• Sonuç bulunamadı

Yok Ederek Birikim: Çevre Korumasının Finansallaşması / Semra Purkis

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yok Ederek Birikim: Çevre Korumasının Finansallaşması / Semra Purkis"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hakemli Makale

175 Öz

Ekonomik krizin günümüzde en öne çıkan özelliği, finansallaşmanın vardığı boyuttur. Finansallaşmanın günümüzde geldiği nokta, çok çeşitli kurgusal yöntem ve araçlarla doğanın finansallaştırılmasıdır. Üstelik doğanın finansallaştırılması doğayı koruma adına meşrulaştırılmaktadır. Çözüm olarak sunulan politikalar gerçekte doğanın ve onun bir parçası olan toplumun çok yönlü tahribatını arttırmaktadır. Finansallaşma burada, doğanın icat edilen çok çeşitli finansal ve türev araçlarla, çok çeşitli yollardan değişim değerlerine dönüştürülmesini temsil etmektedir. Bu yolla doğadaki maddi varlık ve süreçler kurgusal araçlarla kurgusal değerlere indirgenirler. Yaratılan bu kurgusal doğa, gerçek sosyo-ekolojik doğa üzerinde baskı oluşturarak onun tahribatını arttırmaktadır. Öyle ki, ormanların, kıyıların, biyoçeşitliliğin, havanın, toprağın, suyun nesneleştirilerek metalaştırılmasının vardığı nokta, artık neredeyse yokederek birikim haline dönüşmektedir.

Bu çalışmada dünyada sistemin ana kurumları tarafından doğayı korumak üzere önerilen temel politikaların dayandığı doğanın finansallaştırılmasının, gerçekte sermayenin akışkanlığını arttırarak ona yeni ve karlı birikim fırsatları yarattığı ve bu yolla krizin aşılmaya çalışıldığı iddia edilmektedir.

Anahtar Sözcükler: Finansallaşma, Doğanın Finansallaşması, Çevre Koruması, Karbon Piyasaları, Ekolojik Kriz, Türev Araçlar.

YOK EDEREK BİRİKİM: ÇEVRE KORUMASININ

FİNANSALLAŞMASI

Accumulation by Extermination: Financialization of Environmental Protection Semra Purkis*

* Doç. Dr. Semra Purkis, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü, Muğla, Türkiye purkis@yahoo.com , purkis@mu.edu.tr Orcid numarası: 0000-0001-6291-5634

Associate Professor, Mugla Sıtkı Kocman University, Faculty of Economics and Administrative Sciences, Department of Economics, Muğla, Turkey, purkis@yahoo.com, purkis@mu.edu.tr Orcid numarası: 0000-0001-6291-5634

(2)

176

Abstract

The most prominent feature of the economic crisis today is the extent of financialization. The stage where financialization has reached today is the financialization of nature with a wide range of fictional methods and tools. Moreover, the financialization of nature is legitimized in the name of protecting nature. The policies presented as solutions actually increase the multi-faceted destruction of nature and the society that is part of it. Financialization here represents the transformation of nature into exchange values in a wide variety of ways, through a wide variety of invented financial and derivative instruments. In this way, physical beings and processes in nature are reduced to fictional values with fictional tools. This fictional nature puts pressure on the real socio-ecological nature and increases its destruction. So much so that the point at which the reification and commodification of forests, coasts, biodiversity, air, soil and water has now turned into almost accumulation by extermination.

In this study, it is claimed that the financialization of nature on which the policies proposed by the main institutions of the system to protect nature are based, in fact creates new and profitable accumulation opportunities for capital by increasing the mobility of it and thus the crisis is tried to be overcome.

Keywords: Financialization, Financialization of Nature, Environmental Protection, Carbon Markets, Ecological Crisis, derivatives.

Giriş

1960’ların sonlarından itibaren belirtiler vermeye başlayan ve derinleşerek devam eden ekonomik kriz, günümüzde ona eşlik eden ve hepsi aslında aynı olgunun birbirleriyle bağlantılı farklı yüzleri olan ekolojik, toplumsal, gıda, enerji, sağlık gibi krizlerle birlikte etkilerini çok yönlü olarak hissettirmektedir. Dünyanın geldiği noktada bütün bu saydığımız krizleri tek bir başlık altında toplamak mümkün: Ekolojik kriz. Kapitalizmin tarihsel olarak gözlenebilen dönemsel krizleri, sistemin sınır tanımaz büyüme iştahı nedeniyle artık canlı yaşamın temellerine kasteder boyutlara varmıştır ve tükettiğimiz gıdalardan geçim araçlarımıza hatta son pandemide deneyimliyor olduğumuz gibi geleceğimizle ilgili kararlar verebilme, planlar yapabilme olanağımıza kadar yaşamımızın her alanını büyük bir belirsizliğe sürüklemektedir. Bookchin (1982) günümüzde yaşadığımız hemen hemen her ekolojik sorunun kökleri derinlere uzanan toplumsal sorunlardan kaynaklandığını söylerken ve bu bağlamda sosyo ekoloji kavramını kullanırken tam da buna işaret etmektedir. Gündelik hayatımızın çok farklı yönlerini etkileyen ekolojik kriz, temelde doğayla ilişkilerimizde kurduğumuz hiyerarşik toplumsallaşma biçimlerinden kaynaklanmaktadır ve bu toplumsallaşma biçimini değiştirmediğimiz sürece onun bizleri bildiğimiz ve halihazırda bilmediğimiz yollardan etkileyiş biçimlerinin ağırlaşarak devam etmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bunun günümüzde en önemli nedenlerinden biri, doğa korumacılığının bile piyasa

(3)

177

sisteminin kar maksimizasyonuna dayalı ekonomik mantığına bırakılmasıdır. Ekonomik aklın tüm sosyo-ekolojik boyutlar üzerindeki hakimiyeti, kriz dendiğinde krizin sadece ekonomik boyutunu öne çıkarmaktadır. Ekonomik krizin en öne çıkan özelliği ise finansallaşmanın vardığı boyuttur ve özellikle 1980’lerle birlikte krizi aşmaya dönük olarak Dünyada yaygın bir şekilde uygulanmaya başlanan neoliberal politikalarla birlikte doğayla ilişkilerimiz dahil, toplumda içermediği unsur bırakmadan, tüm kesimleri farklı yollardan etkisi altına alarak devam etmektedir. Bu ekonomik mantık doğayı sadece insan toplumları boyutuyla değil, tüm organik ve inorganik bileşenleriyle finansal sistemin içine alarak, dolayısıyla yeni kar alanları yaratarak devam ettirilmektedir. Artık doğanın farklı unsurları ve süreçleri karlılık hesaplamalarına sokulabildiği ölçüde “değerli”dir, bu mantığın devamı doğanın sayısallaştırılamayan, dolayısıyla karlılık hesaplamalarına dahil edilemeyen boyut ve süreçlerinin yok sayılmasına kadar uzanır. Tarihteki en uzun krizini aşmaya çalışan sistem, birikimini, daha önce üretim sürecine çeşitli girdiler sağlayan kaynak olarak gördüğü doğanın, bu sefer kendisini dönüştürerek, yok edip farklı biçimlerde yeniden üreterek sürdürmeye çalışmaktadır. Bunu da Yeşil Ekonomi, Yeşil Yeni Düzen gibi aslında çok da yeni olmayan söylemlerle kapitalizmi yeşile boyayarak yapmaktadır (daha geniş bilgi için bkz. Smith 2007; Purkis, 2020; Işıkara 2020). Bu çalışmada liberal görüşün hakim olduğu Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Dünya Bankası ve OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) gibi sistemin prestijli ana kurumlarının “çevre” korumasında temel politika olarak benimsediği doğanın finansallaştırılması ve araçları üzerinde durulacak, bu politikanın ve araçlarının ekolojik krizi hafifletmekten çok, daha da derinleştirdiği öne sürülecektir.

