• Sonuç bulunamadı

Hasip Paşa Yalısına mersiye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hasip Paşa Yalısına mersiye"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HASİP

t

PAŞA YALISINA

MERSİYE

Boğaziçi Köprüsünün açılacağı tarihlerde şehrâyin olurken, onun karşısında Boğaz kıyılarını süsleyen en eski yalılardan biri de, meşale haline gelmiş, yanıyordu.

Bu iki olayın üstüste gelişine, yani aynı zamana rastlamasına üzülenlerimizin sayısı pek kabarık olsa ge­ rek. Fakat iki olay arasında ekonomik bir bağlantı ku. ranlar, yani yalının ve onunla beraber bütün bir mimari, nin ve tarihin çıra gibi yanışıyla, köprünün yapılışı ve Boğazın Anadolu toprağının altın değerine çıkışı arasın­ da bir ilişkiyi görenler çıkacak mı, bilmiyorum.

Ben kendi hesabıma bir görgü tanığı olarak yalının son durumu hakkında bildiklerimi bu satırlarla toplamak ve bunları bir ölünün üstüne serpilen son küller gibi, ta­

rihe mâletmek istiyorum.

Yalının eşyasının satıldığını ve peyderpey söküldü­ ğünü haber veren tanıdıklarım, binanın kendisi de bir

kazaya kurban gitmeden önce içersini görmemi salık

verdiler. Güneşli bir gündü, öğle vakti gittim. Yanımda iş arkadaşım Osman Öndeş de bulunuyordu. Geniş fa­ kat bakımsız bir bahçeden geçtikten sonra, yalının bah.

(2)

çeye bakan ana giriş kapısının sağında kalan geniş pencereli bir odadan, bir çocuk çıktı. Kızkardeşi içeri­ de mecmua okumaya devam e tti. Çocuk yalının içini görmek isteğimizi kabul ederek bizi gezdirdi. Yayvan ve kavisli bir merdivenden üst kat sofasına çıktık. Or­ tadaki büyük hol ve üstündeki yüksek tavan, bir elips şeklindeydiler. Bu holün arkası bahçeye; önü ise yine beyzî ve kapalı b ir çıkmayla, denize bakıyordu, iki yan tarafta ise, yalının dört köşesinde yer alan odalara açı­ lan kapılar vardı. Kapıların arasını, aynı yüksek boylar­ da, yere kadar inen, sabit duvar aynaları süslüyordu. Bu kristal aynalar, belki alçı, belki ahşap, ama altın yal­ dızlı, çok güzel çerçevelere sahiptiler. Kapılardan girin­ ce, ortada birer iç hol vardı, odaların kapıları bunlara açılıyordu. Bu iç hollerin kapıları camlıydı, ama, gülku­ rusu renginde, ta rif edilmez güzellikte camlar. Odaların bu düzeni, kendi aralarına açılmak suretiyle, önde ve arkada birer apartman şeklindeydi. Ortalarındaki holden, merdivenler aşağı iniyordu.

Binanın sağında ve solunda kalan bu hollerde, oda­ ların 'hemen önünde ve sahanlıkta olmak üzere, iki ta­ rafta, dörderden, sekiz çeşme saydım. Çeşmeler rna- teryel ve form bakımından başlıbaşına birer güzellikti. Elips şeklinde ve bombeli olan ayna taşlarının üstüne doğru birer devekuşu yumurtası büyüklüğünde, renkli taşlar, yüzük taşı gibi oturtulmuştu. Sarı, yeşil, kırmızı damarlı, bu yumurta biçimli taşlar da kendi başına birer kıymetti.

Sonra odaları gezdik. Odalardan sadece deniz üs­ tünde olan ve denize bakarken sol tarafta kalan bir ta­ nesi, orijinal tavan süslemelerini ve resimlerini koru­ yordu. Odaların çoğunun camları kırıktı. Yağmur içeri giriyor ve döşemeyi çökertiyordu. Yapıyı iki milyon sa­ yıp satın alan kişinin iki yüz lira verip camları taktır­ maması daha o zaman dikkatimizi çekmişti.

