• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de Döviz kuru-enflasyon etkileşiminin para politikası üzerine etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de Döviz kuru-enflasyon etkileşiminin para politikası üzerine etkileri"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

23

Türkiye’de Döviz Kuru - Enflasyon

Etkileşiminin Para Politikası

Üzerine Etkileri

Özet

Döviz kurları ile enflasyon arasındaki ilişki, özellikle Türkiye gibi fiyat istikrarı-nı hedefleyen gelişmekte olan ülke ekonomileri açısından son derece önemli bir faktördür. Söz konusu ilişkinin temelinde, döviz kurundaki değişmelerin, dış tica-rete konu olan malların ulusal para birimi cinsinden fiyatlarına yansıma derecesi-ni ifade eden “döviz kuru geçiş etkisi” yatmaktadır.

Bu noktadan hareketle çalışmanın temel amacı, Türkiye’de döviz kuru - enflas-yon etkileşiminin yarattığı geçiş sürecinin para politikası üzerindeki etkilerinin analiz edilmesidir. Bu kapsamda kurulan VAR modelinin yorumlanması için etki-tepki fonksiyonları ve varyans ayrıştırması analizi kullanılmaktadır. Elde edilen bulgulara göre ithalat fiyatlarında meydana gelen bir şokun üretici fiyatları üze-rindeki etkisi tüketici fiyatları üzeüze-rindeki etkisinden daha büyük ve nispeten daha hızlı kendisini göstermektedir. Ayrıca, gerçekleştirilen varyans ayrıştırması anali-zi neticesinde, ithalat fiyatlarının hem üretici hem de tüketici fiyatlarının varyans-larındaki değişimleri açıklama gücünün, döviz kurunun söz konusu değişkenle-ri açıklama gücünden daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Yine, döviz kuru değişkeninin üretici fiyatlarının varyansındaki değişimi açıklama gücü, tüketici fi-yatlarının varyansındaki değişimi açıklama gücünden daha fazladır.

Anahtar Kelimeler: Döviz Kuru Geçiş Etkisi, Para Politikası, VAR Modeli, Etki-Tepki Analizi, Varyans Ayrıştırması.

The Effects of Exchange Rate – Inflation

Interaction on the Monetary Policy: The Case of

Turkey

Abstract

The relationship between exchange rates and inflation, especially for the econo-mies of developing countries targeting price stability, such as Turkey, is an extre-mely important issue. “Exchange rate transition effect” lies at the bottom of this relationship, which means the degree of reflection of exchange rate changes on the domestic prices of tradable goods.

In light of this, the aim of this study is to analyze the effects of the transition process created by exchange rate–inflation interaction on the monetary policy in Turkey. To this end, impulse-response functions and variance decomposition analysis are used for the interpretation of the VAR model. The main findings in-dicate that a shock in the prices of imports has a relatively larger impact on pro-ducer prices than consumer prices, and appears more quickly. Variance decom-position analysis also shows that the explanatory power of import prices’ is hig-her than the explanatory power of the exchange rate for both producer and con-sumer prices variances. In addition, the explanatory power of the exchange rate variable is bigger for producer prices than consumer prices.

Keywords: Transition Effect of Exchange Rate, Monetary Policy, VAR Model, Impulse-Response Analysis, Variance Decomposition.

Üzeyir AYDIN1

Oğuz KARA2

1 Araş. Gör. Dr., Dokuz Eylül

Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü, uzeyir.aydin@deu.edu.tr

2 Yrd. Doç. Dr., Düzce

Üniversite-si, İşletme Fakültesi

(2)

24 1. GİRİŞ

Literatürde genel kabul gören bir görüş haline gel-diği üzere, para politikasının temel nihai hedefi fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Bu amaçla, fark-lı para politikası stratejileri uygulanmaktadır. An-cak, söz konusu uygulamaların başarılı olabilme-si, politikaların zamanlamasının ve ekonomi üze-rindeki etkilerinin doğru değerlendirilmesine bağ-lıdır. Bu değerlendirme ise, para politikası uygula-malarının reel ekonomiyi etkileme kanalları olan parasal aktarım mekanizmaları incelenerek ger-çekleştirilebilmektedir (Mishkin, 1996:1).

Döviz kurunun enflasyon üzerine geçiş sürecinin para politikası üzerindeki etkilerinin incelenebil-mesi amacıyla, söz konusu parasal aktarım meka-nizması kanallarından biri olan döviz kuru aktarım kanalı ele alınmalıdır. Döviz kurlarının net ihracat, firma bilançoları ve hane halkı bütçesi üzerinde-ki etüzerinde-kilerini içeren üç temel parasal aktarım meka-nizması bulunmaktadır. Bu mekanizmalar özetle şöyle işlemektedir (Mishkin, 2001:7–9).

Para arzının genişlemesi ile birlikte yurtiçi reel

faiz oranları düşmekte ve bu durumda, ulusal para birimi cinsinden yatırımların getirisi yabancı para birimi cinsinden olanlara göre azalmaktadır. Bu-nun neticesinde, yabancı para birimine talep art-makta, yabancı para birimi ulusal para birimi kar-şısında değer kazanmakta ve faiz oranı paritesine uygun olarak döviz kuru yükselmektedir. Ulusal para biriminin göreceli değer kaybı ve döviz ku-rundaki yükseliş, net ihracatı ve dolayısıyla top-lam üretim miktarını arttırmaktadır.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerin çoğunda,

yurtiçi borcun ve finansal kurum yükümlülükleri-nin önemli bir kısmı yabancı para birimleri cinsin-den belirlenmiştir. Bu durumda, döviz kurlarında-ki dalgalanmalar finansal ve finansal olmayan ku-rumların bilançolarını etkilemek suretiyle toplam üretim miktarı üzerinde önemli etkiler yaratmak-tadır. Para arzının genişlemesi ile birlikte yurtiçi reel faiz oranları düşmekte, ulusal para birimi gö-receli olarak değer kaybetmekte ve dolayısıyla dö-viz kuru yükselmektedir. Bu durumda, bir firma-nın varlıkları ile yükümlülükleri arasındaki farka eşit olan net varlık değeri azalmaktadır. Net var-lık değerinin düşük olması, borca karşıvar-lık göste-rilecek olan teminatın düşük değerli olması anla-mına geleceğinden, “ters seçim” sorununun

orta-ya çıkma ihtimali ve potansiyel kayıplar artmakta-dır. Asimetrik enformasyon sorunlarındaki söz ko-nusu artış borç verme fonksiyonunu zayıflatmakta ve borç verme miktarındaki düşüş ile birlikte yatı-rım harcamaları ve toplam üretim miktarı da azal-maktadır.

Döviz kurlarının hane halkı bütçesi

üzerinde-ki etüzerinde-kilerine baktığımızda ise, hane halklarının ya-bancı para birimi cinsinden varlıklarının önemli bir rol üstlendiği görülmektedir. Özellikle sürek-li nitesürek-lik taşıyan enflasyonist bir ekonomik yapıya sahip olan gelişmekte olan ülkelerde, tasarrufları-nın değerini korumak isteyen hane halkları, daha ziyade güçlü yabancı para birimleri cinsinden var-lıkları tercih etmektedirler. Bu durumda, para arzı artışı sonucu düşen reel faiz oranları ve yükselen döviz kuru, hane halkı finansal servetinin değeri-ni arttırmaktadır. Artan finansal servet değeri, tü-ketim harcaması ve toplam üretim miktarı artışına neden olmaktadır.

Görüldüğü gibi, döviz kuru aktarım kanalı, borç yükü daha ziyade yabancı para birimleri cinsin-den olan gelişmekte olan ülkelerde son derece önemli bir mekanizmadır. 1990’ların sonundan iti-baren, pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke merkez bankasının enflasyon hedeflemesi strate-jisini benimsemesine rağmen; söz konusu ülkele-rin bir kısmında, döviz kurunun nominal çapa ola-rak algılanmaya ve kararların döviz kuru hareket-leri dikkate alınarak verilmeye devam edilmesi de söz konusu öneme dayanmaktadır. Döviz kuru ak-tarım kanalının işleyişine göre, para politikası uy-gulamalarında meydana gelen bir değişiklik faiz oranları yolu ile döviz kurunu etkilemekte ve dö-viz kuru değişikliğinin net ihracat, firma bilanço-ları ve hane halkı bütçesi üzerindeki etkisi vası-tasıyla da reel ekonomiye yansımaktadır. O hal-de, döviz kurunda meydana gelen değişikliklerin reel ekonomiye aktarımı sürecinin temelinde dö-viz kuru - faiz oranı - enflasyon oranı ilişkisi yat-maktadır (Pugel (2004), Krugman and Obstfeld (2006), Knettter (1992), Menon (1995), Krug-man (1986), Yang (1997), Choudhri and Hakura (2001), Campa and Goldberg (2002), Kara v.d. (2005), Karacan (2010), Abuk Duygulu (1998), Kansu ve Baydur (2008), Kara ve Öğünç (2011)). Döviz kuru değişiklikleri ve söz konusu değişik-liklerin enflasyon üzerine geçiş etkisi, para politi-kası uygulayıcıları açısından son derece önemli bir faktördür. Döviz kuru değişkeninin para politikası

(3)

25 kuralları içerisindeki yerine ilişkin pek çok teorik

ve empirik çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu nokta-dan hareketle çalışmanın temel amacı, döviz ku-runun enflasyon üzerine geçiş sürecinin işleyişine dair teorinin incelenmesi ve döviz kurunun enflas-yon üzerine geçiş sürecinin para politikası üzerin-deki etkilerinin ele alınmasıdır. Bu amaç çerçeve-sinde, çalışmada ilk olarak döviz kurunun enflas-yon üzerine geçiş sürecinin teoride ve uygulama-da işleyişi incelenmiş uygulama-daha sonra Türkiye’de göz-lenen döviz kuru geçiş etkisinin empirik analizine yer verilmiştir.

2. DÖVİZ KURUNUN PARA POLİTİKASI İÇERİSİNDEKİ YERİ ÜZERİNE

LİTERATÜR TARAMASI

Hammermann (2003) göre, döviz kurunun açık bir şekilde para politikası tepki fonksiyonlarında yer alıp almaması gelişmiş ve gelişmekte olan ülke-ler açısından farklılıklar göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde uygulanan para politikasının amaçları, yurtiçi fiyat seviyesi ve üretim miktarının istikra-rı şeklinde açıkça tanımlanmakta ve para politika-sı araçları bu amaçlar için kullanılmaktadır. Geliş-mekte olan ülkelerde ise, söz konusu değerlerin is-tikrarı büyük oranda uluslararası piyasaların duru-muna bağlıdır ve bu nedenle de, sadece ulusal para politikası araçlarını kullanarak istikrarı sağlamak oldukça güçtür. Bu durumda, gelişmekte olan ülke merkez bankaları makroekonomik istikrarı sağla-yabilmek için döviz kurunu dikkate almak zorun-dadırlar. Pozitif açıdan bakıldığında ise, döviz ku-runun, söz konusu iki ülke grubundaki para poli-tikası stratejilerinin formülasyonunda ve uygula-nışında farklı bir rol oynayıp oynamadığı sorusu gündeme gelmektedir. Bu noktada şu kriterler göz önünde bulundurulmalıdır: (i) enflasyon oranının hedef değerinden sapmasına büyük bir ağırlık ve-riliyorsa, enflasyon hedeflemesi; (ii) üretim açığı-na büyük bir ağırlık veriliyorsa, Taylor Kuralı; (iii) döviz kurunun denge değerinden sapmasına büyük bir ağırlık veriliyorsa, parasal koşullar endeksi uy-gulanmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler için özel-likle dikkat edilmesi gereken nokta, enflasyon he-deflemesi stratejisinin uygulandığı bir ekonomide döviz kuruna verilen önemin ne olması gerektiği-dir (Hammermann, 2003:21-24).

Döviz kurunun açık bir şekilde para politikası tep-ki fonksiyonlarında yer alıp almaması gerektiğine ilişkin çalışmalar arasında Ball (1999) ve

Svens-son (2000) tarafından gerçekleştirilen empirik ça-lışmalar da mevcuttur. Söz konusu çaça-lışmalar, dö-viz kuru değişkenini de içeren bir para politikası kuralının enflasyon hedefinin tutturulabilmesi ko-nusunda fayda sağladığını; ancak bu fayda sevi-yesinin oldukça düşük olduğunu göstermektedir (Taylor, 2000:13-14).

Hunt ve Isard (2003) ise, belirsizlik faktörünün para politikası uygulamaları üzerindeki etkisin-den yola çıkarak, döviz kurunun ithalat ve tüketi-ci fiyatları üzerine geçiş etkisi belirsizliği üzerinde durmaktadırlar. Literatür göstermektedir ki, döviz kuru geçiş etkisinin derecesine ilişkin belirsizlik artmakta iken; yurtiçi fiyatların döviz kuru deği-şikliklerine olan hassasiyeti 1980’lerden 1990’lara önemli bir azalış sergilemektedir. Söz konusu du-rumun yapısal bir değişikliğe dönüşmesi halin-de, enflasyon hedeflemesi stratejisini izleyen para politikası uygulayıcıları önemli zorluklarla karşı-laşabileceklerdir. İşte bu noktadan hareketle, dö-viz kuru geçiş etkisinin derecesine ilişkin belirsiz-liğin para politikası uygulamalarındaki rolünü in-celeyen Hunt ve Isard, para politikası kuralı tah-min edilirken, geçiş etkisinin olduğundan daha za-yıf tahmin edilmesi neticesinde alınacak yanlış ka-rarın, geçiş etkisinin olduğundan daha güçlü tah-min edilmesi neticesinde alınacak yanlış karardan daha zararlı olacağını vurgulamaktadırlar.

Svensson (2000), döviz kurunun enflasyon he-deflemesi stratejisi içerisindeki rolüne ilişkin üç önemli noktayı vurgulamaktadır. Bunlardan ilki, döviz kurunun parasal aktarım mekanizmasında-ki rolüdür. Buna göre, döviz kuru değişikliği enf-lasyon oranını şu üç farklı kanaldan etkilemekte-dir: (i) Açık bir ekonomide yaşanan döviz kuru de-ğişikliği, yerli ve yabancı mallar arasındaki göre-celi fiyatları ve böylece yerli mallara olan yurt içi ve yurt dışı talebi etkilemektedir. Sonuçta, net ih-racat vasıtasıyla toplam talep ve dolaylı olarak da enflasyon oranı etkilenmektedir, (ii) Diğer yan-dan, döviz kuru değişikliği ithal edilen nihai mal-ların ulusal para birimi cinsinden fiyatmal-larını ve söz konusu fiyatları içeren TÜFE’yi doğrudan etkile-mektedir. Sonuçta, ithal edilen nihai malların fi-yatları vasıtasıyla enflasyon oranı etkilenmekte ve genellikle bu etki, net ihracat vasıtasıyla sağ-lanan dolaylı etkiden daha kısa sürede gerçekleş-mektedir. (iii) Son olarak, döviz kuru değişikliği ithal edilen ara malların ulusal para birimi cinsin-den fiyatlarını ve TÜFE üzerinde yarattığı etki va-Ü. AYDIN - O. KARA

(4)

26 sıtasıyla da nominal ücretleri etkilemektedir. Bu iki etki birleştiğinde, yurt içinde üretilen malların maliyeti vasıtasıyla enflasyon oranı etkilenmekte-dir. Döviz kurunun enflasyon hedeflemesi strate-jisi içerisindeki rolüne ilişkin ikinci önemli nokta, bir varlık fiyatı olarak döviz kurunun geleceğe dö-nük ve beklentiler vasıtasıyla belirlenen bir değiş-ken oluşudur. Bu durum, para politikasında önem-li bir yere sahip olan beklentilerin oluşturulmasına katkı sağlamaktadır. Son önemli nokta ise, döviz kurunun bazı dış sorunları ulusal ekonomiye ak-tarmasıdır. Dış enflasyon oranı ya da dış faiz oran-ları gibi değişkenlerde yaşanan dalgalanmalar, dö-viz kurları vasıtasıyla yurt içinde üretilen malla-ra olan talebi doğrudan etkilemektedir (Svensson, 2000:158).

Döviz kurunun enflasyon hedeflemesi stratejisi içerisindeki rolünü analiz eden çalışmalardan biri de Ho ve McCauley (2003) tarafından gerçekleşti-rilmiştir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki uygulamaları karşılaştırmak isteyen Ho ve McCa-uley, enflasyon hedeflemesi stratejisini uygulayan 6 gelişmiş ve 12 gelişmekte olan ülkeye ait verile-ri kullanarak, enflasyon, dış alem, finansal istik-rar ve döviz piyasasının işleyişi üzerindeki etki-leri vasıtasıyla döviz kurunun önemini incelemiş-lerdir. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre, ge-lişmekte olan ülke ekonomileri, döviz kuru dalga-lanmalarına karşı sanayileşmiş ülkelerden daha sa-vunmasızdırlar. Bu durumun temel nedenlerinden biri, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda uzun yıl-lar boyunca gözlenen yüksek enflasyonist orta-mın, piyasa katılımcılarının enflasyonist beklen-tilerini ve hassasiyetini arttırması ve para ikame-sini güçlendirmesidir. Bu durum, döviz kuru ge-çiş etkisini güçlendirmekte ve hızlandırmakta ve geçici olması beklenen şokların kalıcı hale gelme-sine, finansal krizlerin oluşmasına neden olabil-mektedir. Diğer yandan, göreceli olarak düşük ge-lir seviyelerine sahip olmaları nedeniyle, dış tica-rete konu olan gıda ve imalat sanayi ürünlerini yo-ğun olarak içeren bir tüketim kalıbına sahip olan gelişmekte olan ülkelerde, döviz kuru değişiklik-lerinin fiyat seviyelerine daha yüksek bir oranda yansıması da beklenen bir durumdur. Bu noktadan hareketle, söz konusu ülkelerdeki para politikası uygulayıcıları döviz kuru değişikliklerini belirgin bir biçimde dikkate almaktadırlar (Ho, McCauley, 2003:2-3,30,34-35).

Son dönemlerde, döviz piyasası müdahalelerinin etkinliği tartışılmakta olan bir konudur. Söz

ko-nusu müdahalelerin döviz kurları ve faiz oranları üzerindeki etkilerinin oldukça zayıf ve belirlenme-sinin de oldukça güç olduğuna dair bulgular mev-cuttur. Schwartz (2000), gelişmiş ülkelerdeki dö-viz piyasası müdahalelerini incelemiş ve ABD ve Avrupa ülkelerinde 1990’lı yılların sonlarında mü-dahale gerçekleştirilmediğini gözlemlemiştir. Sa-dece Japonya Merkez Bankası döviz piyasası mü-dahalelerine devam etmektedir. Buna göre, steri-lize edilmiş döviz piyasası müdahalelerinin etkili olmadığı görüşünün pek çok ülkede yaygınlaştığı sonucuna ulaşılabilmektedir (Schwartz, 2000:22-27). Eichengreen (2002), döviz kurundaki değiş-melerin fiyatlar üzerine geçiş etkisinin dışsal ol-madığını ve ülkede uygulanan para politikasın-dan bağımsız düşünülemeyeceğini vurgulamakta-dır. (Eichengreen, 2002:21-22). İstikrarlı bir para politikası uygulamasının döviz kuru geçiş etkisini zayıflattığı hipotezini test etmek isteyen Gagnon ve Ihrig (2004), 20 gelişmiş ülkeye ait 1971:Q1-2003:Q4 dönemi verilerini kullanmışlar; ve tah-min edilen geçiş etkisi oranları ile enflasyonda gö-rülen dalgalanmalar arasında güçlü ve istatistiki açıdan anlamlı pozitif korelasyon olduğuna dair genel bir kanıta ulaşmışlardır. Buna göre, para po-litikasının temel amacının enflasyonun istikrarını sağlamak olduğu ve söz konusu politika neticesin-de istikrarlı enflasyon oranlarının elneticesin-de edildiği ül-kelerde, döviz kuru geçiş etkisinin de önemli öl-çüde zayıfladığı sonucu elde edilmiştir (Gagnon, Dirig, 2004: 315-316,321). Son olarak Mishkin (2008) de, 1990’ların başından itibaren özellik-le sanayiözellik-leşmiş ülkeözellik-lerin çoğunda gözözellik-lenen zayıf döviz kuru geçiş etkisinin nedeni olarak, istikrarlı enflasyon hedeflemesi stratejisini göstermektedir. Nominal çapa içermeyen istikrarsız bir para politi-kasının uygulandığı ekonomilerde, döviz kurunun enflasyon üzerine geçiş etkisi daha güçlü olmakta-dır. İstikrarlı ve tahmin edilebilir bir nominal çapa içeren bir para politikasının uygulandığı ekonomi-lerde ise, merkez bankası, mali sorunlar ve poli-tik baskılardan bağımsız hareket edebilmekte; ve böylece, yaşanan şokların etkisi hafiflemekte, dö-viz kurunun enflasyon üzerine geçiş etkisi de za-yıflamaktadır. Bu genel teorik yargıya rağmen Mishkin, uygulamada bazı şoklar ve bu şoklara verilen tepkilerin kısa vadede yüksek geçiş etkisi-ne sebep olabildiğini hatırlatmakta ve bu etkisi-nedenle, parasal aktarım mekanizmalarının nasıl işlediği-nin ve döviz kuru değişiklikleriişlediği-nin ithalat fiyatları üzerindeki etkilerinin iyi analiz edilmesi gerekti-ğini vurgulamaktadır (Mishkin, 2008:4-6,13-14).