Reel ekonomide ortaya çıkan tıkanıklıkların aşılması için sermayenin farklı biçimlerinin finansal alandaki kurgusal araçlara kayma eğiliminin artmasını temsil eden finansallaşmanın geldiği nokta, çok çeşitli kurgusal yöntem ve araçlarla doğanın finansallaştırılmasıdır. Üstelik doğanın finansallaştırılması doğayı koruma adına meşrulaştırılmaktadır. Çözüm olarak sunulan politikalar gerçekte doğanın ve onun bir parçası olan toplumun çok yönlü tahribatını arttırmaktadır. Doğanın finansallaştırılması burada, doğanın icat edilen çok çeşitli finansal araçlarla, çok çeşitli yollardan değişim değerlerine dönüştürülmesini temsil etmektedir. Yani maddi varlık ve süreçler kurgusal araçlarla kurgusal değerlere dönüştürülürler/indirgenirler. Yaratılan bu kurgusal doğa, gerçek sosyo-ekolojik doğayı unutturarak şeyleştirir ve öne sürülen amacının tersine işlemesi riskini arttırır (Martineu ve Lafontaine, 2019).

(4)

178

Bu çalışmada doğanın finansallaştırılması yoluyla sermayenin akışkanlığının arttırılarak ona yeni yatırım fırsatları yaratıldığı ve bunun sistemin ana uluslararası kuruluşlarınca yaygınlaştırılan çevreci/korumacı bir söylemle meşrulaştırıldığı iddia edilmektedir. Bu yolla ormanlar, kıyılar, biyoçeşitlilik, hava, toprak, su şeyleştirilerek, tektipleştirilerek kara çevrilmek üzere metalaştırılır, spot ve gelecek piyasalarında işlem görecek biçimde icat edilecek finansal araçların fiziki temelini oluştururlar. Somut varlık ve süreçler kar amacıyla finansallaştırıldığında, sermayenin coğrafyalar ve zamanlar arasında akışkanlığı arttırılarak, ona yeni karlı yatırım fırsatlarıyla birlikte daha hızlı birikme kanalları açılmaktadır. Ancak bu durumun bedeli doğaya yüklenirken,1 aslında kökeninde toplumsal sorunların bulunduğu yaşadığımız ekolojik sorunlar dönerek toplumun da devamını tehlikeye atacak şekilde yaşamı olanaklı kılan tüm ekosistemi tehdit eder hale gelmektedir. Kapitalizmin başlangıcından beri sermaye birikimi el koyarak, mülksüzleştirerek ve/veya gasp ederek (Harvey, 2003) çok çeşitli yollardan devam ettirilmektedir. Yaşamın kaynağı olan doğanın finansallaştırılması artık neredeyse gasp etmenin de ötesine geçerek yok ederek birikim biçimini almaya başlamıştır.

Finansallaşma Tartışmaları

Finansal piyasaların büyüme hızı dünya GSYİH’sının büyüme hızını çok gerilerde bırakmıştır. Daha da önemlisi neredeyse finansallaşma süreçlerine içerilmemiş toplumsal kesim kalmadığı gibi doğanın da farklı boyutları çeşitli biçimlerde finansal sistemin mantığına her geçen gün daha fazla içerilmektedir. Finansallaşma olgusu farklı yaklaşımlarca farklı biçimlerde açıklanmaktadır. Bazı yaklaşımlarda finansallaşma finansal alanın genişliğinin, derinliğinin ve diğer sektörler üzerindeki etkisinin artması anlamında kullanılmaktadır (Hilferding, 1910 (1981); Epstein, 2005; Krippner, 2005; Clarke 2012; Vercelli, 2014; Sawyer, 2014). Hilferding daha 20. yüzyılın başında finans kapital kavramını geliştirerek, kapitalizm olgunlaştıkça artan banka sermayesinin giderek daha az elde toplanarak tekelleşeceğini ve ticaret ve sanayi sermayesini etkisi altına alarak onları denetler hale geleceğini öne sürmekteydi. Ona göre finans kapital, kapitalizmin içinden çıkan ve insanoğlunun kültürünü, siyasal, ekonomik ve sosyal bağımsızlığını tehdit eden azman bir yaratık, bela gibi birşeydi. Epstein (2005) ise finansallaşmayı finansal güdülerin, finansal aktörlerin, finansal piyasaların ve finansal kurumların yerel ve uluslararası ekonomilerin işleyişinde rolünün artması olarak tanımlamaktadır. Başka yaklaşımlarda finansallaşma kapitalizmin neo liberal dönemine özgü bir olgu olarak görülmektedir (Dumenil ve Levy, 2001, 2004; Stockhammer, 2004; Harvey, 2005; Fine, 2010, 2013; Lapavistas, 2013); Bu yaklaşıma

(5)

179

göre finansallaşma dünyada üretimin biçimini ve coğrafyasını değiştirmekte ve yönlendirmektedir. Örneğin Fine’a göre (2010), bugünkü finansallaşma sadece neo liberalizme içkin ve aynı zamanda onun sonucu olan bir olgudur. Fine (2013) ve Lapavistas’a göre (2013), finansallaşma artık öyle bir düzeye ulaşmıştır ki, sadece gelecekte elde edilecek artık değer üzerinde hak iddia etme olarak ya da finansal alanın genişlemesi anlamında kullanılması onu açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Neo liberal döneme özgü finansallaşmayı önceki finansallaşma dönemlerinden ayıran, onun ekonomik ve sosyal üretimi kendisine tabi kılmasıdır. Harvey’se (2003) kredi sistemi ve finans kapitalin yıkım, sahtekârlık ve hırsızlığın temel araçları olarak işlev gördüğünü; finansallaşma yoluyla toplumun farklı kesimlerinin mülksüzleştirildiğini; bu yolla hem doğanın hem de kültürel formların, tarihlerin ve entelektüel yaratıcılığın metalaştırıldığını öne sürmüştür. Dumenil ve Levy (2001; 2004) finansallaşmayı finansal ve reel sektörler arasında ilişkinin ilkinin rehine olacak şekilde gelişmesi olarak görmektedir. Bazı yaklaşımlarda ise finansallaşma kapitalizmin dönemsel krizlerinin belli bir aşamasında yaşanan, kriz sürecine içkin, aynı zamanda belli bir dönemin bittiğine ve başka bir yeni dönemin başladığına işaret eden bir olgu olarak tartışılmaktadır (Wallerstein 2000, Arrighi, 1994). Arrighi’ye göre finansallaşma bu haliyle ilk kez yaşanan bir olgu değildir ve sermayenin üretim aşamasından uzaklaşarak, giderek artan oranda finansal yatırımlara kayması biçiminde ortaya çıkar. Böylece ondan azalan kar oranlarına çözüm olması beklenir. Wallerstein ise Kondratieff’in genişleme ve kriz süreçlerini dönemleştiren analizini temel alarak, Arrighi’ye benzer şekilde finansallaşmayı Kondratieff dalgasının ikinci evresinde azalan kar oranları eğilimine karşı finansal işlemlerin hız kazanması olarak değerlendirir. Ona göre (Wallerstein, 2008’den aktaran Bayrı, 2016) genişleme dönemini temsil eden A evresinde kâr, reel üretimden kaynaklanırken, B evresinde ise kapitalizm, kâr üretmeyi sürdürmek için finanslaşmak ve spekülasyona sığınmak zorundadır .

