• Sonuç bulunamadı

Yunus Nadi Yarışması'nı kazananlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yunus Nadi Yarışması'nı kazananlar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhuriyet

Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi adına Nadir Nadi, # Genel Yayın Muduru: Haşan (m ia t, Müessese Muduru: I mim* Uşaklıgil, Ya/ı İşleri Müdürü: O kay Gönensin, # Haber Merkezi Muduru Yalçın Bayer, Sayfa Düzeni Yönetmem: Ali Acar, $ lemsi İçil er: ANKARA Yalçın Doğan. İZMİR: Hikmet ( «mikaya, ADANA Mehmet Mercan.

TAKVİM 29 HAZİRAN 1986 imsak: 3.27 Güneş: 5.27

İstanbul Haberleri: Reha ö z , Dış Haberler: Ergun Bakı, Ekonomi: Osman Ulagay, Kültür: Celâl (İster, Magazin; Yalçın Pekşen, Spor Danışmanı: AbdiUkadir Ytkelınan, Düzeltme: Refik Durbay, Araştırma; Şahin Alpay, İş-Sendika: Şükran Ketenci. Haber Araştırma: IJfuk Cüldemir, 0 Koordinatör: Ahmet Konıhaıt, 0 Mali İşler: Erol Erkut, Reklâm ve Halkla ilişkiler: <«uldereu Koşar, İdare: Hüseyin Gürer, İşletme: önder Çelik. Bilgi işlem: Nail İnal.

öğle: 13,12 İkindi: 17,12 Akşam: 20.47 Yaısı: 22.3i

Haşan ve Yavan; Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik TA.Ş. Türk Ocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu 34334 Ist., PK: 246-Uunbul, Tel. 512 05 05(20 hatlTelex: 2224« • Bürolar Ankara: Ziya Gökalp Bulvarı İnkılap Sokak No: 19/4 Tel: 33 II 41-47, Telex: 42344 0 İzmir: H. Ziya Bulvarı 1352. Sok. 2/3, Tel: 25 47 09-13 12 30 Telex: 52359 • Adana: Çakmak Cad. No: 134 Kat 3, Tel: 14550-19731 Telex: 62155.

Y unus

Audi Yanşması’r

C j f azetemizin kurucusu Yunus Nadi adına her yıl değişik bir

dalda düzenlenen Yunus Nadi Armağanı Yarışması bu yıl Mizah

öyküsü dalında düzenlendi. 1985-86 Yunus Nadi Armağanı Mizah

öyküsü Yarışması’na gönderilen 604 yapıttan 97’si yarışma

koşullarına uymadığı gerekçesiyle yarışma dışı bırakıldı. Yalçın

Pekşen, Vural Sözer ve Refik Durbaş’tan oluşan ö n Seçici Kurut,

geriye kalan 507 öyküden 21 ’ini Büyük Seçici Kurul’un

değerlendirmesine sunmayı kararlaştırdı, ön Seçici Kurul’da yer

alan Aydın Emeç ve Büyük Seçici Kurul’da yer alan Haldun

Taner’i yitirmenin acısını ise hep birlikte yaşadık.

Sabahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday, Rıfat İlgaz,

Salah Birsel ve Vural Sözer'den oluşan Büyük Seçici Kurul, haziran

ayı boyunca gazetemizde yayımlanan 21 mizah öyküsü arasında

yaptığı değerlendirmede, birincilik, ikincilik ve üçüncülük

ödüllerine değer ürün bulamadı. Ancak 6 öykünün yazarlarına

mansiyon verilmesi kararlaştırıldı. “Allegorı örgütü” adlı

öyküsüyle Sulhi Dölek, “ Gerisin Geri ileri” adlı yapıtıyla Orhan

Duru, “ Üniformanın Hatırı Var” adlı eseriyle Kandemir Konduk,

“Kurban Taşları” adlı öyküsüyle Yüksel Ocaklı, “Çok Kötü

Etmişsin Memet” adlı öyküsüyle Rasim Dirsehan Örs ve “Sevgili

Fatoş” adlı yapıtıyla Necef Uğurlu mansiyona değer görüldüler.