(5)

27 Açıklamalar göstermektedir ki, döviz kurunun

enflasyon üzerine geçiş etkisinin zayıf oluşu, ba-ğımsız bir para politikası uygulayabilme özgürlü-ğü sağlamakta ve enflasyon hedeflemesi politika-sının uygulanışını kolaylaştırmaktadır (Choudhri, Hakura, 2001:3). Campa ve Goldberg (2002) de, iyi işleyen bir döviz kuru sisteminin ve para po-litikası etkinliğinin döviz kuru geçiş etkisinin de-recesine bağlı olduğunu vurgulamaktadırlar. İtha-lat fiyatları üzerine zayıf döviz kuru geçiş etkisinin varlığı, nominal döviz kurlarındaki dalgalanmala-rın harcama kararları üzerindeki etkisinin de zayıf olacağı anlamına geldiğinden, reel şoklarla müca-delede para politikasının daha etkin olmasını sağ-lamaktadır. Güçlü döviz kuru geçiş etkisinin var-lığı durumunda ise, para politikasının etkinliği kı-rılgan ve rejime bağlı bir seyir izlemektedir (Cam-pa, Goldberg, 2002:2). O halde, özellikle geliş-mekte olan ülkelerdeki para politikası uygulayıcı-ları, doğrudan para politikası kuralına dahil etme-seler bile, döviz kuru değişikliklerini ve söz konu-su değişikliklerin enflasyon üzerindeki etkilerini belirgin bir biçimde dikkate almak zorundadırlar. 1990’ların başından itibaren uygulanan para poli-tikalarının, özellikle enflasyon hedeflemesi strate-jisinin, oldukça istikrarlı ve başarılı hale gelişi ne-ticesinde, döviz kurunun enflasyon üzerine geçiş etkisinin de zayıfladığı görülmektedir.

3. DÖVİZ KURUNUN GEÇİŞ ETKİSİ ÜZERİNE LİTERATÜR TARAMASI

Bretton Woods Sistemi’nin çöküşünden (1971) bu yana, döviz kuru sistemi tercihi üzerine yo-ğun tartışmalar yapılmaktadır. Bu noktada, dal-galı döviz kuru sistemini savunan iktisatçıların en önemli argümanlarından biri, dalgalı döviz kur-larının dış ticaret dengesinin sağlanmasına yöne-lik mekanizmanın daha etkin bir şekilde işlemesi-ne olanak verdiği şeklindeki görüştür. Ancak za-man içerisinde, uluslararası ticaretin başlıca ak-törleri olan ülkelerin dış ticaret dengelerinin dö-viz kurlarındaki değişmelere karşı duyarsız kaldı-ğı gözlenmiştir. Söz konusu duyarsızlıkaldı-ğın nedeni-ne ilişkin gelenedeni-neksel açıklamalar, Marshall-Lernedeni-ner Koşulu’nun sağlanmadığı noktasından hareket et-miştir. Ancak, dış ticarete konu olan malların tale-binin esnek olmadığına ilişkin yorumlar sonrasın-da yapılan empirik çalışmalar göstermiştir ki, pek çok ülkede Marshall-Lerner Koşulu sağlanmakta-dır. Bu durum, döviz kurları ile dış ticarete konu olan malların fiyatları arasındaki ilişkinin

detaylı-ca analiz edilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Böylece, döviz kurundaki beklenmedik değişiklik-lerin dış ticarete konu olan malların ulusal para bi-rimi cinsinden fiyatlarına yansıma derecesini ifa-de eifa-den döviz kuru geçiş etkisine ilişkin literatür oluşmuştur.

Döviz kuru geçiş etkisi ve söz konusu etkinin de-recesi oldukça önemli bir incelenme alanıdır. Dış ticarete konu olan malların ulusal para birimi cin-sinden fiyatları, döviz kuru değişiklikleri ile eş oranlı olarak değişiyorsa tam geçiş etkisinden; eş oranlı olarak değişmiyorsa kısmi geçiş etkisinden söz edilmektedir (Knetter, 1992:3). Kısmi geçiş etkisi söz konusu olduğunda, talep esnekliği de-recesi yeterince yüksek olsa bile, dış ticaret den-gesi üzerinde beklenen etkiler gecikecektir. Diğer bir ifade ile döviz kuru geçiş etkisi zayıf ise, ta-lep esnek olsa bile, dış ticaret akımları döviz kuru değişikliklerine duyarsız kalacaktır. Buna ek ola-rak, döviz kuru değişikliklerinin fiyatlara yansı-ması sürecinde önemli gecikmeler var ise ve söz konusu gecikmeler, fiyatlardaki değişikliklerin ta-lep miktarlarına yansıması sürecindeki gecikme-lerle de birleşirse, ödemeler bilançosu dengesinin elde edilmesi ciddi şekilde gecikecektir (Menon, 1995:197-198).

Döviz kurunun geçiş etkisine ilişkin teorik lite-ratür, arz ve talep esnekliklerini, piyasa yapısı ve ürün özelliklerini, dış ticarete konu mallar üzerin-deki tarife dışı engelleri, çok uluslu şirketlerin şir-ket içi fiyatlama uygulamalarını ve makroekono-mik faktörleri inceleyen yaklaşımları içermekte-dir.

Ayrıca söz konusu çalışmaların çoğunun gelişmiş ülkeleri, özellikle de ABD ve Japonya’yı ele aldı-ğı görülmektedir. ABD’nin önemi, ABD Doları’na biçilen uluslararası değer standardı ve rezerv para birimi olma rollerinden kaynaklanmaktadır. Gelişmekte olan ülke ekonomileri, döviz kuru dal-galanmalarına karşı, gelişmiş ülkelerden daha sa-vunmasızdırlar. Bu durumun temel nedenlerinden biri, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda uzun yıllar boyunca gözlenen yüksek enflasyonun, piyasa ka-tılımcılarının enflasyonist beklentilerini ve hassa-siyetini arttırması ve para ikâmesini güçlendirme-sidir. Bu durum, döviz kuru geçiş etkisini güçlen-dirmekte ve hızlandırmakta; geçici olması bekle-nen şokların kalıcı hale gelmesine, finansal kriz-Ü. AYDIN - O. KARA

(6)

28 lerin oluşmasına neden olabilmektedir. Diğer yan-dan, göreceli olarak düşük gelir seviyelerine sahip olmaları nedeniyle, dış ticarete konu olan gıda ve imalat sanayi ürünlerini yoğun olarak içeren bir tüketim kalıbına sahip olan gelişmekte olan ül-kelerde, döviz kuru değişiklerinin fiyat seviyele-rine daha yüksek bir oranda yansıması da bekle-nen bir durumdur. Bu noktadan hareketle, söz ko-nusu ülkelerdeki para politikası uygulayıcıları dö-viz kuru değişikliklerini belirgin bir biçimde dik-kate almaktadırlar (Ho, McCauley, 2003: 2-3). Dolayısıyla, döviz kuru geçiş etkisinin gelişmek-te olan ülkelerdeki önemi oldukça fazladır. Geliş-mekte olan ülke verilerine ilişkin döviz kuru geçiş etkisi tahminleri, daha ziyade pek çok ülkeyi ele alan empirik çalışmalardan elde edilebilmektedir. Menon’un (1995) 43 empirik çalışmayı incelediği

makalesinden hareketle, döviz kurlarından fiyatla-ra genellikle kısmi bir geçiş gerçekleştiği; ve döviz kuru geçiş etkisinin ülkeler ve endüstriler arasın-da önemli farklılıklar sergilediği söylenebilmekte-dir. Döviz kuru değişikliklerinin ithalat ve ihracat fiyatları üzerindeki toplam etkisi üzerine yoğunla-şan ilk çalışmaların ardından; son yıllarda yapılan çalışmalar endüstri bazlı analizler gerçekleştirmiş-ler ve döviz kuru geçiş etkisinin endüstrigerçekleştirmiş-ler arasın-da ciddi farklılıklar sergilediğini ortaya koymuş-lardır. Çalışmadan çıkarılan diğer bir sonuç ise, belirli bir ülke için yapılan geçiş etkisi tahminleri-nin de çalışmalar arasında önemli farklılıklar ser-gilediğidir. Bu durumun temel sebepleri arasında metodoloji, model yapısı ve değişken seçimi ko-nularındaki farklılıklar gösterilebilmektedir (Me-non, 1995:224-226). Tablo 1’de döviz kuru geçiş etkisine ilişkin literatürün bir kısmı özetlenmiştir.

