• Sonuç bulunamadı

Kentkırım: Bosna-Hersek örneği üzerinden belgesel film analizi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kentkırım: Bosna-Hersek örneği üzerinden belgesel film analizi"

Copied!
117
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

NECMETTĠN ERBAKAN ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SĠYASET BĠLĠMĠ VE KAMU YÖNETĠMĠ ANA BĠLĠM DALI

KENTKIRIM: BOSNA-HERSEK ÖRNEĞĠ ÜZERĠNDEN

BELGESEL FĠLM ANALĠZĠ

RABĠA ÇAKAR

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN

DOÇ. DR. ESRA BANU SĠPAHĠ

(2)
(3)

=

·=

'c::i

=

>O.O •O Adı Soyadı Numarası T.C.

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Rabia Çakar 168104011011

Ana Bilim / Bilim Dalı Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

Programı Tezli Yüksek Lisans

Doktora

Tezin Adı Kentkırım: Bosna-Hersek Örneği Üzerinden Belgesel Film Analizi

Bu tezin hazırlanmasında bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin Adı Soyadı

(4)

ii

ÖZET

Tarih boyunca kentler birçok savaşa ev sahipliği yapmıştır. Bu savaşlar sırasında farklı nedenlerden dolayı kentsel mekânlar ve kent yaşantısı zarar görmüştür. 20. yüzyılda ki savaşlarda yapılan kentsel yıkımlar savaşın ikincil zararından daha fazlasını ifade ettiği anlaşılmıştır. Bundan dolayı literatürde bu durumu tanımlamak için “kentkırım” kavramı kullanılmıştır. Literatürde kentkırım kavramının tanımlanması için ilk olarak incelenen savaş Bosna Hersek Savaşı olmuştur. Bu çalışmada ise Bosna Hersek Savaşında yapılan kentkırımın belgesellere nasıl yansıtıldığının tespit edilmesi ve “kentkrırım” kavramın belgesellerde kullanılıp kullanılmadığının incelenmesi amaçlanmıştır. Bosna Hersek Savaşı hakkında yayınlanan yerli ve yabancı belgesellerden 12 tanesi çalışmanın evrenini oluşturmaktadır. Bu belgeseller Türkçe ve İngilizce dilinde yayınlanan belgeseller arasından seçilmiştir. Belgesel filmlerin içerik analizi sonucunda Bosna Hersek Savaşında etnik milliyetçilik nedeniyle kolektif hafızayı oluşturan kentsel mekânların yok edilmek istendiği belgesellerde dolaylı veya doğrudan aktarıldığı tespit edilmiştir. Fakat “kentkırım” kavramı Türk yapımı belgesellerde kullanılmamıştır. İngilizce dilinde yayınlanan belgeseller incelendiğinde ise “urbicide” kavramı sadece bir belgeselde kullanılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Mekânsallık, Etnik Milliyetçilik, soykırım, Kentkırım, Belgesel Film

T.C.

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ re n ci n in

Adı Soyadı Rabia Çakar

Numarası 168104011011

Ana Bilim / Bilim Dalı

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

Programı

Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Esra Banu Sipahi

(5)

iii

ABSTRACT

Throughout history, cities have hosted many wars. During these wars, urban spaces and urban life were damaged due to different reasons. It has been understood that the urban destruction experienced in the wars of the 20th century meant more than the secondary damage of the war. Therefore, the concept of "urbicide" has been used to describe this situation in the literature. The war in Bosnia and Herzegovina was the first war to be examined in order to define the concept of urban crimes. In this study, it is aimed to determine how urbancrimes in the Bosnia and Herzegovina War is reflected in documentaries and to examine whether the concept of "urbicide" is used in documentaries. 12 of the domestic and foreign documentaries published about the Bosnia and Herzegovina War form the universe of the study. These documentaries were selected from among the documentaries published in Turkish and English languages. As a result of the content analysis of the documentary films, it was determined that in the Bosnia and Herzegovina War, urban spaces that constitute the collective memory were intended to be destroyed, either indirectly or directly, due to ethnic nationalism. However, the concept of "urbicide" was not used in Turkish documentaries. When the documentaries published in English language are examined, the concept of "urbicide" was used only in one documentary.

Keywords: Spatiality, Ethno-Nationalism, Genocide, Urbicide, Documentary Film.

T.C.

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

A u th o r’ s

Name and Surname Rabia Çakar Student Number 168104011011

Department

Political Science and Public Administration

Study Programme

Master‟s Degree (M.A.) X Doctoral Degree (Ph.D.)

Supervisor Assoc. Prof. Dr. Esra Banu Sipahi

Title of the

Thesis/Dissertation Urbicide: Documantary Film Analysis Based on the Case of Bosnia and Herzegovina

(6)

i

ĠÇĠNDEKĠLER

TABLOLAR VE ġEKĠLLER LĠSTESĠ ... iii

KISALTMALAR ... iv

GĠRĠġ ... 1

1.BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. Kentsel Mekâna İlişkin Kavramlar ... 4

1.1.1. Kent ... 4

1.1.2. Mekân... 7

1.1.3. Mekânsallık ... 9

1.2. Kentkırıma İlişkin Kavramlar ... 11

1.2.1. Etnik Milliyetçilik ... 12

1.2.2. Etnisite ... 14

1.2.3. Soykırım ... 15

1.3. Kentkırım Kavramı ... 18

1.3.1. Kentkırımın Literatürdeki Yeri ... 21

1.3.2. Kentkırım Örnekleri ... 24

1.3.2.1. Şuşa‟da Kentkırım ... 24

1.3.2.2. Filistin‟de Kentkırım ... 25

1.3.2.3. Suriye‟de Kentkırım ... 26

2.BÖLÜM BOSNA-HERSEK‟TE YAġANANLAR VE KENTKIRIMA GĠDEN SÜREÇ 2.1. Bosna‟da Sırp-Hırvat Milliyetçiliği ... 28

2.1.1. Sırp Milliyetçiliği ... 29

2.1.2. Hırvat Milliyetçiliği ... 30

(7)

ii

2.2. Yugoslavya‟nın Çöküşü ... 34

2.3. Bosna-Hersek Savaşı (1992-1995) ... 37

2.3.1. Savaş Sırasında Soykırım Girişimleri ... 41

2.3.2. Savaş Sırasında Kentkırım Girişimleri ... 42

2.3.3. Mostar ... 44

2.4. Dayton Anlaşması ... 49

3.BÖLÜM BOSNA-HERSEK SAVAġI HAKKINDA YAPILAN BELGESELLERĠN ĠÇERĠK ANALĠZĠ 3.1. Belgeselin Tanımı Kapsamı ve Gelişimi ... 53

3.2. Amaç ... 55

3.3. Yöntem ... 56

3.4. Örneklem ve Kapsam ... 57

3.4.1. Belgeseller ve Temaları ... 57

3.5. Bosna-Hersek Savaşı Hakkında Yapılan Belgesellerin Nitel İçerik Analizi ... 62

3.5. 1. Belgesellerde Etnik Gruplar İçin Kullanılan Adlandırma ve İmgeler ... 62

3.5.2. Belgesellerde Kullanılan İşitsel ve Görsel Dini İmgeler ... 64

3.5.3. Belgesellerde Kullanılan Dini/Etnik Yapılar ... 66

3.5.4. Belgesellerde Kentkırım ve Soykırıma Yapılan Vurgu ... 72

3.6. Belgesellerin Analizine Yönelik Değerlendirme ... 84

SONUÇ ... 87 Kaynakça ... 90 Ek 1 ... 97 Ek 2 ... 98 Ek 3 ... 99 ġEKĠLLLER VE TABLOLAR

(8)

iii

ġekil 1: Yugoslavya Devletinin Dağılmadan ve Dağıldıktan Sonraki Halini Gösteren

Haritalar (1989/2008) ... 37

Tablo 1: Bosna Hersek Savaşı İle İlgili Yayınlanan Belgeseller Hakkında Genel

Bilgiler ... 57

Tablo 2: Bosna Hersek Savaşı İle İlgili Yayınlanan Belgesellerde Üç Etnik Grup

İçin Kullanılan Adlandırmalar ... 62

Tablo 3: Bosna Hersek Savaşı İle İlgili Yayınlanan Belgeseller de Arka Planda

Kullanılan Dini İmgeler ... 64

Tablo 4: Bosna Hersek Savaşı İle İlgili Yayınlanan Belgesellerde Gösterilen

Dini/Sembolik Yapılar ... 66

Tablo 5: Bosna Hersek Savaşı İle İlgili Yayınlanan Belgesellerde Soykırım ve

(9)

iv

KISALTMALAR

BRCS: The British Red Cross Society

ICE: UNESCO Uluslararası Uzmanlar Komitesi ICRC: International Committee of The Red Cross IFOR: Çokuluslu Askeri Uygulama Gücü

ODA: Avrupa Ekonomik Topluluğu Acil Mühendislik Birimi UNPROFOR: Birleşmiş Milletler Koruma Gücü

PCU: Proje Koordinasyonlar Ünitesi

(10)

1

GĠRĠġ

Kent, insanlık için bir medeniyet eşiği olmuştur. Yerleşik hayata geçen insanlar sanat, kültür ve değerleriyle özdeştirdiği yeni yapılar kurarak yaşadığı yere yeni anlamlar katmaya çalışmıştır ve bu şekilde bir medeniyetin doğuşu sağlanmıştır. Kent, zamanla insanlık tarihi için farklı anlamlar da kazanmaya başlamıştır.