Yunus Nadi Armağanı Mizah öyküsü Yarışması ’nda mansiyon

alan yazarların mizah ve yarışmaya ilişkin görüşlerini aşağıda

sunuyoruz-M n n u i v r t r t a n h i n l v r i 1985-86 Yunus Nadi Armağanı sunuyoruz-Mizah Öy-

• » y 1" v * küsü Yarışması sonunda verilen 6 mansiyona değer görülen yazarlar, dün Sultanahmet’te Türkiye TUring ve Otomobil Kuru- mu'nun Yeşil Konak Oteli’nde düzenlenen ödül töreninde bir araya geldiler. Ön

kazananlar

Seçici Kurul’un belirlediği 21 mizah öyküsü arasından Büyük Seçici KuruVun ödüle layık gördüğü Rasim Dirsehan örs, Yüksel Ocaklı, N ecef Uğurlu, Sulhi Dölek, Orhan Duru ve Kandemir Konduk (soldan sağa) ödüllerini gazetemiz Genel Yayın Müdürü Haşan Cemal’den aldılar. (E R D O Ğ A N KÖSEOGLU)

Gerisin Geri İleri’nin yazarı Orhan Duru:

Gülme oluyu kültür sorunu

J

W

k.

Orhan Duru ’da gazeteci - lik ve öykücülük yan

O r h a n D uru: "Ben

yarışmaya gönderdiğim

öykümü bilimkurgu öyküsü

olarak düşündüm.

Türkiye’nin ‘1984’ü olsa

böyle olabilir varsayımı ile

bir uyarıda bulunmak

istedim. Bizdeki mizaha

gelince, genellikle söze dayalı

biraz da belden aşağı bir

anlayışla karşı karşıyayız.”

Üniformanın Hatırı Var’ın yazarı Kandemir Konduk:

Yazdıklarım beğenilince tersane işçiliğini bıraktım

Kandemir Konduk, yaz­ dıkları beğenilince eline kalemi aldı.

K a n d e m ir K o n d u k :

‘‘Mizah çelişkiden doğuyor.

Çelişkinin olduğu yerde de

ister istemez bir eşitsizlik

oluyor. Küfüre dayalı mizahı

sevmiyorum ama yapanı da

kınamıyorum. Bence amaca

gitmek için her türlü araç

geçer tidir. Ama yine de

güldürüde eleştiri benim için

ön planda.”

Kültür Servisi — “ 1933 yılın* da Rumelitaisarı’nda doğdum. Çeşitli yerlerde orta ve lise eğiti­ mimi yaptıktan sonra 1956’da Veterinerlik FakUltesi’nden me­ zun oldum. Bir süre veterinerlik yaptıktan sonra üniversiteye asis­ tan olark girdim. 27 Mayıs’tan sonra 147’ler arasında üniversi­ teden uzaklaştırıldım. 1961’de gazeteciliğe başladım. Ulus ve Cumhuriyet gazetesinden sonra Milliyet’e girdim. Halen orada çalışıyorum. Bu arada öykü ki­ taptan, inceleme ve deneme ki­ tapları yayımladım. Çevirilerim oldu.”

Orhan Duru, “Yunus Nadi Mizah Öyküsü Yarışması”na “Gerisin Geri İleri” adlı ve ona altı mansiyondan birini kazandı­ ran öyküsüyle birlikte gönderdiği yazıda kendisini böyle tanı­ tıyordu.

— Sayın Orhan Duru, veteri­ ner hekimlik, parlamento muha­ birliği, edebiyat, yazı işleri mü­ dürlüğü yaptınız bugüne kadar. Tüm bu farklı uğraşlar mı sîzde­ ki mizahı ortaya çıkardı?

DURU — Ben öncelikle öykü­ cüyüm. Mizahı ayıramıyorum. Bende, okuyanların bildiği gibi humour ya da hafif alaycılık ağır basıyor. Doğam böyle. Biraz Ak­ denizliyiz. Akdeniz gelenekleri­ ni çok yalın buluyorum. Yani Ra- belais ile Karagöz kaynaşıyor. Salt mizah yapmak için kendimi

yana

zorlamıyorum. Şunu unutmaya­ lım ki, gülmece, alay, hiciv yaşa­ mımızın bir parçası. Yıllar bo­ yunca yaptığım işler beni insan­ lara ve toplum konularına daha yaklaştırdı. Yalnız bunlar arasın­ da mizah öğesini genelleştirecek noktalar aranıyorsa bu yanlış olur.

— Türk mizah yazan olduk­ ça az sayıda? Buna karşın kari­ katürcü daha fazla. Bunu neye bağlıyorsunuz?

DURU — Ülkemizde mizah yazarının az olduğunu sanmıyo­ rum. Karikatürist daha az. Bu­ rada nitelik ve çokluk sorunu birbirine karışıyor.