Koca b ir gemi gibi bu sulara yanaşmış duran ne­ fis yapı, gamlı, sessiz, bize hüznünü anlatıyordu.

Hadi eski çocukları, eski hısımları nice ortak anı­ lardan sonra, kendisinden nedense soğumuşlar ve bin- b ir antika eşyasını haraç mezat satarak onu yapayal­ nız ve bomboş terkederek gitmişlerdi. O, yeni gelen­ ler için de ne imkânlar sağlamazdı ki! Binanın ve koca bahçenin otel, lokanta, çay salonu gibi amaçlara hazır­ lanması, görgü, uğraşı ister diyelim. Kolayca para ge­ tirecek, ödenen iki milyonu kaç kerre çıkaracak daha ne çözümler vardı: Bu saray gibi yalı, ortadaki büyük holü genel toplantılara; dört köşedeki odaları ise sökreter- ya, yazışma, telefon, komisyon gibi işlere ayrılarak, yerli ve uluslararası seminerler, konferanslar için ideal ve bulunmaz bir mekân olmaz mı idi?

* * *

Bu hüzünlü ziyaretten b ir hafta sonra, İstanbul’a b ir sanat film i çevirmek üzere gelmiş olan Paris tele­ vizyonundan bir ekibi, Kandilli'de oturan saygıdeğer dos­ tum Kont Ostrorog’un, ricam üzerine düzenlediği, ak­ şam çayına götürmüştüm. Bahçede, üstümüze arasıra damlayan sonbahar yağmuruna aldırmayarak nefis bir iki saat geçirdik. Nadine Liber, arkadaşı, ve Ara Güler,

10

19. yüzyıl fransız uygarlığını, her yönüyle hâlâ Boğaziçi kıyılarının bu köşesinde yaşatan Kontun soylu k iş iliğ i­ ne ve yalının Osmanlı, Avrupa ve Çin zenginlikleriyle dolu döşemesine, hayran kaldılar. Akşam olup da her köşesinde birer mercan gibi lâmbalar yakılan yalıda Kon­ ta veda ederken, transız televizyonculara dedim ki:

— Burada, yaşayan bir 19. yüzyıl Boğaziçi yalısını gördünüz. Henüz karanlık çökmedi. Görmek kabil olur­ sa, şimdi de, ölmekte olan bir Boğaziçi yalısını geze­ lim. Bu kontrast, film iniz için ilginç olabilir. Tavana ka­ dar yükselen kapıların gülkurusu camlarından vuran ak­ şam ışıklarını, örümcek tutmuş yüksek sofaları ve kaç yüzyıldır nice kişileri yansıtmış olan soluk aynaları fil­ me çekmesini, sizler iyi blirsiniz. Ola ki, bir daha gider­ sek bulamayız.

Bu teklifim Kont Ostrorog'u da heyecanlandırdı. Gençliğinde mâmur devrelerini tanıdığı ve yaşadığı Ha- sip Paşa Yalısını o da son b ir defa görmek istedi. Ara­ balara dolup Beylerbeyine geldik. Ben eski tecrübeme güvenerek bahçe kapısına yöneldim. Bu defa kapı çivi­ liydi. Yarık bir yerine gözümü uydurup içeri baktım. Bir şey göremedim. Yanlış bahçeye baktığımı zannederek yandaki yalıyı kontrol edip geldikten sonra, bizi seyre­ den mahalle çocuklarından biri:

«Amca, o yalı dün akşam yandı!» dedi. Ben içimin yangınıyla «Geçen hafta duruyordu» diye nidâ ederken, olay kendilerine tercüme edilen fransızlar «Zaten gelir­ ken söylemiştiniz. Ama biliniz ki, bu değerde bir yapı, bu şartlarla Paris'te yansa, bütün Paris yürürdü» dedi­ ler. Biz Türkler acı-acı gülümsedik. Karşıdaki yüzü ma­ vi betebeli apartmanlarda oturanlar, pencerelerden, san­ cısı tutmuş gibi ne yapacağını bilmeden gelip giden bizleri seyrediyorlardı. Hepimiz ayrılıp döndük.

