye Nazırı Memduh Paşa’ m n durdurma sı da hen kaleminin ve keîş- mrmn yüzündendir.
Ne tuhaftır ki, vatan ve hürriyet mevzuunda ddana’- da yeni fikirli bir adam ola rak maruf bulunan Hakkı bey 23 yaşında iken ilk darbeyi, yine vatan ve hürriyet müca hidi olan Vali Şaiı- ziya P a-
S%’<Un yemiştir! Talibin bu ga
rip cilvesi babamın kalemini susturamamış, hattâ onun mücadeleli hayatında bir kuvvet olmuştur.
Şair Ziya Paşa Ifiib yılın da Adana’ya Vali olarak gel diği zaman, babam pek genç bulunuyordu. O yıllarda A- dana’da babam gibi edebiyat la iştigal eden üç dört genç vardı. Şair bir Valinin, ba husus Ziya Paşa gibi Şark ve Garp edebiyatına vakıf, hür riyet mücadelesinde çalışan bir kaJUı R a hibinin Adana’ ya g J b ! bjpbamla birlikte bütüı^ŞiffiçTeri
«
23
. /<?.
/355
Eski Ñafia Nazın Ali Münif Yegena'mn hâtıralar1
is t ib d a t t a n
-Yazan:
Taha TOKOS
Tefrika No. 4
Bu adamı nasıl
bilirsiniz ?
Şair Valiyi iki günlük mesa feden karşılamak için yapı lan hazırlıklarda bilhassa va zife alan babam, kafileye ka nşarak Pozantı’ ya kadar atla gidip istikbalinde bulunmuş tur.
Vali Ziya Taşa, kendisinin Vilâyet hududunda karşılan masına pek memnun olm a makla beraber, yol yorgun luğunun tesirile olacak, tav rında bir asabiyet sezilmiştir.
Karşılamada Adana’ ııın genç şairleri, Ziya Paşa için hazır ladıkları, kudumiyeleri birer birer okumuşlardır. Sıra Hak kı beye geldiğinde, Ziya Paşa, gereği gibi iltifat gösterme diğinden, — Esasen hassas ve seriülinfial olan — Babam, bir fırsatını bulup kafileyi terkedcrek, Adana’ nııı yolunu tutmuştur.
Valinin şehre girişinden evvel yetişen Hakkı bey, yol da kudumiyesini hicviyeye tahvil ederek, taı-aitarlarile birlikte gece yan sı, şehrin göze çarpan büyük binaları nın duvarlarına kömürlerle meşhur hicviyesini yazmıştır. Bu hicvenin son satırı, aynı samanda Ziya I’aşa’ nın A - dana’ya geldiği tarihi, ebced le ifade eylemesi bakımın dan, dillere destan olmuştur. Ziyası'kalm adı mülkün, ge linçe Paşası*
Bir gün sonra sabahleyin şehre araba ile giren Ziya Paşa, duvarlardaki iri h arf lerle yazılmış garip hicviyeyi okumuş, dehşetli surette si
nirlenerek faillerinin aran masını emreylemiştir. Diğer taraftan, bu hicviyenin son satırının ebcedle (1) sanat- kâran3 bir surette tertiplen
mesi karşısında sükûtu m u hafaza ederek, yalnız müret- tiplerinl öğrenmek istemiştir. Şair Hakkı beyin adı, o günden itibaren, Ziya Paşa’ nın sinirine dokunduğundan, bir fırsatını bulup Sultan Ham id’ e düşmanlığından ba hisle, kendisini Âşar Müdür lüğünden azletmiştir.
(1) Eski edebiyatım ızda eb cedle tarih düşürmek hususî
bir sanattı. Bilhassa Adana’-
iı Siıruri bu sanatın yeğâne üstadıdır .Hakkı bey de eb cedle uğraşmıştır. Birçok h ic viyelerinde buna başvurmuş tur.
Diğer taraftan , bu hatıra tın sahibi olan oğlu 1290 Mi lâdı yılında doğduğundan, o - n a verdiği ÇAli M üniİT a£,I> ebcedle dhğuıy tarihini gös-
tenriekleciir.
T. T.
Hattâ babam bu yüzde» sa bir müddet m frkuf dahi
kalmıştır.
3 o . ¡ 0 . ( 3 5 5
Eski Ñ afia Nazırı A li Münif Y egen a'n m hâtıraları
1ı
Yazan:
Taha TOROS
Tefrika No.
5
Çukurova’da
kur olmuştu
Babam, Ziya Paşa’yı iki -cephede mütalâa ederdi. Bil
hassa şairliğini baha biçil mez olarak tavsif eylerdi. Ni tekim, mağduriyetine sebep olmasına rağmen, ona büyük bir şair olarak inanırdı. H at
tâ
öldüğü gün, Ziya Paşa’ya büyük bir cenaze merasimi hazırhyanlar arasına o da katılmıştı. Dînî merasim sı- rasnda, im am ahaliye döne rek :— Ey cem aat! Bu adamı nasıl bilirsiniz? sualine karşı babamın.:
— İyi bir şair biliriz! Diye yüksek sesle cevabı meşhur dur.