Hangi yaklaşım açısından bakılırsa bakılsın, finansal sistemin kuralsızlaştırılması ile birlikte bugün önceki finansallaşma dönemlerinden farklı olarak finansallaşmanın kapsamı ve derinliği hayal gücünün sınırlarını zorlayacak boyutlara ulaşmıştır. Öyle ki, artık finansal varlıkların kendileri finansallaştırılarak, kurguların üstüne kurgular icat edilerek yeni türev araçlar yaratılmaktadır (Hardt ve Negri, 2009: 157). Pandeminin yaşanan ekonomik krizi ağırlaştırıcı ve belirsizliği arttırıcı etkisiyle zor durumda kalan toplumsal kesimlerin finansallaşmanın kapsamına alınması (finansal içerilme) hızlanmıştır. Finansallaştırma, yarattığı sürekli belirsizlik ve dolayısıyla sürekli risk durumu ile insan yaşamı da dahil, farklı yaşam formlarının kontrol

(6)

180

biçimi haline gelmiştir. Belirsizlik ve riskin artışının insan karakterinde ve ilişkilerinde dolayısıyla toplumda kalıcı hiçbir değer bırakmamasının yol açtığı parçalanma, derinlerde görünmez yaralar açmaya devam etmektedir (Sennett, 2008).

Bu satırların yazarına göre finansallaşma yeni bir birikim rejimi olmaktan çok krizini atlatamayan sermayenin çeşitli kurgusal araçlarla sermayeyi dünya ölçeğinde devşirdiği bir aşama olmasının yanı sıra sermaye birikimini, dolayısıyla reel alanı da etkilemekte, yönlendirmekte ve biçimlendirmektedir. Harvey’in de belirttiği gibi (2003), finansallaşma sermayenin mekân ve zamanda akışını hızlandırarak birikim için yeni kar fırsatları yaratmaktadır.

Doğanın Finansallaştırılması

Doğanın finansallaştırılmasında ilk aşama, doğanın var olduğu haliyle, yaşamı destekleyen ve gerçekte fiyatlanması mümkün olmayan karmaşık ve içiçe geçmiş süreçlerinin sosyal ve ekolojik değerlerinden soyutlanarak homojen birimler haline getirilip fiyatlanmasıdır. Bunun için içsel olarak ilişkili, birbirini tamamlayarak bir bütün oluşturan karmaşık süreçler ve doğal varlıkların standart birimlere ayrıştırılması, sayısallaştırılması ve fiyatlanması gerekmektedir. Böylece doğanın kullanım değerleri, icat edilen çok çeşitli finansal araçlarla değişim değerlerine çevrilerek parasallaştırılabilir. Doğa kurgusal araçlarla kurgusal değerlere indirgenir. Yaratılan bu kurgusal doğa gerçek doğa üzerinde baskı oluşturur, onu etkiler ve biçimlendirir, Bu yolla ormanlar, kıyılar, biyoçeşitlilik, hava, toprak, su gibi yaşamın organik ve inorganik farklı boyutları nesneleştirilerek sermaye birikimine içerilmek üzere metalaştırılır, Üzerlerinden yaratılan türev araçlarla resmi ve tezgahüstü piyasalarda alım satıma konu edilir. Böylece sermayeye yeni kar alanları açılır. Burada gerçek olanla (doğa) kurgusal olan (finansallaştırılan doğa) arasındaki bağ devam eder. Yaratılan bu araçlar temellendirildikleri fiziki yapı ve süreçlerin, yani doğanın kullanım değerlerini değişim değerlerine dönüştürdüğünden onu olumsuz yönde etkilerler. Kapitalizmde birinci/fiziki doğanın üretimi insan ihtiyaçlarına göre değil sermayenin ihtiyaçlarına göre biçimlenen ikinci doğanın mantığı içinde gerçekleştiğinden, fiziki doğa da sermayenin suretinde yeniden üretilir. Smith’e göre (2007), kapitalizmde sermaye her zaman doğa üzerinden dolaşımını gerçekleştiriyordu, şimdi doğanın dolaşımının sermaye üzerinden gerçekleştirildiği ve bunun bir birikim stratejisi haline getirildiğine tanık olmaktayız.

Harvey’e göre (1982: 347), finansal araçların alım ve satımı gelecekte elde edilecek karlar üzerinde bir hak iddiasıdır. Bu hak iddiası, o finansal

(7)

181

aracın temelindeki maddi varlığın talebini ve üretimini etkiler. Örneğin, vadeli piyasalarda herhangi bir doğal varlığın gelecekteki değeri üzerinden türetilen bir finansal aracın hızlı işlem görmesi, o doğal varlık üzerinde çok çeşitli baskılara yol açacak biçimde reel üretime yol açabilir. Ancak çevresel sistemlerin üretiminin hızı, türev araçların işlem hızına ulaşamayacağından kullanım ve değişim değerleri arasındaki bağ giderek kopar ve ekolojik kriz çözüleceğine daha da derinleşebilir. Ne var ki, ekolojik tahribatın artmasıyla doğanın kıtlaşması da sermayeye yeni yatırım alanları açmaktadır. Bozulan doğal alanların eski haline getirilmesi önemli bir yatırım alanı olarak yaygınlaşmakta, bu tür işleri alan firmalar tahvil çıkarılması yoluyla yatırımlarını fonlamaktadırlar. Böylece doğa çok çeşitli yollardan spekülatif işlemlere konu edilerek finansallaştırılmaktadır (Purkis, 2020).

Doğanın finansallaştırılmasında ve hakim liberal anlayışın halen doğa korumasında gördüğü en önemli ve en kapsamlı araç karbon piyasalarıdır (borsaları). Bu piyasalarda karbon kredilerinin alım satımı yapılmaktadır. Doğanın finansallaştırılmasında, “yeşil” krediler (sulak alan iyileştirme kredileri, yenilenebilir enerji, habitat koruma, su kalitesi, biyoçeşitlilik, iklim kredileri vb.); yeşil bankacılık çerçevesinde türler bankacılığı, doğa swapları gibi çok çeşitli finansal araçlar da bulunmaktadır. Bu piyasalardaki türev araçlar cari piyasalarda alınıp satılabilen bir varlığa (mallar, döviz, faiz vb.) bağlı olabildiği gibi, hava koşulları, doğal afetler gibi bir varlığa bağlı olmayabilir de. Karbon kredilerine dayalı türev araçlar cari piyasalarda alınıp satılabilen bir varlığa bağlıdır ve karbon piyasası opsiyon, swap ve futures biçimlerinde olabilir. Bu piyasalarda işlemlerin bir kısmı riski yönetmek için yapılsa da büyük bir kısmı türev aracın karlılığı ile ilgilidir. Yani bu piyasalarda karbon kredisi üzerinden çıkarılan menkul kıymet artık karbon kredisinin değerinden kopuk olarak kendisinin arz ve talebine göre fiyatlanmaktadır. Böylece spekülatif kazanç fırsatları yaratılmaktadır.

