• Sonuç bulunamadı

Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Doktora Öğrencisi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü. zeynellevent@mynet.com

ORCID ID: orcid.org/0000-0002-6814-6247

Doktora Öğrencisi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü. muserref_avci@hotmail.com

ORCID ID: orcid.org/0000-0003-1782-6354

Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi-Journal of Turkish Researches Institute TAED-60, Eylül-September 2017 Erzurum

ISSN-1300-9052 Makale Türü-Article Types

Geliş Tarihi-Received Date Kabul Tarihi-Accepted Date Sayfa-Pages DOI- : : : : :

Araştırma Makalesi-Research Article 27.06.2016 27.07.2017 513-534 http://dx.doi.org/10.14222/Turkiyat1617 www.turkiyatjournal.com http://dergipark.gov.tr/ataunitaed This article was checked by iThenticate.

(2)
(3)

Öz

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve aynı zamanda ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını konu alan birçok kitap ve makale yazılmıştır. Ancak bahse konu eserlerde, kendisinin çocukluk ve ergenlik dönemine ait bilgiler son derece kısıtlı ve çoğunlukla rivayet niteliğinde olup daha ziyade askerlik hayatı ile Çanakkale Zaferi sonrasında yaşanılan gelişmelere yoğunlaşılmıştır. Bu çalışmaların genelinde Mustafa Kemal 1902’de Harp Okulu’ndan teğmen, 1905 yılında ise Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olur. Ama askeri hiyerarşi içinde bugün için “üsteğmen” olarak bilinen o dönem ise “Mülâzım-ı Evvel” olarak anılan rütbeden genel itibariyle bahsedilmez.

Bu çalışmada, Atatürk hakkında yapılan alışılagelmiş çalışmalardan farklı olarak, onun eğitim hayatının kısa tarihçesi ile askerlik hayatının gölgede kalmış bir dönemine ışık tutacak “Mülâzım-ı Evvel Mustafa Kemal” ele alınarak, literatürde eksik kalan kısmın tamamlanmasına katkıda bulunulmaya çalışılacaktır.

Abstract

Many books and articles were written about the life of Mustafa Kemal Ataturk, the founder and the first president of Turkish Republic. But in these works, information about Ataturk's childhood and teenage years are scarce and hearsay. These works focus more on his military life and event after the Battle of Gallipoli of the First World War. In these books and articles, it is recorded that Mustafa Kemal Ataturk graduates from military school as second lieutenant in 1902 and from military college as staff captain in 1905. But none of these books and articles mention the rank known today as “first lieutenant” and was known as “Mülazım-ı Evvel” in the past, in the military hierarchy.

In this study which is different from the usual studies about Mustafa Kemal Ataturk, his “Mülazım-ı Evvel” years will be the main focus. A summary of his education life and part of his military life which is not talked much about will be handled and hopefully, some of the missing parts about his life will completed.

Anahtar Kelimeler: Mustafa Kemal [Atatürk], Harp Okulu, Harp Akademisi, Kurmay, Mülâzım-ı Evvel (Üsteğmen).

Key Words: Mustafa Kemal [Ataturk], Military School, Military Academy, Staff, Mülâzım-ı Evvel (First Lieutenant)

Giriş

600 yıl boyunca üç kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu 1699 tarihli Karlofça Antlaşması ile Gerileme Dönemi’ne girmiş ve 1789 Fransız İhtilali sonrası belirginleşen milliyetçilik akımlarından en fazla etkilenen devletlerden biri olmuştur. 1804 Sırp isyanı ile birlikte başlayan ve Yunan isyanı ile devam eden isyanlar silsilesi özellikle Balkan

(4)

coğrafyasında kendisini hissettirmiş ve İmparatorluk topraklarından kopmalar başlamıştır. İmparatorluğun en uzun yüzyılı olarak adlandırılan 19’uncu yüzyıl ise 1853-56 Kırım Savaşı, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ve 1878 yılında Kıbrıs’ın “geçici olarak” İngiltere’ye bırakılması gibi etkenlerden dolayı bir önceki yüzyıldan daha da sıkıntılı olmuştur.

İşte Mustafa Kemal [Atatürk], 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde, siyasal bunalımlarla dolu bir coğrafyada, yeni düşünce ve siyasi akımların en çok yankı bulduğu Makedonya’nın en büyük kenti Selanik’te doğmuştur (Özkaya vd. 2003: 1). Elbette ki, bu çocuğun, kısa hayatında bir askeri deha, emperyalist dünyaya meydan okuyan milliyetçi bir lider, altı yüz yıllık bir saltanatı tarihe gömen bir ihtilalci ve yeni bir devletin kurucusu olacağını [o tarihte elbette ki] kimse tahmin edemezdi (İnalcık 1998: 40).

19’uncu yüzyılda Balkan topraklarının içinde bulunduğu kaotik ortamın, 19 Mayıs 1919 tarihinde ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak üzere Samsun’a çıkacak olan Mustafa Kemal [Atatürk]’ün fikir hayatının gelişimindeki etkisi göz ardı edilemez.

Mustafa Kemal [Atatürk]’ün Hayatı

19’uncu yüzyılda bilhassa taşrada kayıtların eksik oluşu ve nüfus kütüklerine doğum gününün ve ayının yazılması usulden olmaması gibi sebeplerle kendisinin doğum günü-ayı bilinmemektedir. Harp Okulu’ndaki sicil defterinde doğum yılı olarak Rumi 1296 kaydedilmiştir. Yine TBMM’ye verilen biyografi fişinde, 1919’da Velid Ebuzziya’ya verdiği ve Nutuk’un vesikalar bölümünde de yer alan tercüme-i halinde ve 1922’de Ankara Nüfus Müdürlüğü’ne kaydolunduğunda doğum yılı 1296 [1881] olarak belirtilmiştir. Buna göre 1296 Rumi senesi 13 Mart 1880-12 Mart 1881 tarihleri arasına rastlamaktadır. Bu noktadan hareketle, Atatürk’ün 1 Ocak 1881-12 Mart 1881 tarihleri arasında dünyaya geldiği kabul edilmiştir (Özkaya vd. 2003: 9). Bununla birlikte Afet İnan, Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat kendisinden işittikleri doğrultusunda Ata’nın Mayıs ayında doğduğunu ifade etmektedir (İnan 1959: 7).