— Türkiye dışında bir ülkenin insanı olsaydınız yine mizah ya­ zarı olur muydunuz?

DURU — Türkiye’nin mizah açısından bir ayrıcalığı yok. Her

ülkenin kendine özgü bir miza­ hı van Yalnız bu da biraz yemek­ lere benziyor. Kimi ülkenin mut­ fağım seviyoruz, kimini de sev­ miyoruz. Yine de gülme olayı bir çaba, bir bilgi, bir kültür sorunu.

— Ülkemizde çıkmakta olan mizah dergilerini nasıl bulu­ yorsunuz?

DURU — Genellikle söze da­ yalı, biraz da belden aşağı bir mi­ zah anlayışıyla karşı karşıyayız. Yeni bir anlayış da gözükmüyor.

— Yunus Nadi Mizah Öykü­ sü Yarışması’nda mansiyon alan öykünüzü bir de siz değerlendi­ rir misiniz?

DURU — Ben bu öyküyü bi­ lim kurgu öyküsü olarak düşün­ düm. Türkiye’nin “ 1984”ü olsa böyle olabilir varsayımı ile bir uyarıda bulunmak istedim.

Kültür Servisi — Kandemir Konduk, Yunus Nadi Mizah Öy­ küsü Yanşması’nda 6 mansiyon ödülünden birini kazanan pro­ fesyonel bir mizahçı. 1966 yılın­ da Pazar Dergisi’nde çıkan bir röportajıyla yayın dünyasına adım atan Konduk, 1968 yılında Papağan Dergisi’ne girerek etkin mizah yazarlığı yanşantısına baş­ lamış. Daha sonra Salata, Çivi gibi dergilerde ve çeşitli gazete­ lerde mizah sayfalarında etkin­ liğini sürdüren yazar, bugüne ka­ dar 9-10 tane oyununun sahne­ lendiğini söylüyor. Tiyatro dün­ yasına da 1971 yılında Altan Er- bulak ve arkadaşlarının Çevre Tiyatrosu’nda ilk oyun olarak oynadıkları Yüzsüz Zühtü” ile girmiş. Konduk’un o zamanlar­ dan “iyi iş yapan” oyunları “Deli Deli Küpeli”, “Işıklar Neden Ka­ rardı?” isimli oyunlar.

“ O zam anlar tersanede çalışıyordum” diyor Kandemir Konduk, “ 1977 yılına kadar da bir yandan tersane bir yandan da yazarlık temposunu sürdürdüm. Sonra yaptığım işler beğenildi. Bunlar cesaret verince de yaşamı­ mı yazarak kazanmaya başla­ dım.”

M izahı nasıl a lg ılı­ yorsunuz?

KONDUK — Hem güldür­ mek hem düşündürmek diyerek çok beylik bir cevap vereceğim. Yani güldürmek ama bunun ya­ nı sıra doğrudan, gerçekten ya­

na eleştiri getirmek, yani olum­ suzu, haksızlığı ve eşitsizliği de yermek.

— Güldürüdeki temel unsur­ lar neler? Bunlar değişkeler gös­ teren unsurlar mı sizce?

KONDUK — Bir, uluslardan uluslara değişkeler var. Bir, çağ­ dan çağa değişiklikler var. Bir de, insanların arasında, toplumun belli bir katmanını yererken, eleştirirken, hedef olarak görür­ ken, saldırırken, öbür tarafta ka­ lanları rahatlatmaya dayalı değiş­ keler var. Mizah dediğimiz zaten çelişkiden doğuyor. Çelişkinin olduğu yerde de ister istemez bir eşitsizlik oluyor. Kadının yaptı­ ğını erkek yaptığı zaman güldü­ rü oluyor. Ama bir de onu kimin o hale getirdiğine el atarsanız, o zaman da güldürünün altında bir dram yatıyor. Bu dramı or­

taya çıkartacak espriler yaptığın zaman, çelişkiden doğan yanlışı sergilemiş oluyorsun.

— Mizahta bir düzey söz ko­ nusu olabilir mi? Düzeyli mizah ya da düzeysiz mizah diye bir ayı­ rıma gidilebilir mi?

KONDUK — Valla bu çok görece bir olay.

— Ya da bir kalite kavra­ mından?