Medeniyetin kalbi olarak görülen kent her ne kadar tarihsel süreçte tanımında değişiklikler meydana gelmiş olsa da hala önemini korumaktadır. Kent için ilk zamanlarda “etrafı surlarla/kaleyle çevrili yaşam yerleri” olarak tanımlaması yapılırken günümüzde ise genel bir tanımla kent, “sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan ve toplumun, yerleşme, barınma, gidişgeliş, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi gereksinimlerinin karşılandığı, pek az kimsenin tarımsal uğraşlarda bulunduğu köylere bakarak nüfus yönünden daha yoğun ve küçük komşuluk birimlerinden oluşan yerleşme birimi” şeklindedir.1

Kentte yaşayan birey için yaşadığı yerin bir anlam ifade etmesinde mekânların rolü bulunmaktadır. Zaman ve mekân kavramları bireyin kendini kente ait hissetmesinde önemli bir yere sahiptir.

Bundan dolayı mekân ile zaman kavramları bir yapbozun parçaları gibidir. Bu durum mekân ve zamanın kurduğu ilişkiye göre insanın kendini bir yere konumlandırdığını söyleyerek özetlenmektedir.2

Zaman kavramının mekân üzerindeki etkisi ile mekânsallık kavramı ortaya çıkmaktadır. Bir mekânın geçmişin izlerini geleceğe taşıması ve mekânda devam eden bir sosyal ortamın bulunması ile mekânsallık kavramı tanımlanmaktadır.3 Mekânsal olarak ifade edilen yapılar sadece birer ibadethane, ev, bedesten veya toplanma yeri değil aynı zamanda tarihin şahitleri, bir kültürün, değerin, dinin, dilin aktarım alanlarıdır. Bu yapılar kuşaklar arası bağlantı noktalarıdır. Özellikle mekânların etnik kültür ve dini değerlerin geçmişten geleceğe birer taşıyıcıları olmaları onların bazen de yok edilmesi gereken hedefler haline getirmektedir. Bir kentin savaşta ana hedef haline gelmesinde birçok etken bulunmaktadır.

1

Ruşen Keleş, Kentbilim Terimleri Sözlüğü, İmge Kitapevi, Ankara, 1998, s.75. 2 Köksal Alver, “Mekân ve Hafıza”, Sosyoloji Divanı, Sayı.10, 2017, s.269.

3 Nihat Eyce, “Çağdaş Mimarlıkta Mekân, Yer ve Mekânsallık Tartışmaları-Cermodern Örneği”, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2011, s.67.

(11)

2 Mekânların yok edilmek istenmesindeki bu etkenler ise etnik milliyetçilik ve etnisite olmuştur. Kentin tahrip edilmesindeki niyet; o kültürü, etnisiteyi, dini, dili yok etmek amacını taşıyorsa burada “kentkırım” kavramı ortaya çıkmaktadır. Kısaca kentkırım, “bir kenti yok etmek, öldürmek”, olarak tanımlanmıştır. Savaş sırasında istenmeden mekânların yapıların zarara uğramasından (ikincil zarar) kentkırımın farkı ise “niyet” ile açıklanmıştır. Literatürde kavramla ilgili geniş bir kaynak bulunmadığından dolayı kentkırım kavramının daha iyi anlaşılabilmesi açısından örneklerle anlatılması gerektiğini söylenmektedir. Bu çalışmada yer alacak örnek ise Bosna Hersek Savaşı‟dır.

Bosna Hersek Savaşı‟nda soykırım ve kentkırım yaşanmasının temelinde birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerden biri farklı etnik grupların birbirlerine karşı bastırılmış nefret duygularının bulunmasıdır. Bosna Hersek‟te üç ana etnik grup bulunmaktadır. Bu etnik gruplar; Hırvatlar, Sırplar ve Bosnalı Müslümanlardır (Boşnaklar). Bosna Hersek Yugoslavya‟dan ayrılırken bu etnik grupların Bosna Hersek toprakları üzerinde hak iddia etmeleri ile bastırılmış olan etnik kin ortaya çıkmıştır.

6 Nisan 1992‟de bağımsızlığını resmen ilan eden Bosna Hersek Sırpların bu durumu kabul etmemesiyle bir savaş sürecine sürüklenmiştir. Bosnalı Müslümanlar ve Sırplar arasındaki bu savaşta Hırvatlar ise savaşın durumuna göre yer değiştiren taraf olmuştur. Savaş sürecinde üç defa cephesini değiştiren Hırvatlar, savaşın başlarında Bosnalı Müslümanlarla yan yanayken sonradan Sırpların cephesinde yer almış ve savaşın sonuna doğru tekrardan Bosnalı Müslüman askerlerin yanına geçmiştir.

Savaş sırasında Avrupa bir insanlık suçunun işlenmemesi ve yiyecek, giyecek gibi ihtiyaçların karşılanması için Barış Gücü göndermiş olsa da Srebrenitsa‟da yaşananlar engellenememiştir. Bu savaşta soykırım yaşanması ile bütün dünya ilgisini Bosna Hersek‟e yoğunlaştırmıştır. NATO‟nun aracılık yapmasıyla savaşta taraflar arasında bir barış antlaşmasının imzalanması sağlanmıştır. Taraflar arasında imzalanan Dayton antlaşmasıyla savaş sona ermiştir.

Bu çalışmada tarihsel süreçte kentin toplum ve birey için önemine yer verildikten sonra bireyin toplumsal aidiyetini sağlamasında mekânın zaman ile ilişkisi aktarılmıştır. Toplum ve bireyin sürekliliği için gerekli olan kentin savaş sırasında bir etnik kültürün yok edilmesi için hedef olabileceği ise Bosna Hersek Savaşı örneği ile verilmiştir. Savaşa giden

(12)

3 süreç ve savaşın sonucunda kentin aldığı tahribat aktarılmıştır. Bu şekilde kentkırım kavramı Bosna Hersek Savaşı üzerinden tanımlanmıştır.

Bosna Hersek Savaşı‟nda yaşananların görsel olarak anlatılmasındaki yollardan biri ise belgesellerdir. Belgeseller anın geleceğe aktarılmasında kullanılan belgeler niteliğindedir, yani somuttur ve gerçektir. Aynı zamanda belgeseller kurgudan uzaktır. Savaş belgeselleri ise belgesel film tarihinde önemli bir yere sahiptir. Belgeseller aracılığıyla bir savaşın kayıt altına alınan görüntüleri ile savaşın sadece hafızalarda kalması engellenmektedir. Bundan dolayı Bosna Hersek Savaşı hakkında birçok belgesel çekilmektedir. Özellikle soykırımın kabul ettirilmesi ve bu bilincin oluşturulmasında belgeseller önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle kente dair değerlerin belgesellerde ne şekilde bulunduğunu tespit etmek çalışmanın çıkış noktalarından biridir.

Belgesellerin analizi için nitel araştırma yöntemlerinden biri olan içerik analizi yapılmıştır. Çalışmada ana konu çerçevesinde belirlenen soruların cevabının bulunması için birçok ulusal ve uluslararası alanda yayınlanan belgeseller arasından 12 belgesel seçilmiştir. Bu belgesellerden Bosna Hersek‟te kentkırıma dair yeterli bilgilerin tespit edilebilmesi için belgesellerde Bosna Hersek‟te bulunan etnik gruplar için kullanılan adlandırmalar ve imgeler, işitsel ve görsel dini imgeler, kullanılan dini etnik yapılar, kentkırıma ve soykırıma yapılan vurgu olmak üzere dört başlık altında içerik analizi yapılmıştır.

Çalışmanın son bölümünde Bosna Hersek Savaşı‟nın farklı açılardan ele alındığı belgesellerde bir savaş suçu olan kentkırıma ne ölçüde yer verildiğine dair bir analize yer verilmektedir. Belgesellerde kavramın doğrudan kullanılıp kullanılmadığı, kente dair mekânsal hafızayı oluşturan yapılara, eserlerin yok edilmesine ne ölçüde yer verildiği üzerinden bir değerlendirme yapılmaktadır. Aynı zamanda belgesellerde Bosna Hersek Savaşı sırasında tahribata uğrayan kentlerin mekânsal değerlerinin yorumlanmasında belgeselin çekildiği zamanın ve yayımlandığı ülkenin politikalarının ne şekilde yansıdığı tespit edilecektir. Ulusal ve uluslararası yapımlı belgesellerde savaş sırasında tahribata uğrayan kenti yorumlamada benzerliklerinin ve farklılıklarının neler olduğu araştırılacaktır. Bu amaçlar doğrultusunda belgesellerin içerik analizi yapılacaktır.

(13)

4

1. BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bu bölümde kentsel mekâna ilişkin kavramlar olan kent, mekân, mekânsallık kavramlarının tanımları ve tarihsel süreçteki gelişimine yer verilmektedir. Yine çalışmanın ana konusu olan kentkırım kavramı ve kavramın ortaya konulmasında etkili olan etnik milliyetçilik, soykırım ve etnisite kavramları ele alınmıştır. Son olarak ise kentkırım kavramının tanımı yapılarak, dünyada kentkırım örnekleri ile konunun belirginleştirilmesi amaçlanmıştır.

1.1. Kentsel Mekâna ĠliĢkin Kavramlar

Kavramsal çerçevenin ilk bölümünü oluşturan kentsel mekâna ilişkin kavramlarda kentin insan hayatındaki önemine değinilecektir. Kent tanımının yanında tarihsel gelişimine yer verilecektir. Aynı zamanda kent ve toplum ilişkisinin anlatımında kullanılan mekân ve mekânsallık kavramları açıklanacaktır.

1.1.1. Kent

İnsanlar tarih boyunca yaşamlarını sürdürebilecekleri yerler inşa etmişlerdir ve bu yerleşim yerlerinden biriside kentlerdir. Yazında kentlerin sadece olağan şekilde meydana gelen yerler değil aynı zamanda bir zarafeti4, bir medeniyeti temsil ettiği belirtilmektedir.