* * *

Şimdi Turizm Bakanlığının arsayı kamulaştırarak ye­ rine Hasip Paşa Yalısını aynen yaptıracağım duyuyoruz. Bu, sağlığında toplumdan ilgi görmeyen sanatçıya ölü­ münden sonra ödül vermek veya anıt dikmek gibi jest­ lere benziyor. Bakanlığın girişimi, bundan sonra yana­ cak yalılara karşı, iyi bir uyarı niteliğinde olabilir. Fa­ kat yapılacak bina, Hasip Paşa Yalısı olabilir mi! Kaç bakımdan olamaz? Önce, o tarihî binaya deymiş, eşyaları kullanmış, o muazzam endam aynalarına bakmış gitmiş olan bütün eski sahiplerinin izleri, anıları ne olacak? Bir eski yapı, bu hatıralarla değer kazanır.

Sonra, nerede şimdi 18. yüzyılın materyali, nerede o işçilik? O pembe camlan Fransa’da îmal eden fabrika bile kapanmıştır. Endam aynalarının bırakınız kristalini, çerçevesinin altını bile yok Türkiye'de. Topkapı Sarayın­ da Bâbüsselâm’ı restore ederken, altın niyetine kullanı­ lan yaldız, ortada.

Beylerbeyindeki sızlayan boş arsaya, yeni bir bina yapılır, ama o, bilinen punç hikâyesindeki gibi, içkiye gereken çay yerine kahve; şeker yerine pekmez; limon yerine sirke; konyak yerine rakı koyup karıştırmaya benzer.

Her işte, parayı verip yeni binayı dikmek kolaydır. Keramet ve uygarlık ise, eskisini, yani yerine konulma­ zını, tutabilmekte.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Buna bağlı olarak öğretmenlerin, DKAB derslerini zorla- yıcı ve salt öğüt verici tavırlardan uzak kalarak, çağdaş öğretim kuramları doğ- rultusunda hazırlanmış olan

Hepsini burada larutamadığırnız için üzgünüz..-; Doğan Kardeş bundan 20 yıî önce tan ittiği küçük kardeşleri­ n e güvendiği gibi bu yen!. üm itlerine

Surun hemen ardında, kapının bitişiğinde, Altıncı tepenin üzerine mükemmele yakın bir ustalıkla oturtulmuş Mihrimah Sultan Camii'ni görüyoruz.. Zaman içinde geriye

Dilimin döndüğü, aklımın erdiği ka - dar anlatmak istedim, bunun adeta bir nevi talim ve terbiye tekniği olduğunu, talebeye usul tahtında nasıl ders

Lateral lomber vertebra grafisinde intervertebral disk mesafelerinde daralma, intervertebral disklerde kalsifikasyon, vertebralarda subkondral skleroz ve anterior

4+4+4 Eğitim Sisteminin Yöneticilere Getirdiği Zorluklar Günlük 12 saat çalışma zorunluluğu 23 38.33 Seçmeli derslerle ilgili sorunlar 22 36.66 Alt yapı ve öğretmen

Bu çalışmada EEG verileri kullanılarak Epilepsi, Şizofreni, Uyku-Uyanıklık, Sağ-Sol imleç hareketlerinin tespiti KNN ve DVM sınıflandırma yöntemleri

Samih Rifat’m ölümü, hiç mü­ balâğasız, bir millî matemdir: O- nun şahsında, Türk edebiyatının büyük bir şairi ve Türk dilinin büyük bir âlimi