KONDUK — Şimdi amaca varmak için tüm araçlar geçerli- dir. Aslında küfüre dayalı bir mi­ zah söz konusuysa mesela, ben beğenmiyorum. Ama yapanı da kınamıyorum. Mesela biz de Be­ yoğlu Beyoğlu’nu yaptık. Orada

kalkıp adama “Aman efendim, size bir kadın takdim edebilir mi­ yim?” dedirtemezsin ki. Yani ge­ niş bir kitleye doğruyu anlatabi­ leceksen böylesi de kabul.

-—“Bugün mizah için ne yap­ tın?” diye soruyor musunuz ken­ dinize?

KONDUK — Yok onu ben de­ ğil de hanım soruyor... Sonra notlar tutuyorum.

— İzleyici ve okur sizin için nedir? Onlara ne gözle bakı­ yorsunuz?

KONDUK — Benden kendi­ sini güldürmemi ama güldürür­ ken de doğrudan, gerçekten ya­ na birtakım şeyler söylememi bekleyen, isteyen ve benim de bu­ nunla yükümlü olduğumu his­ settiğim, bana bunu hissettiren kitle.

—O zaman sürekli okuyucu­ larınızla, izleyicilerinizle birlikte mi yapıyorsunuz?

KONDUK — İster istemez. Bunlar aynı zamanda kahraman­ larım. Dolmuşta şurada burada. Şimdi şu da var; bir şey yazarken sürekli onlarla birlikte oluyorsu­ nuz. Onlarla yaşıyor, konuşuyor­ sunuz, konuşturuyorsunuz.

— Toplu halde geziyorsunuz demek?

KONDUK —Öyle tabii. Son­ ra öyle karakterler ki bunlar, ya­ zarken “Yok o bunu söylemez, bunu böyle söyler” gibi ölçüler çıkıyor ortaya. En büyük zevkim de, konu tiyatro olunca, artık on­ ları oyunculara bırakıyorum. Bu kez de onlar onlarla birlikte ya­ şamak zorunda kalıyorlar. Açık söyleyeyim, işte o zaman sadist­ çe bir zevk duyuyorum.

Sulhi Dölek, ince ve süzülmüş mizahtan yana.

Allegori Örgütü’nün yazarı Sulhi Dölek:

Mizah için okurun da çabasını bekliyorum

S u lh i D ö le k :

“Yazarken haksız,

mantıksız gördüğüm şeyleri

öne çıkarıyorum. Zaten

mizah, doğası gereği

güçsüzden yana olduğu

zaman bir önem taşıyor.”

Kültür Servisi — Yunus Nadi Mizah Öyküsü Yarışmasfnda mansiyon alan yazarlardan biri de Sulhi Dölek. Dölek bol ödüllü bir yazar. 1969’da küçük öy­ küleri ile “Yusuf Ziya Ortaç Ödülü’nü, ilk romanı “Korugan” ile Milliyet Ya­ yınlarının 1974 Roman yarışmasında

üçüncülük ödülünü, “Yeşil Bayır” adlı çocuk romanı ile 1979 Kültür Bakanlı­ ğı Dünya Çocuk Yılı yarışmasında bi­ rincilik ödülünü kazandı. Bunları 1983 yılında yirmi gün arayla kazandığı Sa­ bahattin Ali Ödülü ile Madaralı Roman Ödülü izledi. Dölek, Yunus Nadi Mizah Öyküsü Yarışması’na katılan öyküleri kendisininki de dahil asık yüzlü buldu­ ğunu söylüyor. “Bu belki Cumhuriyet’- in kişiliğinden kaynaklanan bir yönlen­ dirme.. Belki de Gırgır Dergisi açsaydı bu yarışmayı daha başka öyküler yol- lanabilirdi.” diyor ve her şeye karşın ya­ rışmalarda birinci, ikinci ve üçüncünün m u tlak a belirlenm esi gerektiğine

inanıyor.

Sulhi Dölek Türkiye’de karikatürün çok yaygın olmasına karşın mizah öy­ kücülüğüne ve romancılığına soyunan insanların sayısındaki azlığı şuna bağlıyor:

“Bizde yaygınlaşan şekliyle karikatür fazla derinliği olmayan güldürüler ve kolay anlaşılan şeyler. Sanırım toplum olarak tembelleştik. Ben buna bağlıyo­ rum. Biraz da maddi olanaksızlıklar ne­ deniyle okumayla pek ilgisi kalmıyor in­ sanların.”

Dölek, “Mizahın amacı ne olmalı” sorumuzu “Bence mizah bir şeyleri de­ ğiştirmek amacıyla yapılmalı. Güldür­

me esas ama hemen ardından düşün­ dürme ve bir şeyleri değiştirme olmalı mizahın amacı. Eleştiri payı olmalı mi­ zahın, aksaklıkları ön plana çıkarmalı ve saçmalıklarını vurgulamalı.” diyerek yanıtlıyor. Kendi mizah anlayışını ise “ Kör kör parmağım gözüne olmamak kaydıyla ince ve daha süzülmüş bir mi­ zahtan yanayım” diye özetliyor bir cüm­ leyle ve sürdürüyor: “Ben mizah için okurdan da bir çaba beklemeliyim.. Mi­ zahın hazır lokma olarak sunulması sağlıklı bir şey değil. Kendimce haksız, mantıksız gördüğüm şeyleri öne çıka­ rıyorum yazarken. Zaten mizah, doğa­ sı gereği güçsüzden yana olduğu zaman

bir önem taşıyor.”

“Nasıl bir mizah” sorumuza yanıtı da şu oluyor Sulhi Dölek’in:

“Kelime oyunu ve ses benzerliklerin­ den yararlanılarak yapılan mizaha kar­ şıyım. Bence burada kıstas olarak ev­ renselliği almak daha doğru olur. Baş­ ka dillere çevrildiğinde de aynı etkiyi ya­ pıyor mu bu önemli bence. Mekânı kay­ ırabildiğiniz gibi zamanı da kaydıra­ bilirsiniz. Çünkü “gülünç” insanla ilgilidir. Doğada “gülünç” yok. Miza­ hın kökünde insan davranışları yatıyor ve insan davranışları çabuk değişmiyor. Hırs, bencillik, acımasızlık... Bunları çoğaltmak mümkün.

Kurban Taşlarının

yazarı Yüksel Ocaklı:

Ödülsüz

amatörün

piyasaya

girmesi zor

Y ü k s e l O c a k lı:

“Yazdıklarımı bugüne

kadar piyasaya sürmedim

hiç. Çünkü Türkiye’de bir

aşama yapmadan yayın

piyasasına girmek hiç de

kolay değil. O aşama da

ödüllerden geçiyor.”

ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) — Yunus Nadi Armağanı Mizah Öy­ küsü Yarışması'nın altı mansiyonun­ dan birine “Kurban Taşlan” adlı öy­ küsüyle değer görülen Yüksel Ocak­ lı, ilk mizah öyküsünü yarışmaya ka­ tılabilmek için yazmış. Daha önce 4 roman ve çok sayıda öykü yazdığını belirten Ocaklı, “Daha önce yazdık­ larımda yer yer mizah öğeleri vardı am a mizah öyküsünü ilk kez denedim” diyor.

Emekli öğretmen olan Ocaklı ya­ rışmaya katılmak için ilk kez mizah öyküsü denemesinin nedenini ise Şöy­ le anlatıyor:

“Yazdıklarımı bugüne kadar piya­ saya sürmedim hiç. Çünkü Türkiye^ de bir aşama yapmadan yayın piya­ sasına girmek hiç de kolay değil. O aşama da ciddi ödüller almaktan ge­ çiyor. Ben yazdıklarımı ödül almayan

Çok Kötü Etmişsin'

M em et’in yazarı Örs:

• •

Öykümde

her şey

ve herkes

gerçek

Yüksek Ocaklı ilk kez denedi ve ödül aldı

bir Yüksel Ocaklı olarak koltuğuma alıp gitsem hangi yayınevi basmak is­ ter?”

Çalışmalarını amatör olarak sür­ düren Ocaklı, Yunus Nadi Armağa­ nı Mizah Öyküsü Yarışması’nın ama­ tör ve profesyonellere açık olmasını bu bakımdan eleştiriyor:

“Böyle ciddi bir yarışma amatör­ ler arasında ayrıca açılsa amatörler arasında dereceleri paylaşanlar pro­ fesyonel yazarlığa kazandırılır. Ben profesyonel bir yazar gibi yazamam, bu iş ustalık işi. Amatörlerin profes­ yonellerin arasından sıyrılıp ödül al­ ması bir istisna.”