Kent, kavram olarak zaman içerisinde farklı şekillerde adlandırılmıştır. Geçmişte “city”, “polis” ve “medine” kavramları kullanılırken günümüzde “bourg”, “ville”, “city” ve “urban” şeklinde kullanılmaktadır. Aynı zamanda kent medeniyetle özdeştirildiğinden dolayı Latince kökenli dillerde kent “civilization” olarak kullanılmakta ve “civitas”dan türemektedir. “Civitas” ise bugün kullanılan “uygarlık” kelimesinin karşılığı şeklindedir. Arap Kültüründe

4 Martin Coward, “Urbicide and Question of Community in Bosnia-Herzegiova”, Newcastle University, Department of Politics, YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, 2001, s.54.

(14)

5 ise şehir ile medeniyetin eş bir zeminde olduğunu kentlerinden birine “medeniyet” anlamına geline “Medine” isminin konulmasından anlaşılmaktadır.5

Sosyal bilimler alanında yapılan birden çok kent tanımı bulunmaktadır. Genel olarak kent kavramının tanımı “sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan ve toplumun, yerleşme, barınma, gidişgeliş, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi gereksinimlerinin karşılandığı, pek az kimsenin tarımsal uğraşlarda bulunduğu köylere bakarak nüfus yönünden daha yoğun ve küçük komşuluk birimlerinden oluşan yerleşme birimi”6

şeklinde yapılmaktadır. Diğer bir kente dair yapılan tanım ise Lewis Mumford‟a aittir. Mumford, “Kentlerin Kültürü” adlı eserinde kenti şu şekilde tanımlamıştır: “Kent, bir topluluğun kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir ürünü, birikimidir.” Kente dair yapılan tanımlardan biri de şu şekildedir: “Kent insanlık tarihinin belli bir anında belli koşullarla oluşan ve süreçte sosyal, kültürel, siyasi, tarihsel, dini, mimari ve estetik yönüyle temayüz eden bir yaşam alanıdır.”7

Sosyal bilimlerde tek bir kent tanımı bulunmamakla birlikte kente dair birçok tanım yapılmaktadır.8

Kent kavramının tarihsel tanımlanma sürecine bakıldığında kent yaşantısının değişmesiyle yapılan tanımlarında değiştiği görülmektedir. İlk kentler yapıları itibariyle “etrafı surlarla/kalelerle çevrili yaşam alanı” olarak tanımlanmaktadır. Fakat toplumsal gelişmelerle beraber kent kavramının tanımında kullanılan “kale” ve “sur” kriterleri ortadan kalkmakta ve günümüzde kent kavramının yapılabilmesi için yerleşim yerinin yapısı, nüfusu, ekonomisi, iş alanları gibi birçok kıstasın bulunması gerekmektedir.9

İlk kentlere dair tanımların zamanla değişmesinin sebebi ise kent tarihinin M.Ö. 1500‟lü yıllara dayanmasından dolayıdır. O zamanlara dair kentin tanımlamasını yapan birçok isim bulunmakla birlikte Weber, kenti tanımlarken askeri birlik ve kalelerin kentlerin vazgeçilmez değerlerinden olduğunu vurgulamaktadır.10

Kent tanımının tarihsel sürecine dair yapılan çalışmalardan biri Dunleavy‟ye aittir. Dunleavy‟nin bahsetmiş olduğu tarihsel

5

A.Kadir Topal, “Kavramsal Olarak Kent Nedir ve Türkiye‟de Kent Neresidir?”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.6, Sayı.1, 2004, s.277.

6 Keleş, a.g.e., s.75.

7 Köksal Alverdi, “Kentin İmgesi”, Kent Sosyolojisi, Çizgi Kitabevi, Konya, 2017, s.11. 8

Ruşen Keleş, “Kent ve Kültür Üzerine”, Mülkiye Dergisi, Cilt.29, Sayı.246, 2005, s.9. 9 Topal, a.g.e., s.277.

10 Mehmet Y. Yahyagil, “Kentlerin Kültürün Gelişmesindeki Etkileri”, Sosyoloji Konferansları, Sayı.25, 1998, s.106.

(15)

6 gelişimi ise Weber, Tönnies ve Simmel ile başlamıştır. Aynı zamanda kentin başat çalışmalarının ise 1920-30‟lu yıllarda Chicago Okulu‟yla birlikte olduğunu söylemektedir.11

Kent sosyolojisi için önemli olan adımlardan biri 1910‟ların başında Robert E. Park ve Ernest W. Burgess tarafından kurulan Chicago Okulu‟dur. Bu okul Chicago‟yu kentsel bir laboratuvar olarak gören iki sosyoloğun araştırmaları neticesinde kurulmuştur. Bu okulda aynı zamanda ilk kent analizi/araştırmaları yapılmıştır. Park‟ın 1915 tarihinde yayınlanan makalesinde “Şehir Planı ve Yerel Örgütlenme”, “Endüstriyel Örgütlenme ve Ahlaki Düzen”, “İkincil İlişkiler ve Sosyal Konutlar” ve “Tabiat ve Kentsel Çevre” alt başlıkları bulunmaktadır. Bu makalede her yapı insan ilişkileri ile birlikte incelenmektedir.12

Sosyoloji yazın alanında ilk yapılan araştırmada kent kavramı kent ve köyün ayrıştırılması için kullanılmakta ve bu kavramları ayrıştıran çalışmalar ise köy ve kent halkının yaşam şekilleri üzerine durmaktadır.13

Bu farklılık üzerinden kenti değerlendiren Coward kent tanımını “heterojen, çok kimlikli, nüfus yoğunluğu bulunan ve farklılıkları içinde barındırandır” şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanımlamanın üzerine ise kent hakkında, “bir kent nüfusunun büyüklüğü ne kadar çok sayıda farklı kimliğin ve topluluğun o kentte yaşıyor olmasıyla bağlantılıdır. Bu ise farklı kimlikler ve topluluklar ile gelenek ve inanç farklılıklarının bir arada bulunma koşuluyla sağlanmaktadır” şeklinde söylemektedir.14

Kentin tanımını Türk yazın alanında yapan isimlerden Fakir Baykurt, Demirtaş Ceyhun, Talip Apaydın‟da kentin ve köyün farklılığını merkeze alarak kent tanımının yapıldığına dikkat çekmişlerdir. Pozitif ya da negatif anlamda veya farklı bakış açılarıyla kentin her zaman literatürde önemi korunmaktadır.15

Kentin köyden farkı ile tanımlanmasının yanında metafor ile kent tanımı da yapılmaktadır. Mumford, kenti tanımlarken “mıknatıs” metaforunu kullanmaktadır. Bu metafora göre kent bir merkez konumundadır, “dünyanın en uzak yerlerini kendine çeken, türlü bölgeleri, insanları ve etkinlikleri bir düzene göre biçimlendiren, ekonomik, siyasal ve kültürel yaşamın öncüsü ve denetleyicisi konumunda olan bir merkezdir.” Aynı zamanda kent

11 Eylem Özdemir, “Kent Sosyolojisi Yaklaşımları”, Kent Sosyolojisi, Ed.:Köksal Alver, Çizgi Kitabevi, Konya, 2017, s.121.

12 Özdemir, a.g.e., s.126. 13

Hüseyin Bal, Kent Sosyolojisi, Fakülte Kitapevi, 5. Baskı, İstanbul, 2011, s.14.

14 Martin Coward, “ Bosna‟da Kentkırım Etno-Milliyetçilik ve Bosna‟daki Yok Etme Saldırganlığı”, Mimarlar Odası Ankara ġubesi Bülteni, Sayı.43, 2006, s.29

(16)

7 hakkında tanımlama yaparken, “yazılı kayıt, kütüphane, arşiv, okul ve üniversitelerin icadı kentin en eski ve en karakteristik başarılarından biridir” şeklinde bir eklemede bulunmuştur.16

Mumford kenti çekim merkezi olarak ele alırken bazı bilim insanları ise bu çekim merkezlerinin neler olabileceğine odaklanarak kenti tanımlamışlardır.

Kenti kavramlaştırmaya yönelik bir diğer girişim ise Writh tarafından yapılmıştır. Wirth bir yaşam alanı olarak değerlendirilen kente deneysel olarak 3 farklı taraftan bakılabileceğini söylemiştir: İlk olarak, bir halk tabanına, teknolojik ve ekolojik düzene sahip fiziksel bir yapı; ikinci olarak; bir yapıya ve kurumlar dizisine sahip bir toplumsal örgütlenme sistemi, üçüncü olarak; bir tavırlar ve düşünceler kümesi ve kişilikler toplamı olarak kent değerlendirilmektedir.17

Kent bir bütün olarak ele alınmasının yanında içerisinde bulundurduğu yapılar, mekânlar ve o mekânların toplum üzerindeki etkileriyle de değerlendirilmektedir.

1.1.2. Mekân

Mekânlar üzerinden kenti değerlendirenler yapı ve hayat faktörlerinin kent yaşamı için bir bütünün iki parçası olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda kent hem olguları hem de imgeleri bünyesinde barındıran reel bir yapıdır. Kent somut bir olgudur, bellidir, vardır, gerçektir. Aynı zamanda ise bir imgedir, sembolleri bulunan bir aynadır. Lynch‟e göre ise üç kent imgesi vardır. Bunlar; kimlik, yapı ve anlamdır. Üç unsur birbirini tamamlamak adına birleşik bir bütün halindedir ve bu şekliyle imgeyi oluştururlar. Bu üç unsurun kesinlikle birbirinden ayrılmadığını söyleyen Lynch, kapının görsel algısının imgesel anlamıyla bütünleşik olması örneğini vermektedir.18

Mekânlar imgesel değerleriyle kente kattığı anlam boyutu nedeniyle toplum için önemli bir yere sahiptir. Bundan dolayı kenti mekân vurgusu üzerinde tanımlayanlar bulunmaktadır.

