• Sonuç bulunamadı

Necip Fazıl:Zıt kutupların mürşidi:Bir şairi polemiklerde tanımak...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Necip Fazıl:Zıt kutupların mürşidi:Bir şairi polemiklerde tanımak..."

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhuriyet k i t a p l a r ı

BİR KADIN YAZGISI

Teslime Nesrin

T m " Cumhuriyet kitap kulübü

Çağ Pazarlama A.Ş. Tûrkocağı Cad. No:39/41 (34334) Cağaloğlu-lstanbul Tel: (212) 512 05 05 21 TEMMUZ 2003 PAZARTES

Necip Fazıl:

Zıt kutupların

‘mürşidi’

N ecip Fazıl, yaşarken de vefat

ettikten sonra da özellikle

'resmi tarih'in yeniden

okunması arayışlarında hep

tartışmaların merkezinde oldu.

Ancak, bütün polemiklerin

dışında bir nokta vardı ki,

kimse itiraz edemedi:

Üstadın büyük şairliği...

Miyase İLK N U R ’un yazı

dizisi bugün 9. sayfada...

(2)

21 TEMMUZ 2003 PAZARTESİ CUMHURİYET

+

DİZİ

SAYFA

Bir şairi polemiklerde tanımak...

Necip Fazıl, yaşarken de vefat ettikten sonra da, özellikle \resmi tarih ’in yeniden okunması arayışlarında hep tartışmaların

merkezinde oldu. Ancak, bütün polemiklerin dışında tek bir ortak nokta vardı ki, kimse itiraz edemedi: üstadın büyük şairliği

N

ecip Fazıl.. şiirlerinden bir dize okuya- Kime sorsanız, masa bile bildiği bir şair...

Bunca tanınmasının sun ise yaşadı­ ğı her dönemde polemik yaratmasın­

da saklı... Islami çevrelere göre “Üs-

tad-ı Azam ”, “Sultan’üş Şüera”, abi­

devi bir şahsiyet, eşi menendi bulun­ maz bir mütefekkir, hatta bir dâhi...

Sol cenaha göre ise gençlik yılla­ rına kadar Hâkimiyet-i Milliye’de ir­ tica karşıtı yazılar yazan, içki, kadm ve kumar müptelası, bohem bir şair iken; “hidayete erdikten” sonra Ata­

türk’e ve laik cumhuriyete düşman

olan ve Menderes’in örtülü ödene­ ğinden yemlenen bir karşıdevrimci ve eşine az rastlanır bir megaloman.

Galiba iki kesimin de üzerinde bir­ leştikleri tek ortak nokta; Necip Fa­ zıl’m şairliği. Şairliğini kimsenin tar­ tışmadığı Necip Fazıl, özellikle “1de- oloçya”sını oluşturduktan sonra İtti­ hat Terakki ve Cumhuriyet dönemi ile hesaplaşmaya girdi ve kendini resmi tarih tezlerini çürütmeye adadı. Ab­ dülhamit, Sultan Vahdettin, Şeyh Sa­

it, Said-i Nursi ve Adnan Menderes

portreleri, Necip Fazıl’m kaleminden yeniden çizildi. Necip Fazıl, Cumhu­ riyet devriminin yeminli düşmanları­

“din mazlumu” olarak görmüş, 31

Mart Vakası, Ulusal Kurtuluş Müca­ delesi, Lozan, Şeyh Sait ve Menemen olayım da muhalifbakış açısıyla irde­ leyerek, bu olayları “komplo teorile­

ri” ile açıklama yolunu seçmiştir. Necip Fazıl’a göre Islama duyulan nefret, ittihat Terakki ile başlamış, Cumhuriyet döneminde de aleniyete dökülmüştür. “Son Devrin Din Maz­

lum lan” adlı kitabının takdim yazı­

sında Necip Fazıl, bu devirle hesap­ laşmasını açıkça ifade ediyor:

Resmi tarih tartışması

“Bu eser, ‘Tarih Boyunca Büyük

Mazlumlar dan sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çer­ çeveliyor. iman ve ideal uğrunda umu­ mi mazlumluk davasının çok yakın­ dan, öz hayatmuzdan, yakın tarihi­ mizden ele alınması ve hususi planda gösterilmesi.. Bu yakın tarih ve husu­ si plan, İttihad ve Terakki ile başlayan. Cumhuriyetle yerleştiğini gördüğü­ müz İslam nefretinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zulüm kı- Iıcivle düşürülen masum başlann hi­ kâyelerini anlatır.”