Babam hakkında reva görü ten ikinci azil muamelesi de Adana valisi H asa« Tahsin beye müyesser olmuştur. 1887 senesinde Haşan Tahsin be yin valiliği sırasında babam yine Meclîsi İdare Başkâtibi idi. Vali her tâyin olunduğu vilâyete Başkâtip olarak a - danılarındaıı ve sırdaşların dan birini de beraber getirdi ğinden, bir fırsatını bulup Hakkı beyin vazifesine niha yet vermek istiyordu. Fakat bir bahane bulmak lâzım. Ni lıayct vesileler, fırsatlar vali yi fazla intizarda bırakmadı. O yıl Çukurovada büyük bir kuraklık olmuştu. 1308 kurağı diye anılan bu uğursuz sene de, Çukurova ziraat hayatın da, görülmemiş bir kıttık zıı- htn- £ ¡¡
7
^ Her taraftan iane ler toplanıyordu. H,ılkın h a miyetini tahrik sadedinde,vilâyetin resmî gazetesi olan (Seyhan) da bu mevzuda m a kaleler yazılması tensip edil mişti. Babam , bu mevzuda — valinin arzusu üzerine — bir makale yazmıştı. Bu makale de ahâli, ianeye davet olun makta idi. Böyle bir m akale nin başında Padişaha dua ya zılması unutulduğu bahane siyle vali, babamın vazifesine son verdi. Bu hâdise karşısın da, kafasına ve kalemi saye sinde gıyaben enöindiği dost larına güvenen babam, İstan bula gitti.
O zaman Adanadan İstan- bula Mersinden deniz yoliyle gidilirdi. Bilâhara babamdan dinlediğime göre, vapurun, Namık Kem alin mutasarrıf bulunduğu Rodosa uğrama sından istifade ederek, büyük vatan şairini de ziyaret eyle mesi her iki taraf itin meser reti mucip olmuştur. Oğlu Ali Ekrem ile zateıı tanışır ve sevîşîrlerdi. Bu tanışıklık 1884 yılında Marmk Kemalin dama dı hemşehrimiz Rıfat beyin (eski ayan reisi Menemenli Zade Rıfat) Adanada Defter dar bulunduğu sırada, Ali Ek rem beyin hemşiresini ziyaret için buraya gelmesiyle başla mıştı. Ati Ekrem bu vesile He Adanada uzun müddet kalmış ve edebiyat muhlpleriyle dost .olmuştu, fi)
Vapurun Rodos adasında f’ -*rm3S'ndan faydalanan ba bam, Hükümet Kon ağma si* derek Namık Kemali
görmüş--- ubf
(J) N a m ık K e m a l Z a d e A li E k r e m E r v 'i n A d a n n ’d a bulunduğu IÜS! y ılın d a ş a ir A d a n a lı H a k k ı B e y i l e v u k u b u la n m ü j a a r e le r i n i . k e n d i e l y a z ıla r ın ı m u h t e v i v arakad an n a k le d iy o r u m . T . T. A l i E k r e m : B î r ö y le ş a ir i s le r k i gönlün*' T â ş i 'r i e ls in r u h u m d a f e r y a t G ö n lü m d e d o ğ s u n H u rşid fü®“ i r f a n ı k ı l s m v ic d a n a im dadi H a k k ı: G ö n lü m d ile r d i b ir ö y le şair. O ls u n fe m in d e c a r i m efah ir. H ü s n ü İ lâ h i y i i a s v i r ed erken , B a k m a z ilâ h ı h ü s n o ls a zahir-(Arkası var)3
/.
/o. /95$’
Eski Ñ añ a Nazırı Â li Münif Y egen a'm n hâtıraları
İSTİBDATTAN-CUMHURİYETE
Yazan: Taha TOKOS
Tefrika No. 6
Adana valisi Abidin
paşanın
himmeti
Büyük şaire ismini söyleyince — oğlunun arkadaşı olduğunu anlıyarak — derhal hatırla mış ve hüsnü kabul göster miş. Sohbet esnasında Namık Kemal, babama sebebi azlini sual edip, yazdığı makalede padişaha dua faslını unuttu ğu cevabını alınca, hemen o - dacıyı çağırıp keşide edilmek üzere bu sabah yazılan tel grafın postahaneve tevdi edi lip edilmediğini sormuş! O devirde bahanelerin ne badi reler doğuracağını belirten bu hâtırayı babam, zaman za man hikâye ederdi.
ADANA İDADİYESİNİN İLK TALEBESİ VE A YR ILIŞ
Adana valisi Abidin Paşa nın him meli, halkın iane ve gayretile Seyhan kenarına as kerî idadi olarak yapılan bü yük taş bina 1888 senesinde Adana idadisi ittihaz edildi. Memleketin ilk idadisinin ilk talebelerinden biri idim.
1889 yılında, mektebin ikin ci sınıfında iken, babamın Gelibolu Mutasarrıflığı ta h rirat müdürlüğüne (âyini do- layısiyle naklihane ettik. Bu nakilden faydalanarak Istan bulda Mülıendishanei Şahane de okumak yegâne gayemdi. İdadide riyaziyem kuvvetli i - di. Mühendis olmayı hu bakım dan istiyordum. Riyaziye h o camız ve lıcmserimiz Mabi be yin (1) hu mektepte okumuş olması ve" bı; mesleğin istik bali hakktndakî cazip hasbı halleri beni mühendisliğin cazibesine kaptırmış gibiydi!
Gelibolııya bahamın yanm a gidince vaziyet değişti. M uta sarrıf Ş a şm el bey (Sadrazam Kâmil Paşanın oğhı, (Hikmet Bayuttm babası) He babamın muarefeleri derinleşmişti. Be
(1) N a b i M e n c m e n ç io ğ lu i a56-Mı38
nim tahsil vaziyetim hakkın da hasbıhal ederlerken M u tasarrıf bey, Mülkiyei Şaha neyi tavsiye eylemiş. M umai leyh esasen Mülkiyeli oldu ğundan, bu tavsiyesiyle inti sap eylediği mesleğin o zaman ki kıymetini belirtmek isti yordu.
