• Sonuç bulunamadı

Gelen ve giden mektuplar:Salah Birsel'in "Geceyarısı Mektupları" yayımlandı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Gelen ve giden mektuplar:Salah Birsel'in "Geceyarısı Mektupları" yayımlandı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SALAH BİRSELİN “GECEYARISI MEKTUPLARI” YAYIMLANDI

Gelen ve giden mektuplar

Geceyarısı Mektupları / Salâh Birsel______ Bağlam Yayınları / İstanbul, 1991 / 120 s.

G

MUZAFFER UYGUNEReceyansı Mektupları, Salâh Birsel’in çeşit­ li tarihlerde çeşitli kişilere değişik konularla ilgili olarak yazdığı mektuplardan oluşmak­ tadır. Şunu da hemen söyleyelim ki kitap iki bölümdür; birinci bölümde onun yazdıkla­ rı, ikinci bölümde ise ona yazılan mektuplardan bazı alıntılar yer almıştır. Birsel’e yazılan ya da Birsel’in yazdığı mektuplar bu kadar değildir sanıyorum. 1955 yılında yazdığı ilk mektuptan 1990 yılma kadar geçen uzun dönemde bu kadar mektubun sözü bile

SALAH BİRSEL. "ÜSLUP DENİLEN TELEME PEYNİRİ HEMEN ŞIPI NİŞİ ORTAYA ÇIKMIYOR

edilemez elbette.

Mektuplarını yayımlayan ya da mektupları yayımla­ nan pek az kişi vardır ülkemizde. Türk Dili dergisinin vaktiyle çıkarılan Mektup Özel Sayısı bu alanda bir seçki gibidir. Esendal’m üç çocuğuna yazdığı mek­ tuplar yayınlandığında, bu konuda en kapsamlı mek­ tup dosyası oluşacaktır.

Birsel, bu mektuplarında Türk Dili dergisinin bir özel sayısıyla ilgili çalışmalarını ortaya koyduğu gibi yazın alanında, yaşamda ve insan ilişkilerindeki bazı konulara da değinmiştir. Sözgelimi, mektupların üçünde bazı sözcükler konusunda bilgiler vardır. Bunlardan biri, Kahveler Kitabı üzerinde dil çalışma­ ları yapan Bahar Kalafat’a, kendi sözcükleriyle ilgili olarak yaptığı bazı açıklamaları içerir. Mektuplarının

bazılarında şiir, düz­ yazı ve biçem konusu­ na değinmiştir. 19 Aralık 1983 tarihli mektubunda, biçem konusunda şunları yazmış: “10 yılda bir yazarm üslubu değişe- bilirya da ilerleme gös­ terebilir. Şuna inanın ki üslup denilen tele­ me peyniri hemen şı- pmişi ortaya çıkmıyor. Ne ki benim, daha Şii­ rin Ilkeleri’nden ve

1949’lardaki ilk gün­ lüklerimden başlayan bir üslubum vardır. Bu üslup sonraları öbür deneme kitapla­ rımda da sürgit olmuş­ tur” (s. 77-78). 1 Ara­ lık 1980 tarihli mektu­ bunda ise “Şiir, benim için çok gerilerde kal­ dı. Bir gün yine ona döner miyim bilmiyo­ rum, ama şiire kapalı bir dünyada yaşadığı­ mız bir gerçek. Ozan­ lar bile ona gereken saygıyı göstermiyor” diyor (s. 69). Aynı mektubunda, “düzya­ zı yazamadıkları için onu aşağılayan şairlere de kızarım. Ama şuna da inanıyorum ki şiirin bir tek dizesi bile kos­ koca bir yazımn anlat­ mak istediğini bir çır­ pıda anlatıverir” diye açıklıyor düşüncesini. Günlüklerin en içten yazm ürünü olduğunu söyledikten sonra

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 9 1

“Anılara yalan dolan karışır da günlüklere pek karış­ maz” diye belirtir bu konudaki görüşünü (s. 82).

Eleştiri ve değerlendirme konusunda da bazı açık­ lamalarına rastlıyoruz mektuplarda. Bir değerlendi­ ricinin, bir günde okurları için 4 kitap okuduğunu yazmasını tuhaf karşılamıştır. “Bir günde dört kitap. Bu ne yüzsüzlüktür. Behey adam, sen okurlar için ki­ tap okumayı bırak da kendin için bir şeyler okumaya bak. ilkin kendini yetiştir” diye çıkış yapar (s. 53). 1940 kuşağının şiirini aşağılamaya çalışanlar^ da kar­ şıdır ve bunu ikinci yenicilerin yaptığını belirtir. Ona göre “Bizdeki eleştirmenler kültürsüz ve duygu­ suz olmayı eleştirinin temeli sayıyorlar. İşin tuhafı, buna bir de ‘bilimsel eleştiri’ adını takıyorlar” (s. 60). Bu konuda benim diyeceğim, kendimin eleştir­ men olmayışımdır. Ama gerçek eleştirmenlik konu­ sunda çalışanlar da yok sayılamaz tümüyle. “Hem, değerlendirme bence dünyanın en zor işi. Bu yüz­ den değerlendirme yazıları yazanlar da hep çuvallı­ yor. Bizim yazınımızın da, iyisi kötüsünden ayrılma­ dan gümbürdetilmesi bundandır” diyor bir mektup­ ta (s. 79). Herkesin bildiği bir söz vardır, “marifet il­ tifata bağlıdır” derler; değerlendirme yazanları bir de bu yönden değerlendirmek gerekiyor kanısında­ yım.

