i
DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCELERİ
İnsana ilk bakışta, ilk duyuşta uzun boy
lu açıklamaları gerektirmeden kıvılcımını
atan, «Ah ne güzel!» dedirten sanat eser
lerinden, eser kalmamış gibi bir çoraklık
esiyor yeryüzünde. Bunun yanında seks
ve saldırganlık endüstrileri Batı’da âdeta
şaha kalkmış.
Mucize denilebilecek ka
dar güçlü bir bilim, teknik ve organizas
yon potansiyeli içindeki
bir toplumun
sosyal ve politik problemlerini
çözmek
te gösterdiği acz
karşısında,
AvrupalI
aydın Yunus Emre gibi hümanist bir filo
zofun özlemini çekiyor. Avrupa'nın fikir
ve ruh perişanlığı, toplumlara yön ve
şevk verecek büyük bir filozoftan yoksun
kalmış olmasındandır.
Filozofsuz kalan
Avrupa
Y
UNUS Emre’nin 650. ölüm yıl
dönümü
münasebetiyle
Ak-
bank’ın büyük bir kadirbilirlik
le düzenlediği «Uluslararası Yunus
Emre Semineri» yerli yabancı bilim
ve sanat adamlarının değerli bildiri
leriyle büyük başarı ile
sonuçlanmıştı.
Bu seminer 1971 yılında, bütün Türkiye’de, Yunus’un ruhunu şâad edecek çeşitli gösterilere yoi açtı: Kent O- yuncuları, Yunus Emre için sanat günleri düzenlediler. Devlet Operası, Adnan Say- gun’un şaheser Yunus Emre Oratoryosunu halka 8 defa dinletti. İstanbul Konservatu- varı, Yunus Emre için müzik ve raks gösterileri yaptı. Çe şitli yayınevleri, Yunus Emre kitapları, dergiler de özel Yunus Emre sayılan çıkardı lar. Kıymetli bestecilerimiz den Ferit Alnar 10 Yunus Em re İlâhisini çok sesli koro için, Ekrem Zeki Ün Yunus’un 3 nefesini ses ve piyano için yazdılar. Ruhi Su, Yunus’un nefes ve İlâhilerinden çok gü zel bir plâk çıkardı. Aylâ Algan, Paris’te bir Yunus Emre şan konseri verdi. Rad yolarımız çeşitli vesilelerle Yunus’tan bahsettiler. Basını mız hâlâ süregelen yayınlar yapıyor. PTT, bir Yunus pulu çıkardı. Millî Eğitim Bakanlı ğı, lise son sınıfları arasında «Yunus Em re’nin İnsanlık Sevgisi» konulu bir kom po zisyon yarışması düzenledi.
Bu memleket ölçüsündeki geniş ilgi sınırlarımızı da aş tı. Unesco Genel Merkezi Yu- nus’u 1971 yılında anılacak Dünya Büyükleri listesine aldı.
ve Yunus
YAZAN
Vedat Nedim TÖR
seks kitaptan, seks filmleri,seks plâklan satılan dükkân lar insanoğlunun en kutsal iç güdüsünü öyle işportalık bir matah haline getirmişler ki. sanatkârın niçin artık «sübli- masyon» yapamadığı, niçin kalıcı büyük sanat eserleri ya ratamadığı, yani niçin kısır laştığı â la Freud bir izaha kavuşuyor.
Sanatkârın böyle kendi içi ne kapanması, dünyaya ve topluma boş vermesi bir çe şit «dervişlik modasında ya ratmış. Sokaklarda saçı sa kalı birbirine karışmış pis likle, mırdarlıkla hembezm olmuş, pejmürde kıyafetli in sanlar, bilhassa gençler, m o dern palyaçolar gibi perva sızca dolaşıyorlar.
ÇORAK SANAT
Bu arada, beni de Südoste- uropa Geseİlschaft ve Türk - Alman Dostluk Cemiyeti. Mü nih, Heidelberg ve Bonn şe hirlerinde «13. Yüzyılda bir Türk Hümanisti: Yunus Em re» konulu konferanslar ver mek üzere çağırdılar. Bu da veti, büyük b ir . memnunluk!^ kabul ettim. Ve gördüm ki, Yunus’un 700 yıl ötesinden yükselen insancıl sesi bir «vahiy» gibi coşkuyla dinleni yor.
AvrupalI insan, bütün o tek nik üstünlüğüne, bereket ve bolluk içindeki yaşantısına rağmen büyük bir tedirginlik içinde, bunalıyor. Bunun da en can alıcı belgesi, «sanat- kâr»m insanla, toplumla her tüı-lü bağını kesip atmış ol ması, suratsız resmin, anlam sız şürin, melodisiz elektronik müziğin hapishaneleri içinde kendi kendini ovalaması, bir no . i topluca «Onani Artistik» yapması!.