Geliboludaki evimize indi ğimiz gece babam, Mutasarrıf beyin tavsiyesini cazip bir şe- kilde anlattı. Bir gün sonra elimden tutarak, beni Haş m et beyin huzuruna çıkardı. Mutasarrıf hayli ‘ iltifattan sonra Mülkiye mektebini se na eyledi.
Bir müddet sonra Mülkiye- ye girmek üzere babamla ts- tanbula geldik. O zaman Mül kiye mektebinin üç sınıfı üîa di, iki sınıfı âli kısm f vardı. Asıl Mülkiyei Şalıaııe âli kı sım idi. Mektebe girdiğim se ne idadi dört, âlı kısım üç yı la çıkarıldı.
M Ü L K İ Y E Y E G İ R İ Ş
Mülkiyeye ilk gittiğimiz gü nü hiç unutmanı. Doğruca t - dadi kısmı müdürü Abdurrah man Şeref beyi ziyaret ettik. Babam. Adana idadisi 2 nci sınıfında okuduğumu, Mül kiye idadisine vermek istedi ğini; söyleyince Şeref bey, ke keme lisaııile beni imtihana tâbi tuttu. Umumî mahiyette birçok sualler sorduktan son ra, elime bir tarih kitabı tu tuşturdu. Bir sahife kadar o - kudum. Diğer salıifeyi çevi rirken durmamı işaret etti. Okuduğum son cümledeki (Ahvali umumiye) terkibini11 neden (ahvali umumî) ölme yip te’ ııisli şekilde (alivali u - mumiye) tarzında üyâzılıp °~ kumluğunu sordu. Bijmediğim için cevap veremedim. Suali ni tavzih etmek istedi. (Hal)
müzekkerdir, (umumiye) mü- ennestir, niçin? niye sordu. Sonra kendisi sualinin ceva bım verdi:
— Müzekker kelimeler, ter kiplerinde sıfat alırken ceIlU yapılmışlarsa miieıınes olur' lar...
Sonra babama dönere^! Ilakkı bey. mahdum efen diyi idadi birinci sunla ala cağız. dedi. Ben mutlaka iki®" ci sınıfa girmek istiyordum- Fakat (Avali umumiye) birin
ci sınıftan başlamamı ica- bettirdi!
/ . / / . / 5 5 5
Eski Ñafia Nazırı Ali Münif Yegena'm n hâtıraları
Yazan:
Taha TOItOS
Tefrika. No. ^
istibdadın en şiddetli devrinde
okul idaresini protesto ettik
MÜLKİYE! ŞAHANEYE GEÇİŞ
Mülkiyenin i senelik t âti kısmını arızasız ikmal ettik ten sonra, âii kısma yâni Mü! kiyei Şahaneye girecektik. İmparatorluğun her iciadişin den Mülkiyeye girmek üzere birçok talebeler geldi. Mekte be yalnız 40 kişi alınacaktı. Taliplerin fazlalığı karşısın
da mektep d a resi, idadi m e- zunîarı arasında imtihan a ç m ağa karar yerdi. Mülkiyenin tâli kısmından mezun olan bizler bu karara itiraz eyle dik. Zira, biz esasen Mülkiye - nin idadisinden mezun oklu ğumuzdan âli kısma bilâ im tihan girmemiz lâzım gelirdi. Arkadaşlarla gizli bir toplan tı yaparak bu imtihana gir memeğe karar verdik! Boyko tumuzu, imtihan günü Sul tanahmet Camiiniıı civarın daki parkta toplanmak sure tiyle izhar eyledik. İçimizden bir grap seçerek mektep, m ü dürüne gönderdik. Ben bun ların içerisinde bulunuyor dum.
Müdür Abdurrahrean Şeref beyin odasına girdik. Mülkiye tâli (idadi) kısmı müdürü o - lan Şeref bey, n yı! terfian âlî kısım müdürü «fanustu. Müdürün yanuıdn imtihan heyeti toplanmıştı. Kepimiz Mülkiye tâli kısım mezunları nın imtihana tabi tutulm ası nın yersizliğini ve tâli kısının esasen Mülkiyenin kendi m a lı bulunduğu, ve bu idadinin hikmeti vücudunun, Mülkiye âlî kısmına talebe yetiştirmek clduğunu İsrarla iddia eyle dik, Ricamız kabııl olunmadı.
İsdibdat rejiminin en şid detli bir devrinde mektep i- daresinc karşı
protestolarda
bulunarak hepimiz Sultan Ah met parkına döndük. O gün imtihan yapılama. Boykotu muzun müessir olduğu ümi t l i n e düşerek seviniyorduk.
Bir aralık mektep idarecileri talebe mümessillerini dâvet ederek, hareketimizin isyan mahiyetinde telâkki edilece ğini, Dersaadette böyle bir vaka zuhurunun fena akıbet lere müncer olabileceğini tel kin etmek istediler. Hakikat şudur ki, o senelere kadar İm paratorluğun hiçbir şehrinde, böyle bir talebe nümayişi vu ku bulmamıştı.
Mektep idaresiyle iki gün münakaşadan sonra, bazı ar kadaşlarımızın miitavaatı yü zünden, mukavemetimiz kırıl eh. Naçar, elebaşı olan bizler de hederi istikbal endişesiyle imtihanlara katılmağa mec bur olduk.
İmtihan mefhumu, insanı heyecana ve bazen ümitsizli ğe düşüren düşünceler içer sinde bırakır. Hayatımda bu imtihan kadar hâtırasını, he y e n a m u unutmadığım bîr eşini biliniyorum. Muvaffak olanlardan 40 kişi mektebe alınacaktı, i Yarabbi!) diyor dum. Bari bu imtihanda 40 inci dahilsem !