Doğduğu tarihten yaklaşık yarım asır sonra, 19 Mayıs 1932’de Reşit Saffet Atabinen’in kendisine “Doğum gününüzü kutlarım” yollu bir tel çekmesi Atatürk’ün hoşuna gitmiştir. Bundan hemen sonra Temmuz 1932’de Türk Tarih Kurumu’nun ilk kongresi sırasında Aydın Halkevi’nin tarih, dil, edebiyat komitesinin bir “Gazi günü” kabul etmek istediğini söyleyip, ona doğum gününü soran öğretmene Mustafa Kemal:

“Bana onu sormayınız, ben doğduğum günü bilmiyorum.” der ve “Gazi günü” olarak da “Samsun’a çıktığım günü” yapınız sözünü ekler (Bayur 1963: 7). Ali Fuat Cebesoy ise,

bazı biyografilerde Atatürk için

“1880’de doğduğu ileri sürülse de, 1881 tevellütlü olduğu muhakkak gibidir.” (Cebesoy 1967: 3) demekte ve eklemektedir: “Doğum tarihini Atatürk de bilmezdi. Cumhuriyet devrinde doğum yıldönümünü kutlamak için kendisine müracaat edenlere: ‘İtiraf ederim ki, ben de bilmiyorum. Eğer lütfedip bir gün yapmak istiyorsanız, en münasibi 19 Mayıs’tır.’ dediğini hatırlarım.”

(5)

Mevcut veriler ışığında Mustafa Kemal [Atatürk]’ün doğum günü olarak 19 Mayıs 1881 tarihi kabul edilmektedir.

İlkokul’dan Askeri Lise’ye Mustafa Kemal [Atatürk]

Türk tarihine Atatürk olarak geçecek olan Mustafa’nın dedesi Selanik’te bir ilkokul öğretmenidir (Lewis 1998: 13). Müdafaa-i Milliye Vekâleti Muamelat-ı Zatiye Dairesi (MSB Per.Bşk.lığı’nın 21 Teşrinisani 1341 (21 Kasım 1925 tarihli kayıtları) kayıtlarında bulunan Özlük Dosyası’nda “Reis-i Cumhur Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri bin Ali Rıza-Selanik” (http:www.msb.gov.tr/Ana Sayfa/ Atatürk Köşesi/Belgelerle Atatürk/ Özlük Bilgileri) olarak geçen Mustafa’nın babası Ali [Rıza] Efendi ise önceleri Selânik’te evkaf kâtipliği yapmıştır. Kendisi, babasını az hatırladığını söylemekle birlikte zekâ ve azmini anmakta, modern düşünceli biri olduğunu söylemektedir. 1876’da Sırbistan’la savaş başladıktan sonra Selânik’te gönüllülerden bir “Asakiri Milliye” taburu kurulmuş ve Ali [Rıza] Efendi o taburda mülâzımı evvel (üsteğmen)1 olarak görev almıştır

(Bayur 1963: 7).

Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde okuma imkânı kıt ve okur-yazar azdır. Okutulmasına karar verilen çocuklar için seçilebilecek iki yol vardır. Bunlardan birincisi derme çatma ve devlete ait olmayan, sarıklı ve çoğu cahil hocalar tarafından idare edilen mahalle mektepleridir. Bu yol nihayet, verimsizleşmiş bir medrese tahsiline çıkmakta, buralardan imam ve müezzin yetiştirilmektedir. Bu medreselerin mezunlarından bir kısmı daha ziyade İstanbul’da yoğunlaşan başka medreselere gitmektedir. Onları bitirenler din eğitimi hocalığı, müftülük, kadılık gibi daha ileri “ilmiye” sınıfına katılmışlardır. “Zübeyde Molla”2 olarak anılan Anne Zübeyde Hanım’ın tercihi bu yöndedir (Aydemir 1998: 44).

Baba Ali [Rıza] Efendi ise oğluna muntazam bir tahsil yaptırmak istemektedir. Bu amaçla Mustafa’yı yeni açılan ve çağdaş usullerle eğitim veren Şemsi Efendi Mektebi’ne yazdırmak istemiştir. Bu istek karı-koca arasında aşırı hadlere varmayan çatışmalara, direnişlere yol açmışsa da, babasının ustalıklı bir manevrasıyla Mustafa önce Zübeyde Hanım’ın istediği gibi ilahiler, dualarla mahalle mektebine başlamış, bir iki gün sonra da Şemsi Efendi Mektebi’ne kaydedilmiştir. Mustafa’nın, Şemsi Efendi Mektebi’ndeki ilköğretim hayatının 1891 ders yılı sonuna kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. Buna göre mektebe başlayış tarihi tam olarak belli değilse de, bunu 1886 veya 1887 olarak almak mümkündür (Aydemir 1998: 43 - 46).

Ali [Rıza] Efendi’nin 1893 yılı kasım ayının ikinci yarısında vefat etmesi (Cebesoy 1967: 5) üzerine Zübeyde Hanım, 3 çocuk ve 40 kuruş dul maaşıyla kalmıştır. Mustafa o tarihte 8, kardeşleri Makbule 4, Naciye ise 1 yaşındadır (Gürbüz 2010: 9). Mustafa’nın çok genç iken babasının ölmesi ailenin durumunu sarsmış (Bayur 1963: 8) ve Zübeyde Hanım çocuklarını da yanına alarak Langaza’daki (www.lozanmubadilleri.org.tr) bir çiftliğin kâhyası olan kardeşi Hüseyin Ağa’nın yanına gitmiştir (Özkaya vd. 2003: 11). Hüseyin Ağa, Selânik eşrafından Süleyman Bey’in çiftliğinde subaşılık (kâhyalık) etmektedir (Bayur 1963: 8). Atatürk’ün “ben de karıştım” dediği köy hayatı, dayısının kâhyalık

1

Bu cümleden hareketle, mülâzım-ı evvel (üsteğmen) rütbesini almak için Harp Akademisi ikinci sınıfına geçmenin zorunlu olmadığı ve diğer kaynaklardan gelen subayların da bu rütbeyi farklı bir şekilde alabildikleri sonucuna varılmaktadır.

2

(6)

yaptığı bu çiftlikte geçmiştir (Özkaya vd. 2003: 12). Burada ne kadar kaldığı ve dolayısıyla eğitimine ne kadar ara verdiği net olarak bilinmemektedir. Şevket Süreyya Aydemir, Mustafa’nın çiftlikte bulunduğu süre zarfında çiftliğin yakınındaki kilisede Hıristiyan mektebine kısa bir süre gönderilmiş olduğunu söylemektedir (Aydemir 1998: 48). Ali Fuat Cebesoy, ailesinin, Mustafa’yı o civardaki Rum okullarından birine vererek yarıda kalan tahsilini tamamlamasını düşündüğünü, sonra bu fikirden vazgeçildiğini ifade etmektedir (Cebesoy 1967: 5). Kemal Arı, Mustafa’nın bu çiftlikte yaklaşık 1 yıl kaldığını ve bir ara bir ilkokula gönderilmesinin gündeme geldiğini ve o okula birkaç hafta giden Mustafa’nın

“Ben, o okula gitmem. Orada Hıristiyan çocuklar var. Öğleleri ayin yapıyorlar.” diyerek

okula gitmemekte direndiğini aktarmaktadır (http:www.turkishnews.com/content/ 2015/02/07). Ali Güler ise, Mustafa’nın çiftliğin bulunduğu bölgeye yakın bir Rum Kilise Okulu’na gönderilmesinin düşünülmesine rağmen, kendisinin bunu istemediği; çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi’nin ve komşuları Hatice Hanım’ın derslerinden de memnun kalmadığı kanaatindedir (Güler 2008a: 144 - 145).

