• Sonuç bulunamadı

Başlık: 1839-1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDINLANMANIN UZANTISI OLARAK TEMSİL EDİLEN FELSEFİ AKIMLARYazar(lar):AKGÜN, MehmetCilt: 40 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000419 Yayın Tarihi: 1999 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: 1839-1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDINLANMANIN UZANTISI OLARAK TEMSİL EDİLEN FELSEFİ AKIMLARYazar(lar):AKGÜN, MehmetCilt: 40 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000419 Yayın Tarihi: 1999 PDF"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1839.1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE

AYDıNLANMANIN

UZANTısı

OLARAK TEMSİL

EDİLEN FELSEFI AKIMLAR

Doç. Dr. Mehmet AKGÜN.

1839-1920 yılları arasında Türk fikir dünyasında, bugün bizim anla-dığımız manada sistemli bir şekilde felsefi fikirlerin ortaya atıldıklarını ve bir görüş olarak en açık şekliyle savunulduklarını söylememiz müm-kün değildir. Çünkü Tanzimat döneminden önce, eğitim ve öğretim ku-rumlarımızda felsefeye gereken önem verilmemiş ve bunun neticesi ola-rak da, bu alanla ilgili eserler ve makaleler kaleme alınmamıştır. Bu düşünce alanına karşı böyle bir tavır almanın ve takınmanın temelinde, düşünce tarihimizde etkili ve önemli bir yere sahip olan kişi veya kişile-rin etkisi olduğu gibi, farklı bir medeniyet ve kültüre sahip olan toplum-larla karşılaşılmış olmanın da etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple felsefi dü-şünüş tarzına pek itibar etmeyen ve düşünce derinlikleri üzerinde durmanın insanlık açısından yararları olduğunu fark edemeyen ülkelerin insanı, bu farklı medeniyet ve kültüre sahip olan ülkelerdeki gelişme ve ilerlemelerle karşılaınca, bu ülkelerin, fikir, bilim ve teknik yönlerinden kendi ülkesinden, daha üstün ve daha ileride olduğunu görünce, ister iste-mez bunlardan etkilenir ve bu gelişmeleri, heyecanla, hayretle, şaşkınlık-la, tereddütle izler; böylece geri kalmış bu ülkenin insanı, bu gelişmeler karşısında, kabul etme veya kabul etmeme gibi karmaşık duygular arasın-da bocalar. Böyle karmaşık düşünce ve duyguların hakim olduğu ülkele-rin insanlarından, olgun ve yaratıcı düşüncelerin doğmasını beklemek biraz hayalcilik olur. Kanaatimce böyle toplumlarda, felsefi doktrinlerin kendilerini değil, ancak izlerini, yansımalarını bulabiliriz. Nitekim

1839-1920 yılları arasında Türk fikir dünyasının böyle olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu dönemin insanını, metodları, kuralları düşünülüş ve ele alınılış şekilleri belli olan felsefi sistemlere bağlamak doğru ve isabetli olmaz. Bu kanaatimiz ve düşüncemiz dolayısıyla biz, bu yazımızda derin düşün-ce ürünü olarak bir felsefi düşünüş tarzı geliştiren fikir adamımızdan veya adamlarımızdan değil, kaynaklarını, temellerini, ortaya konuluş ve temsil edilişierini, Batılı fikir adamlarına borçlu olan rasyonalizm, pozitivizm ve materyalizmin, fikirler ve görüşler şeklinde, o sıralardaki fikir

(2)

da yansımalarını göstermeye çalışacağız. Bu konuyu işlerken, konuya açıklık getirir düşüncesiyle, ilk önce, söz konusu dönemde, felsefeyle il-gili olarak yapılan yayınları kısaca belirtip, ondan sonra, aydınlanmanın etkisiyle ülkemizde temsil edilerek yayılmaya çalışılan yukarıda isimleri-ni zikrettiğimiz üç felsefi akımı, temsilcileriyle birlikte vereceğiz.

ı.

YAYıNLAR 1.ı. Tercümeler

Türk fikir dünyasının, Batı fikir dünyası ile etkilenme yönünden iliş-kileri, en açık şekliyle, 1839 Tanzimat Fermanından sonrasına rastlamak-tadır. Türk fikir adamlarının üzerinde durduğumuz bu dönemde, fikir ve görüş yönünden en çok etkilendikleri Batı'lı fikir ve görüş adamları ise genelolarak Fransız fikir ve görüş adamlarıdır. Fransa'ya tahsil yapmak üzere gönderilen öğrenciler ile tarih içerisinde Batı ülkelerinden en fazla ilişkide bulunduğumuz ülkenin Fransa olmasının bu etkilenmede çok önemli bir rolü olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebeple Tanzimatçı literatüre, siyasi görüşlerinde, edebi duyuş ve anlayışlarında Fransız literatürü reh-berlik etmiştir. Bu etkilenmenin neticesi olarak, Fransız deviniminin ha-zırlayıcısı olarak kabul edilen, aydınlanma devri filozoflarının, bizim o dönem edebiyatçılarımız ve fikir adamlarımız üzerinde derin izler bırakan etkileri bulunduğu için, bu fikir adamları, onlar tarafından kendilerine çok değer verilen kişiler olmuşlardır. Kanaatimizce üzerinde durduğumuz bu dönem edebiyatçılarımız ve fikir adamlarımız tarafından, aydınlanma devri filozoflarına ait eserlerin tercüme edilmesi bunun en açık delilidir. Ancak bu sözümüzden, sadece Fransız düşünürlerine ait eserlerin tercüme edildiği şeklinde bir neticenin çıkarılmaması gerektiğini özeııikle belirt-mek isterim. Çünkü başka ülkelerin fikir ve görüş adamlarının eserlerinin !ercümeleriyle de karşılaşmaktayız. Örneğin Almanya, İspanya, Rusya, Ingiltere vs. gibi ülkelerin fikir ve görüş adamlarından yapılan tercümeler de vardır. Tercümelerc bütün olarak bakıldığında, gcneııikle edebiyat ala-nında yapılan tercümclerin belirli bir ağırlık ve yekun oluşturduğunu gö-rürüz. Bunun yanında matematik, fen bilimleri, eğitim, fclscfe vs. gibi alanlarla ilgili olarak tercümclerin yapıldığını da görürüz. Bu ifademizden hareketle, araştırma alanımız olan felsefeyle ilgili olarak yapılan tercüme-leri kısaca belirtmek istiyorum.

Ro~alılardan bahseden Montesquieu (l689-1755)'niln, Roma 'nın Esbab-ı Ikbaı ve Zevali'ni Namık Kemal tercüme etmiştir. Onun yine Ruhüş-Şerai'ni de Namık Kemal çevirmiştir. Tercüme edilen bu eserler, devrin istipdadı dolayısıyla bastırılamamıştır. Yine Montesquieu' nün Ruhl-ül-Kavanin'i, Hüseyin Nazım tarafından tercüme edilmiştir.

Tanzimat sonrası Türk fikir dünyasında, Batı' dan ilk fclsefi eser ter-cümesini, 1859 yılında, Voltaire, Fenelon ve Fontencııe'den Muhavcrat-ı

(3)

i839- 1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDıNLANMA 477

Hikemiye (Felsefi Konuşmalar) ismiyle Münif Efendi yapmıştır. (Fonte-nel'den Yusuf Kamil Paşa'nın çevirdiği, Telemak'ın basım tarihi, i862'dir). Bu tercüme 78 sahifedir. Bu tercüme eserde Fenelon'dan iki di-alog, Fontenelle'den i dialog ve Voltaire'den 9 dialog bulunmaktadır. Bu dialoglar arasında en dikkate değer olanı, alemin yaratılışı hususunda atomcu, yani materyalist felsefi anlayışa sahip olan Lucretius (M.Ö. 91-55) !.Ieaynı konuda Lucretius'un tersi düşünceler ileri süren Poseidonios (M.Q. 135-51) arasındaki konuşmalardır. Çünkü bu konuşmalar felsefi nitelik taşımaktadır.

Voltaire'in. 14 aşk mektubunun tercümesini, 1885'te, Voltaire Yirmi Yaşında Yahut lık Muaşakası ismiyle Ahmet Mithat yapmıştır.

Voltaire'in, felsefi nitelikteki Hikaye-i Hikemiye-i Micromega isimli eserinin ilki 1869, ikincisi i87 i'de olmak üzere iki tercümesi yapılmış ve iki çevirinin ~e çeviricilerinin isimleri verilmemiştir. Bu eserin tercümesi-ni, i892'de, lbn-ül- Kamil, Küremizde Seyahat ismiyle, i909'da Süley-man Tevfik, Yıldızdan Seyahat adıyla yapmıştır.

Ziya Paşa, Rousseau (1712-1778)'dan Emil'i çevirmiş, İtiraflar'ı da Defter-i Amal ismiyle nakletmiştir.

Kemal Paşazade Said Bey (1848- i921), Rousseau' dan, i883'te Feza-il-i Ahlakıye ve Kemalat-ı İlmiyye'yi tercüme etmiştir.

Milaslı Gad Franko, 1913'te, Roussea'dan, Terbiye Nazariyelerini'n tercümesini yapmıştır.

Rousseau 'nun, Fransız ihtilalinde büyük etkisi olan Le Contrat Soci-al (SosySoci-al Sözleşmesi)'ini, Namık Kemal, Şerait-i İctimaiyye ismiyle ter-cüme etmiştir.

Dr. Abdullah Cevdet (1869-1931), Gustave Le Bon'dan, 1907'de Ruhul-Akvam'ı, 1913'te Asnmızın Nusus-u Felsefiye'sini, 1918'de Avru-pa Harbinden Alınan Psikol<?jiyaı Dersler'i, Alfieri'den, i905'te Hüküm-dar ve Edebiyatı, 1908'de Istibdat'ı, Lord Byron'dan, 1904'te ChilIon Mahbusu'nu, Türk fikir dünyasında epey tartışmalara yol açan Tarih-i İslamiyet'i (Eser iki cilt olup, Zeyl ile birlikte 733 sahife olarak Mısır'da Matbaa-ı İçihat'ta yayınlanmıştır). Dr. Dozy'den tercüme etmiştir. Dr. AbdulIah Cevdet, Louis Büchner'in Madde ve Kuvvet isimli eserinin bir kısmının tercümesini, Fenn-i Ruh ismiyle 191 i'de yapmıştır.

Memduh Süleyman, Eduard Hartmann (1842-1906)'dan Darwi-nizm'i tercüme etmiştir.

Ahmet Nebil-Baha Tevfik, Nietzsche: Hayatı ve Felsefesi'ni, Lud-wig Büchner (1824-1 899)'den Madde ve Kuvvet'i, Ernest Haeckel

(4)

(1834-1919)'den 1911'de Vahdet-i Mevcut, Bir Tabiat Aliminin Dini'ni, Alfred Fouil1e (1838- i9 i2)'den Tarih-i Felsefe (üç ci lt olan bu eserin iki cildi tercüme edilmiştir)'yi çevirmişlerdir.