Lefebvre, kenti ve kentselliği tanımlarken mekâna vurgu yapmasından dolayı, başta Harvey olmak üzere kenti mekânsal olarak tanımlamak isteyen araştırmacıları etkileyen kişi olmuştur. Lefebvre yoğun olarak mekân üzerine çalışmalarına topladığı kitabı Mekânın Üretimi (The Production of Space) 1974 yılında yayımlanmıştır. Bu kitabında mekân ile kent

16 Alverdi, a.g.e., s.13-26. 17 Topal, a.g.e., s.280. 18 Alverdi, a.g.e., s.12.

(17)

8 ilişkisini incelerken Marks‟tan etkilenmiştir. Bir konuşmasında; “Mekânlar, bir dizi zamanın dışsal dünyasının eşzamanlılıkta kayıtlarıdır, tasavvurlarıdır; kentin ritimleri, kent nüfusunun ritimleridir ve bir sosyolog olarak size şu fikrimi öneririm; kent onu ancak tam anlamıyla zamanın konuşlanması olarak anladığımız vakit, mevcut kökleri üzerinde yeniden düşünülebilir ve inşa edilebilir. Ve insani bir tutumla bunu, yaşayanlar için örgütlemek zorunda olduğumuz vakit, bu vakittir.” 19

Lefebvre‟nin sözlerinin daha iyi anlaşılması açısından mekân dünyayı anlamlandırma aracı olarak görünse de aslında orada bireyin yaşadıklarıyla mekân anlam kazanmaktadır. Yani mekân tek başına bir şey ifade etmez, değer katan insanın orada yaşadıklarıdır.20

Foucault da mekânın zaman ve toplumdan farklı düşünülemeyeceğini söylemektedir. Mekân, hem zaman içerisinde yaşanılanlar ile kendisine anlam katmada süreklilik elde etmesinin yanında senkronize bir düşünce şeklidir. Yani bu ifade ile fiziksel ve mimari mekânı düşünce etki alanı ile bir araya getirmektedir. 21

Mekânın boş bir alandan anlamlı bir yere çevrilmesindeki önemli unsur toplumsal bir üretimin olmasıdır. Yeni bir toplumsal ilişkiler oluştuğunda bu durum toplumun geneline yayılmak zorundadır. Bundan dolayı mekân kazandığı kimlikle sınırları veya bütünlüğü belirlemektedir.22 Mekânın birey için bir anlam ifade etmesindeki bir diğer husus ise bireyin mekânla bir bağ kurmasıdır. Birey kendini bir mekâna ait hissetmek içi duygusal, fonksiyonel ve kavramsal olmak üzere üç bağ kurabilmektedir. Birey için anlamı ve değeri olan mekânlarla duygusal bağ kurarken planlanan bir aktiviteyi takip etmek içi fonksiyonel bağ kurmaktadır.23

Bir mekânın kimliğinin oluşmasında etkili olan faktörler farklı bilim alanlarında değerlendirilmiştir ve sosyoloji alanı bunlardan biridir.

Mekânın sosyolojik açıdan bir değere sahip olmasında iki faktörün öneminden bahsedilmiştir; zaman ve insan. İnsanın bir mekânda yaşadıklarının zaman ile özdeşleştirebilmesinde iki unsur olan “hatırlamak” ve “unutmak” kavramları ortaya

19

Özdemir, a.g.e., s.131.

20 Henri Lefebvre, Mekânın Üretimi, (Çev. Işık Ergüden), 2. Baskı, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2014, s.76. 21 Mustafa Ertürk, “Mekânın Diyalojisi: Kent Mekânı-Kent Öznesi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2013, s.43.

22

Ahu Sumbas, “Türk Modernleşmesini Ankara Palas Üzerinden Okumak: “Doğu‟dan Batı‟ya Doğru Açılan Bir Pencere””, Hacettepe Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt.31, Sayı.1, 2013, s.174. 23 Sevcan Güleç Solak, “Mekân-Kimlik Etkileşimi: Kavramsal ve Kuramsal Bir Bakış”, MANAS Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, Cilt.6, Sayı.1, 2017, s.21.

(18)

9 çıkmaktadır.24

Hatırlamak için somut bir nesnenin ya da zihnimizde yer eden yaşanmışlıkların var olması gerekir. Unutmak ise bu izleri bellekten silmektir. 25

Burada ise mekâna dair başka bir kavram olan “mekânın belleği veya bellek mekân” ortaya çıkmaktadır. Mekânın belleğinin tanımının yapılmasından önce modern bir kavram olan “mekânsallık” kavramının anlaşılması gerekmektedir.

1.1.3. Mekânsallık

Mekânın özellikle tarihle ve sosyolojiyle beraber anlam kazanması üzerine ortaya çıkan kavramlardan biride mekânsallık kavramıdır. Mekân kavramının kaynaklarda yer edinmesinde büyük rol oynayan Lefebvre, mekânsallık hakkında ilk yorumları yapanlardan da birisidir. Lefebvre Oluşun Üçlemesi (The Trialectics of Being) adında bir formül geliştirmekle birlikte bu formüle göre varoluş hakkında mekânsallık, tarihsellik ve sosyallik üçlü boyutunun mekân için önemini vurgulamaktadır. Mekânsallık, tarihsellik ve sosyalliğin kısaca ve sırasıyla neye değinmek istediği şu şekilde özetlenmektedir; “mekânın sosyal üretimi yani toplumsal etkileşim alanı olması, zaman ve dünyada bulunma durumlarıdır.”26

Mekânsallığa dair farklı tanımlamalar yapılmaktadır. Literatürde yer alan bir diğer mekânsallık tanımı ise kısaca şu şekilde yapılmıştır: “Eşzamanlı mekân, zaman ve yaşam ilişkisidir”. Bu tanımlamada “mekânsal deneyime” vurgu yapılmaktadır. Bu bakış açısına göre zaman, mekân içerisinde yer alan tüm etkinliklerin olup bittiği, geçmişi şimdiye, şimdiyi geleceğe bağlayan bir olgu olarak kabul edilmektedir. İçinde bulunduğumuz mekânın “şimdi” ile ilişkisi, “geçmişin hatırlanması” ve “geleceğin sezinlenmesi” ile bir arada olduğunda mekân, “mekânsal” olana dönüşmektedir. Sürekli olma halinde bulunan mekânın var olma karakteri, olağan mekân kavrayışı ile anlaşılamamaktadır. Diğer bir deyişle ikili dünya görüşünün öngördüğü doğrusal düşünce sistemi ile bütüncül bir yapı sergileyen “mekânsal” olanı anlamak mümkün değildir.”27

Mekânı mekânsallığa dönüştüren etken “zaman”dır. Lefebvre de mekânı değerlendirirken zaman kavramı üzerinde durmaktadır. Zaman ve mekân birbirinden ayrılmaz

24 Yasemin Sakarya Levent, Mekanın Belleğinden Bellek Mekanlarına: Korumada DeğiĢen Değer AnlayıĢı ve Kültürel Miras, www.academia.edu, (11.12.2016).

25 Şebnem Şoher, “Kamusal Alanda Bellek”, ĠmkanMekan, 2010, s.3 26 Henri Lefebvre, The Production of Space, Oxford, Blackwell. 1991, s.92. 27Aydınlı, 2008‟den aktaran; Eyce, a.g.e., s.67.

(19)

10 ve bir üretimin gerçekleşmesi için olmazsa olmazlardandır. Bellek mekân ilişkisini kuracak olan o mekânda yaşayan toplum olacaktır. Bellek mekân ilişkisinin kurulmasında birçok değer etkili olmaktadır. Bir bakış açısına göre mekâna ait değer, siyasal ve sosyal durumlarla kazandırılır. Bu durum ise mekânların sadece üretim ve aktarım ortamı değil, aynı zamanda onun sosyal gerçekliğinin de ürünü olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda heykeller, şehir girişleri, kiliseler, camiler, saraylar gibi mimari yapıların gücünü göstermede bir araç olarak kullandığı görülmektedir. Bundan dolayı mekânların ve yapıların birey ve toplum için bir değer ifade etmesinde bellek/hafıza faktörünün önemli bir yeri bulunmaktadır.28

Mekânın ilişkili olduğu kavramlardan biri olan bellek, Türk Dil Kurumu tarafından şu şekilde tanımlamaktadır: “Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü, dağarcık, akıl, hafıza, zihin.”29

Kandel ise kaleme aldığı “Belleğin Peşinde” kitabında “aslında kim isek o olmamızın sebebi, bugün bizi biz yapan şey öğrendiklerimiz ve hatırladıklarımızdır” ifadeleriyle belleğin birey açısından önemi vurgulanmaktadır.30

Kitabında bellek hakkında bu ifadeleri kullanan Kandel tarafından belleğin tanımı yapılırken bellek, kısa ve uzun bellek olmak üzere iki şekilde ele alınmıştır. Kısa bellek, saatler, günler ve haftaları içerirken uzun bellek ise aylar, yılları kapsayan büyüklüktedir. Aynı zamanda belleği açık ve örtülü bellek olarak da sınıflandırmaktadır. Açık bellek genellikle doğrudan ve ilk anlamı ifade etmektedir. Açık bellekte, insanlar, mekânlar ve kelimelerle tasvir edilmesi kolay olanlar yer almaktadır. Örtülü bellek de ise, bireyin bildiğinin farkında olmadan öğrendikleri yer almaktadır.31

Bellek birey için önemli olduğu kadar toplum içinde önemlidir. Toplumu ve toplumun belleğini oluşturan değerleri ifade etmek için kullanılan kavram ise kolektif bellektir.

Kolektif bellek, bir devletin toplumun veya cemaatin çıkarları doğrultusunda oluşturulan usuller ve aygıtlar yoluyla belirlenen toplumsal bellektir. Halbwachs‟a göre hafıza ise toplumsal olaylara kayıtsız kalamamakta ve birey etrafında yaşananlardan etkilenmektedir yani “toplumlar üyelerin belleğini belirler.” Assman ise Malbwachs‟ın bellek tanımını soyut

28 Lefebvre, a.g.e., 1991, s.129. 29

https://sozluk.gov.tr/, (06.11.2020).