(7)

29

Tablo 1: Döviz Kuru Geçiş Etkisi Üzerine Literatür Özeti

Çalışma

Açıklama

Sonuçlar

GELİŞMİŞ ÜLKELER ÜZERİNE

YAPILAN ÇALIŞMALAR Hooper ve Mann (1989 ABD’nin toplam imalat sanayi ürünü ithalatının % 75’inden fazlasını gerçekleştirdiği 9 ülke (Kanada, İngiltere, Batı Almanya, Fransa, İtalya, Japonya, Kore, Tayvan ve Meksika) fiyatları üzerine döviz kuru geçiş etkisi analizi gerçekleştirmişlerdir . Analizde, mark-up fiyatlama modeli kullanılarak; 1973:Q1-1988:Q2 dönemine ait verilerle, ABD’nin hem sadece Japonya’dan hem de diğer 8 ülkeden gerçekleştirdiği imalat

sanayi ürünü ithali için geçiş etkisi oranları h

es ap la nm ış tır . En Küçük Kareler Yöntemi (EKKY)’ni ve farklı ekonometrik teknikleri kullanarak elde ettikleri tahmin sonuçlarına göre, döviz kuru de ği şi m le rin in it ha l e di le n to pl am im al at sa na yi ü rü nl er i fi ya t e nd ek si ü ze rin e ge çi ş oranı kısa vadede % 20-24 arasında değişir iken; söz konusu aralı k uzun vadede, uç değerlere sahip

olmakla birlikte, % 46-74’e yükselmektedir

. Rockerbie (1992) Döviz kuru geçi ş etkisini bir uluslararası rekabet ölçüsü olarak kullanarak, Kanada’nın ABD’ye ihracat gerçekleştirdiği gıda ürünleri, hammadde, fabrikasyon ürünler ve nihai ürünler endüstrilerinin

uluslararası rekabetteki yerini incelemiştir

. 1971:Q1-1990:Q2 dönemi verileri kullanılarak her endüstri için ayrı ayrı gerçekleştirilen ihracat fiyat denklemi tahmini neticesinde, gıda ürünleri ve hammadde endüstrilerin de tam geçiş etkisi; fabrikasyon

ürünler ve nihai ürünler endüstrilerinde ise sırasıyla % 70 ve % 67 geçiş oranı gözlenmiştir

. Athukorala ve Menon (1994) Çalışma, Japonya’nın toplam imalat sanayi ürünü ihracatı ve 7 alt kategorisi için döviz kuru geçiş etkisi katsayılarını tahmin etmek, piyasaya göre fîyatlama stratejisi ve ithal edilen girdilerin maliyetinin geçiş etkisi sürecindeki rolünü belirlemek ve Japon Ye ni ’n in d eğ er ka za nm a ve d eğ er k ay be tm e dö ne m le rin de g öz le ne n ge çi ş et ki le rin in farklı oluşunu ifade eden asimetrik geçiş etkisinin varlığını test etmek amaçlarına hizmet etmektedir . 1 98 0: Q 1-19 92 :Q 1 dö ne m in e ai t v er ile rle ta hm in e di lm iş tir Athukorala ve Menon’un elde ettikleri bulgulara göre, uzun vadede toplam imalat sa na yi ih ra ca tı iç in ge çi ş e tk isi ta hm in i % 6 7 ik en ; t ek sti l, ki m ya sa l m ad de le r, m et al ürünler , makineler , elektrikli makineler , ulaşım malzemele ri ve muhtelif ürünlerden ol uş an 7 e nd üs tri i çi n ge çi ş et ki si t ah m in le rin in a ğı rlı kl ı or ta la m as ı % 4 7’ di r. To pl am imalat sanayi ihracatı için geçiş etkisi tahm ininin, endüstri bazlı tahminlerin ortalamasından önemli bir sapma ser gilemesi, endüstrilerin toplam ına bakmanın tahminlerde bir

sapmaya (aggregation bias) neden olduğunu göstermektedir

. A th uk or al a ve M en on (1 99 5) Pi ya sa p ay ın ın döviz kuru geçiş etkisi sürecindeki rolünü, ABD ve Japonya gibi büyük sa na yi le şm iş ü lk el er de n zi ya de , k üç ük sa na yi le şm iş ül ke e ko no m ile rin de i nc el em ek amacını taşımaktadır . Bu amaçla, dünya makine tica reti piyasasındaki payı küçük olan İsveç’in 1977:Q1-1990:Q4 dönemine ait ihracat verilerini kullanan Athukorala ve Menon, döviz kuru değişikliklerinin İsveç’in toplam makine ve ulaşım ekipmanı ihracatı ve dört alt kategorisindeki ürünlerin yabancı para

birimi cinsinden fiyatları üzerine geçiş etkisini incelemişlerdir

. Mark-up fiyatlam a modelinin kullanıldığı çalışmada, toplam makine ve ulaşım ekipmanı ihracatına ilişkin geçiş etkisi oranı % 74 olara k hesaplanırken; dört alt kategorid e yer alan ürünlere ilişkin geçiş etkisi oranlarının % 48 ile % 83 arasında değiştiği sonucu elde edilm iştir . A yrıca, ihracat fiyatlarının döviz kuru değişikliklerine karşılık verme süresinin de oldukça kısa olduğu ve üç ile altı ay arasında değiştiği gözlenmiştir . Elde edilen bu sonuçlar , dünya makine ticareti piyasasındaki payı küçük olmasına rağmen, İsveç’in söz konusu piyasada fiyatı veri kabul eden bir aktör olmadığını; aksine, döviz kuru

değişikliklerini yabancı para birimi cinsinden ihracat fiyatına yansıttığını ortaya koymaktadır

. Lee (1997) Döviz kuru değişikliklerinin ithalat fiyatları üzerine geçiş etkisini ve eksik rekabet koşullarının geçiş sürecindeki rolünü küçük bir ekonomide incelemek amacıyla, 1980:Q1-1990:Q4 dönemine ait Kore

imalat sanayi ürünleri ithalatı verilerini kullanmıştır

. Model tahmininden elde edilen sonuçlara göre, % 80 olarak tahmin edilen söz konusu terimin katsayısı negatif ve istatisti ki açıdan anlamlı dır . Buna göre, piyasa yoğunlaşma oranı arttıkça, yani piyasadaki rekabet azaldıkça, ithalatçı firmalar döviz kuru değişimlerinin yarattığ ı etkinin büyük bir kısmını kâr marjlarına yansıtacaklar ve fiyat değiştirme yoluna gitmeyeceklerdir . Böylece döviz kuru geçiş etkisi zayıflayacaktır . Model tahmini neticesinde elde edilen bir diğer sonuç da, çalışmada ele alınan 24

endüstrideki ortalama döviz kuru geçiş etkisi oranının % 62 olduğudur

.

(8)

30 Çalışma Açıklama Sonuçlar McCarthy (1999) Döviz kuru değişikliklerinin itha lat fiyatları üzerindeki söz konusu etkisi, özellikle ABD verilerini kullanan pek çok empirik çalışmaya konu olmuştur . Ancak, döviz kuru geçiş etkisi ve ithalat fiyatlarında görülen dalgalanmaların, yurt içi üretici ve tü ke tic i fiy at la rı üz er in de ki e tk is in i in ce le ye n ça lış m a sa yı sı d ah a az dı r. B u no kt ad an h ar ek et e de n M cC ar th y, A B D , Ja po ny a, A lm an ya , Fr an sa , B irl eş ik K ra llı k, B el çi ka , Hollanda, İsveç ve İsviçre’den oluşan 9 sanayileşmiş ülkeye ait 1976:Q1-1998:Q4 dö ne m i v er ile rin i k ul la na ra k, d öv iz k ur un da n fiy at la ra g eç iş et ki sin i t ah m in et m işt ir. T ahmin sürecinde, üç aşama lı dağıtım zinciri modeli olarak anılan model kullanılmıştır . Buna göre, döviz kurlarındaki bir değişim ilk etapta ithal malların fiy at la rın ı (İt ha la t Fi ya t En de ks i ve ya İ th al at B iri m D eğ er En de ks i), a rd ın da n ür et im aşamasın daki üretici fiyatlarını (Üretici Fiyat Endeksi [ÜFE]) ve son olarak da tü ke tic i fi ya tla rın ı ( Tü ke tic i F iy at E nd ek si [T Ü FE ]) et ki le m ek te di r. Daha sonraki pek çok empirik çalışmaya temel oluşturan McCarihy dağıtım zinciri modelinde, ithalat, üretici ve tüketici fiyat endekslerin e ilişkin denklemlerde ku lla nı la n de ği şk en le r, ar z şo ku nu te m si le n ul us al p ar a bi rim i c in si nd en p et ro l fi ya tı, ta le p şo ku nu te m sil en a rz şo ku nu n eş an lı et ki sin de k al an v e ca ri dö ne m ür et im mikt arı ile potansiyel üretim miktarı arasındaki farka eşit olan üretim açığı, dış şoku temsilen arz ve talep şoklarının eş anlı etkisin de kalan nominal efektif döviz kuru ve İthalat Fiyat Endeksi , ÜFE ve TÜFE enflasyon oranlarından oluşmaktadır . Söz konusu şokların, ne dönemler arasında, ne de aynı dönem içerisinde birbirleri ile ilişkili olmadıkları varsayılmaktadır . tahmin sürecinde, küreselleşmenin etkisini belirlemek amacıyla veri dönemi beşer yıllık alt dönemlere ayrılm ıştır . Analiz neticesinde, Bretton W oods döneminin ardından gelen süreçte döviz kurlarında ve ithalat fiyatlarında görülen dalgalanmaların yurt içi enflasyon oranları üzerindeki etkilerinin, çalışmaya konu olan sanayileşmiş ülkelerin çoğunda zayıf olduğu tespit edilmiştir . Ancak, 1996-1998 dönemine bakıldığında, söz konusu etkilerin oldukça önemli hale geldiğ i ve enflasyonu düşürücü etki yarattığı ileri sürülmektedir . B un un la b irl ik te , y in e ay nı dö ne m de u yg ul an an v e en fla sy on o ra nı nı d üş ür m e am ac ı taşıyan para politikası stratejilerinin de başarılı

olduğu ve döviz kuru d

eğ işi m le rin in y ar at tığ ı e tk iy i g üç le nd ird iğ i v ur gu la nm ak ta dı r. B ai lli u ve Fu jii (2 00 4 En fla sy on o ra nl ar ı ile d öv iz k ur u ge çi ş et ki si arasındaki ilişkiyi ele almaktadır . 11 s an ay ile şm iş ü lk ey e ve 1 97 7-20 01 d ön em in e ai t pa ne l ve ril er i ku lla nı lm ış tır . M ar k-up fiyatlama modelinin Genelleştirilmiş Momentler Yöntemi ile tahmin edildiği çalışmada, ilk etapta kısa ve uzun

vadede döviz kuru geçiş etkisi oranları tahmin e

di lm işt ir. İth al at , ü re tic i v e tü ke tic i fi ya tla rı üz er in e ge çi ş e tk is i o ra nl ar ı k ıs a va de de sırasıyla % 75, % 20 ve % 8;

uzun vadede ise sırasıyla % 91, % 30 ve % 16 olarak h

es ap la nm ış tır . Sekine (2006) Enflasyon oranları, döviz kuru volatilitesi ve mal ve hizmet ithalatının reel GSYH içerisi ndeki payının döviz kuru geçiş etkisi sürecindeki rolünü vur gulamaktadır . M ar k-up fiyatlama modeli kullanılarak, ABD, Japonya, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa ve İtalya’dan oluşan altı sanayileşmiş

