• Sonuç bulunamadı

MODERN VE POSTMODERN DÜŞÜNCELER HEMŞİRELİK FELESEFESİNİ ETKİLEDİ Mİ?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "MODERN VE POSTMODERN DÜŞÜNCELER HEMŞİRELİK FELESEFESİNİ ETKİLEDİ Mİ?"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MODERN VE POSTMODERN DÜŞÜNCELER HEMŞİRELİK FELESEFESİNİ ETKİLEDİ Mİ?

Selma KAHRAMAN*

ÖZ

İnsanın içinde yaşadığı dünya, yalnız fiziksel bir dünya olmayıp, aynı zamanda bir değerler ve anlamlar dünyasıdır. İnsan düşünmeye, sorgulamaya başladığı zaman felsefenin kapısını da aralamaya başlamıştır. Ortak alanları insan olan hemşirelik ve felsefe, insanlık durduğu sürece hep birlikte ve hep insan için var olacaklardır. Hemşirelikte profesyonelleşmenin başta gelen koşulu kuşkusuz bilim ve felsefeyi anlamak ve mesleğe yansıtmaktır. Bu yüzden, hemşirelik mesleğinin gelecekle kucaklaşması için bilimselleşme sürecinde yer alan postmodern ve modern düşünceleri anlaması ve mesleğine uyarlaması önemlidir.

Anahtar Sözcükler: Hemşirelik felsefesi, modernite, postmodernite

ABSTRACT

Do Postmodernity and Modernity Ideas Affect Nursing Philosophy

The world in which people live, is not only that a physical world, it is olsa a simultaneous composition of values and semantics. Once a person starts to think and question, he also opens the doors to philosophy. Nursing and philosophy both have common areas and as long as humanity exists they both will exist. By all means, the foremost requirement to be a professional in the field of nursery is to understand science and philosophy and to be able to reflect them to the profession. There, to embrace the field of nursery in the future, it is important to understand postmodern and modern views taking place in scientific process and adapt them to the nursery profession.

Key Words: Nursing philosophy, modernity, postmodernity

GİRİŞ

İnsanın içinde yaşadığı dünya, yalnız fiziksel bir dünya olmayıp, aynı zamanda bir değerler ve anlamlar dünyasıdır. İnsan düşünmeye, sorgulamaya başladığı zaman, felsefenin kapısını da aralamaya başlamıştır. İnsanın var olmasından daha önemli olan şey, onun bu varoluşuna neler kattığı ve varoluşunu hangi anlam ve değerlerle gerçekleştirdiğidir. Felsefe bizlere, bu değerlerin/anlamların bilgisini ve bilincini verir. İnsan felsefeyle bir değerler varlığı olduğunu ya da değerli bir varlık olduğunu fark eder. Felsefe kendini bilme, anlama, başkalarını anlama ve anlatmanın koşullarının bilgisidir. Böyle bir bilgi, bizi biz yaptığı gibi dünyadaki duruşumuzu belirler, daha da önemlisi anlamlı kılar (Demirdöven, 2007; Günay, 2007; Rodopman, 2006).

* Arş.Gör., Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksekokulu, Kayseri

Ortak alanları insan olan hemşirelik ve felsefe, insanlık durduğu sürece hep birlikte ve hep insanlık için var olacaklardır. Hemşirelikte profesyonelleşmenin başta gelen koşulu, bilim ve felsefeyi anlamak ve mesleğe yansıtmaktır. Hemşireliği diğer disiplinlerden ayıran ve hemşireliğin kendine özgü bir disiplin olmasını sağlayan üç önemli öğe vardır. Bunlar; hemşireliğin kavramsal bir çatıya sahip olması, bilgi gelişimine olanak sağlayan kabul edilebilir metodolojik yaklaşımlarının bulunması ve tanımlanabilir bir felsefi düşüncesinin olmasıdır (Atalay ve Tel., 1999; Demirdöven, 2007; Erdemir, 1998). Felsefi düşüncenin, dar görüşleri, dogmaları ve kısıtlamaları/engellemeleri aşma konusunda uyarıcı ve değiştirici bir işlevi de vardır.