İmtihan sükûnetle geçii. Neticesi tahtaya asıldı. Bi rincilikle kazandığımı görün ce gözlerini yaşardı, ikinci Y a Haşan Tahsin i l ) veya Cavit ( î ) îdi; iyice hatırfıya-
m »yorum.
O gün yardan m uhtelif kö şelerinden gelip imtihan ka zanan arkadaşlar, Mülkiyet
i l ) P rofesör Haşan Jııhsin ayni.
(2) Malive Nazın Cavit
Şahaneye yerleştirildi. Bir çoğumuz tanışmıyorduk, im" tihanı kazananlar hep bir a-' racla yemek yediler. Fasul- ya ile pilâvdan ibaret elan W yemeği birbirimizin yüzüne
bakmadan, birbirimizle ko- nuşmadan yedik. Yemek so nunda zayıf nahif bir tale be ayağa kalktı. Hepimizin yeni bir hayatın basamakla- rınıla olduğumuzu, yıllarca bir arada tahsil edeceğimizi)
¿ ¿ . I I . 1355
Eski Ñ afia N azın A li M ünif Y egen a'm n hâtıralan
İSTİBDATTAN-CUMHVKnHETI
Yazan: Taha
TOKOS
Tefrika No. 8
Hafiye tecessüsü faztalaşnuşh
şimdiden tanışmak için, her kesin hazır bulunan arka daşlara kendisini tanı! masını teklif eyledi. İlk evre! kendi sini tanıttı. Ben Cavit (Se lan ik); hepimi karşılıklı ta nışmalardan sonra tahsil ha yatımızın samimiyet ve uhuv vet içersinde geçmesine dua
ettik.
Mülkiyeyi ikmâlden sonra da bu çatı altında birlikte feyz alanların memleket hiz metinde yardımlaşmaları lü zumu — Devrin icabatına gö re siyasî bir mânaya gelme
mek üzere— Belirtildi. Müikiyei Şahanede geçen üç yıllık tahsil hayatımızda bir çok badirelere meruz kaldık.
Takip ve tevkif olunduk. Pa rasız kaldık. Fakat, imanımız, vicdanımız bizi tuttuğumuz yoldan ayırmadı. Bunları sı rası geldikçe anlatacağım.
İlk senelerden beri ben Fa risî ve Arabîyi ilerletmeğe ça lıştım. Günün birinde Avru- paya fira ’ zorunda kalırsam, lisandan müşkülâta uğram a
mak için, Fransızcaya da e - hemmiyet veriyotdum.
EDEBİYAT VE FELSEFE MFllAKJ
Fransızcayı ilerlettikçe, bü yük edebiyatçıların eserleri ni okumak hastalığına tu tu l dum. Birçoklarını tercüme et mek hevesi, mukavemeti güç bir a^zu halinde beliriyordu. Türkçe Divan ve Tarilı m era kım da hâd safhaya gelmişti.
Edebiyatla da iştigale başla dım. Babam Şair Hakkı
Bey,
bu merak ve meylime fevka lâde hiddet gösteriyordu. E - debiyata.
MÜLKİYEDE İLK G İZLİ TEŞEKKÜL
Miilkiyede irfa n ım ız arttık ça, Avrupaya kaçan ların çı kardığı risaleleri okum ak, is- tibdad idaresine karşı yakın larım ız arasında m ünakaşa ları yapm ak bir şevki tabii h a line gelmişti. Bunu emekleme halinde bir siyasi haerket o - larak vasıflandırm ak da caiz dir.
Fakat, h afiye bolluğu kar şısında en yakın dostunuzla dahi, dertleşm enin im kânı ol - m adiği bir devirde yaşıyorduk. Her insan an cak vicdaniyle konuşabiliyordu. M ektepler ve toplu yaşayanlar bir ted hiş havası içersinde bulunu yordu. H afiye teşkilâtı sistem li surette çalışıyor, iki kişi a - rasm daki gizli konuşm aların m ahiyetini öğrenecek kadar dessas Ve hiylekâr davranı yordu.
k im se kim senin sam im i- yetne güveneıniyordu. Hrekes yekdğerini şüpheli gözlerle görüyordu. Dert var, dertli var, rlerdleşme yoktu!
İstihbarat zayıf, tecessüs yasaktı. Herkes zahiren
bir
disiplin altındaym ış gibi h a reket ediyordu. İdareye karşı
içten içe kaynayan fikirler, b ir sel olm aktan uzaktı. Biz bu fikirlerin dam lalar h alin de dam lam asına bile razı
idik.
Herkes
aynıderdle
m alûldü;fak at kimse kimseye bunu a - çam ıyordu .
Bir gün hemşerim, sın ıf ar kadaşım ve adaşım Tarsus’lu M ü nif’i bu m evzuda yokla m ak istedim. Onunla Sirke-
c i’ de bir h an odasında yatı yorduk. Ara sıra benden dahi (Arkası var)
3.
//
Eski Ñ afia Nazırı A li M ünif Y e g e n a n ın hâiıralar;
Umduğumuz oluyor Ali M ünif!
gizli bazı kitaplar okuduğu nu hissediyordum. Acaba M ü n if bazı kim selerle tem aşa mı gelm işti?