ülkeye ait 1974:Q1-2004:Q4 dönemi verileriyle çalışılmıştır

. Tahmin neticesinde, (i) döviz kuru geçiş etkisinin analizdeki tüm ülkeler de zaman içerisinde zayıfladığı, (ii) söz konusu zayıflamanın aşama lı olarak gerçekleştiği, (iii) tüketici fiyatları üzerine geçiş etkisinde gözlenen zayıflamanın, düşük ve istikrarlı enflasyon oranlarının elde edil işi, düşük döviz kuru volatilitesi ve mal ve hizmet ithalatının reel GSYH içerisindeki payında gözlenen artış ile ilişkilendirilebileceği ve (iv) ithalat fiyatları üzerine geçiş etkisi ile enflasyonist ortam arasındaki ilişkinin zayıf olduğu sonuçlan elde edilmiştir . V ig fu ss on , Sh ee ts v e G ag no n (2 00 7) , D öv iz k ur u de ği şi kl ik le rin in i hr ac at çı ü lk e pa ra birimi cinsinden ihrac at fiyatları üzerindek i etkisini inceledik leri çalışmalarında, 1989:Q1-2004:Q4 dönemi için ABD, Avrupa Birliği, Kanada, Japonya ve Hong Kong, Kore, Singapur ve Tayvan olarak belirlene n dört yeni sanayileşen Asya ülkesine

ait verileri kullanmışlardır

. Çalışmada, ABD piyasasına ihraç edilen ürünler için belirlenen fiy at ın d öv iz k ur u de ği şi kl ik le rin e ol an h as sa siy et in in , to pl am i hr ac at i çi n be lir le ne n or ta la m a fiy at ın d öv iz k ur u de ği şi kl ik le rin e ol an ha ss as iy et in de n da ha y ük se k ol du ğu tespit edilmiştir . Diğer yandan, döviz kuru değişmelerinin ihracat

fiyatları üzerine geçiş etkisinin, ülke ve bölge bazlı faktörlerden doğrudan etkilendiği gözlenmiştir

(9)

31

Çalışma

Açıklama

Sonuçlar

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER ÜZERİNE

YAPILAN ÇALIŞMALAR Darvas (2001), 2001 yılında AB adayı olan Ç ek C um hu riy et i, M ac ar ist an , Po lo ny a ve Sl ov en ya ü lk el er in e ai t 1 99 3: Q 1-20 00 :Q 2 dö ne m i v er ile ri ile d öv iz k ur u de ği şi kl ik le rin in tü ke tic i fi ya tla rı üz er in e ge çi ş e tk isi ni analiz etmiştir . Model tahmini neticesinde, döviz kuru geçiş etkisi katsayısının kısa ve uzun vadede sırasıyla, Çek Cumhuriyeti için % 10, % 15; Polonya için % 0, % 20; Macaristan için % 10, % 40; ve Slovenya için %

20, % 40 olduğu sonuçları elde edilmiştir

. Toh ve Hung (2001), IMF sınıflandırmasına göre gelişmiş ülkeler grubunda yer alan Singapur ve Tayvan ile gelişme kte olan ülkeler grubunda yer alan Malezya ve Tayland olarak seçilen Asya ülkelerinden gerçekleştirilen ihracat fiyatları üzerine döviz kuru geçiş etkisini analiz etmişlerdir . Hooper ve Mann (1989) tarafından geliştiri len mark-up fiyatlama modelinin kullanıldığı çalışmada, her ülke için farklı dönemlere ait veriler kullanılmakla birlikte, çalışmanın

dönemi olarak 1975:Q1-1996:Q2 aralığı belirlenebilmektedir

. Analiz neticesind e, ihracat payları ile ağırlıklandırılmış döviz kuru değişikliklerinin ihracat fiyatları üzerine geçiş etkisi oranı Tayland için % 99,7, Singapur için % 80,7, Malezya için % 63,3 ve Tayvan

için % 12,7 olarak tahmin edilmiştir

. Bhundia (2002), McCarthy’nin (1999) dağıtım zinciri modelinin kullanıldığı çalışmada, 1980:Q1-2001:Q2 dönemine ait Güney Afrika Cumhuriyeti verileri analiz edilmiştir . Tahmin sonuçların a göre, döviz kuru değişikliklerinin TÜFE üzerine geçiş oranı ikinci yılın sonunda % 12,3 gibi oldukça düşük bir oran iken; döviz kuru değişikliklerinin ÜFE üz er in e ge çi ş o ra nı ik in ci y ılı n so nu nd a ya kl aş ık % 2 2, İt ha la t F iy at E nd ek si ü ze rin e

geçiş oranı ise yak

laşık % 23’ tür . Belaisch (2003), 2001 yılın da Real’de % 80’i bulan değer kaybının, merkez bankasının 2002 yılı enflasyon hedefini tutturamamasına neden olması noktasından hareket

ederek, Brezilya’da gözlenen döviz kuru geçiş etkisini analiz etmiştir

. M cC ar th y (1 99 9) m et od ol oj is in i ta ki be n enflasyon hedeflemesi stratejisinin uygulandı ğı 1999:07-2002:12 dönemine ait aylık verilerle gerçekleştirdiği tahmin neticesinde, Real’deki değer kaybının, para politikasının takip ettiği enflasyon ölçümü olan TÜFE’de büyük bir artışa neden olmadığı sonucunu elde etmiştir .

Zorzi, Hahn ve Sânchez (2007),

G el iş m ek te o la n ül ke le rd ek i du ru m u inceleyebilmek ve gelişmiş ülkeler ile karşılaştırabilmek adına, Asya (Çin, Güney Kore, Singapur , T ayvan ve Hong Kong), Latin Amerika (Arjantin, Şili ve Meksika) ve Orta ve Doğu Avrupa (Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Türkiye) ülkelerinden oluşan 12 gelişme kte olan ülke ve Euro Bölgesi, ABD ve Japonya olarak seçilen gelişmiş ülke verilerini kulla narak döviz kuru geçiş etkisi tahmini gerçekleştirmişlerdir . McCarthy (1999) metodolojisini takiben VAR yaklaşımının kullanıldığı çalışmada ve ri dö ne m i, veri elde edilebilirliği

açısından ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir

. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, düşük enflasyon oranlarına sahip olan ge liş m ek te o la n ül ke le rd e (ö ze lli kl e A sy a ek on om ile rin de ) TÜ FE ü ze rin e ge çi ş et ki si oranları oldukça düşüktür . İthalat Fiyat Endeksi üzerine geçiş etkisi tahmin lerine bakıldığında ise, yine düşük (te k ha ne li) e nfl as yo n or an la rın a sa hi p ol an g el işm ek te o la n ül ke le rd e (ö ze lli kl e A sy a ek on om ile rin de ) z ay ıf ge çi ş et ki si il e, M ac ar is ta n, Po lo ny a, T ür ki ye , A rja nt in , Ş ili v e Meksika gibi yüksek (% 13 - % 66 arası) enflasyon oranlarına sahip

olan ülkelerde ise tama yakın geçiş etkisi ile karşılaşılmaktadır

. TÜRKİYE ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR Leigh ve Rossi (2002) McCarthy (1999) metodolojisini takiben beş değişkenli ardışık VAR yaklaşımının uygulandığı çalışmada 1994:07-2002:04 dönemine ait aylık veriler kullanılmıştır . Etki tepki fonksiyonları kullanılarak elde edilen tahmin sonuçlarına göre, beklenmedik bir döviz kuru yükselişini takiben yükselen ÜFE ve TÜFE, yaklaşık 12 ay sonra ilk seviyesine geri dönmektedir . Söz konusu yükseliş ol du kç a hı zl ı g er çe kl eş m ek te v e öz el lik le il k 4 ay iç er is in de k en di ni g ös te rm ek te di r. Döviz kuru değişikliğinden sonraki dördüncü ayda ÜFE üzerine geçiş etkisi % 50, TÜ FE ü ze rin e ge çi ş et ki si % 4 0 ik en ; o n bi rin ci a yd a Ü FE ü ze rin e ge çi ş et ki si % 6 0, TÜFE üzerine geçiş etkisi ise % 45

olarak tahmin edilmiştir

.

(10)

32 Çalışma Açıklama Sonuçlar K ar a, v .d . (2 00 5) H em m al iy et h em d e en de ks le m e ka na lı ile iş le ye n dö vi z ku ru geçiş etki si,

1995:08-2004:06 dönemi aylık verileri ile incelenmiştir

. Tahmin süreci neticesinde, döviz kurunun yurt içi fiyatlar üzerine geçiş etkisinin, döviz kurunun dalgalanmaya bırakıldığı 2001 yılın dan sonra zayıfladığı sonucu elde edilmiştir . D al ga lı dö vi z ku ru si ste m in e ge çi şle b irl ik te , t ic ar et e ko nu o lm ay an s ek tö rle rd e ya şa na n ge çi ş et ki si , t ic ar et e ko nu olan sektörlerdekine kıyasla daha ciddi bir düşüş ser gilemektedir . Bu durum, en de ks le m e ka na lın da b ir za yı fla m a ol du ğu na iş ar et e tm ek te di r. Kara ve Öğünç (2005) McCarthy (1999) tarafından geliştirilen model esas alınmıştır . Şubat 1995-Nisan 2001 yönetimli dalgalan ma dönemi ve Mayıs 2001-Eylül 2004 serbest dalgalanm a dönemi olarak belirlenen dönemler için döviz kuru

geçiş etkisini hesaplarken, dört denklemli bir

VAR Modeli k ul la nı lm ış tır . Model tahmininde n elde edilen sonuçlara göre (i) dalgalı döviz kuru sistemine geçilmeden önceki dönemde, döviz kuru değişimlerini n özel sektör imalat sanayi fiyat endeksi ve çekirdek enflasyon üzerine geçiş oranları sırasıyla % 74 ve % 45, geçişin tamamlanma süreleri her ikisinde de 5-6 ay iken; (ii) dalgalı döviz kuru sistemine geçildikten sonraki dönemde, söz konusu oranlar sırasıyla % 50 ve % 30’a düşmekte, geçişin tamamlanma süreleri ise her ikisinde de yaklaşık 13-15 aya yükselmektedir . Bu noktadan hareketle , dalgalı döviz kuru sistemine geçişin ardından döviz kuru geçiş etkisinin zayıfladığı

ve yavaşladığı; ancak, halen

Türkiye ekonomisi için önemini koruduğu vur

gulanmaktadır

(11)

33

4. TÜRKİYE EKONOMİSİNDE DÖVİZ PİYASASI VE PARA POLİTİKASI GELİŞMELERİ

2005 yılına kadar geçen dönemde gerçekleşen ya-pısal reformlar, TCMB’nin bağımsızlığı yolun-da atılan adımlar ve yolun-dalgalı döviz kuru sistemi sa-yesinde, fiyat istikrarı konusunda önemli ilerleme kaydedilmiştir. Bunun neticesinde, finansal kesi-min kırılganlığı azalmış, finansal piyasaların de-rinliği artmış ve mali disiplinin sürekliliğine iliş-kin kaygılar büyük ölçüde hafiflemiştir. Enflasyon hedeflemesi için gerekli bu istikrar ve güven orta-mının sağlanmasının yanında, TCMB’nin yeni re-jim için gerekli kurumsal ve teknik altyapıyı ha-zırlaması ile birlikte, 20 Aralık 2004 tarihinde enf-lasyon hedeflemesi stratejisine aşamalı olarak ge-çileceği açıklanmıştır. Buna göre, dalgalı kur reji-mi altında örtük enflasyon hedeflemesine devam edilmesi öngörülen 2005 yılı geçiş dönemi ola-rak ilân edilmiş; enflasyon hedeflemesi stratejisi-ne geçiş tarihi olarak ise 2006 yılı başı belirlen-miştir. İlan edildiği üzere, 2006 yılı başından iti-baren açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçil-miştir. Üç yıllık bir süre için belirlenen enflasyon hedefleri, ortalama bir tüketicinin geçim maliyeti-ni yansıtan bir gösterge olması ve iletişim kolaylı-ğı nedeni ile TÜFE’nin yıllık yüzde değişimi üze-rinden tanımlanmıştır. Diğer yandan, TCMB’nin hesap verebilirliğine temel oluşturabilmek adına, hem üçer aylık enflasyon patikası hem de belirle-nen yılsonu hedefleri etrafında ± % 2’lik bir be-lirsizlik aralığı belirlenmiştir. Ancak 2006 yılı için belirlenen hedef tutturulamamıştır. 2006 yılının ikinci çeyreğinde, küresel piyasalarda oluşan dal-galanmalar ve riskten kaçınma eğiliminin artması üzerine, risk primi ve buna bağlı olarak finansman maliyetleri de yükselmiş; TL değer kaybetmiştir. Sonuçta, enflasyon oranında ve enflasyon beklen-tilerinde artış gözlenmiştir. Söz konusu artışı kont-rol altına almak isteyen TCMB politika faizleri-ni arttırmış; ancak, 2006 yılı sonunda gerçekleşen enflasyon oranının % 9,65 ile belirsizlik aralığının üst limitinin üzerinde kalmasını engelleyememiş-tir (TCMB, Yıllık Rapor 2006, 2007:28-37). 2006 yılının ortalarından itibaren uygulanan sıkı para politikasının yurt içi talep üzerindeki gecik-meli etkileri 2007 yılına yansımış; temel enflasyon göstergelerinde belirgin bir düşüşe neden olmuş-tur. Bu durumun bir sonucu olarak, 2007 yılı Ey-lül ayından itibaren ölçülü bir faiz indirimine

gi-dilmiştir. Ancak, para politikasının etki alanı dı-şında kalan gıda, enerji ve yönetilen/yönlendirilen mal fiyatlarındaki hızlı artışlar enflasyondaki dü-şüşü sınırlamış ve 2007 yılı sonunda gerçekleşen enflasyon oranının % 8,39 ile belirsizlik aralığının üst limitinin üzerinde kalmasına neden olmuştur. 2007 yılının Ağustos ayında ABD emlak piyasa-larında başlayan ve 2008 yılının Eylül ayında bazı büyük finans kuruluşlarının iflas etmeleriyle de-rinlik ve yaygınlık kazanan küresel finansal krizin olumsuz etkileri, 2008 yılının ikinci yarısından iti-baren reel ekonomi üzerinde de hissedilmeye baş-lanmış; iktisadi faaliyet hacminde belirgin bir ya-vaşlama gerçekleşmiştir (Anadolu Hayat Emekli-lik Ara Dönem Faaliyet Raporu, 2009, s.2). Söz konusu arz şoklarının geçici olmadığı yönündeki görüşlerin güçlenmesi, küresel piyasalardaki so-runların döviz kurları ve ülke risk primi üzerinde-ki olumsuz etüzerinde-kilerinin devam etmesi ve iüzerinde-kincil et-kilerin görülmeye başlanması neticesinde, TCMB para politikasını sıklaştırmış ve orta vadeli enflas-yon hedeflerinin de yukarı yönlü güncellenme-si gerektiğine karar vermiştir. Buna göre, enflas-yon hedefleri 2009 yılı sonu için % 7,5, 2010 yılı sonu için % 6,5 ve 2011 yılı sonu için % 5,5 olarak belirlenmiştir. Ancak, alınan tedbirlere rağmen, 2008 yılı sonunda elde edilen enflasyon oranının % 10,06 ile belirsizlik aralığı üst limitinin çok üze-rinde kalması engellenememiştir.

2009 yılına bakıldığında, özellikle gerçekleşen büyük ölçekli kamu müdahalelerinin etkisiyle, yı-lın ikinci yarısından itibaren küresel iktisadi faali-yet hacminde toparlanma, risk algılarında iyileş-me ve finansal piyasalarda normale döniyileş-me eğilimi ile karşılaşılmaktadır. Ancak söz konusu iyileşme ortamının, özellikle bankacılık kesimindeki sorun-lu varlıkların çözüme kavuşturulamamış olması ve kırılganlıkların devam etmesi nedeniyle sınırlan-dığı görülmektedir (Hazine Müsteşarlığı, İstatis-tikler, Aylık Ekonomik Göstergeler, 2010). 2009 yılında TCMB de, fiyat istikrarı temel ama-cı ile çelişmemek koşuluyla krizin iktisadi faaliyet ve finansal istikrar üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamaya yönelik politikalara odaklanmış ve bu çerçevede, bir yandan kısa vadeli faiz oranlarını hızla aşağı çekerken, diğer yandan dengeleyici bir likidite politikası izleyerek kredi piyasasındaki tı-kanıklığın giderilmesini hedeflemiştir. İktisadi fa-aliyette Mayıs ayından itibaren kısmi toparlanma

(12)

34 görülmesine rağmen, talepteki canlanmanın kalı-cılığına ilişkin belirsizliklerin devam etmesi ve is-tihdam koşullarında belirgin bir iyileşme görülme-mesi nedeniyle faiz indirimlerine devam edilmiş-tir. Ancak, yılın sonlarına doğru iktisadi faaliyet-te ılımlı bir toparlanma sürecine girildiğine ilişkin görüşlerin güçlenmesi ile birlikte faiz indirimle-ri kademeli olarak yavaşlatılmıştır. Diğer yandan, enflasyon oranı özellikle yılın ikinci çeyreğinden itibaren düşük bir seyir izlemiş ve 2009 yılı so-nunda % 6,53 ile hedefin altında, ancak belirsizlik aralığı içerisinde kalmıştır (TCMB, 2011 Yılında Para ve Kur Politikası, 2010:1-5).

2010 yılında küresel ekonomi kademeli olarak to-parlanmaya devam ederken, küresel krizin kayna-ğı olan gelişmiş ekonomilerdeki toparlanma daha yavaş ve kırılgan bir görünüm arz etmektedir. Ge-lişmekte olan ekonomilerdeki toparlanmanın ise daha hızlı ve istikrarlı biçimde gerçekleştiği göz-lenmektedir. Nitekim, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok gelişmekte olan ülkede üretim, 2010 yılında kriz öncesi seviyelerinin üzerine çık-mış, bu ülkelerdeki işgücü piyasaları da daha istik-rarlı bir iyileşme göstermiştir. Krizin finansal pi-yasalar üzerindeki etkisinin hafiflemesiyle birlik-te, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 14 Ni-san 2010 tarihinde, kriz sırasında alınan likidi-te önlemlerinin geri alınmasını ve para politikası-nın operasyonel çerçevesini normalleştirmeyi içe-ren çıkış stratejisini açıklamıştır. Merkez Bankası, kredi piyasasında gözlenen olumlu gelişmeleri ve iktisadi faaliyetteki toparlanma eğilimini de dik-kate alarak, kriz döneminde devreye sokulan ge-çici likidite desteklerini geri çekmiş, bu kapsam-da piyasaya ihtiyacınkapsam-dan fazla sağlanan likiditeyi kademeli olarak azaltırken zorunlu karşılık oranla-rını artırmıştır (TCMB, 2011 Yılında Para ve Kur Politikası, 2010:1-5).

Merkez Bankası, para politikası çıkış stratejisinin yanı sıra, finansal istikrara katkı yapmak amacıyla rezerv birikimini hızlandırırken sermaye akımları-nın değişkenliğine uyum sağlayabilmek için döviz alım ihalelerinde daha esnek bir yöntem tasarla-mış ve Ekim ayından itibaren bu yöntemi uygula-maya koymuştur. Kriz sonrası süreçte, Türkiye’de parasal aktarım mekanizmasının daha etkin biçim-de çalıştığı gözlenmektedir. Nitekim bu dönembiçim-de risk algılamalarındaki dalgalı seyre karşın, para ve kredi piyasalarında oluşan faizlerin temel belirle-yicisi Merkez Bankası’nın politika faizi olmuştur (TCMB, 2011 Yılında Para ve Kur Politikası, s.3).

Merkez Bankası, 2011 yılında da enflasyon hedef-lemesinin yanı sıra dalgalı döviz kuru rejimi uygu-lamasına devam etmiştir. Bu çerçevede uygulama-ya koyduğu yeni politika uygulama-yaklaşımında fiuygulama-yat istik-rarı önceliği korunurken finansal istikrar da des-tekleyici bir amaç olarak gözetilmektedir. Bu kap-samda politika faizinin yanı sıra zorunlu karşılık oranları ve faiz koridoru gibi birbirini tamamlayı-cı nitelikteki araçlar bir arada kullanılmaya başla-mıştır. Mevcut konjonktürde risk unsurları ve bun-lara bağlı para politikası tedbirleri ele alınırken hem fiyat istikrarını hem de finansal istikrarı gö-zeten bir çerçeve benimsenmektedir. Bu kapsamda olası risk unsurlarının sadece toplam talep üzerin-deki etkileri değil, aynı zamanda talep kompozis-yonu üzerindeki yansımaları da dikkate alınmak-tadır. Zira toplam talebin seviyesi fiyat istikrarını, kompozisyonu ise finansal istikrarı doğrudan il-gilendirmektedir. Dolayısıyla, küresel ekonomiye ilişkin riskler de bu kapsamda değerlendirilmekte-dir (TCMB Enflasyon Raporu, 2011-II).

Gelişmiş ülkelerde kredi, gayrimenkul ve emek piyasalarındaki sorunlar henüz tam olarak çözü-lememiştir. Bunun yanı sıra birçok ülkede kamu maliyesi dinamiklerine ilişkin endişeler gündemde kalmaya devam etmektedir. Özellikle son dönem-de Euro bölgesi çevre ülkelerinin kamu borcuna ilişkin giderek artan sorunlar, küresel ekonomiye dair aşağı yönlü riskleri belirginleştirmiştir. Euro bölgesindeki borç sorunlarının küresel boyutta bir krize dönüşmeden çözümlenmesi durumunda dahi, önümüzdeki dönemde gelişmiş ülkelerin ik-tisadi faaliyetinin uzun süre zayıf seyretmesi, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde iç talep kaynak-lı büyümenin devam etmesi ihtimal dâhilindedir. Böyle bir durumda gelişmekte olan ülkelere kısa vadeli spekülatif sermaye girişlerinin yeniden hız-lanması söz konusu olabilecektir. Zayıf dış talep ve yüksek emtia fiyatları anlamına gelebilecek böyle bir durum, ülkemizde artan sermaye giriş-leri ile birlikte makro finansal riskgiriş-leri besleyebi-lecektir. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde, fi-yat istikrarı ve finansal istikrara dair riskleri sınır-lamak amacıyla düşük politika faizi ve yüksek zo-runlu karşılıklar uygulamasına uzun süre devam edilebilecektir (TCMB, Enflasyon Raporu, 2011).

5. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

Çalışmada, döviz kuru geçiş etkisinin ekonomet-rik analizi için, Sims (1980) tarafından

(13)

geliştiri-35 len ve ekonometrik araştırmalarda yaygın olarak

kullanılan Vektör Otoregresif (Vector Autoregres-sive, VAR) model kullanılmaktadır. VAR mode-li, zaman serileri arasındaki karşılıklı bağımlılı-ğı tahmin etmek için kullanılan ve değişkenlerin gecikmeli değerlerini içeren dinamik eşanlı denk-lem sistemleri metodolojisine alternatif olarak ge-liştirilmiştir. Söz konusu metodoloji, değişkenle-ri içsel ve dışsal değişkenler olarak sınıflandır-mak ve tanımlamaların yapılabilmesi için para-metreler üzerine bazı kısıtlamalar getirmek şek-linde özetlenebilen iki aşama içermektedir. Sims, bu iki aşamanın da ihtiyari kararlar içermesi nede-niyle dinamik eşanlı denklem sistemleri metodo-lojisini eleştirmiş ve alternatif olarak VAR modeli-ni ve etki tepki fonksiyonları, varyans ayrıştırması gibi araçlarını geliştirmiştir (Maddala, 2001:544). Sims’e göre, değişkenler arasında gerçekten eşan-lılık varsa, söz konusu değişkenlerin tümü eşit bi-çimde ele alınmalı; içsel ve dışsal değişkenler şek-linde ihtiyari bir ayrım yapılmamalıdır (Gujarati, 2001:746). Diğer yandan, En Küçük Kareler yön-teminin kullanılabilmesi nedeniyle, VAR

modeli-nin tahmini de oldukça kolaydır.1

Oluşturulan VAR modeli, değişkenlerin çok sayı-daki gecikmesini içermekte ise, bağımlı değişken-lerin her birini etkileyen değişken gruplarının be-lirlenmesi de zorlaşmaktadır. Bu amaçla genellik-le Granger (1969) tarafından tanımlanan

nedensel-lik testleri kullanılmaktadır.2

VAR modelindeki tüm değişkenlerin durağan ol-dukları varsayımı altında, Granger Nedensellik Testleri ve VAR Modelleri Üzerindeki Kısıtlama-lar her bir kısıtlama sadece bir eşitlikten elde edi-len parametreleri içerdiğinden, F Testi kullanıla-rak kolaylıkla test edilebilmektedir. Ancak, VAR modelindeki her bir değişkenin, diğer değişken-lerin gelecek dönem değerleri üzerinde istatistiki açıdan anlamlı etkileri olup olmadığını ortaya ko-yan F Testi, söz konusu ilişkilerin işaretleri veya

1 VAR modelleriyle ilgili geniş bilgi için bknz. Maddala, 2001:544; Gujarati, 2001:746-747; Mucuk ve Karaçor, 2010:96-120; Tarı, 2006: 433-457; Johnston & DiNardo, 287-305. 2 Yapılan Granger nedensellik Testi sonuçlarına göre; döviz kurundan ithalat fiyatlarına doğru tek yönlü Granger nedensel-liği mevcut iken; döviz kuru ile üretici fiyatları arasında çift yön-lü nedensellik ilişkisi saptanmaktadır. Döviz kurundan tüketici fiyatlarına doğru ise Granger nedenselliği mevcut değildir.

ne kadar sürede ortaya çıkacakları konusunda bil-gi verememektedir. Bu bilbil-giler, VAR modeline ait etki-tepki fonksiyonları ve varyans ayrıştırmaları yoluyla elde edilebilmektedir (Brooks, 2002:340-341).

Etki-tepki fonksiyonları, VAR modelindeki ba-ğımlı değişkenlerin, diğer değişkenlere ait şokla-ra karşı duyarlılığını ortaya koymaktadır. Bu ne-denle, her bir denklemdeki her bir değişken için hata terimine bir birimlik şok uygulanmakta ve za-man içerisinde VAR sistemi üzerinde görülen etki-ler izlenmektedir. O halde, sistemde g adet

değiş-ken var ise, g2 adet etki-tepki fonksiyonu

oluşturu-labilmektedir.

Varyans ayrıştırması ise, etki-tepki fonksiyonla-rından farklı olarak, VAR modelindeki bağım-lı değişkenlerin kendi şoklarına karşı duyarbağım-lıbağım-lığı- duyarlılığı-nı da ortaya koymaktadır. Sistemdeki i. değişde gözlenen bir şok, öncelikle bu değişdeğişkenin ken-disini; ardından da, VAR modelinin dinamik ya-pısı vasıtasıyla diğer değişkenleri etkilemektedir. Varyans ayrıştırması, belirli bir değişkenin s adım sonrasındaki tahmini hata varyansının ne kadarı-nın, her bir bağımsız değişkende s=l, 2,... dönem-lerinde gözlenen şoklarla açıklanabileceğini belir-lemektedir. Uygulamada, tahmini hata varyansının büyük bir kısmının, genellikle serinin kendisinde gözlenen şoklarla açıklandığı görülmektedir. Etki-tepki fonksiyonları ve varyans ayrıştırması, belir-li bir seviyeye kadar çok benzer bilgiler sağlamak-tadır. Etki-tepki fonksiyonları ve varyans ayrış-tırması uygulamalarında değişkenlerin sıralaması önemlidir; çünkü bir denkleme ait hata teriminde gözlenen bir birimlik şok incelenirken, diğer denk-lemlere ait hata terimleri sabit kabul edilmektedir. Yani, hata terimlerinin birbirlerinden bağımsız ol-dukları varsayılmaktadır. Fakat denklemlerde yer alan hata terimleri belirli bir seviyeye kadar bir-birleri ile ilişkili olduklarından, bu uygulama ger-çekçi değildir ve yanlış yorumlamalara neden ola-bilmektedir. Bu sorunun çözülebilmesi için, orto-gonalleştirilmiş etki-tepki fonksiyonları oluşturul-makta; yani, iki değişkenli bir VAR modelinde, or-tak hata bileşenlerinin tümü modeldeki ilk değiş-kene bağlanmaktadır (Brooks, 2002:341-343).

6. VERİ SETİ VE ÖZELLİKLERİ

Türkiye’de döviz kuru geçiş etkisinin tahmin edi-lebilmesi için kullanılacak olan model, detayları

(14)

36 literatürde ele alınan ve incelenen pek çok empirik çalışmada da kullanılan McCarthy (1999 ve 2000)

modelidir3. McCarthy, tahmin sürecinde üç

aşa-malı bir dağıtım zincirinden söz etmektedir. Buna göre, döviz kurlarındaki bir değişim ilk etapta it-hal malların fiyatlarını, ardından üretim aşamasın-daki üretici fiyatlarını ve son olarak da tüketici fi-yatlarını etkilemektedir.

Çalışmada, McCarthy’nin metodolojisini takiben beş denklemli bir VAR modeli tahmin edilmekte-dir. Kullanılan değişkenler, sırasıyla üretim açığı, nominal TL/USD kuru, İthalat Birim Değer En-deksi, Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ve Tüketici Fi-yat Endeksi’nden (TÜFE) oluşmaktadır.

Çalışmada kullanılan veriler ile ilgili şu açıklama-lara yer vermekte yarar vardır:

Üretim açığı doğrudan gözlenebilen bir

değiş-ken olmadığından tahmin edilmesi gerekmektedir. Literatürde bu amaçla kullanılan pek çok yöntem bulunmaktadır. Çalışmada kullanılan üretim açığı verileri, mevsimsellikten arındırılmış logaritmik Sanayi Üretim Endeksi serisinin Hodrick Prescott Filtresi’nden geçirilmesi ile elde edilmiştir.

Nominal TL/USD kuru, dolaysız kotasyon

yön-temi ile belirlenen döviz kurunu ifade etmekte-dir. Döviz kuru değişiklikleri incelenirken ABD Doları’nın kullanılmasının temel nedenleri ara-sında, Türkiye’nin gerçekleştirdiği ithalatın büyük çoğunluğunun ABD Doları cinsinden fiyatlanması ve ABD Doları’nın beklentilerin oluşturulma süre-cindeki önemli rolü yer almaktadır.

İthalat fiyatlarını temsilen, ABD Doları

cinsin-den İthalat Birim Değer Endeksi kullanılmaktadır. Böylece, hem küresel koşullardan kaynaklanan it-halat fiyat şoklarının enflasyon üzerindeki etkile-ri ölçülebilmekte; hem de, nominal TL/USD kuru olarak belirlenen döviz kuru değişkeni ile ithalat fiyatı değişkeni uyumlu hale getirilmektedir.

3 McCarthy (2000) çalışmasında kullanılan teknik, Türkiye için döviz kurundan fiyatlara geçiş etkisini tahmin eden çalış-malarda kullanılan yaygın bir yöntemdir. Leigh ve Rossi (2002), Arat (2003), Arbatlı (2003), Kara ve Öğünç (2008), Aldemir (2008), Yüncüler (2009), Damar (2010), Kara ve Öğünç (2011) bu yöntemi kullanan çalışmalardan bazılarıdır.