(2)

Bu nedenle felsefe bireye ve topluma/kültüre, özgürce düşünmenin/sorgulamanın, farklı düşüncelere saygılı/hoşgörülü davranmanın yolunu açar. İlerleme ve gelişmeyi sağlayan öğe, insanlarla kurulan diyalog ve iletişimdir. Diyalogun olmadığı/kurulamadığı yerde felsefeden de söz edilemez. Felsefeyle birlikte insan, dünyayı değilse de öncelikle kendini değiştirebilir. Kendini değiştiren insan ise dünyayı, içinde bulunduğu gerçekliği değiştirmek konusunda da önemli bir adım atmış olmaktadır. Hemşirelik için değişim ise, deneyimlere dayalı kararlardan, kanıta dayalı karar verme bilincini geliştirmektir. Bu nedenle, hemşirelik mesleğinin geleceğe hazırlanması için, bilimselleşme sürecinde yer alan postmodern ve modern düşünceleri anlaması ve mesleğe uyarlaması önemlidir (Erdemir, 1998; Grealish, 2000; Günay, 2007; Karagözoğlu, 2005; Karagözoğlu, 2006; Rodopman, 2006; Velioğlu, 1998).

Modern sözcüğünün anlamı; çağcıl, çağdaş, yeni, asrî olup, "modernizm" ise çağcıllık; yenilikçilik demektir. Modern teriminin içeriği her çağda her dönemde “yeni” olanlarla, değişmekle birlikte eskiden yeniye geçişi belirtmektedir. Modernizm onyedinci yüzyıldan itibaren yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan modern düşüncenin ‘gerçeğe giden yol’ ya da ‘gerçeğe götüren metod’ olarak sunduğu bilimdir. Gerçeğe ise ancak bilimsel yöntemle elde edilen bilgiyle ulaşılabilir. Modernizm, 18. yüzyıl aydınlanma felsefesiyle bütünleşmiş, hümanistik yaklaşımlarla iç içe geçmiş, akılcılık ve pozitivizm kavramlarını benimsemiş bir akımdır. Modern düşünce, yalnız yeni karşılaştığı, duyduğu ve öğrendiği şeylere kuşku ile yaklaşma noktasında kalmamış, bunun bir adım ilerisi olan ‘eleştirel olma’ özelliğini de kazanmıştır. Bu anlamda eleştirisellik, modern bilimsel düşünce ve yaklaşımın en temel özelliklerinden biri olarak kabul edilmeye başlanmıştır (Adugit, 2005; Felsefe Ekibi, 2005; Kahraman, 2002; Yaşayan, 2005).

Modernizm, orta çağda yaşanan insanlığı bulunduğu bağnazlıktan, geri kalmışlıktan kurtarmayı amaçlayan ve ilerleme anlayışını temel alarak insanlığın gittikçe daha iyi bir düzeye ulaşmasını sağlayan bir akımdır. Temelde dayandığı fikir; geleneksel sanatlar, edebiyat, toplumsal kuruluşlar ve günlük yaşamın artık zamanını doldurduğu ve bir kenara bırakılıp yeni bir kültürün alıştırılması gerekliliğidir. Modernizm, ticaretten felsefeye her şeyin sorgulanmasını gerektirir ya da

kültürün öğelerinin yeni ve daha iyi öğelerle değiştirilebileceğini savunur. Modernizme göre 20.yy'ın ortaya çıkardığı yenilikler kalıcıdır, aynı zamanda yeni oldukları için “iyi” ve “güzeldir” ve toplumsal dünya görüşü bu öngörülere göre gözden geçirilip uyarlanmalıdır ( Felsefe Ekibi, 2005).

Bilimsel düşünce ve etkinliklerin vazgeçilmez öğesi objektiflik’dir. Bilimde aranan objektiflik ile temelde üç özellik ifade edilmektedir. Bunlar;

a) gerçek ve makullük konusunda yapılan eleştiri ve tartışmaların yol açtığı kargaşaya son verecek bir ‘kişilerarası kabul edilirlik’;

b) kişisel ya da yanlı değer yargılarından ve her türlü önyargıdan uzak bir ‘tarafsızlık’;

c) görelilik ve tartışmaya açık olmaktan uzak bir ‘objeye uygunluk’.tur.