Mizah öyküsünü ilk kez deneme­ sine karşın bu alandaki çalışmaları­ nı sürdüreceğini söyleyen Ocaklı “Mi­ zah öyküsü ince ve iğneleyici olmalı. Kaba olmamalı. Çünkü her ülkenin koşullarında insanlar egemenleri doğrudan kolaylıkla eleştiremiyorlar. Mizah yoluyla dolaylı ve iğneleyici bir eleştiri yapılabiliyor. Mizah aslında korkudan, doğrudan söyleyemeıne- nin korkusundan kaynaklanıyor. Bu nedenle Türkiye için mizah çok önemli. Edebiyatımızda daha fazla yer almalı”

R a s im Örs:

“İnsanlar zo r d u ru m d a kaldıkları zam an bunlardan k u r tu lm a k için öyle çözüm yolları b u lu yo rla r ki, bunlar, dışarıdan gözlem leyen birisi için k o m ik oluyor. ”

Kültür Servisi — “Yunus Nadi Ar­ mağanı Mizah Öyküsü Yarışması’- ’nda verilen altı mansiyondan birini “Çok Kötü Etmişsin Memet” adlı öy­ küsüyle kazanan Rasim Dirsehan Örs, “Toplumumuzda insanlar sıkış­ tıkça, zor durumda kaldıkça öyle çö­ züm yolları buluyorlar ki, bunlar dı­ şardan gözlemleyen biri için yazınca komik oluyor” diyor.

Rasim Dirsehan Örs 1963 İçel do­ ğumlu. Konya Anadolu Lisesi mezu­ nu. Halen de İstanbul Üniversitesi İş­ letme Fakültesi’nde okuyor. Okul ta­ kımında masa tenisi oynayan Örs. ay­ nı zamanda Beşiktaş Kulübü’nün El- topu Takımı’nda da lisanslı oyuncu, Rasim Dirsehan Örs, mizah öykü­ leri yazmaya biraz da arkadaşlarının desteğiyle başlamış:

“İnsanlarımızın zor durumda kal­ dıkları zaman başvurduğu çeşitli yol­ lar var. Zaman zaman tanık olduğum bu olayların bilinmesini istiyordum. Ama yazmamın olanağı yoktu. Yurt­ ta kalıyordum, daktilom yoktu,

ge-Rasim Dirsehan Ors'ü yazarlık için arkadaşları yüreklendirmiş.

ce 11.00’de ışıkların sönmesi gereki­ yordu falan. Sonra okul yıllığında ar­ kadaşlarım için yazdığım yazılar çok beğenildi. Bütün arkadaşlarım mizah öyküsü yazmamı önerdi. Zaman bul­ dukça yazmaya başladım. Bir iki ta­ nesini Gırgır Dergisi’ne yolladım. Muzaffer Abayhan da yazdıklarımı beğenmiş, beni destekledi. Sonra ga­ zetenizin açtığı yarışmayı duyunca katıldım.”

Rasim Dirsehan Örs’e yarışmada mansiyon kazandıran öyküsü gerçek olaylara dayanıyor. 1984 yazında ka­ tıldığı Gönüllü Çalışma Kampları­ ndan dönerken trende rastladığı Türk işçilerinin anlattıklarını kaleme almış “Çok Kötü Etmişsin Memet’’te:

“Öykümdeki herkes ve her şey ger­ çek. Hem de hiç abartısız. Yıırtdışın- da çalışan işçilerimizin başından öy­ le şeyler geçmiş ve öyle çözüm yolla­ rı bulmuşlar ki, inanamazsınız. Bun­ lar pek fazla basma yansımadı. İn­ sanlarımız zor durumda kaldıkları zaman bundan kurtulmak için çeşit­ li yollar deniyorlar. Bunlara dışardan bakılınca komik olabiliyor. Hani gü­ leriz ağlanacak halimize derler ya is­ te öyle,”

Sevgili Fatoş adlı

öykünün yazarı Uğurlu:

Bazı şeyleri

gülünç

söylerseniz,

işiniz kolay

N e c e f U ğ u rlu :

‘‘Yazarken m izah

ö y k ü sü y a za y ım diye bir şey a m açlam ıyorum . '

A m a ya zd ıkla rım

genellikle m izah ö y k ü sü oluyor. Y azarken, çoğu zam an

ya şa d ıkla rım d a n y o la çıkıyo ru m .

Yunus Nadi Mizah Öyküsü Yarış­ m asında dağıtılan altı mansiyondan biri Necef Uğurlu’ya ait. “Sevgili Fatoş” adlı öyküyle yarışmaya katı­ lan Uğurlu’yu televizyon için yazdı­ ğı kısa skeçlerden anımsamak müm­ kün. Necef Uğurlu öykünün kahra­ manı gibi evli ve bir bebeği var. Dev­ let Tiyatrosu sanatçılarından olan eşi Ahmet Uğurlu tıpkı öyküdeki kadın kahramanının eşi gibi bebeğin doğu­ mundan bir süre sonra askere gitmiş ve Uğurlu yine öyküde olduğu gibi bebeğiyle beraber ailesinin yanına ta­ şınmış geçici bir süre.