M uhitimizde h afiye tecessü sü fazlalaşmıştı. Bir arkada şım ,artan bu tecessüsün gizli cem iyetlerle ilgili olduğu ih tim alinden bahsetti. Bu gizli cem iyet ne idi; nerede id i? K im ler dahildi. H akikaten varm ıydı? Y oksa hafiyeler böyle bir cem iyetin m evcu diyetini işaa ederek m ülâyim karşılıyanları m ı tesbit et m ek istiyorlardı? Z ihnim bu gibi karışık suallerle dolu i - ken gece yarısı odama d ön düm. M ünif ben gelince u - yandı. Biraz yokaldım . O, bir takım felsefe kırıntılarını tek arlıyarak işi Allaha döktü! Hât
tâ Allahı inkâra sapacak k a dar garip görüşler izhaı ey ledi. Görüşm em iz kapalı kal dı. Uyku girm eyen gözlerim şafak sökmesini bekledi. G e c e yarısından sonra M ü nif’m
kalkarak lâm bayı yakıp y a tağının içinde birşeyler ok u duğunu gördüm. Bir m üddet
sonra zikre başladı. Biraz ev vel Allahı inkâra kadar v a ran dostum un gene «Allah Allah» diye zikreylemesini ga rip buldum. Birgün sonra bu durum tekrarlandı. Artık gün düz halkın aleyhine, gece le hine yapılm akta olan bu te zahür benim büsbütün teces süsümü artırdı. Okuduğu ki taplara baktım. Siyasî bir e - ser vehmine kapılarak sevin diğim bu eserler meğerse bir tarikata ait im iş!
M aam afih M ünif sonraları, taıikat ışığı altında, istibdad m ücadelesine katıJanlardan oldu. Bizim Miilkiyede kurdu ğumuz gizli cem iyetin h a ra
retli elem anlarından idi. Y a pılan daim î takip ve ta zip- lere dayanamayarak yurdu terke m ecbur kaldı. !
A
Sınıf arkadaşlarımdan Les- kovikli Raufla sevişirdik (1). Dostluğumuz pek sam im ine idi. Bu saikledir ki Sirkecide bir o da tuttuk; derslerimizi birlikte hazırlıyorduk. Bilâha ra ikametgâhımızı Babıâli ci varına nakleyledik. Odamızda ara sıra Jön Türklerden ve siyasî durumdan da, gizli ba hisler açılırdı.
Bir akşam üzeri Rauf, te- heyyüç ifade eyliyen bir çeh re ile odaya girdi. Yarı sevinç li, yarı korkulu bir tavrı var dı. İçeriye girince sağa sola bakındı. Kimse olmadığını gö rünce: Umduğumuz cluyor Ali M ünif! dedi.
Böyle bir habere her an in tizar ediyordum. Bu havadise
(1) L e s k o v i k l i M e h m e t R a u f, M ii lk iy e d e i l k g i z li t e ş k i lâ t ı k u r a n la r a r a s ın d a d ır . M u h ie lif ta k ip v e t e v k i f l e r e m a r u z k a ld ı k t a n s o n r a S e l â n i k 'e s ü r ü lm ü ş v e b u y ü z d e n M ü l k i y e y i ik m a l e d e m e m iş t ir . D a h a s o n r a m u h i e li f k a y m a k a m l ı k la r d a v e S i l i f k e m u t a s a r r ıf lığ ın d a b u lu n m u ş tu r . M u m a i le y h in it tih a t v e T e r a k k i C e m iy e t i n i n k u r u lu ş u n a a i t k ü ç ü k b i r r is a le s i v a r d ır , ( i t t i h a t V e T e r a k k i C e m iy e t i n e i d i) a d ı n ı t a ş ıy a n b u k it a p , 1327 s e n e s in d e . İ s ta n b u l'd a A h m e t S a k i B e y M a tb a a s ın d a ta b o lu n m u ş tu r , (2; Ş a h ın T a k ı B e y , i l k g iz li c e m iy e t i n e le m a n la r ı d n a n v e m ü r e v - v iç le r in d e n d ir . A s le n A r n a v u t o la n m u m a ile y h , A v lo n y a k a y m a k a m lığ ın a g id e r k e n , h ü r r i y e t m ü c a d e le s i , iç in A v r u p a y a k a ç m ış v e S o f y a 'd a ( D e b r e fa ) a d lı A r n a v u t ç a b i r g a z e te n e ş r e d e r e k m ü c a d e le s in e d e v a m e tm iş t ir . H ü r r iy e t ilâ n ın d a n s o n r a G ö r ic e m e b u s lu ğ u n a se ç i lm iş tir
şaşırmadım .Karşı karşıya be yecanla oturduk. Tıbbiyede bazı gizli hareketlerden ve bunların Jön Türklerîn tema disi olduğundan Raufa bah sedilmişti. Hatırımda kaldığı- na göre Şahin Tâki bey (2) kendisiyle temas etmiş.
Bu gizli hareketten emniyet edilir Mülkiyelilerin de haber dar edilmesi ve benimle de görüşülmesi isteniyormuş. Bu haberin sevinci ile gece yan larına kadar nyuyamadık*
^. //.
/ses
Eski Ñ afia Nazırı A li Münif Y egen a'n m hâtıraları
Yazan: Taha TOROS
Tefrika No. 10
Hürriyete
susamış
Gözümüzün önünde yeni bir ufuk, içimizde canlanan baş ka bir âlem vardı.
İlk iş olarak, Tıbbiyelilerle temasa geçmek veM ülkiyede- ki yakın arkadaşlarımıza va ziyeti izah etmek kararını a l dık. Mülkiyette samimiyetine güvendiğimiz fikir arkadaşla rımızdan Murat Fuatla (1) Rahmiye (2) o gün bahsettik. Diğer taraftan Tıbbiyede bu gizli fikir cereyanlarının ba şında bulunan İbrahim Temo ile temasa geçtik. En arada, Biyarbekirli îshak Sükuti ile de görüştük. Eu istişareler ve temaslardan başka ayrıca, Ra u f Tıbbiyede Yüzbaşı olan doktor Asaf Derviş (bilâhare paşa) ile gizli görüşmeler de yaptı.