Nahid, Ernest Renan (1823-1892)'dan 1914'te Hayat-ı Yesu (Paris Ulu m-ı İçtimaiyye Mektebi Mezunlanndan) tercüme etmiştir.

Baba Tevfik, Ernest Haeckcl'den tercüme ettiği Kiiinatın Muamma-larınnı, 191O'larda Teceddüd-i ilmı ve Felsefi Kütüphanesi'nin yayın or-ganı olan Felsefe Mecmuası 'nda yayınlamıştır.

İbrahim Edhem Bin Mesut, 1893'te Descartes (1596-1650)'dan, Usul Hakkında Nutuk'u tercüme etmiştir!.

Abbe Barbe'den, Bohor İsrail tarafından 133 i'te tercüme edilen ese-rin adı Felsefe Tarihi'dir. Max Simon Nordau'nun Felsefe Tarihi'ni 1324'te, Sahib dilimize kazandırmıştır.

Bütün bu verdiğimiz tercümelere dikkatle bakacak olursak, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi genellikle Fransız filozofların eser/erinin tercüme edildiğinni ve bunların da aydınlanmacı filozoflar olduğunu görürüz. Ay-rıca tercüme eser/er arasında materyalist ve pozitivist fikir ve görüşleri içerenlerinin bulunması da dikkate değerdir.

1.2. Telif Eserler

Bu dönemde felsefeyle ilgili olarak yazılan eser/ere de kısaca göz atacak olursak, Beşir Fuad, Voltaire (1304), Victor Hugo (1302), Beşer (1303), İntikad (1304, Muallim Naci ile) ve Mektubat (1313, Fazlı Necib ile) isimleriyle, felsefi konulara yer verilen eser/er kaleme almıştır. Ahmet Mithat Efendi, Schopenhauer'ın Hikmet-i Cedidesi (1304), Beşir Fuad (1305), Tarih-i Hikmet (1330), Sual ve Cevaplı Tarih-i Hikmet (ta-rihsiz), Letaif-i Rivayet-Felsefe-i Zenan (1287), Kiiinat 1. Kısım (1288), Ben Neyim? Hikmet-i Maddiyeye Müdafaa (materyalizmin tenkit edildiği eser), Beşir Fuad gibi felsefi eserler yazmıştır.

Münif Efendi'nin, Telhis-i Hikmet-i Hukuk (1301), Hikmet-i Hukuk (1302) gibi hukuk felsefesini ilgilendiren kitapları vardır.

Hoca Tahsin Efendi, doğrudan felsefi konulan içeren Tarih-i Tekvin Yahut Hilkat (1310) ile Psikoloji Yahut İlm-i Ruh (1310) isimli eser/eri yazmıştır.

ı.İsmail Habib; Avrupa Edebiyatı ve Biz, c.2, Remzi Kitabevi,.İsı., 1941, s.122 164. Ayrıca ~kz: Karlalçi, Murtaza: Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi ve Ilk Etkileri, Pınar Matbaacılık, ıst., 1986, s.202-204. Akgün Yrd. Doç. Dr. Mehmet; Materyalizmin Türki-ye'ye Girişi ve ilk Etkileri, Başbakanlık Basımevi, Ank. 1988, s.108-i12.

(5)

1839-1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDINLANMA 479

Dr. Abdullah Cevdet, Fizyolaeya-ı Tcfekkür (1308), Fizyolaeya ve Hıfz-ı Sıhhat-ı Dimağ ve Melak.at-ı Akli'yye (1312), Fünun ve Felsefe ve Felsefe Sanihalan (1912), Dimağ ve Melakat-ı Aklıyyenin Fizyolaeya ve Hıfzısıhhası (1333-1335) ve Dimağ: Dimağ ile Ruh Arasındaki Münase-bet-i Fennıyyeyi Tedkik (1308) isimleriyle doğrudan felsefeyi ilgilendi-ren eserler kaleme almıştır.

Biraz Felsefe (El Yazması), Teeeddüd-i İlmi ve Edebı (tarihsiz), Hassasiyet Bahsi ve Yeni Ahlak. (tarihsiz. Ahmet Nebil ile), Psikoloji-tlm-i Ahval-i Ruh (tarihsiz. Ahmet Nebil ile), Muhtasar Felsefe (1331) ve Felsefe-i Ferd (1332) gibi eserler, Baha Tevfik tarafından, felsefi muhte-va içerisinde yazılmıştır.

Dr. Edhem Necdet, tekamülcü fikir ve görüşleri içeren, TekamÜ! ve Kanunlar (1329) ismiyle bir eser yazmıştır.

Subhi Edhem, Darwinizm (1327), Hayat ve Mevt (1329) ve Bergson Felsefesi (1919) isimleriyle, felsefi konulan içeren eserler kaleme almış-tır.

Tarih-i İstikbiil e.l (1331), Tarih-i İstikbiil e.3 (1332), İttihad-ı İslam (1331), ile Müslümanlara ve Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet (1332) isimli eserler Celal Nuri tarafından yazılmış olan felsefi içerikli kitaplardır.

Ahmet Şuayb'ın 1320 yılında yazdığı Hayat ve Kitaplar isimli eseri, felsefeyle ilgili olan bir eserdir.

İlm-i Ahval-i Ruh (1327), Hangi Meslek-i Felsefeyi Kabul Etmeli-yiz? (1329), Huzur-ı Akl-ı Fende Maddıyyun Meslek-i Dalaleti (1332) ve Allah-1 İnkar Mümkün mü? gibi felsefi içerikli eserler, Filibeli Şehben-derzade Ahmet Hilmi tarafından yazılmışlardır.

Harputizade Mustafa Efen~i tarafından 1330 tarihinde, materya1izmi tenkit etmek gayesiyle, Red ve Isbat adında felsefeyle ilgili bir eser yazıl-mıştır.

Aynı gayeyle 1334 tarihinde Halib Edib, Maddiyyuna Reddiyye is-miyle 13 sahifelik şiir şeklinde bir eser kaleme almıştır.

1332 tarihinde, İbtal-i Mezheb-i Maddiyyun ismiyle, İsmail Ferid ta-rafından kaleme alınan eser de felsefeyle ilgili olan bir eserdir.

İsmail Hakkı İzmirli, Felsefe Dersleri (1330), Felsefe-Hikmet (1333), Muhassıl'ul-Keliim Ye'l Hikme (1336), Muhtasar Felsefe-i Ulii (1329) ve Muhtasar Fenn-i Menahic (1315) isimleriyle doğrudan felse-feyle ilgisi olan eserler yazmıştır.

Ömer Ferit Kam, Yahdet-i Yüeud'u 1331'de, Dini Felsefi Muhasebe-leri 1329'da, kaleme almıştır.

(6)

Şemseddin Günaltay'ın, 1327'de yazdığı Felsefe Dersleri, doğrudan felsefeyle ilgilidir.

Mehmet Ali Ayni, 1330'da Tarih-i Felsefe, Said Rıza (Rıza Tevfik Bölükbaşı'nınn oğlu) da, 1324'de Felsefe Tarihi isimli eserlerini yazmış-lardır.

1.3. Yayın Organları

1860'larda Münif Efendi tarafından kurulan Cemiyet-i İlmiyye'nin yayın organı olarak çıkan Mecmua-ı Fünunn dergisinin birkaç yazarı, bu dergide, felsefi içerikli yazılara yer vermişlerdir.

Ahmet Mithat Efendi tarafından çıkarılan Dağarcık Dergisi, felsefey-le ilgilidir. Edebiyat-ı Cedide'nin yayın organı olarak çıkan Servet-i Fünun Dergisi, felsefi yazıların yazıldığı ve bilhassa pozitivist, materya-list, evolüsyonist içerikli yazıların yay~nlandığı bir dergisidir. Dr. Abdul-lah Cevdet'in, 1904 yılında ku.rduğu Ictihad Kütüphanesi isimli kurulu-şun yayın organı olarak çıkan Ictihad Mecmuası da aynı nitelik olan bir yayın organıdır.

191O'da, Baha Tevfik'in gayretleri ve önderliğiyle kurulann, Teced-düd-i ilmi ve Felsefi Kütüphanesi 'nin yayın organları olarak çıkan, Piya-no (1910), Yirminci Asırda Zeka (1912) ve Felsefe Mecmuası (1913) gibi yayın organları, gerek tercümelerin tefrika halinde ve gerekse felsefi nite-likte malakelerin yayınlandığı yayınn organları olmuşlardır. Bu dergi ve mecmualarda yayınlanan yazılar, genellikle materyalist, pozitivist ve evo-lüsyonist içerikli yazılardır. Yukarıda ismini verdiğimiz, Teceddüd-i İlmi ve Felsefi Kütüphanesi isimli kuruluş, felsefi nitelik arzeden birçok tercü-me ve telif eserlerin, yayınlandığı bir kuruluştur. Zaten bu kuruluşun ku-rulma gayesi de, Türk fikir dünyasında eksikliği hissedilen felsefe, fen ve diğer pozitif bilim alanlarındaki boşluğu doldurmaktır.

1910'lardan sonra, Türk fikir dünyasının yayın hayatında yerini alan Bezmi Nusret Kaygusuz'un çıkardığı, Tenkid Mecmuası da, doğrudan felsefeyi ilgilendiren bir yayın organıdır.

Bahsettiğimiz bu yayın organları dışında, üzerinde durduğumuz bu dönemde, genellikle idealist ve spritüalist içerikli yazıların yayınlandığı yayın organları da bulunmaktadır. Sırat-ı Müstakim ve Hikmet dergileri gibi.

Verdiğimiz bilgilere dikkatle bakacak olursak, üzerinde durduğumuz dönemin ilk zamanları, yani 19. asrın sonlarına yakın zamanlara kadar, felsefi alandaki telif ve tercüme kitaplarla, sözünü ettiğimiz çeşitli dergi ve mecmualardaki yazıların, arzu edildiği kadar olmadığı, ama gittikçe arttığı görülmektedir. 20. Asrın başlarından itibaren ve bilhassa 1908

(7)

1839- 1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE A YDINLANMA 481

Meşrutiyet'inden sonra ise, felsefi alanla ilgili neşriyatın iyice yoğunlaştı-ğı ve nihayet felsefe ismiyle bir mecmuanın çıktıyoğunlaştı-ğı müşahede edilmekte-dir. Yine verdiğimiz bilgilerden Münif Efendi'nin önderliğiyle çıkan Mecmua-ı Fünun ile Ahmet Mithat Efendi 'nin önderliğinde çıkan Dağar-cık Dergisi'ndeki felsefi yazılar hariç tutulacak olursa, başlangıçta genel olarak sadece tercümelere yer verildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca tercüme edilenn eseriere genelolarak bakıldığında, bunlardan yedi tanesinin Vol-taire'le, üçünün Fenelon'la, üçünün Montesquieu'le, beşinin Rousseau'la, üçünün Gustave Le Bon'la, birinin Dr. Dozy'le, birinin Nietzche'le, biri-nin Eduard Hartmann'la, ikisinin Emest Haeckel' le , birinin Emest Renan'la, birinin R. Descartes'la ilgili olduğu dikkati çekmektedir. İsim-lerini verdiğimiz bu filozoflara genelolarak baktığımızda ise, bunların, o sıralarda Batı'da etkili olan felsefi anlayış ve görüşlerden materyalizm, pozitivizm, evolüsyonizm gibi anlayış ve görüşlerle ilişkilerinin olduğunu gördüğümüz gibi, çok azının da rasyonalizmle ilişkileri olduğunu görü-rüz. O sıralarda Türk fikir dünyasında Voltaire, Büchner, Dr. Dozy vs. fi-lozoflar hakkında pek de iyi olmayan menfi bir kanaat, yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Tanzimat dönemi öncesinde de fikir tarihimizde, buna benzer bir duygu ve düşünceyle felsefeye pek iyi gözle bakılmamaktadır. Ama bütün bunlara rağmen 20. Asrın başla-rından itibaren felsefi alandaki tercümelerin, telif eserlerin, yayın organla-rındaki felsefi yazıların gittikçe artmasına yine de sevindirici bir olay ola-rak görmekteyim. Bütün bunlardan sonra üzerinde durduğumuz bu dönemdeki felsefi eserlerde ve yazılarda genelolarak işlenmeye çalışılan fikir ve görüşlerin, rasyolanizm, materyalizm, pozitivizm ve evolüsyo-nizmle ilgili olduklarını bir kez daha belirtmek istiyorum. Bu fikirlerden evolüsyonizmi, materyalistler, ilmı düşüneeye daha yakın gördüklerinden ve kendi fikirlerini kuvvetlendirrnek için kullandıklarından, bu fikrin uzantıları, Türk fikir dünyasında, materyalist anlayışın yansımlarıyla tem-sil edilmiştir. Bu ana düşüncemiz dolayısıyla biz, burada, diğer üç fikrin, Türk düşüncesindeki yansımalarını, ana hatlarıyla birlikte vermeye çalışa-cağız.

2. AYDıNLANMANIN UZANTıSı OLARAK TEMSİL EDİLEN FELSEFI AKIMLAR

2.1. Rasyonalizm

Daha önce de söylediğimiz gibi, bu felsefi akımın, tarihin akış süreci içerisinde geçirdiği evrim neticesinde Batı 'da aldığı son şekliyle, yani,

2. Bu dergilerdeki felsefi yazılar için bakınız: Akgün, ..Mehmet: Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye ve Mecmua-ı Filnun'un Felsefi Açıdan Taşıdığı Onem, Felsefe Dünyası, s.15, Ekonomik Rehber Gazetecilik Matbaacılık, Ankara, 1955. s.52-72. Akgün. Mehmet: Da-ğarcık Dergisi'nde Felsefeye Verilen Önem, Felsefe Dünyası, s.22, Lazer Ofset Tesisleri Sanayi ve Tic. Ltd. Şti., Ankara,I 996, s.8-28.

(8)

doğru bilginin duyularla değil akılla, akla uygun olanın doğru, doğru ola-nın akla uygun olduğu, doğru davranışın, doğru tavır alışın, doğru hareket edişin, itidalli olmanın, rasyonal olma ile elde edileceği, insan hürriyeti-nin, insan hak ve hukukunun, fırsat eşitliğihürriyeti-nin, rasyonal anlayışla sağlana-cağı şekliyle, Tanzimat sonrası Türk fikir dünyasında, bir fikir ve görüş olarak, fikir adamlarımız tarafından ortaya konulduğunu düşünmemiz doğru olmayacaktır. İşte bu düşüncemizden hareketle, üzerinde durduğu-muz dönemin, bazı şair ve yazarlarında, rasyonalist anlayışın yansımları-nı ve izlerini kısaca belirtmeye çalışacağız.

Bu dönemin bazı şair ve yazarlarında, genellikle his ve hayal karşılı-ğı olarak rasyonalizmin bulunduğunu söyleyebiiriz. Çünkü bunun, bu sı-ralarda, Batı'daki fikri gelişime paralelolarak görülen, rasyonalist ve po-zitivist anlayışların, birbirlerini çürütme iddialarının bir neticesi şeklinde olduğunu düşünebiliriz. İbrahim Şinasi (l826-1871)'nin şiirlerinde, rasyo-nalist anlayışın izlerine az da olsa rastlamak mümkündür. Onun bu fikir-leri, hangi filozoftan etkilenerek ele aldığı konusunda kesin bilgimiz bu-lunmamasına rağmen, Fransız filozofu, Emest Renan'la, Luxemburg bahçelerinde buluşup görüştüğü ve bu görüşmelerin, onun fikri gelişimin-de etkisinin olduğu hususunda bilgimiz vardıf.

Şinasi'nin şiirlerinde, genelolarak, kosmolojik delil, epistemoloji, etik ve din alanlarında rasyonalist anlayışın izlerine rastlanmaktadır ki, bu konular, doğrudan felsefeyi ilgilendirmektedir.

Hisseder nurunu amma ki basiret basarı Vahdet-i zatına aklımca şehadet lazım Dilin iradesini başta akl eder tedbir Ki tercüman-ı lisandır anı eden takrir Eder tasavvurunu cism-i natıkın tasvir Ziya-yı akl ile tefrik-i hüsn ü kubh olunur. Ki ettiler ana hükmünce adI ü hak ta'bir Bu adI ü hakka diyanet demiş kimi akil Halasımı umarım ben zaman-ı adlinde Ederse akl-i reşidin eder buna tedbir.4

3. Ülken, Ord. Prof. Hilmi Ziya; Türkiye'de Çagdaş Düşünce Tarihi, Ahmet Sait Mat., İst., 1966, s.79.

4. Göçgün, Doç. Dr. Önder; Eski ve Yeni Harflerle Yeni Türk Edebiyatı Metinleri, Sesi Yayınları: 30, Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları: 3, Konya, 1987, s.5-8. Akyüz, Prof. Kenann; Batı Tesirinde Türk Şiiri Anatolojisi, Dog.uş Matbaacılık ve Limited Şirketi, An-kara, 1970, s.IO-12. Kaplann, Mehmet; EnginUn, Inci; Emil, Birol: Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi, I, 1839- i865, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1974, s.490-492.

(9)

1839-1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE' DE AYDıNLANMA 483

Münacat ve Kaside'lerden örnek olarak verdiğimiz bu beyitlere dik-katle baktığımızda, İbrahim Şinasi'nin, alemin, sanatkarane bir şekilde Tanrı tarafından yaratıldığı ve bu konu üzerinde akıl yürütme yapıldığı zaman, bunun rahatlıkla anlaşılabileceği düşüncesinde olduğu görülmek-tedir. 0, burada, gerçekle ilgili bilgiye, akılla ulaşılabileceğini, isteklerin akılla kontrol altına alınabileceğini, iyilik ve kötülüğün doğruluk ve yan-lışlığın, güzellik ve çirkinliğin, haklılık ve haksızlığın, vS.nin de akılla ayırt edilebileceğini ifade etmeye çalışmaktadır. Ayrıca o, Münacat'ından aldığımız ilk beyitte, inanma ve dolayısıyla iman etmede de, akıl gücünün önemi üzerinde durmaktadır.

Bu dönemde felsefi anlamda akılcılık üzerinde en dikkate değer şe-kilde duran Hoca Tahsin Efendi (l813-188l)'dir. Hoca Tahsin Efendi, Mustafa Reşid Paşa tarafından, Fransa'ya, Paris'teki Türk ailelerinin ço-cuklarına öğretmenlik yapmak üzere gönderilmiştir. Onun buna ilave ola-rak elçilik imamlığı görevi de bulunmaktadır.

Hoca Tahsin Efendi, duyularla elde edilen bilgiye inanmakla birlikte, insan aklının bu bilgileri oluşturmasında, genelleştirmesinde ve bütünü kavramada, duyuların üstünlüğünü kabul etmektedir. Çünkü ona göre, insan zihninin derinliklerinde, gittikçe gelişerek ortaya çıkan ve olgunla-şan, bir anlama kuvveti bulunmaktadır ki, insan, işte bu kuvvet sayesinde, eşyanın haki kati ni keşfederek kavrar ve onların farklı derecelerdeki ilişki-lerini idrak eder. Hoca Tahsin, bu kuvvetin, duyumlarımızın gösterdikleri eşya ile, bu eşyaların, mana ve keyfiyetlerine ait yüzeysel bilgilerle yetin-mediğini, onların derinliklerine nüfuz ederek, gözümüzün görüp ulaşarna-dığı, bir sırlar alemine daldığını belirtir. Bu kuvvet böyle yapmakla, olay-ların bağlı olduğu ve bu olayların olmasına sebep olan sebeplerin ötesinde ilişkiler, gölge varlıkların arkasında hakikatler bulur. Hoca Tah-sin, bu kuvvetin, illetler ve oluş kanununun sonunda bir ilk sebep, beğeni-len ve sanatkarane yapılmış şeyler dairesinin meydana gelmesinde, olay-ların kendisinden kaynaklandığı, bir merkez aradığı kanaatindedir. Bu böyle bir merkezdir ki, zaman ve mekan ve onun içinde bulunanlar, ondan çıkar ve durmadan dönüp yine onda cereyan ederler.

Hoca Tahsin, bütün ilimierin aletinin anlama kuvveti olduğu düşün-cesindedir. 0, aklın, daima hakikate ulaşmak istediğini, hakikatin ortaya çıkmasının da, edinilen bilginin, gerçekliğe uygun olmasına bağlı olduğu-nu belirtir. Tözlerin mahiyetleri, bize sadece işaretleriyle görünürler. Demek ki, tözlerin bilgisine, herh':lngi bir objenin bilgisine ulaştığımmız gibi ulaşmamız mümkün değildir. Insanların bilgisi, genelolarak, ilişkiler ve izlenimlerden ibarettir. Hoca Tahsin 'e göre, insan, ruh ve bedenin bir-leşmesinden meydana gelen bir varlık olduğundan, düşünen, algılayan bir varlıktır.

Şayet insan aklı iyi incelenecek olursa, idrak silsilesinin ucunun, du-yumların son halkasına ulaşıp, onunla temas halinde olduğu görülecektir.

(10)

Ona göre, şayet eski düşünürler, duygu, duyum ve izlenimlerin, izler sa-hasını ve tesirler bölgesini, en ince noktalanna kadar belirlemiş olsalardı, beynin, duyumların asıl aleti ve yeri olduğunu anladıkları gibi, bütün du-yumlann toplanma yeri olduklarını da anlayacaklardı. Fikirlerin kaynaığı ile, bunların işleyiş şekilleri araştırıldığında, algıların birinci kaynakları-nın duyumlar olduğu görülecektir. Buradan duyumlar olmaksızın, hiçbir olay hakkında bilgi sahibi olamayacağımız anlaşılıyor.

Bizim beynimiz, duyumlarımız vasıtasıyla, dış dünyadaki cisimler-den etkilenerek birtakım izlenimler alır ve bu izlenimler neticesinde de ruhumuzda bilinç meydana gelir. Ruhumuzda meydana gelen bu durum-dan biz, vicdurum-danımızia haberdar oluruz. Görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma olmak üzere beşe ayrılan dış duyularımız, bizim için dışarı ile ilişkimizi sağlayan beş kapı derecesindedir ki, bunlar vasıtasıyla elde edi-len izedi-lenimler anlama hazinemize dahil olurlar. Hoca Tahsin, düşüncenin, duyurnun sonunda başladığı kanaatindedir. iç duyurnun ise, vicdan, şuur, dikkat, mülahaza, dışa ait his, hükmü n verilmesi, hafızanın tereddütü, ge-ndıerne vb. lerdir. Hoca Tahsine göre, akıl, ruh, idrak, kavram, hüküm, düşünme, fikir, anlayış, duyum vb. leri ilmin tabirieridir. insan, yaratılışı itibariyle öğreti (teori) halinde üç tür olaya yakındır:

1. Düşünceden önce duyumlama.

2. Çok defa duygu ile birbirlerine benzeyen ruhsal eylemler ve kavram. 3. Genellikle kalp ile ilgili tesirler ve değişikliklerle ifade edilen idrak.

insan bilgisi, herşeyden önce, kendisini bilmekten ibaret olan vic-danla başlar. Açıklık ve seçikliğin, analiz ve sentez sonunda doğruların yanlışlardan ayıklanarak bir araya getirilip genelleştirilmesinden kaynak-landığı ortadadır. Hatta o, analiz sonunda, yani anlama kuvveti bir irade tesirleri altına konularak derinliğe inildikten sonra, bilginin, açık ve seçik olduğunu bildirmeye gerek olmadığı görüşündedir.

insanda, iç ve dış olmak üzere iki deney yolu kabul eden Hoca Tah-sin, beş duyudan, görme ve işitme duygularının, dış dünya ile ilgili görev-leri yerine getirdikgörev-lerini, tatma ve koklama duyumlarının ise iç dünya ile ilgili görevleri yaptıklarını belirtir. Dokunma duyusunun, her iki dünyaya bağlı olarak görev yaptığını ileri sürer.

Hoca Tahsin, akıl yürütme kavramının, istidiil, hüküm ve irade gibi ruhun bütününü ihtiva ettiğini belirtir. O, vicdanın, ruhun hiç değişmeyip etki edici olduğu, zıddının ise daima değişrnek üzere bulunduğu düşünce-sindedir. Bu sözden, ruhun ben ile bende cereyan eden ilişki neticesinde değişmediği, bedenin ise ancak ruh vasıtasıyla varlığını sürdürdüğünü an-lamak gerekir. Beden, ruhsuz varlığını sürdüremediği halde, ruh bedensiz

(11)

1839-1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDıNLANMA 485

varlığını sürdürebilir. Kısaca söylemek gerekirse, ona göre, birinci olarak iç idrakten ibaret olan şuur ve vicdanı, ikinci olarak dış dünyadaki olay-lardan bizi haberdar eden duyumları, üçüncü olarak ta duyumların verdik-lerinin anlama kuvvetinde hıfzedilip hatırlanmasını sağlayan hafızayı kabul etmek gerekiyor.

İdrak işlerini tesbit etme hususunda aczimiz bulunmasına rağmen, geçmişten bugüne kadar bu hususta kabul edilenleri dört başlık altında toplayabiliriz:

I. Dış dünyadaki varlıklardan, dolaysız veya dolaylı olarak anlama kuvveti aletleri üzerinde meydana gelen tasavvur,

2. Organlar vasıtasıyla sinirlerin, duyum üzerinde meydana getirdik-leri izlenim,

3. Sinirler yardımıyla beyinde meydana gelen etki ve tasavvur, 4. Ruhun irade dediğimiz fiilinin meydana geliş ve işleyiş şekli ki, bu, diğer tesirlerin tersinedir.

Ona göre beş duyum, dış dünyada var olan cisimsel vasıflardan başka bir şey temin edemezler. Her ne kadar bütün akıllar beş duyumla algılanabilen aletlere bağlı ise de, akıl gücü, bu algılanabilenleri alıp, dı-şarıda bulunmayan, ama akla uygun olarak soyutlanabilen şeylerin hepsi-ni ortaya koyar. Mesela dışarıda üç adam gördüğümüz zaman, akıl kuvve-ti (düşünce), o adamlarda meydana gelen oluşta var olmadığı halde üç sayısını oluşturur. Ona göre insan aklı, bu örnekteki gibi, her şeyin nite-lik, nicelik ve diğer unsurlarına dikkat ederek, maddeden soyutlayıp, o şeyden ayrı olarak bir tümel kavram tasavvur eder. Mesela, sıcak su ve kırmızı bir elbise görüp, ısı ve kırmızılığa bakmakla, bu iki nitelikten tümel kavramlar oluşturur. Bu şekilde oluşturduğu fikirleri de, algılanabi-len parçalardan ayırmak için, buna tümel kavramlar adını verir. Örneğin armut, kiraz, incir vb.leri olan ağaçlar görülünce, bunlardan meydana gelen çeşitli zihnı şekillere ve ayrılmış olduğu kütük, dal, filiz, yaprak gibi müşterek eşyasını görünce, bunları bir arada toplayan "ağaç" ortak kavramını oluşturur. Yine bu kavram armut, kiraz, incir vS.den hiçbiri ol-madığı halde, belki zihni varlıklar dediğimiz pek çok fertlere ad olarak verilebilir. O, bu kavramın altında yer alan, bütün şahısların her birine "fert", kiraz, incir, vb.leri olan genel kavramların herbirine "tür", türleri içeren genel kavrama da "cins" adını verebileceğimizi söyler. Hoca Tah-sin, insan aklının kazandığı bilgilerin, tasvir kuvvetinin meydana getirdiği bu tümel kavramlar sayesinde oluştuğunu ileri sürer. İnsanı diğer hayvan-lardan ayıran bu kuvvettir.

O, aklın ve vehmin işlerini belirlerken, aklın, ruh ile ilgili kuvvetle-rin işi, vehmin de cisimsel kuvvetlekuvvetle-rin işi olduğunu belirtir. Vehmin hük-münün, bedensel şaibelerle ve hayale aİt şeylerle karışık olmasına karşılık

(12)

aklın, bu tür şaibelerden uzak olduğuna işaret eder. Ona göre, ruh tümel-leri bizzat, tikeltümel-leri ise bedensel aletlerle idrak eder. Çünkü ruhun iki yön-den iki kuvveti vardır; bunlardan birisi idraktır ki; fizik ötesi alemyön-den, di-ğeri de faaliyettir ki, o da görünen alemden olduğu için, hem etki eden ve hem de etkilenen olmuş olur. Birincisine nazari akıl, diğerine pratik akıl denir. İdrak dörde ayrılır:

i. Maddenin parçalarını idrak etmekten ibaret olan duyumlama. 2. Maddı parçaları tahayyül etme.

3. Beş duyudan biriyle algılanamayanları, algılamak demek olan vehmetme.

4. Maddelerin ve kısımların, parçaların, gayrılarını idrak etmekten ibaret olan düşünme. O, "bir tek idrakın dahi, önce duyum, sonra tahay-yül etme, bundan sonra da düşünme olduğunu" söyler.

Hoca Tahsin' e göre, suretlerin ve kavramların, idrakından veya hıf-zedilmesinden şüphe edilmiyorsa da tikelolduklarından, onlar ile ruhun tasavvurunun mümkün olmaması sebebiyle o fiillerin her birisi için bir ci-simsel kuvvetin varlığı gerekmektedir.

2.2. Pozitivizm

Pozitivizm, olayların meydana geliş şartlarını inceleyerek, onlar ara-sındaki ilişkilerde benzerlikler bulan ve onların, birbirlerini takip edişle-rinde birini diğerine bağlayan, duyularla hissedilen olayların dışındaki olaylarla ilgilenmeyen, duyularla hissedilenlerle elde edilen bilgilerin dı-şındaki bilgilere pek değer vermeyen, deneyle doğruluğu ortaya konulma-mış her türlü bilgiyi geçersiz kabul eden, hissedilebilir olayları ve onların kanunlarını deney metodu vasıtasıyla incelerneyi konu edinen, her şeyde hakikat ve menfaatı arayan veya özellikle zevkleri ve maddi menfaatleri ön planda tutan, düşüncenin metafizik kayıtlardan ve hatta her türlü meta-fizik problemlerden tamamıyla kurtarılmasını isteyen, bilgi işlerinin emp-rik bilimler örneğine göre elde edilmesini esas hedef olarak gören bir fel-sefi akımdır6. Kısacası pozitivizm, materyaizmin önem verdiği maddi dünya hakkındaki gerçeklerin deney yolu ile elde edilebileceği görüşün-dedir.

ş.

Hoca Tahsin; Psikoloji Yahut iIm-i Ruh, Artin Asaduryan Şirkct-i Mürettibiye Mat.. ıst., 13IO,.s. 7-45. Ayrıca Bkz. Akgün, Yrd. Doç. Dr. Mehmet; Materyalizmin türki-ye'ye Girişi ve Ilk Etkileri, Başbakanlık Basımevi Ank., 1988, s. 175- i82. Akgün, Yrd. Doç. Dr. Mehmet; Hoca Tahsin Efendi'nin ilim ve Felsefe Anlayışı, Fen-Edebiyat Fakül-tesi Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi, S.19, Fen-Edebiyat Fakültesi Ofset Tesisleri, Erzurum,199I,s.201-211.

. 6. Korlaelçi, Murtaza; Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi ve ilk Etkileri, insan Yayınla-rı, ıst., 1986, s. 16-17.

(13)

1839-1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDıNLANMA 487

Türkiye'de pozitivist düşüncenin ilk izlerini Tanzimat döneminde görmekteyiz. Çünkü pozitivizmin kurucusu olarak kabul edilen Auguste Comte (1798-i857)'un, Osmanlı toplumunda, fikirlerinin yayılması ve uygulanması için, Mustafa Reşid Paşa (186i-i936)'ya bir mektup gönder-diği bilinmektedir7• Paşa'nın bu mektuba cevap verip vermediği hususun-da bilgimiz yoktur. Ancak bu mektubun ilk meyvesini, Türk fikir dünya-sında, takriben otuz yıl kadar sonra Beşir Fuad (1852-1887)'da görmekteyiz.

Beşir Fuad'ın pozitivist felsefeyle ilgili olarak ileri sürdüğü fikirleri-nin, sistemli ve şumullü olduğunu söylememiz mümkün değildir. Türk okuyucusu, ilk defa onun kaleminden, bu felsefi görüşle tanışmıştır. On-daki pozitivist fikirlerin oluşmasının temelinde, okul döneminde aldığı eğitimin etkisinin olduğunu belirtmek isterim. Vatansever bir subayolan Beşir Fuad'ın, aynı güçte ateist olduğu görülmektedir. Beşir Fuad, Batı kültürünü yakından tanıyan bir aydındır. Çünkü o, Batı dillerinden İngi-lizceyi, Fransızcayı ve Almancayı iyi bildiğinden, Batı kültürüyle ilgili eserleri, aslından okuyup bilgi edinebilme imkanına sahip bulunmaktadır. Beşir Fuad, pozitivist görüşlerinin gereği olarak, metafiziğe karşı bir tavır almıştır. Dini görüşlerden bahsedilmeksizin, sadece ilmi araştırmalarda bir ölçü, bir metod olarak, kolayca kamufle edildiği için, Beşir Fuad, po-zitivist fikirleri, Türk toplumuna kolayca ulaştırabilme imkanını bulmuş-tur.

Beşir Fuad'ın yazılanndan, pozitivizmin kurucusu Auguste Comte'u, E. Littre'yi, C. Bernard'ı, H. Spencer'ı, S. MiII'i, B. Lewe'si, vs'yi tanıdı-ğı anlaşılmaktadır. O tıpkı, isimleri zikredilen düşünürlerde olduğu gibi, hakikatin, insan zihniyle, eşya arasındaki birtakım irtibatlardan ibaret olan tecrübeyle elde edileceğini, deney ve gözleme dayanmayan şeyin, birtakım hayallerden, birtakım vehimlerden ibaret olacağını, metafiziğin de, deney ve gözlemle ilişkisi olmadığından, bu alanla ilgili olarak veri-len bilgilerin, hayal ve vehmin ürününden başka bir şeyolmayacağını kabul etmektedirı. Beşir Fuad, metafiziği, ilim olarak kabul etmiyor. Çünkü ona göre, metafizikle ilgilenmek fenden ve dolayısıyla ilimden uzaklaşmak demektir. Beşir Fuad'ın, Auguste Comte'un ilim tasnifine benzeyen ilim tasnifinde de metafiziğe yer vermediği görülmektedir9•

Beşir Fuad'ın, 19. Asır aydınlanmız üzerinde etkileri olduğunu söy-lememiz biraz zordur. Ancak i i. Meşrutiyet'ten sonraki yıllarda,

poziti-7. Korlaelçi, Murtaza; a.g.e., s. 194,378.

8. Okay, M. Orhan, İlk Türk Pozivist ve Naturalisli, Dergah Yayınları, ıst., s. 136-198. Korlaelçi, Murt~za; a.g.e., s. 227-245. Akgün, Yrd. Doç. Dr. Mehmet; Materyalizmin Türkiye'ye Girişi ve Ilk Etkileri, s. 191-212.

9. Beşir Fuat-Fazlı Necib; Mektubat, Bab-! Ali Caddesinde 25 Numaralı Mat., İst., 1313, s. 20, 18-19.

(14)

vist ve materyalist felsefelerle ilgili etkilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Onun sebep olduğu münakaşalar, daha çok, Voltaire ve edebiyatta rea-lizm-naturalizm konularında olmuştur. Beşir Fuad'ın, pozitivist ve mater-yalist alanndaki etkileri daha çok tıbbiye ve harbıye öğrencileri üzerinde görülmüştür.

Daha sonralan, Servet-i Fünun, Dergisi'nde pozitivist düşünürler ta-nıtılmış ve onlar hakkında bilgiler verilmiştir. U1um-u İktisadıye ve İçti-maıye Mecmuası gibi dergiler de bu fikirlerin tanıtıldığı dergiler olmuş-turIO.

Milli Eğitim Teşkilatında görevalan hocalardan Ahmet Şuayb (1876-1910) ve Subhi Edhem' de, pozitivist fikirlerin yansımalarını gör-mek mümkündür. Bunlardan Ahmet Şuayb, Hukuk Mektebinde hoca!ık yapmış, II. Meşrutiyetten sonra Maarif Meclisi üyeliğine getirilmiş ve Is-tanbul Maarif Müdürlüğü görevinde bulunmuşturll. Subhi Edhem ise, Manastır'daki, Rehber-i İttihad Lisesi'nde tabiı tarih öğretmenliği yap-mış, burada, pozitivist ve materyalist anlamda fikri faaliyetlerde bulundu-ğu için, devlet tarafından görevine son verilmiştirıı.

Subhi Edhem, deney ve gözlemin, bilgininn elde edilmesinde çok önemli yerinin bulunduğunu belirtir. Tabiatta meydana gelen olaylar hak-kında kesin bilgiye ancak bu yolla vanlır. Deney ve gözleme dayanmadan elde edilen bilgiler, bilimsel değil, vehimseldir. Tabiattaki kanunlar, ancak, deney ve gözlemle araştırılabmr ve bu yolla keşfedilerek kesinlik kazanırlar. Böylece, eşyadaki hakikatlar keşfedilmiş olur. Deney olmaz-sa, eşyanın yaratılışındaki gaye, özellikle mana ve öz bilinemezn. O, po-zitivistlerin ideallerinin, tamamıyla deney ve gözlem olduğunu, olayların dışında hiç bir şeye inanmadıklarını ileri sürer. Ona göre, pozitivistler, sa-dece olaylar arasındaki ilişkileri araştırdıklarından, yerin, türlerin, insanın menşeinin ne olduğunu araştırmadıkları gibi, gayelerini de düşünmek is-temezler.

Subhi Edhem, dinsel inançlara pek değer vermez. Onun böyle bir an-layışa sahip olmasının temelinde, başta A. Comte olmak üzere, Büchner ve E. Haeckel gibi düşünürlerin etkisi bulunmaktadır. Çünkü o da, tıpkı onlar gibi metafiziği reddetmektedir. O, Hz. Musa'nın bildirdiği, dinsel inançlara inanmadığı gibi, kutsal kitapta anlatıldığı üzere evrenin, altı günde yaratıldığı inancına da inanmaz. Ona göre, evrendeki her değişikli-ğin ve her meydana gelişin temelinde, Allah değil, madde vardır. Dinı bil-gilerin iddiaları, pozitivizmin tecrübeleriyle bir bir çürütülmektedir'4.

°

10. Karlaelçi., Murtaza; a.g.e., s. 378. 1i.a.g.e., s. 379.

12. Akgün, Yrd. Doç. Dr. Mehmet; a.g.e., s. 280,497.

13. Subhi Edhem; Darwinizm, Beyn-cl-milel Ticaret Mat., Manastır, 1327, s. 57-58. 14. Subhi Edhem; Darwinizm, s. 62-64. Ayrıca bkz: Akgün, Yrd Doç. Dr. Mehmet; a.g.e., s. 280-3 ii .

(15)

ı839-ı920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDıNLANMA 489

halde metafiziksel alana dahil olan dinsel bilgilerle uğraşmak veya bunla-rın kesin olduğuna inanmak, yanlış bir tavır alıştır.

Üzerinde durduğumuz bu dönemin düşünürleri, şu yada bu şekilde pozivist ve materyalist anlayışlarla ilgilendikleri için, fikir ve görüşlerini vermeye çalıştığımız fikir adamlanmızda, her iki felsefi anlayışın izlerine rastlamak mümkündür. 1908 Meşrutiyet'inden sonraki yıllarda, pozitivist etkiler taşıyan bazı düşünürlerimiz bulunmaktadır. Bunlardan Ahmet Rıza (1858- i930), A. Com te ile yakın dostluğu bulunan Pierre Latiff (1823-1903)'i tanımış ve onunla dostluk kurmuştur. Bu dostluğun ve onun eserlerini okumasının, ondaki pozitivist fikirlerin oluşmasında etkili olabileceğini tahmin edebiliriz. Ahmet Rıza, dinsizlikle suçlanmasına rağmen, Islam inancını benimsemiş ve diğer pozitivistlerde olduğu gibi din aleyhtarlığı yapmamıştır. Daha sonraları, Halide Edib Adıvar'ın ilk kocası, matematikçi Salih Zeki (l864-1921)'nin, Ahmet Şuayb ve Hüse-yin Cahit Yalçın (l874-1957)'ın, dinle, metafizikle ilgilenmeksizin, sade-ce bilimler sınıflaması, pozitif bilimlerde deney ve gözlernin önemİ üze-rinde durmaları açısından, pozitivist anlayışın etkisinde kaldıklannı söyleyebiliriz.

2.3. Materyalizm

Maddecilik düşüncesini benimseyerek, yegane varlığın madde oldu-ğunu, madde dışında hiçbir cevherin bulunmadığını, maddi ve manevi gerçekliğin, özünün ve temelinin maddede bulunduğunu, zihinsel ve tabi-at üstü hiçbir şeyin olmadığını, her şeyin hareket halindeki maddeyle veya madde ve enerji ile açıklanabileceğini, bütün niteliksel farklılıkların niceliksel farklılıklara indirgenebileceğini 15 kabul eden materyalizm, dünya fikir tarihinde, sistemli bir düşünce olarak, ilk d~ra eski Yunan dünyasında görülmektedir. Leukippos ve Demokritos (MD. 5-4. Asırlar-da yaşamışlardır) tarafından felsefi bir sistem haline getirilen materya-!izm, 19. Asrın ortalanna kadar tek yönlü bir gelişme seyri göstermiştir. 19. Asrınn ortalarından itibaren, materyalizmin, ilk çağdan beri savunulan şekline, Hegel (l770-183l)'in dialektiğini bir metod olarak alıp, bu meto-du materyalist anlayışın izahında etkili bir yololarak kabul eden Karl Marx (1818-1883)'ın temsil ettiği marxist materyalizm eklenmiştir. Bu; iki şekilde temsil edilen ve birçok yönden uyum içerisinde olan materya-lizm, 19. y.yılın sonu ile 20. y.yılın başlarında büyük merhaleler katet-mişler, çeşitli ülkeler taraftarlar bulmuşlar, birçok ülkenin, fikri ve kültü-rel yapıları arasına sızarak, oralarda dikkate değer birer fikri yapı oluşturabilmişlerdir.

15. Runes, D. Dagobert; The Dictionary of Philisophy, Philosophical Library, New York, s. 189. Akgün, Yard. Doç. Dr. Mehmet; a.g.e., s. 12. Akgün, Doç. Dr. Mehmet; Ma-teryalizmde Kimlik Problemi, Türk Yurdu, S. 66, Sistem Ofset Ltd. Şti., Ank., 1993, s. 49-52.

(16)

Materyalizmin, Batı düşüncesinin ürünü olduğu hususunda şüphe yoktur. Bu düşünce, Batı ülkelerinde, felsefi bir meslek, siyasi bir anlayış olmasının yanında, önemli bir medeniyet, eğitim ve bilim meselesi olarak da değerlendirilmiştir. Bu sebeple, Batılılaşmak, medenileşmek, bilimsel olmak ve hatta demokratlaşmak arzusunu gösteren her ülke, ister istemez bu düşünceyle karşılaşmak durumunda kalmıştır. Bilim, medeniyet ve kültür kavramlarının, ihtiva ettikleri manaların farkını kavrayabilen veya kendilerinde güçlü bir gelenek sistemi bulunan toplumlar, bu felsefi anla-yıştan çok az etkilenmişlerdir.

Materyalizmin Avrupa'da hızlı bir şekilde yayıldığı 19. y. yılda, Batı dünyası tesirlerine açılmamız ve onlarla ilişkilerde bulunmamız dolayı-sıyla, ülkemizde de, ister istemez, materyalist fikirlere karşı önemli bir il-ginin uyandığına şahit olmaktayız. Çünkü bu dönemde, askeri, idari, bi-limsel, pedagojik vb. gibi bazı alanlarda, yenilik yapma zorunluluğu hissedilmiştir. Devletin yenileşme gayesiyle yeni eğitim kurumlarını aç-ması bu sebepledir. Çünkü medreseler eski önemini kaybetmiştir. i826'da Avrupa'i anlamda Tıbhane Mektebi açılmıştır. Bu mektebin kütüphanesi, o sıraların fikri modasına uygun olarak zamanla materyalist anlayıştaki kitapları ihtiva eden bir kütüphane haline gelmiştir. Bir Fransız sefiri olan Mac Forlane, bu mektebin kütüphanesi hakkında bilgi verirken, burada önemli materyalist düşünürlerin eserlerinin bulunduğunu, örneğin, Baron d'Holback (1723-1789)'ın "Sisteme de la Nature"ünün olduğunu ve bu kitaptan da, özellikle Tann'nın olmadığı, ruhun ölmezliği inancının imkansızlığının gösterildiği kısımlarının, öğrenciler tarafından okunduğu-nu görünce şaşırdığınıl6 belirtiyor. Tıp öğrencileri arasında, materyalist kitapları okuma geleneğinin varlığını, Adnan Adıvar (1892- i955)'ın, "Tıp öğrencisiyken, modaya uyarak, Ludwig Büchner'in 'Force et Matieres' (Madde ve Kuvvet)'ini .. okuduğumu hatırlıyorum"!? ifadesinden de anlı-yoruz. Türk Eğitim Sisteminde yer alan kurumlarımızdan olan Robert Koleji ile Galatasaray Lisesi de, Avrupa'nın yeni fikirlerine açılan iki kapı vazifesi görmüşlerdir. Bütün bunlar, yegane ve kesin sebep olma-makla beraber bilhassa 1860'lardan sonra, materyalist fikirlerin, Türki-ye'ye girip yayılması için gerekli zeminin hazır olduğunu göstermekte-dir.

Niyazi Berkes, Hoca Tahsin'le ilgili olarak, "dogmalara karşı ve düşün özgürlüğüne dönük materyalist felsefelere eğilimli Bektaşiler gibi, o da, Avrupa'da o zaman çok moda olan Ludwig Büchner'in yazdığı Madde ve Kuvvet adlı eserin Fransızca çevirisinden çok etkilenenn bir

16. Berkes, Niyazi; Türkiye'de Çağdaşlaşma, Bilgi Basımevi, Ank., 1973, s. 205-206. Karlaelçi, Murtaza; a.g.e., s. 198. Akgün, Yard. Doç. Dr. Mehmet; a.g.e., s. 101-102.

17. Adıvar, A. Adnan; Bilim ve Din (İlim ve Din), Evrim Matbaacılık Ltd. Şti., İst., 1980,s.5.

(17)

1839-1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDıNLANMA 491

kişi 0lmuştu"18 demektedir. Yine o, "Tahsin Efendi'nin Paris'de bulundu-ğu sırada materyalist denebilecek eserleri araştırdığı"19 ve "Hoca Tahsin, varlığına inanmadığı öteki dünyaya, ömriinün son yıllarının sefaleti için-de göçer"20 şekliniçin-de ifaiçin-deler kullanmaktadır ki, bizim bu konudaki görüş-lerimiz, Niyazi Berkes'in görüşü doğrultusunda değildir. Çünkü Hoca Tahsin'in somut bir şekilde materyalizmi benimsediğini söylemek biraz güç gibi görünüyor. Fikirlerini verirken, bazı yerlerde zaman zaman kul-landığı muğlak ve kaçamak ifadeler, sanki materyalist anlayışa sahipmiş gibi bir izlenim bırakıyor. Ama o, bu ifadelerinin hemen arkasından, sahip olduğu fikirlerinin, ayet ve hadislere uygun olduğunu göstermek üzere örnekler veriyor. Ayrıca onun Esas-ı ilm-i Heyet isimli eserindeki şiirinde, ininacının sağlam olduğunu gösteren ifadeler bulunmaktadır. Şöyle ki; o, bu şiirinde, "Kaderin yüksekliği gök cisimlerinin hakkında olduğu gibi, Hakkında apaçık Kur'an ayetleri indirilmiştir. .. Muvaffakiyet veren MevHi'nın çalışmalanna yardımcı olmasıyla, Acizane Tahsin, ikmale muvaffak oldu itinayla ... Özetle açıklamasını dinle ne hayret veri-cidir, O Mevla'nın sanat kitabında, alemler beğenilmiş-seçilmiştir. .."21de-mektedir. Ayrıca Şemseddin Sami'nin, Hoca Tahsin'in hayatı hakkında verdiği bilgiler de, Niyazi Berkes' in verdikleri bilgilerle çelişmektedir2. Bütün bu bilgileri dikkate aldığımız zaman, Hoca Tahsin 'in, şuurlu bir şe-kilde materyalizmi savunmadığını, ancak bazı fikirleriyle bu felsefe anla-yışının ülkemize girmesi için gerekli zemini hazırladığını söyleyebiliriz. Onun, Ludwig Büchner'in, Madde ve Kuvvet isimli eserini okumuş ol-ması muhtemeldir. Çünkü o sıralarda, Büchner'in söz konusu eseri çok moda olduğu için, bu eseri, Türk fikir dünyasında okumayan hemen hemen hiç yok gibidir. Hoca Tahsin'in fikirleri, materyalist anlayışlardan o sıralarda ayrı görülmeyen evrimciliğe daha yakındır. Çünkü o, Darwin (1809- i882)'in, varlıkların oluşumuyla ilgili fikirlerinin geliştirilmesiyle, yaratılma olayının açıklanabileceği kanaatine sahip bulunmaktadır3• Bi-limsel yönden ise, onun, pozitivist bir bilim anlayışına sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Materyalizm konusunda müphem mesajlar veren bir diğer düşünür, Ahmet Mithat Efendi (1844-19 i2)'dir. Onun kendi çıkardığı Dağarcık Dergisi (1872)'nde yazmış olduğu bazı makaleler, materyaist anlayışlan (materyalizm ve evolüsyonizm gibi) çağrıştırdığından, ağır suçlamalarla

18. Berkes, Niyazi; Türkiye'de Çağdaşlaşma, Bilgi Basımevi, Ank., 1973, s. 210. 19. a.g.e., s. 212.

20. a.g.e., s. 234.

2 I. Hoca Tahsin; Esas-! tlm-i Heyet, İstepan Mat., tst., i31 I, s. 24-27 ..

22. Şemseddin Sami; "Hoca Tahsin", Hafta, c. I, S. 6, Mihran Mat., ıst., 27 Şevval 1298,s.90.96.

23. Hoca Tahsin; Tarih-i Tekvİn Yahut Hilkat, Artin Asaduryan Şirket-İ Mürettibİye Mat., İst., i3 !O, s. 20-24.

(18)

karşı karşıya kalmıştır. Örneğin, Duvardan Bir Sada,24 VeladetlS, İnsan26, İnsan-Dünyada İnsanın Zuhuru27 başlıklı yazılarında, şuurlu ve sistemli olmaktan uzak materyalist, hatta evrimci anlayışlar vardır. Dağarcık Der-gisi'ndeki, bu yazılarından dolayı dinsizlikle suçlandığından, kendisinin Islama aykın düşünceleri bulunmadığını göstermek üzere aynı dergide yazılar yazmıştır. Bu yöndeki görüşlerini belirtmek üzere, Bir Mülahaza-ı Diniyye28 ile Mebde ve Mead29 isimli makaleleri yazmıştır. ~öz konusu makalelerde özet olarak o, tenasuh fikrini benimsemediğini, Islam dava-sından zevk aldığını, Kur'an akidesini her şeyin üstünde tuttuğunu, fikri-nin Kur'an'a uymayan fenIeri atmaya hazır olduğunu, Kainat isimli kita-bının mukaddimesini bu duyguyla yazdığını, şimdiye kadar hangi fenni tatbik ettiyse Kur'an'ı ona aykın bulmadığını vs. söylemeye çalışmakta-dır. Ahmet Mithat, daha sonraları materyalist anlayışları tenkit etmek üzere kitaplar yazmıştır. Onun dağarcık Dergisi'ndeki materyalist içerikli yazıları, derin düşünce ürünü olmaktan uzak, batı 'lı kaynaklardan aktanl-mış fikir ve görüşlerle, halk seviyesindeki gündelik bilgilerden ibaret ola-rak görülmelidir.

Daha önce pozitivist olduğunu söylediğimiz Beşir Fuad'da materya-list fikirlere de rastlanmaktadır. Onun materyalist fikirlerinin, o sıralarda Avrupa'da ve ülkemizde, aydınlarımız tarafından çok rağbet gören, Alman filozofu Ludwig Büchner'den kaynaklandığını tahmin etmek zor değildir. Büchner, Madde ve Kuvvet isimli eserinde, her türlü hayatın kaynağının madde ve maddenin değişimleri olduğunu, madde ve kuvvetin birbirlerinden aynlamayacaklarını, maddenin dışında bir yaratıcının ol-madığını ve dolayısıyla Allah kavramına gerek kalol-madığını vs. ileri sür-mektedir. Beşir Fuad da aynen Büchner gibi hareket ederek, varlıklardan herhangi birini inceleyecek olursak, her şeyden önce iki şeyin dikkatimizi çekeceğini, bunlann madde ve kuvvet olduğunu, bu iki kelimenin değeri-ni takdir edebilmek için bu isimle yayınlanan (Madde ve Kuvvet) kitabın felsefe dünyası için yeni bir tarih oluşturduğunu belirtmektedir>. Bu ifa-deler bize Beşir Fuad'ın, Büchner'i iyi tanıdığını göstermektedir. çünkü o, eserlerinin çoğunda Büchner'i de büyük düşünürler arasında saymış ve

24. Ahmet Mithat; Divardan Bir Sada, Dağarcık, S.4, Muharirin Zatına Mahsus Mat., İst., 1288, s. 99-102. Ayrıca bkz: Bolay, Dr. Süleyman Hayri; Türkiye'de Ruhçu ve Maddeci Görüşün Mücadelesi, Polat Mat., İst., 1979 s. 311-312.