İklim krizinin çözümünde karbon piyasası UNEP (2009a, 2009b, 2010a, 2010b, 2011), Dünya Bankası (2012), OECD (2011, 2012) gibi uluslararası kurumlar tarafından temel araç olarak gösterilmektedir. Bu kurumlar iklim krizinin nedenini karbon salımına indirgeyerek çözümü de atmosferdeki karbon düzeyinin çeşitli idari-teknik yöntemlerle düşürülmesinde görürler. Karbon piyasaları çerçevesinde kurulan telafi ya da denkleştirme mekanizmaları 1997’de yapılan ve 2005’de yürürlüğe giren Kyoto Protokolü (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi)2 ile olmuştur. Bu protokolün öngördüğü düzeneklerle3 gelişmiş ülkelere ve şirketlere emisyon azaltımının bedellerini başka coğrafyalara yükleme olanağı verildiği gibi, üstüne kendileri

(8)

182

için en karlı projeleri gerçekleştirme esnekliği verilmiştir. Yani, karbondioksit emisyonu yapan kuruluşlar karbon azaltımını kendilerinin mi yapacağına, yoksa kirletmeye devam ederken başka bir ülkede proje yaparak mı azaltımı gerçekleştireceklerine ya da karbon piyasasından emisyon (kirletme) izni (karbon kredisi) satın alarak mı yapacaklarına kar/zarar hesabı yaparak karar verebilirler. Dolayısıyla iklim krizinin çözümü de piyasanın işleyişine bırakılmıştır. Dünyada en büyük karbon piyasası ETS’dir (Avrupa Birliği Emisyon Ticareti Sistemi). Küresel karbon ticaretinin yüzde 90’ını ve küresel karbon emisyonunun yüzde 25’ini kapsar. Bunun dışında Dünyada bir çok ülkede karbon borsaları vardır.4 Bu piyasadaki emisyon ticareti hızındaki artış, aynı zamanda karbon kredisi ticaretinin ne kadar karlı olduğunu da gösterir. ETS’nin kurulduğu 2005 yılında toplam emisyon ticaretinin değeri 10 milyar Amerikan doları iken,5 küresel karbon ticaretinin 2020 değeri 277 milyar doları bulmuştur ve bunun hala yüzde doksanı EU ETS piyasasına aittir. Küresel karbon piyasaları 2017’den beri beş kat, 2020’de ise bir önceki yıla göre yüzde 20 artış göstermiştir.6 Amerika Birleşik Devletleri Kyoto Protokolüne imza atmamakla birlikte bölgesel düzeyde çeşitli karbon borsaları vardır ve bu borsaların hacmi Avrupa’dakine benzer şekilde hızla artmaktadır. ABD’nin karbon tasarrufu yapma zorunluluğu olmadığı için ABD şirketleri yaptıkları projelerden elde ettikleri karbon kredilerini gönüllü piyasalarda satmaktadırlar. Bu piyasalarda karbon kredilerinin fiyatı, resmi piyasalara göre daha yüksektir. Amerikan karbon borsaları ağırlıklı olarak gönüllü piyasa niteliğinde olmakla birlikte bu piyasalarda her türlü işlem yapılabilmektedir. Kyoto Protokolünün denkleştirme mekanizmasının mantığının işlemesi için öncelikle atmosfere salınan karbondioksitin sayısallaştırılarak ölçülebilir hale getirilmesi gerekir. Böylece karbon kotası bulunan gelişmiş ülkeler ve bu ülkelerin çok uluslu şirketler karbon kotası bulunmayan, genellikle az gelişmiş ülkelerde yaptıkları karbon tutan projelerle, başka coğrafyalarda yarattıkları (yine karbon cinsinden hesapladıkları) kirliliği sözde telafi edebilmektedirler. Hatta çoğu kez sadece telafi etmekle kalmayıp bu projeler kapsamında tuttuklarını iddia ettikleri karbon miktarına bağlı olarak karbon kredisi kazanabilmekte ve bu kredileri karbon piyasalarında satabilmektedirler ya da elde ettikleri karbon kredileri ile bunlar aynı zamanda kirletme hakkı anlamına geldiğinden, yine başka coğrafyalarda yaptıkları karlı ve kirli yatırımları sürdürebilmektedirler. Sözü edilen başka coğrafyalar da genellikle az gelişmiş coğrafyalar olmaktadır. Bu mantığın bir uzantısı olarak bir kömürlü termik santral projesi bile atmosfere sera gazı etkisi karbondioksitten daha yüksek olan metan emisyonuna göre daha az karbon emisyonu gerçekleştirdiği gerekçesiyle karbon kredisi alabilmekte; yapılan tahribatların başka bir yerde

(9)

183

yapılacak yatırımlarla telafi edileceği iddiasıyla en hassas ekolojik sistemlere sahip ortamlar yatırımlara açılabilmektedir. Anlaşılacağı gibi Kyoto Protokolü sera gazı emisyon haklarını atmosferi halihazırda en çok kirleten ülke ve şirketlere verirken, Dünya’nın karbon döngüsü kapasitesi üzerindeki “haklar”, bundan en fazla finansal çıkar sağlayacak olan en güçlülerin ellerine bırakılmıştır. Bir anlamda atmosfer özelleştirilmiştir.

Örneğin, Birleşmiş Milletler’in ormansızlaşma ve ormanların tahrip olması kaynaklı emisyon artışını azaltma girişimi olarak 2008 yılında başlatılan REDD+ projelerinden ormanların korunması, sürdürülebilir yönetimi ve karbon tutma kapasitelerinin arttırılmasının amaçlandığı ve böylece iklim değişiminin yavaşlatılacağı iddia edilmektedir. REDD+7 projeleri, Kyoto Protokolü’nün Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) çerçevesinde, gelişmiş ülke ve büyük çok uluslu şirketlerin karbon kotası olmayan ülkelerde en sık gerçekleştirdikleri, denkleştirme mantığına dayalı projelerdir. REDD+ projeleri genellikle doğal ormanların kesilip yerine hızlı büyüyen ve büyüdüğünde piyasada para eden ağaçlardan oluşan plantasyonların kurulması biçiminde uygulanmaktadır. Ekolojik özellikler ve özellikle biyolojik çeşitlilik açısından hiçbir şekilde doğal bir ormanın yerini tutmasalar bile, hızlı büyüyen genç ağaç plantasyonlarının, her yıl doğal ormanlardan daha fazla karbon depoladığı iddia edilmektedir. Bugün bu iddia ormancılık bilimi tarafından kabul edilmese de (Kurdoğlu ve Zeydanlı, 2020), büyük çok uluslu şirketler bu iddia ile Brezilya, Endonezya, Malezya, Sumatra, Gabon, Nijerya, Ekvator gibi yağmur ormanlarının büyük bir bölümünün bulunduğu ülkelerde milyarlarca hektarlık doğal ormanları keserek, yağı çok çeşitli endüstriyel ürünlerin üretiminde kullanılan palmiye plantasyonları kurmaktadırlar. Örneğin Endonezya’nın yağmur ormanlarının %25’i kesilerek yerine palmiye ağacı plantasyonları kurulmuştur. İşlenmiş gıdadan, çikolataya, kozmetiğe, sabuna, diş macununa hatta kumaş üretimine kadar birçok ürünün üretilmesinde kullanılan palmiye yağı, aynı zamanda fosil yakıtlara sürdürülebilir bir alternatif biyoyakıt olarak gösterilmektedir.8

Yeşil enerji olarak gösterilen biyoyakıt üretimi için geniş ve verimli tarım arazilerinin ayrılmasının küresel ısınmayı arttırmasından, suyun bu ağaçların yetiştirilmesinde kullanımı nedeniyle projelerin gerçekleştirildiği bölgelerde yaşayanların susuz kalmasına, ormandan yararlanma olanaklarının sınırlanmasıyla kendine yeterliliklerini kaybeden halkın geçim araçlarından yoksun kalarak kendi topraklarında büyük şirketler için çalışan ucuz işçiler konumuna düşmelerine kadar çok çeşitli sosyo-ekolojik sonuçları olmaktadır. Türü tehlike altında olan birçok hayvanın ve bitkinin bu ormanlarda yaşadığı

(10)

184

da gözönüne alındığında ortaya çıkan tahribatın boyutlarını tahmin etmek zor değildir (Purkis, 2020b).