Sanatkârın insan ve top lumla ilgisini kesmesinin baş lıca nedenini, belki de yarı nın bir, atom savaşı sonucun da tamamiyle insansızlaşacak ve cansızlaşacak olan dünya mızın gidişine karşı «insanı sen yok etmeden önce, ben kendi sanat eserlerimde yok edeyim de gör, bak, ne bi çim bir dünya oluyor?» diye bir nevi protesto hareketi o- larak çözümlemeye çalışıyo rum! Fakat, nedeni ne olur sa olsun, gerçek olan, Avru pa sanatının küçük bir züm renin kendi aralarında gelin- güvey oldukları daracık böl geli bir «tekke sanatı» dere kesine düşmüş olmasıdır.
İnsana ilk bakışta, ilk du yuşta. uzun boylu açıklama ları gerektirmeden kıvılcımı nı atan, «Ah ne güzel!» dedir ten sanat eserlerinden eser kalmamış gibi bir çoraklık esiyor yer yüzünde. Dar bir snop zümresi dışında bu du rumdan memnun olan aydın kişilere pek rastlamadım.
SEKS ENDÜSTRİSİ
Gerçek sanat hayatının bu çoraklığı yanında, seks ve sal dırganlık endüstrileri adetâ şaha kalkmışlar! Hemen bü tün sinemalarda en açık sa çık cinsi münasebet filmleri, bütün şehirlerde, içinde her boyda ve her biçimde kadın erkek suni tenasül âletlerin den tutun da en dekolte por nografik resimlerle süslenmiş
V E F A T
Merhum Süleyman bey ile merhume Şefika hanımın oğlu, Nimet Meriç’in eşi. Aydın Meriç, Ayten Kök, Alsan Meriç, Altan Meriç’in bahaları, Yüksel K ök’ün kayınpederi, Vedia özbilen, İhsan Ener, Meziyet Pa- mukoğlu, Şirm Aksekili, Sevim Özyiğit, Doğan Güvenç ve Yıldız Atakol’un amcaları, Ayşe Sungur’un dayısı.
Ulaştırma Bakanlığı eski Başhukuk Müşaviri
Dr. YUSUF ZİYA MERİÇ
22 Mart 1972 günü vefat etmiştir. Cenazesi 23 Mart 1972 Perşembe günü ikindi namazını müteakip Teşvi kiye Camiinden kaldırılarak Zincirlikuyu kabristanında toprağa verilecektir.AİLESİ
Çelenk gönderilmemesi rica olunur.
Milliyet 4529
M E V L U T
GALATASARAY LÎSESÎ 10—D Sınıfında okurken kalp yetersizliğin- len hayatının 17’nci baharında vefat eden biricik oğlumuz, kardeşim, ye ğenimiz, arkadaşımız ve canımız.
HALUK ZİYA YALAZ
Ruhu için ölümünün 52’nci gecesine rasthyan 23 MART 1972 Perşembe akşamı saat 19.00’da Kadıköy Ba hariye Miralay Nazım Bey sokağı 13/2 (Süreyya Sinema sı karşısı) deki evimizde Hafız KÂNÎ KARACA, Dua han HAŞAN ATİK, Hafız BAYRAM KOCA, tarafından kur’an ve mevlût kıraat edilecektir.
Eş, dost, arkadaş ve ehli imana duyururuz.
Babası: Binbaşı Ahmet Rüştü Yalaz
Annesi: Gönül Yalaz
Kızkardeşi: Armağan Yalaz
Kirvesi, Akraba ve Arkadaşları
M o ra n : 566 - 4521
... ...
T E Ş E K K Ü R
arasa
■ ■Milli,
Merhume sevgili annemiz ve kardeşim
İ
HUNİNE İMlR'nin
| hastalığı sırasında kendisine şefkatli ve dirayetli bakım î | ve müdahaleleri ile yardımlarını esirgemeyen sayın Dr. § | Adnan Atam, Prof. Dr. Ziya Sezgin, Dr. Osman Üçer, 1 | Op. Dr. Doğan Aktay, Dr. Vildan Mulin, Dr. Sabahat § | Dereli, hemşire Memnune ve hemşire Sabriye ile Teşvi- |
\ kiye Sağlık Evinin bütün personeline, ayrıca, Allahın l \ rahmetine kavuşması sebebile yapılan cenaze törenine I
I iştirak eden, evimize kadar gelerek büyük acımızı pay- I | laşan, telgraf ve telefonla başsağlığında bulunan akraba, = | dost ve arkadaşlarımıza en derin minnetlerimizi arz ey- l
i leriz. î
Oğullan: Yük. Müh. ERDEM İMRE, İ Yük. Müh. KAYA İMRE İ Kardeşi: SAFİ SUNER l
i Milliyet 451S
... ...,f,
TÜDAŞ'ta» SAYIN MÜŞTERİLERİNE
ÖNEMLE
DUYURULUR
Şirketimiz ortak kaydına devam etmekte
dir. Eski ve yeni kaydolacak ortaklarımıza ha
kikî ihtiyaçlarına göre
20.20.0 ve 15.15.15.
kompoze gübrelerinin tevziatı yapılacağından,
25 m arta kadar şirketimize müracaatları rica
olunur.
