• Sonuç bulunamadı

Genotipik farklılığın karadut odun çeliklerinin köklenmesi üzerine etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Genotipik farklılığın karadut odun çeliklerinin köklenmesi üzerine etkisi"

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yüksek Lisans Tezi Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı

Doç.Dr.Kenan YILDIZ 2009

(2)

T.C.

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BAHÇE BİTKİLERİ ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

GENOTİPİK FARKLILIĞIN KARADUT ODUN ÇELİKLERİNİN

KÖKLENMESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Okan SEZGİN

TOKAT 2009

(3)

KISALTMALAR DİZİNİ………... iv

ŞEKİLLER DİZİNİ……….. v

ÇİZELGELER DİZİNİ………. vi

1.GİRİŞ……….. 1

2.KAYNAK ÖZETLERİ……… 7

2.1. Dutla ilgili genel çalışmalar………. 7 2.2. Dutun çoğaltılması ile ilgili çalışmalar……….... 8 3.MATERYAL VE YÖNTEM……….. 13 3.1.Materyal……… 13 3.2.Yöntem………. 13 4. BULGULAR………... 15 5. TARTIŞMA……….... 22 KAYNAKLAR……….. 27 ÖZGEÇMİŞ……… 31 Ç NDEK LER İ İ İ

(4)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

GENOTİPİK FARKLILIĞIN KARADUT ODUN ÇELİKLERİNİN KÖKLENMESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Okan SEZGİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi

Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı Danışman: Doç.Dr. Kenan YILDIZ

Bu çalışmada, 9 farklı karadut ağacından odun çelikleri alınarak, köklenme başarısının çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak değişip değişmediği belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca, üç ana bitkiden alınan çelikler sürgün üzerindeki yerlerine göre dip ve uç çelik olarak ayrılmış ve köklenme başarısı açısından karşılaştırılmıştır. Denemeye alınan çeliklerin bir kısmına 7000 ppm IBA uygulanmış diğer kısmı ise kontrol olarak kullanılmıştır. 7000 ppm IBA uygulaması yapılmış çeliklerde, köklenme başarısının, ana bitkiye bağlı olarak, %20 ile %60 arasında değiştiği tespit edilmiştir. Yine çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak ortalama kök uzunluğu ve çelik başına kök sayılarında da önemli farklılıklar gözlenmiştir. Diğer taraftan ortalama kök kalınlığı açısından önemli bir farklılık belirlenememiştir. Çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak ortalama kök uzunluğu 25.0 ile 61.6 cm arasında; çelik başına ortalama kök sayısı ise 2.1 ile 5.6 adet arasında değişmiştir. Çelikler sürgün üzerindeki yerlerine göre karşılaştırıldığında ise köklenme başarısı sürgünün dip kısmından alınan çeliklerde, uç kısımdan alınanlara göre daha yüksek bulunmuş ancak aradaki fark istatistik olarak önemsiz çıkmıştır. Araştırma sonucunda köklenme yüzdesinin çelik alınan ana bitkiye göre önemli derecede farklılık gösterdiği belirlenmiştir.

2009, 31 sayfa

Anahtar Kelimeler: Karadut, çelik, köklenme, IBA

(5)

CUTTINGS OF BLACK MULBERRY Okan SEZGİN

Gaziosmanpasa University

Graduate School of Natural and Applied Sciences Department of Horticulture

Supervisor: Associate Prof. Dr. Kenan YILDIZ

In this study, it was aimed to determine whether rooting success changed according to mother plant which from the cutting was taken by using 9 different black mulberry trees. In addition, the effect of cutting position on rooting was investigated. With 7000 ppm IBA treatment, rooting percentages were ranged from 20 % to 60 % according to mother plant. The mean root length and the number of root per cutting were also changed significantly depending on mother plants. However, for mean root diameter, a significant difference caused by mother plants was not found. Depending on mother plants, the mean root length and the number of root per cutting were ranged from 25.0 to 61.6 cm and from 2.1 to 5.6 respectively. Rooting percentages of basal cutting was higher than terminal cutting. There was no significant difference between basal and terminal cuttings. In the result of the study, it was found that rooting percentage was changed significantly depending on mother plants.

2009, 31 pages

Keywords: Black mulberry, cutting, rooting, IBA

(6)

ÖNSÖZ

Meyvecilik kültürü çok eskilere dayanan ülkemiz, dutun anavatanlarından ve doğal yayılış alanlarından olmasına karşın, bu genetik potansiyel yeterince değerlendirilememektedir. Meyvecilikte aşı, çelik, daldırma, doku kültürü gibi birçok vejetatif çoğaltma yöntemleri vardır. Ancak bunlar arasında çelikle çoğaltma daha ucuz ve pratik anlamda daha kolay bir yöntemdir. Çelikle çoğaltma yöntemi, standart çeşitlerin kendi kökleri üzerinde yetiştirilmesi yanında, aşı ile yapılan çoğaltmada kullanılan üstün özelliklere sahip vejetatif anaçların çağlatılmasında da yaygın olarak kullanılan pratik bir yöntemdir. Bugün hala, ekonomik anlamda büyük öneme sahip bazı meyve türleri ve anaçlarda çelikle çoğaltılması zor veya köklenme yüzdesi istenen seviyede olmayanlar bulunmaktadır. Bu meyve türlerinden biri de karaduttur. Ancak bu türün vejetatif çoğaltılmasında başarının düşük olması nedeniyle bu talep karşılanamamaktadır. Bu nedenle vejetatif çoğaltma yöntemleri arasında ucuz ve kolay bir yöntem olan çelikle çoğaltma konusunda yapılacak çalışmalar sonucunda elde edilecek bilgiler, karadut yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılmasına önemli katkılar sağlayacaktır.

Bu çalışmaya beni yönlendiren ve çalışmalarım süresince her an gerekli ilgi ve desteğini esirgemeyen Danışman Hocam Doç. Dr. Kenan YILDIZ’ a teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca çalışmalarımın her safhasında yardımlarını esirgemeyen Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencileri Kamile TECİMER, Mehmet KOÇ ve Zafer AKYOL’a teşekkürü bir borç bilirim.

Çalışmalarımın her aşamasında maddi ve manevi destekleri ve varlıkları ile hep yanımda olan fedakâr aileme sonsuz sevgilerimle...

Okan SEZGİN TOKAT, 2009

(7)

Tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, tezin içerdiği yenilik ve sonuçların başka bir yerden alınmadığını, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

(8)

KISALTMALAR DİZİNİ

Kısaltmalar Açıklama

IBA İndol Butirik Asit

SÇKM Suda Çözünür Kuru Madde

NAA Naftalin Asetik Asit

(9)

dikilen çeliklerin görünümü

Şekil 3.2.1.2. Çoğaltma ünitesinden sökülen çeliklerin görünümü 17 Şekil 3.2.1.3. Çoğaltma ünitesinden sökülen çeliklerin görünümü 18

(10)

ÇİZELGELER DİZİNİ

Sayfa Çizelge 1.1. Ülkemizde dut üretiminin yıllara göre dağılımı 2 Çizelge 4.1. Karadut odun çeliklerinin, çelik alınan ana bitki ve IBA 16 uygulamasına göre kallüs ve köklenme oranları.

Çizelge 4.2. Karadut odun çeliklerinin, çelik alınan ana bitki ve IBA 18 uygulamasına göre kallüs ve köklenme oranları.

Çizelge 4.3. Üç farklı ana bitki sürgünlerinin ucu ve dip kısmından 20 alınan çeliklerin kallüs ve köklenme oranları

Çizelge 4.4. Üç farklı ana bitki sürgünlerinin uç ve dip kısmından 21 alınan çeliklerde ortalama kök uzunluğu, kök kalınlığı

ve çelik başına düşen kök sayıları

(11)

1.GİRİŞ

Dut, farklı iklim ve toprak şartlarına adaptasyon kabiliyetinin yüksek olması nedeniyle, ılıman, tropik ve subtropik iklim bölgelerinde yetişebilen bir meyve türüdür. Dut (Morus spp.), Urticales takımının Moraceae familyasının Morus cinsine girmektedir.

Morus cinsi içine giren tür sayısını, Freeman (1978) 12, Huo (2002) 14, Martin ve ark.

(2002) 30’dan fazla, Datta (2002) ise 68 olarak bildirmektedirler. Özellikle doğu, batı ve güneydoğu Asya, Güney Avrupa, Kuzey Amerika’nın güneyi, Güney Amerika’nın kuzeybatısı ve Afrika’nın bazı bölümlerinde duta yaygın olarak rastlanmaktadır (Datta, 2002). Meyvesinden faydalanılan ve yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan dut türleri M.

alba L., M. nigra L., ve M. rubra L.‘dır. M.alba L.’nın anavatanı Çin, Japonya,

Tayland, Malezya ve Birmanya, M. nigra L.’nın Türkiye, İran, Arabistan, Rusya’nın Güney Asya’da bulunan kısımları ve Suriye, M. rubra L.’nın ise Kuzey Amerika’dır (Bellini ve ark., 2000; Roger 2002). Ancak dutun doğal yayılma alanları insanoğlunun müdahaleleri ile büyük oranda değişime uğramıştır (Zheng ve ark., 1988). Çok geniş alanlara yayılmış olmasına rağmen meyvesinden ziyade ipekböceği yetiştiriciliği amacıyla kullanımı nedeniyle dünya dut meyve üretim miktarına ait kayıtlara rastlanmamaktadır.

Birçok meyve türünde olduğu gibi Anadolu, dutun da anavatanı ve en eski kültür alanlarından biridir. Dutun bazı türleri ülkemizde geniş yayılma alanı bulmuştur. Özellikle meyvesinden yararlanılan Morus alba (beyaz dut), M. nigra (Kara dut) ve M.

ruba (kırmızı veya mor dut) türleri Türkiye’nin hemen her yerinde yetiştirilmektedir

(Özbek, 1977).

Ülkemizde dut yetiştiriciliğinin yapıldığı yerlerde dut popülasyonu karışık bahçe veya sınır ağacı olarak görülmektedir. Bu bahçelerdeki ağaçlar arası mesafeler düzenli değildir. Dolayısıyla kültürel bakım işlemleri yeterince yapılamamaktadır. Ülkemizde dut ürünlerinin gerçek değerini bulamaması nedeniyle dut üretimi son yıllara kadar sürekli bir düşüş göstermiştir. Son yıllarda ise yeni dikilen fidan sayısında bir artış dikkati çekmektedir (Çizelge 1.1).

