• Sonuç bulunamadı

Ölümünün 50. yıldönümünde:Fikret'i hangi yüzle anıyoruz?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün 50. yıldönümünde:Fikret'i hangi yüzle anıyoruz?"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

9

■ m

Ölümünün

50

.

Yıldönümünde

FİKRET'İ HANGİ

YÜZLE

ANIYORUZ ?

B

iz birey olarak da, toplum olarak da tüm kadirbil­

mez kişileriz. Devir açan, aevrim yaratan bir Türk

ozanının ölümü üzerinden tam yarım yüzyıl geçmiş de

hâlâ ona bir türlü el uzatamıyoruz. Sadece gerekli

önemi verememenin üzüntüsüyle avunup duruyoruz.

Bir «Tevfik Fikret Derneği» kurulmuş ölümünden 46 yıl sonra. D ört yıldır onu oturtacak bir bina bulamamışız. Fikret’in nâşım tam kırk —1 —Aşiyan’m özlemini çektirerek— Eyüp’te çöp arabalarının kon. bir mezbelelikte yatırmışız utanmadan, Adına bir anıt ya­ pamamışız. Yıllarca emek verdiği Galatasaray Lisesi bahçesindeki kendisini genç kuşaklara tanıtacak tek büstü de —ne yazık ki, bir Türk değil— adı bile belli olmayan bir Bulgar öğrencisi tarafından çift olarak yapılıp Bulgaristan’dan gönderilmiş. (Büstün öbür eşi Feridun N igâr Hanım ’m evinde­

d ir). Ama diyeceksiniz ki, Fatih Sultan Mehmet gibi bir cihangi­ re anıt yapmayan bir ülkede Fik­ ret’i kim düşünür?

BOŞLUKTA B İR DERNEK 1S61 yılında kurulan «Tevfik Fikret Derneği» nin ilginç bir serüveni var. Bugüne kadar kim olduğu, ne olduğu anlaşılamayan Tevfik Fikret’i hem yurt içinde, hem dışında tanıtmayı amaç edi­ nen dernek, aradan dört yıl geç­ tiği halde oturacak bir yer bile bulamamış. Vilâyetin aracılığıy­ la Vakıflar Başmüdürlüğünden Fikret’in haysiyetiyle bağdaşabi­ lecek bir y er bulunması isten­ miş. Başmüdür anlayış göster­ miş, Emirgân’daki ahşap Hün­ kâr mahfilinin Tevfik Fikret D er ne verilmesini uygun görn. ama Vakıflar Genel Mü­ dürü karşı koymuş. Eski Eser­ leri Koruma Derneği’nin «Cami içindeki mahfillerin derneklere verilem iyeceği» hükmünü gerek­ çe olarak öne sürmüş.

Bunun üzerine Dernek ilgilile­ ri yeniden Vali’ye başvurup ye­ ni bir yer istemiş. Belediye Sa­ rayı karşısındaki iki odalı eski Sübyan Mektebi uygun görülmüş ama Derneğin karşısına yine o Eski Eserleri Koruma Derneği dikilivermiş ve «O lm az!» demiş. Dernek çaresiz Beyoğlu’ndaki Mısır apartmanının beşinci katın daki Galatasaray Cemiyeti’nin bir odasına sığıntı gibi yerleş­ miş ama, kısa bir süre sonra bu­ radan da atıhvermiş. Kala kala Tevfik Fikret’in müdürlük ve öğ­ retmenlik yaptığı Galatasaray Li- sesi’nin içi kalmış. B ir okuma o- dasmı —o da yalnız toplantı gün leri için— bir iki saatliğine Der­ neğe ayırmışlar. O gün bugün Tevfik Fikret Derneği boşlukta...

A Ş İY A N ’DA F İK R E T YO K K İ ...

Tevfik Fikret’in anısının bu kadar perişan olmasına ilgisiz­ liğimiz sebep olmuş. Bütün de­ ğerleri olduğu gibi onu da bir köşede unutmuş gitmişiz. Oysa sadece Maarif ilgilenseydi Fik­ ret ihya olurdu. Fikret için ken­ dimize öğiinme payı çıkardığı­ mız Aşiyan’m da içimizi burkan bir hikâyesi var.

Tevfik Mikret Derneği Başkanı Ord. Prof. İsmail Hikmet Ertay- lan bu konuda diyor ki:

«Aşiyan ancak müze yapıldık­ tan sonra bize bildirilm iştir ki, bu çok hatalı işlem yüzünden darmadağın olan eşyalarının ö- nemli bir kısmı toplanamamış­ tır. Böyle büyük bir teşebbüse geçileceği zaman Fikret’in eski arkadaşlarına danışmak gerek­ mez miydi?

Aşiyan yuva demektir. Bir ku­ şun yuvasına yabancı bir kuş sokulur mu hiç? Fikret’in evini müze yapmışlar, sonra da ne ka­ dar sevmediği, selâm bile vermi- yeceği kişiler varsa içine doldur­ muşlar. Bazan öğrencilerim ge­ lir... Hocam Aşıyan’a gidelim de Fikret'i bize orda anlat, derler. Orda Fikret yok ki, burda anla­ tayım dalıa iyi, derim onlara...

A şiyan ’ı yalnız F ik ret’e ait bir müze haline getirm ek istiyoruz. Bugünkü müze «Abdülhak Hâ- m id», «Servetifünu n» ve «A ş i­ yan» olarak üç ayrı müzeye ay ­ rılm alıdır. Müze kimin adına ya­ pılmışsa onun karakterini alma­ lıdır. Orada şairin yaşayış özel­ lik leri olduğu gibi görülm elidir.»

F İK R E T K Ü L L İY A T I

Tevfik Fikret Derneği’nin ya­ pacağı işlerin başında Tevfik Fikret külliyatını —kendi sanat­ çı ruhuna uyar şekilde— yanlış­ sız olarak bastırmak geliyor. Bunun için Fikret’in yapıtları devre devre ele alınmış. Örne­ ğin Fikret henüz Fikret değilken, Fikretliğini ararken Mirsat gaze­ tesinde çıkan yazıları toplanmış. Ölümünün 50. yıldönümü içinde bunlar yayınlanacak.

100. DOĞUM Y IL I KUTLANACAK

Tevfik Fikret’in 100. doğum yı­ lına rastlayan 1967 de genel bir kongre yapılacak. Buna AvrupalI tiirkologlar çağrılacak. Macar, Yugoslav, Alman dillerine çevri­ len, Amerika'da Ermenice ola­ rak basılan Fikret’in şiirleri de toplanıp bastırılacak. Yine N i­ met Arzık’m çevirip fransızca o- larak La Poésie Turc adlı anto­ lojide yayınladığı Fikret’in «Sis», «Doksan Beşe Doğru» ve «B ir Ânı Tahattur» adlı üç şiiri de Dernek yayınları arasında çıka­ cak.

T E V F İK F İK R E T ENSTİTÜSÜ

Fikret adına bir Enstitü kur­ mak, Üniversitede bir Fikret

Kürsüsü tesis etmek, okullarda Fikret köşesi yapmak, bir kız li­ sesini T cvf'k Fikret Lisesi adıy­ la adlandırmak da derneğin ya­ pacağı işler arasında. Fikret’in genç kızlığa, kadınlığa ne kadar önem verdiğini gösteren «B ir Kız M ektebi» manzumesi Kan­ dilli K ız Lisesi için yazıldığından dernek en çok bu okulun adı ü- zerinde duruyor.

50 Y IL İLE R İM İZ D E GİDEN ŞAİR

Tevfik Fikret bugünü gören, hatta bugünden de 50 yıl ilerisi­ ni yaşayan bir ozandı. Biraz da susulması, onun hakkında yazıl­ maması bundan ileri geliyor. O nun tek kusurlu yönü dilinin es ki oluşuydu. Yoksa düşünceler yarının kuşaklarına bile ışık tu tacak güçteydi. Şiirleri yenileşti- rildiği zaman yepyeni çağdaş bir şair çıkacaktı ortaya. Bu çok güç bir işti. Mevlâna’yı, Hayyam’ı Homeros’u bugünün diliyle bize kazandıran A. Kadir birkaç ay önce büyük bir cesaretle Fikret’i yenileştirmeğe başladı. Önce kü

çük şiirlerini bugünkü dile ka­ zandıran A. Kadir son olarak o- nun en güçlü yapıtlarından biri olan «Tarih-i Kadîm » ini «Eski Çağlar Tarihi» adıyla yenileştirdi ve kitap halinde de yayınladı. Aşağıdaki diziler ondan alınma: Belki de yok olacağız bir gün to­ pumuz birden. Kim bilir, öbür dünya belki de

var. Madem bu beden o ölümsüzün işi, ne diye kıvranır durur, bin türlü

dert içinde? Hadi diyelim aslımız toprak bi-ziın. Sen gel onu kederden bir çamur yap. — her yeri kanla, gözyaşıyia do­ lu — insaf be. bu kadarı da olur mu? Sen gel hem yoktan var et, sonra var ettiğini boz, kötüle. Hiçbir yaradandan ummam bu­

nu : Yaradan yok eder, ama perişan

etmez!

... ...m n ım u m m ...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Renk ve çizgi soyutlamasına dayanan resimleri, peyzaj ağırlıklı olup görünümün plastik değerlerini,esnek bir yorum paralelinde yansıtmaya yöneliktir. Türk

ABD’de bilimsel çal›flmalara finansman sa¤layan Ulusal Bilim Vakf› (NSF), 2015 y›l›na kadar nanoteknoloji alan›- na 1 trilyon dolar destek sa¤layacak.. Nanoteknoloji,

Baskı sırasında hücrelerin kesme kuvvetine maruz kalmasına rağmen, basılan retina ganglion hücrelerinin (optik sinir hücreleri) ve gliyal hücrelerin normal hücreler

Her yönüyle kırılma konusuna da büyük bir derinlik kazandırdığı anlaşılan İbn el-Heysem, geliş açılarının kırılma açılarıyla olan bağıntıla- rının,

Anlı Türkiye'de ilk üc­ retle girilen sergisini (1 TL.) Tel sokağındaki Filar­ moni Derneğinde açan

Yöntem: Marmara Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’ne 01.06.2005-31.12.2006 tarihleri arasında başvuran olguların kayıtları geriye dönük olarak tarandı, olguların

Eğer bir şiir mırıldanmak gelse içinden, hep dudaklara sarılan söz­ cükler, esasında dizeler neler olur.. O konu, insanı ve hele şairi bes­ leyen evrensel

baktığımızda, çoğunun gezegen benzeri uydulara sahip olduğunu görüyoruz. Bu uydulara ‘gezegen benzeri’ denilmesinin sebebi, sahip oldukları manyetik alan ve