-tlA...11.1.)....TuDllrAlkiIJ.Y'DJt""Aur:ıı.'şJl.hu:rmWllJ'IIA.ru,~Eıllnll.lşt!LIitUl&llsLIIU...D!lieLllrg~işILi..ıOlSiiI,'Yı:.ı,-'''2....2..1E;a.[Z4IPur....pm!lL<i2i101l001lO3ı...-
--=-,55-ZAHİR-İ FARYADİ'NİN MASNU'KAsİDEsİ
Dr. VeyisDEGİRMENÇAY· ÖZET
VI/XII.yüzyılda yaşamış han'ınTürkasıllı büyUkşairlerinden
olan Zahir·i Ffu"yılbi'nin 100 beyitlik masnCı' bir kasidesi vardır.
Kasidenin her bir ya da birkaç beyti, bir bedii sanata örnek olup 81
bedii sanatı içermektedir. Kaside, muzari bahri müsemmen·i
ahreb·i mekffıf-i maksOr mef'Ulü/ffiiıatülmeOOlü/ffii!fit vezinli ve
(;i)
ar
kafiyelidir.Bu makalede, tarafımızdan tenkitli metni yapılıp lranşintısf
dergisindeyayınlanacakolan Zahir-i Ffu"yfibi'nin kasidesi Türkçe'ye çevrilmişvesanatları anlatılmıştır.
zahir-İ Farylibi l
iruddin Ebu'I-Fazl Tahir b. Muhammed-İ Faryabl', İran'm büyük
airlerindendir. Şiirlerinde "Zahir" mahlasını kuııanmıştır. Belh
yakınlarında yer alan Cuzcan'a bagh Faryab köyünde dünyaya gelmiştir. VI/XII.
yUzyılın ilkyarısının ortalarında dogmuştur.
Şair, gençlik yıııarını F§ryab ve Nişab11r'da geçirmiştir. Nişabı1r 'da nakit
ilimIerinyanı sıraakli i1imlerle deilgilenmiş, Arapedebiyatı,felsefe, matematik ve
hey'et ilimIerinde derinleşmiş; şiir söyleyecek derecede Arapça ögrenmiş ve
astronomiyle ilgiliaraştırmalardayapmıştır.
582/1186'den sonra ilk olarakİsfahan'a gitmişve oradayaklaşıkbir buçukyıl
kalmış;daha sonra oradan sırasıylaMazenderan'a ve Azerbaycan'agitmişve uzun
*Atatllrk Üniversitesi Fen-Edebiyat FakültesiDowı Dilleri veEdebiyatıarı Bölümü Öyetim
Üyesi.
1Genişbilgi için bkz.:Zahinıddin-i Ffu'yibi,Divan-' Zahiruddin-i Faryabi(tsh. Hicı Şeyh
Ahmed·i Şirazi), Tahran, 1361 hş., s. 2-7; Saffi, Zebihullah,Ttirfh-i Edebiyyat der 1ran,
Tahran, 1371hş.,II, 750-758;M.NazifŞahinogıu,"Zahfr-iFtiryabf",İslamAnsiklopedisi,
-56-V.Depirmenı:ay: Zıbtr-j FApAbi'ninMupa'KasideBi
süre orada Atabek sultanlarının hizmetinde bulunmuştur. Bu arada yaklaşık bir
buçukyılda Irak'tayaşamıştır.
Zahir, sultanlar, vezirler ve ileri gelenlerden birçok kişiye methiyeler
söylemiştir. Bunlardan, Hucend ileri gelenlerinden Sadr-i Hucend, Nişabur valisi
Doganşah (569-58iiii73-i185), Bavendliler sultanı Ebu'l-Hasan Erdeşir
(568-602/1 172-1205), Azerbaycan Atabeklerinden Atabek Kızıl Arslan
(582-587/1186-II 91), Irak Selçuklularının son hükümdarı Tujlful b. Arslan (573-590/1i77-i194),
yine Azerbaycan Atabeklerinden Atabek Nusretuddin Ebubekir
(587-607/1191-1210) ve Anadolu SelçuklusultanıRukneddin Süleymanşahb. Kılıç ArslanII
(598-600/1200-i203) zikredilebilir.
Şair, hayatının sonlarında sultanlarınhizmetindebulunmayı bırakıpibadet ve
iHmle meşgulolmuş; Tebriz'de 59811203 yılında hayata gözlerinikapamışve orada
defnedilmiştir.
Zahir, Cemliluddin-i İsfahani, Mucıruddin-i Beylekani, Hakanı-yi Şirvlinf,
Nizamı-yiGencevi, Esir·i Ahsiketi gibi hicri altıncı asrın ünlüşairleriyle çagdaştır.
Şiirlerindeki ifadesine göre çagdaşlarının hiçbirinden bir şeyalmamışve kendisini
hepsinden daha üstün saymıştır.Zahir'in sözü, latif, saglam, seçkin, akıcı ve fasihtir.
Asılgücü ve hüneri kasidelerindedir. Gazelleri de kasideleri kadar güzeldir.
Eserleri
a- Yediyıldızınterazi burcundakikıranı ile ilgili bir risale. Söz konusu risale
elde mevcut degildir.
b· Divan; Fdryabi'nin divanı, kaside, gazel, kıta, terkib-i bend, mesnevi ve
rubailerdenoluşmaktadır.Birkaç defaİran'da basılmıştır.
c- Masnfl' Kaside: Şairin hayatı ve eserleri hakkında bilgi veren hiçbir
kaynakta söz edilmeyen, her beyti bedii sanatlardan bir sanata örnek olan yüz
beyitlik bir bedi'iyye kasidesidir2.
MasnOI Kaside, Türkçe Çevirisi veSanatlarınınAnlatımı
Kasidenin çevirisine ve sanatların anlatımına geçmeden önce bedi' iyye veya
kaside-i masnO'a hakkında kısaca bilgi verecek olursak, bedı'iyye veya kaside-i
masnl1'a, üç türeayrılır.Birincisi, her beyti, bir ya da birkaç bedil sanat için tam bir
örnek sayılabilecek şekilde bütün sanatları içinde bulunduran kaside; ikincisi, tüm
beyitlerinde aynı bedii sanata yer verilen kaside; üçüncüsü, her birkaç beyitte bir
2 Kaside, VeyisDe~irmençay, "Kastde-i Masnu 'a-i Zahfr-i Fdrydbt" adıyla Iranşinasıderginde
-aA...tLl.'ı...;Tullı.ı:rı,ıki~yaut..t.Au:rJllaşUJtıl.[lrmlllalLlJ.llIanı:ı....ı:.Eı.ll.D':ı.ı.tjW·tlllllllill.Q~D!J;.erı:ı:l;ıııisiLi ~S:ıı;ayl'J.J.42,,-2..a;E..ı;rzllluu:ruwmill..4201ll01il3'--
...;.-,57-çeşitli bahir ve kafiyede birkaçmısraveya beytinçıktıgı ve onlarda bediisanatların
da getirildigitevşiMtve daireleri içeren kasidedir3.
Zahir-i Faryabl'nin kasidesi birinci türden bir kaside olup, yüz beyittir ve
muzari bahri müsemmen-i ahreb-i mekffif-i maksOr, mef'OIUlfllila-tUlmetaıIUlffiilat
vezinli ve
U)
yani mukayyed ve mllrdefkafiyelidir. Revi harfi () ve ridf-i asli harfi(i)elifiir. Kaside, 81 bediisanatıiçermektedir ve32.ve SI. beyiderdenanlaşıldıgıüzere
bir vezire methiye olaraksöylenmiştir.
i\;~ if;i) Fet..
i"
1 ' _ '~U i ) '('"IJ ~,-.~ Jır,--J
".-1- Bahçenin, sümbül ve gülle Nigdristan gibiolduğu şimdi.sabah vaktidir; ey sevgili! Sabahşarabınısun.
Tecnfs-İ tAm: İmıa ve telaffuzbakımından aynı,anlam bakımından farklıolan
kelimeler bir aradagetirilmiştir.Jif; 'Jif; .
2
2-Eydoğulu oğlan! Saçınıaç. Ey zühre yüzlü güzel! Yüziinü göster.
Tersi': Beytin mısralarındaki kelimelerin hepsi, karşılıklı olarak vezin ve
kafiyebakımındanbirbirine uygundur.
3 4
)..L...o.J""!..:.ıL.IJj ';,J-J'
.;.,5 "..;
.}L... ).\.ıL...r....:a....-Jj~.r.----' OJj iJ L.-.3- Mademki her an neflSler tuzaklara yönelmektedirler, o halde saki, senakıl
kulağınıitaattenayırma.
1 lü!ıçgibf gamz'!nf.'" W"f)"n hi..;)ln/dnn çıkarma: kıvrım kıvrımzülfünün ucuyla bizim yolumuzu kesme.
3 Geniş bilgi için bkz.; Veyis De~innençay, İran Edebiyatında Bedi'iyye veya Kastde-i
-58-VıDeeirmeoçay- Zabir-j FlryAbi'nin MasnQ' Kasidcsj
Tecnis-i lillıık: Cinaslı kelimelerin baş harfleri farklı ve mahreçleri de birbirindenuzaktır. tlk beyitte •.:..ıl"IJ,..:..ıla!.)•
..,..;\;~
5
":"';J,;3'
J~J"":'...&.b-..H'~1 ~J 6 ...:....:.L-t~ ı:ıL-Jr
i,,"",:"
~jl~IJ~LAJ>.~~L-J~~~,)
h-;"
~J-J
IJ.J-'!':~J~.:..-:S .J""'!~5- Dolasam zamanıdır, şimdi senin boynuna elimi, sevgilinin bileğindeki
bilezik gibi.
6- Bulut, inciden bahçenin gelinlerine bi/ezikyaptı;gül, Ifil gibi olankırmızı
şarabınüzerinde abajur oldu.
Tecnis-i nakıs: Birbirine benzer kelimelerin harfleri aynı, harekeleri farklıdır. ,)~ 'J~i i~,
,)."....
, ..lo.J~i . . '
7- Bu dertli canın feryadından dolayı ney gibi oldum; bu yaşlı gözün
ağlamasından dolayı kıladöndüm.
Tecnis-i Zftid: tmla ve telaffuzları birbirine benzeyen kelimelerin birinin sonunda fazla birharfvardır. ~r 'ı.Sr14!\;,J\;.
--5.
.-.r~
8 L...IJ4.-lijLi,;:-...sı ~I•...L...jj Li
8- Ey bizim canımızin kendisiyle övünç duyduğu! Yaşamıyoruz; senin gam
sokağının başındakumar oynuyoruz.
Tecnis-i mürekkep: tmla vetelaffuzları birbirine benzeyen kelimelerin biri tek, digeri iki kelimedenoluşmuştur.•-lij \; u-lij\;.
-4A...ıı.ı'ı...IUüu.raıkiwvallt",cAl.I.rAl8swtlllrmlllilıu.lı...r.ı.1,l;<ElliDlwtjcutül&sQM.MD.liler05~.misiL.lillŞıILlYcı.12...2~E....rz...u....ruuım...2...0...Q3",--
~-59-9- Sığırcık kuşunun daldan dala konduğu şimdi, ırmak kenarında bal gibi
tatlı şarabıiç.
Tecnis-i mükerrer: Yan yana bulunan iki kelimeden birincisinin son kısmıylaikincisininimıavetelaffuzları aynıdır.)...'JI""';'Uo .