(12)

Çizelge 1.1. Ülkemizde dut üretiminin yıllara göre dağılımı

Yıllar

Ağaç Sayısı (Bin)

Üretim

(Ton) Meyve veren Meyve vermeyen

1988 3 052 751 90 000 1989 2 960 704 85 000 1990 2 870 684 80 000 1991 2 845 656 82 000 1992 2 780 630 80 000 1993 2 770 610 76 000 1994 2 740 620 78 000 1995 2 713 564 75 000 1996 2 650 553 74 000 1997 2 590 525 73 000 1998 2 475 510 65 000 1999 2 425 500 65 000 2000 2 440 485 60 000 2001 2 210 415 55 000 2002 2 130 380 55 000 2003 2 180 375 55 000 2004 2 130 365 50 000 2005 2 120 366 55 000 2006 2 029 353 51 558 2007 2 095 560 61 665 2008 2 301 539 65 140 Kaynak: TÜİK 2008

Dutun, kültüre alınan meyve türleri içerisinde soğuk hava koşulları geçmeden asla tomurcuklarını sürmeye başlamayan, en tedbirli ağaçlara sahip olması nedeni ile akıl ve sabrı sembolize ettiği kabul edilmektedir (Grieve, 2002). Nitekim dut özellikle karasal iklimin hüküm sürdüğü yörelerimizde dahi yetiştirilebilen bir meyve türü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizde dut yaprakları ilkbahar ve yaz başlarında yemek yapımında (sarma), sonbaharda ise dökülen yapraklar toplanarak hayvan yemi olarak değerlendirilmektedir. Dut meyvesi taze ve kurutularak tüketildiği gibi, meyvesinden pekmez, reçel, pestil, dut ezmesi, dondurma imalatı, cevizli sucuk, sirke, meyve suyu konsantresi, ispirto gibi ürünler de elde edilir. Diğer ülkelerde ise meyveler taze ve kurutulmuş olarak tüketildiği

(13)

gibi ekmek, çörek, pay, puding, dut şarabı ve dondurma yapımında değerlendirilmektedir. Dut meyvesi farklı yörelerimizde farklı ürünler şeklinde tüketilmektedir. Kimi yörelerde karadut taze olarak, reçel, şurup, veya meyve suyuna işlenerek tüketilirken; kimi yörelerde ise pasta ve dondurmalara renk, tat ve aroma katmak amacıyla kullanılmaktadır (Lale ve Özçağıran 1996, Machii ve ark. 2002, Martin ve ark. 2002).

Dut meyvelerinin suda çözünür kuru madde içeriğinin yüksek (karadutta %16, beyaz dutta ise %20 civarında) olduğu, bu kuru maddenin yaklaşık %80-90’lık kısmının şekerlerden oluştuğu bildirilmektedir. Şeker içeriğinin yüksek olması bu meyvelerin pekmez üretimi için değerini artırmaktadır. Dut meyvelerinin askorbik asit (C vitamini) bakımından da hatırı sayılır bir meyve olduğu ileri sürülmektedir (74.8-105.4 mg/kg), (Akbulut ve ark., 2006).

Dutun meyvesi yanında öteki kısımları da değişik şekillerde değerlendirilmektedir. Nitekim dut yaprağı ipekböceği beslenmesinde (Ryu, 1977) ayrıca, yüksek sindirilebilirlikleri ve iyi protein içerikleri nedeniyle hem geviş getiren hem de tek mideli hayvanların ve balıkların beslenmesinde kullanılmaya uygundur (Huo, 2002). Dut yaprakları ülkemizde ve dünyada sebze olarak da değerlendirilmektedir. Dut yapraklarından hazırlanan çay, yeşil çaydan on kat daha fazla içerdiği gamma-aminobutylic asit sayesinde kan basıncını düşürmekte ve sakinleştirici etkiye sahip olmakta, deoxynojirimycin ile kan şekeri seviyesini düşük tutmaktadır. Ayrıca kurutulmuş dut çayı tozu Çin’de çörek, bisküvi, kek ve ekmek yapımında kullanmaktadır (Huo, 2002; Machii ve ark., 2002). Amerika’da dut ağacının kabuğunun içteki kısımları kızartılıp una katılarak, çorbalara kıvam verici olarak veya ekmek yapımında tahıllar ile karıştırılarak kullanılmaktadır (Moore, 2002). Dallarından çıkarılan kuvvetli ve dayanıklı lifler aşı, çelik ve fidan bağlama gibi işlerde değerlendirilir. Duttan kâğıt üretimi ve çuval yapımında da yararlanılır. Odunu, cila kabul etmesi, dayanıklı ve sert olması nedeniyle oldukça kıymetlidir. Mobilya, sandık, başta saz olmak üzere bazı müzik ve spor aletlerinin yapımında kullanılır (Lale ve Özçağıran, 1996; Moore, 2002, Suttie, 2002). Kuru dut dalları sofralık mantar üretiminde kompost olarak kullanılır (Huo, 2002). Bunun yanında, budamaya dirençli

(14)

olmaları ve düşük su gereksinimleri nedeniyle dut ağaçları, şehir, ev ve bahçelerde gölgeleme, sınır ağacı, çit bitkisi ve süsleme çalışmaları için kullanıma oldukça uygundur (Sanchez, 2000).

Modern tıpta dutun tek kullanımı karaduttan elde edilen şuruptur (Grieve, 2002). Karadut şurubu gargara olarak ağız ve boğaz hastalıklarına, özellikle de bebeklerde pamukçuklara karşı uygulanır. Karadut kök ve gövde kabukları söktürücü ve tenya düşürücü olarak bilinir. Meyveleri iştah açar. Karadut yapraklarından, hafif kan şekerini düşürücü etkisi nedeniyle faydalanılır (Asımgil, 1997). Ayrıca, beyaz dut yaprakları antibakteriyel, kanamayı durdurucu, ateş düşürücü, idrar söktürücü ve terletici özelliğe sahiptir. Taze yapraklar kanamaları durdurmak maksadı ile buruna ve derideki yaralara tampon yapılabilir. Meyveleri idrar tutamama, baş dönmesi, kulak çınlaması, kansızlık nedeniyle uykusuzluk, sinir zayıflığı, hipertansiyon, saçların erken ağarması, kabızlık ve böbrek iltihabı; gövdesi romatizma ağrıları ve spazm tedavilerinde; kök kabukları astım, akciğer iltihabı, öksürük, bronşit, ödem ve hipertansiyonda kullanılır (Duke, 1983; Huo, 2002; Moore, 2002). Karadut meyvesi idrar söktürücü etki gösterir, şurup yapımında, ilaçlara renk ve tat katmak amacıyla kullanılır. Ayrıca dut ağacının kök kabukları, yaprakları ve meyveleri şeker hastalığını tedavisinde kullanılmaktadır (Bremness, 1999).

Son yıllarda yapılan çalışmalar sonucunda, üzümsü meyveler ve kırmızı renkli meyvelerde bulunan antosiyaninlerin ağız, gırtlak, yemek borusu, mide ve kolon gibi sindirim sistemi kanser tiplerinde koruyucu ve tedavi edici özellikler gösterdiği bildirilmiştir (Prior, 2003; Zafra-Stone et al., 2007). Chen ve arkadaşları (2005), karadut meyvesinde fazla miktarda antosiyanin bulunduğunu ve bu antosiyaninlerin de Siyanidin–3-glukozit ve Siyanidin-3-rutinozit olduğunu belirlemişlerdir. Benzer şekilde Özgen ve ark (2009)’da karadutta antosiyanin içeriğinin diğer bazı üzümsü meyveler ile kırmızı renkli meyvelere göre daha yüksek olduğunu, karadutlardaki antosiyaninlerin uzun süre (30 °C’de 80 gün) stabilitesini koruduğu, dolayısıyla renk maddesi olarak içeceklerde de kullanılabileceği belirtilmiştir.

(15)

Ülkemizde de bol miktarda yetiştirilen karadut ve bundan elde edilen karadut suyu antosiyanince zengin ve değerlendirebilir bir doğal renk kaynağı olabilir. Bu ürünün zengin antosiyanin içeriğinden faydalanılarak yapay renklendirici kullanımı azaltılabilir. Özellikle karadut suyunun dayanım koşullarına uygun olan ürünlerde renk maddesi olarak kullanım uygulamaları geliştirilerek bu ürünlerin doğala yakınlığı arttırılabilir. Karadut meyvesi renk maddesi olarak kullanılabileceği gibi hali hazırda Türk mutfak kültürünün önemli bir ürünüdür. Bu ürün içerdiği besin öğelerince oldukça zengin bir üründür. Ayrıca yapılan araştırmalar siyanidin-3- glikozit içeren ürünlerin türevlerine ve E vitaminine oranla daha yüksek antioksidan aktiviteye sahip olduğunu göstermiştir (Wang ve ark.1997).

Kullanım alanı genişleyen ve besin değeri her geçen gün daha iyi anlaşılan karaduta olan ilgi giderek artmaktadır. Bu ilgi karadut fidanına olan talebin de artmasına neden olmakta ve bu meyve türüne ait fidanlar yüksek fiyattan satılabilmektedir. Karadut fidanı üretiminde pratikte yaşanan bazı zorluklar nedeni ile bu talep tam anlamıyla karşılanmamaktadır.

Meyve yetiştiriciliğinde, herhangi bir çeşidin üstün özelliklerini koruyarak üretim yapmanın tek yolu vejetatif üretim metotlarını kullanarak yapılacak fidan üretiminden geçmektedir. Tohumla yapılan üretimde, meyve türlerinin genetik yapıları büyük oranda heterozigot olduğu için genetik açılım ortaya çıkmaktadır. Yani elde edilen fidanlar ne anaya ne babaya ne de birbirine benzememektedir. Hâlbuki ekonominin birçok alanında olduğu gibi, günümüzde meyve yetiştiriciliğinde de standart ürün elde etmek modern yetiştiriciliğin ön koşuludur. Standart üretim ise vejetatif üretim metotları ile mümkündür.

