• Sonuç bulunamadı

Halkın çok sevdiği sanatkar Naşid'e jübile yapılıyor:Naşid otuz senedenberi sahnede çalışan ve kendi sahasında yenilikler yapan azimli,fedakar sanatkardır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Halkın çok sevdiği sanatkar Naşid'e jübile yapılıyor:Naşid otuz senedenberi sahnede çalışan ve kendi sahasında yenilikler yapan azimli,fedakar sanatkardır"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sahiíe 6 A K Ş A M a M art 1938

Halkın çok sevdiği sanatkâr Naşide Jübile yapılıyor

Naşld, otuz senedenberi sahnede çalışan ve kendi

sahasında yenilikler yapan azimli, fedakâr sanatkârdır

Naşid özcan matbaamızda Selâmi Sedesle konuşuyor

Halkın sevgisini kazanmak kadar güç şey yoktur; bu güçlüğü yenenler de memleketlerinin mutlu insanlarıdır; Naşid de bizim mutlu hemşerilerimiz- den biridir. Naşidi sevmiyen hiç kim­ se yoktur dersek mübalâğa etmiş ol­ mayız. Ancak sanat sahasındaki bu mutluluk çok çok karın doyuruyor ve bir zaman sonra da insanı aç bıra­ kıyor.

Sanatin ve sanatkârların istikbali ile yakından ve candan alâkadar olan B. Muhiddin Üstündağ. TT sahnesi­ nin bu emekdarını da u n . adı. Mar­ tın 22 nci gecesi, Şehir tiyatrosunun komedi kısmında Naşidin otuz yıllık sahne hayatı kutlanacak. Bugün elli yaşma giren, otuz senedenberi bizi güldürüp eğlendiren, halka neşe ve­ ren, kederli yüreklere soğuk su, serpen halkın göz bebeği Naşide, hükümeti­ mizin de yardım elini uzatacağına’ şüphemiz yoktur. Tiyatromuz için büyük emekler sarfetmeğe başlamış olan, bir çok sanatkârlara yardım­ da bulunan hükümetimiz, sahne sanatinin öksüz sanatkârı Naşidi artık öksüz bırakmıyacak, otuz se­

ne halkımızı güldüren bu sanat­ kârın, ihtiyarlığında ağlamasına meydan vermiyecektir. 22 Mart ge­ cesinden sonra, Naşidin temiz alm terini silip rahat nefes alacağı ve ço­ luk çocuğiyle barınacağı -hiç değilse- bir evi olmalıdır.

Naşidin benimle görüşmeğe gelece­ ğini duyan arkadaşlar çocuk gibi se­ vindiler. Naşidi sahnede yüzlerce de­ fa seyretmiş oldukları halde, onu yüz birinci defa görmek arzusunu yene­ mediler, oturup beklediler.

Naşid miralay Ahmed beyin oğlu­ dur. Kendinde terbiye ve tevazuun bütün asaleti mevcuttur. Kapıdan bir gölge gibi giren, parmaklarının ucu­ na basarak yürüyen, söz söylerken kızaran Naşidi tanımıyan olsa, onun, yüz binlerce kişinin alkış tufaniyle yükselmiş bir sanatkâr olduğuna ina­ namaz.

— Bay Naşid dedim, insana ağır ge­ len iki şey vardır: «Dilin ağız tapası- zihinde beyin pası» olması.

Naşid gülümsedi:

— Bunlar bir şey değil, dedi, insa­ na asıl ağır gelen nedir bilir misiniz?.

«Yağlı bulgur lapası - dik yokuşun sa­ pası!»

Arkadaşlar sokuldu, fotoğrafçı ma­ kinesini hazırladı. Anlıyorum, karşım­ da oturan Naşid, birdenbire «Surpik dudu» laşacak «Karagöz» leşecek, «Bayram ağa»ya benzeyiverecek diye bekliyorlar. İtiraf edeyim ki, bunu ben de bekliyorum...

1316 da saray muzikasma giren Na­ şid - onun dilile devam edeyim:

— Bombordun küçüğü Basson ve keman çaldım dedi.

Fotoğrafçı ferma durdu; makine gö­ zünde... Naşid poz aldı. Makinenin se­ si duyuldu: Klik, klak!.. Naşid sordu:

— Nasıl tatlı baktım mı?.. Pek tat­ lı bakarım, bir kere lokantada yemek yiyen bir bayana baktım, kadın az kal­ sın boğuluyordu.. Anlayın nasıl bak­ mışım...

— Sahneye nereden düştün bay Na­ şid?..

— Tokattan bayım!.. Herkes Tokat- hyandan, Tokatlıdan gelemez a.. Ben de Tokattan geldim... Tokat belki acı­ dır amma tokluk 1yi şeydir. Lâtife söy­ lüyorum. Ben şehzadebaşıhyım... Am­ ma korkarım ki âhır ömrümüzde aç adam kalmaktansa tok at olmağı ca­ na minnet bileceğiz..

Naşidin bu tekerlemesinde bedbin

Naşıaıe, babası miralay Ahmed

bir istihza var... Ben soruyorum: — Tiyatro sevdasına nasıl yakalan­ dınız?.

— Rahmetli Abdi efendi peder mer­ humun ahbabıydı. Ben muzikada ça­ lışırken, Abdi efendiyi de mabeyin or­ ta oyununa aldılar. Peder kendisine rica etti Abdi efendi beni muzika ko­ lundan orta oyunu koluna aldı...

O zamanlar «Millet kayığı» denen bir oyun vardı. Üsküdardan kalkan bir kayığa türlü türlü insan biner ve köprüye kadar, kendi telâffuz, şive ve lehçelerde konuşurlar. Ben bunu «Rü­ yada taaşşuk» oyununda yapanm. İşte beni bu oyundan imtihan ettiler. Bü­ yük odaya girdim. Bütün üstadlar sı­ ra sıra oturmuşlar... Ben ufaldım, ufal­ dım, ufaldım da, utancımdan yok ol­ dum: «İzin veriniz de arkamı dönüp konuşayım» dedim. Duvara döndüm, taklidlere başladım... Münhal mukal- lidlik yok. O zaman bir mukallidin ye­ rine geçmek için o mukallidin ölme­ si beklenirdi. Yalnız muhacir münhal­ dı. Ben muhacir oynamağa başla­ dım... Ondan sonra saraydaki İtal­ yan artistlerinin operetinde koroya çıktım. Fransız Bertrand da, salon ko­ medileri oynardı, bana pandomimsi komik roller vermeğe başladı. Derken müslüman olan Güllü Agop saraya alındı. Adı Yakup efendi olmuştu. Bir dram kumpanyası yaptı.

Güllü Agobun sarayda kurduğu dram kumpanyası hayli enteresan. Tabiî aralarında kadın yok; saraya ka­ dın sokmuyorlar. Bunun için kadın rollerini Ali İlyas, Küçük Ziya ve Na­ şidin ağabeysi genç Ziya yapıyor. Hil­ mi bey koca karı rollerine çıkıyor. Kum­ panyada Hazımm büyük babası Hakkı

Caker beyle muallim Zati bey var. İşte bu kumpanyalar arasında yeti­ şen Naşid nihayet günlerden bir gün Karagöz gazetesi başmuharriri bay Mahmud Nedimin yazdığı viyolonist

bay Zekinin bestelediği «Şüpheli ç o cuk» operetinde kabakçı rolüne çıktı.

Derken merhum Paskal Sami ile birleşip bir kumpanya yaptı, daha sonra komik Haşan efendi merhumla birleşti ve bir gün canlı Karagözü ye* niden ihya edip «Karagöz)) oldu.

Naşid eski orta oyununa modern b il şekil veren, kendi sahasında kayda de* ğer yenilikler yapan halk sanatkârı­ dır. Eskiden tulûat kumpanlarmda meselâ «Âşıklar» oynanırken, âşık­ lar kır kahvesinde mukavva saz çalar­ lar, komik teneke içinde kahve pişirir­

di. Naşid âşıklara saz çaldırdı ve kah­ veye kahve ocağı kurdu ve asıl mü­ himini, taklidini yaptığı tiplerin yal­ nız şive, telâffuz ve lehçelerini taklid

etmekle kalmadı, onların şekline gir­ di, onlara temessül etti. Geçen sene it­ faiye törenindeki bekçi Naşid, yalmz «Yangun varrr...» şivesile bağırdığı için bekçi değildi, hali tavrile, yürüyüşü ve duruşile tıpkı eski zaman bekçile­ rinden biriydi.

Burada Naşidin 30 uncu yılını can­ dan kutlarken, bu mutlu münasebetle eski bir hatıramı kaydedeyim...

On altı on yedi yaşmdaydım; şair­ dim ... Bir gece Kuşdili tiyatrosunda Naşid «Âşıklar»ı oynuyordu. Arkadaş­ larla sahneye bitişik ilk locada ötm ü­ yor ve âşıkların söyledikleri beyitlere, karşıdaki aktöre zaman bırakmadan mevzun ve mukaffa cevap veriyordum. Söz sırası Naşiddeyken ben gene loca­ dan atıldım:

«Beyitlerin hep böyle bir örnek mi? «•'¿m 3idunj. vuvBvdvd uniunq vooji»

Naşid şöyle bir döndü, locaya yak­ laştı, elini şakağına dayadı ve şu ga­ zelle mukabelede bulundu: < Dün gece ahenk vardı, çektim uzun bir hey hey ■ kafam kızmaya görsün, fiyakanı bo­ zaran küçük bey!..»

Koca Naşid!

Selâmi Sede$

Başka başka rollerde Naşid

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

geleneksel Beypazarı evlerinin, modernizm ve postmodernizm bağlamında önce ötekileştiril- mesi sonra yeniden üretilmesi ile tarihî dokuda yer alan ve önce benimsenen

Avrupa Konseyi tarafından vicdanî reddin tanınmasının gerekliliği ve bu hakkın AİHS’nin dokuzuncu maddesinin bir uygulaması olduğu yönündeki 1967 tarihli ilk

根據病因,可將高血壓區分為本態性(原發性)及續發性兩大類。

從次 ,行俠脊旁第三空陷中,中 穴也。 髎 髎 從中 ,行俠脊旁第四空陷中,下 穴也。 髎 髎 從下 下行,陰尾尻骨兩旁五分許,會陽穴也。

The main purpose of the study was to investigate a) the self-efficacy level of learners of English as a foreign language (EFL) in the process of learning English, b) whether their

The purpose of the present study was to investigate the oral health status of the elderly in Taipei region and to confer the factor affecting oral health-related quality of

Hint- li araflt›rmac›, bunu çay ekstrelerinin oksidasyon stresini ortadan kald›rmas›- na ba¤l›yor ve dünyada en çok çay tüketen ulus olan Çin’de katarakt›n görece

Kristal yapıya komşu altıgenlerdeki katı, sıvı, gaz halindeki su miktarının nasıl değişeceği ve altıgenin kristale eklenip eklenmeyeceğiyse altı parametre