• Sonuç bulunamadı

Ata'nın ölümü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ata'nın ölümü"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

/£• //

.O

A

(2)

S a y f a 2 M M é

BURHAN

FELEK

T:

ATA NIN ÖLÜMÜ

1 ÜRK milleti, her büyük ve gönüllü mil­

let gibi, çok sevinçli, çok kederli günler

görmüştür. Benim hatırladığım kada­

rıyla, meselâ Meşrutiyet’in ilâm, Çanakkale

Zaferi, ondan çok önce İstanbul’un fethi ve en

son 30 Ağustos Zaferi gibi.

Acı günler de görmüştür. Balkan bozgunu,

Sevr Ahidnâmesi gibi. Atatürk’ün ölümü de

bu acı günlerden biridir. Ne var ki, bu acı gün,

er geç gelecek bir kaçınılmaz akıbetti. Ölüm

Allah’m emri, eceli gelenin göçmesi mukadder­

di. A ta’nın ölümüne karşı milletin duyduğu

derin acının sebebi, O’nun Türkiye’nin Istiklşi

Harbi’ni kazanan ve parçalanmış, mahvolmuş

Türkiye’yi tekrar kurtaran kahraman olpşbn-

dan ayn olarak, kendisinden dahe^ pekçok

hizmetler beklendiği bir sırada ve genç yaştç

ölmüş olmasıydı.

Hiç bir millî kahraman veya meşhur ve

kıymetli kimse hakkında, Atatürk için dökülen

gözyaşı kadar yaş dökülmemiştir. Bu yaşlar

yalnız Türklerin değil, hatta yqhuz Müslüman­

ların da değil, dünyamn kadirşinas milletle­

rinin de gözyaşlanydı. Cenazesine dünyanın

nasıl teessür ve hürmetle katıldığım gençler

bilmezler, ama biz biliriz.

38 sene evvel bugün (10. Kasım) ben

A tatürk’ün ölümünü, o zaman hocalık ettiğim

Kandillideki İnönü Kız Lisesinin son sınıfta

ders verirken, pencereden görülen eski ¡Alman

Sefareti binasının damındaki Alman bayrağı­

nın yarıya indirildiğini, öğrencilerin halinden

sezerek görüp anlamıştım. Dersi ağlayarak

kapattıkdı.

Her zaman tekrarlıyorum. Atatürk, İstiklâl

Harbinden tutun da, ölümüne kadar ançak

kendi azmi ve iradesiyle Türkiye’yi kurtarmış,

kurmuş ve yürütmüştür. Yanında kendine

inanan arkadaşları sadece ona hayran ve

metbu olmaktan, emrini yerine getirmekten

başka birşey yapmamışlardır. Ama ilk andan

itibaren oldukça kuvvetli bir muhalefetle

karşılaşmış, bu muhalefet İzmir suikastinden,

Serbest Fırka macerasına kadar kendini

göstermiştir. Atatürk, ne yaptıysa, tek adam

olarak yapmış, ancak merhûm Karabekir’in

Şark’taki kuvvetlerini onun emrine vermesin­

den başka elle tutulur bir yardım görmemiştir.

Onun için bu emsalsiz millî kahraman ve

dünya çapında kumandanın birçok fikirleri,

telkinleri etrafında bulunanlar tarafından türlü

tefsirlerle çok defa dejenere olmuştur.

Her insan gibi o da etrafının ister .istemez

tesiri altında kaldığı için, fikirlerinin tatbik

şekillerini çok dc-fa kontrol etmeye* imkân

bulamayarak lâiklik gibi, demokrasi gibi,

hatta hürriyet gibi mefhumların ve dil, yazı

inkılâplarının istediği gibi tahakkukunu göre­

meden hastalanmış ve bu hastalık sırasında

birçok devrimler yanlış anlaşılma ve yanlış

tatbik edilme yüzünden sakatlanmıştır. Onun

içindir ki, Atatürk, Türkiye’yi kurtarmaya

muvaffak olduğu için bahtiyar * bir millî

kahraman,

fakat

O’nun istediği gibi gelişmesi­

ni şahsen gerçekleştirmeye vakit bulamadan

gözlerini dünyaya kapadığı için talihsiz bir

kahraman sayılmalıdır.

1936’da başlamış olan siroz hastalığının

amansız akıbetinden kurtulamayarak genç

denecek yaşta ölümü acıdır ve haksızdır.