Ülkemizde henüz karadut kapama bahçelerine rastlanılmamaktadır. Dağınık ağaçlar şeklinde yapılan yetiştiricilikle günümüze kadar gelebilmiş oldukça az sayıda karadut ağacı mevcuttur. Bu ağaçlar da çok yaşlı ve hemen hemen sürgün büyümesi durmuş bir haldedir. Ayrıca ülkemizde fidan üreten resmi ve özel kuruluşlarda da henüz karadut fidanı üretimi yapılmamaktadır (Anonim, 1995). Şartların böyle devam etmesi halinde önümüzdeki yıllarda karadutun neslinin tükeneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu

(16)

nedenlerden dolayı fidan üretim çalışmalarına bir an önce başlanmalı ve hızla devam ettirilmelidir.

Fidan üretiminde aşı, daldırma, doku kültürü ve çelikle çoğaltma gibi vejetatif yöntemlerden biri kullanılmaktadır. Benzer şekilde dut, aşı, çelik ve doku kültürü yöntemleri ile çoğaltılabilir. Aşı ile çoğaltmada iş gücü gereksiniminin çok olması, farklı nedenlerden kaynaklanan aşı başarısının düşük olması ekonomik bir üretimi sınırlandırmaktadır. Diğer taraftan doku kültürü, özel teknikler ve donanım gerektirmesi nedeni ile pratik anlamda istenen seviyeye ulaşamamıştır.

Çelikle çoğaltma yöntemi kolay ve pratik olması nedeniyle diğer vejetatif çoğaltma yöntemlerine göre üstünlükleri olan bir yöntemdir. Bu nedenle çelikle çoğaltılması mümkün olan birçok tür ve çeşitte fidan üretimi doğrudan bu üretim metodu ile sağlanmaktadır. Diğer taraftan bütün meyve türlerinde çelikle çoğaltmadan istenen başarı düzeyi elde edilememektedir. Bazı türlerde çelikler kolay köklenirken bazılarında adventif kök oluşumu düşük seviyelerde kalmakta veya hiç olmamaktadır. Çelikle çoğaltmanın pratik öneminden dolayı, çelikle çoğaltılması zor olan meyve türlerinde köklenme performansını artırmaya yönelik birçok çalışma yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Karadut da bu meyve türlerinden bir tanesidir. Karadutta çelikle çoğaltılması konusunda şimdiye kadar yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar alınmıştır (Ünal ve ark 1992; Özkan ve Arslan 1996; Şenel 2002; Koyuncu ve ark. 2003; Yıldız ve Koyuncu 2000). Bugüne kadar karadutta köklenmeyi etkileyebilecek birçok faktör incelenmiştir. Ancak bunlar arasında genotipik farklılık ve sürgün üzerinde farklı yerlerden alınan çeliklerin, köklenme başarısı üzerine ne gibi etkilerinin olabileceği konusunda bir çalışmaya rastlanmamıştır. Oysa diğer birçok meyve türünde bu faktörlerin köklenme başarısını etkilediği bilinmektedir (Hartman ve Kester, 1974).

Bu çalışmada, karadutta genotipik farklılığın köklenme başarısını ne düzeyde etkilediğinin belirlenmesi ve yıllık sürgünlerin uç ve dip kısmından alınan çeliklerde kök oluşturma açısından farklılık olup olmadığının tespit edilmesi amaçlanmıştır.

(17)

2. KAYNAK ÖZETLERİ 2.1. Dutla ilgili genel çalışmalar

Ülkemizde karadut yetiştiriciliğine, kapama bahçeler şeklinde değil daha çok ev bahçelerinde tek tek ağaçlar şeklinde rastlanmaktadır. Belli alanlarda doğal olarak bulunan, iri albenili ve mayhoş meyvelere sahip olan karadut meyvesi tüketici tarafından büyük ilgi görmekte ve pazarda yüksek fiyattan alıcı bulmaktadır (Baytop 1984). Genel olarak dut türleri henüz tam olarak kültüre alınmamıştır. Diğer taraftan özellikle karadut besin değeri ve eşsiz tadı nedeni ile taze tüketim ve gıda endüstrisinde önemli bir yere sahip olduğu için, ülkemizde doğal olarak yetişen tiplerin özelliklerini belirlemek amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Belli bölgelerimizde yapılan bu çalışmalar sonucunda üstün özelliklere sahip tipler belirlenmiştir (Aslan, 1998; Çam, 2000; Güneş ve Çekiç 2004; Koyuncu, 2004a; Ercişli and Orhan, 2007;),

Güneş ve Çekiç (2003) Tokat yöresinde yetiştirilen farklı dut türleri üzerine yaptıkları çalışmalarında, inceledikleri karadut tiplerinde meyve ağırlığının 3,02 ile 5,72 g arasında değiştiğini bildirmişlerdir. Benzer şekilde, Özgen ve ark. (2009) Türkiye’nin farklı yörelerinden selekte edilmiş olan dutlarla yaptıkları çalışmada meyve ağırlığının karadut tiplerinde 3,8 ile 6,8 g arasında değiştiğini bildirmişlerdir.

Karadut meyvelerinin besin içeriğini belirlemek amacıyla da bazı çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, bu türe ait meyvelerin bazı mineraller açısından iyi bir kaynak olduğu ayrıca yüksek miktarda fenolik madde ve askorbik asit içeriğine sahip oldukları belirtilmiştir (Güneş and Çekiç 2004; Koyuncu, 2004b: Ercişli and Orhan 2007, 2008). Özgen ve ark (2009), ülkemizde selekte edilen karadut (Morus nigra L.) ve kırmızı dut (Morus rubra L.) tiplerinin fitokimyasal ve antioksidan içerikleri incelenmiş, araştırma sonucunda karadutun çok yüksek miktarda antosiyanin içerdiğini ve antioksidan kapasitesinin diğer birçok meyve türüne kıyasla yüksek olduğunu belirtmişlerdir.

Antalya yöresinde yetiştirilen farklı dutların bazı kimyasal özellikleri üzerinde yapılan bir çalışmada (Özdemir ve Topuz, 1998), 5 beyaz, 3 mor ve 2 karadut meyve örneği

(18)

analiz edilmiştir. Dut örneklerinin %15,13-27,94 toplam kuru madde, %11,40- 26,60 SÇKM, %1,07-2,42 protein, %7,76-20,49 indirgen seker, 0,00-0,55 sakkaroz, %7,85- 21,04 toplam şeker, %0,2-2,4 toplam asit ve %0,63-1,04 toplam kül içerdikleri belirtilmiştir. Örneklerde pH değerleri ise 3,74-5,65 arasında değiştiği kaydedilmiştir.

Karadut, mor dut, beyaz dut çeşitlerinde pomolojik, fenolojik ve bazı meyve kalite özelliklerini inceleyen Lale ve Özçağıran (1996), Beyaz dutu toplam kuru madde içeriği (%22,10) ve askorbik asit oranı (17,81mg /100 g) bakımından en zengin tür olarak saptamışlardır. Mor dutta toplam kuru madde içeriği ve askorbik asit oranları sırasıyla %19,05, 16,62 mg/100 g iken, bu oran karadutta %15,95 ve 11,90 mg/100 g olarak belirlenmiştir. Ayrıca 3 tür içerisinde beyaz dut en erken vejetasyon faaliyetine başlayan tür olarak saptanmış, bunu mor dut ve kara dut izlemiştir.

2.2. Dutun çoğaltılması ile ilgili çalışmalar

Birçok meyve türünde olduğu gibi dut türleri de generatif (tohumla) çoğaltma yanında vejetatif çoğaltma yöntemlerinden biri ile de çoğaltılabilmektedir. Meyve ağaçlarında yabancı tozlanmanın yaygın olması ve genetik yapılarının heterozigot olması nedeni ile tohumla çoğaltma bazı istisnai durumlar dışında kullanılmamaktadır. Yukarda bahsedilen nedenlerden dolayı tohumla yapılan çoğaltmada herhangi bir çeşidin üstün özelliklerini koruma imkânı yoktur. Ayrıca yine heterozigot yapıdan dolayı tohumla yapılan çoğaltmada birörnek materyal elde etme şansı bulunmamaktadır. Meyvecilikte tohumla çoğaltma sadece ıslah amaçlı çalışmalarda ve aşı için çöğür anaçların yetiştirilmesinde başvurulan bir yöntemdir.

Benzer durum dut türleri içinde geçerli olup tohumla çoğaltma sadece aşılama işleminde gerekli anaçların üretilmesinde kullanılmaktadır. Dut türlerinin tohumla çoğaltılması konusunda literatürde fazla çalışma bulunmamakladır. Güneş ve Çekiç, (2004) bu konuda yaptıkları bir çalışmada, farklı dut türlerine ait tohumların çimlenme durumunu incelemişler ve beyaz ve kırmızı dut türlerinin tohumlarında, meyveden çıkarılır çıkarılmaz ekilmeleri durumunda, herhangi bir çimlenme sorunu bulunmadığını, karadut tohumları ise gibberellik asit uygulamalarıyla çimlenmede başarılı sonuçlar

(19)

alınabildiğini ifade etmişlerdir. Yine aynı araştırıcılar söz konusu türlerde çöğür gelişimini inceledikleri bir başka çalışmalarında, (Güneş ve Çekiç 2003), ısıtmasız cam serada beyaz, mor ve salkım dut çöğürlerinin bir yılda aşılanabilecek büyüklüğe ulaştığını buna karşılık karadut çöğürlerinde gelişmenin çok yavaş olduğunu ve bir yılda aşıya gelemediklerini vurgulamışlardır.

Dut türlerinin vejetatif olarak çoğaltılması konusunda ise birçok çalışma yapılmıştır. Bu yöntemlerden biri olan ve birçok avantajlı yönleri bulunan doku kültürü ile çoğaltma konusunda yapılan bazı çalışmalarda başarılı sonuçların alındığı bildirilmiştir. Sharmila ve ark.(1990), tek bir eksplanttan 20 adet bitkicik oluştuğunu ve dutun doku kültürü ile ticari olarak üretilebileceğini bildirmişlerdir. Dutun doku kültürü ile çoğaltılması konusunda yapılan çoğu çalışmada MS ortamından (Patel ve ark.,1983; Bapat, 1987; Tewary ve ark.,1989; Sharmila ve ark.,1990; Jain ve ark.,1990; Yadav ve ark.,1990; Tewary ve ark.,1990; Sharma,1990), bazı çalışmalarda Snir ortamından (Ivanika, 1987), bazılarında ise Linsmaier ve Skoog’s ortamından (Jainve ark.,1992), başarılı sonuçların alındığı kaydedilmiştir. Eksplant tipinin önemli olduğu ve başarıyı etkilediğini ileri süren Jain ve ark.(1990), tepe gözlerinden alınan eksplantlarda, sürgün oluşumunun yan gözlerden alınanlara göre daha iyi olduğunu vurgulamışlardır. Patel ve ark(1983), ise gövde, yaprak petiol eksplantlarından kallüs, tepe gözlerinden alınan eksplantlardan ise sürgün oluşumunu gözlediklerini belirtmişlerdir. Sharma, and Thorpe (1990), de nodal segmentlerin pozisyonunun etkili olduğunu, sürgün gelişimi açısından yukarıdan aşağıya doğru bir artışın olduğunu bildirmişlerdir. Yıldız ve Yılmaz (1999), ise karadutun doku kültürü ile çoğaltılması konusunda yaptıkları çalışmalarında sürgün ucundan alınan explantların nodyumlardan alınanlara göre daha başarılı sonuçlar verdiğini ayrıca hormon türü ile explant tipi arasında önemli bir interaksiyon olduğunu belirtmişlerdir.

Dutlar meyveleri için yetiştirildiğinde klon olarak çoğaltılmak durumundadır. Her ne kadar daldırma ve doku kültürleri ile çoğaltılabilmekteyse de fidan üretimi için genellikle aşı ve çelik ile çoğaltma yapılmaktadır (Hartmann ve ark., 1990).

Geleneksel vejetatif çoğaltma metodu olan aşıyla çoğaltma, karadutun uzun ve yoğun fidanlık aşaması ve fazla iç gücü gerektirmesi nedeni ile pratik olmamaktadır (Yılmaz

(20)

1992). Ayrıca hem çöğür aşamasında hem de karaduta anaç olarak kullanıldığında daha iyi bir gelişme gösteren beyaz dut ile karadut arasında uyuşmazlık sorunları çıkabilmektedir (Dirr ve Heuser, 1987; Reich, 1992). Genel olarak dut türlerinde istenilen aşı başarısının düşük olduğu bildirilmektedir (Miralov, 1963). Dutun süt salgılaması ve kabuk yapısı nedeni ile göz aşılarında gözün altında boşluk bırakması gibi nedenlerinde aşı başarısını olumsuz yönde etkilediği bildirilmektedir (Ünal ve ark., 1992).

Çelikle çoğaltma klonal rejenerasyon yeteneği olan bitkiler için en ucuz ve en pratik yöntemdir. Dutların çelikle çoğaltılması üzerinde çok sayıda çalışma yapılmıştır ancak farklı sonuçlar alınmıştır. Bu çalışmalarda genotip, çelik tipi (odun çeliği, yeşil çelik), çelik yaşı, çelik alma zamanı, hormon tipi, hormon düzeyi, köklendirme ortamı ve ısısı, ile dikim şeklinin etkileri incelenmiştir (Konarlı ve ark., 1977; Ayfer ve ark., 1986; Baksh ve ark., 2000; Ünal ve ark., 1992; Özkan ve Arslan, 1996; Soylu ve ark., 1997; Yıldız ve Koyuncu, 2000; Koyuncu ve Şenel, 2003; Koyuncu ve ark.,2004; Karadeniz ve Şişman, 2004). Genel anlamda bazı araştırıcılar başarılı sonuçlar elde ettiklerini (Alexandrow, 1988) bildirirken, bazıları da düşük köklenme oranı elde ettiklerini kaydetmişlerdir (Ünal ve ark.,1992).

Dutun çelikle çoğaltılması konusunda çok eski dönemlerden beri birçok çalışma yapılmıştır. Ryu (1977), dutun çelikle çoğaltılmasında köklenme ortamı olarak perliti, köklenmeyi teşvik amacıyla da IBA’yı önermektedir. Benzer şekilde dutun çelikle çoğaltılması üzerine çalışan birçok araştırıcı köklenmeyi uyarıcı hormonların dut çeliklerinde kök oluşumunu artırdığını belirlemişlerdir (Alexandrov,1988a ve1988b; Konarlı ve Ark.,1977; Sachan ve Ram.,1971).

Konarlı ve ark. (1977) yaptıkları bir çalışmada Sarı aşı ve Ichınose dutlarının odun çeliklerini 0, 1000, 2000 ve 4000 ppm IBA ile muamele ederek perlit içerisine dikmişlerdir. Araştırma sonucunda, araştırıcılar en yüksek köklenme oranını Sarı aşı çeşidinde 1000 ppm (%65,7); Ichınose çeşidinde ise 2000 ppm (%82,9) IBA uygulamasıyla elde ettiklerini ifade etmişlerdir.

(21)

Ayfer ve ark.(1986) tarafından yapılan bir çalışmada Ayaş Dutu’nun (yemeklik beyaz dut ) odun ve yarı odunsu çelikleri 0, 200 ve 2000 ppm IBA ile muamele edilerek serada perlit içerisine dikilmiştir. Araştırma sonucunda, hormon uygulamasına rağmen yarı odun çeliklerde hiç köklenme olmadığı, odun çeliklerinde ise en başarılı sonucun 2000 ppm IBA uygulamasından alındığı (köklenme oranı % 83,3 çelik başına kök sayısı 4,4) vurgulanmıştır.

Bir hibrit (Morus alba x Morus rubra) olan Illinois Everbearing dut çeliklerinin köklendirilmesi konusunda yapılan bir çalışmada, 30 Temmuzda alınan yeşil çelikler Rootone 10 ve Rootone F’e (NAA+NAAM+IBA) bandırılarak vermikülite ve iyi drene edilmiş toprak saksılara dikilmiştir. 43 gün sonra yapılan değerlendirmede, en yüksek köklenme oranı ve ortalama kök uzunluğu değerleri vermikülitten ve Rootone F ile muamele edilen çeliklerden (%50 köklenme ve 83 mm kök uzunluğu) elde edilmiştir. Aynı çalışmada çelik uzunluğu ve çapının köklenme üzerine etkisi de incelenmiş ve 7,5 cm’den daha uzun olan çeliklerin kısa olanlara göre daha iyi köklendiği, çelik çapı ile köklenme başarısı arasında ise net bir ilişkinin bulunamadığı bildirilmiştir. (M.C.Cormack, 1985).

Yapıcı (1991), 2000 ppm IBA konsantrasyonu ve alttan ısıtmalı perlit ortamında, Ichınose (yaprak dut) odun çeliklerinin % 90-100 köklenme gösterdiğini ifade etmiştir. Farklı dönemlerde alınan yeşil çeliklerin karşılaştırıldığı bir çalışmada ise çelik alma dönemine bağlı olarak köklenme oranının önemli derecede değiştiği; 6000 ppm IBA uygulaması ile Temmuz ayında alınan çeliklerde %20, Ağustos ayında alınan çeliklerde ise %90 oranında köklenme tespit edildiği belirtilmiştir. Yine aynı çalışmada odun çeliklerinde ise en yüksek köklenme oranının %56,67 ile 4000 ppm IBA uygulamasından alındığı ifade edilmiştir (Özkan ve Arslan 1996).

Yıldız ve Koyuncu (2000), Van ili Edremit ilçesinde yürüttüğü çalışmada karadut (Morus nigra L) odun çeliklerinin köklenmesi üzerine farklı hormon dozlarının ve alttan yapılan ısıtmanın etkisini incelemişlerdir. Araştırma sonucunda, araştırıcılar hormon uygulamalarının köklenme oranını kontrole göre önemli derecede artırdığını; özellikle alt ısıtmalı ortamda hormonların etkisinin daha belirgin olarak ortaya çıktığını; alt

(22)

ısıtmasız ortamda en yüksek köklenme oranının % 60,4 ile 7500 ppm IBA’dan; alt ısıtmalı ortamda ise % 89,3 ile 5000 ppm IBA’dan elde edildiğini; ayrıca, 7500 ppm IBA uygulanan ve alt ısıtmalı ortama dikilen çeliklerde, çelik başına kök sayısının diğer uygulamalara göre önemli derecede daha yüksek olduğunu ifade etmişlerdir.

Şenel (2002), karadut odun çeliklerinde en yüksek köklenmenin dinlenme döneminde alınan ve 5000 ppm IBA ile muamele edilen çeliklerden elde edildiğini bildirmiştir.

Ünal ve ark. (1992) 0, 2500 ve 5000 ppm IBA ile muamele ederek bahçe koşullarına diktikleri karadut ve mordut odun çeliklerinde köklenme açısından tatminkar sonuçlar alamadıklarını; en yüksek köklenme oranının 5000 ppm IBA uygulaması ile mordutta %9,8 karadutta ise %14,4 düzeyinde gerçekleştiğini belirtmişlerdir.

Yıldız ve ark. (2009), Tokat da yaptıkları araştırmada, karaduttan (Morus nigra L) alınan odun, yarı odun ve yeşil çeliklerin köklenme durumu incelenmiştir. Kontrol grubu yanında, odun ve yarı odun çeliklerinde 6000 ve 7500 ppm, yeşil çeliklerde ise 4000 ve 6000 ppm IBA uygulamaları yapılmıştır. Odun çeliklerinde, kontrol grubunda %9,5 oranında köklenme olurken, 6000 ppm IBA uygulamasından %24 oranında köklenme elde edilmiştir. 7500 ppm IBA uygulanan odun çeliklerinin hiç biri köklenmemiştir. Yarı odun çeliklerinde, kontrol uygulamasından %13,33 oranında bir köklenme elde edilirken bu oran 6000 ve 7500 ppm IBA uygulanan çeliklerde sırasıyla %60,00 ve %76,67 olarak gerçekleşmiştir. Yeşil çeliklerde ise hormon uygulaması yapılmayan kontrol çeliklerin %25’i köklenirken, 6000 ve 7500 ppm IBA uygulanan çeliklerin sırasıyla %55,9 ve %68,5’i köklenmiştir. Çelik başına kök sayısı, odun çeliklerinde hem kontrol hem de hormon uygulamasında düşük bulunmuştur. Yarı odun çeliklerinde kök sayısı kontrolde 1,0 adet iken, 7500 ppm IBA uygulanan çeliklerde 5,07’ye ulaşmıştır. Yeşil çeliklerde ise kontrol grubunda kök sayısı 4,38 adet olarak belirlenirken, bu değer 6000 ppm IBA uygulananlarda 10,33; 7500 IBA uygulananlarda ise 11,34 adet olarak tespit edilmiştir.