Diğer bir deyişle, bilimselliğin bu temel objektiflik özelliği, sübjektiflik ve değersellikten uzak durup, objeye uygunluk ve olgusallığı esas almayı ifade eder. Bilimsel olma, objeye ya da vakıaya uygun oluşu ve test edilebilir olmayı gerektirir. Obje ya da olaya uygunluğu saptamanın ve topluma açık test edilebilir olmanın yolu ise deney ve gözlemden geçmektedir. Böylece bilginin yeni tanımı, deney ve gözlem yöntemlerinin egemen olduğu objektif bilimsel bilgi şeklinde olmaktadır (Adugit, 2005; Ertürk, 2004; Felsefe Ekibi, 2005; Kahraman, 2002; Yaşayan, 2005).

Bilimsel düşünce yüzyılın ilk çeyreğinde, daha saygın bir hale gelmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak, daha önce dile getirdiği ‘gerçeğe giden yol’ şeklindeki alçak gönüllü söylemini, ‘gerçeğe giden tek yol’ şekline dönüştürmüştür (Adugit, 2005; Ertürk, 2004; Felsefe Ekibi, 2005; Kahraman, 2002; Yaşayan, 2005).

Bu çerçevede; modernizmin belirleyici özellikleri olarak öne sürülen noktalara bakıldığında bazı genel kavramların ön plana çıktığı görülmektedir. Bunlar; ‘düzen', ‘yapı', ‘hakikat', ‘nesnellik', ‘evrensellik', ‘akıl', ‘özne', ‘özgürlük' ‘meta-anlatı' ‘ilerleme' gibi kavramlardır. Modern dönemde aşama aşama bilim, ahlak ve sanat, özerk, otoriter alanlar durumuna getirilmiştir. Bilişsel araçlar, ahlaksal-kurgusal-estetik anlatım ve uslamlama yapıları, özel uzmanların denetimi altına girmiştir. Ortaçağda Tanrı'nın-dinin kulluğunda olan insan bu kez, modern çağın yücelttiği olguların, otoritelerin kulluğuna soyunmuş, bilim adamı, ussallığın

(3)

temsilcisi haline gelmiştir (Adugit, 2005; Ertürk, 2004; Felsefe Ekibi, 2005; Kahraman, 2002; Yaşayan, 2005). Bu noktada, başlangıçta dinî düşünceye bir tepki olarak doğan modern düşünce, eylem olma sürecinde doruğa ulaşmış ve başka tepkiler türetecek hale gelmiştir. Bu ise, postmodern düşüncenin oluşumuna zemin hazırlamıştır.

Postmodernite, modern bilinçli düşüncenin 20.yy.’daki belirleyici ve tekilliğine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Postmodernizm, “artık hiçbir şey eskisi gibi değil, çünkü hiçbir düşünce artık kendini mutlak doğru olarak sunamıyor” önermesini savunmakta olup, bu yönüyle aslında modernizmi reddetmektedir. Modernizimin reddi ise, en başta aklın saltanatının sona erdirilmesi demektir. Postmodernizmin bu duruşu aslında aklın sonuçlarına da bir baş kaldırı niteliğini taşımaktır (Adugit, 2005; Ertürk, 2004; Felsefe Ekibi, 2005a; Felsefe Ekibi, 2005b; Kahraman, 2002; Yaşayan, 2005; Şener, 2005).

Moderrnizmi reddeden postmodern toplumun başlıca özellikleri; üslup ve moda döngülerinin hızlanması, reklâm ve elektronik medya gücünün artması ve evrensel standartlaşmanın başlamasıdır. Böylece bilginin kullanımı pazar için bir girdi haline de dönüşmüş olmaktadır. Bu anlamda, "bilgi, satılmak için üretilmektedir ve yeni bir üretimde değerlendirilmek üzere tüketilmektedir." (Adugit, 2005; Ertürk, 2004; Felsefe Ekibi, 2005a; Felsefe Ekibi, 2005b, Kahraman, 2002; Yaşayan, 2005; Şener, 2005).

Modernizm, gerçekliğin ortaya çıkmasında gözlem ve deneye ağırlık verirken, postmodernizm hiçbir sıkıntıya yol açmadan yönünü, yüzeysel, tikel, sıradan, günlük yaşama dönüştürür (Yaşayan, 2005).

Postmodernite, yeni bir özne keşfinin peşindedir. Bu özne, kimlik kavramıyla eşzamanlı olarak etkinleşir. Modernizm, rasyonel düşüncenin gücü yoluyla insanın kapasitesinin mükemmelleştirilmesi inancını ortaya koyup bunu bir ülkü olarak belirlerken, postmodernizm daha işin başında bu etnik merkezci rasyonalizasyonu ağır biçimde eleştirir.

Postmodernizm, insanın dünya karşısında oluşturduğu yeni bir duruş'a; bilgi, ahlak, politika ve estetik alanlarında öznenin yaşama soktuğu yeni bir tavra işaret eder. Postmodern deneyim koşullarını, aklın biçim verici güçlerinde değil, duyusal varoluşumuzun dolaysız tepkisinde bulan bir deneyim tarzını yaşama

biçimi olarak önerir. Postmodernizme göre, henüz keşfedilmemiş bir potansiyel bilgi başlığı varsa, bunlardan birinin keşfiyle geriye dokuz yüz doksan dokuz keşfedilecek şey kalır. Genel bir ifadeyle söylenecek olursa bilgi edinmenin kendisini ifade edebildiği tek biçim, daha çok bilgisizliğin farkına varmaktır. Bu gerçekle “yüzleşmek,” bu yolculukta belirli hiç bir hedefin olmadığını bilmek, ama yolculuğa devam etmek demektir (Felsefe Ekibi, 2005).

Postmodernizm, sanatın, kültürün, toplumun ve felsefenin ağırlıklı olmasını ister. Postmodernizm felsefede, kavramsal anlamlar üreten gizli kalmış düzenekleri açığa çıkarır, sanatta ise, estetik üretimin gizli kalmış işleyişlerinin, estetiğin dışavurumsal gerçek üzerindeki iddialarının gizemini yokederek ortaya koyar. Sonuçta, postmodernizmde vurgu, içerikten biçime ya da stile kayar. (Felsefe Ekibi, 2005a)

Postmodern düşünce, aklın en yakınında bulunmasına, duyulara ait olanı, batı aklının akıl yürütmelerinin dışına sürülmüş olanı gündeme getirerek klasik çağdan beri süregelen bir akıl yürütme şeklinin egemenliğine karşı çıkmak ve özgür değiş tokuşunu sağlayabilecek köksüz bir dil ve akıl anlayışının sözcülüğünü etmektir. Aklın kendi başına buyrukluğu yoktur. Akıl artık yalnızca sistemi kurmak, algılamak ve onun için de kalabilmek için ve sistemin tanımladığı, biçimlendirdiği haliyle kullanılır. Kişilere ait bir şey değildir. Kendisini kendi özgürlüğü içinde yaşamayan, aklına dayanarak, onun soyutlama gücünü kullanarak farklılaşamayan birey, öte yanda yer alan ve merkezden denetlenen, aklın devrede tutulmasıyla sürekli homojen ve üniform olmaya doğru itilmektedir. Böylelikle, artık akıl tekcilleştirici bir olgudur. Aydınlanma düşüncesi, ilerleme fikrine kucak açarken her şeyde aklı egemen kılarak insanları kaderci yaklaşımdan kurtarmak istemiş ve bilimsel, kültürel, teknik ve endüstriyel devrimlere öncülük etmiştir (Kahraman, 2002).

Bugün, postmodern insan (yani modern korku ve yasaklardan kurtulan modern insan), farklılığı sevinç ve coşkuyla karşılar. Farklılık artık güzel bir şeydir. Postmodernizmin olumlu yanı buradadır; farklılığın, çeşitliliğin önemini irdeleyip, dünyayı betimlediğimiz dil ve söylem üzerinde kafa yormamız gerekliliğinin üzerinde durmasıdır. Postmodern düşüncenin bir diğer özelliği ise, çoğulcu olmasıdır. Gerçeği, ona götüren yol olan bilgiyi ve rasyonelliği belirlemenin kesin ve mutlak bir kriteri yoksa ve bunlar nereden bakıldığına ve hangi amaç açısından değerlendirildiğine göre değişebiliyorlarsa, o zaman bunun doğal sonucu

(4)

çoğulculuk olmaktadır. Postmodern düşünce, yalnız çoğulcu değil, aynı zamanda eşitlikçi bir düşüncedir de (Ertürk, 2004).

Böylece postmodern görüşe göre, insan doğruları ya da genel anlamda gerçeği hiçbir zaman bilmemiştir, ancak onun kurmaca şekillerini görebilmiştir. Çağdaş bir örnekle açıklamak gerekirse; medya en doğruyu yansıttığını iddia ederken aslında belli bir görüşün grup ya da kişinin bakış açısından ve de o görüş, grup ya da kişinin söylencesi içinden gerçeği verir. Gerçeğin yalnız yorumunu yaptığı için ikinci bir kurmaca gerçeği yaratmış olur. Günümüzde artık yorumun doğruluğu değil de inandırıcılığı önemli olduğu için gerçek belki de hiç bilinmeden geçilmektedir. Böylece postmodernizm, gerçeklerin kurmaca yapılarını gösterip, doğruların doğadan, doğal olarak gelmediğini kültür tarafından kabul ettirildiğini; dünyanın kültürümüzün söyleminden sosyal olarak kabul edilmiş anlamlar sisteminden tanıtıldığını irdeler (Felsefe Ekibi, 2005b).

Toplumsal düzlemde de bir sistemler karmaşası vardır. Sosyal kurumlar insanla doğa arasındaki çatışma sonucu ortaya çıkarlar. Kurumsallaşmak doğal olanı alıp, disiplin altına sokmak ve onu sistemleştirmek demektir. Görüldüğü gibi postmodernizmde sistemlerin tümüne bir güvensizlik söz konusudur. O halde sosyal ve kültürel tüm kurumlar ve onların getirdiği sistem, kavram ve doğrular kurmacadır. Gerçeklikleri göreceli ve tartışmaya açıktır. Gerçek varsa, insana her zaman yorumları ile ulaşmıştır (Yaşayan, 2005).

Bu iki düşüncenin sağlık hizmetlerine ve hemşireliğe etkisi ne olmuştur?

Son yüzyılda sağlık hizmetlerinin sunumu önemli ölçüde değişmiştir. Değişen ve gelişen sağlık sistemi, insanın temel sağlık gereksinimlerini, dolayısıyla hemşirelik eğitimini de etkilemektedir.

Bu değişimler;

 Dünya nüfusunun çok hızlı artması ile sağlık hizmetine olan isteğin de arttırması,

 Yaşam süresinin uzaması ve kronik hastalıkların artması,

 Hastanın hastanede yatış süresinin kısalmış olması,

 Refakatçi eşliğinde evde bakım hizmetlerinin artması,

 Sağlık bakım hizmetinde maliyetin azaltılma eğilimi,

 Bilimsel gelişmelerin özellikle hastalıkların önlenmesi, tanılama yöntemlerinin gelişmesi, tedavi yöntemlerinin değişmesi üzerindeki değişimler,

 Teknolojik gelişmeler, hastalıkların önlenmesi, ortaya çıkarılması, bilgi yönetimi ve klinik olgularla ilgili karar vermedeki etkiler,

 Dünya nüfusunun yaşlılık, genetik olgu, kültür, etnik yapılar, din, yaşam biçimi açısından çeşitlenmesinin etkileri,

 Toplumların hizmette kalite, ekonomik olarak karşılanabilirlik, güvenirlik ve maliyet etkin hizmet istemesi,

 Gittikçe artan küreselleşme (globalleşme) ile değişen sağlık sistemlerinden bireylerin de etkilenmesi olarak sayılabilir.

Yukarıda sözü edilen hızlı değişimlerin etkisiyle, yani, sosyal, ekonomik ve çevresel etmenlere bağlı olarak hemşirelik mesleğinin kapsamı ayrı değişmekte, meslek üyelerinin rolleri farklılaşmakta, tedavi destekli bakım hizmetleri ve toplumun hastalıklara karşı korunması ve sağlığın geliştirilmesi ile ilgili konularda hemşirelere farklı görevler düşmektedir (Atalay ve Tel, 1999; Karagözoğlu, 2006).