25. Ahmet Mithat; Veladet, Dağarcık, S.2, Muharririn Zatına Mahsus Mat., İst., 1288, s. 49-52.

26. Ahmet Mithat; İnsan, Dağarcık, S.2, Muharririn Zatına Mahsusu Mat., İst., 1288,s.45-47.

27. Ahme~ Mithat; İnsan-Dünyada İnsanın Zuhuru, Dağarcık, S.4, Muharririn Zatına Mahsusu Mat., ıst., 1288, s. 109-116.

28. Ahmet Mithat; Bir Mülahaza-ı Dinıyye, Dağarcık, S.4, Muharirin Zatına Mah-sus Mat., ıst., 1288, s. 102-105.

f9. Ahmet Mithat; Mebde ve Mead, Dağarcık, S. 9, Muharirin Zatına Mahsusu Mat., ıst., 1288, s. 240-250. Ayrıca b)cz: Bolay, Dr. Süleyman H~yri; a.g.e., s. 311-312.

(19)

1839.1920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE 'DE AYDıNLANMA 493

eserlerinin okunmasını tavsiye etmiştir. Bunun dışında gerek makalelerin-de ve gerekse eserlerinmakalelerin-de adı geçen Batı'lı filozof ve bilginlerin geneli,.ya pozitivist, yada materyalist anlayışa sahip olan filozof ve bilginlerdir. Or-neğin, Auguste Comte, E. Littre, Voltaire, C. Bemard, S. Mill, H. Spen-cer, D. Diderot, D'Alembert, De La Mettrie gibi.

Materyalist fikirler, 1908 Meşrutiyet'inden sonra, Türkiye'de, daha rahat temsil edilebilme imkanı bulmuştur. Bundan sonra materyalist fikir-leri savunan aydınların sayısı artmıştır. Bu yüzyılın başlarında eserfikir-lerini yayınlayabilme fırsatını y~kalayan Dr. Abdullah Cevdet (I 869-1932), bizzat kendisinin çıkardığı Içtihad mecmuasında yayınladığı yazıları, yaz-dığı eserleri ve tercümeleri vasıtasıyla, fizyolojik-biyolojist anlamdaki materyalist fikir ve görüşleri yaymaya çalışır. Telif ve tercüme olmak üzere ellinin üzerindeki kitaplarında ve 1904 yılından başlayıp Cumhuri-yetten sonra da yayınlanmasına devam edilen İçtihad (358 sayı) dergisin-deki yazıları genelolarak bu niteliktedir. O, Büchner'in, Madde ve Kuv-vet isimli eserinin bir kısmını, 191i'de Fenn-i Ruh adıyla çevirmiştir. Mesleği doktorluk olduğu için, bu felsefenin, fizyolojik-biyolojik mater-yalist düşüncelerini benimsemiştir. O, maddenin ezell ve ebedi olduğu düşüncesindedir. Fizyolojik-biyolojik materyalistlerin ana düşünceleri olan, "karaciğer nasıl safra ifraz ederse, beyin de öylece düşünce üretir" veya "böbrek nasıl sidik ifraz ederse, beyin de aynen bunun gibi düşünce üretir" şeklindeki fikirlerini, Dr. Abdullah Cevdet'te de3! görmek müm-kündür. Dr. Abdullah Cevdet'te evrimci anlayışı da bulmak mümkün-dür32•Dindar bir aileden gelen ve ilk şiirlerinde dini duyguları dile getiren Dr. Abdullah Cevdet, daha sonraları bu duygularını kaybetmiştir. Kendi-sine dini konularda yapılan tenkitlere, islami yoldan cevaP1ar vermişse de, daha önce de söylediğimiz gibi, Dr. Dozy'nin Tarih-i ıslamiyet'ini (l908'de Kahire'de çevirmiştir) çevirerek yayınlaması, bu kitaptaki fikir-leri uygun gördüğünü belirtmesi, gerek inanç ve gerekse uygulama yö-nüyle onun islama karşı olduğunu göstermektedir. Işte onun hem bu kita-bı çevirmesi, hem de bu kitaptaki fikirleri benimsediği yönünde görüşler belirtmesi, o sıralarda kendisi hakkında önemli bir tepkinin doğmasına yol açmıştır. Ama bütün bunlar, II. Meşrutiyet sonrası Türkiye'sinden, materyalist fikirleri savunan, bir taraftarlar grubunun oluşmasına vesile olmuştur.

Bu grubun başını çeken Baha Tevfik (l884-1914)'tir. Baha Tevfik, II. Meşrutiyet'in sağladığı fikir ortamı içe~isinde, görüşlerini hür bir şe-kilde yayabilme imkanına sahip olmuştur. Işte bu serbestlik ortamı içeri-sinde Baha Tevfik, 1880'li yıllardan beri Osmanlı toplumunca bilinen ama çevrilmesine cesaret edilemeyen Büchner'in Madde ve Kuvvet isimli

31. Abdullah Cevdet; Fizyolocya-ı TefekkUr, istepan Mat., İst., 1308, s.

ıo.

32. Dr. Abdullah Cevdet; FUnun ve Felsefe ve Felsefe Sanihaları, Matbaa-ı içtihad, İst., 1912, s. 74. Dr. Abdullah cevdet; Gizli Figanlar, Matbaa-ı İçtihad, Mısır, 1906, s. 28.

(20)

eserinin tamamını, yani üç cildini birden, 191O'lu yıllarda Ahmet Nebil'le birlikte çevirmiştir. Bunun yanında yine materyalist anlayışa sahip olan Batı'Jı yazarlar, onun çevirileriyle Türk fikir dünyasında tanınmaya baş-lar. Omeğin, Emest Haeckel'in, Yahdet-i Mevcud Bir Tabiat Aliminin Dini, 1911'de çeviri olarak, yine aynı düşünürün Kainatın Muammaları isimli eserinin çevirisi, tefrika halinde Felsefe Mecmuası' nda yayınlanır. Teceddüd-i ilmi ve Felsefi Kütüphanesi'nin yayın organları olarak, Piya-no (Düşünüyorum), yirminci Asırda Zeka ve Felsefe Mecmuası gibi der-giler, Baha Tevfik'in gayretleriyle çıkarılmıştır. Baha Tevfik, gerek bu yayın organlarındaki yazılanyla ve gerekse Biraz Felsefe., Teceddüd-i Ilmi ve Edebi, Hassasiyet Bahsi ve Yeni Ahlak, Psikoloji-Ilm-i Ahval-i Ruh, Muhtasar Felsefe ve Felsefe-i Ferd isimli kitaplarıyla, materyalist fikir ve görüşleri, geniş okuyucu kitlelerine ulaştırabilme ve yayabilme fırsatını bulmuştur. O, bu anlayışların yanında, evrimci ve sosyalist gö-rüşlerini de vermeye çalışmıştırl3• Baha Tevfik, madde ve kuvvetin birbi-rinden ayrılamayacağını, her ikisinin de ezeli ve edebi olduklarını, ruh ve vicdanın manevi cinsten olmadıklarını, maddede düşünme özelliğinin bu-lunduğunu, ahlakta menfaatin ön planda tutulduğunu, maddesiz rohun ve ruhsuz maddenin olamayacağını, bilginin kaynağının duyumlar olduğunu, bilgi elde etmede deneye önem vermek gerektiğini metafiziğe ait bilgile-rin önemli olmadığını vs. kabul etmektedir. Kısacası Baha Tevfik, dinsel inançların, metafiziğin, edebiyatın, şiirin, edebiyatta hassasiyetin şiddetle karşısında olup, bunların birtakım marazi tezahürler olduğu görüşündedir.

Baha Tevfik'in fikir arkadaşlarından, Manastır'da tabii tarih hocalığı yapan Subhi Edhem, aynı zamanda materyalist fikir ve görüşlere de sahip bulunmaktadır. "Tabiat", "Beşer ve Tabiat" isimleriyle dergiler çıkarmış-tır. Darwinizm (1911), Lamarckizm (1914), Hayat ve Mevt (1913), Berg-son gibi felsefi alanda eserleri bulunmaktadır. Subhi Edhem, canlıların en ilkel unsurdan başlayarak, en gelişmiş şekillerine kadar evrim geçirdikle-rini, değişirnde çevrenin etkisi bulunduğunu, tabiatta bir seçim olduğunu, bu seçim dolayısıyla canlılar arasında bir mücadele yaşandığını, mücade-leyi kazananların hayatlarını devam ettirebilmelerine karşılık, kazan ama-yanların hayatlarını devam ettiremediklerini, hayatın temelinde madde ve kuvvetin bulunduğunu ve bunların birbirlerinden ayrılamadıklarını kabul etmektedir.

Baha Tevfik'in grubunda yer alan Memduh Süleyman (1887-1920?), Yirminci Asırda Zeka, Rübab ve Felsefe Mecmuası'nda yazılar yazmıştır. E. Hartman'da Darwinizm'i tercüme etmiştir. Felsefe Mecmuası'nda ya-yınlanan Felsefe-i Edyan isimli makalesinde, dinin, çeşitli tariflerini ve-rirken, Feuerbach, Kant, Max Müller vS.nin görüşlerine başvurmaktadır.

33. Baha Tevfik; Felsefe-İ Fer~, Ketion Bedrasiyan Ma!., İs!., 1332, s. 98. Subhi edhem; Hayat ve Mevt, Nefasıt Ma!., Is!., 1329, s. 4-5 (Içinde: "Hayat ve Mevt Hakkında-Doktor Subhi Edhem Bey'e"). Ayrıca bkz: Bolay, Dr. Sil1eyman Hayri; a.g.e., s. 72-79.

(21)

ı839-ı920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE 'DE A YDINLANMA 495

Bunlardan Kant hariç, hemen hemen hepsi ateist görüşe bağlı olan filo-zoflardır. O, materyalist anlayışlardan daha ziyade evrimciliği benimse-miştir.