Karbon tutma ve biyoçeşitliliği denkleştirme çerçevesinde kurulan bu plantasyonlar için yağmur ormanları “temizlenirken” önce kesilip sonra yakılmakta, bu işlemlerle karbon tutmak bir yana devasa miktarda karbon açığa çıkmaktadır. Tropikal orman kaybı özellikle REDD+ projelerinin başlatıldığı 2008 krizinden beri hızlanmıştır.9 En son yapılan araştırmalara göre korona pandemisiyle birlikte yağmur ormanlarının yokedilme hızı iki katından fazla artmıştır10 Buna karşın projeleri gerçekleştiren çok uluslu şirketler kağıt üzerinde yapılan bir takım hesaplamalarla karbon kredisi kazanma yanında yukarıda açıklandığı üzere çok çeşitli avantajlar elde etmektedirler. Aynı zamanda büyük bir kısmını kendilerinin yarattıkları kirliliğin maliyetini çok çeşitli yollardan yoksul ve dış borca bağımlı coğrafyalara yüklemektedirler. Sonuçta iklim krizinin gerçek sorumluları ve arkasındaki güç ilişkileri, konu teknik bir düzeye indirgendiğinde sorgulanmaktan çıkarılmakta, apolitikleştirilmekte, iklim krizinden tek tek bireylerin sorumsuz davranışları ve nüfus artışı sorumlu tutulabilmektedir. Aynı denkleştirme mantığı doğanın farklı boyutları için de kullanılmaktadır.

Türler bankacılığının işleyişi karbon piyasalarının işleyişine benzer. Birtakım yatırımların yapıldığı yerlerde türlere olan zararlara karşılık başka bir yerde türlerin korunmasından elde edilen kredilerin satın alınması biçiminde işler. Bu durumda da karbon piyasasında olduğu gibi, örneğin aynı türe ait farklı hayvanlar ya da bitkiler sanki dünyanın her yerinde aynıymış gibi işlem görürler.

Denkleştirme mekanizması doğanın farklı boyutları için benzer biçimde kullanılmaktadır. Sulak alan bankacılığı da bunlardan birisidir. Sulak alanlar ekolojik açıdan en kritik önemde ancak değerleri çok geç anlaşılmış ekosistemlerdir. Şirketler yaptıkları çeşitli yatırımlarla bu alanlara verdikleri zararı karşılamak üzere sulak alan kredileri için ödeme yapmaktadırlar ya da başka bir yerde yaptıkları ekolojik tahribatı sözde dengeleyici projeler gerçekleştirmektedirler. Bütün bu uygulamaların gerçekte artan ekolojik tahribatı gidermekle bir ilgisi yoktur. Bankacılık ve finansal araçlar yoluyla yeni kar alanları yaratmakla ilgisi vardır (Spash, 2011). Doğal ortamlarda yaratılan tahribatların insan faaliyetleriyle onarılması çoğu kez mümkün değildir ya da yüzlerce yıl gibi çok uzun süreler almaktadır. Tahribatı onarmak için yapıldığı söylenen faaliyetler tahmini imkânsız, çoğunlukla da geri dönülemez zararlara yol açmaktadır (Burkett, 2006: 118).

(11)

185

Denkleştirme mantığı artık öyle bir düzeye varmıştır ki, bu mekanizmanın kapsamının, kapitalistlerin tahayyülünde gezegenin sınırlarını aştığı anlaşılmaktadır. Yaptığı yatırımlarla “yeşil” yatırımcıların en büyüğü ve ünlüsü sayılan Elon Musk, gelecekte Dünyada bazı hayvan ve bitkiler yok olduğunda bunların Mars’ta yaşıyor olacağını söyleyecek kadar dünyayı gözden çıkarmıştır.11 Ancak asıl tehlikeli olan bu ifadenin arkasındaki “burası biterse başkaları bulunur” gibi yok ederek birikimi teşvik eden bir mesajdır. Doğayı koruma adına işletilen denkleştirme mekanizmaları, fiilen en el değmemiş ekolojik ortamlara giriş izni gibi işletilirken farklı bir mantık yürütülmemektedir. Sponsorları arasında büyük fosil yakıt şirketlerinin bulunduğu Madrid’de 2019 yılında toplanan Taraflar Konferansı COP25, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamındaki Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışının sanayi devrimi öncesine kıyasla 2 derecenin, hatta mümkünse 1,5 derecenin altında tutulması hedefinin gerçekleştirilmesi için anlaşmayı imzalayan ülkelerin sera gazı salımlarını azaltma hedeflerini yerine getirmeleri bir yana; ABD, Brezilya, Avustralya, Suudi Arabistan gibi karbon salımında en önde gelen ülkeler ve çok uluslu şirketlerin karbon kredisi sisteminin devamında ısrar etmeleri ve karbon salımının azaltılmasına ya da bir üst sınır belirlenmesine karşı çıkmaları ile çözümsüz bir şekilde sona erdi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bile iklim kriziyle mücadelede önemli bir fırsatın kaçırıldığını söyleyerek, bu durumu hayal kırıklığı olarak ifade etti.12 Paris Anlaşması’nın uygulamaya konulacağı ve ülkelerin bu anlaşmada belirlenen hedeflere ulaşmak için uygulayacağı iklim eylem planlarını sunacağı Kasım 2020’de Glasgow’da toplanması beklenen COP26’nın ise Covid 19 pandemisi bahane edilerek bir yıl ertelenmesi, ülkelerin emisyon azaltımında belirledikleri katkıları yerine getirmeye halen hazır olmadıklarını düşündürmektedir. Bütün bu gelişmeler sistemin ana kurumlarının iklim krizini çözümleme konusundaki niyet ve samimiyetini sorgulatır niteliktedir. Bugün Dünyada en çok karbon salımına yol açan şirketler13 denkleştirme mantığı sayesinde kendilerini karbon nötr olarak gösterdikleri gibi, aslında kirletme izninden başka bir şey olmayan karbon kredileri üreterek bunlar üzerinden kar elde etmektedirler. Dolayısıyla tarihsel olarak ekosisteme en fazla zarar vermiş ve vermekte olan bir çok ülkenin ardı ardına karbon salımlarını belli hedef yıllar göstererek azaltacaklarını ya da sıfırlayacaklarını ilan etmeleri şaşırtıcı değildir.

Karbon piyasasının karlı olabilmesi için başka bir yerlerde karbon üretilmesi gerektiği gibi, tür bankacılığının karlı olabilmesi için de bir yerlerde türlerin yok olmaya devam etmesi gerekir. Bu başka yerler hemen hemen her zaman

(12)

186

borca bağımlı az gelişmiş coğrafyalar olmaktadır (Purkis 2020) İklim krizinin yarattığı olumsuz etkilerin yoksul coğrafyaları çok daha fazla etkilediği bilinmekle birlikte14, içinden geçtiğimiz pandeminin bize açıkça gösterdiği gibi, küresel ısınma ve onun yarattığı sorunlar ulusal sınır tanımamaktadır. Sadece sorunlar bir coğrafyadan başka bir coğrafyaya dolaştırılmaktadır. Piyasa temelli, sınırsız birikim amacıyla yapılan aktiviteler bu nedenle çevresel sorunların azaltılmasından çok, daha da vahimleşmesine neden olmaktadır.

Seragazı Emisyonlarının Karbon Eşdeğerlerinin Hesaplanması Mümkün mü?

Ülkelerin ve şirketlerin seragazı emisyonlarının karbon eşdeğerlerinin hesaplanması literatürde oldukça tartışmalı bir konudur (Bracking, 2015; Brunnengraber, 2007; Bumpus, 2011; Lohmann, 2005, 2006, 2012; Lovell ve Liverman, 2010; Mackenzie, 2009; Martinez-Alier, 2007; Robertson, 2006). Uluslararası düzeyde yapılan birçok düzenlemeye karşın verilerin farklı ülke ve kurumlarca hesaplanmasında farklı standartlar izlenebilmekte ve sayılar üzerinde oynanabilmektedir. Çünkü uygulamada kirlilik verileri bağımsız bir kuruluş tarafından değil, kirletenlerin kendileri tarafından belirlenir.

Lohmann’a göre (2012), topraktan dışarı çıkan karbonla, tutulan karbonun eşitlenmesi ya da bunun eşitlendiğinin ispatlanması olanaksızdır ama şirketler bu imkânsız eşitlemeden büyük paralar kazanmaktadırlar. Yani toprağın altından çıktıktan sonra karbonu ve atmosferin farklı katmanlarında yol açtığı etkileri ölçmek zordur ve henüz bu konudaki bilgilerimiz yetersizdir. Toprağın altındaki fosil karbonla toprağın üzerindeki biyotik karbonun atmosferle bağlantısı birbirinden farklıdır ve jeolojik, sosyal, kültürel, politik, biyolojik ve iklimsel olarak birbirlerine eşitlenemez (Lohmann, 2006: 154). Bu durumda, örneğin bir kömür madeninin saldığı karbondioksiti, başka bir coğrafyada karbon tutmak için ağaç dikerek denkleştirmek olanaklı değildir. Farklı seragazlarının atmosferde yarattığı etkiler farklı olduğundan bunların karbondioksite eşitlenmesi de mümkün değildir. Ulusal seragazı emisyonu hesaplamaları konusundaki belirsizlik oranı %10-30 artı veya eksi aralığında değişmektedir (Obersteiner vd. 2002’den aktaran Lohmann, 2005: 215). IPCC’ye (Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli) göre belirsizlik elektrik üretiminde yüzde 10; çimento ve gübre üretiminde yüzde 10; arazi kullanımı biçiminin değiştirilmesi durumunda yüzde 60; biyokütle yakıldığında yüzde 100; petrol ve doğal gaz aktivitelerinde yüzde 60; kömür madenciliğinde yüzde 60; pirinç ekimi, hayvan atığı ve hayvan yetiştirmede yüzde 60’tan fazladır (Birdsey 2004’den aktaran Lohmann, 2006: 98).

(13)

187

Eğer karbon emisyonu gerçekte hesaplanamıyorsa azaltımını da gerçekte hesaplayabilmek olanaksız olduğundan karbon piyasası aslında olmayan bir metanın fiyatlanması üzerinden işlemektedir. Dolayısıyla karbon kredileri kurgulanmış, yapay metalardır; hesaplanabilirliği kabul edilse bile şirketler, devletler tasarruf ettiklerini iddia ettikleri, yani yapmadıklarını öne sürdükleri karbon emisyonu üzerinden kredi sağladıkları ve bu kredileri satabildikleri için bu durumda da satışa konu olan tamamen kurgusal, aslında olmayan bir metadır (Purkis, 2020a).

Karbon kredilerinin hesaplanmasında en sık kullanılan yöntemlerden biri de projenin tasarruf ettirdiği karbon düzeyi ile bu proje yapılmasaydı ve alışılagelmiş en yüksek karbon emisyonu üreten yöntemler kullanılsaydı ortaya çıkabilecek karbon düzeyi arasındaki fark biçimindedir. Hesaplama en kötü senaryoya göre yapılmaktadır. Burada da tam olarak hesaplanamayan bir karbon düzeyi üzerinden, olmayan bir projenin belirlediği bir baz düzeye referans yapılmakta, kurgunun üzerinden kurgular türetilerek karbon kredileri yaratılmaktadır. Baz düzeyi ne kadar yüksek tutulursa kazanç da o kadar artmaktadır.

Sonuç

Bu çalışmada finansallaşmaya yeni bir birikim rejimi olmaktan çok, krizini aşamayan sermayenin kurguladığı yeni karlı alanlar açma ve krizini ötelemeye çalışmasının bir sonucu olarak yaklaşılmaktadır. Üretim sürecinde ortaya çıkan tıkanmalar sermayenin finansal alana kayışını hızlandırmakta, finansal alanda kurgulanan araçlar da henüz yaratılmamış değer üzerinden bugünkü yatırımları tetikleyerek değer ve artı değer üretimi hızlandırılmaktadır. Bu süreçten doğa da olabilecek en riskli bir şekilde payını almaya devam etmekte; farklı ve karmaşık ekolojik sistemlerin her türlü canlının yaşamını olanaklı kıldığı gerçeği gözardı edilerek, doğa, yani yaşamın kendisi sayılarla ölçülebilecek homojen, dolayısıyla eşitlenebilen nesnellikler biçiminde kâr amacıyla çok çeşitli hesaplamalara ve işlemlere konu edilmektedir. Bu durumun gayri etik boyutu bir yana, doğayı koruma adına biyoçeşitliliğin hızla yok edilmesine yol açmaktadır.

Doğanın finansallaşması, yeşil ekonomi çerçevesinde finansallaşmanın geldiği en uç aşamayı göstermektedir Kapitalizmin krizi derinleştikçe ekonomik akıl ekolojik sistemlere daha çok hâkim olmaktadır. Bu durum doğanın çok farklı boyutlarının birikim mantığı içine alınmasını hızlandırmakta, çözüm olarak

(14)

188

sunulan politikalar gerçekte tüm canlı yaşamın temeli olan doğanın ve onun bir parçası olan toplumun da çok yönlü tahribatını arttırmaktadır.

İklim sorununu çözmek için geliştirildiği iddia edilen finansal araçların, çevresel sorunları çözmekten çok, canlı tutarak üzerinden sürekli yeni kar alanları açmak üzere tasarlandığını söylemek daha doğrudur. Bu politikaların en büyük eksikliği kapımıza dayanmış olan iklim felaketini önlemek gibi samimi bir niyetlerinin olmamasıdır. Doğa tahribatının aşırı hava olayları, kuraklık, seller, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte zarar gören/görecek bölgeler, vs. biçimindeki bedellerine az gelişmiş coğrafyalar daha fazla katlanmaktadır. Dünyanın en büyük danışmanlık şirketlerinden biri olan ve doğa tahribatına yol açan bir çok projenin altında imzası bulunan McKinsey danışmanlık şirketinin ortaklarından olan ve öncesinde akademisyenlik yapmış bulunan Kenichi Ohmae, Dünyada bir tür refah bölgelerinin/adacıklarının kurulmasını önermekte ve bu bölgelerde toplanan zenginliğin ulus devletler aracılığıyla dağıtılmaması gerektiğini düşünmektedir (Ohmae 1996’dan aktaran Gorz, 2014: 40). Ancak doğanın sınırları yoktur ve bu durumun sürdürülemez olduğu açıktır. İnsanlık Bookchin’in ya büyü ya da öl biçiminde ifade ettiği, artık gasp ederek birikimin de ötesinde yok ederek birikimden geri dönmek için doğayla ilişkilerinde yeni bir yol bulma yolunda samimiyetle çaba göstermediği takdirde, Kenichi Ohmae’nin kapitalizmin kendi uzamsallığını yarattığı ayrıcalıklı özel adacıkları bile hayal olmaktan öteye geçemeyecektir.

DİPNOTLAR

1 Küresel ısınma, özellikle finansallaşma olgusunun derinliği ve kapsamının arttığı, aynı zamanda sürdürülebilirlik ve yeşil ekonomi gibi söylemlerin yaygınlaştırılmaya başlandığı son 35 yılda hızlanmıştır ve atmosferdeki karbondioksit oranı, tüm çevre korumacı söylemlere ve pandemi sürecinde kesintiye uğrayan ekonomik aktiviteler nedeniyle sık sık doğa üzerindeki baskının azaldığı yönündeki haberlere karşın rekor düzeylere ulaşmıştır. Atmosfere salınan karbondioksit oranı 8 Nisan 2021 tarihinde 421.36 ppm ile endüstri öncesinden beri görülen en yüksek düzeye çıkmıştır. 2020 yılı ise bilinen en sıcak yıl olmuştur. CO2 Earth, https://www.co2.earth/co2-records

2 Doğa’nın finansallaştırılması Kyoto Protokolü ile başlamış değildir. İklim Türevleri piyasasında işlemler 1997’de ilk kez ABD’de başlamıştır. Ancak kükürtdioksit emisyonu piyasası karbondan çok önce 1990’dan beri ABD’de ortaya çıkmıştır.