*•

Acaba Atatürk, İkinci Cihan Harbi'nde sağ

olsaydı ne olurdu? Atatürk, Osmanh İmpara­

torluğumun inhitat devresinde Türkiye harita-,

sının küçülmesini durduran ve ona .asırlardan

beri görülmemiş bir olay olarak tojfrak katan

kimsedir. 1917’de Rusya’dan Vilayat-ı Selâse

dediğimiz Kars, Ardahan ve Sarıkamış

havalisini,

1937’de de Hatay dediğimiz

Antakya’yı Fransa’dan geri almıştır.

1944’de dünya haritası1 ve bilhassa Ortado­

ğu haritası yeniden çizilirken, en azından

Cezayir-i Bahr-i Sefid dediğimiz ve uzun

zaman Türkiye’nin bir vilâyeti iken, İstiklâl

Harbimden evyel Italyanlar tarafından işgal

edilmiş ve İtalyanların Almanlarla birlikte

İkinci Cihan Harbi’nde mağlûp olmaları

üzerine, ortada kalıp sonradan Yunanistan’a

hediye edilmiş olan bu adaları, bilhassa

Mussolini’ye karşı olan, nefreti yüzünden

mutlaka geri alırdı. Ama kısmet değilmiş.

Hak rahmet eyleye.'

i t

m

m

5 p * • • __ mm m ■ ■

i

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCELERİ

Az gelişmiş ülkelerin tam bağımsızlığa kavuşabil­

meleri herşeyden önce ekonomik bağımsızlıklarını

kazanmalarına bağlıdır. Ekonomik bağımsızlığın

sağlanması İçin de bilim ve teknikte ilerlemeye,

bilgili kişilerin akıl gücüne ve yaratıcı zekâlarına

gerek vardır. Az gelişmiş bir ülkede bütün

sorunların düğümlendiği can alıcı nokta, “ eğitim ”

olmaktadır. Atatürk de Türkiye'nin kurtuluşunu

tüm yurttaşların eğitimden ortak ve eşit biçimde

yararlanabilmelerinde görüyordu. Ne yazık ki,

Atatürkçü eğitim sonradan bütün gerekleri ile

uygulanmadı. Üstelik eğitim ilkeleri ile çelişen

uygulamalara girlşildiğl ve bu tür uygulamaların

hoşgörü İle karşılandığı dönemler de oldu.

Aslında, Türkiye’nin varlığı ve selameti, köktenci

bir eğitim uygulamasına bağlıdır.

f

GBECEĞE VE KURTULUŞA KİK TUTAM

-YAZAN:

gggğ Ş§i

SSi

A ta tü r k not defterine şu düşünceleri yazm ıştı: “Bir gün b u m illeti idare m ev­ kiine gelirsem İçtim aî bir coup (darbe) yapacağım , am a bu darbe so nunda hiç bir zam an A vam 'm derece­ sine inm eyeceğim . A v am ’ı kendi seviyem e çıkaraca­ ğım ” (7). Y önetim i ele alın­ ca da o, bu u ğ u rd a devrim hareketlerine girişm ekte gecikm edi.

A ta tü rk 'ü n uygulam aya k o y d u ğ u D e v r i m ’ i n “...am ac ı T ü rk iy e’yi O rta Ç ağ’m içinden çekip çık ar­ m ak ve çağ d aş u ygarlık d ü ­ zeyine g etirm ek ten ” ib a ­ re tti (8). B unun için de, çağdaş u ygarlık düzeyine eriştirici b ir eğitim düzeni­ ne ih tiy aç v ard ı. O ysa, eği­ tim sistem i az gelişm işlik dam gasını ta şım ak tay d ı, ilkeldi, yetersizdi. Sakarya

¡BíiKííí

A

TATÜRKÇÜ düşüncenin çeşitti alanlardaki

çizgisini belirleyebilmek için, Atatürkçü­

lüğün amacından hareket etmek gerekir.

Atatürkçülüğün gerçekleştirmek istediği amaç,

tam bağımsızlıktır. Yani, yalnız siyasal alandaki

bağımsızlık değil, fakat ekonomi, savunma, yargı,

kültür, sanat ve benzeri

alanlardaki

bağımsız­

lıktır.

B ütün bu alanlarda b a ­ ğım sızlığa k av u şu lm ad ık ­ ça, kazanılan bağım sızlık te m e ls iz ve g ü v e n c e d e n yoksun kalır. Bir süre so n ­ ra da yitirilir.

