ß
İpekçi’ye yöneltilen kurşun kaleme değdi
Dünyadaki beş basın
müzesinden biri
İstanbul’da
Cağaloğlu’nda. Öteki
basın müzelerinden farkı
ise basın şehitleri
köşesinin çok kalabalık
olması. Bir de Türk
basın tarihinde kadın
gazeteciler .yokmuş
gibi davranılması...
K ınkbir
Cross kalem
ÖZLEM ÇALIŞKANER
' - ltm rengi, “Cross” marka, ortadan kırılmış birkalem, bizi 17 yıl geri- ;s - • -i yc götürüyor... Milliyet Gazetesi
% Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979’da 16.30 uçağıyla Ankara’dan İs tanbul ’ a dönüyor ve “Durum ” yazısını yaz mak için doğruca gazeteye geliyor. Yazısını bitirdikten sonra, saat 19.30 sıralarında Mil liyet’ten ayrılıyor ve her zaman olduğu gibi arabasıyla evinin bulunduğu Maçka Karakol Bostan Sokağı’na geliyor. Trafik sıkışık ol duğundan, evine yüz metre uzaklıkta, köşede duruyor. Olacaklardan habersiz. Tam o anda katil, arabaya yaklaşıyor ve tabancasıyla ateş ediyor. Abdi İpekçi, bu silahlı saldın sırasın da kalbinden iki, k an n boşluğundan bir ve kolundan iki kurşun yarası alıyor, ipekçi, sal
dırıdan kurtulm ak için arabasını hareket et tirmek istiyor, ancak direksiyona hakim ola- mayarak, köşedeki direğe çarpıyor. Çevrede kiler yardımına koşuyorlar, ama ünlü gazete ci tüm çabalara rağmen kurtanlamıyor. İşte saldırı sırasında, kurşunlardan biri de Abdi ipekçi ’nin iç cebindeki kalemine rastlıyor ve onukınyor.
K ınlan altın “Cross” kalem, bugün Türki- ye Gazeteciler Cemiyeti Basın M üzesi’nde sergileniyor. Kalemin yanında, İpekçi’nin TürksporGazetesi’nden aldığı ilk maaşı, kâ ğıt bir Türk Lirası ve yayımladığı kitaplar da m üzenin loş ışıklan altında izleyenlere bir gazetecinin kötü sonunu anımsatıyor.
Bunlann yer aldığı odanın diğer köşesin de, kahverengi, büyük, ahşap bir masa.. Önünde yine kahverengi bir sandalye. Masa nın üzerinde siyah bir telefon ve bir masa
-lambası duruyor. Masanın yakınında, birca- mekan içinde altın rengi tabağı, taraklan, cam bardaklar, telefon rehberi ve bir de pasa port bulunuyor. Bakırrenginde bir çalar saat 7.24’te durmuş. Başka bir camekanın içinde “Ceza”, “Hürriyet Apartm anı”, “Düşenin Dostları” gibi kitaplar da yer alıyor. Hepsi sanki sahibini bekliyor. Bir zam anlar Sedat Sim avi’ye ait olan eşya, artık Basın Müze- si’nin... Bugün Sedat Simavi’yi kim anımsar, yeni kuşaktan? Sedat Simavi zamanında bir çok ilke imzasını atmış. Örneğin, 1 Mayıs
1948’de “Hürriyet Gazetesi”ni yayımlaya rak, Türkiye ’de yüksek tiraj lı gazeteciliğe yö nelmek gibi...
Abdi ipekçi, Sedat Simavi ya da yine mü zenin başka köşelerinde Zekeriya Sertel, Sa- biha Sertel, Ahm et Emin Yalman ve Cihad Baban.
“M aalesef müzeye yeterince ilgi gösteril m iyor” diyor Basın M üzesi M üdürü Saadet Altay. “Basın, kendi müzesine sahip çıksın, çünkü müze bugünleri yannlara aktarıyor. Bu birkaç kişinin çabasıyla olmuyor. Elbirli- ğiyle yapmalıyız.”
Saadet Altay, “Türkiye Gazeteciler Cemi yeti Basın Müzesi, dünyadaki beş basın mü zesinden biri . Başka ülkelerdeki basın müze leri, ya basın teknolojisine yönelik olmakta ya da basın yayın dünyasıyla ilgili eserleri içerir. Bizim Basın M üzemiz ise, hem basın teknolojisi hem de bu teknolojiyle üretilen eserleri içermesi bakımından, dünyadaki benzerlerine üstünlük sağlıyor” şeklinde ko nuşuyor.