Yıllardan ben “muhafazakâr” çev­ re ile Atatürkçülerin arasında sonu gelmez bir tartışma, TRT tarafından hazırlanan Ziya Öztan’ın “Abdülha-

mid Düşerken” filminin vizyona gir­

mesinden sonra yeniden alevlendi. Tartışmanın özü: “Abdülhamit Ulu

Hakan mu Kızıl Sultan mı?” En son

iki yıl önce Ahmet Altan’m “İsyan

Günlerinde Aşk” adlı son romanı ile

Abdülhamit ve 31 Mart Vakası öze­ linde resmi tarih tartışması yeniden gündeme gelmişti. Resmi tarih tezi­ ne günümüzde karşı çıkan grupların iddiasma göre Cumhuriyet yöneti­ mince sanal bir tarih yazılmış ve bu sırada gerçekler gizlenmiş, tahrif edil­ mişti. Bu iddia sahiplerinin argüman­ larının neredeyse tamamı 1940’h yıl­ lardan itibaren Necip Fazıl tarafından ortaya atılmıştı. Fazıl’m tezleri özel­ likle tek parti döneminde kendilerini

“m ağdur” olarak gösteren Islami ke­

sim tarafından sahiplenilmişti. Günümüzde ise muhafazakâr kesi­ min yanı sıra neo-Osmanlı, neolibe­ ral akımın temsilcileri de bu kervana katılmış görünüyor.îslami terör ör­ gütü ÎBDA-C de kendisine önder olarak seçtiğiNecip Fazılın ‘İdeoloç-

ya’sını kendine göre yorumluyor. Bu yüzden “üstadPın yakın tarihimizle ilgili ortaya attığı iddialara yeniden bir göz atmakta yarar var.

‘Üstad'ın gözüyle

31 Mart olayı

Necip Fazılın “ Son Devrin Din

M azlum lan” kitabında öykü ve po­

lemik tarzı iç içe geçiyor. Yer yer kü­ fürler ve hakaretlerle bezediği pole­ mik tarzına geçiyor ve yine bıraktığı yerden öyküye devam ediyor.

“ Miladi 1909 yılının 31 Mart Sah sabahı İstanbul, uzak ve yakın bütün semderini dehşete boğan tüfek sesle­ riyle yatağından hriadı. Bunlar, bir gece baskını şeklinde sabaha karşı İs­ tanbul üzerine çullanmış bir eşkıya sürüsü değil, hakiki asker.« Ittihadçı- lann ‘Meşrutiyet Muhafızları’ ismiy­ le ve bir inzibat vesilesiyle Rumeli’den getirip Taksim’de Taşkışla’ya yerleş­ tirdikleri avcı taburian... Zabitlerini iplerle bağlayıp kışlada hapsetmişler, silah depolannı yağmalamışlar ve iç­ lerindeki bütün tüfek ve mermileri ele geçirmişlerdir.

Necip Fazıl:

Zıt kutuplanıl

¿

‘mürşid’i

V

,

míyase

İ

l k n u r

1

Yığın psikolojisine göre, şahlanın­ ca ateş ve çığdan daha laf anlamaz hale gelen bir güruh, bütün inzibat bağlarını kırmış, eline vatan müdafa­ ası için verilen silahı Şeriat’ gibi mu­ kaddes bir kelimenin maskesi altında nefsaniyet aleti olarak kullanmaya kalkışmıştır. Gizli niyet, gafil sürüİe- rin şahsında evvela şeriati tepelemek, sonra da biricik şeriat bağlısı ve ko­ ruyucusu Abdülhamid’i devirmek.

.«Vatan bir anda Yahudi havrasına dönüşmüş ve ‘her kafadan bir ses’

ifadesiyle (kakafoni)lerin en çıldırtıcı­ sı hüküm sürmey e başlamıştır. Orta­ da hürriy et isimli, ne olduğu belirsiz; kimin cenıad sandığı, putlaştırılmış bir laftan başka hiçbir mevcud kalma­ mıştır. Mudakiyet günlerinde sansü­ re tabi tutulduğu, yani kuduz dişleri­