Mustafa 1894 yılında çiftlikten ayrılarak Selanik Mülkiye Rüştiyesi (sivil ortaokul)’ne kaydolmuştur. Aynı dönemde eğitim-öğretim hayatına devam eden askeri rüştiyeler ise askeri idadilere ve bu yoldan harp okullarına öğrenci veren askeri ortaokulları teşkil etmektedirler. Umumiyetle 3 sınıflık olan rüştiyelerle, 4 sınıflık olan idadiler bir arada ortaöğretim kademelerini vücuda getirmektedirler (Aydemir 1998: 50). Mustafa, Mülkiye Rüştiyesi’nde başka bir çocukla kavga ettiğinden hocası Kaymak Hafız tarafından dövülmüş ve okuldan alınmıştır (Bayur 1963: 8).

Mustafa’nın mülkiye rüştiyesinden ayrıldıktan sonra askeri rüştiyeye giriş tarihi de kesin olarak belli değildir. Yusuf Hikmet Bayur’a göre, Mustafa, annesinin istememesine rağmen (Güler 2008a: 146)3 bir akrabasının delâletiyle 1893 tarihinde askeri rüştiyeye

girmiştir (Bayur 1963: 8). Şevket Süreyya Aydemir ise O’nun 1894 yılında Selanik Askeri Rüştiyesi ile askerlik mesleğine atıldığını ve Mustafa’nın hikâyesinin, bu askeri rüştiye ile başladığını ifade etmektedir (Aydemir 1998: 63).

Ali Fuat Cebesoy, askeri rüştiye sınavında sağladığı başarıyı göz önünde tutularak öğrenim süresi 4 yıl olan rüştiyenin 3’üncü sınıfına alınan ve burada isminin sonuna “Kemal” eklenen Mustafa’nın, 1896 yılı başında, 15 yaşında iken Selanik Askeri Rüştiyesi’nden mezun olduğunu ifade etmektedir. Mustafa Kemal, rüştiyeyi kırk küsur mevcutlu sınıfta 4’üncü olarak bitirmiştir (Cebesoy 1967: 6 - 7).

Mustafa Kemal’in askeri idadiye giriş tarihi hakkında da farklı tarihler zikredilmektedir. Yücel Özkaya ve diğerleri “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hayatı” adlı kitabında Ali Fuat Cebesoy’un söylediği tarihi destekleyerek Mustafa Kemal’in Manastır’daki Askeri İdadi’ye 1896 yılında girdiğini aktarmasına rağmen (Özkaya vd. 2003: 15) Turgut Özakman “Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi” adlı kitabında bu tarihi 1895 olarak ifade etmiştir (Özakman 1999: 9).

Amaçları harp okullarına öğrenci hazırlamak olan ve bugünkü askeri liselere denk olan askeri idadiler ordu merkezlerinde kurulurdu. Bütün askeri idadiler arasında nispeten en hür ve memleket meselelerine karşı en çok ilgili olanı da Manastır Askeri İdadisi’dir (Aydemir 1998: 64).

3 Psiko-analizci Dr. Pierre Retchnick, Mustafa [Kemal Atatürk]’ün kendi geleceği hakkında yine kendisinin

(7)

Manastır Askeri İdadisi’nde Mustafa Kemal matematikten kuvvetlidir; ancak Fransızcası zayıftır. Selanik’e sılaya gittiğinde bir frer (papaz) okuluna giderek Fransızca’daki bilgisini artırmıştır; ancak bir subay adayının bir yabancı okuluna gitmesinden o zamanki yönetim kuşkulandığı için Mustafa Kemal’e bu iş yasak edilmiştir (Bayur 1963: 9). O dönemde askeri okullardaki subaylık, teğmenlik (mülâzım-ı sâni) ile müşirlik (mareşallik) arasındaki kademeleri içine almaktaydı ve bu mesleğe iki yoldan gelinmekteydi: Mekteplilik ve alaylılık (Aydemir 1998: 51).

Mektepli subay, askeri okullardan yetişerek orduya katılan subaydı. Alaylı subay da, mekteplerin tamamlayamadığı subay kadrosuna, orduda teskere terk ederek veya yararlılık göstererek erlik ve astsubaylık yollarından gelen subaylardı. Bunların çoğu okuma yazma bilmezdi. Fakat bunlar Osmanlı İmparatorluğu’nun Tuna’dan Acem Denizi kıyılarına ve Orta Afrika’ya kadar uzanan çeşitli bölgelerinde, bütün bir ömür boyunca katlanılan meşakkatler ve devamlı kışla hayatı içinde pişerlerdi. Kendilerini orduya vakfettikleri için bazı vasıfları olurdu. Bunlardan yüksek rütbeli âmir, general, hatta müşir olanlar çoktu. 1908 Genç Türk İhtilali’yle orduda ıslahatlara geçildiği zaman Osmanlı ordusunda 7.000 kadar alaylı subay vardı ve bu miktar, ordudaki subay kadrosunun yarısı demekti (Aydemir 1998: 51-52).

Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi’ni 1898 yılı Kasım ayında (Cebesoy 1967: 8) 54 kişi arasından 2’nci olarak bitirmiştir (Gürbüz 2010: 101).

Mustafa Kemal’in Harp Okulu Yılları

Mustafa Kemal, İstanbul’a gelerek 13 Mart 1889’da Pangaltı’da bulunan Harp Okulu’na [Mekteb-i Harbiye] kaydolmuş ve iki ay içinde kendisini tanıtarak, sınıfın çavuşluğuna yükselmiştir. O tarihte birinci sınıfların mevcudu yaklaşık 750 kişi, Harp Okulu’nun toplam mevcudu ise 2 bin kişiden fazladır (Cebesoy 1967: 13 - 15).

Mustafa Kemal, künye defterine “1283 yaka numaralı, Manastır İdadisi’nden vürud eden şakirdan” olarak kaydedilmiştir (Gürbüz 2010: 112). Onun Harbiye’ye kaydolduğu dönemde İstanbul’da; Tıbbiye, Harbiye ve Mühendishane (Mühendishane-i Berrî-i Hümayun) ile sivil idareciler ve hâkimler yetiştiren Mülkiye ve Hukuk Mektepleri yüksek tahsilin dört katını oluşturmaktadır.