Cemiyetten yardım aldıklarım belirtiyor Altay. “Her şey bağış. Gazeteler, kullanılma yan teknolojilerini müzeye bağışlıyorlar. Ki taplar da aynı şekilde. Ama gönül isterdi ki, şu son teknolojiyle ilgili araç gereç bağışlan sın. Ne yazık ki böyle bir bağış yok. Teknolo ji çok çabuk gelişiyor. Bugün kullanılan, ya rın kullanılmıyor. Kullanılmayanı hemen bu raya getirmek gerek.”
Tek bir kadın portresi
Müzeyi gezmeyi sürdürelim... Müzede yalnızca tek bir kadın gazetecinin portresi var. Sabiha Sertel’in. (Kızı Yıldız Sertel’in girişimiyle iki senedir burada. Müze de ne dense kadın gazetecilere duvarlarını daha açam am ış.) Hemen yanında eşi Zekeriya Sertel ’ in portresi yer alıyor. Çiftin anı eşyası arasında ise, altın bir erkek bir de bayan kol saati, iki gözlük, mercek, pusula, cep saati, iki kalem ve bir not defteri bulunuyor... Yeni kuşak, Serteller’in 4 Aralık 1945’te tahrip edilen Tan Matbaası’m ancak anma
günlerin-Basın şehitleri bölümüne asılan son portre Metin Göktepe’ye a it Bu kez katiller belli am a...
CUMHURİYET DERGİ
Tan Gazetesi’nden kalanlar, Sabiha Sertel portresi ve Zekeriya Sertel’in eşyaları...
Müteferrika Matbaası.
den ve kitaplarından anımsıyor. Bir sonraki portreler d e , Ahmet Emin Yalman ve Cihat B aban’a ait. Onların da anı eşyası arasında, ödül ve plaketi eri dikkat çekiyor.
Basın Müzesi gezenlere teknolojinin ne kadar çabuk geliştiğini anımsatıyor. Bulun duğumuz birinci katta yer alan geniş galeri nin merkezine kocaman bir klişe kamerası yerleştirilmiş. Makine, kurşunlabaskı yapı lan dönemlerden kalma. Fotoğrafların çinko plakalar üzerine kopyalanacağı cama aktarıl masını sağlayan bir nevi fotoğraf makinesi. 50x5x boyutunda cam takılan Klimscen mar ka kamera, iki adet ark lambası ile aydınlatı- lıyormuş.
Başka bir bölümde, zaman içindeki yolcu luğunuzu kolaylaştırmak için canlandırmaya başvurulmuş. Şalvarlı, rengarenk giysili, başları sarıklı üç manken, tahtadan bir m at baada çalışıyor. İbrahim M üteferrika’nın
1729 yılında Türkiye’de kurduğu ilk matba anın, M üteferrika M atbaası’nin birebir ya pılm ış bir maketi. Maket matbaa, dönemin çeşitli gravürlerine ve tarihçesine bakılarak yapılmış. Bastığı birtakım ürünler ve taşbas- kı sı örnekler de hemen yanında yer alıyor.
Basın Müzesi ’nin hazırladığı broşürde şu bilgilere yer veriliyor:
“Müze’nin Çemberlitaş’taki beş katlı bina sı, M aarifN azın Saffet Paşa tarafından 1865 yılında yapıldı. Maarif-i Umumiye Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) ve İstanbul Darülfü nun (üniversite) hizmetlerinde kullanılan bi nada daha sonraki yıllarda Sansür Heyeti ça lıştı ve 1908 ’de Şehrülem aneti’ne (İstanbul Belediyesi) devredildi. 1908’den 1983’e ka dar Belediye’nin çeşitli birimlerinde hizmet verdiği bina, bu dönemde Nezih Demir- kent’inbaşkanlığındaki (Türkiye) Gazeteci ler Cemiyeti Yönetim Kurulu ile İstanbul Be lediye Başkanı Abdullah Tırtıl arasında yapı lan anlaşmayla Cemiyet’e kiralandı. 1984-88 yılları arasında restore edilen bina, 9 Mayıs 1988 ’de Basın Müzesi olarak hizmete açıldı.”
“Basın M üzesi, m üzecilik işlevinin yanı sıra, kültür ve sanat etkinlikleri yönünden de önemli işlevleri yerine getirmektedir” diyor Saadet Altay. “Müzede seminerler düzenli yoruz, hobi düzeyinde resim, minyatür, gra vür, diksiyon kursları veriyoruz. Halkımız
6 NİSAN 1997. SAYI 576
19
eksik olmasın. Bütün sergilerimiz ilgi görü yor.”
Müzenin başka bir köşesindeyiz. Sonraki odalarda, Türk gazeteciliğinin başlangıcı olan 1828 tarihli Vakayi-i Mısriye Gazetesi ve T ürk Basını ’m n ilk basamaklarını anlatan belge ve gazeteler yer alıyor. Ayrıca 2. M eş rutiyet’le beraber gerçekleşen basın patlama sı, TBM M ’nin açılışı ve harf devrimine ka dar olan gelişmeler sergileniyor.