(15)

189

3 Kyoto Protokolü Emisyon Ticareti (ET), Ortak Uygulama (Jİ) ve Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) biçiminde düzenlenmiştir. Ortak Uygulama gelişmiş ülkelere başka bir gelişmiş ülkede proje yapma; Temiz Kalkınma Mekanizması ise gelişmiş Kuzey ülkelerine gelişmekte olan ya da az gelişmiş Güney ülkelerinde proje yapma olanağı veren düzenekler olarak tasarlanmışlardır. Bu protokolün EK1listesinde yer alan ülkeler, anlaşmaya imza atan, karbon kotası bulunan gelişmiş ülkelerdir. EK2 listesinde yer alan ülkelerse karbon kotası bulunmayan, yani emisyon azaltımı zorunluluğu olmayan, genellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerdir. Böylece gelişmiş ülkelere ve bu ülkelerin şirketlerine az gelişmiş coğrafyalarda projeler yaparak karbon kredisi (diğer bir deyişle kirletme izni) yaratma olanağı sağlanmıştır.

4 en/?option=com_attach&task=download&id=547

5 Science Direct, https://www.sciencedirect.com/topics/social-sciences/ european-union-emission-trading-system

6 S&P Global Platts, https://www.spglobal.com/platts/en/market-insights/ latest-news/coal/012721-global-carbon-market-grows-20-to-272-billion-in-2020-refinitiv

7 REDD+, 2008 yılında Birleşmiş Milletler’in ormansızlaşma ve ormanların tahrip olması kaynaklı emisyon artışını azaltma girişimi olarak başlatılmıştır 8 Endonezya’dan bir örnek için bkz.

https://www.dw.com/en/indonesia-palmoil-deforestation-peatlands-fires-climate-change/a-53587027

9 World Resources Institute. https://www.wri.org/our-work/topics/forests 10 DW (Deutsche Welle), “WWF: Rainforest deforestation more than doubled

under cover of coronavirus”, https://www.dw.com/en/wwf-rainforest-deforestation-more-than-doubled-under-cover-of-coronavirus/a-53526064 11 Elon Musk @elonmusk If we make life multiplanetary, there may come

a day when some plants & animals die out on Earth, but are still alive on Mars https://twitter.com/elonmusk/status/1383280704042127363

(16)

190

12 DW (Deutsche Welle Türkçe). https://www.dw.com/tr/bm-iklim- zirvesi-hayal-k%C4%B1r%C4%B1kl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-yaratt%C4%B1/a-51684326

13 Climate Accountability Institute’ün 09.10.2019 tarihli raporuna göre 1965-2017 arasında en fazla kirleten 20 büyük petrol, doğal gaz ve kömür şirketi atmosfere 480 milyar ton karbondioksit ve enerji kaynaklı metan gazı emisyonundan sorumludurlar. Bu miktar 1965’den beri toplam fosil yakıt ve çimento emisyonlarının yüzde 35’ine karşılık gelmektedir. Tarihsel olarak incelendiğinde, 1751’den beri 103 fosil yakıt ve çimento şirketi küresel karbon ve metan emisyonlarının yüzde 69,8’inden sorumludur. Bu emisyonun yarısı 1990 sonrasına aittir. Söz konusu şirketler Saudi Aramco, Chevron, Gazprom, Exxon Mobil, BP ve Shell gibi isimlerine oldukça aşina olduğumuz şirketlerdir. CAI PressRelease Top20 Oct19 (climateaccountability.org)

14 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin raporuna göre (UN Human Rights Council, 2019), Sahra Altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan ülkeler iklim değişikliği maliyetinin yüzde 75-80’ini yüklenmektedirler. https://www.ohchr.org/Documents/ Publications/OHCHRreport2019.pdf;Global Climate Risk Index 2021: https://reliefweb.int/sites/reliefweb.int/files/resources/Global%20 Climate%20Risk%20Index%202021_1_0.pdf Oxfam’a göre 1990-2015 yılları arasındaki 25 yılda Dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’u, kümülatif karbon emisyonunun yüzde 52’sinden; en fakir yüzde 50’si ise sadece yüzde 7’sinden sorumludur.

https://oxfamilibrary.openrepository.com/bitstream/handle/10546/621052/ mb-confronting-carbon-inequality-210920-en.pdf

KAYNAKÇA

Arrighi, G. (1994). The Long Twentieth Century: Money, Power, and the Origins of Our Times. London: Verso.

Bayrı, H. (2016). Immanuel Wallerstein: “Kapitalizm sonuna geliyor”. https:// medyascope.tv/2016/04/11/immanuel-wallerstein-kapitalizm-sonuna-geliyor/

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Raporu (UN Human Rights Council Report) (2019). https://www.ohchr.org/Documents/Publications/OHCHRreport2019. pdf

(17)

191

Bookchin, M. (1982). The Ecology of Freedom: The Emergence and the Dissolution of Hierarchy, Palo Alto: Cheshire Books.

Bracking, S. (2015). Performativity in the Green Economy: How Far Does Climate Finance Create a Fictive Economy? Third World Quarterly, 36(12), 2337-2357, DOI: 10.1080/01436597.2015.1086263

Brunnengraber, A. (2007). The Political Economy of the Kyoto Protocol, Socialist Register 43, 213-230.

Bumpus, A. G. (2011), The Matter of Carbon: Understanding the Materiality of tCO2e Carbon Offsets. Antipode, 43(3), 612-638.

Burkett, P. (2006). Marxism and Ecological Economics: Toward a Red and Green Political Economy. Leiden, Boston: Brill.

Clarke, S. (2012) “Marksist Aşırı Birikim Kuramı ve Kriz”, Eğitim, Bilim, Toplum, 10 (38), 116-136.

Climate Accountability Institute Report (2019). CAI PressRelease Top20 Oct19 (climateaccountability.org)

CO2 Earth, https://www.co2.earth/co2-records

Duménil, G. & Lévy, D. (2001). Costs and Benefits of Neoliberalism. A class analysis, Review of International Political Economy, 8.

Duménil, G. & Lévy, D. (2004). Capital Resurgent. Roots of the Neoliberal Revolution. Cambridge, MA: Harvard University Press.

Dünya Bankası (2012) Inclusive Green Growth: The Pathway to Sustainable Development. Washington. https://openknowledge. worldbank.org/bitstream/handle/10986/6058/9780821395516. pdf?sequence=1&isAllowed=y

DW (Deutsche Welle, Türkçe), “BM iklim zirvesi ‘hayal kırıklığı’ yarattı”. https://www.dw.com/tr/bm-iklim-zirvesi-hayal-k%C4%B1r%C4%B1kl% C4%B1%C4%9F%C4%B1-yaratt%C4%B1/a-51684326

(18)

192

DW, (Deutsche Welle), “WWF: Rainforest deforestation more than doubled under cover of coronavirus” https://www.dw.com/en/wwf-rainforest-deforestation-more-than-doubled-under-cover-of-coronavirus/a-53526064 Elon Musk @elonmusk, https://twitter.com/elonmusk/status/1383280704042127363 Emission Trading Worldwide, 2018, International Carbon Action Partnership

(ICAP) Status Report 2018 https://icapcarbonaction.com/en/?option=com_ attach&task=download&id=547

Epstein, G. A. (2005). Introduction: Financialisation and the World Economy, Epstein, G. A. (Ed.), Financialistion and the World Economy içinde (2-7), Cheltenham: Edward Elgar.

Fine, B. (2010). Financialisation as Neoliberalism: Engaging Neoliberalism, Saad-Filho, A. ve Yalman, G. (eds.). Economic Transitions to Neoliberalism in Middle Income Countries içinde (11-23). Londra: Routledge.

Fine, B. (2013). Financialization from a Marxist Perspective, International Journal of Political Economy, 42(4), 47–66.