T am bağım sızkğm elde edilm esi, her şeyden önce, az gelişm işlikten k u rtu lu şa bağlıdır. Âz gelişm işlikten k u rtu lu ş ise, ekonom ik b a ­ ğ ım s ız lığ a k a v u ş m a k la m ü m kün olur. Ekonom ik bağım lılık, siyasal b ağ ım ­ sızlığı “sıfıra indirebilecek b ir teh lik ed ir” (1). Bu teh li­ kenin o rta d a n kaldırılm ası an cak bilim ve teknik ile olur, bilgili kişilerin akıl gücüne, y aratıcı zekâlarına ih tiy aç gösterir. İn san lar bilgi bakım ından ilerledik­ leri ölçüde ekonom ik b a ­ ğım sızlığa k avuşm a bilinci­ ni kazanırlar ve bunu elde etm e olanakları da çoğalır. T oplum un ekonom ik geliş­ m esi ise y u rtta şla rın eğitim düzeylerinin yükselm esine b ağlıdır (2). ö te k i alanlarda bağım sızlığın kazanılm ası da yine eğitim in düzeyi ile yakından ilgilidir. Bu n e ­ denle A ta tü rk , “eğitim dir ki, b ir ulusu ya özgür, b a ­ ğım sız, ünlü ve yüce b ir toplum halinde y a şa tır, ya da tu tsa k lığ a ve yoksulluğa sü rü k ler” dem işti (3).

LOZAN'I BATI

K0Ç0MSEPI AMA...

S iy a s a l b a ğ ım s ız lığ ın öm ürlü olm ası, bunun ta m bağım sızlığa d ö n ü ştü rü l­ m e s in e b a ğ lıd ır . L o zan K onferansı görüşm eleri so ­ n u çlan d ık tan sonra İngiliz New C onventional g azete­ sinde çıkan bir yazıda şöyle denilm ekteydi: " ... T ü rk i­ ye, teo rik bakım dan b ağ ım ­ sız b ir hüküm et oldu. L â­ kin b u ticaret ve sa n 'a tta kabiliyetsiz ve serm ayeden yoksun olan ahaliyi bilen- lerce m alûm dur ki, b u b a ­ ğım sızlığın öm rü pek kısa olacak ve eski vaziyeti bir başk ası üzerine a la c a k tır”

(4).

G erçekten, h alk geri k a l­ m ış, yüzyıllar boyu bilgisiz bırakılm ış, yetenekleri g e ­ liştirilm em iş, yoksulluğa sürüklenm işti. K azanılan bağım sızlığı koruyacak, b u n u ta m bağım sızlığa dö­ nüştürecek güce sahip gö­ rü n üyordu. G eleneksel yapı da geri kalm ışlığın gideril­ m esine yönelik çağ d aşlaş­ m a çab aların a ve ilerici a tı­ lm alara engel teşkil edi­ yordu. Şu halde ya, “gele­ n eksel... yapıyı y ık arak az gelişm işlikten k u rtu lm ak , yâni yeni bir düzen” k u r­ m ak (5), ya da b ü y ü k feda­ k ârlık lar p ahasına k azanı­ lan bağım sızlığın yitirilm e­ sine d a h a b aşlan g ıçta razı olm ak gerekiyordu. A ta ­ tü rk bu iki yoldan birincisi­ ni seçti ve kesin b ir k ararlı­ lıkla işe koyuldu. Yıllarca önce, “günün birinde T ü r­ kiye’nin idaresinde rol sa h i­ bi olursam bilirim y ap aca­ ğım yenilikleri” (6) diyen

ATATÜRK

Prof. Dr. Ayîekin ATAAY

[İstanbul Hukuk Fak. öğretim Üyesi]

Savaşı sırasında toplanan M aarif K ongresi’nde (1921) y ap tığ ı konuşm ada A ta ­ t ü r k , o z a m a n a k a d a r uygu lan an eğitim sistem i­ nin T ü rk ulusunun gerile­ me tarih in d e en önemli bir etken olduğunu b elirtm işti (9). Yeni b ir eğitim düzeni­ nin kurulm asını zorunlu gö­ rü y o rd u . O 'na göre eğitim , eski çağların boş inançla­ rından, ulusal niteliklerim iz ve to p lu m sal yapım ızla ilgisi bulunm ayan yabancı fikirlerden arıtılm alıydı. Bu açıdan A ta tü r k ’ün eğitim e iliş k in g ö r ü ş ü , e ğ itim in akılcı d ü şünm e yeteneği k a z a n d ır ıc ı o lm a s ı p r a ­ tik nitelik taşım ası, u lu ­ sal y ap ıy a ve yu rd u n tarih î gerçeklerine d ayanm ası (10) gereği üzerinde toplanır. O’na göre, akılcı düşünm e yeteneği kazandıran ve