Birsel, okuduğu kitaplar, dostluklar üzerinde de durmuştur mektuplarmda. Kitaplar onun önemli kaynaklarıdır. 19 Kasım 1980 tarihli mektubunda, “. .ben yazılarımı çokluk kitaplardan çıkarırım. Ama kitaplarda yaşayanlardan çıkarırım. Bu yaşayanı da bulmak kolay şey olmasa gerek. Çünkü kitaplar çok­ luk ölü şeyleri anlatırlar” (s. 67-68) der. Bu görüşü, onun denemeler konusunda yazdıklarını açıklar ni­ teliktedir. Çünkü Birsel, “denemelerinde boyuna in­ san sevgisinden, tabiat sevgisinden, sanat sevgisin­ den, kitap sevgisinden söz açmanın insanları güzel ve iyi olan şeylere çekmek için olduğunu söyler” (s.

102) .

Denemelerinde olduğu gibi mektuplarının bazıla­ rında da kendinden söz etmiştir. 31 Ocak 1973 ta­ rihli mektubunda “Ben elbet toplumcu, yergici bir ozanım. Bunu eski kitaplarım da koyar ortaya” der (s. 19) ve sahte toplumcu ozanlara değinir. 5 Hazi­ ran 1975 tarihli mektubunda ise Kurutulmuş Felse­ fe Bahçeleri’nde kendini o mozayiğin içine koydu­ ğunu açıklar ve o mozayiğin bir parçası olduğunu söyler (s. 33). Kuşlan Örtünmek’ten söz ederken de “Ben kuşlarla o insafsız (sayyad-ı bîinsaf) avcıların elinden, bir damlacık canlarını yitiren gençlerin acı­ larını vermeye çalıştım. Haydar Haydar’daki şiirler hep bu çıkış noktasından yola düzülür. Onları soyut bulanlar oldu, ama siz kulak asmayın, onlar soyut de­ ğil soyut değil simgeseldir” (s. 43) diye açıklamada bulunur.

Toplumsallık ile yazıları arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar: “Benim yazılarım bir bakıma sanatın, sanat erlerinin ululanmasıdır. Bir de yaşadığımız toplum içindeki haksızlıklar, zırtapozluklar, yanlışlıklar, kö­ tülükler, partallıklar beni paramparça etmektedir. Denemelerimin aralarına zaman zaman birtakım çığlıklar (bunlara gözlemler de diyebilirsiniz serpiş­ miyorsam, bu saydığım şeylerin zaman zaman gelip boğazıma yapışmasındandır” (s. 78). Görülüyor ki Birsel’in mektupları sıradan mektuplar değil. Onlar­ da, çeşidi konular ve bu konularla ilgili görüşleri ya­ lın bir anlatımla, bazılarınca yadırganan sözcükler­ den de arıtılmış bir düzenle okura da sunulmuştur. □

S A V c a

Referanslar

Benzer Belgeler

Hürriyet Parkı ve Abdullah Gül Parkı nesnel ve öznel değerlendirmeler kapsamında karşılaştırıldığında; her iki parkın (1) kent merkezinde olmaları sebebiyle

Halbuki çok değil, daha bir sene önce, İstanbul’un serbest bir çevre­ sinde yetişmiş olan bir hanım kızı­ mız sinemada bir filmi erkeklerle birlikte

Merkez'de düzenlenen toplu gösterimlerden ilki 19 Şubat - 2 Mart tarihleri arasında "Japon Sinemasının Büyük Senyörü Akira Kurosawa" başlığı altında

1973 yılında IDGSA Resim ve Dekorasyon Bölümü sınavlarını kazanmasına karşın, seramik öğrenimini tercih etti.. Öğ renimine ara vererek, restorasyon çalışmaları

Bununla şunu demek isti­ yorum, bence kat’î olan bir şey varsa, yeni neslin yazı tekniği en geniş manasıyla şiir yazı tekniğinden ilham alacaktır. Yani en

Herkesi şaşırtan inanılmaz olaylardan b ir is i bun­ dan üç y ıl ö n ce,göz kapayıp açıncaya kadar deyimine uygun kısa b ir süre içinde olup b itiy o r,

Bir buçuk seneden beri mefluç denilecek derecede rahatsız bulunan büyük muhar­ rir Heybelise a tepelerinden ebe­ diyete karışmıştı. Gazeteciliğe Ahmet Mithat

Sonuç olarak, Elazığ il merkezinde bulunan ilköğretim okullarında öğrenim görmekte olan öğrencilerin cep telefonu, televizyon ve bilgisayar gibi elektromanyetik