ne ağızhkh tasma geçirildiği için zul­ me uğramış farzedilen matbuat, şim­ di başmuharrirlerin köprü üstlerin­ de kurşunlanması suretiyle kuduz kö­ pek muamelesi görmeye başlamıştır. Aynı matbuatın ittihad ve Terakki fi­ noları, serseri koğuşlarında bile duyul­ mamış küfürlerle padişaha ulumak­ ta ve Ulu Hakan bu alçaklıkları, ses­ siz sessiz sarayından takip etmektedir. Bu vaziyette Abdülhamid’in zaten başta yapması gerektiği gibi ‘şeriat’

bahsini etmeksizin, derhal orduları­ nı harekete geçirip, hak adına, halk ira­ desi dolandırıcılığım ortadan kaldır­ ması ve yine hak adına eski hâkimi­ yetini iade etmesi icap ederdi.

Ne mümkün!.. Taşıdığı ‘Kızıl Sul­

tan’ damgasına rağmen yalnız hasta­ lık çapında merhameti gösterebilecek

ünümüzde muhafazakâr kesimin yan ı sıra neo-Osmanlı, neoliberal akımın tem silcileri ile N ecip

Fazıl ’/ kendisine

önder olarak seçen ÎBDA-C örgütü, şairin ‘İdeoloçya ’sini kendine göre

yorumluyor.

Bu yüzden ‘ü s ta d ’ın yakın tarihim izle ilgili

ortaya attığı iddialara yeniden bir g öz

atm akta y a ra r var. olan

ikinci Abdülhamid Han bu mevzu- uda kararını çoktan vermiş ve kendi­ sine hamle ve hareket telkin edenlere şöyle demişti:

- Benim yüzümden tek damla Müs­ lüman kanı akıtılmasına razı deği­ lim! İlahi kader ne ise o tecelli eder.

Hadise dokunduğumuz g ib i aslın­ da şeni bir istismara vesile edilmek üzere ve hakikati ters-yüz etme yo- luyle, suçlu göstermek istedikleri din davasına vurulan ilk darbedir; ve her noktasıvle sahtekârca tertiplenmiş bir İttihad ve Terakki oyunudur. Yahudi dönme ve mason telkinleriy le hadise­ yi tertipleyen İttihatçılar, bu mevzu­ da başlıca iki kişiyi kullanmışlardır; Malum ve meşhur beden terbiyecisi

Selim Sırrı ile filozof Rıza Tevfik...”

A bdülham it’i ‘uzağı gören, dirayetli o ölçüde de m erham etli bir padişah olarak tasvir eden Necip F azıla göre, İslama zulüm, A bdülham it’le m ücadele eden ve nihayetinde ‘U lu H akan’ı tahtından indiren ittihat ve Terakki ile başlamıştır.

Kızıl Sultan mı, Ulu Hakan mı?

N

ecip Fazıl, şairliği ikinci plana atıp tarihsel olaylan Şeyh Arvasi ile tanıştıktan sonra

Islami cepheden değerlendirme çalışmalarına Abdülhamitie başladı. Önce

“Abdülhamit Han” adıyla bir tiyatro eseri kaleme

alan Necip Fazıl, bu eserde Abdülhamit’i, uzağı gören, dirayetli, o ölçüde de merhametli bir padişah olarak tasvir ederken 31 Mart Olayı’nı da oldukça farklı bir şekilde aktarıyor. Daha sonra “Son Devrin

Din M azlum lan” kitabında konuyu bir kez daha ele

alan Necip Fazıl, “Mazlum Padişah” başlığı altında Abdülhamit’e ilk sırada yer verişini şöyle açıklıyor:

“Meşrutivet’le Cumhuriyet arası 15 yıllık süre, kabukta İslamiyet yaftasına ve Kanun-u Esasi’de

‘Devletin resmi dini tslamdır’ kaydına rağmen artık İslamiyetin kâh resm i kâh yan resm i kâh hususi ellerde çürütülmeye ve işte resmi, yan resmi ve hususi planlarda böyle bir kast güdiilmeye başlandığını

gösterir.... Böylevken, akıllarım a medenileşmeye engel saydıkları Islamiycte karşı düşmanlık büsbütün resmi ve aleni plana çıkmaz, daima tutuk ve kekeme bir zemin üzerinde cereyan eder ve tam tezahüıiinü

bulmak için Cumhuriyet yıllanın bekler.” Necip

Fazıla göre Islama zulüm, Abdülhamit’le mücadele eden ve nihayetinde “ Ulu Hakan”ı tahttan indiren ittihat Terakki ile başlamıştır. Filistin’den toprak satın almak isteyen Siyonistlerle ittihat Terakki’nin birlikte hazırlayıp sahneye koydukları komplo sonucunda alaylı Avcı Taburları nümayişe geçmiş, şeriat isteyen ancak şeriatın ne olduğunu dahi bilmeyen bu “zavallı” güruhun ayaklanmasını bastırmak bahanesiyle İslanun ve şeriatın teminatı olan “Ulu Hakan Abdülhamit” tahttan indirilmiştir.