1832 senesinin başlarında vukubnlan bu hâdiseler sıra sında, her an hafiyelerin ağı na düşebileceğimizi düşüne rek âzami ihtiyatla çalışıyor duk. Mülkiyedeki diğer arka daşlarımıza bu gizli teşkilâtın mahiyetini ve mektepte birle nerek yürümemiz lüzumunu aşılamağa başladık. Bir taraf tan Rauf, bir taraftan ben günlerce meşgul eiöuk. Ben durumu, bizden bir sınıf bii- 1 2
( 1 ) M u r a d F u a t B e y a s le n B a - • u m 'lu d u r . M u h t e lif k a y m a k a m l ı k v e m u t a s a r r ıf lık la r d a b u lu n d u k t a n s o n r a , m ü te k a ir e n T a r s u s B e j i M ü H ü r lü ğ ü n d e v e i l k a ç ıla n o r t a m e k t e b in T ü r k ç e m u a llim liğ in d e v a z i f e g ö r m ü ç t ü r . M e r h u m , g a y e t n a - a i k v e m a lû m a tlı b i r z a tt ı. ( 2) S e l a n ik e ş r a f ın d a n o la n R a h mi B e y in c e m iy e t e b ü y ü k h iz m e t
leri o lm u ş tu r . H ü r r iy e t in ilânı üze rine Sel&nlk'len mebus seçilmişiir.
yük olan Selânikli Osman ile, bir sınıf k üçük olan Şevkete açtan. Tarsuslu Münif, Bey rutlu Emin Aslan, Selânikli Hüseyin, M itat Şükrü hâr taraftar olarak aramıza ka tıldılar. Hülâsa birçok arka daşlar bu işe taraftar oldular. Bu gaye uğrunda, siyasî h a yatlarının her safhasında, göz lerini budaktan sakınmadılar.
•
* *
istanbıılda gizli cemiyetin taraftarları çoğalıyordu. Mü nevverlerde cemiyete karşı o kadar artan bir iştiyak vardı ki, bu meyzudaki her haber hürriyete susamış insanların mânevi gıdası olmuştu. Sami mî kimseler birbirlerine soru yorlardı: Cemiyette kimler var? Halkça bilinen malûmat ve rivayetler cemiyetin lehi ne inkişaf ediyordu. Esasen cemiyete dahil olanlar bile cemiyette kimlerin bulundu ğunu bilmiyordu.
Bir kısım kimseler, meşhur simaların cemiyete dahil ol duklarını işiterek taraftar o- Iuyorlardı. Bilhassa ahrardan İsmail Kem âl ve Mizancı Mu rat, Ali Şefkati beylerin, hat tâ M aarif Nazırı Münif Pa- şa’nın cemiyete dahil olduk ları her tarafa iaşe ediliyor du.
Acem Sefarethanesinin kar şısmdaki odamızda hergiin bunlar konuşuluyordu. İstan bul'da cemiyete dahil olan ların tam listesini kimse bil miyordu. Bu arada Avrupa- ya kaçanların da hüviyetle rini öğrenmek güç oluyordu.
Gün geçtikçe Avrupaya firar
ederek hürriyet mücadelesine hariçte katılanlarm miktarı çoğalıyordu. Hariçteki teşki" lât kuvvetlendikçe seviniyor duk. Sultan Hamit, İstanbul- dakileri hafiyelerle takip et tirmekle beraber, hariçteki- lerden endişe duyuyordu. Ni hayet Avrupa’daki kıymetli
5
*. / /
/9 5 5
Eski Nalla Nazırı Âli Münif Yegena'nm hâiıralan
Fransaya kaçanlar
dönm ediler
Yazan:
Taha TOKOS
hürriyet mücahitlerini nasi- Jhatla, cazip memuriyet tek liflerde, para ile fikirlerin den vazgeçirmek gibi tedbir lere başvurdu. Emeline vusul için, ser hafiye Ahmet Celâ- lettin Paşayı Paris’ e gönder di. Bu zatın sıfatında h afiye lik damgası bulunmakla be raber. k lb e n hürriyetperver- lerlc beraberdi. Aldığı vazife nin Paris’dek: tatbikatı, m ü cahitlerin lehine cereyan eti. O, Paris’deki gençlere hayli yardımda bulundu. Gizli ce m iyeti« söndürülmeğine de ğil, üremesine hizmet eyledi. Fransa’ya kaçanlar Sul tan Hamid’hı iğ fa li! ma ka pılıp dönmediler. Ancak M u rat bey gibi Parîs’ dt uzun kaîamıyarak nadimane cl*>- nenler istisna teşkil eyledi.
O günlerde dahildeki teşki lâtın gayretleri su iki hede- fete toplanıyordu: (
1
) tanın mış fikir adamlarını sinerine atm ak: (2) bazılarının harice firarını sa ğla m a k ;... Bu saha daki mesaiden m emnuniyet- bahs semereler elde edildi. Bu iste m ekteı arkadaşla rımızdan: Ayınla p h M ehm ed- in büyük hmımeli görüldü.Mehmet Hilmi aslen A da- na’Iı olmakla beraber, M a arif Nazırı Antepli Mür.if Paşanın himayesiyle M ek tebi Mülkiyede okuduğu için adı Aniep’ li dal
mıştı. Hattâ mektepteki lâ kabı (Tüm Hilmi)dır. Cenup şivesi iktizasınca (biilün> ve ya (iama.m) kepmesini (tüm ) tarzında telâffuz etmesi ken disine arkadaşlar arasında bu lâkabın verilmesini mucip ol muştu.