TürkBasını nerelerden gelmiş? Bir anı ki tabı... Ünlü Servet-i Fünun’u 1891 ’de kuran Ahmet İhsan Tokgöz’ün “Matbuat Hatırala- n m ”ı...
“Ebussuud Caddesi’nde, matbaamızın bi raz ilerisinde Mahmud Bey Matbaası vardı. Babıali ’nin bu aralık yeniden canlandırdığı Takvim-i Vakayi burada basılmaya başlan mıştı. Mümtaz Bey (Paşa) her akşam m atba ada çalışırlardı.
Sadrazam Kamil Paşa’nın b ir görevinden ayrılışında diğişikliğe ilişkin padişah yazı sında “hasbel icab” (gereğince) sözünde elif- lam ’m elifi lam harfinden sonra gelerek “hasblaicab” biçiminde yayımlandığından, Abdülhamid küplere binmiş ve bir gecede Takvim-i Vakayı tümüyle kapatılmış, Reşid Mümtaz Bey, bir daha devlet memurluğunda kullanılmamak koşuluyla görevinden alın mış ve bu görevden almanın nedeni ilan olun muştu.”
Birinci kattaki başka bir odada, Anadolu Ajansı’na 1978-1985 yıllan arasında hizmet veren Muirhead m arka telefoto cihazları ve ajans bültenlerinin çoğaltılmasına yarayan “Roto Warke” marka mumlu teksir makinesi bulunuyor.
Bir başka odada olayların fotoğraflarının gazeteye ulaştırılmasında kullanılan, seyyar telefoto verici cihazı yer alıyor. “Belinograp- he” marka cihaza takılan 13x18 boyutunda bir fotoğraf, telefon hatları ile 6-13 dakika arasında gazeteye ulaştırılmış. Hemen karşı sında bir kabartma makinesi duruyor. M aki neyle tipografi sistemiyle basılan kartvizit veya davetiyelerin üzerine kabartma işlem i yapılırmış.
Basın şehitleri...
Yine eskiye dönelim... Ahmet İhsan Tok- göz, anılarında anlatmayı sürdürüyor:
“Servet-i Fünun’un ilk altı sayısını Babıali yokuşunun köşebaşı şimşir hakkaklarına yaptırdığım resimlerle M ercandaki Bible H ouse’dan kiraladığım galvanolarla, P a ris’teki bir ajanstan getirttiğim ünlü yabancı ların portreleriyle donatmıştım, ilk Avrupa yolculuğumdan dönerken V iyana’da Angerer ve Goeschel çinko ve hak fabrikasıyla yaptığım anlaşma üzerine, İstanbul manzaraları fotoğraflarını bu kuruluşa gön dermiştim; bunların klişeleri geldi. Paris’te ve V iyana’da matbaaları gezip inceleyerek bu yeni icat klişelerin nasıl basıldığını, ne gibi mürekkep kullanmak gerektiğini de öğ renmiştim. Paris’teki bir kâğıt fabrikasına resim basmaya uy gun kâğıt da ısmarlamıştım. Kâ ğıtlarım geldi. Bu, benim ilk ticari işlemimdi. Viyanaklişelerinden “Or- taköy Camisi” resmini Servet-i Fü nun’un ikinci altı ayının birinci sayısı olan 27 numarayabasarken baskı makinesi üstünde kendim uğraştım. Sanıyorum İstanbul’da çinkoya basılan ilk resim buydu. Bundan sonraki sayımızda “Kızkulesi” resmi çıktı ve Servet-i Fünun’unyaşam ındabüyükbirrol oynadı.”
Müzenin Basın Şehitleri Bölümü gezenle ri dram atik bir havaya sokuyor. Durup düşü nüyorsunuz. Ne çok basın çalışanı kör b ir kurşunun hedefi olmuş. Duvarda 5 N isan 1909’da Galata Köprüsü üzerinde tabancay la vurularak öldürülen ilk basın şehidi Ser besti Gazetesi başyazarı Haşan Fehmi’den günümüze kadar basın şehidi gazetecilerin
Basın M üzesi’nin dış görünümü. Sedat Simavi ’nin masası.
Anadolu Ajansı ’na hizmet vermiş bir telefoto ve telex. Klişe Kamerası.
İ
Saadet Altay
fotoğrafları asılı. Hepsini anımsa mamız gerekiyor...