Mustafa Kemal Harbiye’ye, Manastır İdadisi’nde etkisi altında kaldığı hürriyet fikirleri ve memleket meselelerine karşı ilgilerle gelmiştir. Harbiye O’nu hem bir subay olarak hazırlamış hem de vatan ve hürriyet duygularını geliştirerek istibdat idaresine karşı bir asi olarak yetiştirmiştir (Aydemir 1998: 70 - 71).

Harp Okulu’nun ilk yılında az çalışan ve eğlencelere dalan Mustafa Kemal ikinci ve özellikle üçüncü yılda çalışma temposunu artırmıştır (Bayur 1963: 10). Bunun sebebi ise özellikle Harp Okulu üçüncü sınıfının kalabalık olması ve bu öğrencilerden ancak, pek az bir kısmının Harp Akademisi’ne girebilecek olmasıdır. Kendisi kurmay subay olacağına inanmaktadır. Harp Okulu’ndan sınıf arkadaşı olan Ali Fuat Cebesoy bu inancı şöyle aktarmaktadır: “Bir gün ‘Ya erkânı harp olamazsan, ne yaparsın?’ diye yarı şaka takılan

(8)

muhakkak erkânı harp olacağım’ demişti. M.Kemal kurmay oldu, Arif, mümtaz yüzbaşı4

(Niyazi 1975: 57) olarak [Harp Akademisi’nden] okuldan çıktı.” (Cebesoy 1967: 34). Bir başka tartışma konusu da Mustafa Kemal’in Harp Okulu’nu bitirme yılı ve sicili ile ilgilidir. Şevket Süreyya Aydemir, 10 Şubat 1902’de 21 yaşında 1472 sicil numarasıyla mülâzım-ı sani (teğmen) rütbesiyle Harp Okulu’nu bitirdiğini (Aydemir 1998: 72) ifade etmekteyse de; bu konuda da bir yanlışlık olduğu değerlendirilmektedir. Ali Güler, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Arşivi’nde yaptığı araştırmalara dayanarak hazırladığı çalışmasında Atatürk’ün sicilinin “1317-Piyade.8” olduğunu söylemektedir. Buradaki 1317 senesi bazı kaynaklarda 1901 bazı kaynaklarda ise 1902 yılına tekabül etmekle birlikte doğrusu 1901’dir (Güler 2000b: 40). Mustafa Kemal, 1901 yılında Harp

Okulu’ndan mezun olduktan hemen sonra ise Harp Akademisi’ne kaydolmuştur.5

Mustafa Kemal’in Harp Akademisi Yılları

Mustafa Kemal’in Mülâzım-ı Evvel rütbesini aldığı süreci daha iyi anlayabilmek için kısaca Harp Akademisi’nin tarihine değinmekte fayda vardır. Babası Abdülmecit’in 1845’te açtığı Harp Okulu’ndan daha ileri bir eğitim düzeyinde olması için Sultan Abdülhamit Almanya’dan askeri heyet getirtmiş ve 1882’de Harp Akademisi’ni kurmuştur. Okulun ilk hocaları arasında Alman Van Der Goltz Paşa da vardır (Gürbüz 2010: 149).

Harp Akademileri Komutanlığı tarafından hazırlanan “Harp Akademileri Tarihçesi (1848-1991)” adlı eserde; 1845 yılında I. Abdülmecit’in Fermanı (Buyrultu) ile askeri okulların düzenlenmesi hakkında Harp Okulu Komutanı (Mekteb-i Fünun-u Harbiye-i Şahane) Emin Paşa, 1861’de Sadaret’e kadar yükselecek olan Fuat Paşa ve Şeyh’ül-İslam Arif Hikmet Bey’den oluşan Askeri Öğretim Kurulu’nun aşağıdaki kararı aldığı belirtilmektedir. Bu karara göre:

“Harp Okulu dört sınıf olacak, askeri liseler kurularak Avrupa Ordularında olduğu gibi Kurmay Subay yetiştirmek için sınıflar oluşturulacaktır…” Harp

Akademisi’nin kurulması hakkında verilen en önemli rapor budur. Bu rapor üzerine Avrupa’da eğitim gören Abdulkerim Paşa, kurmay sınıflarını oluşturmak için görevlendirilmiştir. Fransa ve Prusya Hükümetlerine başvurularak Kurmay Yüzbaşılardan Akademi’ye öğretim üyesi tayin edilmiştir (Harp Akademileri Tarihçesi 1991: 7). 1850 yılında mezun olan ikinci dönem öğrencilerinden başlamak üzere, Harp Okulundan mezun olanlara Teğmen (Mülâzım), Harp Akademisi birinci sınıfa geçince Kurmay Üsteğmen (Mülâzım-ı Evvel), ikinci sınıfa geçince Kurmay Yüzbaşı ve Harp Akademisini bitirince Kurmay Kıdemli Yüzbaşı (Kolağası) rütbeleri verilmiştir.

Kurmaylık, önceleri ayrı bir askerî sınıf olarak kabul edilirken, 1867 yılından itibaren piyade, süvari, topçu gibi sınıflar için kurmay subay olarak yetiştirmek üzere programlar yeniden düzenlenmiştir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşının (93 Harbi) aleyhimize sonuçlanması, Fransız askeri öğretim sisteminin yetersizliğini ortaya

4

Mümtazlık, Cumhuriyet Dönemi’nden önceki Türk Ordusu’nda Harp Akademisi’ni bitirip, kurmaylığı onaylanmayan subayların taşıdığı bir niteliktir.

5 Mülâzım-ı sani, mülâzım-ı evvel ve yüzbaşı gibi rütbelerin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla o dönem Osmanlı

(9)

koymuştur. Bunun üzerine Harp Akademisi’nde yeni düzenlemeler yapılarak, Alman öğretim metotlarının uygulanmasına başlanmıştır.

1878 yılında Harp Akademisi öğretimi üç yıla çıkarılmıştır (Harp Akademileri Tarihçesi 1991: 9). Harp Akademisi’ni bitirenler 1899 yılına gelinceye kadar Kurmay Kıdemli Yüzbaşı (Kolağası) olmakta iken bu yıldan itibaren Kurmay Yüzbaşı olarak çıkmaya başlamışlardır.

O dönemin, bugünden başka bir farkı ise, kurmaylık derslerine devam edebilmek için Harp Okulu’nu bitirdikten sonra belli bir süre orduda hizmet etme zorunluluğunun olmamasıdır. [Harp Okulu’nda] alınan notlara göre kıtaya veya kurmay sınıflarına gidilmekte, kurmay sınıfları bitirenler daha sonra her üç kıtada (piyade, süvari ve topçu) 2 yıl süreyle staj yapmaktadırlar (Bayur 1963: 12 - 13).

Mustafa Kemal’in aldığı not toplamı, Harp Akademisi’ne (Mektep-i Fünun-u Harbiye-i Şahane Erkânı Harbiye Sınıfları) seçilmesine yetmiştir (Gürbüz 2010: 149). Kurmay kısmı 3 senedir ve diğer sınıflara bakarak daha rahat bir iç nizamı vardır. Çünkü burada okuyanlar seçkin subaylardır (Aydemir 1998: 74 - 75).

Mustafa Kemal 1902 yılında 57’nci dönem olarak Mülâzım-ı Sâni (Teğmen) rütbesiyle Harp Akademisi’ndeki eğitimine başlamıştır. Bugün Askerî Müze olarak kullanılan Harbiye’deki bina o dönem Erkân-ı Harbiye Mektebi (Harp Akademisi) olarak kullanılmaktadır (http://www.harpak.edu.tr/ Ana Sayfa/ Tarihçe).

Bu çalışmaya adını veren Mustafa Kemal’in Mülâzım-ı Evvel (Üsteğmen) rütbesine terfi etmesi de Harp Akademisi’ndeki öğrencilik yıllarına rastlamaktadır. Ne yazık ki, bu rütbeye bazı kaynaklarda hiç değinilmemekte, bazı kaynaklarda ise bu durum yanlış ifade edilmektedir. Mustafa Kemal’in bu dönemini en doğru tarif edenler arasında Şevket Süreyya Aydemir ve Yusuf Hikmet Bayur gelmektedir. Aydemir, “Tek Adam” adlı eserinde “Erkân-ı Harbiye mektebinin birinci sınıfı bitince M.Kemal usule göre bir rütbe

terfi etmiştir. Üsteğmendir.” (Aydemir 1998: 74 - 75) demiştir. Bayur ise, “[M.Kemal] Harp Okulu’nu bitirip kurmay sınıfına başladığı sırada (1902) o zamanın usulüne göre teğmen (mülâzımı sani), kurmay sınıflarının ikincisine geçince de (1903) üsteğmen (mülâzımı evvel) olmuştur.” (Bayur 1963: 12) demektedir. Yücel Özkaya ise “O dönemde Harp Akademisine giren subayların doğrudan aldıkları bu rütbe M.Kemal’in Harp Akademisi’ndeki öğrencilik yıllarına rastlamaktadır.” (Özkaya vd. 2003: 28 - 29)

ifadelerine yer vermiştir. Hâlbuki bu rütbe Harp Akademisi birinci sınıfından ikinci sınıfına geçildiğinde alınmaktadır. Nitekim gerek Kara Harp Okulu (http:www.kho.edu.tr/Ana Sayfa/Harbiyeli Mustafa Kemal/Atatürk’ün Öğrenim Hayatı) gerekse Harp Akademileri Komutanlığı (http:www.harpak.edu.tr/ Ana Sayfa/ Atatürk Köşesi/ Atatürk Kronolojisi/ Zaman Dilimi/1881-1904) kaynaklarında Mustafa Kemal’in 1903 yılında [Harp Akademisi 2’nci sınıfına geçtiği yıl] Üsteğmen rütbesine terfi ettiği bilgisine yer verilmiştir.

Mustafa Kemal’in mülâzım-ı evvellik rütbesini taşıdığı döneme ait iki belge Ek-2 ve Ek-3’te sunulmuştur. Bu belgelerden ilki Mustafa Kemal’in Harp Akademisi’ndeki öğrencilik yıllarında tutmuş olduğu notlardır. Türk tarihinden askeri konulara kadar ilgi duyduğu alanlarda tuttuğu notlardan başka Harp Akademisi’nde kurmaylık stajı yaparken o dönemde özellikle Balkanlar’daki gelişmeler başta olmak üzere Rusya, Almanya, Japonya gibi çeşitli ülkelerle ilgili geçim kaynaklarından gelir kaynaklarına kadar değişik

(10)

konularda notlar alarak daha 22 yaşında askeri bilgilerin yanı sıra genel kültürünü geliştirmeye çalıştığı açıkça görülmektedir.

Yine not defterinde yer alan şarkı sözleri, şiirler, Fransızcasını geliştirmek için aldığı notlar da o dönemlerde şahsına, özel ilgi alanlarıyla ilgili bilgiler vermektedir. Ek-3’te ayrıntıları verilen ve kime yazmış olduğu belli olmayan mektubunun müsveddesinde imza olarak üsteğmen rütbesini kullanmıştır.6

Mustafa Kemal’in Harp Akademisi yıllarına ait bazı tarih ve sayılar da çelişkilidir. Bu döneme ait tartışmalı konulardan biri, Akademi’deki öğrenci sayısı ve mezuniyet sıralaması ile ilgilidir. Gürbüz, 57’nci dönemdeki mezunların toplamının 37 kişi olduğunu ve bunlardan 13’ünün kurmay, 27’sinin ise mümtaz olduğunu aktarmaktadır.7 Gürbüz’e

göre; dönem birincisi Ali İhsan, ikincisi Asım, üçüncüsü Ahmet Sedat, dördüncüsü Ahmet Tevfik’dir (Gürbüz 2010: 153 - 154). Bayur, Mustafa Kemal’in üç yıllık notlarının toplamına göre sınıfının dördüncüsü olarak kurmay subay olduğunu ifade etmektedir (Bayur 1963: 12). Ali Fuat Cebesoy ise “Harp Akademisi’ni Ali İhsan (Sabis) birinci,

M.Kemal beşinci, ben ise sekizinci olarak bitirmiştik. Harp Akademisi’nin birinci sınıfında 43 kişi idik, yalnız 13 arkadaş kurmay olmak hakkını kazandık.” (Cebesoy 1967: 70)

demektedir.

Diğer bir tartışma konusu ise mezuniyet yılına aittir. Resmi tarih Mustafa Kemal’in 1905 yılında Harp Akademisi’nden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olduğunu ve Türk ordusu saflarına katıldığını söyler. Aydemir, “11 Ocak 1905’te, 37 kurmay subay içinde

beşinci olarak 24 yaşında Kurmay Yüzbaşı olarak Akademi’den mezun olmuştur.”

(Aydemir 1998: 79) sözleriyle bu geleneğin en belirgin temsilcilerinden biridir. Ali Fuat Cebesoy’un sözleri ise ezber bozmaktadır: “1904 yılı Aralık ayında Harp Akademisi’ni

bitirdik. Kurmay Yüzbaşı olarak diploma aldık. M.Kemal’in 11 Ocak 1905’te mezun olduğuna dair yazılan biyografiler doğru olmasa gerektir…” (Cebesoy 1967: 70). Ali

Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı olduğundan ve Harp Akademisi’nden aynı yıl mezun olduklarından söylediklerinin muteber olduğu değerlendirilmektedir. Mustafa Kemal, Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle ilk olarak Şam’da konuşlu 5’inci Ordu Komutanlığı emrine verilmiş, 30’uncu Süvari Alayı’nda görevlendirilmiştir (Özkaya vd. 2003: 29).