10- Senin huzuruna çıkma arzusu, benim nefsimi düşkünleştirdi; senin
dopdoluşarabın,benimcanıma ateş attı.
Tecnis-i mutarraf: İmıa ve telaffuzları birbirine benzeyen kelimelerin son harfleri degişiktir.}".t-
,'-:''1'''':' .
II
11- Ey küçük ağızlı sevgilim! Seraptatatlı ve içimihoş su isteyen bir susuz gibi sana gönülbağlamışım.
Tecnis-i hatti: İmliive telaffuzları birbirine benzeyen kelimelerin noktaları farklıdır. ~,~.
12
12- Okıvrımfarla dolu zü/fünün ıstırabından dolayıdertliyim, kararsızım; o
mahmur gözünişvesinden dolayıhülyalaradalmışım.
Sec'·i mütevizin: Birinci mısradaki kelimeler, ikinci mısrada karşıtı olan kelimelerle sadecevezİn bakımındanuygundur. Muvdzene sanatıyla aynıdır.
13- Bir gece olsun gönlümü bekleme yükünden kurtar; bir gün olsun hali
-60- VDeeirmeuçar' ZaMr.jFAı:y8WuinMaSUQ' Kuidesi
Sec'-i mutarraf: Kelime, karinesi olan kelimeyle kafiye bakımından aynı
vezinbakımından farklıdır.;IJf,;~i.
14
14- Sana olan ilgimi hiç kesmedim; fakat o büyücüsaçından dolayı benim
işimhep bozuluyor, karmaşıkbir halalıyordu.
MaklOb-i ba'z: Bir kelimede bulunan harfler kısmen ters çevrilerekbaşka
bir kelime eldeedilmiştir. .ı.;b,,6:- ,.ı.;I,,~6:-.
15
15- Neşe hazinesi, zevk ve sefa meclisi ve savaş feryadı vardır; parlak
görüşü, güneşgibikaynağıvesevgili gibi yüzüvardır.
Maklfib-i kül: Bir kelimede bulunan harfler tamamen ters çevrilerek başka
bir kelime eldeedilmiştir. ;~
'.s1;:4
,~.
16- Ferahlatıcı ve muradı olan bir sözüm var; onu parayla kendine ram
etmeyeçalışma; hepsini benimpiyonlarımsay.
MaklOb-i müstevi: Beyitteki her ikimısra, tersindenokundug-tındadüzu gibi
olmaktadır.
17- Sultan. düşmanlığıyüzünden beni kendisindenuzaklaştırıyar; oysa ben, gönle huzur veren yüzün arzusuylasararmışvezayıflamışım.
...ııA...ı
...
'l...Tulll1.rıwkli,Jiy.ul...cAu.r....şl1lllı.ı..rmwaı.lliIl.ru.I...ı;E....Oaı.It""jlllllil'ı.ııU...D...erLie...is"-i...S...ayı.ı.I....22...,..;Eoı&.rz-wu....r.MJum...2""'OO...3'-- --=.,61·18- Avcı. avını kementle tuzağa getirir; bizi her zaman güçten kuvvetten
alıkoyar.
İştikak:Beyitteaynıköktentüremişkelimeler bir aradakullanılmıştır...l:--' •.)~.
19- Ey güzel! Büyülüganızen, akimilkarışımyar; yakut renkliağzmvesiyah zü/fünsabrımıtüketiyor.
Rakta: Beyit bir harfinoktalı,bir harfinoktasızkelimelerdenoluşmuştur.
20- Zamaneninişigücü belli deği/dir;suyun, işhususunda su işinden başka işiyoktur.
Reddü's-sadr 'ale'I-'acuz: Beytinbaşındaki kelime, sonunda dagelmiştir. .)LS
21- O amber kokulu saç ve o kıvrım kıvrım zülüj, daha ne zamana kadar
benim gönlümeayrılıkyükünü yükleyecekler?!
ReddO's-sadr 'ale'I-'acuz (İkinci türü): Bir kökten türememiş, fakat bir kökten türemiş gibi görünen ve anlarnca da farklı olan iki kelimeden biri, beytin başında di~erisonundagelmiştir.)1-4\;
,)4 .
(?)-62-Ve Deeirmença)': Zabir-j FI[}'ibi'nin MunO' Kasjdesi
22- Seninkararsızzülfün, ay (gibi olan yüzünü) gölgelediğiiçin, o kararsız
zülfündendolayıuykusuzum vekararsızım.
Reddü's-sadr 'ale'I-'acuz (Üçüncü türü): İmıa, telaffuz ve anlarn
bakımından aynı olan kelime, hem beytin ilk mısraının haşvinde hem de ikinci
mısramsonundagelmiştir.)}u! ,)} u! .
23- Bülbülün güldalındakiferyadmı işittiğimzaman, sabah vakti gönlümden binlerceferyat ederim.
Reddü's-sadr 'ale'l-'acuz (Dördüncü türü): İınlave telaffuzda aynı, fakat anlamda farklı olan iki kelimeden biri, ilk mısram haşvinde diğeri ikinci mısram sonundagelmiştir.)1... ,)....
24- Benim kanlı gözyaşım, yukarıdan aşağı inen sel gibi yuvarlanarakaktı,
aman!
Reddü's-sadr 'ale'I-'acuz (Beşincitürü): Bir kökten tUrememiş, fakat bir köktentüremişgibi görünen ve anlarnca da farklıolan iki kelimeden biri, beytin ilk
mısramın haşvinde, digeri ikincimısramsonundagelmiştir.).bJI,)~.
~tf
25 JL
JL-.:-
~L:....-J~ ~L....AO:-.r----25- Onunaşkının cefasınınvegüzelliğinin parlaklığının sayısını,mavi renkli gökyüzünün üzerine yazmak mümkündeğildir.
-AA...ılJ.)..JTuUu:rııki~yallIt.AAu:rlııaııııtıl[Jrmlllialll.llJarııl,J:<E.wpsıııtiwtUIUSILQJ.lD:ı:ıcrIJ:gı.lli·şLi~SaIlJYI.l.I",,22~EiLlrı'll"l.LIruıumIL&l20ıwOiol.3
~.63-ReddU's-sadr 'ale'J·'acuz (Altıncı türU): Bir kökten türemiş, anlarnca aynı, fakat sigadafarklıiki kelimeden biri, beytinbaşında, digeri sonundagelmiştir. JL-,~
26- Sabah gibi (parlak) yüziin ve gece gibi (siyah) ziilfün olmayınca bana giindüz gece, şarapnamaz ve giil de diken gibidir.
Tezid: Beyitte birbirinezıtkelimeler bir aradagelmiştir. l..;.Jj'lSJJ~J~ ,~ J\o:.
.$
h,:,~•.:ıjJJ.27
27- Omit gözüme beklemekten dolayı ak düştü; ey postacı kuş:' Saha
rüzgarındanbir haber getir.
'Itab:Serzenişve nazlanmadabulunulmuştur (?). 'Jı..:..ı
28
29
~ ~ ..r'~y.
l:--
r:--'
:ra
.:.-.;l~J-:"-foLS.,..! J
..;s
.r'..;.Jj ~.:re
ro
28- Ahkeşke!Ben sabah vakti esen sabarüzgarı olsaydımda kendi haberimi kendim sevgilimeulaştırsaydım.
29- Onun gam eli, ds;zülfü ve kıvrımlarla dolusaçıgibi uzandı, zalimleşti; eygönül! Sen dayan.
İsti'ire: -'::---1~ibaresinde J:.oI kelimesi birvarlıga benzetilmiş ve onun geregi olan bir kelimeyle(~)birliktekullanılmıştır.
-64-y.Ddlrmepu)" Zlblr-I Fir)"bt'PjPMıspB'Kilidea;
30- Çölün, baştan başa bahçe ve çimenlik gibiolduğu şimdi ateşgibişarap
ve tam ayaraltınpara gerek."; .
Müzdevİç:Beyitte secili kelimeler art arda veya birbirineyakın gelmiştir.,.:,....:..)
JI:f''J~.)!r-:-,~!eJ
'Ö
i~•31
31- Özellikle buganlerde bahar bulutu. büyük vezirin inci saçan eli ve kalemi gibi inci saçmayabaşladı.
Hüsn-İ tahallus: Şair. teşbipten sonra güzel bir münasebetle memduhunun
methinebaşlamıştır.
[:.·'1..:.ıl&.I
.r.:- r
32- Mutlu vezir, kaleminin ucuyla adalet ve bağış ayetlerini zamanın
yapraklarıüzerineşöyle yazdı:
Mürli'lit-İ nazir: Beyitte anlam bakımından birbirine uygun kelimeler bir
aradazikrediimiştir. ~~,JIJJI,..:.ı~T
'rli .
33
33- inciocağı, edepmekanı, cömertlik madeni; ödül denizi. bağış dünyası ve nazlanma merkezi.
Ta'didu's-slfiU:Memduhla ilgilisıfatlar peş peşe zikredilmiştir.
34
~."...ı'c..I.A
.).r5
w
J'rur.r5..c...5.:.ıT ~~34- O, ha/ka -ilkbahardayağmurtane/erinin susuz ekineyaptığıgibi- genel
birbağıştabulunur.
~A~Üı.ı·...TLJtI.u.rAlkiIJCY8L1t~Au.r"'''lIJtı~rmIllLl8IAJaru.I....E""Qs...tjLlolttlIlilŞ:ıo.U.MD,,"er~2...is...1 ...SallLlv....I ....22...E....rz....u""'ru...m...,2Q""O..3 -=-.65.
35
35- Küfar ve din, senin aklının himayesi altındadır; senin kadrinin
makamının yüceliği karşısındaövünç,ardır.
Muhtemilu'z-zıddeyn: Beyit, hem övgüyü hem de yergiyi içerecek şekilde söylenmiştir.
36
36- Zatın, hilm ve (verdiği) sözde durma dünyasıdır; fakat bulutun elini
bağışlarzyla utandırır.
Te'ktdu'l·medh bimli yuşbihu'z-zemm: Övülen, önce yeriIiyonnuş gibi
gösterilmiş,fakat gerçekteövillmüştür.
37
.:.LClI
.r-J.:ı~j.JJ~'--!.;--o..i-L..,;).JT~
37- Senin adaletinle vezamanınla ne kadar övünç duysalar değer. Ey akıl/
Ovünme ve övünç duyma yeridir.
İltifst: Söz, gaipten muhataba, muhataptan gaibedöndürtilmüştUr.
38
38- Yüce göğün sağ tarafı/eli, senin sol elin kadardır; büyük okyanusun
zenginliği,seninsağelinkadardır.
İhAm: Uzak veyakınbirden fazla anlamıolan kelimenin, digeranlamlarıyla
birlikteasılolarakuzakanlamı kastediimiştir. )~ ,~.
-66-y.Ddirmcouy; 2Mbir-jFlı:yAbt'nio Maıoa' Kaıldesi
39- Senin elin,yı/andili gibi olan kaleminin zaferiyle ülkedüşmanının ağzına
öldürücü zehri doktü.
Teşbth-i sarth: Beyitte teşbihin dört unsuru açık olarak bulunmaktadır.
Benzeyen4et..;. benzetilenJl.ı:>1.0 benzetmeedatı ı:>~ benzeme yönü
.:...:?":» .
40
40- Eğer bulut, yığınlarca inci ve mücevher, gümüş ve altm saçarsa, senin eline bulut denilebilir.
Teşbih-i meşrQt: Teşbihte şart bulunmaktadır.
41
41- Senin nilüferin (yüzün), lalelikteki suyakanmışgül/e öyle sanat gösterdi ki erkeklerkadınoldular.
Teşbih-i kinaye: Benzetmede, benzetme edatı atılıp benzetilen benzeyen
yerindezikredilmiştir.)):' .
42- Akla göre her ikisi bir cevherdendirler; senin hayat veren sözün ve
şahlara Idyıkinci.
Teşbth-itesviye: Birkaçşeybirşeye benzetiimiştir.
43- Kılıcı, -ki düşmanının göğsü, kını olsun- elinde AI/ahım Arslanı'mn
...aA....(ı.ı.·J...IuU.ı.ı:[:I'Ikil):yawt..t.AU[:.Ii.ş~tıı.ı;[mWlUaıllJ.nı:u:EıIlQs:utlllJtUlUliIlU...ı<Dıı;.efiuwiılI..i..:ıS&BYuı..2..2...ı:E:..ı;!"Z,lduü.t.wumııı....lı2ıııOOilal3i...- -=-,67.
Haşv-imelib: Sözde güzellik katanfazlalıktır.
ri::
~ ~,)~4S'. JWIJ\...;I44 45
..J:....-.:S~. '.r--';··.:ıı"'-9".,~f'$ı .:ıL...-..o,.:.
i;",:"ı..--.;..~,)~~.IiL...;
44- Düşmanlar, eğer gizlice senin gıybetini yaparlarsa, ancak kendi
ahlaksızlıklarınıortayaçıkarmışolurlar.
45- Nitekim bulutun yüzeylerinde koyuluk olur; zira bu, bahardaki asli bir temizliktir.
İrsAI-i mesel: Her iki beytin ikinci mısralarında, anlamı pekiştirmek için atasözUgetirilmiştir.
46
46- Hertaş parçası, değerlimücevher olamaz; her ceylangöbeğiTatar m/ski olamaz.
İrsAlu'l-meseleyn: Beytin her iki mısraında, anlamı pekiştirmek için
atasözlerigetirilmiştir.
47
47- Senin erdemin, güneşin kaynağı gibi açıktır; senin hilmin. parlakgörüş
gibisağlamdır.
Zu'l-k8fiyeteyn: Beyit, iki kafiyeye sahiptir.;Iyl,;~TI':-I,r..-,.:-1.*.
48
48- Eypadişah! Bu, ya senin kaleminin büyüleyid sözüdür ya mucizedir ya da Yaratıcmınlütfunun bir eseridir.
-68-Yı Delt!rwepı:a)';Zabtroi noiWpip MupO'Kaıideıi
49
49- Gökyiizüne, "Senin ışığın mıyoksagüneşin ıŞığı mıdaha iyidir?" dedim.
Oda, "Sultanın vezirining6nulışığıdaha iyidir" dedi.
SuA) ve cevap: Şair, kendisiylemuhatabı arasındaki konuşmayı soru cevap şeklindeifadeetmiştir.
50
50- Yeryüzü, seningelişinin şerejiylezühal (gökyüzü) mahalli olur; gökyüzü, seninatının (çıkardığı)tozla yeryüzü gibi olur.
Teşbth-i 'aks:Teşbihinikitarafıbirbirinebenzetilmiştir.
L...;I~ J ..
Si
51- Eğer senin elinse deniz, niçin bulut öfkelendi (gürledi)? Ve eğer senin yüzünse ay, niçin eksilmeyebaşladı?
Teşbih-i izmir: Teşbih, açıkolarak belirtilmemiş; işitenin dikkat etmeden
benzetmeninvarlıgını anlayamayacagı şekilde getirilmiştir.
i...:.~"~ ~
..
52
53
,-:",ı... ıo... .:.-JJ ~ ..:....-; ..:.-~ ~ '-:"'TcSL..A •.,..ı..; ..L.-A~ ~"'--!JJ.J.~JiJL-.cilJj~i ~lti J~~..l.o
J~ ~ J~ ı.rI'~ ...:a...ı.ı ~J .>.J..:...>
.r"
52- Senin elinin, cömertlikzamanındabulutolduğunusöylerler: son derece veciz ve yeterli bir övgüdür.
53- Oağladığıveöfkelendiğizaman su taneleri verir; sensegülduğünve iyi
olduğunzamansayısızinci verirsin.
Teşbih-i tafztl: Methedilen, önce bir şeye benzetiimiş sonra ondan daha
....aA....ı.ı.Ü...TLllu;lrAlkil,J.ys-.ıtu:Au.r.ili"ş~nwrmLI&AIMllIIJl[ul..a:.E...Ds....tjUJ·tI!lIlIsilLQ.ı.ıDiliiIerLilouisILi,lOJS..aYl'-'-""22...E"'rz...u...r ....um...20...0...3'--
-=--,69-54
54- Yücelikte gtJkyüzü gibisin, derecede yüksek birmakarnınvar;sağlamfıkta dağgibisin ve hi/mde veağırbaşlılıktagüçlüsün.
Siyllkatu'l-a'dl1d: Beyine birkaç 51fat zikredilmiş ve bir mUnasebetle memduha nispetedilmiştir.
55
55- Senin görüşün güneş gibi nurlu ve parlaktır; senin zaıın dağ gibi
metanetli vesabırlıdır,
İ'tirazu'l-keUim kable't-temam: Şair, bir söze başlamış ve anlamı
tamamlanmadan önce, onu birbaşkasözletamamlamıştır.
56
56- Senin parlakgörüşün yanında, eygüneş makamlt! Güneşin ışığı eğreli
birışıklır.
Haşv-i mutavassıt:Sözde çirkinlik ve güzeJIik katmayanfazlalıktır.
57
57- Mutluolduğun şimdiat ve elbise iste; kürsiiye otur veşarap iç.
MUlemma': Beyit, Farsça ve Arapça ikiayrıdildesöylenmiştir.
u-lIJI;'1
-70- y,DelirmeDm; ZgMr-;finAWninMUDO'Kaşide';
58- Eger senin lütfununhoşesintisi bu zamanda esecek olsadünyanınher yeri yenidencanlanır, yeşerir.
t~riku's-sıfit:Beyit, çok parlak olmakla birlikteaşırı abartıyladoludur; yani aklen mümkün adeten muhal olan mtibalagayapılmıştır.
59
60
59- Kılıcın, her zaman İslam'ınsüsü ve saltanatın hamisidir; tahtın, mutlu askerihazırlayıcı: bahtıniseyardımcı.
60- Sen, sözün nitelenmesine ihtiyaç duymazsm; senin methin, bizzat söz gelinininkulağınınküpesidir.
Hayrlı: tık beyit, bir kelimesi noktalı bir kelimesi noktasız harflerden oluşmuştur.
61
61- Padişahm fermanının, yürütmeye ve iktidarayaraştığıgibi senin emrin
de, kader gibi alem de yüriitmeye ve iktidaralayıktır.
Teşbih-i mutlak: Beyitte, teşbihin dört unsuru, benzeyen, benzetilen,
benzetme edatı ve benzeme yönü açık olarak bulunmaktadır. Benzeyen ":"'.rA
benzetilen~, benzetmeedatı ~,benzeme yönü )J.:ilJ ~La.;1•
62
63
64
6566
~w~J.~t""!~~.:ıT
jl,)ıJ 'ı~..,..r
J.5,);...J 'ı";'J ' J,)ı..,...ıJ ı,s-"J,) ~J ~j ~.;.ı.-ı ı...;-ı.)lı~,)•.r-f':",)~ .ı...:..:ı~ ı~.J-!,} ~ Lı...s'jJ,)~ı...s' ~~ .;I,j-iJ' J.."...d.ı~J' ~S ,)~jJ":'-'-IiJ,)~ ~4e...-~ ıe.. ' .,
·~~....
T.:ı~ , ) , y -~...r-..r.-
~,.;-.-i:)A....ıı.ı.1....JluUl.Lrkjıu·ı:ıyaıııt...ııA~rIllMŞWhl[Jrmıaallllll.rl:Ll..ı:.EAIIgSWtjwtl.uIS.ıı..U ..ı.ıOe$lrl.liO&aisL.i,;ı,S,iI,1YI.LI. .22lı...1:.E<lJrzr.ııulLJruıu.mILo6ll2QllolO...3 -=-71-67
68
~ ~.f.rJ>T
J> •.ı:--ıiL.:.,;.-~ Jii~.s;l..L-..iJ~ ~I .sJ~ J~tJ J>~4--J
.t:---
t!)
Jıf.:ı~.r--" J~ ~ı.r:--!' >~J) 62- Oyüzü güzelolanvarlıknedir stJyle;parçaları çeşitli. asıl sayısı dörttür.63~ Bazen küçük, bazen büyük; bazen topak boylu. bazen uzun; bazen içine
kapanık. bazendışa açık;bazen semiz, bazenzayıf.
64-Aslı, neZengibarlı ne Rum; fakat Rum ve Zengibar askerlerinin yeri hep
onun içindedir.
65- Sevgilinin ayva tüyleri gibi renkli çehresi gönül aldatır; Hızırsuyu gibi
tatlısözleri güzel ve içaçıcı.
66- Her zaman geceyle dost olan gündüzü kim gördü? Yahut ışığının içinde
olankaranlığıkim gördü?
67-Sabahın kucağındaki örtülükaranlıkgeceye bak; kapkaranlık, fakat bak,
bahar gibi olan yüzün üzerinde.
68- Hülasa eğer onun adını idrak ediyorsan (onun adı için) ondan bu yeni gazelihatıraolaraköğren.
Lügaz: 62-68. beyitlerde manzum biImecevardır. Gizlenenşey,beyan edilen özelliklerden hareket edilerek çözülUr.
69
69- Senin yüzan iizerindeki zülfün. aşıkolan ve inleyen ben gibi; çünkü onun da o yüz üzerindekararıyoktur.
Cem' ve matla-ıgazel: Şair, sevgilinin zülfünü ve kendisini aşıklık, inlerne
ve kararsızlık hükmünde toplamıştır. Birkaç şey, bir hüküm altında toplanmıştır.
Manzume ikinci bir matla' beytiyle devam etmektedir.
70
70- Dolunay. bazen senin güzel yüzün gibidir; nasıl, ayın mahmur nergis gözleri varmıki?
-72-y,Deejrmepgıy:Zıbir.jFl0'8WpipMıiPO' Kasideşi
Tefrik: Şair,önce dolunayi ve sevgilinin yüzünü zikretmiş; sonra aralannda fark bulundugunu ifadeetmiştir. (Ayın malımurgözleri varmıdır?)
71
71- Senin boyunşimşir ağacı,zü/fün sümbül,yanağıngül, ayva tüylerin misk ve yüzünilkbahardır.
Taksim: Şair,birincimısrada beş nesne zikretmiş, sonra her birini ayrı ayrı vasfetmiştir.
72
72- Yüzün, yanan ateşin yansıması gibi çok parlak; canım, yanan ateşin
harareti gibikıvılcımlı.
Cem' ve tefrik: Şair, sevgilinin yüzünü ve kendi canını, yani iki şeyi bir hüküm altında toplamış (parlaklıklalevIi olma), sonra her birini ayrı ayrı vasfetmiştir.
73
73- Senin zülfüne Hata miski demekhatadır; hayırsenin zülfün nerede, Tatar miski nerede?
Cem' ve taksim: Şair, birinci mısrada iki şeyi bir hüküm altında toplamış (güzel kokulu olma), sonra her biriniayrı ayrı vasfetmiştir.
74
75
~J
Jtp
4
e'"
,)1 .,~..;"J'
.c...s
("T" " 1 " . ) .r'"~ . ..r-'
l,:-....
ij.-i.:.r--'J,)~,)4
-S~)"--ilJ ..:-...I~ LJı.; j ~i~ ~
74- Senin büklüm büklüm zülfünedüğümatankişi, benim gönlüme desağlam
--"=!A~.
il
...
T..,a..,r"",ldo.ıy.=.at~A",r...a~st...ır""m...a",la....r...1E""n"'st...i...tü...s....a....
P"'e....rgı..,·s...i ...S"'a...,vl...2""2...E"'n"""ur....u...m"-'2",OO'"""-3 ---"'••33-destan-anJatl türü içerisindedeğerlendirildiğini4 ve bazı araştırrnacılarca aç gözJü
destanı, ramazan yemekleri destanı,yemekdestanı, sımatiyeveya sımatname,
yemeknAme gibi isimlerleanıldığı bilinmektedirs. Bunlardan başka meyveler hatta
bir tek yiyecek, içecek, tatlı ve meyve hakkında da destanlar dOzüldüğünü
görüyoriı26. Aşa~ıda XX. Yüzyıl saz şairlerinden Aşık Mehmed Yakıcl(l879
1950)'nın bir iftar davetini anlattığı şiirinde yenilen ve içilenler kendi gerçek anlamında kullanılmaktadır.
(...)İftarlık taba~sofrayadolmuş/ Makamaçorbasıçokgüzelolmuş
üstünepilavlıbütün etgelmiş/Ardınasuböreği hazırolsun
(...)Cevizlikadayıfcanunade~er/Arkasınabamyahazırmış meğer
Pilav ve yaprakgelmeseyd'eğer/Arkasından hoşafmahzunmu olsun
Anonim HalkŞiiri'nderamazan manileri ve BekçiDestanıiçindeki mizahi
"Paça Faslı" da gerçekten ilginçtir7• Anonim halk şiirinde de yiyecek ve içecek
maddelerinin geçtiğipek çokdörtlüğe rastlanı. Aşağıda çeşitlimani ve türkülerden
alınnuş birkaç dörtlük yer almaktadır. Ancak buralarda da sözün yiyecekten
içecekten çok sevgili veyaasılkonuya bir ayak bir basamakolduğusöylenebilir.
(...)Elmayı ince soydum /Yarındizine koydum
.Afıyetolsun yarim / Sen yedikçe ben doydum
(...)Aman desinler / Şekeryesinler/
Üç(şu) kız şu oğlaııa/Yanmışdesinler
(...)Zeytinyağlı yiyemem / Basrna dafıstangiyernem
Senin gibi cahile / Ben "efendim" diyernem
4Prof. Dr.Pertev Naili Boratav, Türk HalkEdebiyatı, İstanbul,1982,5.26.
sAli Abbas Çınar, Yiyeceklerle İlgili Bazı Şiirlerde Davranışlar ve Tercihler, 5.41-65, Türk
Halk Kü!türüAraştırmaları, ı990/1,TürkMutfa~ı Özel Sayısı, Ankara 1990 (Makalede Aşık AliÇatak'ın YemekJerDestanı, AşıkMusaMerdano~lu'nun Yöremizin Yemekleri,
yineAşık Ali Çatak'mMantı Destanı, Aşık Kemall Bülbül'ün Mısır Ekme~i şiiri, Aşık
İsmail Azerı'nin ve Aşık Zülfikar Divani'nin Yemek Destanı'nın metinlerine de yer
verilmektedir.).; Hayrettin İvgin, "Bazı HalkŞairlerinin Şiirlerinde Yemeklerimiz", Türk
Mutfağı Sempazyumu Bildirileri, Ankara 1982; s.235-243 ; M. Sabri Koz, Aşık
Edebiyatımızda Destan ve Destan Konulan, Türk Halk Edebiyatı veFalklorımda Yeni
GörüşlerlL, Hazırlayan:FeyziHalıcı, 1985,5.92-104... Prof.Dr.AmilÇelebiogıu, "Çocuk Dili (Lisdn·ı Sıbyan) İle Yazılmış Şiirler", Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul 1998,5.489.
6 Afıf Evren'in Konya'da tesbit ettiği Pekmez Helvası Destanı, Ruhsaô'nin Boz Ayran
Destanı, Fikret Karadeniz'in tesbitetti~iAyranDestanı, Borlu Kemal!Baba'nınÇökelek
Şiiri, İhsan Coşkun Atılgan'ın Çayname'si, İspartah Seyrani'nin Meyvalar veKonyalı ;\şık Şem'i'nin Meyva Destanı, Ermenekli Tahsin Efendi'nin Divlek(kavun)namesi,
SorgunluAşıkDemI i'nin SemaverDestanı, ;\şıkYeysel'in bütün illerinbaşyiyeceklerini
saydı~ı deyişi ve nazlre·i kahvesi bunlardanbazılandır. Çınar, a.g.m. s.54 ;İvgin, a.g.m. s.243.
-34- K. Erdobn: ZlldD1vıınl'ndaYineekler
Bunun yanında Gevheri(XVII:ytizyıl)'nin bu gün bile ezgiyle söylenen "Ne bağ duydu ne bağbancı", Dost bağının meyvalan erişti / Ayva benim, elma benim, nar benim" şiirlerinde olduğu gibi· bazı şiirlerde mecaz! anlamlar da
çağnştınlır. Anonim, Saz, Tekke ve Divan şiirinin müştereklerinden olan elma,
kiraz, bal, şeftali; şeker, ayva, badem, bağ, dane, tUltUl (karabiber) gibi yiyecek maddeleri ise daha çok sevgilinin yüzü, yanağı, dudağı gözü ve beninin benzetilenleri olarakşiirlerdepek çok defa geçmektedir.
Divan Şiiri'nde günlük hayat ,vetabiata fazla yerverilmediği ve bunların soyut bir şekilde ele, alındığı, dolayısıyla yiyecek ve içeceklerle ilgili müstakil şiirlerin bulunmadığı kanaati yaygındır. Biz mesneviler· hariç, bunun genellikle
doğruolmakla birliktebazı istisnalarınındaolduğunugördüle.Aşağıda XVI.Yüzyıl
şairlerindenGarami'ninsomun ve odunhakkında söylediği murabba'ı ouna örnek verilebilir:
Çokzamandırikimiz bir sofradakonuşmadık
Cenge girüp biribirimizle elsunuşmadık Sofrasahrasındaesb-i ekle binüpkoşmadık
Karvaşalımgel beri meydanaaslanımsomun
Kapana giden kapar geldikde onun dengini Furuna girsekdi görürdüncihanıncengini Halka diriz bengile divaneler pelhengini Ey yürekler yaresi her yerdeyaranımsomun
Funına düşenider habbiize dilince sada
Eyn hubz etmekkanı nanıgücakamu ehla Akça ile eyleyüzgöstermezin dirsen bana Nakd-icanımal ala gözlü güzelhanımsomun
Ocağa mı yandıgötürüIdi dünyadan odun
Kar yerineyağan olsaydı nolaydıun
Haftasıdır etmeğünyüzünigörmedüm bugün
Kandasınsen ey ekabirlokması canımsomun
Sözümeguşurişit ey husrev-i ali-cenab Oldıbu kahtile alemhalkınınhali harab Odıgörmez yerde göz gökdeysedoğmazafitab
-5:!AI:-'.ı.:Ü....T.!.lIli!-!r-"k1!.!y..!!.at!..JA~r!.!la~st~lrl..!Jm!!!a!!Jla!.!.r~1!i<.Enı:.:s~ti~tü""sc!!.ü-",D""e!.lrg""is"-I...S""a",Ylu2=.ı=2",,,E""r""z""urı.ıu...m....2."O"'O""3
....--...;;.-.35-Haftasıdur sancılalıdahi çig yatur kebab
Ey Garami himmet eylerse oşah-ılcimyab
TannDagı'mngelürodunıbi-add übi-hısab
Şimdi halkınderdi bu vanabu a'lem bi's-savabs
Belki de estetik anlayışı gereği Divan Şiiri'nde müstakil manzfuneler
halinde yiyeceklerle ilgili şiirler fazla yazılmasa da pek çok edebi eserin içinde
yiyeceklere doğrudan veya dolayısıyla yer verildigini söyleyebiliriz. Bunların
başında hiç şüphesiz sünnet veya dügün törenlerinin anlatıldıgı "sfunameler"
gelmektedir. Bun1ann hepsinde yiyecekler konusuayrıntılıbirşekilde anlatılmasada
bir kısmında "şeker alatına9" ve yiyeceklere özel bölümler ayrılmış bazan yemek
tatlıve meyve isimleri ayrıntıyla sayılmıştır. Bazan günlerce süren bu ziyafetler ve
sonunda eski Türklerde de görülen "yemek ve çanak yağma"ları cömertlik ve
bolluğun ölçüsü sayılıyordulO•
Mesnevller içinde mesela XV. Yüzyılda Ahmed-i Da1'nin çeng-name adlı
mesnevisinde pek çok yiyecek ismine rastladığımız gibi XVI. Yüzyılın önemli
şairlerinden Umil'nin Şem ü Pervane adlı mesnevisinde yer alan bir ziyarette,
sunulan yemek ve meyve türünden bir çok yiyecek ismisayılmaktadır.Bütün bunlar
bize hemen her tip edebi eserde karşımıza yemeklerle ilgili malzemenin
çıkabileceğinigöstermektedir!ı.
Ayrıca Xx. Yüzyılda bir divan tertip eden HanımaTızade İhsan'ın
müstakil "Hanısiname adlı bir eseri olduğu gibi Divanı'nda uzunca bir Hamsi
Kasidesi 'ninbulunmasıda konuya uzakkal(ın)madığınıgöstennektedirl2.
BYayınlanmışDivan Tahlillerinde Yiyecekler
Şeyhi Divimm Tedkik'de yiyecekler müstakil bir başlık altında
incelenmeyip tarafımızdan fihrist ve endeksten hareketle tesbit edilmiştir. Buna
göre Divan'da geçen yiyecekler nan ve nemek, nuk1, biryan, dane-gendüm, fiilfiil, şeftali, ş'lr, şehd ve şekerdir. Bunlardan nan ve nemek, tuz ekmek hakkı deyimini
çağnştıracak şekilde kullanılmakta ve tuzun suda acıyıp ezilmesi anlatılmakta;
Adem peygamberin dane-i gendüm (bugday tanesi umduğu söylenmekte; sevgilinin
8AşıkÇelebi,Tezkire, G. Meredith Owens, London ı971, 5.38-39; v.288b-289b.
9 Dügtin ve şenliklerde şekerden yapılan muhtelif şekiller, hayvanlar, a~açlar, çiçekler,
meyveler vs...
LODoç. Dr. Mehmet Arslan,TurkEdebiyatında Manzum Surnameler,Ankara 1999, s.i84-2 15
ilDoç. Dr. Günay Kut, "13.Yüzyıla Ait Bir YemekKitabı", Kaynaklar, 5.3,İstanbul 1984,
s.50-57.
12 Hammamizadeİhsan. Hamsiname. İstanbul, 1928, 150+8 s. (2.b. 1972) ; Doç. Dr. M.
İsen-Arş. Gr. R. Canım, Hammam1zMe İhsan Hayatı. Eserleri ve Divanı, Ankara 1989, 5.278-288.
-36- K. Erdojtan:Zıt! Dlvanı'ndaYIyeCekler
fiililll, benine; şeker, dudağına ve sözüne; şeftali de yine dudağına benzetilmektedirl3•
Necati BeyDivanı Tahlili'nde de yiyecek isimleri özel birbaşlık altında geçmemektedir. Ancak bizim tesbitierimize göre teşbih unsuryı olarak güneşin ve ayın renk ve şeklinden dolayı elma ; yıldızların arpa, dane,
har
tanesi, fındık ve nukle; turşunun rakibe; ciğerinkebaba; çenenin elma, ayva ve turunca; benin üzüm ve fiilillle; a~ınsüt ve şekere; dudağın bal, şeker, senbı1se (hamurtatlısı, samsa), hurma,unndb, enar , piste, badem,tatlıve helvaya; sevgilininbı1seva'deylemesi de ağızda şekerezmeye henzetilirl4•Ahmed Paşa'nın Şiir Dünyası'ndayiyecek, içecek ve meyveler müstakil
başlıklar altında işlenmiş olup yiyecekler içinde ades, fiililll, bal, kebab, helva,
ekmek vb. gibi maddeler görülmektedir. Tatlılar içinde en çok şeker söz konusu edilirken bal, şeker, helva, sen-buse, palude ve güllab daha çok sevgilinindudağı, sözü,yuslatıiçinmüşebbehünbih olurlar.Tatlılardansonrasırayıekmek, tuz, kebap ve biryan alır. Kebap ve biryan aşıkın bagTı, gönlü, sınesi ve rakıbin ciğeri için benzetilen olurken Divan'da geçen un,buğday, arpa, ades, haşhaş, hardal ve illIillI
çeşitliözellikleriyle konu edilirler. Bunlardan un, aşıkın canı;ades,haşhaşve illlfUl,
sevgilinin benine müşebbehünbih olur. Meyveler içinde geçen sib, bın, şeftalü, turunc. narenci,engfu, fınduk, badam, piste, (h)urınab ve hurmanın renk, şekil ve lezzet bakımından daha çok sevfilinin çenesi, dudağı, gabgabı ve gözü için benzetilenolduklarınıgörmeheyizi.
Hayali Bey Divanı Tahlili'nde de İctimaı Hayat ve Nebatlar'ın alt
başlıkları olarak Sofra ve yiyeceklerekısa,meyvelere ise biraz dahaıızunyer verilir.
Buna göre övü1enin sofrası 'han-ı visal " sevgilininki 'han-ı visal·i yar'dır. Yiyeceklerden ekmek (etmek, köynük1ü nan), un, çörek, azık, kuş ve kuzu kebabı, pilav, yağ, helva, şeker(kand, sükker), bal (engübin, asel, şehd), şerbet, tuz ve süt; meyvelerden de elma (sm), ayva (bih), nar (enar), şeftalu, üzüm, hurma, limon, turunç, badarn, fıstık (piste) geçmektedir. Yiyecekler üzerinde fazla durulmazken meyvelerin nasıl kullanıldıklarıbelirtilir. Mesela renk ve şekil bakımından elma ve turunç sevgilinin çene ve gabgabına; hurma, şeftali ve fıstık dudağına ; badem ise gözüne benzetilir. Ayrıcalimon aşığın sararmış yüzünü anlatırken,nar ve ayvanın ateş ve"eyvalı" anlamındatevriyelikullanıldığıgörülür. Arpa, buğday,dan, hardal, üzerlik, çörek otu, haşhaşın ise Divan'da geçmekle birlikte önemli bir yer tutmadıkları belirtilirı6•
13Tarlan,a.g.e.s.132, 134, 199,201.
14Çavuşog1u, NecellıBeyDivanı Tahlili, s.IOl,128, 152, 175, 176, 177, ı80, 192,220,236,
242, 244, 250.
LSTolasa,a.g.e. s.517.518, 525-526.
....t!A"".()~.wTuiJ!Lrk!I!U!Y8!!t.!:!Ay:'r8!!lSwtl:L!rmi!!8!!!1!!.!8n:.ı....!:<E!!!ns!!JtjWtiJu.siJıı..· .!!D.!>ler'-llgu.jsi~S8!!JY~1 s.l22i:-!i<E.!..!rz!:!!u.uru~m!!.2=OU!O...3 ~-3
7-Nev'iDivinı'nınTahlili'nde de aynıüslüp devam ettirilerek yiyecekler ve meyve1ere müstakil olarak veayrıntılıbirşekildeyer verilir. Yiyecekler içindeşeker ve bal dahaçok sevgilinin sözü, ağız ve dudağıyla, şairin şiiri ile ilgili olarak ele
alınırken papağanışekerle konuşturma,Ferhat ileŞirin hikayesindeşirinkelimesinin
. tevriyeli kullamlması, balm yapışkanlığı ve sinek, üşüşmesi dolayısıyla geçerler. Gülac iki beyine iki eli yııtka olarak vasıflandırılırken;helva dudak, ağız tatlı dil gibidüşüncelerle ilgiliyer alır. Yemek olarakkı1t, sımat ve biryan, berre-i biryan, kebap, murg kebabı geçmektedir. Buralarda aşıkın gıdasının aşk olduğu; övülenin sofrasında kebkeşanm sımat olduğu; gülistamnateş olmasından bülbülün de murg kebabı olduğu hayaline yer verilir. Meclislerin vazgeçilmez unsuru nukl (meze) beyiderdesaki, mey, kadeh ve şem' ile birlikte yer alır ve dudak, gam ve yıldıza benzetilir. Fındıkiseayınsiniyebenzetildiği beyineyıldızolur.Soğanvesarmısak, kokusu nedeniyle şairin kendi şiiriyle rakiplerinin şiirinin karşılaştırılmasında rakiplerin şiirinin benzetileni olur. Kendi şiirinin kokusu ise büy-ı anber-sera ve büy-ı gülistan diye nitelenir. Yumurta da Paskalyada boyanrnasıyla aşığm kanlı gönlüne benzetilir. Ayrıca tavuğun bir yumurtayla bir mahalleyi ayağa kaldırması arifinsessizliği yanındacahilinçığırtkanlığının anlatılmasında kullanılır.
Nev'i Divanı'ndagenelolarak belli bir gayretin sonucunda elde edilen ımhsul anlamında kullanılanmeyvenindolayısıyla yağmurdanzarargörmesi; aşığın hali gibi meyveleri nedeni ile eğilmesi de konu edilir. Divanda geçen meyvekı ayva, elma (sıb), erik, (alu-yı siyah), nar (enar, yakut-ı rumman), şeftalu, üzüm (engfu), badem ve fıstık (piste)tır. Bu!ılardan ayva, güneş veyum.ruğa; elma, çene, gabgab, güneş ve taşa; erik, taş yarasına; nar taneleriyle şarap damlasına; şeftali,
dudağa; üzüm, salkımları dolayısıyla başını öne e~ş insan, gözyaşı ve tesbihe;
badem göze; fıstık ise dudağa berızetilir. Sevgilinin badem gözünün şehit ettiği aşıkların bulunduğu yer bademlik diye amlırken, kumaşlarda bademin bir motif olarakkullanıldığıda görülür. Ayvanın güneşe benzetildiğibeyitte bulutlarpamuğa, gökyüzü de sandığa benzetilerek meyvelerin pamuğa sarılarakuzun süresaklandığı gibi adeder dedolayısıylaverilirl7•
FuzUJiDivanı'ndaMaddi Kültür'ün tahliledildi~iincelemede tabi olarak konumuzIa ilgili sadece sofra ve yemeklerdekullanılanlarayer verilmiştir. Sofra ve mutfakeşyaları olarak yemektekullanılansofra, ma'ide, han, tabak, tas, kı1zegibi eşyaların sayıldığı Fuzı1liDivam'nda yeme~ebesmele ile başlandığı,bereketinden dolayıHalil İbrahimpeygamberle birlikte anıldığıancak sofranın, han-ıvasl, han-ı iltifat, maide-i ilm, sevgi, ınsan, iltifat ve ilim sofrası gibi mecaz! ve soyııt anlamlardakullamldığınısöyleyebilirizIS.
17Seferciogıu, a.g.e. s.86-88,414-416.
-38- Ko Erdobn: ZAttDlvanı'nd. Yivecekler
C. ZAti Divam'nda Yiyeceklerl9
latı'(l471-1546)'ye gelince yayınlanmış üç ciltlik gazelleriyle her
bakımdanbir malzeme hazinesi olarakkarşımızda dunnalctadır.Evet her isteyenin
istediği konuya bol bol malzeme bulabilecegi bir hazine,
zat!
Divanı... Saf şiirörneğibeyitler ve orijinal benzetmelerinyanı sıra Inüptezel benzetmeler, tekrar ve
ikilemeler,cinaslıkafiyeler, redifler, deyim ve atasözleri, folklorik unsurlar,alkışve
kargışIarlaTürkçe'nin güzelliğive zenginligini, hasılıbütün birhayatıher yönüyle
Zati'de görebiliriz.
Herhangi bir medrese tahsili olmadığı halde anadan doğrna şair olan20 ve
pek müstesna bir zekaya sahip olanıi .lafı, dostu olan ve onunla yakındangörüşen
Aşık Çelebi 'ye göre fakir ve sağır olmasaydı ve şairlerle mulıavere ederek sohbet ve
meclislerekatılsaydı olduğunun on katı şair olurdull.
Prof. Dr. Mehrned Çavuşoğlu'na göre Balıkesir'in bu müstesna çOCUğu23
şiiri, başka bir ifadeyle sanatı., hayatın kendisi yapmış, çağındaki bütün şairlere
LO Zati'nin Divam'ndan başka diğer bazı eserlerinde mesela Leta'ifinde de yiyecek ve
içeceklerden dolayısıyla bazı bahisler vardır. Bunların içinde şcftiilQ ve hıyar
kelimelerinin tevriyeli kullanıldı~ı biraz müsteheen bir latifenin yanında (Mehmcd
Çavuşo~lu, Zatı'nin Letiiyifi, İstanbul Üniversitesi, Ed. Fakültesi Türk Dili veEdebiyatı
Dergisi, C.XVILI, s. 14-15, İst. 1970) yiyeceklerle ilgili bazı mesleklerin miz1ihi bir
şekilde tanltıldı~nıda görüyoruz: (...) Kannadlarşirin-karolalar, anlardatatıular ço~ola.
P1ilfidccilerde avurda çekmeğe Iiiyık ehl-i nazükler bi-kıyas ola. Şekerine sinek üşen
şekercilerdekovuetlarço~ola. Tatlucak satanlarunagzınasineküşe. Ekmekçiler ekmeklü ola.Biryancılarun halkagız üşürüpbiryanındanetin yiyeler. Balakıymayan halvacılarda
halavetsizlervafır ola. BakJavacllarun işi yufka ola. Börekçilerde merdaneler bi-nihayet
ola. Usta halvaeılarun tatlu tatlu halvasu yenüp aşçılarun canı içün aşı yene. (...)
Bakkallarun bir eli yaMa bir eli balda ola. Bal tutanlarbarmaklarınyalayalar,sanatlarında
elleri tatlu ola. Ya~cılarda acımışlar çog ola. San'atlannda kamil geçen yUzi kara
işkenbecilerün b..kı çıka. Turşıcılarun yüzi gözi turşı sata, halka ekşi sfiret göstereler. Kovancılar halkunagzınabal çalalar. Bal ve pekmez satanlar halkun agzı dadın vereler.
Köftecilerde köfte-harlar çok ola. Ayrancılarda zemane yag yogurtdan mı olur, yogurt
yagdan mı olur bildüre. Çörekçilerün çöreginde çigi olmaya. Südcilerün sUdin emeler.
Balcıların bahn yalayalar. Kebabcılarda yanmış göyünmiş çok ola.. MehmeclÇavuşo~lu,
Zati'nin Leta'ifi,İst.Ü.Ed. Fak. Türk Dili ve Ed. Dergisi, S. 22,İst.1977, s.i51- 152.
20 (Prof.) Dr. MehmedÇavuşoğlu,Islam Ansiklopedisi,İstanbul, 1986, C.13, s.466.
21Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan,zatı D/vanı,Istanbul 1967, C. i, s.xXi.
22 AşıkÇelebi,Tezkire,G.MeredıhOwens, London 1971, v.279a.
23 Prof. Dr. Cemal Kurnaz ıskender Pala'nın Müstesna Güzel/erisimli kitabı için yazdıg-t
tanıtına ve tenkit yazısında onun Zati için "Şiirin lşportacısı Zati" başlıklı yazısını
yadırgadıgını belirterek kaynak belirtmeden, Mehrned Çavuşoglu'nun Zati için
"Balıkesır'In dahi çoc:ueu" dedi~ini söylüyor. Bkz. Divan Edebiyatı Yazıları, l.b. Ankara. 1997, s.463.
--"'A::....u","."",T"",ü"",rki=ya""t...,A"",ra,.,s...,tl"",rm""a::,:l,.,ar...1~E""ns..,tit...,lI""s",,-a...D""er....gi...s...1 ""Sa....v"-ı"'22~E"-'tz...u""'ru""'m""'2=oO'""O...3
.,39-ustalığını, büyüklüğünü kabul ettirmişti24• Biz zat! Dlvam'm okurken "şeftalu" redifli şiirinin yanında"börekçi" gazeli gibibazı şiirleriniyiyeceklere tahsis ettiğini gördük ve Aşık Çelebi Tezkiresi'ndeki Hayiili ile yiyeceklerin diliyle şiir yazma konusundaki anekdotu okuduğumuzda Dıvanıbir de bu gözle okuyarak taradıkve eldeetti~irnizbilgileriaşağıya aktaracağız.
Hayali ile ilişkisine gelince; Tezkireci Aşık Çelebi bir Ramazan gunu Zati'nin dükkanına gitmiş. zat! de "Ramazan insana garip fıkirler ilham ediyor" diyerek yeni bir gazelinden üç beyitolaunuş:
Aklıktasen pilav u bensanlıktazerde
Hem sofra olalum gel birhoşladf yirde Mahbfib yufka içre bir puhtemiikiyan-veş GayetlezıZ olursınolursan ehl-i perde
Kuy-ınigara varsam n'olarakıbile ben
Mergfib olur ziyadeacıbasal seferde
Dükkandançıkan AşıkÇelebi önceleriZatı'yehürmet eden ve birşiirinide tahmis eden ancak somalan arası açılanHayali'ye rastlar ve bu şiiriokur. Hayali, "Zatı şiiriyenir birşey sanıyor"diye alayabaşlar. Çelebi'ye göre, bunu işidenZiiti "Hayali'nin kanına aş yerer ve bulsa etini yerdi. Bana da süt dökmUş k~di gibi
bakardı.OdaHayall'nin
Kelle-iuşşak satılmaz kesildıvarkatı işlemez oldımahabbetşehrinünser-hanesi
beyrini okuyarak hiddetini teskin ediyordu" demektedir2s• Halbuki Zat!, "Latife"lerinden de anlaşıldığına göre halk şairlerindekigibi yer yer "irticali,,26 şiir de söyleyebilen pratik zekiiya malik, hayal gücü kuvvetli büyük bir şairidi, Bu onun bir kusurudeğilmeziyeti idi.
i zatiDwanı'ndaGenelOlarak Yiyecek(rızk, gıda,nimet) ZlitıDivam'nda genelolarak gıda;inci gıd!lı, zümrütyuvalı, altın kanatlı bir kuş (2/127güneş2S) tasviriyle başlamakta ve sevgilinin suya benzetilmesiyle susuz değirmenin bogazından gıdli geçmeyecegi (1057/2,1363/2); dünya
24Prof.Dr,MehmedÇavuşoğlu, DivanlarArasında,2.b. Ankara 1998, s.38, 25
A.
Çelebi, Tezkire, v.282a.26 (Prof. Dr.) Mehmed Çavuşoğlu, "Zatt'nin Letayifi", Istanbul Oniversitesi. Edebiyat
Fakültesi, Türk Dili veEdebiyatı Dergisi,C.XVIIL,İstanbul 1970, s.25-51.
27Buradaki ve bundan sonrakirakamlarınbirincisişiir,ikincisi beyitnumarasını vermektedir
28 Bu beytin mazmunun güneş olduğu ve beytin açıklaması için bkz. Prof. Dr. Mehmet
-40- Ko Erdobn: 7.AtIDlvıını'ndaYivecekler
nimetlerinin baştanbaşa zehirle terbiye edildiği bu hainin şekerli helva sattığını sanrnamak gerektiği(376/2; sevgilinin gamı varken ne kadar şekerli nimetler de yense tat alınamayacağı (120517, 1148/2); (şliirin) kalbine kuvvet verengıdlinın o
şeker sözlü (sevgili) olduğu (468/1); Farsça-Türkçe bir mülemma' beytinde hiçbir
nimetin kebabayetişemeyeceği(66/5);Kanun (mfislkiıHeti)'un rUhungıdlisı olduğu, kalbe slifi sa~ (neş'e) verdiği (1069/5); Allııh'ın dünyada insanın rızkını eksik
etmediği bu yüzden kendisinin (Zııti) her an bir peri (yüzlü)nin gamını yediği
(1 14817)ifade edilmektedir.
Son beytj burayaalıyoruz:
Zatiya her gah yirsin bir perinüngussasın Eksük itmez ademün dünyadanzkmYaradan
2.Tahlllar ve Dnlu Ma'müller
ekin,başak(sünbüle), bu~day,gendüm, tane, burçak, dan, erzen, arpa, mercimek,haşhaş,un, nan, ekmek, çörek, hamur,
Baştansonacinaslı kafıyeileyazılmışbir gazelin bir beytinde nemin ekinin
yetişmesinde önemli olduğu (471/3); bir beyitte de yitirilen aklın biçilmiş ekinliğe
(kişt-zar), onu orakla biçenin de (sevgilinin) iki kaşına benzetildiğini
(23314)görüyoruz.
Sünbüle (başak)ise bir beyitte tevriyeli olarakbaşakburcu ve sevgilinin sümbüle benzeyensaçıile beraber geçmektedir(1441/3).
Buğday daha çok gendüm şeklinde tevriyeli olarak kendim ve buğday
anlamında ve burçak, ve dan ile birlikte geçmekte, değirmen taşıyla un haline
getirilmesi, dövülrnesi çeşitli hayallere yol açmaktadır: Şair aşk ırmağında kendini (gendüm) değirmen gibi un haline getirmiş(113515); eğri gidişli feleğin elinden kendini (gendüm)değirmengibitaşlariledöğmedenun halinegetirmiş(950/2)tir.
Tane ise nzkı bitmek (ölmek) anlamında "daneyi düketmek"(701l5) deyimi ve buğday tanesi anlamında, değirmen ve ambar kelimeleriyle birlikte
kullanılır. Bu arada "değirmende sakal ağartmak" deyimi ve değirmende nöbet
tutmak gerektiği(l130/2); ayrıca mahbfibun yanağındaki tane (ben)'nin gönül
kuşunuavlamak için bir taneolduğu(791/6)belirtilir
Aşağıdaki beyitlerin birincisinde "Sen tane (rızk)için gam yersin halbuki gece ve gündüz iki fare olup ömürambannı tükettiler" denilir. İkincisinde ise dane
vedıına 'yı cinaslıkullanarak atasözütadındabir hikmet söylenir:
Dane içün gussa yirsin sen dahi leyl ünehar
örnrün
anbarındüketdiler ikimUŞ oldılar(35114)...!:!A~.il!o':•...,;lT..!!U.!.!rk1~yL.!!a~tA2irU!a;ııstuır.!!!m~al!!!:.aru.lJi,.E""ns....tl!!!tü!.!.sll~D:!::.Ier...ııl.,.,si,-,S=!.!a~Y:.lı2ı.=2-,El<.lr~zu....r....umLll....=.20""O",3
;;-4;1-Danesi dükenmedin dana odur kimayşide
Birdeğirmendürcihan her kimse bekler nevbetin (1130/2)
Un da bulday vedeğirmenin geçtiği beyitlerle vetandırdaekmek ve çörek
yapılması yönüyle geçer. Yemekler bölümünde ele alacağımız 1129 no'lu şiirde
unun hamuryapılması, (hamurun) merdane (tevriyeli) ile dövülmesi, yufka açma ve börek yapma da konu edilir. Peleğin değirmene benzetildiği beyitte tozunun un
olduğu ve felektandırındaay vegüneşin iki ekmek halinegeldiği anlatı1ır(ıo59/2).
Ekmek. çörek ve pide de bunlara bağlı olarak ele alınır. İlllve olarak
güneşin yara ve ekmeğe benzetildiği beyitte öksüzün koynuna ekmek konulduğu
için sevindiği(142317) ayrıca fakirlik esrnrmı yiyenin, nan (ekmek) sevdllsma
düştüğü söylenir(145/1-4). Çörek ise yara(dl1ğ)'nm benzetileni olur ve çiğ çöreğin
(misafıre çıkarılmayıp) saklandığı ifade edilir(954/I, 970/3). ük yarasmınpideye
benzetildiğibeyittegöğüs yaralarla o kadardolmuşturki sanki içi pidelerledolmuş
kızınış fırına dönmüştür(47812).
Dan (erzen) isetaşlarla dövülmesi,buğday mikdarında (değerinde) olduğu,
toplanması, saçılıp (ekilip) dağıtılmasıyla geçer. Yüreğin hamun (hırrnen)'a
benzetildiği, darımn buğday değerinde olduğu{l761/1), taşlarla dövüidüğü(1762/1),
dövülmüşbir avuç dan gibiaklını dağıttığı(i762/6) söylenir.
Arpa iki beyitte cev adı alında "cev kadar cevaba kudreti kalmamak" (l248/2) ve "gendüm (buğday) gösterip arpa satmak" (aldatrna) şeklinde deyiın olarakkullamlır:
Hasılurnn1lihırrnenindenrUzıgar-ıhayinün
Gaf1et itme sana gendüm gösterür arpa satar (376/5)
Mercimek, buğday ve burçak ise derlenerek tanelerinin elde edilmesi yönüyle beyitte geçer(1557/3). Yine mercimeğin "ağzında mercimek ıslanrnaz" deyimiyle sevgilinin sır tutmaması ve ağzının küçüklüğünü anlatması yanında beninebenzetildiğinide görürüz(695/5).
Afyon, bengi, hayran gibi kelimeler çok fazla geçmesine rağmen haşhaş sadece bir beyine tanesinindeğersizliğiyle geçmektedir{l821/4).
3. Yemekler ve YemeklereKatılanMalzemeler
a. GenelOlarak Yemek (taam, yemek,aş)
Genelolarak yemek, aşma ağu katmak (1474/5), aşma zehir katmak( 1484/2), helva ve aşma diş bilemek(ölümünü çok isternek anlarnmdaI284/1, 1415/4,1783/3), kanma aş yermek(aynı,1037/5,1271/4), hazm-ı taarn etmek gibi
-42- K.Erdobn: ZiltiDlvanı'ndaYlvecekler.
daha çok deyimlerle birliktekullanılır.Bunlardan zehirlerne hadiselerinin daha çok
yemeğe zehir katılarak yapıldığı, ölünün arkasından yemek ve helva pişirilerek
dagıtıldıgı anlaşılıyor. "Aş yerıne" ise daha çok hamile kadınlarda görülen olur
olmaz şeyleri zamansız şiddetle isteme olarak tarif edebilecegimiz bir duygudur.
Burada özellikle ölmesişiddetle İıilc:ntnJaldbinkaıuna aş yerilir, yahut acUzc felek
aşıgın kanına aş yerer. Her şeyin döndügünün anlatıldığı "döner" redifli şiirde ekmeğin ve aşın bile döndüğü yerde "ben niyekaseyi döndünneyim!" diyerek
içmeye bahanearanır(333/6).
Yine "misafır umduğunu degil bulduğunu yer"(350/5) ve "taamın tadını yiyen bilir" (1573/5, 1575/3) atasözleri de bu arada zikredilenlerdendir. "Bir lokma birhırka"deyimi ise
La'lün1e zülfiin besdür fakire
Bir lokma ile birhırkakafi
şeklinde dudağınlokmaya;saçın hırkaya teşbihi ile ve Divanşiiri estetiğiiçerisinde
ifade edilir.
b. Yemekler ve YemeklereKatılanMalzemeler
Zat!Divanı'nda adı geçen yemek isimleri ve malzemeleri şunlardır:kebap
(kuş kebabı,güvercin kebabı,keklik ve turac eti,şiş kebabı, ciğer kebabı,kuzu
kebabı,pilav, yufka, makiyan(tavuk), yahni, börek, şeker böreği, şorva,köfte,
beyza, sirke, basal, piyaz, fülfül, tuz.
Bunlar içinde en büyük yeri tabii ki 40 beyitle kebab tutar. Ancak
bunların çoğunun aşığın ciğer kebabında oldugu gibi mecaz! olduğunu ve gerçek
anlamlarından uzak olduğunu söyleyebiliriz. Fakat yine de kebabın dönerek
pişirildiği,kuzu, kuş, güvercin, keklikkebabıgibi çeşitleri, pişirirken sulanmasıve
kanlanması (ağlar diye nitelenir), tandırda pişirilmesi konu edilir. Zat!'nin
Türkçe-Farsça bir mülemma' beytine göre kebap çok değerlidir: Hiç bir nimet kebaba
ulaşamaz.
Kebap bazen şarapla birlikte geçer. Ama şarap da kebap gibi çeşitli
benzetmelere konu olur.Aşağıdakibeyitte şairin yanıkbagn kebap, ciğer kanı ise
şaraptır:
(işühıı~ ~~~~-; 'ışh."!""ni,...~"mı nlnıııyı:mı7.1lt1'
Yanık bağrımkebabumdur cigerkanı şarabumdur(35717)
Yalnız bu kebabın çoğuzaman aşığın (şairin) yanık gönlü, bağn, yüreği,
ciğeri; ateşin ise onun am olduğunubelirtmek ıazım.. Kebabın piştiği ocak, yani
tandırda ya gönül (dil) veya felek olur. Buna göre şairinahmdanarşınhorazu bile
--,!A~.Ü;!<.·.:....T!..!a!.!.r.2!ki~ya~t'"'A:llr~asl.>lt!L'-'rm2.!.!!!al!!!Jar!.!.I....E....ns...t!.!.ltü~·s~a~D""er!..lgı",·s"-I-",S,.;ay!.!.!...22"--"E....rz""u...r"",um,,,--,,2,,,,00..,3'-
-=-43-kelimesini ayrı yazarak yani diğer taraf, yan anlanum da düşünerek beraberce
kullamr:
Küm her yanunuışk ateşibiryan itdi
Etümi yidi beniim gam dahi bir yanumdan (1089/3)
veya ikisinin birliktegeçt~ide olur:
Eyledi bir yanunu biryftn biryanum kebab
Nar-ıcevr iledenın-ısinemi tennfu iden (1261/4)
Şairsevgilisini "Ey gül yüzlü! Zati'ye ahettirme yoksa feleğinHamel ve
Sevr'i bile biryan olur"(16117) diye bedduasının yakıcılığıile tehdit eder. Tabi
buradaki Sevr ve Hamel, öküz ve kuzuanlamının yanında aynızamanda birer burcu
göstermektedir. Aşığın alıındansevgiliye haber götüren güvercin semender(1584/2)
bile olsa döne döne kebap olur(422/5). Dolayısıyla aşığın ıstırabından sevgilinin
haberi olmaz veya onakayıtsız kalır. Tabi burada da güvercinin dönmesi yani takla
atması, güvercin kebabı, keMter ve kebap kelimelerindeki "keb" hecesinin
ortaklığı, anlamı ve söyleyişi etkiler. Öbür yandan şair de sevgilinin ayrılığından
döne döne kebap olur.(1072/5) Biryan kelimesiyle birlikte kullanılanbir kelime de
"giryan"dır. Şairbununla, "gözÜIn giryan yürek biryan(436/4)" diyerek bir söyleyiş
güzelliğive ahenk elde eder. Kebapla ilgili söylenen bir deyim debeyitleıde yerini
alır:"Neşiş yansınne kebap! (594/5)
Genelolarak kebabm yanında bazı beyitlerde bu kebabın kuş(138713,
1752/1), güvercin(hamame, kebiiter 1370/2, 422/5, 912/3, 1548/3), şiş(7111,
1436/5), ciğer(63/6-7, 1209/2, 1299/3, 1323/3, 1647/5, 1675/4), yürek(436/4) veya
kuzu( 1129/2) kebabı şeklinde mecazı ve hakiki anlamlarıyla nisbeten belirtilerek
kullanıldığınıda görürüz.
Kebabın dışında geçen yemek ve yiyecekler pilav, börek, yufka,
tavuk(mıikiyan),keklik ve turac eti, yahni, ciğer, kıymavesoğandır.Bunlardan
pilav şöhretinin dünyayı tutması(l777/3)ve aklığl(1457/1) ile; börek ve yufka
fırındaveateşteve tavayla pişmesi kıyma katılması,merdaneyle açılınası
(112911-4) içine tavuk konulması(1457/2) keklik ve turac eti iri doğana yem olması
(1777/4) dolayısıyla;yahni ateşte pişmesivesıcakyenmesiyle(I777/5); ciğerhafif
ateşte pişmesi (1457/5); kıyma yufkaya sarılınası ve merhamet et, acı anlamına
tevriyeli kullanılışıyla(1129/4); soğan (basal, piyaz) ise yolculukta baldan bile
tatlı(1457/6)ve kat kat(848/3, 1421/3)olmasıylageçer.
Ancak bütün busayılanlarınsadece yemek ve yiyecekçeşitlerinisaymaktan
çok daha önemli bir sebebişairin duygularımifade etmedeyardımcıbirer enstrüman
olmasıdır.Mesela en son geçensoğan,her iki beyitte de (birindetatlıdilli sevgiliyle aşığı (şairi)birlikte görerekyüreğikat katacıyan) rakınveadııya benzetilmiştir:
-44- K.Erdoğan:ZitiDlvanı'ndaYiyecekler
Gömp ben adular oşirin-zebanile
Kat kat yürekleriacıyanitekim basa1(848/3)
Uşşakcan viriirken anma rakibi gerçi
Acıbasa! 'aseldenşirinolur seferde (1457/6)
Pilav ise beyazlığı ve inci dişleriyle sevgilinin benzetilenidir. Cl~er, aşk
ateşiyle pişen aşığın kalbi; tava, gam tavası; kuzu, gönül kuzusu; yufka içine
sarılmış pişmiş tavuk sevgilinin benzetilenidir. Yine "Yutkadır bağrım börek gibi"
diyerek kendi gönlünün durumunu yutka benzetmesiyle verirken "Tut ki bir pare hamirem aç beni göster yüzün" diyerek de kendisini hamurabenzettiğinigörürüz.
Şeker böreği ise ziyafette yenilen bir yemek olarak sevgilinin dudağının
benzetileni durumundadır(223/4). Şorva meslek ismi yapan -cı ekiyle şorvacı
şeklinde veahçı'yla birlikte geçmektedir. Bir güzelşairin şorvacı veahçısı olunca o
da kendini alemin padişihı gibi göriir(888/2). Köfte bir beyitte şairin durumunu anlatmak içinkullanılır: Dert ve sıkıntı satırı onu köfte etmiştir(888/4). Beyza yani yumurta ise tamamen soyut olarak ele alınır: Sabah yumurtaya benzetilerek feleğin
onu doğurduğu(60l/2), gözyaşının yumurtaya benzetilerek zaman zaman aşk
oyuncusunun yumurtayı sakladığı (yumurta saklama oyunu)(66o/4), şiirini belagat
Kafdağı'mn Anka'sının kanadınabenzetenşair, cihanıyumurta gibikanadının altına
almakla onun emsalsiz olduğunu söyler(940/3). Düşmana benzetilen sirkenin ise sadece bir beyitte başa (yerneğin başı;ttda mı?) çok iyi geldiğinden söz edilmektedir(1457/4). Tuz, deniz suyunun tuzluluğu (882/2) gözyaşının tuzluluğu (471/4) helvatuzuneyler?(47 1/2) deyimindekullanılır. Bu son beyitte divanşiirinin
estetiği içerisinde dilberindudağının şekerve dilinin helvaya benzetildiğiyerdeşiir
de tuzabenzetilmiştir:
Didüm ki zebanundandüşürmebenümşi'mm Didi o lebişekkerhalva nemeki neyler
Daha çok sevgilinin beninin benzetileni olan ftuftu (karabiber) Zati
Dlvanı'nda epeyce geçer. Buna göre sevgilinin güzellik sofrasında benin bir tane
tulfül(karabiber)dür(l86/4). YÜZÜ kara,bendeş,hU-i Hindu gibinitel~melerlegeçer. Belki de baharat Hindistan'dangeldiği için "tulfül-iHindı1stan" diye anılır(2l7/5).
Acılığı (154717), siyah renkte olduğu ve dövülerek ezilip yemeklerde kullanıldığı
için siyah köleye benzetilir vedöğe döğe kullamldığısöylenir(375/2, 857/2, 1469/2).