30 Seda Naniç, “Medyanın Toplumsal Hafıza Üzerindeki Rolü Bosna Savaşı Örneği”, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019, s.10.

(20)

11 bulmakta ve aslında belleğin iki farklı şekilde bulunduğunu söylemektedir: İletişimsel ve Kültürel Bellek. İletişimsel bellek bireyin kendi deneyimleri doğrultusunda elde ettiği anılarından oluşmaktadır ve kuşağa özgü bellek örnek olarak verilebilir. Kültürel bellek ise geçmişte yaşanan olayın doğru olup olmamasına bakılmaksızın devlet, kurumlar ve toplumlar tarafından çok iyi bir şekilde yazılı, sözlü, görsel kayıtlarının gerçekleştirilerek belli günler ve haftalarda kutlamalar, anmalar veya bayramlar ile anılarak hafızada diri tutturulan bilgiler, yaşanmışlıklardır.32

Literatürde kolektif bellek kavramı ile birlikte kullanılan bir diğer kavram ise toplumsal hafızadır. Geniş anlamda toplumsal hafıza şu şekilde tanımlanmıştır: “Bir halkın veya topluluğun, geçmişiyle ilgili sahip olduğu inanç ve fikirler bütünü olup, o topluluğun geçmişini, içinde bulunduğu anı ve dolaylı olarak da, geleceğini anlamasına yaramaktadır. Halk, ideal olarak sosyal yapının farklı katmanlarının fikir alışverişinde bulunduğu bir ortam olması sebebiyle, toplumsal hafıza bu katmanlardan oluşturulur.”33

Sosyolojik olarak toplumsal hafıza ise şu şekilde tanımlanmıştır; “ortak bir tutum, davranış ve psikolojiye sahip olmamıza imkân veren; duygu, düşünce ve değerlerin sağladığı verilerle oluşan kognitif dünyaya denilmektedir.”34

Kolektif bellek ve toplumsal hafıza kavramları birbirlerine benzemekle birlikte farklılıkları da bulunmaktadır. Bu ikisi arasındaki fark ise bellek ve hafıza arasındaki farktan doğmaktadır. Hafıza bir veri deposuyken bellek ise bu verileri okuma ve okutma şeklidir.35

1.2. Kentkırıma ĠliĢkin Kavramlar

Her toplumun kendisine özgü bir takım değerleri bulunmaktadır. Bu değerlerin korunması, genişletilmesi için bir takım yollar izlenmektedir. Bu yollar kendisinden olamayanı yok etme niyeti ile kesiştiğinde bir takım insanlık suçlarının yaşanmasına zemin hazırlamaktadır. Kentkırım böyle bir niyet ile yapılan insanlık suçlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Bosna Hersek Savaşı‟nda yok etme niyetinin temelinde etnik

32 Burak Gümüş, ““Kolektif Bellek, “Hatıralar Savaşı”, “Karşı Hafıza” Üzerine”, Muhafazakar DüĢünce, Yıl.6, Sayı.24, 2010, ss.117-121.

33

Naniç, a.g.e., s.12.

34 Faruk Karaarslan, “Hafızanın Sosyo-Psikolojik Bağlamı”, Sosyoloji Divanı, Sayı.10, 2017, s.31.

35 Emir İlhan, “Bellek Çalışma Kılavuzu veya “Unutulanlar, Unutanları Asla Unutmazlar!”, International Journal of Social Inquiry, Cilt. 11, Sayı. 2, 2018, s.154.

(21)

12 milliyetçilik ve etnisite bulunmaktadır. Bundan dolayı kentkırımın tanımı yapılmadan önce bu iki kavramın tanımına yer verilecektir. Aynı zamanda etnik milliyetçilik ve etnisitenin olumsuz sonuçlarından ikisi olan soykırım ve kentkırım kavramları açıklanacaktır.

1.2.1. Etnik Milliyetçilik

İnsanların toplum içerisinde varoluşlarını açıklamada yaşamlarını etkileyen birçok faktörü referans olarak kullandıkları bilinmektedir. Yani bu referansların temeli kendilerini ait hissettikleri değerler oluşturmaktadır. Bu değerleri, kültürler, dini inançlar, coğrafya, siyasi görüşler vs. oluşturmaktadır. Kısaca, kişinin kendini ifade etmede kullandıkları bu aidiyetlere genel olarak kimlik denilmektedir. Kimlik birçok bilim dalını ilgilendirmesinden dolayı faklı tanımları bulunmaktadır. Fakat bu konu da yapılan ilk çalışma psikoloji alanına aittir. Erikson‟un 1950‟li yıllardan akademik alana kazandırdığı kimlik terimi bireysel anlamda ele alınmıştır. 36

Literatürde yer alan kimlik tanımlarından biri şu şekildedir: Kimlik, kolektif aidiyetlerden başka, arzularımız, hayallerimiz, kendimizi tasavvur etme, yaşamla ilişki kurma, tanınma biçimimiz gibi hayattaki duruş yerimizi bildiren niteliklerin toplamını ifade etmekte kullanılan bir kavramdır.37

Türk Dil Kurumu‟na göre kimlik, “toplumsal bir varlık olarak insanın nasıl bir kimse olduğunu gösteren belirti, nitelik ve özelliklerin tümü.” Bu iki tanımda da birey için kimlik tanımlaması yapılmaktadır fakat etnik milliyetçilik kavramının temelinde toplumsal kimlik kavramı bulunmaktadır. Geniş bir çerçevesi bulunan toplumsal kimlik kavramı bir toplumu, devleti, kültürü kapsamaktadır.

Toplumsal kimlik hakkında yapılan tanımlardan biri şu şekildedir: “bireyin ait olduğu toplumsal çevrenin değerlerine, normlarına, akıl yürütmesine, sanatına, diline, dinine, gelenek ve göreneklerine ve diğer kurumlarına karşı geliştirdiği bir aidiyet bilincini ifade eder.” Yazın alanında toplumsal kimlik ile birlikte tanımı yer alan bir diğer kavram ise kolektif kimliktir. Kolektif kimlikte toplumsal kimlikten farklı olarak bireyin geçmiş ile bağı odaklı bir tanım yapılmaktadır. Bu tanım şu şekildedir: “Belirli bir alanda kök salmış bir takım grupların diğer gruplardan farklarını ortaya koyma, vurgulama talebidir.” Kolektif kimlikte anılar, semboller,

36 Naci Bostancı, Etnisite, Modernizm ve Milliyetçilik, www.tr.scribd.com, (29.01.2018)

37 Celalettin Yanık, “Etnisite, Kimlik ve Milliyetçilik Kavramlarının Sosyolojik Analizi”, Kaygı, Sayı.20, 2013, s.227.

(22)

13 töreler, gelenekler, alışkanlıklar, inançlar ve miraslar temeli oluşturmaktadır. İnsanların birbirlerine olan bağı geçmişe dayanan bellekle sağlanmaktadır ve insanlar sahip oldukları bu ortak tarihi mitleştirerek tarihi süreçte rol alan bireyleri kahramanlaştırmaktadır.38

Kimlik tarihi mirasla üretildiğinden dolayı etnik aidiyet duygusu baskın bir şekilde görülmektedir. Kimlik olgusu, bünyesinde biz ve onlar (ötekiler) barındırmaktadır ve toplum içerisinde kimlikten dolayı bir ayrılık söz konusu olabilmektedir.39

Kimliğin oluşturduğu bu ayrılık bilinci genellikle azınlık durumunda bulunan kolektif kimliğe sahip gruplar tarafından kullanılmaktadır. Özellikle kolektif belleğin dayandığı değerlerden biri olan etnik değer temelinde oluşan kimliğe sahip gruplarda biz ve onlar ayrımı daha çok görülmektedir. 40

Etnik kimlik, çok eski bir tarihe sahip olsa da yazın alanına 20. yüzyılda girebilmiş ve “etnik” kavramı ilk defa 1953 yılında kullanılmıştır. Daha çok etnik kavramı, ulus-devlet anlayışı için işlevsel olan bir tanım olarak yazın alanında değerlendirilmeye başlanmıştır. Etnik kimlik kavramının tanımı ise şu şekilde yapılmıştır: “Etnik kimlik, topluluğun kendisini bir devlet yapısı içinde örgütleyecek bir organizasyon yeteneğine sahip olması gerekmeksizin, neredeyse verili olarak sahip olduğu özellikler olarak ifade etmek mümkündür.”41

Tanımı yapılan etnik kimlik, sosyal olduğu gibi siyasi içeriğe de sahiptir. Özellikle azınlık statüsündeki grupların temel referans noktaları dilsel, dinsel, kültürel ve siyasal olduğu sürece etnik kimlik, toplumsal bir durum olmaktan daha çok siyasal bir içeriğe dönüşmektedir. Etnik kimlik grup içerisinde ki dayanışmanın siyasal bir temele dayandırılmasıyla anlamlı olmaktadır. Bunun yanı sıra etnik kimlik, ulus kavramının ve aynı zamanda milliyetçilik kavrayışının şekillenmesinde ve oluşumunda önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Bu işlev ise etnik kimlik dairesinde milliyetçiliğin oluşumunu göstermektedir. Çünkü öncelikli olarak bir ulus yaratılacak, bu ulus çerçevesinde bir etnik kimlik şekillendirilecektir.42

Oluşturulan etnik kimliğin ideallerini gerçekleştirme isteğiyle negatif eylemlere dönüşmesi ise savaşlara, kendisinden olmayanı yok etme arzusuna sebep olmaktadır. Negatif

38 Cevdet Özdemir, “Kimlik ve Söylem”, Osman Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı. 2, 2001, s.108.

39 Sumbas, a.g.e., s.173. 40

Celalettin Yanık, “Etnisite, Kimlik ve Milliyetçilik Kavramlarının Sosyolojik Analizi”, Kaygı, Sayı. 20, 2013, s.229.

