C. Il, No. 84 MECMUASI 13
İslâm - T ü rk Büyükleri
Reisülhattatîn Hacı Kâmil Efendi
I
Binlerce senelik mazisi olan Türk sana tı, Islâm medeniyeti camiasına karıştıktan sonra, bu medeniyetin hususiyetlerini be nimsemekle beraber, şahsiyet ve karakteri ni kaybetmemiş, yeni girdiği medeniyetin her şubesinde kudret ve orijinalitesini gös termiştir. AvrupalIların ekseriya pek hak sız olarak doğrudan doğruya Aralılara vè- lya Iranlılara mal ettikleri, Müslüman mil - jetler arasındaki müşterek sanatların me - Işalesini en yüksek zirvelere çıkaran Türk- jler olmuştur. Hat ve hattatlık bunun en gü- (zel misallerinden biridir. Muhammedi, hak Peygamber bilen bütün kavimler, Aralı harflerini tezyini mahiyette kullanmışlar ve hat sanatının estetikliğinde dehalarını a- sırlarca tecrübe etmişlerdir. Fakat bin üç yüz senedenberi, bu milletlerin hiçbiri, Tür kün vardığı dereceye erişmeye muvaffak o- lamamıştır. Iranlıların «ta’lik» yazıyı ve A- rabların «kûfî» yi bir şiir haline getirdikleri ve bu sahada eşsiz oldukları malûmdur. Fa kat onların bütün meharetleri yalnız bu ya zılara münhasır kalmıştır. Halbuki Tiirkler yazının her şubesinde* lıututi muhtelifede en ince zevkte mücerred kompozisyonlar, levhalar meydana getirmek lıusûsunda da ima teferri'ıd etmişlerdir. «Tuhfetül’Hatta- tin» de bu güzel sanat uğrunda ömür tüket miş on binlerce hattatin arasında, yüzlerce istidad sahibi sanatkâr ve bir çok kolbaşı (école) sahibi dâhi sanatkâr ismi yazılıdır. IBu sanat, azamî inkişaf ve ifade kabiliyetini ¡hiç şüphesiz bizimle bulmuş ve nitekim biz ¡ondan uzaklaşmağa başlar başlamaz, yavaş ¡yavaş sönmeğe yüz tutmuştur. Modern me- ideniyete en kısa yoldan ulaşmağa ve ıhüm- ikün olduğu kadar süratle ona kendisini uy- idurmağa ve bu medeniyetin zaruretlerini ¡her ne pahasına olursa olsun topyekûn be nimsemeye mecbur olan Türkiye, 1928 de ¡Lâtin harflerini kabul ettikten sonra, artık ¡bu sanat bizde bin senelik uzun ömrünü bi- itirmiş oldu. Daha şimdiden bu eski yazı ıgençlik için bir hiyerogliftir. Fakat buna rağmen hâlâ bu sanatın üstadlan aramız
-*
Güzel San’atl&r Akademisi Profesörlerinden reisülhattatîn merhum Kâmil Akdik
'da bulunmakta ve Mısır gibi Islâm kültü - Tünün en çok feyizli olduğu memleketler hile, gene mühim yazı işleri için aramızda ki ustalara müracaat etmektedirler. (*)
Seksen senelik hayatını ve sanatını şu küçük yazımızla kısaç* anlatmağa çalışaca ğımız Reisülhattatin Hacı Alımed Kâmil Akdik, bu şahsiyetlerden biri ve şüphesiz en büyüğüdür.
* *
İnce yapılı, uzun boylu, beyaz sakallı, koyu elâ gözlerde düşünerek bakan, mı'ite- vazi olduğu kadar kibar ve sevimli olan
[*] Nitekim Türk sanatının büyük bir dostu olan Mısırlı Prens Mehmed Alinin lûtüfkâr ve nazik daveti üzerine Ahmed Kâmil Akdik, 1933 de Mısıra gitmiş ve orada aylarca kalarak bir çok eserler mey dana getirmişti.
