• Sonuç bulunamadı

Orhan Pamuk, bu kitabı çok iyi okumuş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orhan Pamuk, bu kitabı çok iyi okumuş"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Pazar,

11

Şubat

1996

I g i k \ Z 4

iMË&ffMj

1

H M M T A mH

Kanunî Devrinde

İSTAN BUL

Dört asırf yayınlanmadan

kösede

kalmış çok önemli bir eser

Ç e v ir» : FUAD ÇAKIM İstanbul, 1964

'I

Ti |11

I, \

Jl i

m .l

-fil ıı,|ı]

\

1 i1

y

11

iîli

ı l 111

J

.

j

J

t

J ;ii illi M

i i -—4 :

1

«w, İJü;, Tlk'M be’t»; ««&{> Ç B V İK M S K i FUAD C A M M T l GUNCEí YAY NU U K

( tıl ian Pamuk

BEYAZ KALE

@83 12. BASIM

ESKİSİ..

. İspanyol esir Pedro'nun hatıralarını, yılların diplomatı Fuad Carım Türkçe'ye çevirip 1964'te yayınlam ıştı... Am a kitap çok az sayıda

basılm ıştı ve bulmanın imkanı da yoktu...

YEN İSİ..

. İstanbul'daki bir yayınevi, 32 yıllık aradan sonra, geçen hafta ikinci baskısını

çıkarttı Carım çevirisinin... içi aynıydı, değişiklik, sadece adındaydı kitabın...

UYARLAMASI..

. Orhan Pamuk, Carım çevirisinin ilk baskısını defalarca ve iyi okumuş olmalı

ki, 1985'te yayınladığı “Beyaz Kale”de, Carım'ın bazı cümleleri neredeyse aynen yer alıyordu...

Orhan Pamuk, bu

kitabı çok iyi okumuş

İspanyol esir

"Beyaz Kale" de

İşte, Pedro de Urdemalas’ın dört a sır so n ra “Beyaz Kale”ye

küçük farklarla giren bazı cü m leleri... Pedro’nun sö zlerini Fuad Carım çevirisinin ikinci, Orhan Pamuk’un ifadelerini de “Beyaz

Kale”nin 12. baskısınd an naklettik ve sayfaların ı da g österd ik...

hu “Cenova’dan Napoli'ye derken... Türk donanmasının ¡ücumuna uğradık.' (Carım, 11) - "Venedik'ten Napoli'ye gidiyorduk, Türk gemileri yolumuzu kesti." (Pamuk, 11) - "Kürekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler. ...Esir düşerlerse şikâyet göreni feci şeküde cezalandırırlar, hatta

yokederler." (Carım, 12)

- "Esir düşerse

cezalandırılmaktan korkan kaptanımız, kürek kölelerim şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu."

(Pamuk,11)

- "Rampacılar gemiye daldılar ve ve herkesi

çırılçıplak ettiler. Beni tepeden tırnağa soymadılar, sırtımdaküer, onların hoşlanmadıktan ve beğenmedikleri şeylerdi" (Canm, 13) - "Rampacüar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup

dışan çıktım. ...Dışarıda herkesi toplamışlar, çınlçıplak soyuyorlardı.... Önce bana itişmediler."

(Pamuk, 14)

- "Lâfa, ...Durmuş Reis kanşti. Cenevizli dönme Durmuş Reis, 'İdrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır1 dedi. Kürekten, işte bu suretle kurtuldum."

(Carım, 13)

- "Reis sordu: İdrardan ve nabızdan anlıyor muydum hiç? Anladığımı söyleyince hem küreğe verilmekten kurtuldum, hem de bir iki kitabımı kurtarmış oldum."

(Pamuk, 14)

- "En üste, Muhammed’in sancaklannı astalar; bunlann altına bizden aldıklan bayraklan, haçlan ve Meryem Anamız'm tasvirlerini astılar. Külhanbeyler, başaşağı asılan bu haçlarla tasvirleri, bir ok

yağmuruna tuttular" (Canm 18)

- "Bütün direklerin tepesine sancaklar çektiler, altlarma da bizim bayraklan.