Global Climate Risk Index (2021). https://reliefweb.int/sites/reliefweb.int/ files/resources/Global%20Climate%20Risk%20Index%202021_1_0.pdf Gorz, A. (2014). Yaşadığımız Sefalet: Kurtuluş Çareleri, İstanbul: Ayrıntı

Yayınları.

Hardt, M. & Negri, N. (2009). Commonwealth. Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.

Harvey, D. (1982). The Limits to Capital, Chicago: The University of Chicago Press.

Harvey, D. (2003), New Imperialism, Oxford: Oxford University Press. Harvey, D. (2005). A Short History of Neoliberalism. Oxford: Oxford

University Press.

Hilferding, R. [(1910) (1981)]. Finance Capital: A Study of the Latest Phase of Capitalist Development. Londra, Boston: Routledge and Kegan Paul.

(19)

193

Işıkara, B.G. (2020). Küçülme - Yeşil Büyüme İkiliğinin Ötesinde: Ekolojik Yıkım ve Kapitalizm. Praksis 54(3). 95-120.

Krippner, G. (2005). The Financialization of the American Economy. Socioeconomic Review 3(2): 173–208.

Kurdoğlu, O. & Zeydanlı, U. (2020). “En Bilge Ormanlar: Doğal Yaşlı Ormanlar”, Orman ve Biyolojik Çeşitlilik. Doğa Koruma Merkezi, Ankara. Lapavistas, C. (2013). Profiting Without Producing: How Finance Exploits Us

All. Londra, New York: Verso.

Lohmann, L. (2005). Marketing and Making Carbon Dumps: Commodification, Calculation and Counterfactuals in Climate change mitigation, Science as Culture, 14(3), 203-235.

Lohmann, L. (2006). Carbon Trading: A Critical Conversation on Climate Change, Privatisation and Power, Development Dialogue, 48.

Lohmann, L. (2012) Financialisation, Commodification and Carbon: The Contradiction of Neo Liberal Climate Policy, Socialist Register, 48, 85-107.

Lovell, H. & Liverman, D. (2010). Understanding Carbon Offset Technologies, New Political Economy, 15(2). 255-273.

MacKenzie, D. (2009). Making Things the Same: Gases, Emission Rights and the Politics of Carbon Markets, Accounting, Organizations and Society, 34(3‒4): 440–455.

Martineau, R. & Lafontaine J. P. (2019). When Carbon Accounting Systems Make Us Forget Nature: From Commodification to Reification, Sustainability Accounting, Management and Policy Journal, https://doi. org/10.1108/SAMPJ-07-2018-0178

Martinez-Alier J. (2007). Social Metabolism and Environmental Conflicts, Socialist Register, 43, 273-293.

OECD (2011), Towards Green Growth: Monitoring Progress: OECD Indicators, OECD Green Growth Studies, OECD Publishing, https://www. oecd.org/greengrowth/48224574.pdf

(20)

194

OECD (2012) Green Growth and Developing Countries Consultation Draft https://www.oecd.org/dac/greengrowthanddevelopingcountries-consultationdraft.htm

Oxfam, https://oxfamilibrary.openrepository.com/bitstream/handle/10546/621052/mb-confronting-carbon-inequality-210920-en.pdf

Purkis, S. (2020a). Yeşil Ekonominin Ekoloji Politiği: Doğanın Çığlığı. Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım.

Purkis, S. (2020b) Yeşil Neo Liberalizm: Atmosferin Özelleştirilmesi ve Endüstriyel Plantasyon Uygulamalarının Sosyo-Ekolojik Sonuçları, https://ekolojibirligi.org/yesil-neo-liberalizm-atmosferin-ozellestirilmesi-ve-endustriyel-plantasyon-uygulamalarinin-sosyo-ekolojik-sonuclari/ Robertson, M. M. (2006). The Nature That Capital Can See: Science, State,

and Market in the Commodification of Ecosystem Services. Environment and Planning D: Society and Space, 24, 367–387

Sawyer, M. (2014). What Is Financialization? International Journal of Political Economy, 42(4), 5–18.

Science Direct, https://www.sciencedirect.com/topics/social-sciences/european-union-emission-trading-system

Sennett, R. (2008). Karakter Aşınması: Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri, Çev. Barış Yıldırım, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Smith, N. (2007). “Nature as Accumulation Strategy”, Socialist Register,

16-36.

Spash, C. L. (2011). Terrible Economics, Ecosystems and Banking. Environmental Values. 20, 141–145, doi: 10.3197/096327111X12997574 391562, https://www.clivespash.org/wp-content/uploads/2015/04/Spash_ TEEB_2011_EV_v20_no2_final.pdf

S&P Global Platts, https://www.spglobal.com/platts/en/market-insights/ latest-news/coal/012721-global-carbon-market-grows-20-to-272-billion-in-2020-refinitiv

(21)

195

Stockhammer, E. (2004). Financialisation and the Slowdown of Accumulation, Cambridge Journal of Economics, 28(5), 719–741.

UNEP (2009a). UNEP 2008 Annual Report, https://wedocs.unep.org/ handle/20.500.11822/7742

UNEP (2009b) Global Green New Deal, An Update for the G20 Pittsburgh Summit, http://wedocs.unep.org/handle/20.500.11822/7736

UNEP, 2010a Green Economy, Green Economy Reports: A Preview https:// unep.ch/etb/publications/Green%20Economy/GER%20Preview %20 v2.0.pdf

UNEP 2010b, Our Planet, Green Economy: Making It Work, file:///C:/Users/ ASUS/Downloads/-Our%20Planet_%20Green%20Economy%20-%20 Making%20it%20work-2010905.pdf

UNEP, 2011, Towards a Green Economy: Pathways to Sustainable Development and Poverty https://sustainabledevelopment.un.org/content/ documents/126GER_synthesis_en.pdf

Vercelli, A. (2014). ‘Financialisation in a Long-run Perspective: An Evolutionary Approach’, International Journal of Political Economy, 42(4), 19-46.

Wallerstein, I. (2000) “Globalization or the Age of Transition”, International Sociology, 15(2): 249-265.

Referanslar

Benzer Belgeler

BE EŞŞİİK KTTA AŞŞ Belediyesi, bilişim alanında kullandığı son teknolojileri ve yenilikle- ri, 29 Kasım - 2 Aralık 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen CeBİT

faaliyetleriyle ilişkili olmayan amaçlarla, bir mal veya hizmet alımına yönelik olarak kullandırılan krediler, ilgili “Tüketici Kredileri” hesaplarında izlenir. Bu

 Tasarruf ve çevre bilinci planını zenginleştirerek uygular ve önerilerde bulunur.  Konu ile ilgili Okul Yürütme Kurulunun düzenlendiği toplantıya iştirak eder. 

Ekim- Aralık 2019 dönemi sonu itibariyle tüketici kredileri ve konut kredileri bakiyesi yaklaşık 438 milyar TL, kredi kullanan toplam kişi sayısı ise 18 milyon 599 bin

Sivil toplum örgütü olarak çevre koruma konusunda faaliyet gösterdiklerine i şaret eden Kemal Özbenli, nedenini anlayamad ıkları bir şekilde Yumurtalık ilçesindeki

Main principles of the dynamic experiment setup are same as the static one: rigid mold restricts plaster spread in XY-direction while elastic mold lets plaster take form

Köprü Yerine Yaşam Platformu Sözcüsü Kader Cihan, bugün İstanbul'u savunma, suya, ormana, doğaya sahip çıkma için bir araya geldiklerini ifade ederek, ''Bizi burada

Örneğin geri dönüşüm için gelişmekte olan ülkele- re gönderilen elektronik atıklar, içlerindeki birkaç değerli metal çıkarıldıktan sonra genellikle yakıla- rak yok