Bu da «yarmam ne getire ceği bilinmeyen bunalımlar içindeki insanlığın kendini kapıp koyuvermesinin, her ânını her türlü çekidüzenden kopararak yaşamak istemesi nin bir belirtisi..
Hiç şüphesiz ki, bütün bunlar, İkinci Dünya Savaşın dan sonra, vaadedllen «K or kusuz Dünya» yerine insanlı ğın hiçbir çağında olmadığı kadar büyük bir korku için de yaşamak zorunluğunda bı rakılmasının sonucu olan sı nırsız düş kırıklığının yarat tığı büyük psikolojik krizden doğuyor.
Nasıl ki. Birinci Dünya Harbinden sonra Vilson’un 14 noktası ve «Cemiyet-i akvam» ideali kötü bir barış politi kası sonucunda soysuzlaşıp gerçekleşmedi ve Hitler gibi birinci sınıf bir demagogun fırlamasına sebep olduysa, aynı suretle korkusuz dünya deali de İkinci Dünya Sava şından sonra yapılan barış sonucunda bir «bam hayâl» batinde donduruldu.
EN KÖTÜ BARIŞ
Gerçekten İkinci Dünya Sa vaşı sonunda galip orduların politikacıları, ânın bütün ta rihi sorumluluğunu müdrik olsalardı ve insanlığa vaad ettikleri ideale ihanet etme- selerdi, bugün huzur ve refah içinde çiçeklenip gelişen bam başka, bir insanlık dünyası gerçekleşebilirdi. Oysa ki, «en kötü diinya sulhü nasıl ya- püır?» diye Nobel ödülü kon sa, bundan daha kötüsü, da ha beceriksizi, daha soysuzu yapılamayacağına göre, mu hakkak ki, bu son Avrupa sulhü mükâfatı kazanırdı.
Sözde Danzig koridoru uğ runa açılan savaşın galipleri, Letland, Livland, Polonya, Çe koslovakya, Macaristan, R o manya, Bulgaristan gibi mem leketler yetmiyormuş gibi Al manya’nın ve Berlin’in yan sım da Rusya’ya teslim etti ler. O Rusya ki. askerî güç bakımından tamamiyle yıp ranmış ve tükenmiş durum daydı. Müttefiklerin elinde de atom bombası vardı. Yani is tedikleri gibi korkusuz bir dünya kurmak için gereken bütün barış koşullarım empo ze edebilecek güce mâliktiler. Potsdam banş masasında, bi zim Atatürk, hattâ İnönü o- tursaydı, bugün, yalnız Avru pa’mızın değil, bütün azgeliş miş ve gelişmekte olan tüm dünyamızın insanları salt bir barış dünyasında, korkusuz, rahat ve bolluk içinde gül gibi yaşayabilirlerdi. Fakat ne yazık ki, akim hâkim olduğu hümanist bir dünya barışı gerçekleştirilemedi ve insan lık işte böyle büyük bir ça resizlik ve karamsarlık için de. korkunç bir bunalım ba tağına saplandı.
NEDEN YUNUS?
Mucize denilebilecek kadar güçlü bir bilim, telcnik ve organizasyon potansiyeli için deki bir toplumun sosyal ve politik problemlerini çözmek te gösterdiği acz karşısında, AvrupalI aydın, Yunus Emre gibi hümanist bir filozofun özlemini çekiyor. îieri bir tekniğin yarattığı bolluğa, be rekete, rahatlığa, refaha rağ- men, iç-huzurdan yoksun ay dın toplumlar, Yunus Em re’ nin «Düşmanımız kindir bi zim - Kamu âlem birdir bize» diye haykıran sesini bir çeşit imrenme ve özlemle dinledi Ier.
Konferansıma gelen çeşitli mesleklerden aydın kişilerle yaptığım temaslardan anla dım ki. Avrupa’nın bütün fi kir ve ruh perişanlığı, top lumlara yön ve şevk verecek büyük bir filozoftan yoksun kalmış olmasındandır.
Biçare Yunus’umuzu bu konferans ziyaretinden sonra, daha çok sevmesini öğrendim.