Meryem Ana tasvirlerini, haçlarım tersinden asıp külhanbeylerine aşağıdan oklattılar."

(Pamuk, 15)

Pedro de Urdemalasin

ismini bilenler, bir elin par­ maklarının sayısını bile geçmez herhalde... Hele bugünün İstanbul'unda ya­ şayan bazı meşhur isimler­ le bağlantısından haberdar olanlar, eminim çok daha azdır...

Pedro'nun hiç varolma­

dığını, isminin hayali oldu­ ğunu söyleyenler de çık­ mıştır ama çoğunluk, 400 küsur sene önce yaşadığı­ na inanır... Öyle asil filan değil, halktan biridir... Okumuş, açık fikirli bir İs- panyoldur, o kadar...

1552 Ağustos'unda, Napoli'ye gitmek üzere Cenova'dan bir tekneye bi­ ner Pedro. Ponza Adaları' nın oralarda bir yerde le- vendlerin hücumuna uğ­ rarlar... Teknede kim varsa esir edilir ve Napoli yerine daha uzaklarda, İstanbul' da bulurlar kendilerini...

Pedro, devletin en tepesin-

dekilerden birinin, Sinan Paşa'nın kölesidir artık...

O devirlerde Batı'nın

"Grand Segnor" yani "Bü­ yük Efendi" diye bahsettiği

Osmanlı hükümdarının başkentinde tam iki buçuk sene geçirir Pedro... Der­ ken bir yolunu bulup ka­ çar, maceralar birbirini ko­ valar ve Pedro nihayet dö­ nebilir memleketine...

Sonra otumr, hatıralarını yazar... Esir düştüğü andan memleketine kavuşmasına kadar geçen üç sene bo­ yunca İstanbul'da gördüğü, bildiği, duyduğu herşeyi kaydeder hatıratına... Tam 348 sene boyunca, Madri­ d'deki bir kütüphanenin raflarında tozlanıp durur

Pedro'nun hatıraları... Ve

yazdıklarını taaa 1905'te bir İspanyol profesörün,

Manuel Serranoysanz'ın

yayınlayacağı tutar...

400

yıl sonra

16. asrın garip İspanyol vatandaşı Pedro de Urde-

mala'ın, 400 küsur yıl son­

ra aramıza yeniden katıl­ ması, işte bu yayın üzerine­ dir...

Günün birinde, emsali­ ne artık pek rastlanmayan

"sefir-i kebirlerden biri, Fuad Carım haberdar olur Pedro'nun yazdıklarından.

Oturur, tercüme eder ve 1964'te İstanbul'da yayın­ lar hatıraları... İsmi "Kanu­

ni Devrinde İstanbul'dur

kitabın ve çok az sayıda basılmıştır...

Pedro'nun ölümüyle de

bitmeyen, asırlar boyu de­ vam eden macerasının ikinci perdesini izleyelim şimdi...

İstanbul'da bir yayınevi,

"Güncel Yayıncılık", ge­

çen ay bir kitap çıkarttı... İsmi "Pedro'nun Zorunlu

MURAT

BARDAKÇI

İstanbul Seyahati"ydi kita­

bın ve rahmetli Carım'ın artık sadece kitap mezatla­ rında rastlanan tercümesi­ nin 2. baskısıydı aslında...

Bir-iki gün önce, belki yirmi yıllık aradan sonra, yine okudum Fuad Bey'i. Birşeyler takıldı aklım a;

"Bir yerlerden biliyorum bu ifadeleri" diye düşün­

düm... Hem 20 değil, sanki birkaç yıl önce okumuştum Pedro'nun satırlarını...

Derken, birdenbire ha­ tırladım İspanyol esire ne­ rede rastladığıma: On kü­ sur senede on küsur baskı yapan bir kitapta, Orhan

Pamuk'un "Beyaz Ka­

le'sinde görmüştüm onu... Hatıraları Pamuk'a dört asırlık bir ilham sunmuş,

hatta ilhamdan da öte bir- hayli etkilemişti Orhan Pa-

muk'u... Bu öyle bir etkile­

meydi ki, Fuad Carım'ın Türkçe konuşturduğu Ped­

ro'nun bazı cümleleri kü­

çük farklarla da olsa, ilk yirmi sayfasında arz-ı en­ dam etmedeydi "Beyaz

Kale"nin...