eko-VEFAT

Kırımlı merhum Hacı Emir Haşan ve

merhume Şahsene

Ataman’ın

oğulları,

merhum Hamdi Ataman, merhume Hanife

Kırımer, merhum Cafer Kırımer, Server,

Lâmi ve Kemal Ataman'ın kardeşleri, Nazan

Sirman, Erda ve Mete Ataman’ın amcaları,

Halûk ve Gül’ün, Sinan, Vedat, Zeynep,

Leyla, Emre vc Ömer’in dedeleri, Mukadder

ve Gülümser Mimaroğlu, Şarık ve Lale Tara

ile Uğur veGülçin Şanda’nın babaları, Zehra

Ataman’ın eşi

Ş A K İR A T A M A N

9.11.1976 salı günü vefat etmiştir. Cenazesi

10 kasım 1976 çarşamba günü (bugün) Şişli

Camiinde kılınacak öğle namazını müteakip

Feriköy kabristanına defnedilecektir.

A İ L E S İ

NOT: Çelenek gönderilmemesi, arzu eden­

lerin Türk Eğitim Vakfına bağışta

bulunmaları rica olunur.

ADMAR:(... )-15314

nom ik alan d a yapıcı etk en ­ liğe sah ip bu lu n an (11) u lu ­ sal eğitim T ürkiye için zo­ r u n l u d u r . ö t e y a n d a n , “Ülkemiz içinde u y g ar d ü ­ şüncelerin, çağ d aş ilerilik- lerin v a k it geçirilm eksizin yapılm ası ve gelişm esi (12) de gerekli b u lu n m ak tay d ı. Bu nedenle de, çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırıcı eğitim zorunluydu. Ç ağ­ daş u y g arlık düzeyine ulaş- tın c ı eğitim , dinsel inançla­ ra değil, fak at bilim sel d ü ­ şünceye d ay an an lâik eği­ tim dir.

NİÇİN EĞİTİM

BİRLİĞİ KONDU?

T ürkiye’nin az gelişm iş­ likten k u rtu lu şu n u A ta ­ tü rk , tü m y u rtta şla rın eği­ tim den o rta k ve e şit biçim ­ d e yararlanabilm elerine bağlı görm ekteydi. O’na göre, tü m y u rtta ş la rın belli bir düzeye eriştirilebilm eleri için “öğretim in b ir elden bir an lay ışla” y ürütülm esi kaçınılm az b ir zorunluktu (13). Y âni, ö ğ retim birliği gerçekleştirilm eliydi. C um ­ h u r i y e t i n i l â n ı n d a n sonra b u am açla kabul edi­ len T evhidi T ed risat K a n u ­ nu (1924) ile okullar b irleşti­ rilerek Millî E ğitim Bakan- lığı'na bağlandı (14). A ynı kanunla, sk olastik b ir zih­ niyetin son k alın tıların ı si­ nesinde b arın d ıra n ve “şeriatın siyasal k ararg âh ı olan m edreseler” (15) k ald ı­ rıldı (16).

T ü r k iy e ’m iz d e e ğ itim utanında y u k arıd ak i ilkeler birer tem el ta ş ı o larak k a ­ bul edilerek köklü u y g u la­ m alara g irişilm iştir. A yrıca bu u ğ u rd a h arcan an çab a­ ların etkenliğini sağlam ak am acıyla da, öğrenilm esi zor A rap harfleri bırakılarak yeni h arfler k ab u l edildi (1928), T ü rk dilinin yabancı sözcüklerden arıtılm ası, öz­ leştirilm esi çalışm alarına b aşlan d ı (1932). A lınan so­ nuçlar ilerisi için u m u t veri­ ciydi. E ğitim e ilişkin A ta ­ tü rk ç ü uygulam aların p a r­ lak so nuçlan k arşısın d a y a ­ bancı b ir yazar, “K em al'in eğitim h u su su n d ak i h eye­ canı harik alar y a ra tm ış tır”

8 Kasım 1976 Pazartesinden itibaren telefon numaralarımız

431674

431675

\

olarak değişmiştir.

S

S a k - F e r

W GEMİ İNŞA, İŞLETME VE TRATRANSPORT LTD ŞTİ.

VEFAT-TE$EKKÜR

30.10.1976 g ü n ü b ir trafik kazası sonucu b iz ­ leri sonsuz acı içinde b ırak arak aram ızd an ay- n la n kıym etli v a rlığ ı­ m ız, eşim , biricik b a b a ­ mız

MAHMUT

YÜCESAN ın

C enazesinde b u lu n arak , evim ize k ad ar gele ren, telefonla, telgrafla acımızı p ay laşan b ü tü n do st, a k ra b a ve yakınlarım ıza teşek k ü r ederiz.