Yarın: Hareket Ordusu İstanbul'da

ROMAN GİBİ BİR HAYAT HİKAYESİ

İçki ve kumar

partilerinden

şeyh dergâhına

N

<

!

ecip Fazıl, bul’da, Çemberlitaş’tan Sultanah­26 Mayıs 1904’te İstan­ met’e inen sokaklardan birinde, bir konakta doğar. Babası hukukçu Fazıl Bey, an­ nesi Mediha Hanım. Baba tarafından dede­ si, İstanbul Cinayet Mahkemesi ve istiklal Reisliği’nden emekli, Maraşlı Kısakürek- zade M ehmet Hilmi Efendi.

Büyükbabası, tek erkek torununa kendi babasmm AhmedNecipolan ismini verir.Ge- dikpaşa’daki Fransız ve Amerikan okulu ile birkaç mektep daha dolaşarak ilköğretimi tamamlar. 1915’te tedavi için İsviçre’ye gi­ den annesi yurda döner ve Heybeliada’ya ta­ şınırlar. Ahmet Necip burada Numune mek­ tebini bitirir ve Bahriye talebesi olur. 12 ya­ şındadır. Konaktaki çocukluğunda başlayan hassasiyeti bu mektepte de yakasını bırak­ maz. Bu yaşlarda annesinin şair olmasını is­ temesi, onu şiire yaklaştırır ve Bahriye Mek­ tebi’nde şiire başlar. Okuldaki lakabı şair­ dir. N âam Hikmet de o okulda, iki sınıf yu­ karıdadır.

Necip Fazıl ve Nâzım Hikmet, 1930’lu yıl­ larda daha yaşlan 30’a değmemişken özel­ likle gençlerin rağbet ettiği şairlerin başın­ da geliyordu. Sonraki yıllarda Necip Fazıl, Nâzım’ın şiiriyle ilgili şunlan söyleyecek­ ti : Bahrive’de çocuk şiirleri gibi şeyler yazar­ dı. Nâzını bir satıhtır, bir derinlik değildir ama nakışlan olan satıhtır, sanatkâr denebilir. Nâzım Hikm et şiirinde

orijinal değildi, usta bir tebKğciydi. Bir şiir nefe­ si vardı. Bu m uhakkak ama, usta bir kopyacıydı

ve efendisi Mayakofski

isimli şairdi. Her kelime­ yi patlatarak, çatlatarak, büzerek okurdu. Bense telkin şiiri yazdığımı ka­ bul ettiğim için ruhlara sinen bir tarzda okuma­ yı severdim. Ona dedim k l seninle bir tecrübe yapa­ lım. Senin şiirlerinin çoğu, okunmasındaki sahtekâr­ lıktan kıymet kazanıyor. Edebiyat C em iyetine gi­ delim, orada sen benim şiirimi kendinin gibi oku, ben­ de şeninkini benimmiş gibi okuyayım! O çıktı, benim ço­

cukluğumda yazdığım, ‘Ölü­

nün Odasında’ diye bir şüri-

mi kendine göre: ‘Birr oda-

aa, yerrrde birrr mum’ diye, okudu. Ben de çıktını onun bağırmaklazını gelen şiirini:

‘iniyor kayık, çıkıyor kayık, iniyor kayık, çıkıyor kayık, in, çık, in, çık’ diye okudum. Ap­ tallaştı ve yüzüme baktı. Hok­ kabazlık hikâyesi...”

Bahriye Mektebi’nde son sınıfı okumak istemez ve ayrılır. Bu arada babası an­ nesinden ayrılır ve başka bi­ risiyle evlenir. Necip Fazıl, annesi ve anneannesi Erzu­ rum’a giderler. Kışı orada ge­ çirip yazın İstanbul’a döner­

ler. Şairimiz o yıl, 17 yaşında (1921) Darül- funun’a, felsefe şubesine girer, ilk şiirlerini İkdam gazetesine, Yakup Kadri’ye götürür. Bir iki hafta sonra Yeni Mecmua’da şiirler ya­ yımlanmaya başlar (1922). Darülfünun’u bi­ tirmek üzeredir. Bu arada Anadolu mecmu­ asında şiirler neşretmektedir. Maarif Vekâ­ leti’nin açtığı imtihanı kazanır ve 1924’te Paris’teki Sorbon Üniversitesine gönderilir.