Haşan Tahsin, Zeki Bey, Ah m et Samim, Haşan Fehmi Bey,
Haşan Tahsin Recep, Adem Yavuz, Ali Ihsan Özgür, Abdi İpekçi, Ilhan Darendelioğlu, İsmail Gerçeksöz, Ümit Kaf- tancıoğlu, Muzaffer Feyzioğ- lu, Recai Ünal, Mevlut Işık, Seracattin Müftüoğlu, Sami Başaran, Kamil Başaran, Çetin Emeç, Turan Dursun, Halit Gün- gen, Flafız Akdemir, izzet Kezer, Bülent Ülkü, U ğur Mumcu. Hepsi’ genç, genç sayılacak yaşta acımasızca öldürülmüşler. Basın şehitleri bölümündeki son resim çok genç bir gazeteciye ait. Haber izlerken gözaltm aalınıpöldürülen gazeteci M etin Göktepe’ye.
“M atbuat H atıralarım ”a dönelim... 1910 H aziran’ı... “B ahçekapısı’ndaki fırından sonra ortaya çıkan köşede, şimdi oradaki ec zanenin önünde, gece karanlığında arkadan patlayan bir revolver kurşunu Ahmet Samim adında bir genç ölmüştü. Ahmed Sam im ’in arkasından karanlıkta kurşunuyla sıkan meç hul katilin kim olduğu o zaman anlaşılmadı. Ancak, o elin sahibine, o ele revolveri verip “sen cezadan korkma, git vur” diyenlere la net etmedik kim se kalmamı ştı.”
Aynı katta yer al an Uzmanlık Kütüphane si, gazete ve dergi ciltlerinin yanı sıra, 20 bin kitabı içeriyor. Basınla ilgili eserler ve gaze tecilerin yazdıkları yapıtlar ağırlıklı olarak yer alıyor. 35 kişilikbir okuma salonu, araş tırmacılara, gazetecilere ve üniversite öğren cilerine kaynak sağlıyor. Aynı katta, çeşitli sanat ve kültür etkinlikleri için bir cep tiyat rosu ve konferans salonu da bulunuyor.
Müzenin başka bir katma çıkalım. Müzeyi yaşamın içinde tutmak için hazırlanmış dört sergi salonu, 15 günde bir değişik sanatçıla rın resim, seramik, heykel, gravür, tezhip, minyatür, hat, ebrularını bekliyor. Galerinin atölyelerinde ise, başta resim olmak üzere, plastik sanatlarda gençlere yönelik eğitici ça- lışmalaryapılıyor.
Müzedeki tipohane ve klişehanede, basın da eskiden kullanılmış devasa boyutta maki neler meraklılarını ve iletişim fakültesi öğ rencilerini bekliyor.
Günümüzde sansür var mı? Ahmet Ihsan Tokgöz’den 1906’da Abdülhamid Döne- m i’nde geçmiş bir sansür hikâyesi dinleye lim... “Sansür son dereceyi bulmuştu. Buko- nuda bir örnek vereceğim. Hamidiye, yeni Kâğıthane suları yeni akıtılmış ve çeşmeler açılmıştı. Doktor Besim Ömer Paşa sular üzerine bir makale yazmıştı; yaşlı bir adamın çeşme başında dua edişini gösterir artistik bir renkli resim, makaleyle birlikte basılacaktı.
Sansörbuna “sual” işaretini koyunca ben şa şırdım. BaşsansörKara Kemal Bey’e birya- zı yazdım. Gelen cevap şudur:
“Azizim,
Çeşme resmi gerçekten çok güzel ve dua her inananın gözünde kuşkusuz ki kutsaldır. Çünkü bu, bize farzdır. Ancak bugünlerde kötü düşünceliler o kadar çoğaldı ki, gazete lerde neyi bırakıp neyi çıkaracağımı belirler ken şaşkınlığa düşüyorum, işte bu kötü Üü- şüncelilerin bu güzel resmi Servet-i Fü- nun’da görür görmez, ‘hah, bunu bu biçimde burada yayımlamak, üstü kapalı olarak işi miz duaya kaldı demek olduğunu anlatmak tır’ yolunda saçmalayacaklarını yakından bildiğimden, şunları yüce kişiliğinize bildir mek için ‘sual’ demiştim. Şu durumda, ma demki klişesini yaptırmışsınız, ileride uygun bir zamanda koymak üzere yayımlanma za manını haber veririm. Olimpiyat oyunlarına gelince, onları yayımlayacak uygun zaman henüz gelm edi. Onun için yayımlamayınız. Ötekilere izin verilmiştir.” 4 Haziran 1906.
Dünya müzelerinde olduğu gibi, ziyaretçi ler ve konuklar için sevimli bir kafeteryası da var Basın Müzesi ’nin. Kafe, müze ziyaretçi leri yanı sıra turistlerin de ilgisini çekiyor. Müzeyi biraz düşünceli terkederken Müze Müdürü Saadet Altay’m söyledikleri aklımı za takılıyor. “Basın bizden ilgisini esirgeme sin. Herkesi müzemize davet ediyorum.”- ^
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi