• Sonuç bulunamadı

Ahmet Mithat Efendi’nin “Gülme”ye Dair Görüşleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Mithat Efendi’nin “Gülme”ye Dair Görüşleri"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H. Harika Durgun

AHMET MİTHAT EFENDİ’S THOUGHTS ON LAUGHTER

ÖZ: Ahmet Mithat Efendi, devrinde kaleme aldığı farklı konulu yazılar ve eser-lerle halkı bilgilendirmeye gayret etmiştir. Mizah da onun üzerinde durduğu bir konudur. Tercüman-ı Hakikat’teki yazılarında ve Beliyat-ı Mudhike’de “gülme”nin ne olduğunu, gülüncün nasıl ortaya çıktığını izah ederek örneklendirmiştir. Ahmet Mithat’ın “gülme” hakkındaki görüşleri, İslam dünyasının mizah anlayışıyla ben-zerlik göstermektedir. Yine onun Tercüman-ı Hakikat ve Beliyat-ı Mudhike’deki mizahi anlatıları Bergson’un gülme kuramına göre incelendiğinde “hareket, durum, söz” komiğine örnek teşkil etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Ahmet Mithat, Beliyat-ı Mudhike, Tercüman-ı Hakikat, gülme, Bergson.

ABSTRACT: Ahmet Mithat Efendi strived for informing public of different kinds of his articles and works in his period. Humor is also his focused subject. In his articles in Tercüman-ı Hakikat, and in Beliyat-ı Mudhike, he exemplified by exp-laining what “laughter” is and how it emerges. His remarks about “laughter” are similar to Islamic world’s sense of humor. Moreover, when analyzed his humorous narratives in Tercüman-ı Hakikat and Beliyat-ı Mudhike according to Bergson’s theory of laughter, they are examples for “movement, situation and word” comics. Keywords: Ahmet Mithat, Beliyat-ı Mudhike, Tercüman-ı Hakikat, laughter, Bergson.

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 14, Ekim 2016, s. 43-58.

* Bu yazı, 13-15 Mayıs 2016 tarihlerinde Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin Türk Dil Kurumu ile

birlikte düzenlediği Türk Edebiyatında Mizah Sempozyumu’nda sunulan bildirinin genişletilmiş şeklidir.

(2)

...

Tanzimat devrinin üretken yazarı Ahmet Mithat Efendi, hikâye, roman, tiyatronun yanı sıra eleştiri, anı, seyahatname, biyografi gibi farklı türdeki eserleriyle döneminin çok yönlü ve popüler yazarlarından biri olmuştur. Ahmet Mithat Efendi’nin kaleme aldığı Beliyat-ı Mudhike ve Tercüman-ı Hakikat gazetesindeki “Mudhike”, “Fıkra-i Mudhike” başlıklı yazıları onun mizah türüne de ilgi duyduğunu gösterir. Önce tefri-ka1 daha sonra kitap2 hâlinde yayımladığı Beliyat-ı Mudhike, “gülünç/komik belalar”

anlamına gelmektedir. Kitabın önsözünde buna dikkat çeken Ahmet Mithat, bir şeyin hem “bela” hem de “gülünç/komik” olmasını aslında şaşırtıcı bir zıtlık kabul eder. Bu “yeni tarz-ı letaif”in “alelade bir fıkra” anlatımından farklı bir şey olduğu hakkında okuyucusunu bilgilendirir:

“Beliyat-ı mudhike” tasviri alelade bir fıkra nakil ve hikâyesi suretinde değildir. Belki göz önünde bir adam tahayyül olunacak, o adam öyle bir hâl içinde bulunurmuş diye tasavvur edilecek ki içinde bulunduğu hâlde bir netice-i münasibe muntazırken birdenbire bir netice-i makûse zuhur eyleyerek o adam pek fena bir surette bozulacak ve onun bozgunluğu, kendisine herkesi güldürecek bir tavr-ı garib ve mudhik peyda eyleyecek, hatta bilahare kendi hâlini gözü önüne getirince kendisi dahi gülmek lazım gelecek.3

İnsan, yaşadığı ya da karşılaştığı durumlara farklı şekillerde tepki verir. Kişinin olup bitenlere gülerek yaklaşımı “doğal bir savunma hattı”dır ve “gerçeklik yükünü hafifletir.”4 Gülme, mizahın en temel özelliklerinden biridir. Yapılan araştırmalarda

mizahın sadece insanda özellikle toplum içinde yaşayan insanda görüldüğü dolayısıyla hayatla sıkı sıkıya bir ilişkisi olduğu saptanmıştır.

1 Ahmet Mithat, Letaif: Beliyat-ı Mudhike, “İzahat-ı Mütekaddime”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 816-888,

14 Mart-8 Haziran 1881 (Tefrika yarım kalıyor, eserin sadece ilk 42 parçası neşrediliyor). “Tercüman-ı

Hakikat gazetesine tefrika olarak derç ve neşr olunduktan sonra ilk defa olarak ayrıca risale şeklinde

dahi tab olunmuştur.”, Ahmet Mithat, Beliyat-ı Mudhike, İstanbul, 1298., “1288 [1298] senesinde bu serlevha ile ve bilkülliye tarz-ı cedidde bazı letaif derç olunuyor ve bunlar kitap olarak dahi neşredilmek üzere ayrıca basılıyor idi. Letaif-i mezkûrenin mabadı bervech-i âti derç olunuyor ki bimennihi Teala hitamında kitap olarak dahi neşredilecektir.” Ahmet Mithat, Letaif: Beliyat-ı Mudhike, 42-43, TH, nr. 2809, 21 Teşrinievvel 1887. Ahmet Mithat, Letaif: Beliyat-ı Mudhike, Tercüman-ı Hakikat, nr. 2809-2814, 21-28 Teşrinievvel 1887. (42-47 nolu parçalarla tefrika tamamlanır) Tefrika ile kitap arasında iki parça farklıdır. İncelememizde tefrikada yer alıp kitapta bulunmayan bu iki parçaya da yer verilmiştir. 2 Kitap çıkış ilanı için bkz. İmzasız, “İlan-ı Mahsusa: Beliyat-ı Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 2996,

9 Haziran 1888.

3 Ahmet Mithat, Beliyat-ı Mudhike, s. 16-17.

(3)

Ahmet Mithat Efendi, yine kitabının önsözünde Teodor Kasap tarafından çıkarılan Diyojen gazetesinin mizah konusunda yeni bir çığır açtığını ve bu yeni mizah üslubunu dilimize başarılı bir şekilde tatbik ettiğini belirtir.5 Ahmet Mithat, hem “belalı” olup

insanı zor durumda bırakan, utandıran hem de komik olan bu yeni türü tanıtırken ya-ratıcısının İngiliz yazar James Beresford olduğunu açıklar. James Beresford’un (1764-1840) The Miseries of Human Life başlıklı mizah hikâyeleri ilk yayımlandığı 1806 yılından itibaren İngiltere’de beğenilmiş ve defalarca basılmıştır.6 Mithat Efendi, bu

kitabın “En ziyade bahtiyar olanları bile hem meyus edecek hem de kendi beliyatına âlem ile beraber kendisini de güldürecek bir surette olarak şehrah-ı hayat-ı beşerde tesadüf edilen felaketler ve onlardan mütehassıl ah ve eninler” başlığıyla yayımlandı-ğını söylese de bunun bir alt başlık veya kitabı tanıtıcı açıklama olması muhtemeldir. Ancak Ahmet Mithat kitabı, Fransızcaya tercüme eden Theodore Pierre Bertin’in çevirisinden okuduğunu belirtir.