Son olarak, döviz kuru değişikliklerinin üretim

ve tüketim cephelerindeki etkilerinin analiz edile-bilmesi için, ÜFE ve TÜFE verileri kullanılmakta-dır.

Temel özellikleri sıralanan veri seti, IMF’nin veri dağıtım kanalı olan Uluslararası Finansal İstatis-tikler (International Financial Statistics, IFS)’den ve TCMB EVDS’den temin edilen Ocak 2004 - Mart 2011 dönemi aylık verilerini kapsamaktadır. Bu açıklamaların ardından yapılacaklardan ilki ve-rilerin durağanlık analizinin gerçekleştirilmesidir. Bu amaçla veri seti üzerinde yapılan ilk işlem, İt-halat Birim Değer Endeksi, ÜFE ve TÜFE serileri-nin mevsimsellikten arındırılması; ve ardından no-minal TL/USD kuru, İthalat Birim Değer Endeksi, ÜFE, TÜFE serilerinin logaritmalarının alınması-dır. Mevsimsellikten arındırıldıktan sonra SA, lo-garitmaları alındıktan sonra ise LN eki ile birlikte isimlendirilen değişkenler Tablo 2’de yer almak-tadır.

Tablo 2: Modelde Yer Alan Değişkenler

UA Üretim Açığı (Output Gap)

LNNK Nominal TL/USD Kuru (Nominal TL/USD Exchange Rate) LNITHSA İthalat Birim Değer Endeksi (Import Unit Value Index) LNUFESA Üretici Fiyat Endeksi (Producer Prices Index) LNTUFESA Tüketici Fiyat Endeksi (Consumer Prices Index)

Değişkenlerin durağanlıklarının tespiti için Aug-mented Dickey Fuller (ADF) birim kök testi uygu-lanmıştır. % 5 önem düzeyinde elde edilen sonuç-lar, TÜFE dışındaki tüm serilerin birinci dereceden bütünleşik olduklarını göstermektedir. Seriler aynı dereceden bütünleşik olmadıklarından, eşbütün-leşme testi yapılmamıştır (Enders, 2004:319-322). Bu nedenle, değişkenlerin birinci farkları alınarak büyüme oranları elde edilmiş ve VAR modeli ana-lizi gerçekleştirilmiştir. Birinci farkı alınan değiş-kenler D eki ile birlikte isimlendirilmektedir. Fark alma işleminden önce ve sonra elde edilen birim kök testi sonuçları Tablo 3’de yer almaktadır.

(15)

37 Tablo 3: Değişkenlerin Birim Kök Testi Sonuçları

Sabit Trend & Sabit

Değişkenler ADF Test İstatistiği Kritik Değer ADF Test İstatistiği Kritik Değer Durağanlık Derecesi

LNNK -2.7243 -2.8955 -2.5836 -3.4629 I (1)

LNITHSA -1.1283 -2.8959 -3.0465 -3.4648 I (1)

LNUFESA -0.4690 -2.8955 -2.4345 -3.4635 I (1)

LNTUFESA -2.2452 -2.8955 -4.7584 -3.4629 I (0)

Sabit

Değişkenler ADF Test İstatistiği Kritik Değer Durağanlık Derecesi

DLNNK -8.2117 -2.8959 I (0)

DLNITHSA -5.8579 -2.8959 I (0)

DLNUFESA -7.2173 -2.8959 I (0)

DLNTUFESA -7.1283 -2.8959 I (0)

7. MODEL

Veri setine ve zaman serisi özelliklerine ilişkin analizlerin sağladığı bilgiler ışığında, üretim

açı-ğı , nominal TL/USD kurunun logaritmasının

birinci farkı , ABD Doları cinsinden

itha-lat birim değer endeksinin logaritmasının birinci

farkı , ÜFE’nin logaritmasının birinci

far-kı ve TÜFE’nin logaritmasının birinci

far-kı değişkenlerini içeren model şöyle ifade

edilmektedir:

Değişkenlerin tanımlanması ve özelliklerinin in-celenmesi esnasında, fiyat endekslerinin büyüme

oranları DLNITHSA, DLNUFESA, DLNTUFE-SA ifadeleri ile temsil edilmekteydi. Model oluş-turulurken, hem kullanım kolaylığı sağlanması hem de McCarthy (1999 ve 2000) metodolojisine uygun olması amacı ile söz konusu ifadeler

yeri-ne enflasyon oranlarını temsil eden , ve

ifadeleri kullanılmaktadır. Modelde yer alan modele gelen şokları; her

değişken için modele eklenen terimleri ise,

t-1 döneminin sonunda mevcut olan bilgiye daya-nan beklentileri temsil etmektedir.

Modelin tahmin edilme sürecindeki ilk adım uy-gun gecikme sayısının belirlenmesidir. Bu amaç-la yapıamaç-lan analiz neticesinde elde edilen sonuçamaç-lar Tablo 4’de yer almaktadır. Görüldüğü gibi, çeşit-li bilgi kriterlerinin uygun gecikme sayısı ile ilgi-li sonuçları farklılaşmakla birilgi-likte; Sequential Mo-dified Likelihood Ratio Test Statistic (LR), Final Prediction Error (FPE) ve Akaike Information Cri-terion (AIC) kriterlerinin üçü de, en uygun gecik-me sayısını iki gecikgecik-me olarak belirlegecik-mektedir. Bu noktadan hareketle, modelin uygun gecikme sayı-sı iki gecikme olarak belirlenmiştir.

(16)

38 Tablo 4: VAR Modelinde Uygun Gecikme Sayısının Belirlenmesi

Gecikme LR FPE AIC SC HQ

0 NA 5.91 -25.39 -25.28* -25.53 1 96.94 2.41 -26.47 -25.35 -25.81* 2 45.65* 2.62* -26.24* -24.51 -25.45 3 29.23 3.56 -26.89 -23.46 -25.51 4 21.77 4.41 -25.79 -22.56 -24.52 5 25.66 5.66 -25.57 -21.91 -24.15 6 26.96 6.19 -25.52 -20.82 -23.79 7 24.75 8.19 -25.49 -20.19 -23.25

* Söz konusu kriter tarafından seçilen uygun gecikme sayısı

Uygun gecikme sayısının belirlenmesinin ardın-dan, kalıntılara ilişkin otokorelasyon, normallik ve değişen varyans testlerinin yapılması gerekmek-tedir. Söz konusu testlerden elde edilecek sonuç-lar, VAR modelinin istikrarının ölçülmesi açısın-dan önem taşımaktadır. Bu amaçla, VAR modeli-nin kalıntılarının otokorelasyona sahip olmadık-ları, yüksek dereceden otokorelasyonu test etmek için kullanılan LM Testi ile; normal dağılıp dağıl-madıkları Jarque-Bera Testi ile; değişen varyansa sahip olup olmadıkları ise White Testi ile araştırıl-mıştır. Tablo 5’de yer alan test sonuçlarına

bakıldı-ğında, VAR modelinin kalıntılarının otokorelasyo-na ve değişen varyansa sahip olmadıkları; ancak, kalıntıların normal dağılmadıkları görülmektedir. En Küçük Kareler yönteminde, parametre tahmin-cilerinin nokta tahminlerini elde edebilmek için kalıntıların normal dağılması varsayımına ihtiyaç duyulmamaktadır. VAR modellerinde amaç para-metre tahmini ya da öngörü değildir. Bu nedenle t istatistiklerinin önemliliğine bakılmamaktadır. Bu noktadan hareketle, kalıntıların normal dağılım-dan sapma göstermesinin VAR modeli ile elde edi-len analiz sonuçlarını etkileme ihtimali düşüktür. Tablo 5: VAR Modelinin Kalıntı Testlerine ilişkin Sonuçlar

Otokorelasyon Testi Normallik Testi

Gecikme LM-İstatistiği p-değeri Bileşen Jarque-Bera p-değeri

1 32.384 0.1341 1 3.612 0.1818 2 27.932 0.2910 2 48.960 0.0000 3 28.893 0.2421 3 3.510 0.1917 4 33.763 0.1387 4 7.124 0.0198 5 11.973 0.9742 5 2.303 0.3007 6 27.088 0.4124 Birleşik 66.101 0.0000

Değişen Varyans Testi

With Cross Terms No Cross Terms

Ki-Kare p-değeri Ki-Kare p-değeri

1015.318 0.1198 322.112 0.1924

8. TAHMİN SONUÇLARI

Verilere ve modele ilişkin gerçekleştirilen ana-lizlerin ardından, VAR modelinin yorumlanması aşaması gelmektedir. Bu amaçla, etki-tepki

fonk-siyonları ve varyans ayrıştırması analizleri kul-lanılmaktadır. Etki-tepki fonksiyonları vasıtasıy-la, VAR modelindeki bağımlı değişkenlerin diğer değişkenlere ait şoklara karşı duyarlılığı incelen-mektedir. Böylece, söz konusu değişkenin

Referanslar

Benzer Belgeler

Madencilik fiyatlarının reel döviz kuru artı ına tepkisi, imalat sanayi fiyatları gibi sadece ilk be dönem için istatistiki olarak anlamlıdır.. Aynı dönem tepkisi

Ekonomik olarak, değer kaybının neden olduğu fiyat seviyesindeki bir artış, para otoritelerinin genel fiyat seviyesindeki artışın neden olduğu satın alma gücündeki

Sözlü döviz müdahaleleri aracılığıyla verilen mesajların etkisini ölçmek için açıklamaların içeriği sınıflandırıldığında, Türk lirasının aşırı değerli olduğuna

Ayrıca, Eichengreen (2002) döviz kurlarından fiyatlara geçiş etkisinin yüksek olduğu ülkelerde döviz kurunun artmasına neden olan olan negatif şok durumu ortadan

İlk olarak sabit döviz kuru sisteminin uygulandığı kur hedeflemeli para politikası stratejisi altında sermaye hareketleri ile kur ilişkisi, daha sonra serbest döviz

Ito ve Sato (2007: 21- 23) 1990’lı yıllarda para krizi deneyimi geçiren ülkeler [dört Güney Doğu Asya (Endonezya, Tayland, Malezya ve Kore), üç Latin Amerika

Tahmin neticesinde, (i) döviz kuru geçiş etkisinin analizdeki tüm ülkelerde zaman içerisinde zayıfladığı, (ii) söz konusu zayıflamanın aşamalı olarak gerçekleştiği,

Isoftalik asit, tereftalonitril, 1,2-bis(siyanometil)benzen, 2- karboksifenilasetonitril ve 1,2-disiyanosikloheksan gibi bileşikler ftalosiyanin sentezlemek için uygun