Bohem yaşamın prensi

Paris, Necip Fazılın hayatını ‘çığunıdan çıkaran’ şehirdir. Binada kaldığı bir yıl sü­ resince, içinde yerleşen bohem ruhu onun ha­ yatını 1934’lere kadar tamamen, ondan son­ ra da kısmen etkilemeye devanı edecektir. 1925’te yurda döner. Hollanda, Osmanlı ve İş bankalarında müfettişlik ve muhasebe müdürlükleri yapar. Daha evvel 1924’te Va­ kit gazetesinde gazeteciliğe de adımını at­ mıştır. Şiirleri Milli Mecmua ve Hayat’ta ya­ yımlanırken dikkatleri üzerine çekmeye baş­ lar. 1925’te Örümcek Ağı nı, 1928’de Kal­ dırım ları şiir kitabı olarak yayımlar. 1928’de Cumhuriyet gazetesinin edebiyat sayfasın­ da şiir ve hikâyeleri neşredilir.

Necip Fazıl, şiir kitaplarıyla hem üne hem de paraya kavuşmuştur. Bu arada içkili, ku- marlı ve kadınlı partilerin müdavimi

olmuş-p

JL aris ’te alıştığı bohem yaşam, Şeyh Arvasi ile tanışıp

‘tebliğ’e yönelmesi ve ideoloçyasını yazıp mürşitliğini ilan edişi... Hayatının üç önemli dönüm noktasında, büyük savrulmalar yaşayan Necip Fazıl,

1940’ların ikinci yansından itibaren de CHP ve Cumhuriyet rejiminin en katı muhalifleri arasında boy gösterir.

tur. Bol para kazanmakta, kazandığı parala­ rı da en büyük hobileri olan ata ve kumara yatırmaktadır.

Necip Fazılın yaşamını üç devreye ayır­ mak mümkün. Bohem bir yaşamın kolların­ da savrulduğu ve Abdülhakim Arvasi ile ta­ nışmadan önceki devre, onunla beraber ol­ duğu devre ve ideolaçyasını yazdığı “mür-

şid”liğini ilan ettiği devre.

ilk devrede yazdığı şiirlerin çoğunu, “hi­ dayete erdikten” sonra reddeden şairin genç­ lik yıllarında elden ele dolaşan ancak hiçbir kitabına almadığı şiirlerinden birini Oktay Ak- b a l m “Şairler ve Ben” adlı kitabından akta­ rıyoruz:

“Bu akşam bir ateş duyup etim de/K adın ka­ dın diye içim i oydum / Ruhuma bir serin y e r is­ tedim de/Alnım ı m erm erin üstüne koydum.

Birden karanlıklar sökülüverdi / Odama bir hayal dökülüverdi/ Karşım da gerindi bükülü- verdi / Onu gözlerim le çırılçıplak soydum

Artıkben ne günah olsa işlerim /Yum uşak yas­ tığa geçti dişlerim / B ir an kadar sürdü can ve­ riş lerim /Ey kadın bu akşam sana da doydum /’

Müritlik dönemi

Yaşamındaki ikinci devre, Şeyh Arvasi ile başlar. 1934’te Beyoğlu Ağacamii’nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanı­ şır ve o günden sonra dünyası değişir. Sık sık onu Eyüp’teki dergâhın­ da ziyaret eder. Artık mis­ tik şiire yöneliş başlamış­ tır. Bu dönemde yazdığı şu dizeler ondaki değişi­ mi bariz bir şekilde gös­ terir:

“E nsem in örsünde bir dem ir balyoz/ Kapandım yatağa son çare diye.../B ir kanlı şafakta bana çil ho­ to z/ Yepyeni bir dünya etti hediye."