(23)

3. MATERYAL VE YÖNTEM 3.1. Materyal

Çalışma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü araştırma ve uygulama seralarında kurulmuş olan çelikle çoğaltma ünitesinde yürütülmüştür. Araştırmada materyal olarak karadut odun çelikleri kullanılmıştır. Odun çelikleri Tokat Merkez ilçede tespit edilen karadut ağaçlarının sağlıklı bir yaşlı dallarından alınmıştır.

3.2.Yöntem

Köklenme oranının çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak değişip değişmediğini belirlemek amacıyla 9 farklı karadut ağacından çelik alınmıştır. Dinlenme halindeki ağaçlardan, Şubat ayında (05.02.2009) alınan çelikler alttan ısıtmalı perlit ortamına dikilmiştir (Şekil 3.2.1.1). Köklenme ortamının sıcaklığı 22ºC olarak ayarlanmıştır. Çelikler köklenme ortamına dikilmeden önce % 3’lük fungusite (Benlate) batırılmıştır. Deneme planı olarak tam şansa bağlı tesadüf parselleri tertibi kullanılmıştır. Bu amaçla her bir tipten 60 adet çelik alınarak, bunların 30 tanesi kontrol olarak kullanılırken diğer 30 tanesine 7000 ppm IBA uygulanmıştır. Deneme üç tekerrürlü ve her tekerrürde 10 çelik olacak şekilde kurulmuştur.

Şekil 3.2.1.1. Alttan ısıtmalı perlit ortamında çoğaltma ünitesine dikilen çeliklerin görünümü

(24)

Araştırmada ayrıca 9 ana bitki içerisinden yeterli sürgün uzunluğuna sahip 3 tanesinde, çelikler sürgün üzerindeki yerlerine göre dip ve sürgün ucundan alınanlar olarak ayrılmıştır. Normal olarak bir sürgün üzerindeki çeliklerin yeri dip, orta ve uç olarak tanımlanır. Ancak karadut sürgünleri çok fazla boylanmadığı için alınan çelikler ikiye ayrılarak uç ve dip çelikler olarak tanımlanmıştır. Bu amaçla 3 ana bitkinin her birinden 60 tanesi sürgün ucundan 60 tanesi de sürgünün dip kısmından olacak şekilde toplam 120 çelik alınmıştır. Hem uç hem de dip çeliklerin 30 tanesi kontrol olarak kullanılırken diğer 30 tanesine 7000 ppm IBA uygulaması yapılmıştır.

Köklenme ortamında çelikler yaklaşık 90 gün bekletildikten sonra 04.05.2009 tarihinde sökülerek, kallüs oluşturma oranı, köklenme oranı, çelik başına kök sayısı ve kök uzunlukları tespit edilmiştir.

Elde edilen data varyans analizine tabi tutulduktan sonra uygulama ortalamaları arasındaki farkların önemlilik durumu Duncan çoklu karşılaştırma testi ile belirlenmiştir.

4. BULGULAR

(25)

Tesadüf parsellerinde faktöriyel düzene göre yapılan varyans analizi sonucunda çeliklerde kallüs oluşum oranı açısından çelik alınan ana bitki ve hormon uygulamasının önemli (p<0.01), buna karşılık ana bitki x hormon interaksiyonunun önemsiz (p> 0.05) olduğu belirlenmiştir.

Hormon uygulanmayan kontrol grubunda, en yüksek kallüs oluşumu %46,66 ile 1 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde, en düşük kallüs oluşumu ise %23,33 ile 6. ve 7 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde gözlenmiştir. IBA uygulaması altında en yüksek kallüs oluşumu 8 nolu (%76,66), en düşük kallüs oluşumu ise 3 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde (%43,33) belirlenmiştir. IBA uygulaması ele alınan bütün ana bitkilerde, kontrole göre kallüs oluşumunu önemli derecede artırmıştır (Çizelge 4.1).

Köklenme oranı açısından ana bitki ve hormon uygulamasının ana etkisi yanında ana bitki x hormon interaksiyonu da önemli (p<0.05) bulunmuştur.

Hormon uygulaması yapılmayan, kontrol olarak kullanılan çeliklerde en yüksek köklenme oranı %23,33 ile 8 nolu ana bitkiden elde edilmiştir. Diğer taraftan 4,6 ve 9 nolu ana bitkilerden alınan ve hormon uygulanmayan çeliklerin hiç birinde köklenme tespit edilmemiştir. Hormon uygulamasında ise en yüksek köklenme oranı yine 8 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde belirlenmiştir. Bu ana bitkiden alınan çeliklerde, IBA uygulaması ile köklenme oranı %60,00’a yükselmiştir. IBA uygulaması, 7 nolu ana bitki hariç, diğer karadut ağaçlarından alınan çeliklerin hepsinde, kontrole göre, köklenme açısından önemli artışlara neden olmuştur (Çizelge 4.1).

Ortalama kök uzunluğu ve çelik başına kök sayısı açısından ana bitki ve hormon uygulamasının etkisi yanında ana bitki x hormon interaksiyonu da önemli (p<0.05) bulunmuştur. Kök çapı değerleri açısından ise hormon uygulamasının etkisi önemli bulunurken, ana bitki ve ana bitki x hormon interaksiyonunun etkisi önemsiz bulunmuştur.

Çizelge 4.1. Karadut odun çeliklerinin, çelik alınan ana bitki ve IBA uygulamasına göre kallüs ve köklenme oranları.

(26)

Çelik alınan Ana bitki no

Kallüs oranı (%) Köklenme oranı (%)

Kontrol IBA Kontrol IBA

1 46,66 a B 70,00 a A 10,00 bc B 56,66 a A 2 26,66 b B 66, 67 ab A 16,66 ab B 50,00 a A 3 26,66 b B 43,33 c A 6,66 bc B 50,00 a A 4 40,00 ab B 66,66 ab A 0,00 c B 53,33 a A 5 33,33 ab B 70,00 a A 16,66 ab B 53,33 a A 6 23,33 b B 50,00 bc A 0,00 c B 23,33 bc A 7 23,33 b B 63,33 ab A 13,33 ab A 20,00 c A 8 30,00 ab B 76,66 a A 23,33 a B 60,00 a A 9 36,66 ab B 66,66 ab A 0,00 c B 33,00 b A

Aynı büyük harfle gösterilen kontrol ve IBA ortalamaları arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir. Aynı küçük harfle gösterilen ana bitki ortalamaları arasındaki fark önemli değildir (P≥0.05)

Kontrol grubu çeliklerinde ortalama kök uzunluğu açısından ana bitkiler arasında farklı değerler elde edilmiş olmasına rağmen bu farklar istatistik olarak önemsiz çıkmıştır. Örneğin, 5 nolu ana bitkide bu değer 30,00 mm iken 2 nolu ana bitkide 12,4 mm olarak ölçülmüştür. Aradaki farkın önemsiz çıkması tekerrürler arasındaki farkların büyük olmasından kaynaklanmaktadır. IBA uygulanan çeliklerde ise kök uzunluğu açısından bazı ana bitkiler arasında istatistik anlamda önemli farklılıkların oluştuğu gözlenmiştir. IBA uygulaması altında ortalama kök uzunluğu açısından en yüksek değer 68,3 mm ile 4 nolu ana bitkiden elde edilmiştir. IBA uygulaması bütün ana bitkilerden alınan çeliklerde kök uzunluğu açısından belirgin artışlara neden olmuştur. Ancak, 3 ve 5 nolu ana bitkilerden alınan çeliklerde IBA’dan kaynaklanan bu artışlar istatistikî olarak önemsiz bulunmuştur (Çizelge 4.2).

Ortalama kök kalınlığı açısından ise hem kontrol hem de IBA uygulaması yapılan çeliklerde, çelik alınan ana bitkiden kaynaklanan önemli bir farklılık tespit edilememiştir. Kontrolle karşılaştırıldığında, IBA uygulaması çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak farklı etki göstermiştir. Yani bazı ana bitkilerden alınan çeliklerde kök kalınlığında önemli artışlara neden olurken bazılarında etkisiz bulunmuştur (Çizelge 4.2).

(27)

Çelik başına ortalama kök sayısı açısından da yine kontrol çeliklerinde ana bitkiye bağlı önemli bir farklılık tespit edilmezken, hormon uygulaması yapılan çeliklerde çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak önemli farklıkların ortaya çıktığı görülmüştür. IBA uygulaması ile çelik başına en fazla kök (5,6 adet/çelik) 4 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde, en düşük (2.1 adet/çelik) ise 9 nolu bitkiden alınan çeliklerde gözlenmiştir (Çizelge 4.2). IBA uygulaması 7 ve 8 nolu ana bitkiler hariç diğer ana bitkilerden alınan çeliklerde, çelik başına ortalama kök sayısını önemli derecede arttırmıştır (Şekil 3.2.1.2).

Şekil 3.2.1.2. Çoğaltma ünitesinden sökülen çeliklerin görünümü A: IBA uygulanmış çelikte kök oluşumu

B: Hormon uygulanmamış çelikte kök oluşumu

(28)

Şekil 3.2.1.3. Çoğaltma ünitesinden sökülen çeliklerin görünümü A: IBA uygulanmış çelikte kök oluşumu

B: Hormon uygulanmamış çelikte kök oluşumu B2: Hormon uygulanmamış çelikte kök oluşumu

Çizelge 4.2. Karadut odun çeliklerinde, çelik alınan ana bitki ve IBA uygulamasına göre ortalama kök uzunluğu kök kalınlığı ve çelik başına kök sayıları.