Maarrif Nazırı Ayıntap’ Iı Münir Paşa dahi. Tüm R il- miııin gayreti?« cemiyete ta raftar oldu. Diğer taraftan, Hilmi’ nin asıl m uvaffakiye
tini, Şeyh Zafir’le yeğeni ve biraderi Şeyh Kasındın oğlu Zadeğânden Ham it beyi elde etmesi ve Murat beyin Pa ris’e firarını hazırlamasıdır.
Paris'dekilerin teşkilâtlı o - larak çalışmalar, İstanbuldan firarları arttırıyordu. Cemi yetimiz mensupları bunları kolaylaştırmak için feragat le ve her türlü tehlikeleri göze alarak çalışıyorlardı. Aydın Maarrif Müdürü Emrullah
(M aarif Nazın merhum Era- rullah efen d i;, Tıbbiyede ce miyete büyük hizmetler eden ve (Derviş Yem a) adiyle anı lan Doktor İbrahim Naci ile
Doktor Nazım’m Avrupa’ ya kaçmalarında cemiyet m en suplarının büyük yararlıkları görüldü.
G İZ bİ CEM İYETİN IIAR- BİYEYE İN TİK ALİ Tıbbiyede İbrahim Temo, İshal Sükûti, A saf Derviş, Cevdet, Nazım, İbrahim Naci, vesairenin teşkil ettikleri giz ii cemiyet ruhunu Mülkiye de de bizler genişletmiştik. Şimdi bu cemiyet fikrinin, ordunun mihrakı olan H ar- biyeye sirayeti lâzımdı. Bu nu da hemşehrim Mehmet Hil mi üzerine aklı. lîarbiyede
bulunan Şeyi. Zafir'in yeğe ni Zadegandan Hamit beyi 1- male eyledi. Leskovikli R a uf da görüşerek cemiyetin payesini açıkladı. Hamit Be- in him met ve gayretile gizli cemiyetin ruhu tiilen Harbi- yeye girdi.
Hamit Beyin cemiyete gir miş elması, cemiyet mensup larım pek sevindirdi. Herkese neş’e ve kuvvet verdi. Mu maileyh hakikaten bir hami yet timsali oldu. Az za m anda H r b i y e d e giz li c e m i y e t ve hürri yet f h '": n<n üremesini k m to etti. Kendisine namuslu ve
Tefrika No. 11
temiz arkadaşlar buldu. Mek tepte bu mevzuda ateşin ha rekeler başgösterdi. Yaftalar bile talik olundu. Cemiyetin Harbiyede kökleşmesinde Bin başı Batum’lu M usatfa’nın da unutulmaz yardımları ol du.
GİZLİ CEMİYETİN NİZAMNAMESİ Mülkiye’ de gizli cemiyete intisap edenler gün geçtikçe artıyordu. Bir aralık mikdarı 30 — 35 e baliğ oldu. Tıbbiye ve Harbiye’ de de artan gizi1 talebe teşekküllerinin bir ni zamname ile ve programlı bir (Arkası var)
^
M J355
%
Eski Ñ afia Nazırı A li Münif Y egen a'm n hâtıraları
İSTİBDATTAN - CUMHURİYETE
Yazan;
Taha TOROS
Tefrika No.
12
Dışarı ile temas, içerde gizli yayı«
surette çalışmaları fikri orta ya atıldı. Yapılacak bu nizam namenin yalnız mektepler i- çin değil, büiün memlekete şamil bir hüviyet taşınması dü şünülüyordu. Bunun lüzumu üzerinde arkadaşlarla fikir teatisinde bulunduk. Tıbbıye- deki arkadaşlar nizamname yapılması fikrine taraftar ol madılar. Mülkiye’liler İsrar eylediler. Hattâ hatırımda kaldığına göre Beyrut’lu E - min Arslaıı, Mülkiyelilerin ayrı bir cemiyet kurarak fa aliyetlerine devam edebile ceklerini ileri sürdü. Bu fi kir, ileride bir ayrılığa sebep olabilir endişesilc Tıbbiyeli ler telâşa düştüler. Bunun ü - zerine Tıbbiye’deki arkadaş lar fikirlerini şu suretle hü lâsa ederek bildirdiler.:
Bu gizli cemiyetleri birleş tirmek, büyütmek, maksadı tesis ve gayelerini bir nizam nameye bağlamak uygun o - lur. Ancak, bu sureti hare ket hafiyelerin gözlerine he def verebilir. Bu esbabı muci be üzerinde Tıbbiyeliler m u sir idiler. Bizimkiler ise m ut laka bir nizamnameye tara f tar olduklarından, işi konuş mak için gizli bir kongre ak di karargir oldu.
Nihayet bir kır gezintisi bahanesilc hep birlikte A na dolu Hisarına gidildi. 20 _ 30 kişi vardık. Muhtelif yollar dan giderek kasrın civarın da toplandık. Açık havada bütün dertlerimizi, endişele rimizi, istikbale ait tasavvur larımızı konuştuk. Konuşm a
lara namus ve vicdanımıza ye min ederek başladık.
Bizden bir sınıf küçük olan M ithat Şükrü, gizli cemiyetin nizamnamesinin yapılması nı heyeti umumiye önünde İsrarla talep etti. Cemiyetin Mülkiye’de elebaşılarından o - lan Emin Arslan da cemiyet âzalarının ancak nizamname yi okumak suretile çoğalabi leceğim ileri sürdü. Jönlerin Mısır’da muharriri Bekir Fah ri, Selânik’ Ii M ithat, Selânik
li Ahmet de mütalâlarını bil dirdiler.