İlk tiyatro eseri ‘To- hum’u, ‘Bir Adam Yarat­

mak’ oyunu izler. Daha

önce Nâzım Hikmet için

“Usta bir tebliğcidir” di­ yen Necip Fazıl da artık şiir­ lerinde, oyunlarında ve ma­ kalelerinde “tebliğ”e yöne­ lir. 1938’de ‘Büyük Doğu

Marşı’nı yazan Necip Fazıl,

îş Bankası’ndaki görevinden ayrılıp hocalık yapma­ ya, 1939’ dan itibaren de Ba­ bIâli’de kalem oynatmaya baş­ lar. II. Dünya Savaşı şuasın­ da, sonradan kitaplaştıracağı

“Çerçeve” başlığı altında fık­ ralar yazmaya, 1943’ten iti­ baren de ‘Büviik Doğu’ der­ gisini çıkarmaya başlar. ‘Bü­ yük Doğu’ aralıklarla 1972’ye kadar 15 defa çıkar. Daha önce Hâkimiyet-i Milliye ga­ zetesinde irtica karşıtı yazı­ lar yazan Necip Fazıl, 1940’la- nn ikinci yansından itibaren CHP’ninve Cumhuriyet re­ jiminin en katı muhalifleri arasında yer aln.

Muhalif saflarda

Muhalefet saffina geçişinin perde arkası­ nı Oktay Akbal kitabında şöyle özetliyor:

“Necip Fazıl genel seçimde Maraş’tan mü- letvekili adayı olmuştu. C H P’ye başvurup adaylığını koymaya kalkıştı. CHP Genel Sek­

reteri Memduh Şevket Esendal’m hazırla­

dığı aday listesinde, o günlerin ünlü kişüeri, şairler, yazarlar, düşünürler arasında Necip

Fazıl da Cumhurbaşkanı İnönü’ye sunuldu

Ne var ki İnönü, Necip Fazılın adını listeden silip atmış. Daha sonra hep düşünmüşüm­ dür, Necip Fazılın Meclis’e girmesini İnönü neden istemedi diye... Ayrıca Necip Fazıl CHP milletvekili olarak Meclis üyesi olabil­ seydi, acaba Atatürk C um huriyetine karşı bayrak açar, çağdışı bir tutumu benimser, la­ ikliğe düşman bir gericiliğin ‘mürşid’i kesi­ lir miydi? Yok milletvekilliği belki de bakan­

lık onu, yıllar önce ‘Hâkimiyet-i Milliye’de

çıkan yanlarındaki gibi ‘yobazlığa, irticaa düş­ man’ kişiliğini korumaya zorlar mıydı?”

Necip Fazılın Büyük Doğu’daki yazılan nedeniyle stk sık başı belaya girer. Yaşamı boyunca 8 kez hapse mahkûm olur ve top­ lam 3 yıl 6 ay 20 gün hapis yatar. Son hapis cezası infaz edilmeden yaşamını yitirir.

4

-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

A n ta ly a 'd a 25 Şubat’ta yaşamını yitiren K oç H olding’in Kurucusu ve Şeref Başkanı Vehbi Koç’un büyük kızı Semahat Arsel, ba­ basının

Osmanlı musikisinin en önemli kurumların- dan olan mehterhane, görüldüğü gibi savaş ve yürüyüş havaları çalan askeri bir bando olmak­ tan öte, ilahiler

taubuluıı eski şehremini Ord. Cemil Toi)U/.luııun cenazesi, dün yapılan hazin bir türenle kaldırılmış ve Zinclrlikuyu Asri Me­ zarlığındaki aile

1/5000 ölçekli yeni nazım imar planlarında yer alan yeşil alanlar, Anakent Belediye Meclisi İmar Komisyonu’nda kelimenin tam an­ lamıyla kuşa çevrildi.. Planlarda

Etraf tarafından görünmek için buralara gelen insanlar başka bir mekana alışmaya başladıklan zaman, ki galiba bu grup yavaş yavaş TIKE’ye kaydı bile, buranın işi çok

Cumhuriyetten sonra Osmaıılı hanedanına mensup olduğu için yurda döneme-

Çekirdek sayısı yazlık armutlarda en az Eğri Sap 4 çeşidinde 4.5 adet ve en fazla Kiraz 2 çeşidinde 7 adet olarak, güzlük armutlarda en az Uzun Zingil Hamşon 4.5 adet ve en

Mitolojide kimera, tek bedende çok kimlikli yarat›k, a¤z›ndan alevler püskürten bir aslana benzeyen yarat›¤›n bafl› aslan, gövdesi keçi ve kuyru¤u y›lan fleklinde