Ahmet Mithat Efendi, Beliyat-ı Mudhike’de 47 anlatıya yer vermektedir. Bazıları tercüme/adaptasyon izlenimi taşısa da birçoğu Osmanlı toplumunun günlük yaşayışına yer veren yerli örneklerdir. Bu anlatılarda mekân genellikle İstanbul olup aşk mese-leleri, memuriyet hayatı, vapur seferlerinde karşılaşılan aksaklıklar ve insan ilişkileri komik yönleriyle anlatılır. Avrupa’da veya Paris’te geçtiği söylenen hikâyelerde ise Batı dünyasının özellikle sofra âdetleri ve salon davetlerindeki kusurlu yönleri okuyucuya aktarılır. Kısacası Osmanlı ve Batı toplumunun yaşam tarzı, âdetleri bazı yönlerden eleştirilir.

Ahmet Mithat Efendi, Beliyat-ı Mudhike’nin yanı sıra Tercüman-ı Hakikat’te “gülme” konusuyla ilgili yazılar da kaleme almıştır. “Tarih-i Tebessüm ve Dıhk ve Kahkaha”7 başlıklı yazısında konuyu öncelikle fizyolojik ve psikolojik açıdan ele alarak

bahsin aslında bir “fen” bahsi olduğunu vurgulamıştır. Ona göre “gülme”, “nevroloji yani fenn-i marifetü’l-asab”ın çalışma sahalarından olup insan yüzündeki birtakım ince sinirlerin kasılması neticesinde ortaya çıkar. Gülme, yüzdeki fiziksel değişikliğin yanı sıra insan ruhunda da genişlemeye, rahatlamaya yol açar. Ahmet Mithat “gülme”yi “tebessüm, dıhk ve kahkaha” şeklinde derecelendirerek bunların insan vücudunda

5 “Diyojen, Osmanlı basın tarihinde Türkçe olarak çıkarılan mizah dergilerinin dördüncüsü olmakla

beraber mahiyeti itibarıyla ilk siyasi mizah dergisi özeliğine sahiptir. Çünkü bundan birkaç ay önce art arda çıkarılmaya başlanan Terakkî Mizah (14 Mayıs 1870), Asır Eğlence (Ağustos 1870) ve Terakkî

Küçük Mizah (5 Kasım 1870) adlı yayınlar, hem gündelik gazetelerin paralı ilaveleri hem de fıkra ve

nükteleri son derece soğuk ve seviyesiz yayın organlarıdır.” Ayrıntılı bilgi için bkz. Ziyad Ebüzziya, “Diyojen”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 9, s. 479.

6 Ahmet Mithat, Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Kaynakçası, s. 11.

7 Ahmet Mithat, “Fenniye: Tarih-i Tebessüm ve Dıhk ve Kahkaha”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 1767, 22

(4)

oluşturduğu değişiklikten bahseder. Mithat Efendi, bu üç gülme çeşidinden “tebessüm”ü tercih eder. Sebebi ise “delalet edeceği manalar”ın daha dikkat çekici olmasıdır:

İşbu üç nevi gülüşten dıhk ile kahkaha fen nazarında ol kadar ehemmiyet alamayıp gerek fizyoloji ve gerek psikoloji erbabı en büyük ehemmiyeti yalnız tebessüme verirler. Zira bir keyfiyet-i ruhiye olmak üzere hasıl olan ve zahiren delalet edebileceği manalar dahi calib-i nazar-ı dikkat olabilen asıl gülüş işbu tebessümden ibarettir.

Tebessüm ile insan yüzündeki sinir dokusunun nasıl hareket ettiğini ayrıntılı bir şekilde açıklayan Ahmet Mithat, yüzdeki bu değişikliğin sebebini “herhangi bir ihtisas-ı ruhaniye”ye bağlar. Bunun için “ruh”un ne olduğunu izah eder: “ver-ruh min emri Rabbi”.* “Ruh, Rabbimin emrindedir” ayetini zikrederek bilim adamlarının “bu

nazik meseleye” net bir açıklama getiremediklerini belirtir:

(...) hükema “ihtisasat-ı ruhaniye” veyahut “tahassüs-i ruhanî” dedikleri zaman kalpte kanın tezayüd-i harareti ve binaenaleyh küreyvatının daha ziyade inbisatı gibi bir şeyi murad ederek kana arız olan bu tahavvül ise heyet-i umumiye-i asaba dahi tesir eder diye mütalaa etmişlerdir ki vakıa bu nazik meseleye fünun-ı mevcudenin şimdiki derece-i muavenetine göre bundan ilerisine dahi zihin vararak kanaat dahi gelebilmesi pek müşküldür.

Ahmet Mithat, insandaki “ihtisasat” hakkında bilgi verdikten sonra hayvanların da fiziksel (“vücuduna ateş veya iğne veya bıçak ile dokunmak”) ve ruhsal (“yavrusu vefat eden hayvanlardaki gam, keder”) acıya duyarlı olduğunu anlatır. Fakat hayvanlar içinde yalnızca insanın gülme gücüne sahip olduğunu ileri sürer.8 Yazısına, gülmenin

içerdiği manaları izah ederek devam eden Mithat Efendi, öncelikle “dıhk ve kahkaha” üzerinde durur. Ona göre dıhk ve kahkahanın “birçok gürültü çıkarmaktan başka” bir anlamı yoktur, gülmenin bu türlüsünü “edebe” dahi uygun görmeyen “ahlâkiyun-ı hükema” vardır ki haklıdırlar. Ahmet Mithat, tebessümün ise dört anlama işaret ettiğini söyler: “İnşirah, istihza, istihfaf ve istihkar”. İnsanı mutlu eden tebessümden insanı âdeta küçük düşüren, aşağılayan tebessüme muhatap olmayı örneklerle açıklayarak tercihinin “inşirah manası olan tebessümden” yana olduğunu ifade eder:

Cenab-ı Hakk’a ahvalimizden daima şükrederek dua eyleyelim ki tebessümlerimiz birinci manaya delalet eyleyenlerden başka türlü olmasın. Amin! Değil mi ey sevgili karilerimiz? Amin! Bin kere amin!....

Genel olarak Ahmet Mithat Efendi’nin “gülme/tebessüm” konusuyla ilgili görüş-lerinin İslâm kültürüne dayandığını söyleyebiliriz. Batılılaşma öncesi Türk

edebiya-* İsra, 85.

8 Bütün hayvanlar içinde yalnızca insanın gülme gücüne sahip olduğu görüşü Aristoteles’e aittir. Rozenthal,

(5)

tında ortaya çıkan yazılı mizah ürünlerinin hemen hepsi İslâm kültür dünyası içinde oluştuğundan İslâmi zeminden büyük ölçüde etkilenmiştir.9 Batılılaşma devrinde İslâm

medeniyetini pek çok kitap ve yazısında savunan Ahmet Mithat’ın romanlarının çoğunda idealize ettiği tipler Türk, Osmanlı ve İslâm düşüncesinin temsilcisi olmuşlardır.10 Bu

bakımdan onun mizah konusunda Peygamber ve ashabının sözlerindeki hikmetlere, davranışlara dikkat ettiğini söyleyebiliriz.

Mizahta asıl amaç “güldürme” ise de çok defa güldürmenin altında fert ve top-lumdaki aksaklıkları, olumsuzlukları eleştirme ve eleştirerek düzeltme amacı gizlidir. Ancak mizahta kişinin onuruna yönelik bir saldırı, aşağılama, küçük düşürme söz konusu değildir. Kur’an-ı Kerim’de mizahı doğrudan konu alan bir ayet bulunmasa da bazı ayetlerde gülmekten söz edilir.11 Fakat bu ayetlerdeki gülme, insanın Allah

tarafından mükâfatlandırılması anlamını taşımaktadır. Rozenthal’e göre İslâmiyet’in ilk dönemlerinde mizahın ne olduğu açıklanmamış, tanımı yapılmamıştır. Ancak gülmenin kaynağı ve nedeninin fizyolojik ve psikolojik bir hareket olduğu hekimler ve filozoflar tarafından tartışılmıştır.12 Osmanlı dönemi Türk mizah anlayışı üzerine

çalışmaları bulunan Tunca Kortantamer’e göre mizah üzerine görüşler sünnetten yani Hz. Muhammed’in söz ve davranışlarından ayrıca Peygamber’in çevresindekilerin söz ve davranışlarından yola çıkılarak temellendirilmiştir. İslâm kültür dünyasının kaynak-larını değerlendiren Kortantamer, Hz. Muhammed ve ashabının yeri geldikçe nükte, şaka, latife yaptıklarını, gülme ve güldürmenin onların hayatında büyük yer tuttuğunu örneklerle anlatır. Verilen örnekler mizahın nasıl olması gerektiği konusunda fikir vermektedir: Mizah, zekâya, ince düşünceye dayanmalı, insanı aldatıp korkutmamalı ve mizahın insan onurunu kırıcı, insanı aşağılayıcı bir tavrı ve üslubu olmamalıdır.13

Bu açıklamalar neticesinde Ahmet Mithat Efendi’nin “gülme” hakkındaki de-ğerlendirmeleriyle İslâm dünyasının mizah anlayışının benzerlik gösterdiğini söyle-yebiliriz. Ahmet Mithat da konuyu öncelikle tıp ve psikoloji bağlamında ele almış, gülmenin insan vücudunda yaptığı fizyolojik ve ruhsal değişikliğe dikkat çekmiştir.

9 Kortantamer, Temmuzda Kar Satmak, Örnekleriyle Geçmişten Günümüze Türk Mizahı, s. 51.

10 Ayrıntılı bilgi için bk. Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi, s. 283- 348.

11 “Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir. Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur.” (Necm suresi, 42-43.

ayetler), “Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.” (Tevbe suresi, 82. ayet) bkz. Kortantamer, a.g.e., s. 51-52.

12 Yapılan tanımlar şu şekilde özetlenebilir: “Gülme, sevincin genel olarak görünür hâle geldiği bir noktaya kadar ruhun genişlemesi ile birlikte bütün vücuda dağılan kanın saf, tam kıvamında olma hâlidir.” Ayrıntılı bilgi için bk. Rozenthal, Erken İslâm’da Mizah, s. 209-218.

13 Tunca Kortantamer, Peygamber’in ve sahabelerin söz ve davranışlarını kaynak göstererek mizahı

tamamen reddeden bir başka anlayışın da İslâm’ın eski çağlarından günümüze kadar sürüp geldiğini belirtir. Ayrıntılı bilgi için bk. Temmuz’da Kar Satmak, s. 51-75.

(6)

Bunun yanı sıra “dıhk ve kahkaha”dan ziyade “tebessüm”ü tercih edişi, onur kırıcı, küçümseyici “gülme”den uzak duruşu İslâmiyet’in ideal ve olumlu mizah anlayışını benimsediğini gösterir.14

Ahmet Mithat Efendi hem gülmenin ne anlama geldiği, gülme çeşitlerinin ne ol-duğu hakkında değerlendirmelerde bulunmuş hem de gülüncün ortaya çıkış biçimlerine yönelik örnekler vermiştir. Fransız düşünür Henri Bergson, Gülme15 adlı kitabında

gülmenin ortaya çıkış biçimlerini ayrıntılı bir şekilde izah eder. Bergson öncelikle “gülme”nin “insani olan” durumlarda ortaya çıktığını söyler. Hayvanlara, cansız varlıklara gülmemizin sebebi onlarda insana özgü bir tavır veya ifade yakalamamız-dan kaynaklanır. Bunun yanı sıra gülmenin “duygusuzluk, kayıtsızlık” ile bağlantılı olduğunu, güldüğümüz durumlara ve kişilere karşı oluşacak bir empatinin gülmeyi önleyeceğini belirtir ve gülmenin “yankılanma”ya ihtiyaç duyduğunu, gülmenin tadı-nın en fazla topluluk içerisinde çıkarılacağını ifade eder. Bütün bu açıklamalar onun, gülmenin toplumsal işlevi üzerinde durduğunu gösterir:16

Güldürü yaratımının, en uç tuhaflıklarında bile kendine has bir mantığı vardır. Çılgınlığı içinde bile bir yönteme uyan ve itiraf edelim hayallere kapılan ama kapıldığı hayallerde bile toplumun tamamının hemen kavrayıp benimsediği imgeleri canlandıran bu yaratı-mın, hayalgücünün işleyiş biçimleri hakkında, hele hele toplumsal, kolektif ve popüler hayalgücü hakkında bilgi vermemesi mümkün müdür?

Ahmet Mithat Efendi’nin gerek Beliyat-ı Mudhike’deki gerekse Tercüman-ı Haki-kat’teki mizahi anlatılarını Bergson’un gülme kuramına göre incelediğimizde bunları “hareket, durum, söz” komiği başlıkları altında değerlendirebiliriz:

14 Bu konuda İslâm ahlâkçıları ile Aristoteles arasında benzerlik vardır. Aristoteles, komedyayı şu şekilde tanımlar: “Komedya, ortalamadan daha aşağı olan karakterlerin taklididir; bununla birlikte komedya, her kötü olan şeyi de taklit etmez; tersine gülünç olan’ı taklit eder; bu da soylu olmayanın bir kısmıdır. Çünkü gülünç olanın özü, soylu olmayışa ve kusur’a dayanır. Fakat bu kusur, hiçbir acılı, hiçbir zararlı etkide bulunmaz. Nasıl ki komik bir maskenin, çirkin ve kusurlu olmakla birlikte, asla acı veren bir ifadesi yoktur. (...) Attika’lı ozanlardan ilk kez Krates, kişiyle alay etme [jambik] biçimini bırakmaya, genel konuları, yani eylemleri dramlaştırmaya başlar.” Poetika, s. 20-21.

15 Bergson, Gülme.

(7)

Hareket Komiği

İstem dışılık

(Sakarlık) önüne geçmesiBedenin ruhun Dalgınlık Otomatizm(Katılık) bozuklukları Biçim (Karikatürize etme) Beliyat-ı Mudhike’den 5, 9, 18, 19, 20, 22, 24, 26, 29, 43 Beliyat-ı Mudhike’den 3, 7, 22, 47 Tercüman-ı Hakikat’ten nr. 3622 Beliyat-ı Mudhike’den 1, 6, 13, 31, 32 Tercüman-ı Hakikat’ten nr. 3450 Beliyat-ı Mudhike’den 15 Beliyat-ı Mudhike’den 28

Hareketin komiğinde esas olan katılık, istem dışılık, dalgınlık, orantısızlıktır. Vücudun mekanik katılığının etkisiyle kişinin istem dışı bir duruma maruz kalması hareketin komiğidir. Beliyat-ı Mudhike’de Avrupa’da davete katılan bir adamın, ci-lalı parke üzerinde ayağının kayması ve dengesini kaybederek düşmesi (5)17, devlet

dairesine iş başvurusunda bulunan birinin aceleyle dilekçe yazması ve mürekkebi kurutmak için rıh dökmek isterken yanlışlıkla mürekkep hokkasını kâğıdın üzerine dökmesi (9), misafirlikten ayrılırken saygı gereği eğilerek geri geri giden bir kişinin farkında olmadan merdivenden düşmesi (18), kalabalık bir yemek davetinde “rütbe, mevki ve haysiyetçe” her birinden aşağı olan bir adamın yemek esnasında farkında olmadan dilini ısırması hareketin komiği, ancak dilinin acısına rağmen “güler yüz gös-termeye” devam etmesi “tezatlık”tır yani durum komiğidir (19), aynı adamın sofrada şarap içmek isterken şarabı genzine kaçırması ve öksürürken yanındaki beyaz elbiseli kadının üzerine ağzındaki şarapları püskürtmesi, elindeki kadehi masaya bırakırken kadehi devirmesi ve herkesin üstünü kirletmesi hareketin komiği olup mahcubiyetinden utanmasına rağmen ev sahibesine “güler yüz göstermeye” devam etmesi “tezatlık”tır yani durum komiğidir (20), yine bir yemek davetinde aynı kişinin, eti bıçakla kesme-ye çalışırken etin tabaktan kayarak karşısındaki kadının yüzüne isabet etmesi istem dışılıktır, kadının o esnada yeni sevgilisiyle “gayet mahrem bir söz teati” etmesi ise romantik bir hadisenin “yüze çarpan et parçası”yla karikatürize edilmesidir ki bu da hareketin komiğidir (22). Sevdiği kadının evine giden bir delikanlı, kendisine göste-rilen koltuğa nezaket gereği sevdiğine arkasını dönmeden oturmak isterken koltuğun üzerinde unutulan iğne, delikanlıyı zor durumda bırakır. Bu parça hareketin komiği ile beraber dile dayalı söz komiğini de içermektedir (24):18

17 Metinde parantez içinde verilen sayı numaraları, Beliyat-ı Mudhike’deki anlatıların sayı numaralarıdır. 18 Ahmet Mithat, Beliyat-ı Mudhike, s. 47.

(8)

Hem teşekkürlerinizi ifa ediyor hem de arka arka koltuğa doğru gidiyorsunuz.

Yok ama daha şimdiden gülmeye başlamak olmaz. Arka arkaya giderek koltuğa vardım zannıyla oturup da kıç yere bacaklar havaya gelerek cihanı kendinize güldürecek kadar ihtiyatsız da değilsiniz.

Yine bir yemek davetindeki kişinin dişinin arasına sıkışan balık kılçığını kürdanla çıkarmaya çalışırken hem kürdanı kırması hem de dişini kanatması durum komiğidir, “yuvarlanan yuvarlandıkça da büyüyen kartopu modeli”ne19 örnektir. Fakat bu adamın

sandalyede otururken arkasına dayanmasıyla kendini yerde bulması hareketin komiğidir (26). Soğuk bir kış günü sabah kahvesini yatağında içmek isteyen birinin sakarlığıyla kahveyi üzerine dökmesi (29), riyakâr bir adamın yolda gördüğü bir paşaya saygısından ötürü eğilerek elini, eteğini öpmesi esnasında dengesini kaybederek düşmesi istem dışı bir hareketin komiğidir (43).

Kişinin manevi özellikleri ile ilgili olmasına karşın dikkatimizi onun fiziki özel-liklerine çeken her vaka gülünçtür, der Bergson.20 Başka bir deyişle bedenin ruhun

önüne geçmesi bir hareket komiğidir. Beliyat-ı Mudhike’de “korkak, mahcup, miskin” bir adam güzel, kibar bir kadından hoşlanır ama ona karşı duygularını bir türlü itiraf edemez. Bir davette beğendiği kadını görür ve onun gönlünü kazanmak için elinden düşürdüğü çiçeği alıp kendisine vermek isterken başka bir beyle kafalarının “bilardo topları veya top gülleleri gibi tokuşması” (3), yine güzel, kibar ama bir o kadar alaycı, aşağılayıcı bir kadından hoşlanan birinin bu hanımın evine giderek ona karşı hislerini ayaklarına kapanarak açıklaması ve “Gerçekten acınacak bir hâle girdim madam” diyerek başını kaldırıp onun kendisine merhamet etmesini, güzel bir karşılık ver-mesini beklerken kilimin tozunun burnuna kaçması ve beyi hapşırtması, kadının ise sessizliğini bozarak “Yerhamükallah efendi” demesi (7). Her iki anlatıda da romantik hadise birinde “kafaların tokuşmasıyla” diğerinde “hapşırık” ile karikatürize edilir. Son örnekte hareketin komiğiyle beraber söz komiği de vardır: Kendisine merhamet ederek bir karşılık vermesini bekleyen adama kadının “Allah sana merhamet etsin” demesi... Beliyat-ı Mudhike’de konuyla ilgili bir başka örnekte Avrupa ve Amerika’da şöhret kazanmış bir primadonnanın sahnede “dört tempolu la sesi” çıkarması beklenirken gaz çıkarması dikkatimizi bedene yönlendirir (47). Ahmet Mithat Efendi, Petite Revue adlı Fransız dergisinde yayımlanan bir karikatürde neyin resmedildiğini yazıyla anlatarak

19 “Yuvarlanan, yuvarlandıkça da büyüyen kartopu için birbiri ardına dizilmiş oyuncak askerleri

düşünebiliriz: İlkini devirdiğinizde, ikincisinin üzerine düşecek, o da üçüncüyü devirecek ve hepsi yere serilinceye kadar vaziyet iflah olmayacaktır. (...) öyle ki başlangıçta pek önemsiz olan sebep ciddi, ciddi olduğu kadar da beklenmedik bir neticeye zorunlu bir gidişat içinde varır. (...) Sebep ile ortaya çıkan etki arasındaki oransızlığa güleriz.” Bergson, Gülme, s. 54-55, 57.

(9)

Tercüman-ı Hakikat’te21 yayımlar. Anlatıda utangaç, mahcup, “kendi gölgelerinden

bile korkan” iki sevgili birbiriyle konuşup dertleşmek isterler. Çekingen oldukların-dan kimseye görünmemek için çiftliğin arka tarafına geçerler. Konuşurlarken kızın şapkasının biri tarafından alınmasıyla neye uğradıklarını şaşırırlar. Bakarlar ki şapkayı bir “enik” almış. Burada da romantik bir durum, “enik” ile karikatürize edilmiştir. Hareketin komiği vardır.

Dalgın karakter, komedi yazarlarının esin kaynağıdır. Gülünçlük bizzat şahsın kendi-sindedir. Her şeyi, malzemeyi olduğu kadar biçimi, sebebi olduğu kadar vesileyi de kişinin kendisi sağlayacaktır.22 Beliyat-ı Mudhike’de “bastığı yeri bilemeyecek” kadar diş ağrısı

çeken birinin diş hekimine gittiğini zannederek avukata gitmesi (1), Avrupa’da “sefaret” hizmetinde görev yapan birinin katıldığı baloda pantolonunu iliklemeyi unutması (6) hareket komiğine ve “sert suratlı, dik sesli, herkesin ayıbını yüzüne vurmakla mütelezziz ve müftehir” bir adamın “Efendi! Pantolonunuzun en nazik bir yerini iliklememişsiniz! Herkes size bakıyor! Bahusus bu mecliste kadınlar da vardır!” şeklinde ihtarı “hayâsız bir durumu saygınlık içeren tabirlerle tasvir ettiğinden” söz komiğine örnektir. Adelina’yla nişanlı olan Rudolf’un, sevgilisi Rosa ile de görüşmeye devam etmesi, bir gün her ikisine de duygularını ifade eden birer mektup yazarak mektupları dalgınlıkla yanlış zarflara koyması ve nişanlısına sevgilisinin mektubunu, sevgilisine de nişanlısının mektubunu göndermesi (13), “Avrupa’nın acemisi” olan birinin bir kadına takdim edilirken “Avrupa usulünce” kadını selamladığı esnada pantolonunu iliklememiş olduğunu fark etmesi (31), sevdiğinden gelen bir mektubu açarken farkında olmayarak zarf yerine mektubu ocağa atması (32) bir hareket komiğidir. Ahmet Mithat, Tercüman-ı Hakikat’te kaleme aldığı bir başka anlatıda Batı toplumundan bir örneğe yer vermiştir.23 Yakışıklı, zeki, kibar bir

adam olan Gaston’u, karısı çok kıskanır hatta elinden gelse hiçbir kadınla görüşmesine izin vermek istemez. Eve yorgun geldiği bir gün ayaklarını dinlendirmek için hizmetçiden terlik getirmesini “emreder”. Madam Gaston, hizmetçi kızın, eşinin ayaklarına dokunmasına izin vermeyerek bu işi kendi üstlenir. Ancak Gaston’un ayakkabılarını çıkarırken bir de bakar ki bir ayağında eşinin kendi ayakkabısı diğer ayağında da bir kadın ayakkabısı vardır. Yazar-anlatıcı “Madam Gaston’un çıldırmadığına teşekkür etmelidir. Artık bunun lâmı cimi kaldı mı? Yeminlerin faidesi mi olur?” diyerek durumun vahametine dikkat çeker. Madam Gaston, bir avukata başvurarak eşinden boşanmak ister. Mahkeme günü, mahkemede bu davanın aynısından bir dava daha vardır. Adamın biri de karısının ayağında bir erkek ayakkabısı görmüş ve gururuna yediremeyerek karısından boşan-mak için mahkemeye başvurmuştur. Yazar-anlatıcının okuyucuya hitabı şöyledir: “İş anlaşıldı ya?” Gaston ile adamın karısının ayakkabıları birbirine karışmış:

21 Ahmet Mithat, “Fıkra-i Mahsusa: Beliyye-i Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3622, 9 Ağustos 1890.

22 Bergson, Gülme, s. 10.

(10)

Ne o? Daha ne sırıtıp duruyorsunuz? “Bu işin içinde bir bit yeniği var!” mı dediniz? Sizin zannınıza göre Madam Gaston’un rakibesi işte bu elinde bir erkek potini tutan zatın zevcesi olmak lazım gelir. Öyle mi? Hatta bu zatın rakibi de Gaston olacak! Hayır hayır! Günaha girmeyiniz. O dar potinlerin Allah belasını versin. Ayaklarımızı nasır dedikleri belaya bir kere soktu mu bir daha kurtuluş olamıyor.

Şimendifere binen Gaston, nasırları ağrıdığı için ayakkabısını çıkarmıştır. İneceği istasyonda ayakkabıyı giyerek iner. Ancak giydiği bir kadın ayakkabısıdır. Kadın da ayakları acıdığı için ayakkabısını çıkarmıştır. Her ne kadar kadın arkasından bağırsa da sesini duyuramaz. Hakikat anlaşıldıktan sonra “bu dava-yı acip ile huzur-ı mah-kemeye çıkmaktan hayâ edilerek” iki taraf davadan vazgeçer. Bu anlatıda hareket, durum ve söz komiği ile karşılaşmaktayız. Gaston’un dalgınlıkla kendi ayakkabısı yerine bir kadın ayakkabısı giymesi hareketin komiğidir. Gerek Madam Gaston ge-rekse ayakkabısı giyilen kadının kocası durumu farklı anlayarak boşanmak isterler ve mahkemeye başvururlar. Ancak gerçek, açığa çıktıktan sonra mahkemeden vazgeçilir. Bu, Bergson’un ifadesiyle “dizilerin içi içe geçmesi” yani durum komiğidir. Bir olay aynı anda, birbirinden tamamen bağımsız iki olay dizisine aitse ve yine aynı anda birbirinden tümüyle farklı iki anlamda da yorumlanabiliyorsa daima gülünçtür.24

Yanılmacada karakterlerden her biri olaylar dizisinin kendisini ilgilendiren kısmını yaşar, okuyucular/izleyiciler olarak bizler durumun gerçek anlamını kavrarız ve ortaya çıkan yanılmalardan keyif alırız.

Gülme bir yandan kalıplaşmış davranışları cezalandırır. Beliyat-ı Mudhike’de “alafranga usullerin acemisi” bulunan biri yemeğe davet edilir. Yemeğin sonunda her bir davetlinin önüne bir kâse sıcak su konulur. Bu acemi adam, bunu hoşaf zannederek içer fakat etrafındakilerin kâsedeki suyla ellerini yıkadığını görür (15). Her toplumun bireylerinden talep ettiği birtakım dikkatler vardır. Farklı bir topluma dâhil olduğu-muzda kalıplaşmış alışkanlıklarımız bizi “otomatizme” sevk eder ve bu mekaniklik kişiyi gülünç duruma düşürür.

Hareket komiğini oluşturan bir başka husus ise bazı biçim bozukluklarıdır. Ka-rikatür sanatında temel koşulların dayandığı şey, güzelin ve çirkinin; oranlılığın ve oransızlığın; uyumlu biçimin ve uyumsuz biçimin farkına varılmasıdır.25 Yüzde fark

edilen bir çarpıklık, abartıyla verildiğinde bizi güldürür. Beliyat-ı Mudhike’de dış görünüşüne, kılık kıyafetine özen gösteren bir ağa ile karşılaşırız (28):26

24 Bergson, Gülme, s. 63.

25 Baudelaire, Gülmenin Özü, s. 30.

(11)

Kudemadan dediğimiz ağada baş matruştur. Kaşların hizaları ve yanakların sakal hudutları ibrişim ve cımbızla yolunup muntazam bir surette parıl parıl parlar. Bir kucak sakal. Ama hiçbir vakitte ağarmaz. Zira kar serpmeye başlayınca mazı vesaireden mürettep bir nev’ boyayı hamamdan hamama istimal ederek daima kömür gibi siyahtır.

Sakalının büyüklüğü ile gurur duyan ağa, evinde hususi hamamına girdiği bir gün önce sakalını boyar ve bir süre bekledikten sonra yıkamaya başlar. “Derken bir kucak sakal peştamal üzerine yığılmaz mı? Ağanın çenesi dahi matruş, kafası gibi tüyden ari ve çırçıplak kalmaz mı?” Sonradan anlaşıldığı üzere ağanın sakal boyasının konulduğu tas ile “kadınlara mahsus bir başka terkip”in tası yan yana gelince tas kalabalığı ol-masın diye bunlar birbirine karıştırılmış. Bu örnekteki kişinin kel kafası ve kocaman, siyah sakalları ilk bakışta bir çarpıklık, zıtlık yaratır. Daha sonra sakalların da ortadan kalkmasıyla yüzdeki abartı artar.

Durum Komiği

Kartopu modeli Tezat (Karşıtlık) Dizilerin içiçe

geçişi Tersine çevirme

Beliyat-ı Mudhike’den 16, 21, 26, 40 Beliyat-ı Mudhike’den 4, 8, 10, 14, 17, 19, 20, 25, 27, 30, 33, 34, 35, 36, 38, 39, 41, 42, 45, 46 Tercüman-ı Hakikat’ten nr. 854, nr. 888, nr. 3438 Tercüman-ı Hakikat’ten nr. 3450 Beliyat-ı Mudhike’den 23, 38, 44 Tercüman-ı Hakikat’ten nr. 3440, nr. 3455

Durum komiğinde, “yuvarlanan ve yuvarlandıkça büyüyen kartopu örneği”nde başlangıçta pek önemsiz olan sebep ciddi, ciddi olduğu kadar da beklenmedik bir ne-ticeye varır.27 Beliyat-ı Mudhike’de bir toplulukta çay içen birinin, fincanı kulpundan

tuttuğu sırada kulp kırılarak çayın üstüne dökülmesi ve elinde kalan kırık parçanın yüzünü yırtması (16), bir yemek davetinde yanlış bir şey yapmaktan çekinen “biça-re adamın” ağzının içinde bir kıl olduğunu anlaması ve bunu çıkarmaya çalışırken midesi bulanıp istifra etmesi (21), devlet dairesinde çalışan bir yazıcının, elindeki müsveddeleri amirine götürdüğü sırada dışarıda kartopu oynayanları izlerken elindeki mürekkep hokkasını amirinin üzerine dökmesi, duruma sinirlenen amirinin odasından saygı gereği geri geri çıkarken sobanın önünde duran kovaya takılmasıyla düşmesi ve elindeki kâğıtların etrafa saçılması, memurun bu dikkatsizliğine kızan amirin yerinden kalktığı sırada başına bir kartopunun isabet etmesi (40) durum komiğidir.

Aralarında bir ilgiden dolayı, birbirine muhalif iki durumun bir araya gelmesi demek olan tezat/karşıtlık da durumun komiğidir. Beliyat-ı Mudhike’de buna sıkça

(12)

tesadüf ederiz: Genç, güzel, zarif bir kadının, gayet şık giyindiği bir gün hoşlandığı erkekle karşılaştığı sırada oradan geçen bir hamal beygirinin kadının üstüne çamur sıçratması (8), sevdiğinden mektup alan bir beyin hemen karşılık vermek istemesi ama mürekkebi kurutacak rıh olmadığı için yazdıklarının birbirine karışması ve sevdiğinin buna darılması (10), haber vermeden gittiği bir evde, yemeğe davet edilen bir adamın sofradan aç kalkması (14), sevdiğiyle görüşmek için özenerek hazırlanan birinin kaza sonucu un çuvalı taşıyan biriyle çarpışması ve üstünün kirlenmesi (17), evli bir kadından hoşlanan ve kadının kocasının dışarıda olduğu bir akşam eve davet edilen bir adamın, evin beyi tarafından karşılanması ve adamın “yumruklarını sıkarak” ve gülümseyerek “Ne istersiniz efendi?” demesi durum komiği ile beraber söz komiğini de içermektedir (25). Ayrıca bir yemek davetinde ikram edilen fındığı dişiyle kıran bir beyin, kırdığı fındığın içinin kötü, tadının acı olması (27), sevdiği kadından özür dilemek için özenle hazırlanan “açık gümüşi” bir takım giyen genç delikanlının önce “petrol kandiliyle” aydınlanan bir odada bekletilmesi sonucu kandilin isiyle her yerinin kapkara olması (34), zengin biriyle evlenme hayali kuran bir gencin, ikramiye kazanan 60 yaşında çirkin bir hizmetçiyle evlenmesi ancak hizmetçinin bileti bir başkasına vermesi (38). Bu örnekte kendinden büyük, yaşlı, çirkin ve zengin zannettiği bir kadınla evlenen gencin aslında evlendiği kadının fakir olduğunu öğrenmesi durumun komiğidir (tezat). Aynı zamanda gencin durumu “soyulan soyguncu” sahnesiyle benzerdir, yani kendi kurduğu tuzağa kendi düşen karaktere örnektir (tersine çevirme). Kayıkla gidilirken efendisine soyduğu şeftaliye imrenen bir uşağın ağzının sulanması ve şeftaliyi efen-disine takdim etmek isterken yanılarak şeftaliyi denize atıp efenefen-disine tükürmesi (41). Yine Beliyat-ı Mudhike’de çaldığı lokumu ağzına atarken üzerindeki arıyı fark etmeyen birinin telaşı (42), kıyafetinden ziyade belinde taşıdığı silahların heybetiyle Galata’da bir meyhaneye girip kavga çıkaran bir kabadayının “kemal-i vakar ve mehabetle” palasını çekip çıkarmasıyla kabzasının elinde kalması (45), baştan aşağı açık renk bir kıyafet giymiş gayet şık bir beyefendinin vapura binerken dengesini kaybetmesi ve üstü başı zift, katran ve çam sakızı dolu bir kalafatçının onu kucaklamasıyla denize düşmekten kurtarması (46) tezadın öne çıktığı durum komiğidir. Beliyat-ı Mudhike’nin tefrikasında yer alan ama kitaba girmeyen bir başka anlatıda ise olay “Paris’te bir gureba hastanesi”nde geçmektedir.28 Mızıkacıların mesleklerinden ötürü verem hastalığına

yakalandığını iddia eden ısrarcı ve inatçı bir doktor, bir gün hastaneye müteverrim bir mızıkacı geldiğini duyunca diğer doktorlara haber vererek onların önünde iddiasını ispatlamak ister.29 Hastayı muayene ederken âdeta onun konuşmasına izin vermeyerek

28 Ahmet Mithat, “Letaif: Beliyat-ı Mudhike”, 42, Tercüman-ı Hakikat, nr. 888, 8 Haziran 1881.

29 Ahmet Mithat bu noktada araya girerek Moliere’in doktor tiplemelerine bir göndermede bulunur:

“Doktorların musir ve muannid olanları ne kadar musir ve muannid oldukları malumdur a! Moliere için en büyük bir sermaye-i istihza olan da bu değil midir?”, “Letaif: Beliyat-ı Mudhike”, 42, Tercüman-ı

(13)

kendi görüşünü ispatlama telaşında olan doktor, hastanın mızıka değil, zil çaldığını öğrenmesiyle muhalifleri karşısında zor durumda kalır.

Beliyat-ı Mudhike’nin tefrikasında yer alan ama kitaba girmeyen bir başka anlatıda da bir “kudema meclisi”nden bahsedilir.30 Bu tür meclislerde “zamanlı zamansız hareket

etmek, öksürmek, çokça gülmek” adaba uygun görülmez. “Kibardan birinin” oğlu, mec-liste başındaki kavuğun ağırlığına ve havanın sıcaklığına tahammül edemeyerek kavuğunu çıkarır. Bir süre sonra hem yaşça büyük hem de “en muhterem zevattan bulunan bir zat-ı ali” odaya girince hemen başına kavuğu takar. Bir süre sonra gencin başındaki kavuğun kımıldamaya başlaması, sallanması herkesin dikkatini çeker. Neticede kavuğun içine bir kedi yavrusu girmiş ve gencin kel başını tırmaladığı için onu rahatsız etmiştir. Bu örnekte hareket ve durum komiği bir aradadır, diyebiliriz. Kavuğun içinden kedinin çıkması bir şaşırtmadır, hareketin komiğidir ve böyle bir mecliste kedinin yer alması da bir tezat teşkil etmektedir yani durum komiği vardır. Ahmet Mithat Efendi, Tercüman-ı Hakikat’teki anlatısında ise Parisliler tarafından sıkça söylenen “Neferciğini çantasına koyduğu gibi...” sözünü bir örnekle izah ederek durum komiğine de örnek vermiş olur.31 Paris’te ev işlerinde

çalışan genç kızların her biri Paris’in köylerinden gelmektedir. Paris’te kaldıkları süre zarfında hem kendilerine koca olacak bir “nefer” hem de “cihaz akçesi” temin ederler. Ancak bu neferi ev sahiplerine “yeğen” olarak tanıtırlar. Margrit adlı hizmetçi kız da ev sahiplerine “Yeğenimdir” diye tanıttığı neferle uzun süredir görüşmektedir. Delikanlının askerliğini tamamlamasıyla Margrit de sözleşmesini yenilemeyeceğini, memleketine döneceğini ev sahiplerine haber verir. Bu ise “kızcağız neferciğini çantacığına koyduğu gibi memleketine gidecektir” demektir. Fakat Margrit’in yerine evin hanımı “neferciği çantasına koyar” ve evden kaçarken çekmecedeki bütün paraları alır.

Bergson, kişinin kendi hatasıyla üzerine çektiği her türlü talihsizliğin gülünç olduğunu ifade eder. “Tersine çevirme”de söz konusu olan, her zaman rollerin tersine çevrilmesi ve bir durumun ona sebep olan kişiye karşı dönmesidir.32 Beliyat-ı Mudhike’de genç, dul

bir kadının “ne ağzında diş ne başında saç” kalmış, yetmiş beşlik çok zengin ihtiyarın

otomatik biçimde düzenlendiğini, mekanikleştiğini belirtir: “Güldürülerde avukat, hâkim, hekim sanki sağlık ve adalet pek önemsiz şeylermiş de esas mesele hekimlerin, avukatların, hâkimlerin var olmasıymış ve bu mesleklerle ilgili formalitelerin hepsine büyük saygı duyulması gerekirmiş gibi konuşturulur. (...) Diafoirus Hastalık Hastası’nda ‘Sadece kitabına uygun şekilde tedavi etmekle yükümlüyüz.’; Bahis,

Sevda Doktoru’nda ‘Kuralları çiğneyip ölmektense kurallara uygun ölmek evladır’; Desfonandres yine

aynı oyunda ‘Dünya batsa da daima formaliteleri gözetmek gerekir.’der. Meslektaşı Tomès de hak verir ona: ‘Ölü bir adam ölmüş bir adamdır ama ihmal edilmiş bir formalitenin tüm hekimler camiasına zararı dokunur.’”, Gülme, s. 38.

30 Ahmet Mithat, “Letaif: Beliyat-ı Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 854, 29 Nisan 1881.

31 Ahmet Mithat, “Fıkra-i Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3438, 27 Teşrinisani 1889.

(14)

evlenme teklifini kabul ettiği sırada oğlunun, annesinin gerçek düşüncesini itiraf ederek “Ben o tas kafalı, yapma dişli, enfiyeli burunlu, maymun suratlı beşarete varmayaca-ğım. Gönlümü senden ayırmayacağım sevdiğim” kadını yalanması (44) yine bir durum komiğidir ve “üçkâğıda gelen üçkâğıtçı” yani “tersine çevirme” yöntemine örnektir. Ahmet Mithat’ın Tercüman-ı Hakikat’te yayımladığı iki anlatıda da benzer yöntemle karşılaşırız. Alman Maks Bavyera kırk, kırk beş yaşında bir binbaşıdır, “sevda-perest”tir.

33 Gençliğinde Matmazel Luiça ile birbirlerini sevmişler ama evlenememişlerdir. Maks

Bavyera, zengin Matmazel Lakomandanet ile evlendikten sonra askerlik mesleğinden de ayrılmıştır. Karısının bahçe merakı olduğundan ona yardım etmektedir. Bir gün eski sevgilisi Luiça ile karşılaşır, o da zengin biriyle evlenmiş olup Maks’lara yarım saat mesafede oturmaktadır. İki âşık buluşmaya karar verir. Maks, belediye başkanının davetlisi olarak yemeğe gideceğini söyleyerek yola çıktığında heyecanını teskin etmek için bir meyhaneye uğrar ve birkaç kadeh içer. Yolda giderken atı tökezler ve Maks dü-şer. Tekrar ata binen Maks, hayvanın yönünü ters istikamete çevirir. Luiça yerine evine giden Maks, karşısında karısını görünce şaşırır. Kendi kurduğu tuzağa kendisi düşen bir başka karakter de on beş yıllık karısından boşanıp genç bir kızla evlenmek isteyen köylüdür.34 Fransa’da Lion civarında yaşayan köylü, eve aldığı hizmetçi genç ve güzel

Karolin’le evlenmek için karısını boşamak ister. Bu yüzden eşine kötü davranarak onu boşanmaya ikna eder. Noter memuruna giderek bir boşanma dilekçesi yazmasını ister. Bu arada karısı önceden gidip durumu haber vermiştir. Memur dilekçeyi yazıp köylüye verir fakat köylü okuma yazma bilmediğinden “pekâlâ olmuş” diyerek kabul eder ve imzalar. Karı koca boşanırlar. Ancak köylü, karısının bir an evvel evden gitmesini istese de bunu söylemeye cesaret edemez, ayıp olacağını düşünür. Bir gün sıkılarak konuyu açar ve duydukları karşısında donakalır. Karısı, noter huzurunda imzaladıkları kâğıtta bütün her şeyin kendisine kaldığını ve ona da ölünceye kadar bakmakla yükümlü olduğunu söyleyince ne diyeceğini, ne yapacağını bilemez.

Söz Komiği

Söylemek istemediği

bir şeyi söylemek Esprili söz Alçaltma Aktarma

Beliyat-ı Mudhike’den 37 Beliyat-ı Mudhike’den 7, 11, 14, 24, 25 Beliyat-ı Mudhike’den 38 Beliyat-ı Mudhike’den 6

Eserlerinde meddah üslubunu kullanan Ahmet Mithat Efendi’nin hemen bütün edebî eserlerinde söz komiği ile karşılaşabiliriz. Burada söz komiğinin ön plana çıktığı örnekler üzerinde durmak istiyoruz. Kişinin söylemek istemediği bir şeyi söylemesi

33 Ahmet Mithat, “Fıkra-i Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3440, 29 Teşrinisani 1889.

(15)

gülünç olması için tek başına yeterli değildir. Bu cümlenin otomatik bir şekilde söy-lenmesi de gerekir.35 Beliyat-ı Mudhike’de bir süredir devlet dairesinde görev almayı

bekleyen mahcup bir genç, “velinimeti efendisini” ziyarete gider. Efendisinin, büyük bir kamburu olduğundan bu kusuruna dair ağzından bir söz kaçırmamaya özen gösterir. Fakat uşağın efendisine su getirdiği sırada kendisine de su istemek için “Canım ağa biraz kambur da bana ver” demesi söz komiğidir (37). Bunun yanı sıra gülünç söz ile esprili söz arasında esaslı bir fark bulunmasa da esprili söz, dilin kullanımına bağlı olarak bulanık veya belirgin biçimde gülünç bir sahne imgesini telkin eder.36 Yine Beliyat-ı

Mudhike’de Fransa Cumhurbaşkanı ve tarihçi Mösyö Thiers’in hazırladığı tarih kitabı, bir yayınevi tarafından oldukça düşük ücretle satın alınır. Ancak daha sonra kitap, pek çok baskı yapıp yayınevine oldukça para kazandırınca Mösyö Thiers’in “Kendi kazanmış olduğum paradan kendim dilenirsem pek garip olur!” demesi (11), haber vermeden gidilen bir evde, yemeğe davet edilen bir adamın, evin hanımı tarafından oldukça soğuk karşılanması üzerine misafirin “Keşke Azrail’e takdim olunsaydım da şu karıya takdim olunmasaydım” demesi (14) esprili söze örnektir.

Bergson’a göre bir fikrin doğal ifadesi bir başka tona aktarıldığında gülünç bir etki elde edilir ve aktarma biçimlerinden biri de “alçaltma”dır.37 Ahmet Mithat Efendi,

Beliyat-ı Mudhike’de hizmetçi Polini’yi tasvir ederken aslında onun genel hizmetçi tanımına uymadığını ifade eder:38

Polini kim?

Konak hizmetçilerinden bir kadın. Ama hani ya şu bazı genç, körpe, güzel, sevimli hizmet-çiler vardır ki her zaman zihinleri şaşırttıkları gibi burada dahi şaşırtmamalıdırlar. Polini, altmışlık şişman, inadına esmer, terbiyesizliği kadar da çirkin bir karıdır! Fakat çare yok! Bugün karının sekiz yüz bin tane frankı var!

Ahmet Mithat Efendi’nin mizahi yazılarını Bergson’un gülme kuramına göre incelediğimizde hareket, durum ve söz komiğine hemen hemen aynı oranda yer ver-diğini söyleyebiliriz.39 Her ne kadar bu anlatılar, basit örnekler olsa da yazarın konuya

35 Bergson, Gülme, s. 73-74. 36 Bergson, Gülme, s. 73. 37 Bergson, Gülme, s. 80-81.

38 Ahmet Mithat Efendi, Beliyat-ı Mudhike, s. 59.

39 Ahmet Mithat Efendi’nin edebî eserleri mizahi unsurlar yönünden de ele alındığında hareket, durum ve

söz komiği ile karşılaşırız. Şerife Çağın, Felatun Bey ile Rakım Efendi romanını bu açıdan incelediğinde eserde söz, karakter, durum komiğinin birbiri içine girdiğini ayrıntılı bir şekilde izah eder: bkz. Çağın, “Felatun Bey ile Rakım Efendi Hakkında”, Felatun Bey ile Rakım Efendi, s. 7-22. Özlem Nemutlu, ilgili bildirisinde Ahmet Mithat’ın Letaif-i Rivayat’taki ve romanlarındaki mizah unsurlarını açıklamıştır: Nemutlu, “Ahmet Mithat Efendi’nin Hikâye ve Romanlarında Mizah”, Türk Edebiyatında Mizah Sempozyumu.

(16)

İslâm medeniyeti noktasından yaklaşımı önemlidir. Ahmet Mithat’ın insan onurunu aşağılayıcı mizah şeklini reddederek mizahın ölçülü ve yerinde olanını makbul say-dığını Beliyat-ı Mudhike ve Tercüman-ı Hakikat’teki anlatılarda görmekteyiz. Bunun yanı sıra anlatıların bir kısmında toplumumuza aykırı gelecek hareket ve durumları (bir erkeğin evli bir kadınla görüşmesi, balolar, yemek davetleri vb.) Batı toplumu üzerinden vermiş olması da dikkat çekicidir.

KAYNAKLAR

Ahmet Mithat, Letaif: Beliyat-ı Mudhike, “İzahat-ı Mütekaddime”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 816-888, 14 Mart-8 Haziran 1881.

, Beliyat-ı Mudhike, İstanbul, 1298.

, “Fenniye: Tarih-i Tebessüm ve Dıhk ve Kahkaha”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 1767, 22 Nisan 1884.

, “Letaif: Beliyat-ı Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 2809-2814, 21-28 Teşrinievvel 1887. , “Fıkra-i Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3438, 27 Teşrinisani 1889.

, “Fıkra-i Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3440, 29 Teşrinisani 1889.

, “Fıkra-i Mahsusa: Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3450, 10 Kânunuevvel 1889. , “Fıkra-i Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3455, 16 Kânunuevvel 1889.

, “Fıkra-i Mahsusa: Beliyye-i Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3622, 9 Ağustos 1890. , Beliyat-ı Mudhike, haz. Semih Doğan, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2014.

, Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Kaynakçası, haz. Nüket Esen, İstanbul: İletişim Yayınları, 2011.

Aristoteles, Poetika, çev. İsmail Tunalı, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2005.

Bergson, Henri, Gülme, çev. Devrim Çetinkasap, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014.

Baudelaire, Charles, Gülmenin Özü, çev. İrfan Yalçın, İstanbul: İris Yayıncılık, 1997. Çağın, Şerife, “Felâtun Bey ile Rakım Efendi Hakkında”, Felâtun Bey ile Rakım Efendi,

İstan-bul: Özgür Yayınları, 2003.

Ebüzziya, Ziyad, “Diyojen”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 9, s. 479.

İmzasız, “İlan-ı Mahsusa: Beliyat-ı Mudhike”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 2996, 9 Haziran 1888. Kortantamer, Tunca, Temmuzda Kar Satmak, Örnekleriyle Geçmişten Günümüze Türk Mizahı,

yay. haz. Fatih Ülken, Şerife Yalçınkaya, Ankara: Phoenix Yayınevi, 2007.

Nemutlu, Özlem, “Ahmet Mithat Efendi’nin Hikâye ve Romanlarında Mizah”, Türk Edebiyatında Mizah Sempozyumu, 13-15 Mayıs 2016, Rize: TDK-Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi. Okay, Orhan, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008. Rozenthal, Franz, Erken İslâm’da Mizah, çev. Prof. Dr. Ahmet Arslan, İstanbul: İris Yayınları,

1997.

Referanslar

Benzer Belgeler

In this study, we explored the changes of serum BDNF levels in alcoholic patients at baseline and after one-week alcohol withdrawal. Methods: Twenty-five alcoholic patients

Single dipole modelling of the right visual cortical activation at 100 ms (P100 m) after stimulus onset demonstrated a significantly shorter peak latency and a trend for

Bazı öğretim elemanları, öğrencilerinin yalnızca topluluk önünde çalarken değil, yanlarında tek bir kişi dahi olsa heyecanlandıklarını dile getirmişlerdir. Bu durumu

Three 24‐hour dietary recalls by telephone 

This study was undertaken to evaluate the antihypertensive effect of stevioside in different strains of hypertensive rats and to observe whether there is difference in blood

In the 4-month-old offspring, however, the Bcl-2 protein levels in the liver and cerebellum of both male and female pups were higher in the TCDD group as compared with the

In vitro study demonstrated that the anti-tumor effects of LOR in COLO 205 cells were mediated by causing G(2)/M phase cell growth cycle arrest and caspase 9-mediated

And according to there experiences of implementing the clinical pathway, they can (1.) reduce the admission charges, (2.) shorten the length of hospital stay, (3.) modify