Uğuıju’ya ilk sorumuz, “Öyküde yaşadıklarınızı mı a n lattın ız?” oluyor.

“Tabii yazarken, yaşadıklarımdan yola çıkıyorum. Ama birçok yer de kurgu” diye yanıtlıyor:

“Neden mizah?” diye soruyoruz:

Necef Uğurlu, ödül kazandığı öykü süne konu olan çocuğu ile.

“Uzun süre çeşitli işlerde, bu ara­ da Milli Reasürans Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği ve değişik seyahat acentelerinde çalıştım. Daha sonra uzun süre de iş aradım ve iş aramak çalışmaktan daha çok hoşuma gitti. Yalnız başıma bir şeyler yapayım de­ dim. İşin ilginci ben yazarken mizah öyküsü yazayım diye bir şey amaçla­ mıyorum. Ama yazdıklarım genellik­ le mizah öyküsü oluyor. Çoğu hü­ zünlü şeyler bana göre. En azından yaşanırken, gülerek yaşanmayan şey­ ler.”

Necef Uğurlu mizahın amacını da şöyle açıklıyor:

“Mizah güldürmeyi amaçlar. Faz­ la konuşma imkânı olmayan, istedi­ ğini istediğin yerde söyleme imkanı olmayan toplumlarda, bazı şeyleri gülünç biçimde söylerseniz bir kere başınız derde girmiyor ve mizah ya-, zarının ciddiye alınmaması bir avan­ taj oluyor. Bence mizahın en önem­ li, en etkin, en güzel yanı bu.”

Uğurlu’ya göre mizahla ilgilenen insanlar toplumda pek fazla saygın­ lık görmüyorlar. Bu yüzden de özel­ likle mizah öykücülüğüne ve roman­ cılığına gönül verenlerin sayısının az olduğunu

söylüyor-Doğram acı ’ya

yanıt

'A N K A RA (A N K A )A nka­ ra Üniversitesi H u ku k Fakül­ tesi öğrenci Derneği, YÖK Başkanı Prof. Ihsan Doğrama­ cı’n m televizyon programını eleştirerek ‘‘Sayın Doğramacı nerede yaşamaktadır" diye sor­ du. Yüksek öğretim Yasası ile birlikte üniversitelerin, “eğitim ve huzur adına yasakçı, çağdı­ şı bir modelin” içine itildiği be­ lirtilen açıklamada TRT’nin de gençliğin sesini duyurabileceği bir kurum olması istendi.

Tıp fakülteleri

A N K A R A (a.a.)Türk Ta­ bipler Birliği M erkez Konseyi Başkam Prof. Dr. Nusret Fişek, “Tip fakültelerine, eğitim ola­ naklarının üstünde öğrenci alınması, gelecekte hem halk sağbğı hem de meslek bakımın­ dan vahim sonuçlar doğura­ caktır” dedi. Türk Tabibler Birliği’nin 34. büyük kongresi dün TSE’de başladı. Kongrenin açış konuşmasını yapan Fişek şunları söyledi “Bugün 23 söz­ de tıp fakültesi var. Bu okul­ lara 1981’den önce, yılda 2 bin 400 öğrenci alınırken daha son­ raki yıllarda bu sayı 5 bin 400’e çıkmıştır, Türkiye’de hekime bu kadar gereksinme olursa, bu hata bir ölçüde bağışlana­ bilir. A ncak gelişmiş ülkelerde yılda 5 kez hekim e başvuru olurken, bizde sigortalı aielerln hekimlere başvurusu l ’dir.”

Nasrettin Hoca

anıldı

S İV R İH İS A R (a.a.)Ünlü halk düşünürü ve mizah usta­ sı Nasrettin Hoca, doğduğu yer otan Sivrihisar’da düzenlenen doğum şenlikleriyle anıldı. Siv­ rihisar’daki törende konuşan Eskişehir Valisi Hanefi Demir- kol, Anadolu’da Türk kültürü­ ne katkıda bulunan kişilerin başında Nasrettin Hoca’nın geldiğini belirtti.

Muskacı belediye

başkan vekili

ORDU(a.a.)Ordu’nun Ün­ ye ilçesine bağlı Pelitliyatak ka­ sabası Belediye Başkan Vekili, muska yazdığı gerekçesiyle tu­ tuklandı. Alman bilgiye göre, belediyede görevli iki memura 5 bin lira karşılığında muska yazan Başkan Vekili Haydar Kolcu, yapılan şikâyet üzerine yakalandı. Haydar Kolcu, ilk sorgusunu takiben tutuklana­ rak cezaevine gönderildi.

TGS Ankara

Şubesi

A N K A R A , (a.a) Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şubesi’nin genel kurulu dün yapıldı ve yönetim kurulu üye­

liklerine İsmet Solak, Kadri Özen, Rıza Ezer, Doğan Bul­ gun, Haldun Şahin, Umurdar

Vaygar, Çetin Vural ve Celal Nart seçildi.

RommeVin oğlu

İstanbul Haber Servisiİkin­ ci Dünya Savaşı’nın ünlü “Çöl

Tilkisi” Nazi Komutam Mare­ şal R om m el’in oğlu olan Stutt- gart kenti Belediye Başkanı M anfred Rommel, özel bir zi­ yaret amacıyla geldiği İstan­ bul’da incelemelerini sürdürü­ yor. 35 kişilik heyetiyle dün Anakent Belediyesi’ni ziyaret eden RommeVe İstanbul konu­ lu özel bir brifing verildi. Bri­ fing sırasında“Sana uzayda bir yıldız veriyoruz, gel burada ya­ şa bile deseler, yine de İstan­ bul’u tercih ederim” diyen Da­ lan “Haliç Projesi" konusun­ da bilgi verirken “Haliç’te ev­ leri yıkılan öyle insanlar var ki, evini yıkmışsınız, yıkıma de­ vam için şiir yazm ış” dedi. M a n fre d R om m el, bugün

Türkiye’den ayrılacak.

Luns İstanbul’da

İSTANBUL (a.a.) — NATO es­ ki Genel Sekreteri ve Uluslara­ rası Birinci Atatürk Barış Ödü­ lü sahibi Joseph Luns, Avrupa Konseyi Parlamenterler Mecli- si’nin yaz dönemi toplantısına katılm ak üzere uçakla İstan­ bul’a geldi. Atatürk Hava lima­ n ı’nda gazetecilerin sorularını cevaplandıran Joseph Luns, toplantıda “Dünyada Barış ve Barışın Korunması” konulu bir konuşma yapacağını söyledi.

Denizi Temiz

Tutalım

Kampanyası

İstanbul Haber ServisiÜs­ küdar Belediye Başkanlığı ta­ rafından düzenlenen “Denizi

Timiz TUtalım” kampanyası yarın başlıyor. Üsküdar Bele­ diye Başkanı Necmettin Öz- türk kampanyanın ekim ayına kadar devam edeceğini ve bu­ nu sağlamak amacı ite özel de­ niz ekiplerinin kurulduğunu söyledi. Üsküdar Belediyesi Te­ mizlik İşleri Müdürü Güven Kerimoğlu da “Denizi Temiz TUtalım” kampanyasının Seli­ miye'den Çengelköy’ün bitişi­ ne kadar uzanan kıyı şeridini kapsadığını, bu bölge içinde 25 araç ve 404 personelin görev yapacağını beldirdi.

Taha Toros Arşivi

* 0 0 1 5 1 5 3 2 7 0 0 6 *

Referanslar

Benzer Belgeler

CONCLUSIONS: Preoperative serum CA72-4 level is correlated with staging of disease, but is not an independent predictor for clinical recurrence of disease in patients with

Ayrıca Denizli Büyükşehir Belediyesi Katı Atık düzenli depolama sahasında oluşan sızıntı suyu için en uygun sızıntı suyu arıtma tesisinin tasarlanması

In this study, the release of lysophospholipids (to depict phospholipase A2 activity) and diacylglycerols (DG) (to depict stimulated hydrolysis of polyphosphoinositides) was

Durmadan «Sulh isteriz, neden sulh yapılm ıyor» diye gü­ rültü etmek sulbü getirmez, sulh şartlarının ağırlaştırılmasından başka bir şeye yaramaz^

Hatîb Şirbînî de Muğni’l-muhtâc’da fercdeki yaşlığın tâhir olduğunu söyleyen- lerin onu ter gibi kabul ettiklerini belirtiyor 31. Büceyrimî öncekilerin bu konuda

[r]

Yaşar Kemal’in İnce Memed’i yaşattığı Töroslar’da Karatepe ile açıkhava müzeciliğine geçişi sağladı.. Kazıları sırasında yörelere sağlık, kültür,