E şi ve Ç ocukları L İD E R R E K L A M : (...1 -1 5 3 1 3

Sahibi: Genel Yayın

M üdürü:

ERCÜMENT 'T e a / .i ABDj

KARACAN İPEKÇİ

Haber ve Makalelerden Sorumlu M ü d ü r... . ABDİ İPEKÇİ Spor Bölümünden Sorumlu M üdür... . NAMIK SEVİK Teknik S e k reter... TURHAN AYTVt.

BU G A Z E T E B A S I N A H L A K Y A S A S I N A U Y A R

B A SILDIC I YKR M ll.U Y K T MATBAASI İSTANBUL

T A K V İ M

Vakit Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İm sak Vasati 6.39 11.58 14 39 -6.56 18.30 4.56 Ezani 1.44 7.01 9.43 12.00 1.34 12.02

10 Kasım 1976 Hicri 1396 Zilkade 18 Rumî 1392 Ekim L-9

Frankfurt’a m ı uçacaksınız?

Türkiye’den oraya

en erken saatte varan havayolu

PanA m ’dır...0 9 .4 5 ’te*!

Seyahat Acentenize danışın.

PanAm Adana, Tel.: 17 071 / Teleks: 62163

PanAm Ankara, Tel.: 18 21 70-74

PanAm İstanbul, Tel.: 4745 30/T eleks: 22 694

PanAm İzmir» Tel.: 13 347 2/T eleks: 52 339

Dünyanın en tecrübeli havayolu

•frVe F rankfurt’tan hareketle

Amsterdam’a 12.05’te, Berlin’e 12.15'te, Brüksel’e 14.05’te, Londra’ya 12.25’te, Kopenhag’a 13.55’te varırsınız.

(17) dem ekten kendini a la ­ m adı.

Ne yazık ki sonradan, A ta tü rk ç ü eğitim b ü tü n ge­ rekleriyle uygulanm adı. Za­ m an zam an d u rak sam a ve sav sak lam a dönem lerine girildi. Bu durum eğitim in, en azından, b ir ölçüde e t­ kenliğini yitirm esine yol aç­ tı. B undan b aşk a, A ta tü r k ­ çü eğitim ilkeleriyle çelişen uygulam alara girişildiği ya da bu t ü r uygulam aların hoşgörü ile karşılandığı dö­ nem ler de oldu. B unun so­ nucu olarak d a, A ta tü rk ç ü eğitim ilkeleri b aşlan g ıçta gerçekleşm e yoluna girm iş iken, sonradan y av aş y av aş silinm eye başladı, ö rn eğ in , eğitim in lâikliği ilkesi ‘T ü r ­ kiye’de gerçekleşm e yolun­ da iken 1946'dan so n ra g it­ gide yıkılm aya yüz tu tm u ş ­ tu r. 1961 A nayasasının geli­ şi, lâik eğitim i içinden v u ­ ran dav ran ışları önleyem e­ m i ş t i r ” (18). K u ş k u s u z , “L âik eğitim karşısın d a çağ­ dışı eğitim in güçlenm esi, devrim lerim iz için en büyük teh lik ed ir” (19).

ÇEMBERİ

KIRMAK İÇİN.»

A ta tü rk ç ü eğitim ilkele­ rinden uzaklaşıim asının y a ­ ra ttığ ı teh lik e, genellikle sanıldığından çok d aha b ü ­ y ü k tü r. Şu nok tay ı gözden uzak tu tm a m a k gerekir ki, T ürkiye “... h âlâ az geliş­ miş bir ülke niteliğini ta ş ı­ m ak tad ır. A z gelişm iş bir ülkenin karşılaşabileceği tü m tehlikelerle de s a n lı­ d ır” (20). Az gelişm işlikten k u r t u la b i lm e k iç in A t a ­ tü rk çü eğitim e kesin ihtiyaç vardır. K ısacası, “T ü rk i­ ye’nin varlığı ve selâm eti A ta tü rk devrim ierinden hiç şaşm ay an b ir eğitim in kök­ tenci uygulam asına b ağ lı­ d ır” (21).

(1) Tunaya T.Z. Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hu­ kuku, 3. bası (İstanbul 1975) s. 711 - 712.

(2) Güriz A., Eğitim Hakkı (Eğitim, cilt 1, sayı 5) S. 37. (3) Çağlar B.K., Bugünün Diliyle A tatürk’ün Söylevleri (Ankara 1968), s. 144. (4) Tunaya T.Z., Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük (İstanbul 1964), s. 113.