41 Yanık, a.g.e., s.230. 42 Yanık, a.g.e., s.229.

(23)

14 duygularla beslenen etnik kimliğe ait toplumsal gruplar sadece kendisinden olmayanı değil aynı zamanda ona dair değerleri de yok etmek istemektedir. Bunun sonucunda soykırım ve kentkırım gibi suçların işlendiği görülmektedir.

1.2.2. Etnisite

Etnik kimlik kavramıyla doğrudan ilişkisi bulanan etnisite kavramında etnik kimlikten farklı olarak bir inşa süreci söz konusu olmaktadır. Modern bir olgu olarak etnisite kavramının kullanılmasında, göç ve göçmenlik durumu ile dünya üzerinde yaşanan bir takım olumsuz olaylar etkili olmuştur.

Etnisite kavramı, siyasi manasıyla ilk kez, 1953 yılında Amerikalı sosyolog David Riesman tarafından kullanıldığı43 söylense de, Nathan Glazer ve Daniel Moynihan‟a göre bu kavramın görüldüğü ilk çalışma ise 1972 yılında Oxford English Dictionary‟dir. Marable ise etnisite kavramı Büyük Bunalım döneminde Güney ve Batı Avrupalı göçmenleri inceleyen sosyologlar tarafından bir inceleme kategorisi olarak kullanılmıştır.44

Grekçe metinlerde “ethos, ethnikos ve ethinie” olarak kullanıldığı görülmektedir ve bu etnisiteye dair ilk kullanımlar olarak geçmektedir. Bu kelimelerin kullanımları kimi zaman bir grubu kimi zaman bir arkadaş grubunu kimi zaman ise bir hayvan topluluğunu ifade etmek için kullanılmıştır. Bu kullanım alanlarının ortak paydası ise canlı grup ya da toplulukları ifade etmek için kullanılmış olmasıdır. 45

Etnisite kavramının sosyal ve siyasal bilimler yazın alanında kullanımı ise 2. Dünya Savaşı döneminde olduğu görülmektedir. Werner Sollors, W. Llyod Warner‟ın Yankee City Series adlı çalışmasıyla Amerika da ilk defa etnisite kavramını kullanan kişi olduğunu söylemektedir. Bu çalışmasında Warner “ulusal kökenden” daha geniş kapsamla kavramı ele almıştır fakat bu tanımlamada zenciler ve göçmenlerin çocuklarının problemlerine yer verilmemiştir. Warner ve Lut‟un etnisite üzerine yaptıkları bir çalışmalarında ise kavramı “bireyi bazı birey gruplarından ayırıp diğerleriyle özdeştiren” şekilde tanımlamışlardır. Bu

43 Ruhtan Yalçıner, “Etnisite ve Milliyetçilik: Eleştirel Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt. 69, Sayı. 1, 2014, s.190.

44

Meral Öztoprak Sağır ve H.Serkan Akıllı, “Etnisite Kuramları ve Eleştirisi”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt. 28, Sayı. 1, 2004, s.4.

45 Zuhal Kazak, “Siyasal Kültür ve Etniste İlişkisi Bağlamında, Türkiye‟de Yaşayan Kazaklar Üzerine Bir İnceleme”, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019, s.50.

(24)

15 tanımlama ulusal kimliğin alternatifini oluşturan bir gruba bireyin aidiyet hissetmesi olarak anlaşılmaktadır. Ayrıca Warner‟ın ilk kullanıma ek olarak bu tanımlama da zenciler de kavramın içerisine dâhil edilmiştir.46

Etnisite kelimesinin kullanımı her ne kadar geçmişe dayanıyor olsa da literartüde yer alması yakın tarihte gerçekleşmiştir. Bundan dolayı etnisite kavramının tanımlanmasında tarihsel olayların durumuna göre farklılıklar gerçekleştiği görülmektedir. Özellikle savaş ve sömürü dönemlerinde etnisite kavramının olumsuz yönlerinin ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.

Etnisitenin olumsuz tarafının ortaya çıkmasıyla farklı kavramlarda yazın alanında yer almıştır. Eski Yugoslavya topraklarında yaşanan olayları anlatan “etnik temizlik” ile dünyada pek çok yerde karşılaşılan gruplar arasındaki çatışmaları ifade etmek için kullanılan “etnik çatışma” gibi kavramlar oluşmuştur. Bu “etnik temizlik” kavramının ise bir suç olarak hukuk alanında “soykırım” kavramıyla ifade edilmiştir.

1.2.3. Soykırım

Etnik kimlik ve etnisitenin olumsuz etkilerinden birisi kendisinden olmayan ile çatışmanın boyutu “soykırım” suçunun işlenmesi hâlini almıştır. Tarih boyunca soykırım suçuna benzer olaylar yaşanmıştır fakat bu fiilin bir suç olarak hukukta yer alması 20. yüzyılda gerçekleşmiştir. Soykırım kelimesi kullanılmadan önce işlenen bu suça “savaş”, “toplu imha” veya “toplu yok etme”, “etnik temizlik” denilmiştir.47

Yazın alanında ise ilk olarak bir etnik grubu yok edilmesi “etnik temizlik” olarak adlandırılmıştır. Coward “etnik temizlik” kavramını şu şekilde tanımlamaktadır; “etno-milliyetçiliğin bir bölgeye ilişkin, etnik/milli türdeşlik iddiası ile kendi geleceğini belirleme hakkı olduğunu varsayarak kendi varlıkları için çelişki yaratan belirli bölgeyi, ulusal/etnik, ırksal/dinsel grubu ortadan kaldırma girişimi nedeniyle soykırım mantığı taşımasıdır. Bir diğer ifadeyle etno-milliyetçilik, çoğul kimlikleri, kendisine ait olduğunu iddia ettiği bir bölgede farklılıkları ortadan kaldırabildiği ölçüde soykırım mantığı taşımaktadır.” Aynı zamanda etno-milliyetçiliğin temelinde siyasi şiddet vardır. Bu siyasi şiddet Bosna Hersek

46 Sağır ve Akıllı, a.g.e., s.5.

47 Semin Töner Şen, “Uluslararası Hukuk ve Sözleşmelerde Soykırım, Etnik Temizlik ve Saldırı Kavramları”, Marmara Üniversitesi, Hukuk Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2009.

(25)

16 gibi farklı kültürlerin bir arada yaşadığı ülkelerde görülebilmektedir. Etno-milliyetçi siyasi söyleme göre, farklılıklar doğa dışıdır ve tarih boyunca farklı etnik grupların bir arada yaşaması kabul edilmemektedir.48

Etnik temizlik kavramı ise yaşanan katliamları açıklamada yeterli olamamakla birlikte daha kapsamlı bir kavram kullanılması gerektiği söylenmektedir.

Bu kavram ise 20. yüzyılın ikinci yarısında kullanılmaya başlanan soykırım (genocide) kavramı olmuştur. Soykırım, uluslararası literatürde Antik Yunan‟da kabile veya ırk anlamına gelen “genos” ve Latincede öldürmek anlamına gelen “cide” kelimelerin birleşimi olarak Raphael Lemkin tarafından kullanılmıştır. Lemkin 1944 yılında 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Rejiminin Yahudilere, çingenelere, yaşlılara, engellilere ve hastalara yapılanların soykırımla ilişkili olduğunu söyleyerek geniş bir soykırım tanımlaması yapmıştır. Lemkin‟e göre soykırımın tanımı “bir ulusun üyelerini öldürerek yok etmekten öte tasarlanmış bir plana dayandırılarak çeşitli eylemlerle hedef seçilen ulusun temelinin esastan yok edilmesidir.”49

Lemki‟nin bu adımıyla yaşanan insanlık suçunun kendine özgü bir nitelik kazanarak soykırım adında kendi hukukunun doğması sağlanmıştır.50

Soykırım hakkında yapılan bir diğer tanım ise, “soykırım, ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve özel bir kastla yok edilmeleri anlamına gelmektedir” şeklindedir.51

Yazın alanında birden çok tanımı bulunan soykırım kelimesinin hukuksal olarak tanımı da yapılmıştır.

Bu hukuk alanında yapılan soykırım tanımı ilk olarak 11 Temmuz 1946 yılında BM Genel Kurulu‟nun 96/1 Kararı ile gerçekleşmiştir. Soykırım suç olarak uluslararası hukukta şu şekilde tanımlanmıştır: “Soykırım, bütün bir insan topluluğunun var olma hakkının inkârıdır; tıpkı cinayetin, kişilerin yaşam hakkının inkârı olduğu gibi… Var olma hakkının böylesi inkârı insanlığın vicdanını sarsmakta, insanlık değerinin bu topluluklarca temsil edilen

48 Coward, a.g.e., s.25-26

49 Demet Akarçay Ulutaş, “”Yok” Edilen İnsanlık: Soykırım ve Uluslararası Sosyal Hizmet”, Sosyal Hizmet Sempozyumu 2015, Manisa, 2016, s.181.

50 Ozan Değer, “Soykırım Suçu ve Devletin Sorumluluğu: Uluslararası Adalet Divanı‟nın “Bosna-Hersek ve Sırbistan-Karadağ Kararı””, Uluslararası ĠliĢkiler, Cilt.6, Sayı.22, 2009, s.68.

(26)

17

kültürel ve diğer katkıları açısından büyük kaybına yol açmaktadır ve soykırım doğal hukuka, BM‟nin ruhuna ve amaçlarına aykırıdır.”52

1946 yılında yapılan ilk hukuksal soykırım kavramının tanımlanmasından sonra

1948‟de Birleşmiş MilletlerSoykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi‟nde (SSECS) hukuksal bir tanımı daha bulunmaktadır. Bu sözleşmenin 2. maddesinde soykırım “Bu sözleşme bakımından ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak için işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi bir soykırım suçunu oluşturur: (a) gruba mensup olanların öldürülmesi, (b) grubun mensuplarına ciddi bedensel ve zihinsel zarar verilmesi, (c) grubun fiziksel varlığını bütünüyle veya kısmen ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek, (d) grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak, (e) gruba mensup çocukları zorla başka bir gruba nakletmek” şeklinde tanımlanmıştır.53

Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi‟nde soykırım iki unsur ile ele alınmıştır. Soykırımın maddi unsuru ve manevi unsuru aslında birlikte olduğunda bir soykırımdan bahsedileceği belirtilmiştir. Yukarı da belirtilen sözleşmenin 2. maddesinde geçen suçlar soykırımın maddi unsurlarını oluştururken, yine sözleşmenin ikinci maddesinde geçen “ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle…” ifadeler ise soykırımın manevi unsurlarına işaret etmiştir. Soykırımın var olduğunun söylenebilmesi için önemli olan unsurlardan birisi ise planlanarak gerçekleştirilmesidir. Yani, soykırım kendiliğinden, savaş sırasında aniden doğan bir durum değildir.54

Etnik milliyetçiliğin negatif eylemi sadece soykırım olarak sınırlı kalmamıştır. Aynı zamanda ırk, din, grup hakkındaki değerlerin, yapıların yok edilmesi de tarih boyunca karşılaşılan bir durumdur. Bu durumun kavram olarak yazın alanında yeni yer bulabilmiş suçlardan biriside “kentkırım”dır.

52

https://millidusunce.com/misak/bir-suc-olarak-soykirim/, (10.11.2020).

53 Pulat Y. Tacar, “1948 Soykırımı Sözleşmesi Bağlamında Soykırımı Savlarının Hukuksal Açıdan İncelenmesi”,

www.ayk.gov.tr, (10.11.2020).

(27)

18

1.3. Kentkırım Kavramı

Soykırım kavramından sonra sadece yok etmenin insan üzerinden değil ona ait her değerin yok edilmesiyle olacağı anlaşılmış ve bundan dolayı literatüre yeni bir kavram kazandırılmıştır. Bu kavram İngilizce “urbicide” olarak geçmektedir. Kelime kökenine baktığımızda “urban” kente ait olan demektir ve “cide” ise öldürme anlamına gelmektedir. “Urban” kelimesinin kökenini Latince “urbanus”tan alır ve bir kent ya da kasabanın özelliği anlamına gelmektedir. Bu kelimenin iki anlamı vardır: İlk olarak kent ya da kasabayı anlatan özellikler anlamına gelmekle berber ikinci olarak da kasaba ve kentte var olan maddi koşulların oluşturduğu yaşam koşullarıdır. “Urban” ve “cide” kelimelerinin birleşiminden ise “urbicide” kelimesi meydana gelmiştir ve kelime Türkçeye de “kentkırım” olarak çevrilmiştir ve “urbicide” kelimesini “kentkırım” olarak çevirip literatüre kazandıran kişi Ruşen Keleş‟tir.55

Urbicide (kentkırım), urban terimiyle anlatılan kent ve kent yaşamına ve kentli hakları ile ilgili her türlü değere yapılan saldırı şeklinde tanımlanmıştır56

.

Kentkırım hakkında yapılan tanımlardan bir diğeri ise Marshall tarafından yapılmıştır. Bu tanımda kentkırım, “bir kenti yok etmek, öldürmek” şekilde anlatılmıştır. İlk olarak hangi yıllarda ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte bir varsayıma göre bu kelimenin ilk kullanıldığı kitap 1963 tarihli Michael Moorcock‟un kaleme aldığı “Dead God‟s Homecoming” romanıdır.57

Kentkırım kelimesinin ilk kullanımına dair bir diğer varsayım ise Batuman‟ın yazısında; “ İlk olarak Marshall Berman tarafından, Bronx‟un 1980‟lerde yaşadığı yıkımı tarif etmek üzere ”kentsellik” ve “soykırım” kelimelerinden oluşturulan kelimeyi Kentkırım olarak Türkçeleştirdik” şeklinde yer almaktadır.58

Aynı zamanlara denk gelmekle beraber bu terimi Boşnak mimar Bogdonaviç‟te ilk kullananlar arasındadır. Türkiye‟de ise bu kelimeyi ilk kullanan kişi Ruşen Keleş‟in Cumhuriyet gazetesinin 1 Temmuz 1993 tarihli “Dünya Çevre Günü ve Kentkırım”59

başlıklı yazısında bu konudan bahsettiği görülmektedir. Daha sonrasında Türk yazın alanında birçok akademisyen konu ile alakalı çalışmalar yapmaktadır.

55

Ruşen Keleş, “Dünya Çevre Günü ve Kentkırım”, Cumhuriyet Gazetesi, 1 Temmuz 1993, s.2.

56 Mithat Arman Karasu, “ Bir Kentin Ölümü: Kentkırım (Bosna-Hersek Örneği)”, ÇağdaĢ Yerel Yönetimler, Cilt.17, Sayı.3, 2008, s.52

57 Marshall‟dan aktaran; Ulvi Keser, “ Manevi Miras Katliamı; Bosna-Hersek‟te Kentkırım”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, Sayı.2, 2012, s.278

58 Bülent Batuman, “Kentkırım: Savaş, Kent ve Mimarlık”, Mimarlar Odası Ankara ġubesi Bülteni, Sayı. 43, 2006, s.22

(28)

19 Coward ise doktora tezinde Bosna Hersek Savaşı için kentkırım yapıldığına dair detaylı incelemelerin yapılıp aktarıldığı eser olarak “Mostar ‟92 – Urbicid”i belirtmiştir.60

Kentkırım hakkında yapılan çalışmalar incelendiğinde ilk olarak ele alınan yerlerden biri Bosna Hersek olmuştur. Literatürde kentkırımın anlaşılması için kavram bir takım karşılaştırılmalarla anlatılmaya çalışılmıştır.

Bu karşılaştırmalardan biri “kentkırım” kavramı ile “ikincil zarar” arasında olmuştur. “Kentkırım” ile “kentsel yıkım”ı Karasu ayırırken niyet farklılığına değinmiştir. Kentkırımın savaşın bir getirisi olan yıkımdan ayırmak gerektiğini söylemektedir. Bu farklılığı anlatmak için Eski Yunan ve Roma İmparatorluğu‟nda yapılan savaşları örnek vermektedir. Eski Yunan kent devletleri savaşların yaşandığı alanlardan biri olmuştur. Roma İmparatorluğu‟nda ise kent, ele geçirilebilecek en önemli ganimettir. Aynı zamanda 1. ve 2. Dünya Savaşı dönemlerinde ise silah sanayisi gelişmiş ve savaş sırasında kentlerde büyük yıkımlar gerçekleşmiştir. Tarih boyunca kentler savaş sırasında farklı koşullarda zarara uğramıştır. Fakat bu örneklerdeki yıkımlar “ikincil zarar” veya “askeri zorunluluk” olarak adlandırılmaktadır.61

Fakat Bosna Hersek Savaşı‟nda yaşanan yıkımlar tarihte yaşanan bu yıkımlardan farklı değerlendirilmektedir.

Bir diğer karşılaştırma üzerinde kentkırım kavramını tanımlayan ise Coward olmuştur. Coward ise kentkırım kavramının tanımlanmasında ikincil zarar ve askeri zorunluluğun, kültürel mirasın tahrip edilmesinin, Balkanlaştırma işaretlerinin eksik kaldığını vurgulamıştır. İkincil zarar; savaş sırasında stratejik, lojistik ya da askeri hedeflerin yok edilmesi sırasında sivil yapıların ya da kentsel alanların hasar görmesi ve/veya tamamen yıkılmasıdır. Bu tanım Bosna Hersek‟te görülen yıkımı açıklamada yetersiz kalmasını ise kültürel mirasın yok edilmesindeki sebepleri ele alarak açıklamaktadır. Etno-milliyetçilik fikrine sahip Sırplar çok çeşitli bir kültürün Bosna Hersek‟te bulunmasını istemediğini ve bundan dolayı bir takım kültürel mirasların yok edildiğini söylemektedir. Aynı zamanda Bosna Hersek Savaşı‟nda planlanarak geçmişi “unutturma” amacıyla yapılan yıkımların “kültürel mirasın yok edilmesi” ile açıklanması da yetersiz kalmaktadır.62

60

Coward, a.g.e., 2001, s.53. 61 Karasu, a.g.e., s.53

62 Martin Coward, “Urbicide in Bosnia”, www.opendemocracy.net/-forum/document ‟dan aktaran; Karasu a.g.e., s.54

(29)

20 Coward‟ın “ikincil zarar” ve “askeri zorunluk” ile kentkırımın tanımlanamayacağını aktarmasından sonra Bosna Hersek‟te yaşananların “Balkanlaştırma” ile de açıklanamayacağını söylemiştir. Burada Coward, Derian‟ın balkanlaştırma tanımına yer vermiştir: “Balkanlaştırma, genel olarak büyük siyasi birimlerin parçalanarak daha güçlü komşuları tarafından sömürüldükleri ya da dışarıdan idare edildikleri küçük, karşılıklı düşman devletler haline getirilmesidir.”63 Bu tanımında yaşananları anlatmakta yetersiz kaldığını belirtmiştir.