C a rım hazinedir

Artık, sözü Pedro'nun

Pamuk'a kıtalar ve asır öte­

sinden gönderdiği ilhamla­ ra bırakayım... Ama ondan önce, işe yarayacak teklifte bulunayım izninizle...

Bu iş, bu kadarla kalma­ malıdır... Fuad Carım tam bir hazinedir ve aynı çizgi­ de başka eserleri de vardır rahmetlinin. Meselâ 1966' da yayınladığı "İşlenmemiş

Konular", bunlardan biri­

dir... "Faslılar'ın Kaleme

Aldığı 16. Asırdan Kalma Türkiye Seyahatnamesi"; "İstanbul'daki iki Fas İm­ paratoru" ve "Kur'an'ın Sahte Tercümeleri" gibi

birbirinden renkli bahisler­ le doludur... Vakit geçiril­ meden gün ışığına çıkartıl­ malı ve Türk romanı daha nice şaheserlere, "best-sel- ler"lere kavuşturulmalıdır.

Öteki- Dünya

Kalemli'nin

bahar temizliği

Cenova'da, yaşlı bir kadın­ cağız yaşar... İsmi, Mafalda'dır ve tam 94 yaşındadır...

Evi, yağlıboya tablolarla do­ ludur Mafalda'nın... İstanbul'­ un dört bir yanını gösteren dü­ zinelerle tabloyla... Mevleviha- nelerden birinde sema eden dervişlerden Beşiktaş'daki kış­ lalarında vakit geçiren saray muhafızlarına kadar, yüzyılın başındaki İstanbul resmedil­ miştir bu tablolara...

Hepsinin altında aynı imza vardır: "Fausto Zonnaro" diye bir imza... Geçen asrın sonla­ rında İstanbul’a gelmiş, saray ressamı olmuş, senelerce Beşik­ taş'ta, Akaretler'de yaşamıştır

Zonnaro... Cenova'daki yaşlı ka­ dının babasıdır ve Mafalda, dü­ zinelerle tabloya gözünün içi gi­ bi bakmaktadır o yaşta...

Kızını çocukluğunda yahut genç kızlığında sık sık çizmiştir

Zonnaro... Ama, Mafalda'yı bir­ kaç aylıkken annesinin kucağın­ da gösteren tek tablosu, "Anne

sevgisi", bizdedir: İstanbul'da, Dolmabahçe Sarayında...

Tarihin

arka

odası

E ce li gelenler

Şimdi, sarayın salonlarmdan birinde asılı "Anne sevgisi"... Tuvalinin alt kısmı kumaşına kadar dökülmüş vaziyette ve sa­ nat tarihçileri on seneye kalma­ dan her yerinin çatlayacağım,

"Anne sevgisi"nden eser kal­ mayacağını söylüyorlar...

Sadece Zonnaro'dan ibaret değil, eceli gelen resimler...

Me-BİRKAÇ YILLARI KALDI...

Dolmabahçe'de çürümeye başlayan tablolardan sadece biri; Pierre Desire Guillemet'nin “Saraylı

Kadıri’ı. Sanat tarihçilerine göre 5 yıl ya yaşar, ya yaşam az.

sela bir zamanların önde gelen orientalist ressamının, Guille­

met'nin "Cariyeler"inin kalan ömrü değil on, beş sene bile yok... Sebep ise, TBMM'ye bağlı

"Milli Saraylar Daire Başkanlı­ ğı" tarafından idare edilen Dol- mabahçe'ye, başkanlığın göster­ diği yakın, çok yakın ilgi...

Başkanlık koltuğunda eski bir lojman müdürü oturuyordu ve geçen yıllarda saraya tarihinde hiç varolmamış hayati bir harem kazandırdı o başkan... Haremi, Şişli taraflarındaki bir çeyiz dükkânına tefriş ettirdi ve daha çok işe imzasını attı Dolmabah­ çe'de... Üst katlardaki musandı­ ralarda duran Hereke'de dokun­ muş ipek perdeler çürüdü, bazı avizeler düşürüldü, Fransız tül­ ler time time oldu ve uhuyla ya­ pıştırıldı... Depolardaki yemek takımları, binlerce porselen tuz­ la buz edildi ve kıyımın sorum­ lusu hemen bulundu: Dalgala­

rın yarattığı sarsıntı...

V e diğerleri

Sadece sarayla yetinmedi, başka binalara da el attı yöne­ tim... Mesela Florya'daki Ata­ türk Köşkü'ne...

Bina, mimar Seyfi Arkan'ın etinden çıkmıştı... Arkan, Al­ m anların "Bauhaus Ekolü"ne mensuptu, kapı kollarından banyosuna kadar, o tarzda inşa etmişti binayı... Milli Saraylar Dairesi binanın stilinde değişik­ tik yapmaya azmetmişti ya; Yıl- dız'dan Abdülhamid dönemine ait ampir üslupta bir yatak ta­ şındı Florya'ya... Yatak odasının ucuna kondu, "İşte size bir ya­

tak!" dendi... Sadece birkaç kapı koluyla banyo ve kitaplık dışın­ da, orijinal pek birşey kalmadı köşkte...

Milli saraylarda geç kalmış bahar temizliği geçen hafta baş­ ladı ve Meclis'in yeni başkanı

Mustafa Kalemli, birilerini gö­

revden aldı... Şimdi sıra çürüyen eşyaları kurtarıp sarayı eski ha­ line getirmekte... Yoksa birkaç seneye kalmayacak, deniz kena­ rındaki çok geniş bir araziyi gösterip "Burada bir zamanlar

adına Dolmabahçe' denilen bir

saray vardı" diyeceğiz...

Ttnîzde K

1

M

4

, bizde T -d û rh ..

/ JJAz

U h illta it

bu T -

4

h î r f W

BAYİLİKLER VERİLECEKTİR

IRANI! T-í küt

O C E A N W E A R : ^ 386 2424 - 369 3984 Faks:(0 216)386 2424

M ağ aza Adres:

Bağdat Cad. Zincirli Köşk Sok. 4/2 Erenköy İstanbul

Showroom Adres:

Ümraniye San. Sit. İnkılap Matı. Akyumak İş Merk. Kat. 2 Ümraniye, 1st.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

“En cuanto al indicado grotesco donaire del señor Corregidor, consistía (dicen) en que era cargado de espaldas..., todavía más cargado de espaldas que el tío Lucas..., casi

Milas Kent Konseyi’nin organizasyonuyla düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan ARAGELA’nın Türkiye Başkanı Şef Ahmet Çetin, yöremizin yemek kültürü- nün

Zat-ı âlîlerinizle telefonla veya karşı karşıya gelerek görüşmemiz mümkün olabilir mi?Şayet mümkün ise nasıl ve ne zaman olabilir. Göndermiş

göründüğü gibi sovyetleştirmenin ilk zamanlarında bolşevik yönetimi, aşura ayinlerine ilişkin kampanyanın dine ve Müslümanlara karşı değil, din adına

■ Türkiye'de 1936 yılından beri çikolata ve çikolatajı gıda ürünlerinde lider olarak üretimini sürdüren NESTLÉ 1989 yılında, Bursa-Karacabey'de yeni bir tesis

Gazeteyi boş vakitleri değer­ lendirmek için seçilen bir eğlence vasıtası değil, maarif sahasındaki geri kalmışlığı telafi edebilecek bir vasıta olarak

Mevlevî Rüşdî, Farsça eserlerden yapmış olduğu tercüme eserlerden ziyade kaynaklarda daha çok, mürşidi Hüseyin Fahreddin Dede’nin ölümü üzerine yazmış

The most successful approach identifying and predicting the symptoms and indications of having an cancer is SVM(Support vector machine) and with robust and high