Sonuç

Bu çalışmada amaç, Mustafa Kemal’in eğitim safahatı ve Kıt’a hayatına başladığı ana kadar aldığı rütbelerin gözler önüne serilmesidir. Bizi bu çalışmaya iten sebep ise, yapılan literatür taraması neticesinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı üzerinde otorite olarak kabul edilen birçok akademisyenin çalışmaları arasında dahi çelişkiler ve boşluklar bulunduğunun tespit edilmiş olmasıdır.

Çalışma sonucunda edinilen intiba, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğum tarihinden başlamak suretiyle, hangi okuldan, hangi tarihte mezun olduğuna ve özellikle meslek hayatının ilk dönemindeki rütbe terfi tarihlerine kadar birçok hususun net olarak ortaya

6 Atatürk’ün kendi el yazısı ile aldığı notlar Genelkurmay ATASE D.Bşk.lığı tarafından 2004 ile 2009 yılları

arasında 12 cilt halinde yayımlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Atatürk’ün not defterleri-I-XII, (2004-2009). Ankara: ATASE.

7 Burada bir hesap hatası yapıldığı değerlendirilmektedir. 13 kurmay ve 27 mümtaz subayın toplamı 37 değil;

(11)

konulamamış olduğudur. Bu çalışma, aslında herkes tarafından çok iyi bilindiği zannedilen ve dillere pelesenk olan birçok ifade / tarihin çelişkilerle dolu olduğunu ortaya koymaktadır. Ve ne kadar acıdır ki, Celalettin Yavuz’un ifadesiyle Atatürk’ün sağlığında belki de hakkında “Biyografi” özelliği taşıyan ilk kitaplar “Alman” araştırmacılar tarafından yazılmıştır (Yavuz 2010: 3).

Çalışmanın diğer bir faydası da resmi tarihte çok rastlanılmayan; ancak rütbe hiyerarşisi içinde o dönem “Mülâzım-ı Evvel” olarak telaffuz edilen, günümüzde ise “Üsteğmen” olarak ifade edilen rütbeye ait döneminin gün yüzüne çıkarılmasıdır. Bu çalışma özelde Mustafa Kemal Atatürk’ün, genelde ise o dönemki tüm kurmay subayların hayatının bir safhasına ışık tutmaktadır.

Büyük bir keşifte bulunduğumuz ya da gerçeği ilk kez gün yüzüne çıkardığımız iddiasında olmamakla birlikte; kimilerince bilinmeyen veya az/yanlış bilinen bazı hususların altını çizerek, literatüre katkıda bulunmaya ve bizden sonra yapılacak çalışmalara ışık tutmaya çalıştığımızı söyleyebiliriz.

Kaynaklar Arşiv kaynağı

Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Dairesi Başkanlığı Arşivi, ATAZB-1 Koleksiyonu, K: 44, G: 6.

Kitaplar, makaleler ve internet kaynakları Atatürk’ün not defterleri-II, (2004). Ankara: ATASE.

Aydemir, Şevket Süreyya (1998). Tek Adam: Mustafa Kemal (1881-1919). Cilt I. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Bayur, Yusuf Hikmet (1963). Atatürk Hayatı ve Eseri-I: Doğumundan Samsun’a Çıkışına

Kadar. Ankara: Güven Basımevi.

Borak, Sadi (2004). Atatürk’ün Özel Mektupları. Ankara: Kırmızı Beyaz.

Cebesoy, Ali Fuat (1967). Sınıf Arkadaşım Atatürk: Okul ve Genç Subaylık Hatıraları. İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitabevleri.

Dünya Türkleri Birliği resmi örün sayfası. http:www.turkishnews.com/content/ 2015/02/07.

(Erişim Tarihi: 09.09.2015).

Geçer, Kadir Türker (2013). Birinci Dünya Savaşı Döneminde Türk Ordusunda Kullanılan Üniforma ve Rütbeler. Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi. 11 (21). 121-182. Güler, Ali (2000a). Askeri Öğrenci Mustafa Kemal’in Notları (Arşiv Belgeleri Işığında).

Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi.

Güler, Ali (2008b). Karamanlı Sarı Paşa. Karaman: Karaman Belediyesi Kültür Yayını.

Gürbüz, Yılmaz (2010). Selanik’ten İzmir’e Zübeyde Hanım ve Mustafa Kemal. Ankara: Elips Kitap.

Harp Akademileri Komutanlığı resmi örün sayfası. http://www.harpak.edu.tr/ Ana Sayfa/ Tarihçe. (Erişim Tarihi: 25.07.2015).

Harp Akademileri Komutanlığı resmi örün sayfası. http:www.harpak.edu.tr/AnaSayfa/ AtatürkKöşesi/AtatürkKronolojisi/ZamanDilimi/1881-1904 (Erişim Tarihi: 28.09.2015).

(12)

İnalcık, Halil (1998). Atatürk ve Atatürkçülük. Atatürk. Milano: Ertuğ ve Kocabıyık Publication. 30-47.

İnan, Afet (1959). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Türk Tarih Kurumu. Ankara. Kara Harp Okulu Komutanlığı resmi örün sayfası. http:www.kho.edu.tr/Ana Sayfa/Harbiyeli

Mustafa Kemal/Atatürk’ün Öğrenim Hayatı. (Erişim Tarihi: 28.09.2015).

Lewis, Bernard (1998). Değişim ve uluslaşma süreci. Atatürk. Ertuğ ve Kocabıyık Publication. Milano. 10-29.

Lozan Mübadilleri Vakfı örün sayfası. www.lozanmubadilleri.org.tr. (Erişim Tarihi: 08.09.2015).

Milli Savunma Bakanlığı resmi örün sayfası. http:www.msb.gov.tr/Ana Sayfa/ Atatürk Köşesi/Belgelerle Atatürk/ Özlük Bilgileri. (Erişim Tarihi: 05.09.2015).

Özakman, Turgut (1999). Atatürk. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi. Ankara: Bilgi Yayınevi.

Özkaya, Yücel. vd. (2003). Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hayatı. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi.

Resneli Niyazi (1975). Balkanlarda Bir Gerillacı: Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi

Bey’in Anıları. çev. İhsan Ilgaz. İstanbul: Çağdaş Yayınları.

(13)

Ekler

Ek-1

Osmanlı Ordusunda Kullanılan Üniforma ve Rütbeler8

8 Osmanlı Devletinde ordunun kullandığı rütbe ve üniformalarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Geçer, Kadir Türker

(2013). Birinci Dünya Savaşı Döneminde Türk Ordusunda Kullanılan Üniforma ve Rütbeler, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, 11 (21), 121-182.