İSLAM - TÜRK C. II, No. 84 '4
Halk Partisinin dini siyaseti
■
,
E şref
x
^
■ n’un çerçevesi içinde ibadet — İbadetlerde Kur’an dilini türkçeleştirmck — Lâik hükümet, din işine, ib alete nasıl karışabilir? — Hükümet, Anayasayı tanımakla mükelleftir — İbâdetin şekille- J tini yalnız din tayin eder — İbadetlere müdahale komünizm yoludur — İbadetler hakkında asayişi J ademi ihlâlden başka hiçbir kanunî kayıd konamaz — Türk din ve kültürüne Arab dili ve kültürü i Diyanet yolile tesir yapıyor mu? — Bu, bir uydurmadır — Haşan Âli Yücelin din kitablarından i namazda okunan arabca Kur’an sûrelerini veduaları kaldırtması — Heyeti Vekileye kanuna aykı- j rı bit karar verdirmesi--— Ezan ve kameti arabca okuyanlar hakkında hapis cezası #llasaıı Âli j Yücelin kanuna ve lâikliğe aykırı keyfî hareketleri — Atatürkün bu husustaki fikirleri Kur’an tercümelerini camilerde okutma tecrübesi — Müslüman cemaatin camileri terketmesi Hayırhah nasilıatlan Atatürkün kabul etmesi — Atatürkün Türk dili ile değil, Kur’an dili ile Allahı anması—
Halk Partisinin dalâlet yoluna düşmemesini temenni.
ll ıüı Partisinin kongresine verilecek program tasarısının 18 inci maddesi lâiklik hakkındadır. Bu maddede iki nokta dikkate şayandır: Birisi «kanunların izin verdiği çerçeve dahilinde ibadetlerin yapılması», ____: s ı t - ; ~ 1 ■_________________________
Âlımed Kâmil Akdik, 1862 de Istanbulda, Fındıklıda, Güzel Sanatlar Akademisinin karşısında küçük bir evde doğmuştur. Bir kaç sene sonra bu ev yanmış olduğundan aile, Fatihte yaptırdığı eve nakletmiş, Kâ mil Akdik de ilk tahsilini Zeyrekte Saliha Sultan Sıbyan mektebinde yapmağa m ec bur olmuş ve 1873 te bu mektebi bitirmiş- Stir. Kendisine ilk yazı dersini ve ayni za manda yazı sanatının aşkını veren, sülüs ve
ııesihi öğreten bu mektebin muallimi Süley man Efendidir.
Kâmil Akdik, Sıbyan mektebinden son ra Fatih Rüşdiyesiııe devama başlamış ve 4877 de şehaiıeinameşini alarak 1881 den itibaren memuriyet hayatına girmiştir. Tak dir edilen istidadı sayesinde pek çabuk ter- (fi etmeğe başlamış, 1881 de Dahiliye Neza- ireti muhasebe kaleminde lıulefadan iken, 4894 te mühimme kalemine ayrılmış, 1895 ite «nâıııenüvis» olmuş, 1909 da nişanı Hü
mayun kalemi mümeyyizi tayin edilmiştir.% * *
Resmî memuriyet hayatı böyle seyrini ıtakib ederken, Kâmil Akdik, içindeki «mu kaddes ateşi» asla ihmal etmemiştir. 1879 daııberi tanıdığı, zamanın hattatları ara cında en kuvvetlisi olan Sami Efendiden hiç
ayrılmamış ve ustasile kendisi için çok
fe-diğeri de «nıillî dilin ı>e millî kültürün Di yanet yollarile yabancı dil ve kültürler etki lerine karşı korunması».
Milletin ibadetlerine lâik hükümetin ka nunları ne karışır? Din ile devlet ayrı te-yizli olan bu çalışma, 1901 e kadar 22 sene (devam etmiştir. Her hafta muntazaman üç, (dört defa Kâmil Akdik, Sami Efendinin evi me gider ve her defasında yanında iki, üç saat kalırdı. Sami Efendinin Kâmil Akdikiıı istidadına karşı büyük hayranlığı ve h ü r meti vardı. Onun çok şeyler vadettiğini İn iliyordu. Bu anlaşma, ikisi arasında âdeta ıbir baİM.evlâd muhabbeti doğurmuştu. Kâ
mil Akdik, bazan doğrudan doğruya hocası nın verdiği meşkler üzerinde çalışır, bazan da geçmişteki büyük ustaların eserlerini 'tahlil ederek yaptığı etüdleriııi tenkide, tas hihe arzederdi. Evvelâ passif bir dikkat ke silen Kâmil Akdik, yavaş yavaş, seneler geç tikçe tenkidlere mukabeleye başlamış ve ni hayet bu dersler ikisinin birden münakaşa ile yaptıkları bir tahlil ve araştırma haline gelmiştir.
Böylece o, nesilıi, sülüsü, celiyi, tuğra yif divaniyi, divanî celisini, hülâsa her tür lü yazıcı Sami Efendiden öğrenmiş ve sıı a- fcile icazetlerini almıştır. Kâmil Akdikiıı ho- ıcasına ve onun sanatına karşı büyük bir (hürmeti vardı. Ondan bahsederken «ne bi liyorsam Sami Efendiye borçluyum. Efen di merhum yalnız bir yazıda değil, bütihı hat nevilerinde tam meharet sahihi bir üs- tad idi» derdi. Melek Celâl•
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta ha To ros Arşivi