Hemşirelik kendine özgü bilgi birikimi ile bütünleşmiş bir hemşirelik felsefesi yansıtan bir hemşirelik modelini oluşturmaya, hızlı teknolojik gelişmeler ve artan hemşirelik araştırmaları ile bilgili olmaya ve eleştirisel-bilimsel düşünme becerilerini geliştirmeye itilmektedir. Günümüzde hemşirelerin içinde bulunduğu yüzyılın sorunlarını çözümleyebilmeleri, hemşirelik sorunları ile baş edebilmeleri, daha karmaşık hasta bakım gereksinimlerini saptayabilmeleri ve sistemik bakım verebilmeleri için aldıkları eğitimle, eleştirel düşünme, güçlerini geliştirmeleri gerekmektedir. Profesyonel olmada gerekli ve önemli bir öge olan eleştirel düşünme, hemşirelik için birçok kaynaktan elde edilen bilgilerin toplanması ve düzenlenmesi, bu bilgiler ışığında neye gereksinim olduğunun saptanması, birçok olası yaklaşımdan birinin seçilmesi, uygulanması ve işlemin sonuçlarının değerlendirilmesi gibi özellikleri içeren vazgeçilmez bir düşünme sürecidir (Grealish, 2000; Martin, 2002; Velioğlu, 1998). Eleştirel düşünmede “mutlak doğru” diye bir yaklaşım yoktur. Eleştirel düşünme, çözümden çok sürece odaklanarak, etkili öğrenme tekniklerini (soru-yanıt, tartışma, gösteri, örnek olay, rol oynama, beyin fırtınası v.b.) kullanarak,

(5)

eleştirel bir yaklaşım ile bilginin doğrulanması ya da yanlışlanması sürecinde ölçülü bir kuşku ile gerçeğe yaklaşmaya çalışmaktır (Ducscher, 1999; Erdemir, 1998; Grealish, 2000; Karagözoğlu, 2005; Karagözoğlu, 2006; Martin, 2002; Velioğlu, 1998).

Özgür ve akılcı düşünce, bireylerin mesleğe daha fazla katkı vermesini, bireysel değer ve bireysel bilginin sürekli gelişmesini sağlar. Ayrıca hemşirelerin yaptıkları uygulamaları, eleştirel olarak değerlendirme becerilerini geliştirmelerine olanak sağlayacak ve uygulamalarını bilimsel bilgiye dayandırma kültürünü oluşturacaktır (Erdemir, 1998; Karagözoğlu, 2006).

Hemşireler var olduklarından bu yana gözlemlerine ve deneyimlerine dayalı pek çok problem çözmüşlerdir. Ancak hasta bakımında her yeni durum için bu problem çözüşler genellenemeyebilir. Bu bireysel deneyimler öznel değerlerle şekillenir. Carper (1978) ve Benner (1984)’e göre, kuramsal bilgi hemşirelik biliminin temelini oluşturan bilgidir. Kuram, uygulama ve araştırma birlikte hemşireliği, bilgi ile ilişki kuran zihinsel bir etkinlik, uygulamasında beceri isteyen bir sanat ve bir meslek anlamına gelen bir bilim olarak tanımlamaktadır. Kuram, hemşirelere bakım verdiği bireylerin durumlarını değerlendirme, bakım sürecinde elde ettiği yüzlerce veriyi düzenleme, analiz etme ve bilgiyi açıklama olanağı sağlar. Kuramlara dayalı bir bakış açısı hemşireye, amaçlı ve uygun etkinlikler sergileyerek bireyin bakımını planlama ve uygulama olanağı verir. Hemşireler uygulamalarını amaçlı ve sistematik olarak yerine getirdiklerinde daha etkili, kendi bakımının sonuçları üzerinde daha kontrol sahibi ve diğer sağlık disiplinleriyle daha çok iletişim içinde olan bir konuma geleceklerdir. Bu nedenle eğer hemşirelik bir meslek olarak tüm potansiyelini ortaya koymak zorundaysa, kuramın araştırma ve uygulamasına yön vermesi kaçınılmazdır. Nesnel gerçeklikten kök alan, çağdaş bilimsel bilginin kendi disiplinine uygulanmasını gerçekleştiren hemşirelik, giderek kendi bilimsel genellemelerini kurmaya, kendi kuramlarını üretmeye başlamıştır (Erdemir, 1998; Karagözoğlu, 2005; Karagözoğlu, 2006). Bugün hemşirelik araştırmalarının hasta merkezli olmaması, diğer sağlık çalışanları ile disiplinlerarası araştırmaların henüz yaşama geçirilememesi, hemşirelik eğiticileri ve araştırmacılarının uygulama ortamından uzak kalmaları ve hemşirelik uygulamalarına yönelik bilgi birikimi eksikliği hemşirelik araştırmalarının ve dolayısıyla bilimselleşmenin gelişimini etkileyen olumsuz durumlar

olarak ifade edilebilir (Atalay ve Tel, 1999; Velioğlu, 1998).

Ezberlerle yaşamaya zorunlu tutulan insanların felsefenin sunduğu iyi, kötü kavramlarının anlamlarını içselleştirmelerini nasıl isteyebiliriz ki? Felsefenin insan yaşamına kazandırdığı bakış açısının en önemli sonuçlarından biri, kişiyi ezberle yaşama durumundan kurtarmasıdır. Ezbere yaşama durumundan sıyrılmaya başlayan hemşirelik ise, bu dünyada insanca yaşamanın olanaklarını aramaya başlayacak ve bu konuda üzerine düşen ödev ve sorumluluk bilinciyle yaşayacaktır. İnsanın felsefi bakış açısıyla kendine, yaşamına ve dünyaya yönelmesi, hiç kuşkusuz bu dünyanın daha iyi, daha insancıl bir dünya olmasına yardımcı olacaktır (Atalay ve Tel, 1999; Erdemir, 1998; Günay, 2007; Martin, 2002).

Bu paralelde; 2000’li yılların hemşiresi; düşünen, aklını kullanan, problem çözme yetisine sahip, kendi öğrenme gereksinimlerinin farkında, yetkin, azimli, kendine güvenen ve güvenilen, sorumluluklarının bilincinde, bireylere ve topluma danışmanlık edebilen, sosyal, politik ve ekonomik durumdan haberdar, güdülmeyen, özgür, insan haklarına ve bireyselliğe saygılı ve insanı bir bütün olarak gören bir birey olarak toplumda yerini alan bir profesyonel olmalıdır (Karagözoğlu, 2005).

Bu değişimler, hemşirelik eğitimini de kuşkusuz etkilemekte ve bizi geleceğin hemşirelerini yetiştirmede daha büyük sorumluluklarla karşı karşıya getirmektedir. Hemşirelerin daha kapsamlı bilgi edinmeleri, bakım deneyimlerini zenginleştirmeleri, teknolojiyi kullanabilmeleri ve hemşirelik amaçlarını değerlendirerek hastaya bu karmaşık sistem içinde destek olmaları kaçınılmazdır. Bu yüzden hemşirelik disiplini diğer disiplinlerden ve alanlardan da geniş boyutlu olarak etkilenir, bilgi alır, bu bilgiler hemşirelik alanına uygun şekilde uyarlanarak kullanılır. Hemşirelik dışı bilim dallarından edinilen bilgiler örneğin felsefe, sanat (tiyatro, müzik, resim), sosyoloji, antropoloji, fizik, matematik gibi profesyonel hemşirenin;

 gelişmesine,  kişisel yeterlilik,  mantıklı seçim yapma,

 düşüncelerini etkin ve rahat ifade etme yeteneklerinin gelişmesine katkı verir.

Böylece de hemşireleri;  eleştirel düşünme,

(6)

 karar verme,

 tanılama ve değerlendirme yapabilme konularında güçlendirir (Atalay ve Tel, 1999; Erdemir, 1998; Karagözoğlu, 2005; Karagözoğlu, 2006).

Hemşirelerin yeni gelişmelere ve yeni rollere uyum sağlamaları ve sağlık hizmetlerine kendiliğinden beklenen katkıyı sağlayabilmeleri için bilgi ve beceri donanımlarının yeterli olması gerekmektedir. Dünyanın değişen sağlık profili, hemşirelik uygulamalarında da değişimlerine neden olmakta ve hemşireliğin çalışma koşulları, yasaları, yönetim biçimleri, liderlik kazanımları, eğitimleri ve organizasyonları gibi birçok alanlarda hemşireliği olumlu yönde değiştirmeye çaba göstererek istenen hemşirelik düzeyine ulaşılmaya çaba harcanmaktadır.

KAYNAKLAR

Adugit Y (2005) Modernizm, Postmodernizm, Marksizm: Felsefe Ekibi Dergisi, 2:3-17.

Atalay M, Tel H (1999) Gelecek Yüzyılda Hemşirelik Lisans Eğitiminin Vizyonu: Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 3 (2):47-54.

Demirdöven H İ (2007) Kimin İçin Felsefe: Felsefe Ekibi Dergisi, 7:13-17.

Ducscher JE (1999) Catching The Wave: Understanding The Concept Of Critical Thinking: Journal Of Advanced Nursing, 29(3):577-589.

Erdemir F (1998) Hemşirenin Rol Ve İşlevleri Ve Hemşirelik Felsefesi: Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2(1):59-63.

Ertürk R (2004) Modern Ve Postmodern Düşüncelerinde Bilim; Felsefe Dünyası Dergisi, 2:65-73.

Felsefe Ekibi (2005) Postmodern(İzm)İte Nedir?: Felsefe Ekibi Dergisi, 2:9-13.

Felsefe Ekibi (2005) Postmodernite- Kavramlar: Felsefe Ekibi Dergisi, 2:13-18.

Grealish L (2000) The Skills Of Coach Are An Essential Element İn Clinical Learning: Journal Of Nursing Education, 39(5):231-233.

Günay M (2007) Felsefe: İnsanın Yaşamına Kazandırdığı Bakış Açısı: Felsefe Ekibi Dergisi,7.

http://Tr.Wikipedia.Org/Wiki/Modernizm

Kahraman HB (2002) Postmodernite İle Modernite Arasında Türkiye: Everest Yayınları, Ekim, İstanbul.

Karagözoğlu Ş (2006) Bilim, Bilimsel Araştırma Süreci Ve Hemşirelik: Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 10 (2):64-71. Karagözoğlu Ş (2005) Bilimsel Bir Disiplin Olarak Hemşirelik: Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. 9(1):6-14.

Martin C (2002) The Theory Of Critical Thinking Of Nursing; Nursing Education Perspectives, 23 (5):243-247.

Rodopman A (2006) Tıp, Etik, Felsefe: Felsefe Ekibi Dergisi, 5: 25-30.

Şener HE (2005) Postmodernizm Üzerine Kısa Bir

Bakış: Felsefe Ekibi Dergisi, 2:3-8.

Yaşayan G (2005) Postmodernizm: "Modernizm"İn Kimlik

Kaybı: Felsefe Ekibi Dergisi, 2:31-34.

Velioğlu B (1998) Hemşirelik Eğitiminde Esaslar: II. Ulusal Hemşirelik Eğitimi Sempozyumu, İstanbul.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sovyet rejiminin Batılılar tarafından tanınması Sovyet Rusyayı Batı ile normal diplomatik münasebetlere kavuşturmuş olmaktaydı. Lakin bu tanıma işi iki taraf

Sovyet rejiminin Batılılar tarafından tanınması Sovyet Rusyayı Batı ile normal diplomatik münasebetlere kavuşturmuş olmaktaydı. Lakin bu tanıma işi iki taraf

Bunlar ve farklı amino asid zincirlerindeki diğer gruplar, diğer gıda bileşenleri ile birçok reaksiyona iştirak edebilirler.... • Yapılan çalışmalarda

 Özellikle ana karakterlerden biri olan Kee’nin siyahi olması ve uzun yıllar sonra dünyada ilk defa bir çocuğu doğuran kadın olması filmin politik altyapısında

Bu çalışmada romanın, yazıldığı dönemin toplumsal gerçekliğinin bir ürünü olduğu hatırlatılmak istenmiş; bu bakış açısıyla postmodern romanı sosyolojik

Beşeri bilimler ve empirik yöntem. Sınırlılıkların gözden geçirilmesi:.. 1) Bilimsel topluluk, fiziksel dünya hakkında daha güvenilir ve hatta daha kesin bilgiler sunma

Hanımlar, bugün elimizde top, tüfenk denilen alet yok, fakat ondan büyük, ondan kuvvetli bir silahımız var: Hak ve Allah var.. Tüfek ve top düşer, hak ve

Çokuluslu ticari şirketler, maddi gücü elinde bulunduran kapitalist egemen sınıfın toplumlar, bilhassa üçüncü dünya toplumları üzerindeki siyasal kültürel ve