(14)
(15)

Ek-2

Mustafa Kemal’in Üsteğmen Rütbesindeyken Aldığı Notlar9

6 ba

Napolyon yıldırımlardan müteşekkil bir meşimeden saha-i âleme düşmül bir harp dâhîsidir. Hayatı top-tüfek sâdâlarıyla aks-i endâz bir semâ…kanlı derelere sahne-i cereyan olmuş bir zemin. İkbâl bulutlarına bir düşman ufuklar arasından geçti. Lâkin heyhât dünyada en az devam eden saadettir. Bu parlak cihânın parlak güneşi olan o koca kumandanın Bahr-ı muhitin emvâc-ı siyahının müdhiş darbeleri altında inleyen bir kara parçasında itmâm-ı enfâsı ettiğini görmek ne matemî bir hâldir.

Napolyon yıldırımları meydana getiren kaynaktan doğmuş bir savaş dâhisidir. Onun hayatı, top-tüfek sesleriyle yansıyan bir sema…kanlı derelere tanık olmuş bir zemin. Talih bulutlarına bir düşman, ufuklar arasından geçti. Lakin heyhat dünyada en az devam eden saadettir. Bu parlak cihanın parlak güneşi olan o koca komutanın

9

Bu çalışmada Mustafa Kemal’in Üsteğmen rütbesindeyken aldığı notların bir kısmı tercüme edilmiş şekilde verilmiştir. Notların tamamı için bkz. Gnkur. ATASE Arşivi, ATAZB-1 Koleksiyonu, K: 44, G: 6. Ayrıca notların Osmanlıca ve günümüz Türkçesine çevirisi için bkz. Atatürk’ün Not Defterleri-II, (2004). Ankara: ATASE.

(16)

bölgesindeki denizin siyah dalgalarının müthiş darbeleri altında inleyen bir kara parçasında nefesini tamamladığını görmek ne üzücü bir durumdur.

6 bq

Huzur-ı irfan penâhilerine

Sahib-i kemalât efendim hazretleri.

Zât-ı âlilerinizi Selânik’te bulunduğum cihetle daha çocukluğumdan beri ismen ve şahsen tnımak şerefini haiz ve zî-kıymet âsâr-ı edebiyenizin mütalâasından sonra da fazl-u kemal ve iktidâr-ı hanenizin meclûbfazl-u olanlar meyânında dâhil olmfazl-uştfazl-um.

Gerçeği bilen, koruyanın huzuruna Olgunluk sahibi saygıdeğer efendim.

Zatıalilerinizi Selanik’te bulunduğum süre zarfında daha çocukluğumdan beri ismen ve şahsen tanımak şerefine sahip olduğumdan, sizin kıymetli edebi eserlerinizi inceledikten sonra sizin olgunluk ve fazilet yeri olan hanenizin iktidarının bağımlısı olanlar arasına katılmıştım.

(17)

6 bqa

Vakı’a büyüklüğünüzün meczubu olan kalbî hissiyât-ı hürmet ve ta’zimini arz ve takdim için bir defacık olsun ziyareti şeref-i nisârınıza şitâb etmeyi pek çok dakikalar ateşin tehalüklerle zihnimden geçirmiştir. Lâkin tahsil yolunda seneler kadar memleketten uzak bulunmak mecburiyeti bu şerefe nailiyetime müsaade etmiyordu. Zât-ı şeref-i müşafehenize lâyık olanlar seviyesinde bulunamamak bedbahtlığı da müştakı olduğum o âlî sâadetin tecellisine bir lisân-ı tasavvur olunamaz mı? Lâkin bu mâniaların hiç biri nûr-ı kemâlatnûr-ınnûr-ıznûr-ın a’mak-nûr-ı ruhu

Bununla birlikte büyüklüğünüzün deli gibi bağlısı olan kalbimin hürmet ve saygı duygularını arz ve takdim için bir defacık olsun şeref dağıtan ziyaretinizi çabucak gerçekleştirmeyi pek çok dakikalar büyük bir arzu ve istekle zihnimden geçirmiştim. Lakin eğitim için senelerce memleketten uzak bulunmak mecburiyeti bu şerefe ulaşmamı engelledi. Sizinle yüz yüze konuşma şerefine layık olanlar seviyesinde bulunamamak talihsizliği de arzu ettiğim o yüce saadet duygusunun anlatılmasına uygun bir dil düşünülemez mi? Lakin bu engellerin hiçbiri olgunluğunuzun nuru, ruhunuzun derinliği,

(18)

6 br

intişâriyeti… ilim ve irfanınızdan feyz için olmamı bir an bile te’hir edememiştir. (Asrımız)’da parlak sütunlar vücuda getiren o münevver âsâr-ı fikriyenizi seve seve sevine sevine gördükçe ulviyet ve dimağiyenize karşı mevcûd olan meftûniyetim tevessü’ ediyor. Hakikat! O muhterem gazetenizle Matbûat-ı Osmaniyemizin terakkiyât-ı medeniyyeye lâyık bir mevki-i mu’allâya is’âline hâdim olduğunuzdan dolayı şâyân-ı takdissiniz. Vak’ıa sâye-yi şâhânede Memâlik-i Osmaniye’nin her noktasında efkâr-ı terakkiperverâne sâha-i inkişâf olan yüzlerce gazeteler nazar-ı şükr ve memnuniyetle görülmektedir.

yaygınlığı… İlim ve irfanınızdan etkilenmemi bir an bile engelleyememiştir. Yüzyılımızda parlak sütunlar vücuda getiren o aydın fikir eserlerinizi seve seve, sevine sevine gördükçe yüceliğinize ve aklınıza karşı mevcut olan bağlılığım genişliyor. Gerçekten! O muhterem gazetenizle Osmanlı basınının çağdaş gelişmesine uygun bir yüksek mevki kazandırmaya hizmet etmenizden dolayı kutlanmaya değersiniz. Bununla birlikte sayenizde Osmanlı ülkesinin her noktasında fikirlerin keşfedilmesinde, gelişip ilerlemesinde etkili olan yüzlerce gazete olumlu bir şekilde ve memnuniyetle görülmektedir.