Turşu ise ekşi ve buruşmuş yüzüyle rakibin(705/3) benzetilenidir. Ayrıca
bir deyim olarakturşusuna aşyerrnek (1445/5)kullamlmaktadır.
Yemekten sonra taze meyve yemenin güzelolduğu ve yemeği hazınetmek için birikikadehiçildi~de beyiderdençıkarılabilir.Ancak bu meyve sevgilinin la'l
-D.A,,-.U~··.,-,Tuil!.!.Jrki!!!·.lJya!!.t.!lA~r~ast!!tıol.irm!!!a!!!l~aru.I...E~ns!!.ti~tll~s~a",D~erUig!o\l1.s...1~Sa""y.4.1....22..."E....
rzu...
ru...m...2...,O""O....3..;;;-45-Mahlasda ansa la'lüni Zat! nola olur
Ba'de't-ta'am mlve-i ter ey püserlezıZ(135/5) Sak! ziyade çokyimişüz han-ı gussayı
Bir iki cam sun bizehazm-ıta'am içün (1090/2)
4. Tathlar
Tatlılariçinde en çok geçenler daha çok sevgilinin dili, dudağı, sözü, şairin
şiirive sözünün benzetileni olanşeker(sükker, kand), helva ve baldır. Bal ve şeker
"şehd üşekker" şeklinde çoğuzaman beraberkullanılır.Bununyanındabal ve asel
kelimeleri de geçer. Bunlardanbaşka
gmac,
baklava, muhallebi, zerde, kadayıf Divan'da geçendiğer tatlı çeşitleridir.Bunlarında oğul balı(1639/1), Basra balı(l789/5), badem şekeri(l093/2),
çekirdekli şeker (794/2), helva-yı peşmini(5/2 keten veya pamuk helva?), kand-i mükerrer(birkaç defakaynatılaraktasfiye edilen, rafıne 619/3), şeker leblebi(398/4)
gibiçeşitleri vardır. Ayrıca tatlu yi tatlu söyle(l77/4, 662/5), bal yaıaınak (173/3),
balı belasına(1260/5), suya şeker düşmüş gibi ivmek(370/4, 384/4), tatlıı tatlu
sormak (kandi kandedür diye453/3), helva tuzu neyler(47 1/2), dili ağzında şeker olsun(I009/2), ağzına bal çalmak(I067/2), sükkerli(çok karlı anlamın'» bazar (21612) şeker okumak (şekerle davet etmek?393/3) deyimlerine ve şekerle düğüne gelme (1809/5) adetinerastlıyoruz.
Şeker; şerbet, nebat, kand, kand-i mükerrer, şükür, şekker-sühan, şekker
hadis(sözlü), şekkerin, şeker-hand, (tı1ti-i) şekker-ha, şekker-feşan, şekker-bar, şekleer-riz, şeker-leb, şekleer-dehfuı, şekleer-şiken, şekker-güftar, şekker-paş, şeker reng, ney-şeker, enunek, sonnak, esrar, helv3, şirin, teng-işekker, sükkeri (nimet),
şekker-i şi'r, şi'r-i şekker-paş, kelam-ı şekker gibi kelime ve tam1aınalarla birlikte
kullarnhr.
Ayrıca şeker dövü}üp ezilerek kullarnhr. Bu durum hüsn-i ta'lille şekerin
sevgilinin dudağına öykündüğü için dövülerek başınınekelle şeker) ezilip
ufatıldığı(260/3) şeklinde yorumlanır.Yine hasta şekerlilerlebeslenerekyarasıtrmar
edilir(347!2).Papağanın şekerle konuşmasıdaşiirlerde sıkgeçen bir husustur(361 /2). Acele edilmesi "suya şeker düşmüş gibi ivme" deyimiyle anlatılır(370/4,384/4). Dudak uçuklaınasından oluşan kabarcıklar ise şeker leblebisine benzetilir(398/4).
Şeker dolayısıyla şekerinelde edildigi şeker kamışı (ney-şeker) da beyitlerde farklı
şekillerde ifade edilir. Mesela sevgilinin boyu şeker kamışına (ney-şeker-kamet)
benzetilince bunun boyunca şirinlik (muskası) yazdınnasından(426/6) ileri geldiği söylenir
Aşağıda ekşi suratlı acıdilli rakThinaynlığının bile aşıklarabal ve şekerden
-46- KoErdotan: ZltlDivanı'ndaYiyecekler
Ey rakib-itürş-rObiracıdilli kimsesin
Tat1uduraşıklara şehdüşekerden turkatfuı(7057/3)
Şubeyitte iseşeker, şükür,nebat, kand hep sevgilinin dudak, dil vehattının
vasıflandır:
Kand-i la 'li ÜZTe Zatibitmemişhergiz nebat
Çokşükürbirtı1ti-i şekker-zebanwnvar benÜIn (890/5)
Dedim dedi şeklindeki karşılıklı konuşmayla aşağıdaki beyitte de şeker
dudaklı sevgili ile aşık(şair) arasındaki ilişki canlı bir şekildesorma kelimesindeki
tevriye ile elealınır:
Didümkikank:ıkasrunşahısıneyşekerleb
Hışmilebakdıdidi kimün evinsorarsın(1048/3)
Şubeyitteşiirin vasfıolanşeker, şirinIik(muska)'le beraber geçmektedir:
Her güzelbaşında şirinlikgibi götürdügi
Zat1-işirin-kelamun şi'r-i şekker-barıdur
Ayrıca şekere sineğin (meges 400/5, zübib) üşüşrneside beyitlerde söz
konusu edilir:
Haldenhalidegüldür eyşeker-Ieb leblerun
Kande kand olsa birkaç zübab üstindedür (160/2)
Helva da şeker ve aş(yemek)la beraber geçer ve çoğuzaman sevgilinin
dilinin(874/5), dudağının(377/6, 645/5, 686/5, 78 1/2, 9 18/5), busesinin,
kavuşma(353/5,46113 vasl, visal, vuslat)'sınınveya şairincam (33/6), şairlik tabiatı
ve şiirinin(91O(5)benzetileni olarak elealınır.Bu arada"heıvatuzuneyler"(47112), "sabırla koruk helva olur"(353/5, 461/3), "heıvasına ve aşına diş bilernek" gibi
deyim ve atasözleri bu rneyanda çok zikredilirler. Bir iki beyitte helva-yı peşmini
(5/2) şeklinde keten veya pamuk helva denilen çeşidine ve bademli(490/5)
diyebileceğimizbir türüne rastlıyoruz. Sevgilinin Mse vermesi iki beyitte (686/5,
910/5,1025/5) "heıvalıkvermek" olarak nitelenic kinişan veya düğünde böyle bir
adetinolabileceğiniakla getiriyor.
Sevgilininacıdili (1720/3) ve sövrnesi (1639/2) bileşekerve helva gibidir.
Ayrıca şeker dudaklı sevgilinin derdi aşığın rengini de "şeker-reng" eder(157/2).
Özellikle öIÜllün arkasında onun hayrına helva yapma adeti sık sık gündeme
getirilir(1413/5). Za.hidinmisvakı başına sokması dainsanların helvasına diş bilediği
içindir(128411, 1783/3) Ancakhelvasıyenilmek istenen bazandüşman(1280/3) olsa
-!!A~.()!o/.l''-.lTU!U~rki~·Y.uau.t.!:!A~ra!!.!ls~tı...rm.wa~la!Ur..!..I.ı;;E~DS~tl~tUus~U~D~erUll[uIs!..1-"lJSal>JY"-I.=:22...E~rzl:!lu'l.lruLl'm~20<!!O:.!.3
--=-47-Aşile balvabişünTIekderakTh üstadimiş Hak nasTh itsün bizebalvasımYÜaşını(1757/4)
Aşağıdaki beyit de "sabırlakoruk helva olur" (üzüm olgunlaşır, tat1anır)
atasözüne örnektir:
Sabr idelüm ki furkat ola visale tebdll
Sabritınekile cana halva olurkonıklar(461/3)
Bal da "şehd ü şekleer" gibi terkTh-i atfilerle beraber kuııanılır ve çoğu zaman sevgilinindudağıve dilini, kavuşması(vasl,visal)nı, şairin şiirininiteler9.Bal
ayrıcabir renkadıdır. O şeker dudaklı bal renkli (aseli170911,1770/4) elbise giyen sevgilinin derdi, aşığın rengini de "şeker-reng" eder (157/2). Eğer sevgilinin
dudağınabir lakap vennek gerekirse onabalı (ballı)den daha iyisibuluıımaz(52015).
Şairinsevgilinindudağıll1vasfetmesi sankiarı(zenbür)nınbalyapmasınabenzetilir(
837/2), onunacıdilleri bile bal veşekergibidir(1330/3).
Ayrıca bal yalamak (173/3, 158811), ağzına bal çalmak (1484/2), balı
belası(1260/5) cennetteki bal ırmağı (nehr-i asel 237/3, 1297/5), arınm gül ve
çiçeklerden bal toplaması(319/3),bal şerbeti(988/5) de çeşitli şekillerde beyitlerde geçer. O şeker ağızlı sevgilinin dudaklarıyla konuşması şekerle ball(361/4) veya
yağla balıbirbirine katmak olarak nitelenir(856/3) ve birbirine yakışır(619i2).Yine
iyi balın (şehd-i !ayık) hastaya ilaç olarak tavsiye edildiği de beyitlerden
anlaşılıyor(455/5). Oğul balı (59111, 1639/1) da bu meyanda genç erkek çocuk
(mahbub) vedudağın nitelemesindekullanılıyor.Bunlardanfarklıolarakekşi suratlı rakThin ayrılığı da bal veşekerebenzetilir(705/3).Arınınbalakonmasıise "çon çon
üşmek" diye nitelenir(760/2). Şekere olduğu gibi bala da, sineğin üşmesi şaşılacak
bir durum değildir. Onun için sofu kevsere, aşık sevgilinin dudağına
meyleder(l468/1). Sevgilinin aşığa kavuşma için va'di onun ağzına bal çalmak,
ayrılığı ise aşma zehir katınakgibidir(1484/2). Aşağıdaki beyitte yukarıdakilerden
farklıolarak lezzetiyle beyitlerini BasraBalı'nabenzetiyor:
29Halkşiirindede pek çokşairin şiirindesevgilinin sözü, yüzü,yanağı, ağzıvedudağının bal
ve şekere, yemişe, beninin de fillfiile benzetildiğine rastlarız. Mesela Karaco~ıan "Güzelinyanağı ayın tekeril A~zı o~ı balı frenk şekeri" derken Gevheri: "Gevheri bir edna kuldurl Lebi balyana~ıgöldür"I"Zümre-i irran ol ey beniflllfLil""La'l renkyanağı
yemişe benzer" der. Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Türk Sazşairleri 1-3, Ankara 1962,
s.238, 351 Halk ve divan şiirinin bu ve benzeri bazı konulardaki mukayesesine dair
bakınız: Çelebio~lu, "Karacao~lan·da. Divan Şiiri HusUsiyetleri, a.g.e. s. 711-723;
Kurnaz, "Gevherl'de Divan Şiiri Etkisi" s.359-364, "Aşık Veysel'in Şiirlerinde Klasik Kültürün Yeri, 8.365-376Türküden Gazele,L.b. Ankara, 1997.