Tiyatro Edebiyatımızın Büyük Ustası:
İbnürretik
Ahmet
Nuri Sekizinci
Yazan: Hilmi KURTULUŞ 1908 de Tanzimatın ilânı mem
lekete Anayasa getirdikten sonra, nerde, nasıl ve ne zaman yetişti ği anlaşılmayan bir sürü tiyatro yazarı, bir sürü eserle ortaya çık tı. Bu eserlerin çoğu «Hürriyet» temasını işlemekteydi. Çoğu, gaze te sayfalarındaki hürriyet edebiya tının bir kopyasını teşkil ettiği için gerçek tiyatro eserleri değildi. Bu dönemde gerçek tiyatro yazarı ola rak Ali Bey ile Ahmet Nuri Seki- zinci'yi görüyoruz.
Ahmet Nuri'nin ilk tiyatro sev gisi, aralarında Musahipzâde Celâl, Manyasizâde Refik Beylerin de bu lunduğu arkadaş topluluğu ile evin de ortaoyunu oynamakla başlıyor. İstanbul’a gelen çeşitli kuruluşla rın vodvillerini seyretmekle de ge lişiyor.
Komedi, vodvil ve Fars üslûbun da eserler yazmış olan Ahmet Nu ri, Tanzimattan sonra yazılan tiyat ro eserleri arasında, Şinasi’nin «ŞAİR EVLENMESİ» adlı tek per delik komedisinden sonra, teknik bakımından en güçlü eserlerin sa hibidir. Gerek «CEZA KANUNU» gerekse «HİSSE? ŞAYİA» başarılı örneklerdir. Bu piyeslerde adeta özel bir teknik uygulanmıştır; olay itibariyle «artık sona erdi» dediği miz zaman bile yeni bir kiproko eseri ve seyirciyi avucunun içine almaktadır.
Ahmet Nuri'nin diğer bir özelli ği, eserlerinde mükemmel bir sah ne dili örneği vermiş olmasıdır. Sahnede her tipi kendi karakterine, seviyesine göre konuşturmasını bi len, bunu yaparken tüm inceliklere riayet ederek arı Türkçe ile sah neye çıkartan yine o olmuştur.
Ahmet Nuri Bey’in hayatı kısa ca şöyledir:
Türk Tiyatrosuna sanatçı olarak yıllarca hizmet eden, tiyatro ede biyatımıza ölümsüz eserler veren bu zat, 1874 yılında Üsküdar Ayaz ma semtinde doğmuştur. Babası Üsküdar Mahkeme Savcısı Meh met Refik Beydir. Öğrenimini Ga latasaray Lisesinde tamamladıktan sonra önce Hariciye Vekâletinde kalem memurluğuna, daha sonra da Hariciye Vekâleti Türkçe ve Fran sızca muhasebe müdürlüğüne ge tirild i. Lozan andlaşması ile bu ida renin tasfiye edilmesi üzerine emekli oldu.
Ahmet Nuri, kendi yazdığı biyog rafisinde tiyatro sevgisini şöyle anlatıyor: «Çocukluğumdan beri edebiyata çok merakım vardı. O zamanın meşhur ediplerinden Na mık Kemal’i, Ziya Paşa'yı, Muallim Naci’yi, Abdülhak Hamit’i oku dum. Tiyatro merakım çoktu. Gül lü Agop’un tesis ettiği OsmanlI Tiyatrosuna çok giderdim. Burada (Lütfen sayfayı çeviriniz)
nadiren oynanan ve az çok kıyme ti edebisi olan piyesleri tercih ederdim. Galatasaray Sultanisinde iken Tıbbiye ve Harbiye talebesin den arkadaşlarımdan birkaçını kan dırdım, aramızda para topladık, evi mizin bahçesinde bir sahne inşa ettik. Ramazan geceleri konu kom şuya o zamanın usulünde yazılmış eserleri temsil ederdik. En başta Namık Kemal'in «Zavallı Çocuk» namındaki dramı vardı. Ben «Ço ban Kızı» namında bir komedi yaz mıştım. Bunu çok temsil ettik. Çünkü seyircinin çok hoşuna git mişti. O zaman anladım ki halkın gülmeye daha çok ihtiyacı var. Onun için Meşrutiyetten itibaren yazdığım eserlerin çoğu vodvildir. Hâlâ o kanaatteyim ki yerli piyes lerde muharrirlerin tasvir ettikleri vakalar vodvil şeklinde temsil edi lirse halka daha ibret verici olur. Fakat nükteler nezih ve edebî ol malıdır. Bence tiyatro sahnesi bir edebiyat meşheridir.
Tanin gazetesinin himayesinde Enver ve Niyazi kruvazörleri men faatine «Vatan Yahut Silistre» pi yesini oynamaya teşebbüs ettik. Kadromuzda Raşit Rıza, Nurettin Şefkati, Şadi, Muvahhit ve Rıza Fa zıl gibi kıymetli sanatçılar vardı. Osmanlı Donanma Cemiyeti kuru lunca ben de edebi heyete katıl dım. Faaliyet arzu ettiğim gibi cid di olumlu idi. Bunu gördükçe biz de de tiyatronun inkişaf edeceği ne inancım arttı ve piyes yazmağa başladım. O günden bugüne kadar yazdığım küçük büyük dram, vod vil, komedi elliden fazladır.
Şehremini İsmet Bey Darülbe- dayi'i karışık bir halde görünce Kadri Paşa-zâde Teşrifatçı İsmail Cenanî Bey’in riyaseti altında Sa lah Cimcoz, Hüseyin Suat, Celâl Esat, Halit Ziya beylerle benden kurulu bir heyeti edebiyeye Darül- bedayi’in idaresini tevdi etti. En
kuvvetli, mahîr aktör ve aktrislerle işe başladık...»
Onun, kendi el yazısı ile yazdı ğı biyografisi burda bitiyor. Bun dan sonra Darül-bedayi’den çeki len sanatçılarla Kadıköy'de bir top luluk kurmuş ise de, sonradan, oyuncular arasındaki anlaşmazlık yüzünden bu topluluk dağılmıştır. Son günlerini Ankara'da geçiren Ahmet Nuri Sekizinci 6 mart 1936 da hayata gözlerini kapamıştır.
Soyadını, çok tanınmış ve sevil miş bir oyundan almıştı. «Alem dar», «Asrı Hülyalar», «Aşkı Atik», «Bir Nokta», «Büyük Baba», «Ce za Kanunu», «Çoban Kızı», «Çürük Merdiven», «Sekizinci», «Dokuzun cu», «Dört Cihar», «Fener Bekçi leri», «Fırsat Yoksulu», «Gelin Kaynana», «Yavuz Hırsız», «Hissei Şayia», «Hüsmen Ağa», «İpekçi Merhum», «Kuş Kafesi», «Kibir ve İnat», «Mektep Arkadaşı», «Nâ- kıs», «Odalık», «Pembe Köşk», «Sivri Sinekler», «Son Altes», «Şair», «Yalancının Mumu», «Ya taklı Vagonlar», «Yavrum Komi ser», «Yegâne», «Zamaneler», «Zu hal Burcunda» adlı eserlerin yaza rı olan Ahmet Nuri Sekizincl'nin bugün belli bir mezarı bile yok tur. Günün birinde gerçek M illî Türk Tiyatrosu kurulduğunda kulis lerine Ahmet Nuri Sekizinci’nln de portresini koymak, gerçek bir borç olacaktır
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi