• Sonuç bulunamadı

BİLİMSEL ARAŞTIRMA VE TEKNOLOJİK GELİŞMEDE ÜNİVERSİTELER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BİLİMSEL ARAŞTIRMA VE TEKNOLOJİK GELİŞMEDE ÜNİVERSİTELER"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Bilimsel araştırmalar uzun vade ve yüksek maliyetine rağmen, hiçbir şekilde ihmal edilmemesi gerekir. Zira sonuçları da uzun vadeli ve maliyetli-dir. Bir başka deyişle bilimsel çalışma-lar insan olmanın doğal bir uzantısı olması yanında maliyetine katlanılınca yine insana dair olan medeniyetin ol-mazsa olmazı iken, göz ardı edilmesi yok olmakla eş anlamlıdır. Medeniyet oluşturabilen bütün toplumlar öte-den beri bu alana büyük önem ver-miş, bilim ve bilimle ilgilenen kişi ve toplumların saygınlığı sürekli olmuş-tur. Medeniyet oluşumu da verilen bu ehemmiyetle doğrudan ilgilidir. Bu an-lamda bilimsel araştırmalar bir yandan insanlığa ilişkin değerlerin gün yüzüne çıkarılması, bir yandan da insana dair değerlerin ayakta kalabilmesi ve ilgili toplumun uzun ömürlü olabilmesi ile gereklidir.

Medeniyet soyut ve somut ya-nıyla çift kanatlı bir kuş gibidir. Dola-yısıyla birisinin olmaması durumunda amaç hâsıl olmaz. Moğollar ya da Ti-mur devleti veya Büyük İskender gibi liderlerin sadece somuta indirgenmiş gücü liderlerin hayatıyla sınırlı

kalmış-tır. Ya da yakın dönemdeki örnekler olarak Hitler Almanyası veya Sovyetler Birliği bütün ihtişamına rağmen varlı-ğını devam ettirememiştir. Yine tarihte çok ciddi bilimsel keşifler yapan ancak pratik hayata indirgemekte ihmalkâr davranan İslam medeniyeti, zaman içerisinde zayıf düşmüştür.

Medeniyet oluşturabilmiş her toplum bugün üniversite olarak isim-lendirilen bu kurumları önemsemiştir. Örneğin bin yıl kadar ayakta kalabilen Roma medeniyetin her iki yanını da önemseyen bir imparatorluktu. Nite-kim hala çeşitli örnekleri olan çok bü-yük su kemerleri ya da antik tiyatrolar bunların örnekleridir. Dünyada yüz-lerce devlet ve bundan çok daha fazla millet ve binlerce dil; (Prof. Dr. Yücel Oğurlu’nun tespitine göre 5.500-7.100 kadardır, geçen yüz yıl 8.800 idi.) oldu-ğu halde medeniyet iddiasındaki top-lum sayısı çok azdır.

Günümüzde medeniyetin do-minant örneği batıdır. Batının başını da Amerika ve Avrupa ülkeleri çeker. Bunun yanında Japonya, Çin ya da Rusya gibi örnekler de söz konusudur. Bu devletler bir yandan bilimsel çalış-malarıyla öne çıkarken, soyut insanlık miraslarını da göz ardı etmemektedir-ler. Nitekim bugün insanlığın olmazsa olmazı kabul edilen demokrasi, insan hakları, hukuk devleti laisizm, seküler yaşam gibi evrenselleş(tiril)miş değer-ler Avrupa ve Amerika merkezli batı medeniyetinin sahip çıktığı ve insanlı-ğın önüne koyduğu değerlerdir. Geç-mişte kurulmuş olan güçlü sömürgeler vasıtasıyla kabul gören bu medeniyet-ler, medeniyetin bir parçası olan kül-tür-sanata da önem vermektedirler. Ancak özellikle 1700’lü yıllardan sonra etkinliği azalan kiliseler nedeniyle top-lumu ayakta tutacak manevi harçları fevkalade zayıftır. Bu yüzden örneğin gerçekte bir mozaik olan Amerika, hal-kına sunduğu refahta bir azalma mey-dana gelmesi halinde bir arada kalma-sı mümkün gözükmeyen bir devlettir. Bu anlamda soyut değerleri göz ardı

eden doğu ayağı (Doğu Bloku) da çök-müştür. Oysa Japonya gibi, Kore gibi hatta Çin gibi Doğu toplumlarında bu bağlar çok daha güçlüdür. Japonya ve Kore’nin II. Dünya Savaşından sonra toparlanması, ekonomik bunalım ya da toplum sağlığını ilgilendiren konu-lardaki başarısı çok daha güçlüdür.

Zannedilenin aksine güçlü ol-manın ve ayakta kalol-manın en önemli ayağı savunma sanayii değildir. Hat-ta tek başına ağır sanayii de değildir. Bunun iki örneği de Hitler Almanyası ve Sovyetlerdir. Hitler Almanyası baş-ta savaş sanayii olmak üzere somut bilimsel gelişmeler konusunda son derece ileri idi. Bu yüzden bütün dün-yaya meydan okuyabilmiş, çok ciddi başarılar da elde etmiştir. Ancak tama-mı kısa vadeli olmuştur. Belki bunun savaşı kaybedilmesi ile ilişkilendiril-mesi mümkündür ama savaşın kaza-nan yanında yer alan Sovyetler Birliği de uzun yaşayamamıştır. Sovyetler özellikle soğuk savaş döneminde bu alana çok büyük yatırımlar yapmış, bütün komşularına hatta dünyaya bü-yük tehdit oluşturmuştur. Ama insanı sadece somuta indirgeyen bu anlayış ancak 45 yıl ayakta kalabilmiştir.

Tarihsel dönem içerisinde bi-limsel keşifler belli zamanlarda belli bölgelerde yoğunlaşmış olsa da bilim sadece bir ülkenin, kültürün ya da mil-letin ürünü değildir. Bilim insanlığın ortak mirasıdır. Her bilimsel keşif ön-cesinden yararlanmış, ileri aşamaya taşınmıştır. Örneğin Abbasiler döne-minde Bağdat merkezli Kûfe büyük bir bilim merkezi idi ve dünyanın önde gelen bütün bilim adamları burada çalışmak isterdi. Bu merkez oluşturu-lurken daha önceki özellikle Yunanca eserler Arapçaya tercüme edilmek su-retiyle kullanılmış ve ileriye taşınmıştır. 1258 Moğol işgalinde ise bütün bu çalışmalar büyük ölçüde tarumar edil-miştir. Aynı süreçte devam eden Haçlı saldırıları ise siyasi hedeflerine ulaşmış olsa da (Kudüs’ün işgali), Haçlıların daha önemli kazanımları bu seferler

(3)

esnasında edindikleri tecrübeleri ülke-lerine taşımak ve sosyal hayata uyarla-mak olmuştur.

Biraz daha geriye baktığımızda; Mısır ve Babil’de de benzer gelişmele-re şahit oluyoruz. Bu medeniyetler bi-linen en önemli medeniyetlerdendir. Milattan 500 yıl kadar önce Mısırlıların özellikle aritmetik ve geometri alanın-da, Fırat ve Dicle kıyılarında yaşayan ve ay takvimini kullanan Babillilerin dö-nemlerinde çok önemli ve dikkati çe-ken gelişmeler gösterdikleri bilinmek-tedir. Bilinen en eski medeniyetlerden olan ve ilk yazının da (Sümerlerce) kul-lanıldığı Mezopotamya medeniyetine Babillilerin önemli katkıları olmuştur. Hammurabi kanunları gibi… MÖ. 600 ile MS.400 yıllarını kapsayan 10 yüz-yıllık bir süreçte Eski Yunanlılar ile Ro-malılar zamanında da bugünkü bilime ışık tutacak gelişmeler yaşanmıştır. Örneğin o dönemlerde İskenderiye’de Museion kitaplığında 700 bin cilt el

yazması kitap olduğu tahmin edilmek-tedir. Aristo, Eflatun gibi düşünürler de bu medeniyetlerle ilgilidir.

Orta çağda ise Kuzey Afrika’yı ele geçiren Müslümanların, İskenderi-ye’deki kitapların bir kısmını Arapçaya tercüme ederek, özellikle astronomi, matematik, tıp ve kimya gibi bilim dal-larında önemli gelişmeler kaydetmiş-lerdir. Avrupa’da 1455 yılında Guten-berg matbaayı kullanmaya başlaması bilimde ve 1765’te buhar gücünün sa-nayiide kullanılmaya başlanması ise teknolojide arayı açmalarına neden ol-muştur. (Bazı tarihçiler ise bu tarihten çok önceleri Uygur Türk’lerinin matba-ayı kullandıklarını öne sürmektedirler. Bu bilgi doğru olsa bile kitleselleştiri-lememiştir. Batı’nın en önemli tarafı buluşları hayatın pratiğine indirgemiş olmasıdır). Osmanlı Devletinde ise ilk kitap basımı, Gutenberg’ten tam 247 yıl sonra 1827 yılında İbrahim Mütefer-rika tarafından gerçekleştirilmiştir. Çok

önemli bir yazma sektörünün varlığı durumu kısmen dengelese de makine ile yarılmak mümkün olamamıştır. Bu gecikme sonuçta ekonominin geliş-mesini önlemiş ve Avrupa bilimsel ve diğer alanlarda takip edilememiştir.

(Ek bilgi: Osmanlıda matbaa-nın ilk defa 1827’de kullanıldığı bilgisi doğru değildir. Matbaaya dinsel ve ti-cari-mesleki nedenlerle karşı çıkanlar olsa da Osmanlı ve diğer İslam dev-letlerinde matbaa 1400’lü yıllardan itibaren kullanılmıştır. Müslümanların rağbet etmemeleri daha çok el yazma sektörünün güçlü olması ile ilgilidir. Osmanlı tebaası azınlıkların matbaayı kullanması ya da başka yerlerde Arap-ça basılan yayınların Osmanlı toprak-larına girişine herhangi bir engel çıka-rılmamıştır. Ancak bu bilgiler matbaa konusunda Osmanlı’nın geç kaldığı gerçeğini ortadan kaldırmaz.)

(4)

ÜLKELERARASI GELİŞMİŞLİK FARKLARININ ORTAYA ÇIKMASINDA BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK GELİŞMENİN ROLÜ

Bilimsel araştırma belirli alan-lardaki olayları gözlemler ya da mev-cut bilgiler bir araya getirilerek sistem-li bir şekilde anasistem-liz eder ve çözümler konusunda araştırıcılara yol gösterir. Araştırmacı gözlemlerinden hareket-le, hipotez oluşturur. Bu hipotezi test ederek bir teori ya da kanun oluştur-maya çalışır. Çalışmasında teorileşmiş bilgileri de kullanarak yeni bilgilere ulaşmayı hedefler. Buradan amaç top-lumsal yarardır. Yani karşılaşılan sorun-ların çözülmesine katkıda bulunmak-tır. Bu yüzden devlet desteğini gerekli kılar.

Türkiye’de bilimsel araştırmala-ra GSYH’den ayrılan pay % 1 civarında-dır. Kimi ülkelerde bu oranın % 4’lerde seyretmesi dikkate alındığında henüz yeterli olmadığı söylenebilir. Ancak Amerika’da % 3’lere yaklaşan (2.81) bu oran Avrupa Birliğinde % 2’nin altında-dır (1.97). Fakat ilginç olan Türkiye’nin bu konuda İran gibi muadil ülkelerin gerisinde yer almasıdır. (İran, İsrail, K. Kore gibi ülkelerin güvenlik endişele-rini ve araştırma ve harcamaların bura-larda yoğunlaştığını da dikkate almak gerekmektedir). Gelişmiş ülkelerin bir diğer avantajı ise AR’GE harcamaları-nın devlet desteğine dayalı olmama-sıdır. Bu devletlerde özel sektör AR-GE harcamalarına çok ciddi bütçeler ayır-maktadır. Türkiye de bu konuda dik-kate değer bir noktadadır. Ülkemizde bilimsel harcamaların %47,4’ü üniver-siteler, %40,0’ı özel kesim, Geri kalanı

da diğer kamu kesimi kurumlarınca yürütülmektedir.

Ülkelerin bilimsel araştır-ma- geliştirme harcamalarının GSYİH içindeki payları ile bilimsel araştırma düzeyleri arasında da bir paralellik gözlenmektedir. Türkiye dünya sıra-lamalarına bakıldığında araştırma ve geliştirme düzeyi ve de yayın sayısı da nispeten düşük gözükmektedir. Bilim-sel gelişmelerde en önemli olan şey; mevcut bilimsel çalışmaların hayata indirgenmesidir. Türkiye’de üniversi-telerde yapılan bilimsel çalışmaların çoğu akademik yükselme amaçlıdır.

Bilimsel çalışmalarla ilgili diğer bir sorun ise ulaşılabilirliktir. Günü-müzde bilim dili İngilizcedir. Bir başka deyişle İngilizce yazılan makalelere ulaşılabilirlik çok daha fazladır. Yabancı

(5)

dille, özellikle de İngilizce yazılmayan makaleler dünya literatüründe kabul görmemektedir. Üniversite eğitiminin bu anlayışa taşınması gerekmektedir.

Türkiye’nin dünya ekonomisin-deki yeri 16.lıktır. Bir başka deyişle Tür-kiye dünyanın 16. Büyük ekonomisidir. G-20 üyesidir. Bilimsel çalışmalardaki yeri de buna yakındır. Türkiye şu anda bölgesel bir güçtür. Gelişmişlik sırala-masında üst ortada yer alır. Bir başka deyişle en gelişmiş ülkeler kategori-sinde yer alan ABD, Kanada, İngilte-re ve Fransa gibi ülkelerin altında yer alan G. Kore, Malezya, Yunanistan gibi ülkelerin alt kategorisinde bulunmak-tadır. Eskiye göre iyi olmakla birlikte, ülkemizin hala ‘gelişmekte olan’ kate-gorisinde olduğu gözükmektedir.

Bugün parasal imkânları geç-mişle kıyaslanmayacak derecede ar-tırılan, daha da önemlisi zihniyet dö-nüşümü yaşayan TÜBİTAK şimdilerde çok sayıda yurt içi ve yurt dışı pro-jelere destek verebilmektedir. Türki-ye’nin Avrupa Birliği öğrenci-öğretim üyesi değişimi Erasmus, Sokrates gibi programlar, yine uluslararası bilimsel projeleri ilgilendiren 6. ve 7. Çerçeve Programlarına dâhil olması yine bu dönemde elde edinilen

kazanımlar-dandır. Zira araştırmaların uluslararası olması başlı başına önemlidir. Çünkü geçmişteki buluşlar hayatın pratiğine nasıl indirgenememişse, günümüzde uluslararası boyuta taşınamayan çalış-malar dünya literatüründe kabul gör-meyecektir.

Bugün ABD eğer dünyanın bi-lim merkeziyse, en iyi bibi-lim adamları ilk fırsatta bu ülkeyi tercih ediyorsa; bu-nun nedeni kendilerine verilen fırsat ve düşünce ile yaşam tarzlarına açılan alandır. En aykırı şeylerin bile rahatlıkla ifade edebilmesi bunun somut göster-gesidir. Bir ülke için çok önemli bir so-run bilim adamlarının susturulmasıdır. Akademik özgürlüğün şiddet değil, ortak akıl olduğunu hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekir.

Üniversite eğitiminin de içeri-sinde bulunduğu eğitim sistemimizin temel sorunlarından birisi; sistemin analitik ve akademik düşünme yerine bilgi yükleme odaklı olması ve ezber-ciliğe dayandırılmasıdır. Okullara öğ-renci alınması da aynı anlayışa daya-nır. Daha fazla bilen (ya da ezberlemiş olan) öne geçmektedir. Lisans eğitimi akademik ve analitik düşünme mer-kezli değildir. Yurtdışında sadece lisan-süstü (master, doktora, post doktora

ve her düzeyde araştırma ve uygula-ma) eğitimde uzmanlaşmış üniversi-teler vardır. Türkiye’de de bu maksatlı açılan üniversitelerin varlığı, daha da önemlisi bu düşünceleri uygulamaya dökecek sivil toplum oluşumu olan think-thank kuruluşlarının yaygınlaş-ması iyiye gidişin bir göstergesidir.

Özellikle üniversite eğitimin-de öğrencilerin hayatı öğrenmesine yardımcı olacak programları öncelik-lemek gerekmektedir. Öğrenci kulüp-leri buna kısmen yardımcı olmaktadır. Ancak öğrenci kulüpleri tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır ve pek çok öğrenci kulübünün faaliyet-leri son derece sınırlıdır. Üniversiteler; öğrencilerin sosyal, sportif ve kültürel aktivitelere katılmalarını teşvik edici uygulamaları artırmalıdır. Gelişmişlik farklılıklarının bölgesel olarak yüksek olduğu ülkemizde bir anlamda reha-bilitasyon amaçlı bu tür faaliyetlerin önemi bir kat daha fazladır. Üniversi-telerde bu konuya özel bir önem veril-meli, bir koordinasyon kurulu oluştu-rulmalı ve bütçe ayrılmalıdır.

Üniversiteler esasen akademik kurumlardır. Daha fazla büyüme, daha fazla öğrenci alma, daha fazla bölüm açma yerine, daha fazla ulusal ve

(6)

ulus-lararası bilimsel ve kültürel etkinlik düzenlenmelidir. Zira geçmiştekinin aksine üniversitelerimiz sayısal olarak önemli bir noktaya gelmiştir. Hatta bazı bölümler tercih edilmediği için kapatılmaktadır. Üniversite yönetimle-rinin çabaları önemli olmakla birlikte, bunun köklü çözümü milli eğitim po-litikasının değişmesini gerektirmekte-dir.

Kısmi de olsa özerk olan üni-versite yönetimlerinin mevcut şartlar altında yapabilecekleri şeyler vardır el-bette... Türkiye nicel olarak kabul edi-lebilir bir noktaya gelmiştir. Ancak ge-rek öğrenci gege-rekse de öğretim üyesi düzeyinde üniversitelerin niteliksel ih-tiyaçları önemli bir sorun olarak bekle-mededir. YÖK bölüm ya da fakülte açı-labilmesi için asgari şartlar getirmiştir ama ya bu şartların yetersizliğinden ya da üniversitelerin çeşitli şekillerde bunu by-pass etmesi sonucu bölüm ya da fakültelerin açılışı devam etmek-tedir. Yine YÖK’ün esasen teşvik edici unsurları devreye koyarak, ama biraz da zorlayıcı politikalarla akademik ha-reketliliği sağlaması gerekir. Bu konu-da konu-da emekli öğretim üyelerinin konu-daha ileri yaşlara kadar yeni üniversitelerde çalışmalarına izin verme, kadrosu

şi-şen fakültelere ve üniversitelere kadro tahsis etmeme gibi çeşitli uygulamala-rı yok değildir.

Üniversitelerde eğitim ve öğ-retim birinci sıradadır ama, öğrenci-lerin hayatı öğrenmesini sağlayacak, onların kendilerine güvenini pekişti-recek, geleceğe güvenle bakmalarına yardımcı olacak etkinliklerin artırılma-sı üniversite eğitiminin bir parçaartırılma-sı ol-malıdır. Bir oranlama verecek olursak, % 51 faaliyet alanı öğrencilikse % 49 da diğer etkinler olmalıdır. Diğer et-kinlikler arasında yer alan sosyal-kül-türel-sportif ve bilimsel faaliyetlerin, öğrencinin başarı notu ile ilişkilendi-rilmesi; uygulamayı kurumsallaştıra-caktır. Bu şekilde sadece çocuklarda değil, üniversite gençliğinde de de bir hastalık olan sosyal medya bağımlılığı-nın azaltılmasına katkıda bulunulacak-tır. Örneğin izcilik faaliyetlerinin teşvik edilmesi ya da öğrencilerin doğa spor-larına yönlendirilmesi, bisiklet kulla-nımının yaygınlaştırılması bu türden faaliyetler olabilir.

Times Higher Education World University Rankings 2015-2016 liste-sinde Türkiye’den 12 üniversiteyi gör-mek mutluluk vericidir. Bu sıralamada

dünyanın en iyi küresel üniversiteler ve onların temel misyonlarından per-formansları uluslararası çapta öğretim, araştırma, bilgi transferi ve uluslara-rası bilgi değişimi kriteri esas alınarak belirlenmiştir. Bu sıralamada yer alan üniversitelerin dünya sıralamasında yer alması da tesadüfi değildir. Dün-ya çapında üniversitelerin uluslarara-sılaşmış etkinlikleri vardır. Basketbol takımları, yelkenli ya da kayak sporu takımları, kürek yarışları gibi faaliyetler bu türden faaliyetlerdir.

Herkese meslek yüksek okulu düzeyinde de olsa üniversite eğitimi imkânı vermek önemli olmakla birlik-te, sürekli daha fazla öğrenci almak ve mezun etmek, daha fazla yapılaşmak vb. gibi şekle dönük hali hazırdaki ya-pının, daha işlevsel, kişinin iç dünya-sıyla barışık olduğu, hayatın akışkan-lığı ile ilintili, yöneticilerin koordinatör olduğu, yükselmelerin idari ve iradi ol-maktan çıkarıldığı, ulusal ya da uluslar arası kişisel ve kurumsal hareketliliğin olağan olduğu bir anlayışa evrilmesi Türkiye’nin geleceğinin sağlam temel-lere dayandığını göstermek bakımın-dan vazgeçilmezdir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Annem bana “Al bunu Hayrettin komşu anneye götür” demez.. Ne der

Hepsinden “daha fazla” ve “daha yakın” olarak planladığımız Nest Bornova; otobanın hemen yanında olma- sının avantajıyla, şehrin kalbinden çok kısa sürede

Temmuz ayında toplam 11,2 milyar TL’lik iç borç servisine karşılık toplam 12,3 milyar TL’lik iç borçlanma yapılması programlanmaktadır. 2017 yıl sonu

Anlad›k ki V1 nö- ronlar›n›n yapt›¤› da tam olarak bu.” Art›k biliyoruz ki, yeni bir ad›m atmaya bafl- lamak, bir önceki aflamada devreye giren motor

Genler, hücrelerimizin çekirdek- lerinde bulunan ve özelliklerimizin kalıtım yoluyla yeni kuşaklara geç- mesini sağlayan kromozomları oluş- turan muazzam DNA

100 içinde 10’un katı olan iki doğal sayının farkını zihinden bulur3. ÇANAKKALE’DEN SONRA

100 içinde 10’un katı olan iki doğal sayının farkını zihinden bulur.. 100 içinde 10’un katı olan iki doğal sayının farkını

Bununla birlikte, bu uzmanlar, doğa kirlenmesi zararlar ının, ülkelerdeki üretim katma değerlerinden düşüldükten sonra bulunacak milli gelir rakamları kullanılarak