Nihayet verilen karar üze rine, nizamname hazırlanma sına Rauf’ la ben memur e - dildik. Bu nizamnameyi h a zırladıktan sonra dahi, T ıb- bıyedekilerle nifaka düşmek sizin, işbirliğine devama ka rar vererek dağıldık. Toplan tımız üç saat sürmüştü.
O akşamdan itibaren h a rekete geçtim. Avrupa’ dan gelen gizli beyannameler ve risaleleri tetkik eedrek bün yemize uygun bir taslak h a zırladım. Bu nizamname ta sarısını gizlice Tıbbiye’ de İbrahim Tem o’ya gönderdik. Onun, Tıbbiyeliler namına, mütalâasını öğrenmek isti yorduk.
İbrahim Tem « nizamname yi uygun buldu. İshak Sükû- ti de Tıbbiyelilerin görüşle rini bize getirdi. İbrahim Te- mo, nizamnamemizi iade e- derken, en tehlikeli ihtimal leri nazara alarak, çoğalan hafiye takibatı karşısında
bıı
kâğıdın mektepte ve üzerim
de bulundurulmamasım ü *' ve eylemişti. Nitekim bu yüz' den başımıza felâketler ( Bu kısım ileride anla
tılacaktır)
Hazırlanan nizamname tanı şeklini aldı. İstanbul’da ba‘
sılmasına imkân ve fnsat yoktu. Paris’e veya Mısır’a
7
//•
1955
Eski N afia Nazırı A li Münif Y egen a'n m hdhralan
Yazan:
Taha TOKOS
Tefrika No. 13
55
gün mevkuf kaldıktan sonra
gönderip bastırmak istiyor duk. Bir kopyesini Tıbbiye’ - den Cevdet vasıtasile harice çıkarttık. Diğer nüsha n ez- dhnde kaldı.
EVKAItT MUZ1RRE İHZAR VE TEVZİİ
Gizli cemiyetin fikirlerini bütün yurda yaymak için iki cepheli çalışıyorduk. 1) P a- ris’ de Ahmet Rıza’ ntıı çıkar dığı (Meşveret 1c sair neşri yatın yurda sokulmasını te min .2' Memleket içinde ba zı gazete ve eserler basarak tevzi... Her iki sahada da bü tün arkadaşlar feragatle sis temli surette çalışıyordu.
(Meşveret)i imtiyazlı ecne bi posfahaneler vasıtasile postrestant olarak getirtiyor
duk. Bu mevzuda. İtalyan Se farethanesi ile Salcın’ in ta vassut ve yardımlarım gör dük.
Dahildeki neşriyattan h a sıl olan varidatı, paris’ deki arkadaşların geçimine medar olmak üzere yollamak im kân larım da bulmuştuk. Bununla İshal: Sükût! meşgul oluyor du.
Yurt dışında ve içinde neş riyat cemiyet taraftarlarım arttırıyordu. Onun için bütün mesaimizi bu cihete tevcih et tik. Evvelâ rahmetli AH Şef kati Beyin eski gazetesi o -
lan (İstikbal) ihya edildi. A h met Rıza da yazıyordu. (Fer- yad) adlı bir gizli gazete kuruldu. Bu gazete İstanbul’ da basılacak, fakat Paris’ de basılıp İstanbul’a geliyormuş t»bi bir hüviyet alacaktı.
Diğer taraftan, Mizancı Murad Beyin (Turfam ı Tu
r-JteMa mı).
ropıapı
zsösî
gândan Ham i t Beyin him me tiyle forma form a bastırıldı.
Bunu tevzide birlikte çalıştı ğımız. Leskovikli Rauf tevkif olundu. Bu arada hükümet aleyhine yaftalar da ele geç ti.
MÜLKİYEDE T A K İB A T VE TEVKİFİM
Gizli cemiyetin tarafımdan hazırlanan nizamnamesini e - min bîr yerde muhafaza ey lemek bir mesele oldu. M ül- kiye’ de gizli fikir hareketleri ne ilk katılan hamiyetli ar kadaşlardan İzmir’i ! Şevket adında pek güvendiğim bir talebe vardı. Bizden bir sınıf küçük olmakla beraber, bü tün hayatımız birlikte geçer di.
Şevket, Nuruosmaniye ci varında hemşerisi olan bir kahveciye devam eder ve kah venin üzerinde tedarik eyle diği bir odada yatardı. Bu rasını pek emin bulduğumuz dan, cemiyetin nizamnamesi ni, saklamak üzere Şevket’e verdim.
Meğer bu gazino kafiyele rin uğrağı im iş’ Şüphe üze rine Şevket’ in odasını basa rak nizamnameyi ele geçir mişler. Yekdiğerimizle sıkı temasımızı önceden tesbit et tikleri anlaşılan hali yelerin Jurnalile Şevket, Selânikli
Osman, Leskovikli Rauf ve ben tevkif edildik. Hepimizin ayrı ayrı ifadelerine müra caat ettiler. Ayrı hücrelere koydular. Hiç birimiz birşey söylemedik. Cemiyeti ele ver memek, için bu gibi hafiye takiplerinde inkârı ihtiyar eylemek önceden verdğhniz
hararlar jneyaııuıda idi*
55 gün mevkuf kaldıktan
sonra — Şevket hariç — Tab iiye edildik. Mektebe devama
başladıksa da her hareketi
miz tarassut olunuyordu. ^ e' reye gitsek hafiye takibatına
maruz kalıyorduk. Şüphe ve
rici en küçük hareketlerde11
* ile
sakınarak, korku ve » a * yaşamağa cebriıvefs efliy°r" duk.
Herkes bizden çekiniyordu-
Kısacası m im lenm işlik!