Aynı grup içerisinde yer alan Dr. Edhem Necdet'in, Kolera Tabibi (1910), Tekamül ve Kanunlar (1913) isimli eserleri bulunmaktadır. O, maddenin, canlı şekle geçerken, ayrışmalara ve birleşmelere tabi olarak canlıyı oluşturabilecek bir duruma geçebileceğini kabul etm~Jetedir. Bey-nin fikirleri, hisleri ve inançları ürettiğini ileri sürmektedir. Onceki fikir-lerin, hislerin ve inançların atılmasıyla, beynin evrim geçirdiğini kabul ediyor. Bilgilerin deney ve gözlem yoluyla elde edilmesinden yanadw4•

Bu neslin son halkası CeUil Nuri İleri (1877-1939)'dir. Celal Nuri, çok sayıdaki eserleri, çıkardığı gazete ve dergilerle, materyalist fikir ve görüşlerini, vermeye çalışmıştır. Fikir ve görüşlerini, genelolarak Büch-ner'den almasına rağmen, hem onu ve hem de diğer materyalist düşünür-leri tenkit edebilmiştir. O, maddenin ezell ve ebedi olduğunu kabul et-mekle beraber, Tanrı'nın varlığına ve dinlere inanmaktadır..Ona göre, madde, mutlak boşlukta şekil değiştire değiştire yuvarlanır. Tekamül ka-nunu, tabiatın varlığa getirilişi görüşünün yerine geçecektir. Madde ve kuvvetin, beden ve ruhun birliği, monizm ve düalizmin yerini alacaktır. Evrende en ilkel canlıdan en gelişmiş canlıya kadar, evrim vardır. Mü-kemmel bir evrim eseri olan insan, aslen uzak çağın evrim geçirmiş bir protoplazmasıdır. Allah'ı en Mükemmel Remz olarak gören Celal Nuri, Allah'ın insan şeklinde gösterilmesine karşı çıkıyor. Çünkü ona göre, Allah şu yazıları yazana benzemez. O, bir şahsiyete sahip değildir. Bu şe-kilde kabul edilen Allah fikrini benimsemediğini belirtir. Ona göre, Allah, tarif edilemez, O, evreni kuşatan Yüce Bir'dir. Kısacası Allah, Mükemmel Remz'dir3s. Dikkate değer fikirlere sahip olan Celal Nuri, Dr. Dozy, Voltaire ve Emest Renan'ın, islam tarihi hakkındaki menfi görüş-lerine katılmaz. Onlarla ilgili olarak Celal Nuri, inceleme ve tarihsel yo-rumlarıyla ün kazanan bu yazarların, peygamberlerin tarihsel kaderlerini anlayamadıklarını, bunun için Voltaire'i hiç affedemeyeceğini, islamiyeti çok iyi bilen Emest Renan'ın ise, gerek Hz. Muhammed'in ve gerekse ıslamiyetin tarihteki yerini bahsetmeden geçmesinin unutalamayacak ta-rihsel bir hata olduğunu belirtmektedir36•

Buraya kadar ana hatlarıyla belirtmeye çalıştığımız Batı kaynaklı fikir akımlarının, izlerini ve yansımalarını, bu fikir ve görüşleri temsil

34. Doktor Edhem Necdet; Nesec-i Dimağın Tekamillü, İçtihad, S. 84, Matbaa-! HayriyeveŞürekası,İst.,12~anun-uEvvcl 1329,s. 1863-1866. .

35. Celal Nuri; Tarih'i Istikbal, c. i, Yeni Osmanlı Matbaası ve Kütüphanesi, ıst., 133I,s.114-116.

36. Celal Nur; Hatemü'l Enbiya, Yeni Osmanlı Matbaası ve Kütüphanesi, İst., 1332, s.27.

(22)

eden fikir adamlanmızda göstermeye çalıştık. Bu yazımızda söz konusu ettiğimiz fikir adamlannın genelinin, yurt içinde veya dışında, idareyle mücadele halinde oldukları bir gerçektir. Bunun yanında aynı dönem içe-risinde, Batı kültürüne, fikir akımlanna, Batı medeniyetine, şu veya bu şekilde, daha ıhrnh ve daha muhafazakar yaklaşan düşünürlerimiz de muştur. Bunlar o günkü idareyle, mücadeleye girmemişler veya girmiş ol-salar da, mim değerlere ve devlete bütünüyle karşı çıkmamışlardır. Bu ki-şiler, genellikle hislerinin esiri olmadan sağduyulu davranarak, yeni ve zorunlu olan değişmelere, toplumu, hoşgörü anlayışı içerisinde yaklaştır-maya çalışmışlard~.r. Bunlara dengeli yenilikçi, ıhmlı Batı 'lılaşmacı kişi-lerdir diyebiliriz. Omeğin, Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895), Münif Paşa (1828-1910), Ahmet Mithat (1844-1912) gibi şahsiyetler, böyle davran-mışlardır.

BİBLİYOGRAFY A

Abdullah Cevdet; Fizyolocya-ı Tefekkür, İstepan Mat., İst., 1308.

Dr. Abdullah Cevdet; Fünun ve Felsefe ve Felsefe Sanihaları, Matbaa-ı İctihad, İst., i9 i2. Dr. Abdullah Cevdet; Gizli Figanlar, Matbaa-ı İctihad, Mısır, 1906.

Adıvar, A. Adnan; Bilim ve Din (ilim ve Din), Evrim Matbaacılık Ltd Şti, İst, 1980. Ahmet Mithat; Dlvardan Bir Sada, Dagarcık, Muharririn Zatına Mahsus Mat., İst., 1288. Ahmet Mithat; Veladet, Dağarcık, Muahirririn Zatına Mahsus Mat., İst., 1288.

Ahmet Mithat; İnsan, Dağarcık, Muharririn Zatına Mahsus Mat., İst., 1288.

Ahmet Mithat; İnsan-Dünyada İnsanın Zuhuru, Dağarcık, Muharirin Zatına Mahsus Mat., İst., 1288.

Ahmet Mithat; Bir Mülahaza-ı Diniyye, Dagarcık, Muharirin Zatına Mahsus Mat., İst., 1288.

Ahmet Mithat; Mebde ve Mead, Dağarcık, Muharirin Zatına Mahsus Mat., İst., 1288. Akgün, Yrd. Doç. Dr. Mehmet; Materyalizmin Türkiye'ye Girişi ve Ilk Etkileri,

Başba-kanlık Basımevi, Ank., 1988.

Akgün, Mehmet; Cemiyet-i İ1miyye ve Osmaniyye ve Mecmua-ı Fünun'un Felsefi Açı-dan Taşıdığı Önem, Felsefe Dünyası, s. IS, Ekonomik Rehber Gazetecilik Matbaacı-lık, Ank., 1995.

Akgün, Mehmet; Dagarcık Dergisi'nde Felsefeye Verilen Önem, Felsefe Dünyası, s. 22, Lazer Ofset Tesisler Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, Ank, 1996.

Akgün, Yrd. Doç. Dr. Mehmet; Hoca TaHsi Efendi'nin İlim ve Felsefe Anlayışı, Fen-Edebiyat Fak., Fen-Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi, Fen-Fen-Edebiyat Fak., Ofset Te-sisleri, Erzurum, i99ı.

Akgün, Doç. Dr. Mehmet; Materyalizmde Kimlik Problemi, Türk Yurdu, Sistem Ofset Ltd. Şti., Ank., 1993.

Aky.üz, Prof. Kenan; Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, Doguş Matbaacılık ve Ltd. Ştii, Ank,1970.

(23)

1839- i920 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE'DE AYDıNLANMA 497

Baha Tevfik; Felsefe-i Ferd, Ketion Bedrosiyan Mat., İst., 1332. Berkes, Niyazi; Türkiye'de Çagdaşlaşma, Bilgi Basımevi, Ank., 1973.

Beşir Fuad-Fazlı Necib; Mektubat, Bab-ı Ali Caddesinde 25 Numaralı Mat., İst., i3 i3. Birand, Doç. Dr. Kamuran; Aydınlanma Devri Devlet Felsefesinin Tanzimatta Tesirleri,

Son Havadis Mat., Ank., 1955.

Bolay, Dr .. Süleyman Hayri; Türkiye'de Ruhçu ve Maddeci Görüşün Mücadelesi, Polat Mat. ıst., 1979.

Celal Nuri; Tarih-i İstikbal, c. I, Yeni Osmanlı Matbaası ve Kütüphanesi, İst., 1331. Celal Nuri; Hatemü'l Enbiya, Yeni Osmanlı Matbaası ve Kütüphanesi, İst., 1332. Dr. Edhem Necdet; Nesec-i Dimagın Tekamülü, fctihad, Matbaa-ı Hayriye ve Şürekası,

İst.

Gökg~!I, Doç. Dr. Önder; Eski ve Yeni Harflerle Yeni Türk Edebiyatı Metinleri, Selçuk Universitesi Yayınları: 30, Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları: 3, Konya 1987. Hoca Tahsin; Psikoloji Yahud İlm-i Ruh, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Mat., İst.,

1310.

Hoca Tahsin; Esas-ı İlm-i Heyet, İstepan Mat., İst., i3 i I.

Hoca Tahsin; Tarih-i Tekvin Yahud Hilkat, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Mat., İst., 13 10.

İsmail Habib; Avrupa Edebiyatı ve Biz, c. 2, Remzi Kitabevi, İst., 1941.

Kaplan, Mehmet-Enginün, İnci-Em\l, Birol; Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi 1,1839-1865, Edebiyat Fakültesi Matbaası, ıst., 1974.

Korlaelçi, Murtaza; pozitivizmin Türkiye'ye Girişi ve İlk Etkileri, Pınar Matbaacılık, İst., 1986.

Mual1im Naci-Beşir Fuad; İntikad, Mahmut Bey Mat., İst., 1304.

Okay, M. Orhan; İlk Türk Pozitivist ve Naturalisti Beşir Fuad, Dergah Yayınları, İst. Runes, D. Dagobert; The Dictionary ofPhilosophy, Philosophical Library, New York. Subhi Edhem; Darwinizm, Bey-nel-milel, Ticaret Mat., Manastır, 1327.

Subhi Edhem; Hayat ve Mevt, Nefaset Mat., İst., ı329.

Şemseddin Sami; Hoca Tahsin, Hafta, c. I, Mihran Mat., İst., 27 Şevval 1298.

Ülken, Ord. Prof. Hilmi Ziya; Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ahmet Sait Mat., İst. 1966.

Referanslar

Benzer Belgeler

Başvuru sahiplerinin iddiaları ve ilgili hükümetin savunmalarının ışı­ ğında olayı ele alarak inceleyen Divan, 26 Nisan 1979 tarihinde verdiği kararda, ilk olarak daha

Yeni Kanunda Adlî Tıp İhtisas Şubelerinde önemli bir değişiklik ge­ tirilmemiştir. Esasen mevcut olan bazı şubelerin alt şubeleri oluşturul­ muştur. Mevcut

A — Madenleri kamu mülkü sayan, arama ve işletme hakkını devlete veren «domanial sistem». * Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi. Not: Bu yazı, 2172

Hakimin önüne gelen her meselede yapması gereken ilk ve başta gelen görevi maddî olayı niteleyip uygulayacağı hukuk kuralını bulmaktır (HUMK. Hakim, görevini yerine

1844 tarihli yasaya göre verilen patentlerle, tibbi ulaçlara ilişkin özel patent­ ler dışında, patent 1968 tarihli yasaya göre verilecek, Avrupa Patentine Münih

Ankaraya tevdi edilen Dernek evrakını esas alarak, yeni bir üye listesi hazırladı ve 1978 yı­ lının ilk günlerinde sayıları 900'ün üstünde olan, tüm Roma ve eski çağ

Evlilik dışında Türk anadan doğan çocukların vatandaşlığı ile ilgili hükmü, evlilik içinde doğan çocukların vatandaşlığına ilişkin hü­ kümlerden sonra bir c

Bu etüdün ağırlık merkezini 1964 Türk Vatandaşlığı Kanunu &#34;T- V K &#34; nun bu hususa ilişkin hükümleri teşkil edecek, ancak vatandaşlık hakukumuzun