Bu tanımlar ve karşılaştırmalardan yola çıkarak denilebilir ki kentkırım kapsamlı bir tanımdır. Bosna‟da, Filistin‟de, Beyrut‟ta ve nicelerinde görülen yıkımlar kentin geçmişini, değerlerini yok etme amaçlıdır. Bu yıkımların sadece savaş sırasında yaşanan durumlar olmadığını Keleş, Cumhuriyet gazetesindeki yazısında, kentkırımın sadece savaşlarda değil aynı zaman da savaş dışında siyasi emeller doğrultusunda da etkili olabileceğini belirtmiştir.64

Yapılan bu karşılaştırmalar ile kentte meydana gelen yıkımların karşılığı olarak “kentsel yıkım”, “ikincil zarar”, “askeri zorunluluk” ve “Balkanlaştırma” kavramlarının yetersiz kalacağı belirlenmiştir. Kente karşı işlenen bu suçun başka bir kavramla anlatılması gerektiği desteklenmiştir. Kente karşı işlenen bu suç kentkırım olarak adlandırılmıştır. Kentkırım kavramının tanımı ise “bir kenti yok etmek, öldürmek”65

şeklinde yapılmıştır. Bir diğer kentkırım tanımı da “binaların ve kente dair dokuların, kent yaşamı ve kentin bünyesinde bulundurduğu heterojen yapıyı temsil ettiği için yok edilmesi ve ortadan kaldırılmasıdır”66

şeklinde yapılmıştır.

Kentkırımı Karasu ise şu şekilde açıklamaktadır: Kentkırımla oluşan yıkım ile savaşın getirisi olan yıkım birbirlerine eylem bakımından benzemektedirler. Fakat kentkırım aynı soykırım da gerçekleştiği gibi etnik, dini ve ırksal öfkeyi içerisinde bulundurmaktadır. Bu ayrımın net bir şekilde yapılması gerekmektedir yoksa savaş sırasında yaşanan her yıkım kentkırım olarak anlaşılacak ve bu da kentkırımın önemini ortadan kaldıracaktır.67

Kentkırım dini, etnik, kültürel, toplumsal, tarihi birçok yapı, mekân, eseri kapsamaktadır. Fakat tarihi eser niteliğinde bulunanların yıkılması ayrı bir önem taşımaktadır.

63 Coward, a.g.e., s.28 64

Ruşen Keleş, “Dünya Çevre Günü ve Kentkırım”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 1993, s.2

65 Berman Marshall, “Among The Ruins”, https://newint.org/features/1987/12/05/among, (12.11.2020). 66 Coward, a.g.e., 2001, s.62.

(30)

21 Kentkırımın alt dallarından biri sayılabilecek ve litaratürde yeni yer bulmaya başlayan bir kavram da tarihkırımdır (historicide). Tarihkırım, “tarihsel değerlerin yok edilmesi”68 olarak tanımlanmaktadır. Eğer bir etnik/dini değere sahip grup, ülke ve insanlar tehdit olarak görülmeye başlandığında liderler tarafından geçmişle geleceğin bağı kesilmek istenilmektedir. Yani geleceğinin yetişkinlerinin kendi öz değerlerini hatırlamaları engellenmek istenmektedir. Bunu yaparken ise genellikle kütüphaneler ve tarihi eserler yok edilmektedir. Günümüzde Suriye, Yemen, Libya‟da örnekleri oldukça fazladır. Özellikle IŞID‟in Suriye/Palmira‟da Bal Tapınaklarını yok etmesi literatürde verilen örneklerin başında gelmektedir.69

Bosna Savaşında yaşanan kütüphanenin yakılması ve Mostar köprüsünün yıkılması ise savaş sırasında yapılan tarihkırıma örneklerdir. Kütüphanenin içerisinde bulunan bir başka kopyası olmayan yazma eserler, buranın yakılmasının ne denli bir zarara sebep olduğunu açıklamaktadır.

1.3.1. Kentkırımın Literatürdeki Yeri

Kentkırım kavramının tarihi sürecinden bahsedilirken literatürdeki yeri yukarı da kısaca yer almaktadır. Fakat kentkırımın yapılmasına dair iki farklı bakış açısı bulunmaktadır. Bu başlık altında kentkırımı iki bakış açısıyla değerlendiren görüşlerin literatürdeki yeri çerçevenin daha net çizilebilmesi için tekrardan ele alınmıştır.

Kentkırım kelimesinin literatürde ilk kullanımı hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Fakat Coward kitabında ”urbicide” kavramının Bosna Hersek Savaşı sırasında çıkartılan “Mostar ‟92-Urbicide” yayınında net hatlarıyla ele alındığı için ilk kullanılan yer olarak kabul edildiğini söylemektedir. Kentin yıkımına dair bir takım tanımlamalar yapılmış olsa da en geniş ilk açıklama bu eserde ele alınmıştır. Bu eserin merkezindeki iddia, inşa edilmiş çevrenin yok edilmesinin ve Bosna Savaşı‟nı karakterize eden soykırım şiddetinin tesadüfi veya ikincil bir özelliği olmaktan ziyade kendi bir anlamının olduğudur. “Kentkırım” terimi yapılı çevrenin yıkımının başlı başına bir şiddetten kaynaklanması gerektiğine dikkat çekmek için birçok kişi tarafından kullanılmıştır.70

68https://www.urbandictionary.com/define.php?term=historicide, (23.07.2020).

69https://www.arabnews.com/node/1059371/amp, (23.07.2020).

(31)

22 “Kentkırım” terimini Pulitze Prize ödülü alan Ada Luise Huxtable 1972 yılında kitabında kullanmıştır. ”In Will They Ever Finish Bruckner Boulevard? A Primer On Urbicide” kitabında Huxtable, New York‟ta kentsel deneyimde kesin bir düşüşün yaşandığını gösteren bir dizi kentsel planlama ve geliştirme vakasını değerlendiriyor. Bir ideale yönelik toptan bir saldırının açık olsa da tam olarak net olmadığı New York‟taki gelişmelerin yapılı çevreye entegre edilememesi, bu durumla birlikte daha önce entegre bir kamusal alan olarak kabul edilenin ise kırılması Huxtable için endişe verici bir durum olarak “urbicide” kavramı altında değerlendirilmiştir.71

Marshall Berman “Falling Towers: City life After Urbicide” yazısında New York‟un yeniden inşa aşamasında birçok yerin yıkılmasını “urbicide” kavramı altında değerlendirmektedir. Özellikle kendi çocukluğunun geçtiği Robert Moses‟ın da yıkılan yerlerden biri olması ise onun bu değişimi “urbicide” olarak değerlendirmesinde etkili olmuştur.72

Berman için şehir kimliği, kök saldığı alt tabakalardan oluşur. Şehir yok edilirken böyle bir alt tabaka da yok edilir ve kimlik artık kök salamamaktadır. Berman için kentkırım, insani gelişime ve tarihe nüfuz eden, yaygın ve her yerde bulunan bir fenomendir. “Genesis” kitabında şimdi ziyarete açık Sodom ve Gomere‟deki gibi eski kentkırım örneklerinin bulunması ve Peloponez Savaşı‟ndaki şehirlerin yıkımı örneklerinden yola çıkarak Berman, insanların geçmişten günümüze şehirlerde yaşadıkları düşünüldüğünde kentsel harabe korkuları tarafından perili olduklarını söylemiştir.73

Yugoslav Ulusal ordusu tarafından Hırvatistan Vukuvar kentinin yıkılması hakkında yazan Bogdan Bogdanoviç bu tür bir yıkımın “kentkırım” olduğunu söylemiştir. Çünkü Vukuvar “şehir düşmanlarının” hedefi haline gelmiştir. Burada uygulanan şiddet genellikle gerici kırsal geleneğin güçleri tarafından şehirlerin kozmopolit kentleşmesine yönelik bir saldırı olarak yorumlanmıştır. Bosna, Hırvatistan ve Kosova‟da görülen bu şiddetin yorumu, kırsal ve kentsel yaşam arasındaki varsayılan bir ayrıma ve karşılıklı bir düşmanlık varsayımına dayanmaktadır.74

Coward ise yapılan bu tanımlamalardan sonra kentkrım için bir çerçeve oluşturmuştur. Kentkırım, siyasi dinamikler için ikincil veya tesadüfi görülmemesini sağlamak amacıyla

71

Ada Luise Huxtable‟dan akt., Coward, a.g.e., 2009, s.36.

72 Marshal Berman, All That Is Solid Melts Into Air, Penguin Books, New York, 1982, s.290. 73 a.g.e., 1982, s.290.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çengelci, Hancı ve Karaduman (2013) tarafından yapılan araştırmada, öğretmenler, okul ortamında öğrencilere kazandırılmaya çalışılan değerlerin sevgi,

39 Deniz Özyakışır, İç Göç Hareketleri Ve Geriye (Tersine) Göçün Belirleyicileri: Tra 2 Bölgesinden (Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan) İstanbul’a Gerçekleşen Göç

Bosna Hersek ile imzalanmış olan Serbest Ticaret Anlaşması bu ülke ile olan karşılıklı ticaretimizi arttırmamız açısından çok önemli bir vasıtadır.. Türk

İlâveten, yasa koyucu Bosna Hersek Anayasa Mahkemesi hâkimlerini seçme konusunda en çok yetkiye sahip olan makamdır ve yasa koyucunun Bosna Hersek Anayasa Mahkemesinin işinin

Mostar Köprüsü’nün Rekonstrüksiyonu (2002-2004): Köprünün kalan bölümlerinin restorasyonu, köprünün tahrip olan bölümlerinin yeniden inşası, taş

Above the synthesis states and from the experimental result inference , cancer cells not only overexpression HIF-1α in hypoxia, but also promote VEGF expression and phosphorylate

 Bosna Hersek Dış Ticaret Odası (Foreign Trade Chamber of Bosnia and Herzegovina - FTCBH): Bosna Hersek Dış Ticaret Odası 1909 yılında kurulmuş olup,

Diğer taraftan, Bosna Hersek Dış Ticaret ve Ekonomik İlişkiler Bakanlığı kaynaklarına göre, Bosna Hersek’te teknik düzenlemeler kapsamında mevzuatta