(19)

6 bra

Lâkin bilmem nasıl bir hiss-i cezbe-dârın te’sir-i mukavem-sûzu asrın takib-i mütalâ’asından duyduğum zevki, edindiğim itminân-bahş ma’lûmâtı diğerlerinde bulamadğımı bütün kalbimle bir tarz-ı husussiyette itiraf ve ilâna bendenizi sevk ediyor. Enzâr-ı âlem-i kanlar içinde kalan dumanlı ufuklara bürünen müntehâ-yı şarka kadar cezb eden vekayi’i câriyeyi menâbi’i muhtelife-i mevcudiyeden ta’kip ve tetkik etmek muktezâ-yı mesleğimdir. İstifade-bahş gazetenizde her hususda olduğu gibi mes’ele-yi hazıra ait hususatta dahi ta’kip etmekte olduğunuz meslek asrî ve şâyan-ı tebcil muharrirlerini ebedî bir nâm-ı istirhamla

Lakin bilmem nasıl bir çekici duyguların kuvvetli, hararetli etkisi yüzyılın takip edilen görüşlerinden duyduğum zevki, edindiğim güven verici bilgileri, diğerlerinde bulamadığımı bütün kalbimle özel bir şekilde itiraf ve ilana bendenizi sevk ediyor. Dünyanın gözünde kanlar içinde kalan dumanlı ufuklara bürünen doğunun en ücra köşelerine kadar çekilen olayların kaynaklarını çeşitli yerlerden takip etmek ve araştırmak mesleğimin gereğidir. Yararlı olan gazetenizde her hususta olduğu gibi günümüz meselelerine ait konularda dahi takip etmekte olduğunuz meslek, çağdaş ve dikkate değer yazarlarını ebedi bir saygıyla

(20)

6 bs

yâd ettirecektir. Vukuf ve ma’lumâtınızdaki vüs’ate muhakeme-i dimağiyyenizdeki kuvvet istihrâc-ı hakayık, hulâsa her hususta büyüklüğünüzü düşündükçe Selânikli bulunduğuma bir hiss-i saadetle seviniyorum. Daha doğrusunu isterseniz göğsümün bir hisi gurur ile kabardığını duyuyorum. Asıl maksad-ı nâcizânem gazeteniz muhteviyatının herkese olduğu gibi bendenize de bahşettiği istifadelerden dolayı medyun olduğum teşekkürâtı acizâne arz etmek idi. Fakat dimağımda canlanan evsâf ve mezâyâ-yı ekmelâneleri

anacaktır. Olayları kavrayışınız ve bilginizdeki genişliği, muhakeme kuvvetini, gerçekleri çıkarmadaki gücünüzü özetle her hususta büyüklüğünüzü düşündükçe Selanikli olduğuma bir mutluluk hissiyle deviniyorum. Daha doğrusunu isterseniz göğsümün bir gurur duygusu ile kabardığını duyuyorum. Asıl naçizane maksadım gazeteniz içeriğinin herkese olduğu gibi bendenize de sağladığı faydalardan dolayı bağlısı olduğumu acizane teşekkürlerle arz etmek idi. Fakat aklımda canlanan özellikle ve olgun vasıflar

(21)

6 bsa

zât-ı fâzılânelerinize karşı ruhumdan kopup gelen ihtram sayhalarını bu surette tefsire vesile-i cemile teşkil etti. Vicdanî olan ma’ruzâtın âciz bir kalemden çıkmış olduğu için safvet-i nezâhiyetini zayi etmez sanırım. Bâkî takdim-i ihtiramât ederim fendim hazretleri.

Erkân-ı Harbiye namzeti Mülâzım-ı Evvel Mustafa Kemal.

fazilet sahibi olan şahsınıza karşı ruhumdan kopup gelen hürmet sayfalarını bu suretle açıklanan güzel sebepleri teşkil etti. Vicdani olan maruzatım aciz bir kalemden çıkmış olduğu için temiz bir saflığı kaybetmez sanırım. Sonsuz saygılarımı sunarım efendim.

(22)

Ek-3

Mustafa Kemal’in Üsteğmen Rütbesindeyken Yazdığı Mektup

Rıza Tevfik Beyefendiye 23 Mart 1319

Nazar-ı ârifenenize arzolunan bu naçiz kart ihtimal mucib-i istiğrabınız olacaktır. Fakat meftun-i mealiyat olan bir kalb için keşfettiği değer-i marifetten müstefit olmak ma’kes-i meziyet olduğundan şüphe etmediği bir zat-ı faziletpervere takdim-i uhuvvet etmek mazhar-ı müşafehe olmak lüzumuna vabeste değildir, zannederim.

Fazl-u irfanınızın perestikşârı olan en sevgili kardeşlerimden bir ikisinin zat-ı vâlâlarına karşı mütehassis odukları âsar-ı hürmet ve uhuvvetten kalbimin tehi olması bendeniz için en acı bir hüsran-ı elimdir.

Ayn-ı hiss-i samimiyetin bendenize de bahşını istirham edecektim. Ümit ederim ki diriğ buyurulmaz.

Erkânıharb namzetlerinden mulâzımıevvel Mustafa Kemal

Rıza Tevfik Beyefendiye 23 Mart 1903

Yüksek huzurunuza sunulan bu değersiz kart sizi belki de şaşırtacaktır.

Fakat yüksek düşüncelere tutkum olan bir gönül için, keşfettiği bir bilgi hazinesinden yararlanmayı üstünlük sayacağına inandığı siz erdemli kişiye sevgilerini sunmak, herhalde önceden tanışmaya bağlı değildir sanırım. Bilgi ve erdeminizin hayranı olan sevgili kardeşlerimden bir ikisinin yüksek kişiliğinize karşı duyduğu saygı ve sevgiden kalbimin yoksun oluşu bendeniz için acı bir boşluktur.

Aynı içtenlikle duyguların bendenize de bahşedilmesini rica edecektim. Ümit ederim ki dileğim geri çevrilmez.

Kurmay adayı Üsteğmen Mustafa Kemal Borak, Sadi (2004). Atatürk’ün Özel Mektupları, Ankara: Kırmızı Beyaz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu konfe- ranslarda tropikal mimarlık, bir dizi iklime duyarlı tasarım uygulaması olarak tanım- lanmış ve mimarlar tropik bölgelere uygun, basit, ekonomik, etkili ve yerel

Sp-a Sitting area port side width Ss- a Sitting area starboard side width Sp-b Sitting area port side Ss- b Sitting area starboard side Sp-c Sitting area port side Ss- c Sitting

Taşınabilir kültür varlıkları için ağırlıklı olarak, arkeolojik kazı ve araştırmalara dayanan arkeolojik eserlerin korunması ve müzecilik hareketi ile daha geç

Sakarya İli Geyve İlçesi Geleneksel Konut Mimarisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı,

Tasarlanan mekân için ortalama günışığı faktörü bilgisi ile belirlenen yapay aydın- latma kapalılık oranı, o mekân için gerekli aydınlık düzeyinin değerine

Şekil 1’de görüldüğü gibi otomatik bina yönetmelik uygunluk kontrol sistemlerinin uygulanması için temel gereklilik, nesne tabanlı BIM modellerinin ACCC için gerekli

yüzyıl başlarının modernist ve ulusal idealleri doğrultusunda şekillenen mekân pratiklerinin doğal bir sonucu olarak kent- sel ölçekte tanımlı bir alan şeklinde ortaya

ağaç payanda, sonra ağaç poligon kilit, koruyucu dolgu tahkimat: içi taş doldurulmuş ağaç domuz damlan, deneme uzunluğu 26 m, tahkimat başan­ lı olmamıştır (Şekil 8).