Tip No KontrolKök uzunluğu (mm)IBA KontrolKök Kalınlığı (mm)IBA Kök sayısı (adet/çelik)Kontrol IBA 1 13,3 a B 53,4 abc A 1,40 a A 1,67 a A 2,1 a B 5,2 ab A 2 12,4 a B 61,6 ab A 1,17 a B 2,15 a A 2,3 a B 5,2 ab A 3 17,5 a A 35,0 cd A 1,15 a A 1,83 a A 1,5 a B 4,7 ab A 4 -- 68,3 a -- 2,13 a -- 5,6 a 5 30,00 a A 45,0 bcd A 1,10 a B 2,13 a A 1,7 a B 5,3 ab A 6 -- 33,2 cd -- 2,14 a -- 3,0 c 7 26,6 a B 48,3 abc A 1,53 a B 2,20 a A 2,4 a A 3,7 bc A 8 15,0 a B 61,6 ab A 1,73 a A 1,56 a A 2,3 a A 2,2 c A 9 -- 25,0 d -- 2,33 a -- 2,1 c

Aynı büyük harfle gösterilen kontrol ve IBA ortalamaları arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir. Aynı küçük harfle gösterilen ana bitki ortalamaları arasındaki fark önemli değildir (P>0.05)

Çalışmada çelik kaynağı olarak kullanılan ana bitkilerden üç tanesinde çelikler, sürgün üzerindeki yerlerine göre, uç ve dip çelikler olarak ayrı değerlendirilmiştir. Bunlara ait

18

(29)

kallüs ve köklenme oranları Çizelge 4.3’te verilmiştir. Çizelge 4.3’te de görüldüğü gibi kontrol grubunda, 1 nolu ana bitkinin sürgün ucundan alınan çeliklerde %50,00; dip kısmından alınan çeliklerde ise %43,33 oranında bir kallüs oluşumu gözlenmiştir. Aradaki fark istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. IBA uygulaması kallüs oluşumunu uç çeliklerde %63,33; dip çeliklerinde ise %76,67’ye yükseltmiştir. Kallüs oluşumu açısından IBA uygulamasından kaynaklanan bu artış uç çeliklerinde önemsiz iken dip çeliklerinde önemli bulunmuştur. Hormon uygulaması yapılan uç ve dip çelikleri karşılaştırdığımızda ise sürgünün dip kısmından alınan çeliklerde kallüslenme oranının, sürgün ucundan alınanlara göre biraz daha yüksek olduğu, ancak aradaki farkın istatistiksel olarak önemli olmadığı belirlenmiştir. Köklenme oranı açısından da hem kontrol hem de IBA uygulamasında uç kısımdan alınanlara göre dip kısımdan alınan çeliklerde daha yüksek değerler belirlenmiştir. Ancak hem kontrol hem de IBA uygulaması altında uç ve dip çelikler arasında köklenme oranı açısından oluşan bu farklar önemli bulunmamıştır. Diğer taraftan IBA uygulaması her iki çelik tipinde de köklenme oranını kontrole göre önemli derecede artırmıştır. Benzer sonuçlar 2 ve 3 nolu ana bitkilerden alınan çeliklerde de görülmüştür. Yine bunlarda da gerek kallüs gerekse köklenme oranı, özellikle hormon uygulaması altında, uç çeliklere göre, dip çeliklerde daha yüksek olarak belirlenmiş ancak aradaki fark istatistiksel olarak önemli çıkmamıştır. Bu fark özellikle 2 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde daha belirgin olmuştu. Bu ana bitkiden alınan ve hormon uygulaması yapılan uç çeliklerde köklenme oranı %56,66 iken, bu oran dip çeliklerde %76,66’ya yükselmiştir. Yine 1 nolu ana bitkiden alınan çeliklere olduğu gibi 2 ve 3 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde de hormon uygulaması hem sürgün uçundan hem de sürgünün dip kısmından alınan çeliklerde köklenme oranını, kontrole göre önemli derecede artırmıştır.

Çizelge 4.3. Üç farklı ana bitki sürgünlerinin ucu ve dip kısmından alınan çeliklerin kallüs ve köklenme yüzdeleri

(30)

No Kontrol IBA Kontrol IBA 1 Uç 50,00 A a 63,33 A a 6,67 B a 50,00 A a Dip 43,33 B a 76,67 A a 13,33 B a 63,33 A a 2 Uç 23,33 B a 56,66 A a 16,66 B a 43,33 A a Dip 30,00 B a 76,66 A a 16,66 B a 56,66 A a 3 Uç 20,00 B a 40,00 A a 6,67 B a 46,66 A a Dip 33,33 A a 46,67 A a 6,67 B a 53,33 A a Aynı büyük harfle gösterilen uygulama ortalamaları arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir. Aynı küçük harfle gösterilen çelik tipi ortalamaları arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir

Sürgün ucu ve dip kısmından hazırlanan çeliklerde ortalama kök uzunluğu, kök kalınlığı ve çelik başına düşen ortalama kök sayıları Çizelge 4.4’te verilmiştir. Çizelge 4.4’te de görüldüğü gibi çelik alınan ana bitki faktörüne bağlı olmaksızın uç çeliklerle dip çelikler arasında kök uzunluğu, kök kalınlığı ve ortalama kök sayısı açısından hem kontrol grubu hem de IBA uygulamasında, önemli bir farklılığın oluşmadığı gözlenmiştir. IBA uygulaması 1 ve 2 nolu ana bitkiye ait sürgünlerin hem uç hem de dip kısımdan alınan çeliklerde kök uzunluğunu kontrole göre önemli derecede artırmıştır. Benzer şekilde IBA uygulaması 3 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde de kök uzunluğu açısından artışa neden olmuş, ancak sürgün ucundan alınan çeliklerde bu artış önemli düzeyde bulunurken dip çeliklerde ortaya çıkan artış istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Kök kalınlığı değerleri üzerine IBA’nın etkisi incelendiğinde ise her üç ana bitkide de, hem uç çeliklerde hem de dip çeliklerde meydana gelen artışın önemli düzeyde olmadığı belirlenmiştir. Çelik başına ortalama kök sayıları incelendiğinde yine her üç ana bitkide, hem sürgün ucundan hem de dip kısımdan alınan çeliklerde IBA uygulamasının kontrole göre önemli derecede artışlara neden olduğu görülmüştür (Çizelge 4.4).

Çizelge 4.4. Üç farklı ana bitki sürgünlerinin uç ve dip kısmından alınan çeliklerde ortalama kök uzunluğu, kök kalınlığı ve çelik başına düşen kök sayıları Genotip

No

Çelik Tipi Kök Uzunluğu (mm) Kök Kalınlığı (mm)

Kök sayısı (adet/çelik) 20

(31)

Kontrol IBA Kontrol IBA Kontrol IBA 1 Uç 12,00 B a 52,66 A a 1,57 A a 1,33 A 1,63 B a 4,67 A a Dip 14,67 B a 54,00 A a 1,23 A a 2,00 A 2,36 B a 5,33 A a 2 Uç 10,4 B a 64,7 A a 1,13 A a 2,35 A a 2,55 B a 4,3 A a Dip 14,4 B a 58,5 A a 1,21 A a 1,95 A a 2,05 B a 6,1 A a 3 Uç 15,3 B a 33,0 A a 1,1 A a 1,56 A a 1,7 B a 4,4 A a Dip 19,7 A a 37,0 A a 1,2 A a 2,10 A a 1,3 B a 5,0 A a Aynı büyük harfle gösterilen uygulama ortalamaları arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir. Aynı küçük harfle gösterilen çelik tipi ortalamaları arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir

5. TARTIŞMA

Çalışmada ilk olarak çeliklerin kallüslenme oranları belirlenmiştir. Kallüs oranı açısından çelik alınan ana bitkilerin bazıları arasında önemli farklıklılar görülmekle birlikte, genel olarak hem kontrol grubunda hem de IBA uygulaması altında kallüs oluşum oranının çelik alınan ana bitkilere göre önemli bir değişim göstermediği görülmüştür. Diğer taraftan IBA uygulaması ana bitki farklılığı gözetmeksizin bütün

(32)

çeliklerde kallüs oluşumunu belirgin şekilde artırmıştır. Kallüs oluşumu ile köklenme arasında pozitif bir ilişki görülmemiştir. Yani bazı ana bitkilerden alınan çeliklerde daha az kallüs oluşmasına rağmen daha iyi bir köklenmenin, ya da tersine kallüs oluşumu yüksek olan bazı ana bitkilerden alınan çeliklerde düşük köklenmenin olduğu görülmüştür. Bu sonuç kallüs oluşumunun yaralamaya karşı bir tepki olarak oluştuğunu ve köklenme ile direk ilişkisinin olmadığını, sadece zor köklenen türlerde köklenme ortamında çeliklerin erken dönemde çürümesini engellediğini bildiren araştırıcıların görüşü ile uyum göstermektedir (Kaşka ve Yılmaz, 1990; Koyuncu, 1997).

Karadutun çelikle çoğaltılması konusunda yapılmış olan birçok çalışmada çelik alma zamanı, çelik yaşı, hormon tipi ve dozu, köklenme ortamı ve sıcaklığı ile dikim şekilleri gibi faktörler incelenmiştir (Konarlı ve ark., 1977; Ayfer ve ark., 1986; Baksh ve ark., 2000. Ünal ve ark., 1992; Özkan ve Arslan, 1996; Soylu ve ark., 1997; Yıldız ve Koyuncu, 2000; Koyuncu ve Şenel, 2003; Koyuncu ve ark.,2004; Karadeniz ve Şişman, 2004). Bu çalışmalardan elde edilen bulgular incelendiğinde birbirinden oldukça farklı sonuçların alındığı görülmektedir. Örneğin bazı araştırıcılar karadut yeşil çeliklerinde hiç köklenme olmadığını (Ayfer ve ark., 1986; Koyuncu ve ark., 2004), bazıları düşük düzeyde köklenme elde ettiklerini (Ünal ve ark. 1992), bazıları ise başarılı sonuçlar aldıklarını bildirmişlerdir. (Özkan ve Arslan, 1996; Erdoğan ve Aygün 2006; Yıldız ve ark. 2009).

Karadut odun çeliklerinin köklenmesi üzerine de birçok çalışma yapılmış olup yine farklı sonuçlar rapor edilmiştir. Ünal ve ark. (1992) hormon uygulanmasına rağmen düşük köklenme başarısı elde ettiklerini kaydetmişlerdir. Koyuncu ve ark (2003) ise IBA, NAA ve buların kombinasyonlarının etkilerini denedikleri araştırmalarında yine başarılı sonuçlar alamadıklarını en iyi sonucu %33 oranında köklenme ile 5000 ppm IBA uygulamasından aldıklarını bildirmişlerdir. Diğer taraftan Yıldız ve Koyuncu (2000) odun çeliklerinde alttan ısıtma ve 7000 ppm IBA uygulaması ile %89 oranında köklenme başarısı elde ettiklerini ifade etmişlerdir. Benzer şekilde Özkan ve Arslan (1996) Ağustos döneminde aldıkları ve 6000 ppm IBA uyguladıkları yeşil çeliklerde köklenme oranının %90’a kadar çıktığını belirtmişlerdir. Gerek yeşil çelik gerekse odun çelikleri ile yapılan çalışmalarda aynı hormon türü ve aynı doz kullanılmasına rağmen

(33)

bu denli farklı sonuçların alınması, genotipik farklılık yanında, çelik alınan ana bitkilerin beslenme durumu ve yaşlarının farklı olması, çelik olarak alınan dalın ağaç üzerindeki pozisyonu gibi faktörlerden kaynaklanmış olması büyük ihtimaldir. Bu durum göz önüne alınarak bu çalışmada, 9 farklı karadut ağacından çelikler alınarak, çelik alınan ana bitkinin farklılığına bağlı olarak karadut çeliklerinde köklenme açısından ne düzeyde bir değişimin olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma sonucunda çelik kaynağına bağlı olarak önemli farklılıkların olduğu belirlenmiştir. IBA uygulaması yapılmayan kontrol grubunda bazı ağaçlardan (4, 6, 9 nolu ağaçlar) alınan çeliklerde hiç köklenme olmazken, 8 nolu bitkiden alınan çeliklerde %23 oranında bir köklenme tespit edilmiştir. Bu sonuçlar karadutla ilgili diğer çalışmalardan elde edilen sonuçlara bezerlik göstermektedir. Nitekim Koyuncu ve ark (2003) hormon uygulanmayan odun çeliklerinde köklenme oranının %0,7; Karadeniz ve

Şişman (2004) %10; Yıldız ve ark (2009) ise %13,33 olduğunu bildirmişlerdir.

Araştırma sonucunda 7000 ppm IBA uygulaması 9 farklı ağaçtan alınan çeliklerin hepsinde köklenme oranını önemli derecede artırmıştır. Karadutta IBA uygulamasının köklenme başarısını artırmada önemli bir etkisinin olmadığını bildiren birkaç çalışma (Ünal ve ark 1992) olmakla birlikte, bu konuda yapılan çalışmaların pek çoğunda özellikle IBA uygulamasının kök oluşumunu önemli derecede artırdığı ileri sürülmüştür (Ryu 1977; Yıldız ve Koyuncu 2000; Yıldız ve ark 2009). Araştırmada uygulanan 7000 ppm IBA’nın köklenme başarısında ortaya çıkardığı en belirgin artış 1 ve 4 nolu ağaçlardan alınan çeliklerde gözlenmiştir. 1 nolu ağaçtan alınan kontrol çelikler %10 oranında bir köklenme oluştururken, IBA uygulaması köklenme oranını %56,66’ya çıkarmıştır. Aynı şekilde 4 nolu ağaçtan alınan kontrol grubu çeliklerde kök oluşumu gözlenmezken, IBA uygulamasında %53,33 oranında bir köklenme olduğu tespit edilmiştir. Benzer durum diğer birçok araştırıcı tarafından da rapor edilmiştir. Özkan ve Arslan (1996) Karadut odun çeliklerinde kontrolden %16,67; 4000 ppm IBA uygulamasından ise %56,67 oranında köklenme elde ettiklerini bildirmişlerdir. Benzer şekilde Yıldız ve ark. (2009) hormon uygulaması yapılmadığında karadut odun çeliklerinde %25 oranında bir köklenme olurken, 6000 ppm IBA uygulandığında bu oranın %68,5’e ulaştığını kaydetmişlerdir.

(34)

IBA uygulaması ile elde edilen köklenme oranı açısından çelik kaynağına bağlı olarak önemli farklılıkların oluştuğu gözlenmiştir. IBA uygulamasında en düşük köklenme %20 ile 7 nolu ağaçtan alınan çeliklerde belirlenirken, 8 nolu ağaçtan alınan çeliklerde bu oran % 60,00’a ulaşmıştır. Çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak köklenme açısından bu denli farklı sonuçların ortaya çıkması, bugüne kadar yapılan çalışmalarda elde edilen farklı sonuçların nedenini bir öçlüde açıklamaktadır. Ana bitkinin özelliklerinin çeliklerde köklenme performansını önemli derecede artırabileceği diğer birçok araştırıcı tarafından da vurgulanmıştır. Özellikle ana bitkinin yaşının etkili bir faktör olduğu, yaşlanma ile birlikte adeventif kök oluşturma yeteneğinin azaldığı vurgulanmıştır (Bhella ve Roberts 1975; Hamann, 1998). Benzer şekilde Koyuncu ve ark. (2003) karadut çeliklerinde düşük oranda köklenme elde etmelerini çelik aldıkları ana bitkilerin yaşlı olmasına bağlamışlardır.

Ortalama kök uzunluğu, kontrol grubunda, çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak 13,3 ile 30,00 mm; hormon uygulamasında ise 25 ile 68,3 mm arasında değişim göstermiştir. Bu sonuçlar aynı konuda çalışma yapan diğer araştırıcıların bulgularıyla benzerlik göstermektedir. Nitekim, Erdoğan ve Aygün (2006) Karadutta 8000 ppm IBA uygulaması ile 64 mm; Koyuncu ve ark (2004) 25 mm; Özkan ve Arslan (1996) 49 mm ortalama kök uzunluğu elde ettiklerini vurgulamışlardır. Yıldız ve Koyuncu (2000) ise hem bizim bu çalışmada bulduğumuz değerlerden hem de diğer araştırıcıların bulduğu değerlerden daha yüksek bir ortalama kök uzunluğu (122 mm) elde ettiklerini bildirmişlerdir.

Kök uzunluğu ve çelik başına ortalama kök sayısı açısından kontrol grubunda, ana bitkiden kaynaklanan önemli bir değişim gözükmezken, hormon uygulamasında önemli farklılıkların olduğu gözlenmiştir. IBA uygulaması ile 9 nolu bitkiden alınan çeliklerde 25,00 mm’lik bir ortalama kök uzunluğu ölçülürken, bu değer 4 nolu ağaçtan alınan çeliklerde 68,3 mm’ye çıkmıştır. Bu durum çeliklerin alındıkları ana bitkinin özelliklerine bağlı olarak hormon uygulamasına farklı tepkiler verdiğini göstermektedir. Ortalama kök kalınlığı açısından ise hem kontrol grubunda hem de hormon uygulamasında çelik alınan ana bitkiden kaynaklanan farklılıklar önemli bulunmamıştır.

(35)

Çelik başına ortalama kök sayısı açısından da yine kontrol grubunda, ana bitkiden kaynaklanan önemli bir değişim belirlenmezken, IBA uygulamasında, çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak önemli farklılıkların oluştuğu görülmüştür. 7000 ppm IBA uygulaması 9 nolu ağaçtan alınan çeliklerde 2,1 adet çelik başına kök elde edilirken, 4 nolu ana bitkiden alınan çeliklerde çelik başına kök adedi 5,6 olmuştur. Bu değerler yine IBA uygulaması ile katadut çeliklerinden, diğer araştırıcılar tarafından elde edilen bazı bulgularla uyumlu gözükürken bazılarına göre ise düşüktür. Özkan ve Arslan (1995) 4000 ppm IBA uygulamasında karadut odun çeliklerinde, çelik başına ortalama 2,53 adet; Yıldız ve Koyuncu (2000) 7000 ppm ile 5,6 adet; Koyuncu ve ark (2003) ise 5000 ppm IBA ile 8 adet çelik başına kök elde ettiklerini ifade etmişlerdir.

Meyve ağaçlarında odun çelikleri genellikle 30-60 cm uzunluğundaki yıllık sürgünlerin birkaç parçaya ayrılmasıyla hazırlanır. Bu şekilde bir sürgünden 3-5 çelik hazırlanır. Sürgünlerin dipten uca doğru çeşitli kısımları arasında kimyasal bileşim bakımından önemli farklılıklar olabilir. Birçok bitkide, sürgünlerin çeşitli kısımlarından alınan çeliklerin köklenmeleri arasında farklılıkların olduğu belirlenmiştir. Genellikle dip kısımdan alınan çeliklerin uç kısımdan alınanlara göre daha iyi köklendiği bilinmektedir (Hartman ve Kester, 1974). Bu çalışmada da sürgünün dip ve uç kısmından alınan çelikler köklenme performansı açısından karşılaştırılmıştır. Bu amaçla üç farklı ana bitki çelik kaynağı olarak kullanılmıştır. Kontrol grubunda, üç ana bitkide sürgün ucu ve dip kısmından alınan çelikler köklenme açısından benzer sonuçlar vermiştir. Çeliklere 7000 ppm IBA uygulaması yapıldığında ise her üç ana bitkide de sürgünün dip kısmından alınan çeliklerde köklenme oranı uç kısımdan alınanlara göre bir miktar daha yüksek bulunmuştur. Ancak, aradaki fark istatistiksel olarak önemli düzeyde bulunmamıştır. Yaprağını döken meyve türlerinin bir yaşlı dallarında karbonhidrat birikiminin sürgünün alt kısımlarında daha yüksek olduğu ve bu kısımdan alınan çeliklerin bu nedenle daha iyi köklendiği iddia edilmektedir (Hartman ve Kester, 1974). Özellikle 60-100 cm boyunda yıllık sürgünler oluşturan bitkilerde uç kısımla dip kısım arasında besin maddesi ve biyokimyasal madde içeriği açısından önemli farklılıkların olması çok muhtemeldir. Ancak bizim çalışmamıza konu olan karadutta yıllık sürgünlerin çok uzun olmaması beklenen düzeyde farklılık oluşmamasının muhtemel nedeni olabilir.

(36)

Sonuç olarak bu araştırma sonuçlarına dayanarak karadut odun çeliklerinde köklenme potansiyelinin mevcut olduğu, IBA uygulaması ile bu potansiyelin önemli derecede artırılabileceği bir kez daha belirlenmiştir. Ayrıca, çeliklerde köklenme yeteneğinin çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak önemli düzeyde değişiklik gösterebileceği ortaya konulmuştur. Bu güne kadar yapılan bazı çalışmalarda düşük düzeyde köklenme elde edilmesi muhtemelen çelik alınan ana bitkilerin yaşlı olması veya iyi bakım şartlarında olmamasından kaynaklanmış olabilir. Çelik alınacak ana bitkilerde budama gübreleme gibi kültürel işlemler gerektiği gibi yapılırsa bu tür ağaçlardan alınacak çeliklerde muhtemelen köklenme oranı daha yüksek olacaktır.

KAYNAKLAR

Akbulut, M., Çetin, C., ve Coklar, H. 2006. Farklı Dut Çesitlerinin Bazı Kimyasal Özellikleri ve Mineral Madde İçeriklerinin Belirlenmesi. II. Ulusal Üzümsü Meyveler Sempozyumu 14-16 Eylul, 2006, Tokat, pp. 176-180.

Alexandrov, A., 1988a. The Rooting Ability of Some Promising Cultivars of Mulberry (Genus Morus L.) Plant Science.XXV(3).66-73.

(37)

Alexandrov, A., 1988b. İnvestigations of the Rooting Process in Ripe Mulberry Cutting Taken From Various Parts of Overwintered Shoots Plant Science XXXV(9), 86-93.

Anonim. Fidan Üretim ve Dağıtım Talimatı (1994-1995).T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ankara, 1995.

Aslan, M.M., 1998. Malatya, Elazığ, Erzincan ve Tunceli İllerine Bağlı Bazı İlçelerden Ümitvar Dut Tiplerinin Seçimi. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,67 s, Adana (Basılmamıs).

Asımgil, A., 1997. Şifalı Bitkiler. Timaş Yayınları, İstanbul. 352 s.

Ayfer M., Gülşen, Y. ve Kantarcı, M. 1986. Ayaş Dutunun Çelikle Çoğaltımı Üzerine Bir Araştırma. Ank. Ü. Ziraat Fak. Yıllığı, 35: 289-297, ayrıbasım.

Baksh, S., Mir, M.R., Darzi, G.M ve Khan, M.A. 2000. Performance of Hard Wood Stem Cuttings of Mulberry Genotypes Under Temperate Climatic Conditions of Kashmir. Indian J. Seric. 39(1): 30-32.

Bapat, VA., Mhatre, M. (Minal Mhatre), Rao, PS., and ., Mhatre, M. 1987. Propagation of Morus indica L. (mulberry) by Encapsulated Shoot Buds. Plant Cell Reports, 6: 5, 393-395.

Baytop, T., 1984. Türkiye’de Bitkiler İle Tedavi (Geçmişte ve Bugün). İ.Ü. Yayınları. No: 3255, Eczacılık Fak. No: 40, S.235

Bellini, E., Giordani, E., Roger, J.P., 2000. The Mulberry For Fruit. Il Gelso da Frutto. L’informatore Agrario, Verona, LVI, 7: 89-93. Bremness, L., 1999. Şifalı Otlar. Çeviren Nejat Ebcioğlu, İnkılâp Kitabevi Yayın San. Tic. A.Ş., İstanbul. 240. Bhella, H. S. and Roberts, A. N., 1975. Seasonal Changes in Origin and Rate of

Development of Root Initials in Douglas fir Stem Cuttings, J. Amer. Soc. Hort. Sci., 100 (6): 643-646.

Bremness, L., 1999. Şifalı Otlar. Çeviren Nejat Ebcioğlu, İnkılâp Kitabevi Yayın San. Tic. A.Ş., İstanbul. 240.

Chen PN, Chu HL, Kuo WH, Chıong CL, Hsıef YS, 2005. Mulberry Anthocyanins, Cyanidin-3-rutinoside and Cyanidin-3- glucoside, Exhibited and Inhibitory Effect on The Migration and of a Human Long Cancer Cell Line. Cancer Letters 1–12.

Çam, İ., 2000. Edremit ve Gevaş Yöresi Dutlarının Fenolojik ve Pomolojik Özellikleri ile Seleksiyonu Üzerine Araştırmalar. (Yüksek lisans tezi). YYU. Fen Bilimleri Enstitüsü.

Datta, R.K, 2002. Mulberry Cultivation and Utilization in India. Mulberry for Animal Production, FAO Animal Production and Healt Paper 147: 45-62.

Duke, J.A., 1983. Morus alba L.. Handbook of Energy Crops (unpublished). (www. hort. purdue. edu/ newcrop/ duke_energy/ Morus_alba.html)

Dirr, M. A., C. W. Jr. Heuser, 1987. The Reference Manual of Woody Plant Propagation: From Seed to Tissue Culture, Varsity Press. Inc., Athens, Georgia, 239 p.

Ercisli, S. and E. Orhan. 2007. Chemical Composition of white (Morus alba), red (Morus rubra), and black (Morus nigra) mulberry fruits. Food Chem. 103: 1380-1384.

Ercisli, S. and E. Orhan. 2008. Some Physico-Chemical Characteristics of Black Mulberry (Morus nigra L.) genotypes from Northeast Anatolia region of Turkey. Sci. Hort. 116: 41-46.

(38)

Erdoğan, V. ve Aygün, A. 2006. Kara dutun (Morus nigra L.) yeşil çelikle çoğaltılması üzerine bir araştırma. II. Ulusal Üzümsü Meyveler Sempozyumu 172-175 (14-16 Eylül 2006).

Freeman, W.H., 1978. Temparate-Zone Pomology. W.H.Freeman and Company, San Fransisco. 428.

Grieve, M., 2002. Mulberry Common. http: //botanical. com/botanical/ mgmh/m/ mul.com62. html

Güneş, M. and Ç. Çekiç. 2004. Some Chemical and Physical Properties of fruits of different mulberry species commonly grown in Anatolia, Turkey. Asian J. Chem. 16: 1849-1855.

Güneş, M.,Çekiç, Ç., 2004. The Effects of Pretreatments and Dark-Light Conditions on the Seed Germination of Different Mulberry Species.Asian Journal of Chemistry 16 (3-4): 1842-1848

Hamann, A., 1998. Adventitious Root Formation in Cuttings of Loblolly Pine (Pinus

taeda L.). Developmental Sequence and Effects of Maturation. Trees Structure

and Function. 1998, 12: 3, 175-180; 27 ref.

Hartman, H.T ve Kester, D.E. 1974 (Çevirenler: N. Kaşka ve M. Yılmaz) Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği. Ç.Ü.Z.F. Ders kitabı no:79 Adana

Hartmann, H.T., Kester, D. ve Davies, F.T. 1990. Plant Propagation.-Principles and Practices. Prentice Hall Inc., USA. Fifth Edition.

Huo, Y., 2002. Mulberry Cultivation and Utilization in China. Mulberry for Animal Production, FAO Animal Production and Healt Paper 147: 11-44.

Ivanika, J. 1987. Iv Vitro Micropropagation of Mulberry, Morus nigra L. Scientia Horticulture, 32:1/2, 33-39.

Jain, AK., Dandin, SB. and Sengupta, K. 1990. In Vitro Propagation Through Axillary Bud Multiplication in Different Mulberry Genotypes. Plant-Cell-Reports, 8:12, 737-740.

Jain, AK. and Datta, RK. 1992. Shoot Organogenesis and Plant Regeneration in Mulberry (Morus bombycis Koidz) Factors İnfluencing Morphogenetic Potential in Callus Cultures. Plant Cell, Tissue and Organ Culture, 29: 1, 43-50.

Karadeniz, T. ve Şişman, T. 2004. Beyaz Dut Ve Karadutun Meyve Özellikleri Ve Çelikle Çoğaltılması. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu Kitabı, s: 428-432, Trabzon.

Kaşka, N ve Yılmaz, M. 1990 Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği. Çuk. Üniv. Zir. Fak. No: 52 Adana

Konarlı, O., Çelebioğlu, G. ve Çıragil, N. 1977. Yaprak Dut Çeşitlerinin Odun Çeliği ile Üretilmesi. Bahçe, 8(2): 35-40.

Koyuncu, F. ve Şenel, E. 2003. Rooting of Black Mulberry (Morus nigra L.) Hardwood Cuttings. J. Fruit Ornam. Plant Res., 11: 53-57.

Koyuncu, F., Vural, E. ve Çelik, M. 2004. Karadut (Morus nigra L.) Çeliklerinin Köklendirilmesi Üzerine Araştırmalar. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu Kitabı, s: 424-427, Trabzon.

Koyuncu, F. 2004a. Morphological and Agronomical Characterization of Native Black Mulberry (Morus nigra L.) in Sutculer, Turkey. Plant Genet. Res. Newsl. 138: 32-35.

Koyuncu, F. 2004b. Organic Acid Composition of Native Black Mulberry fruit. Chem Nat. Comp. 40: 367-369.

Referanslar

Benzer Belgeler

Asil Çelik çalışanlarına uygulanan anket sonucunda çalışanların Kalite Kontrol Çemberleri ni algılama düzeyi, KKÇ öğelerini kavrama dereceleri ölçülmeye

ve cenaze töreninde onu bir an bile yanlız bırakmayan öğrencilerine, Dostlar Korosu’na ve gerek hastalığı sırasında gerekse cenaze törenine gelerek, çelenk,

Bu bulgularla aksiller künt travma sonras›, brakial plek- sus lezyonuna neden olan aksiller arter psödoanevrizmas› dü- flünülen hasta tedavi program›na al›nd›..

İmmünölçüm yöntemlerinin genellikle otomatize kimya ve hematoloji yöntemleri kadar kesin olma- ması nedeni ile kalite kontrol tasarımları da daha komplike

After Juliana came to the river, how long did it take her to arrive at the village

Hz.. Aşağıda verilen test soruları cevaplandırınız. Aklımızla iyi ile kötüyü birbirinden ayırır, irademizle de seçimlerde bulunuruz. Bir durumun iyi veya kötü olduğunu

Davidson 教授(左圖)分享】

Panoramic radiographs revealed bone involvement of radiolucent lesion on the anterior of mandibula and posterior of maxilla (Figure 1).. The area was examined with Cone Beam