(5) Tunaya, not l'de a.g.e., s. 685

(6) Borak S., Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk (İstanbul 1966), s. 22

(7) A tatürk’ün bu düşünceleri için: Üner R., “Anadolu’nun bitmeyen çilesi” (29.8.1971, Cumhuriyet Gazetesi). (8) Vaidis T.A. (T. çev. An­ gın A.) Kemal Atatürk (İs­ tanbul 1967), s. 152

(9) Dâver B., Türkiye C u m h u riy e tin d e L â ik lik (Ankara 19651, s. 128 Ataay A. “Dine Dayanan Bir Devletin özlemcileri” (8.10.1968, Milli­ yet Gazetesi).

(10) Timur T., Türk Devrimi (İstanbul 1968). s. 153 (11) Atatürk e göre, “Memle­ ket evlâtları her öğrenim dere- şekilde yetiştirilmelidir” Tuncel yapıcı, etkili ve başarılı olacak şeüde yetiştirilmelidir” . Tuncel B., “ Atatürk ve 30 Ağustos Zaferi’nin İlk K u tlan ışı” (28.8.1971, Cumhuriyet Gaze­ tesi).

(12) A tatürk’ün bu sözleri i- çin, Akarsu B., Atatürk Dev­ rimi ve Yorumlan (Ankara 1969), s. 22.

(13) Akarsu, a.g.e., S. 24 (14) öğretim birliği ilkesi, Atatürk'ün yaşamı boyunca, ölümünden sonra ve tek parti süresince büyük ölçüde koru- nabilmiş, fakat çok partili döneme geçildikten sonra, oy kaygısından başka davalan ol­ mayan birtakım politikacıların kurbanı olmuştur... Gençliği­ mizi uzlaşmaz iki kampa ayıran nedenlerin kaynağı, öğretim birliğinin önemli ölçüde zede­ lenmesidir. Devrimlerimiz için­ de en büyük yarayı -öğretim birliği- almıştır” . Baydar M., Atatürk ve Devrimlerimiz, 2. bası (İş B ankası K ültür Yayınları no. 136, İstanbul 1973), s. 198 - 199.

(15) Dâver, a.g.e., s. 53 (16) "Gerçi Medreseler, kendi çağlarında iyi birer eğitim ku­ rumu idiler, pek çok bilgin ye­ tiştirmişlerdi . Fakat kendilerim değişen zamana uyduramadı- lar, yenileyemediler ve giderek çağdışı kaldılar. Bu dünyada yaşayacak olan insana, bu dün­ yayı değil, bilinmeyen bir âle­ min efsanelerini anlatmaktan ileri gidemediler". Baydar, a.g.e., s. 189.

(17) Vaidis, a.g.e., s. 152. (18) Esen B.N., "1961 Ana­ yasasında Devrimci Eğitimin K ökleri” (Devrimci E ğitim Şûrası adlı ortak yapıt, Anka­ ra 1969), s. 120.

(19) Baydar, a.g.e., s. 199. (20) Tunaya, not l ’de a.g.e., s. 710.

(21) Esen, a.g.e., s. 123.

Pirros

Zaferinden

önce

ÜRKlYE’nln son yıllardaki du- njmu en çok 10 kasım günlerinde in­ sana batar. Atatürk döneminin ileriye dönük, umut dolu Türkiye’siyle bu­ günlerin çöküntü ve dağılma içindeki karanlık Türkiye’sini karşılaştırmak gönüllere acı verir. Gerçekten, bi­ razcık yurt sevginiz varsa, halkın ge­ çiminden kesilip asılsız projelerle İs­ raf edilen mllyarian, partiler arasında bölüşülmek üzere şişirilen devlet kadrolannı, en partizanca atamalarla d oldurulan resm i d airelerin durumunu, birbirine düşürülen genç­ lerin acıklı dramını üzülmeden seyre­ debilmeniz çok zordur.

Ve Türkiye’de üzülen milyonlarca insan vardır.

Milyonlarca insan, “Bu gidiş ne­ reye varacak?” diye sormakta, mil­ yonlarca insan d evletin ke­ mirilmesine, halkın ezilmesine son verecek bir umut ışığı aramaktadır.

öyle anlaşılıyor ki, şimdilik bu umut ışığı tek başına Ecevit’tlr. Onun partisi ya da partisinin “iteri ge­ lenleri” değil.

M ilyo n larca insanla Ecevit arasında inanılmaz bir “diyalog” ku­ rulmuştur. Anadolu kasabalannın, kentlerinin alanlannı onbinlerce, yüz- binlerce insanla o doldurmakta, onun sözleri tutumu ve kişiliği Anadolu insanın gönlünde akıt almaz bir tit­ reşim yaratmaktadır.

Ama, aynı yığınlar, Ecevit'ln çev­ resinde birbirini yiyen kişilere kız­ gındır. Dünyanın bütün dillerinde ol­ duğu gibi Türkçede de “yığın” diye adlandırdığımız kalabalıklar et yığını, ot yığını, taş yığını olmayıp mideleri« birlikte beyinlerden ve gönüllerden oluştuğu için, Ecevit’ln çevresinde olup bitenleri görmekte, bu olup bi­ tenlerle Türkiye’nin bugünkü durumu arasındaki çelişkiyi sezmekte, mil­ yonlarca insanın umut ışığı aradığı bir sırada üç beş kişinin “ikinci adamlık” kavgasına girmiş olmasına kızmaktadır.

CHP, ya bu kavgayı bir an önce sonuçlandırıp yığınlardaki birikimin cephe iktidarını silip süpürecek bir seçim zaferine dönüşmesini sağ­ layacak, ya da bu kavga yüzünden, Türkiye’deki demokrasiyi kurtarmak için kendi önündeki son tarihsel gö­ reve ihanet ederek ufalanıp gi­ decektir.

E

CEVİT, bu kavganın sonuç­ lanmasını önümüzdeki Kurultaya bı­ rakm ışa benziyor. H izip lerd en hangisi “Kurultay’ın demokratik oyla- rıyla” ağır basarsa Genel Başkan da onunla çalışacaktır.

Ama, bu bekleyişin ve bırakışın hem partinin kendi iç yapısı ba­ kımından, hem de halk yığınlarındaki umut ışığı açısından nelere m alolduğu ve olacağı hesap- lanmamaktadır:

1) Artık seçim bayırına gi­ rildiğine göre, her geçen hafta, hatta gün, önemli değil midir? üstelik, Ku- rultay’da bir grubun zaferi başka grupların da yenilgisi olacağı için, tartışmalar, çalkalanmalar ve

çekiş-10 K A S IM 1976

ACI

M Ü M T A Z S O Y S A L

meler Kurultay sonrasında da sürüp gitmeyecek midir?

2) Bunların yarattığı küskünlükler seçim öncesindeki çalışma şevkini kırmayacak mıdır? Buna bir de halk yığınlarındaki hayal kırıklığı eklenin­ ce, partinin başarı şansı büyük ölçü­ de azalmış olmayacak mı? Liderin ki­ şiliği sonradan tek başına bütün bun­ ların üstesinden gelmeğe yeter mi? ikinci Pirros, milâttan üçyüz yıl kadar önce, Yunanistan’ın kuzeybatı­ sındaki Epiros bölgesinde Romalılara karşı direnen bir kraldı. Bir keresinde, ordusunda kullandığı fillerin sürpriz etkisiyle Romalıları yenmişti. Ama kendisine öyle pahalıya malolmuş bir zaferdi ki bu, kutlamağa gelen gene­ rallere “Bir böyle zafer daha kazanır­ sam, halim bitik demektir” diye karşı­ lık vermekten kendini alamamıştı. Ni­ tekim, sonunda Romalılara yenilip silindi gitti.

O zamandanberi, sonunda dahi büyük bir yenilgi getiren “zafer”lere “Pirros Zaferi” denir.

CHP’deki hizipler kavgası Kurulta­ ya bırakılırsa, bu hiziplerden birinin zaferi böyle bir zafer olacak: Arkasın­ dan partinin seçimlerdeki yenilgisini getiren bir zafer. Bu bakımdan, hizip­ lerin başlarında olanlar şöyle bir se­ çenekle karşı karşıyadıriar: Genel se­ çimlerin ardından iktidara gelemediği için çökmüş, dağılmış bir partinin “Genel Sekreteri” mi olmak isterler, yoksa, Kurultay öncesinde halkın beklediği bir uzlaşmayı ve derlenip toparlanmayı başararak seçimlerden zaferle çıkacak bir partinin sorumlu­ larından biri olarak kalmak mı?

A

-l a .YNI seçenek. Genel Başkan Ecevit’ln de karştsınoadır: Kurultav’ın son gününe kadar hiziplerin birbirini yemesine seyirci kalarak, genel se­ çimden yenik çıkacak bir partinin ba­ şında “çok demokrat” bir lider olarak kalmak mı ister, yoksa, hiziplerin Kuı rultaydan önce uzlaşmalarını sağla­ mak için ağırlığını koyarak, derlenip toparlanmış bir partinin başında bü­ yük zaferi kazanmak mı?

Gönülleri bugünkü gidişin mutlaka sona erdirilmesinden yana olan halk yığınlarına sorarsanız, Genel Başkan kollarını kavuşturup hizip kavgasına seyirci kalamaz, kalmamalıdır ve önümüzdeki Kurultay, iç çamaşıriann savrulduğu bir meydan kavgası değil, mutlaka ve mutlaka, kendisine umut bağlanan bir partinin dışa karşı “göv­ de gösterisi” olmalıdır. Yeri gelince başka partilerle bile koalisyon ikti­ darları için uzlaşmayı bacerenler ken­ di aralarında mı uzlaşmayı becereme­ yeceklerdir? Partinin dışındaki sola “demokrasinin g eleceğ in i d ü şü n ­ mek” ve “Önümüzdeki Önemli seçim­ lerde sorumlu davranmak” öğütleri verenler, kendi aralarında bile düşün­ celi ve sorumlu davranmayı becere- miyorlarsa onların öğütlerini kim din­ ler?

- Kısacası, CHP için “aklını başına devşirme” günü çoktan gelmiştir. Kaldı ki, şimdi, böyle bir derlenip to­ parlanma İçin beklenmedik bir kapı da açıldı.

Bu kapıdan nasıl geçileceği ise, cuma günkü yazının konusu olabile­ cek kadar uzun bir “bahs-i diğer” dir.

DESAŞ (0M0) TEKNİK ELEMAN ARIYOR

Deterjan imal eden şirketimizin Gebze işyerinde istihdam

edilmek üzere:

— Mekanik bakımcılar

ve

— Teknik malzeme mübayacısı

alınacaktır.

...

Sanat okulu mezunu, 35 yaşını geçmemiş ve askerlikle

ilişiği olmayan müracaatçıların kısa özgeçmişlerini kapsa­

yan fotoğraflı bir mektup ile P.K. 10 Eyüp adresine “TEKNİK

ELEMAN” rumuzu ile 25.11.1976 tarihine kadar başvurmaları

rica olunur.

(Ücret tatminkâr olup müracaatlar gizli tutulacaktır.)

Moran: 177 3-153U 8

farelerin

son durağı

RACUMIN

H A Z I R F A R E Y E M İ

Farelerin imhasında tam

anlamıyla kesin sonuç.

Rakumin 57 uzun deneylerin ürünüdür. Farelere yaşama olanağı bırakmadığından üremelerini de önler. Raku.nin 57 ev, kiler depo, ambar, kümes ahır, tarlalara zarar veren ve bulaşıcı hastalıkları taşıyan farelerin imhasında kullanabileceğiniz en etkili, zehirli fare yemidir.

BAYER—TARIM «açları Sanayii Ltd.Şti.

P.K.13 T o p h a n e /İstanbul Tel 4 3 3 0 9 0

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

işte bunun içindirki, ilerisini gayet iyi gören Atatürk, 1 Kasım 1934 günü Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada özellikle Türk Millî Musikisi üzerinde

Hâlihazırdaki çalışmamıza konu olan “Türkiye Kitap Okuyor mu?”başlıklı proje kapsamında ülkemizde eserleri yayınlanan, toplumun değişik kesimlerinin

Bir grup araştırmacı, bu sorunun çözümüne katkı sağlayabil- mek için bir algılayıcı (sensör) geliştirdi. Gıdalara yaklaştırılan bu algılayıcı, insanlarda

T ürkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre cari işlem- ler açığı, Mayıs’ta bir önceki yılın aynı ayına göre 2 milyar 129 milyon dolar artarak, 5 milyar

11 Kasım 1938’de toplanan TBMM, Atatürk’ün en yakın silah ve fikir arkadaşlarından İsmet İnönü’yü ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçti (Görsel 4.10). İsmet

Tahsin Paşa’nın aktardığına göre Şemsi Paşa telgrafhanede Yıldız Sarayı ile son muhaberesini yaptıktan sonra: “irade-i seniye dairesinde işe başlamak için

‘’dini’’ hatlara bölünmüş olsa da. Sırplar, Hırvatlar ve Bosnalılar dini kökene göre bölünmüş kabul edildiler, fakat dini pratikleri yahut inançları değil daha

Öğleden sonra havalimanına gidiyor Türk Hava Yolları TK 168 uçuşu ile 18:40 ‘da İstanbul için hareket ediyoruz. Hanoi’de yapılacak teknik stop ile birlikte yolculuğumuz