• Sonuç bulunamadı

Başlık: MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATIYazar(lar):TUĞRUL, MehmetCilt: 5 Sayı: 1 Sayfa: 067-090 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000600 Yayın Tarihi: 1947 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATIYazar(lar):TUĞRUL, MehmetCilt: 5 Sayı: 1 Sayfa: 067-090 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000600 Yayın Tarihi: 1947 PDF"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

D o k t o r a Tezleri özetleri : I

MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATI

(Menkabe, Hikâye, Masal, Fıkra)

Dr. MEHMET TUĞRUL Halk Edebiyatı Asistanı

Bu eseri hazırlamak için malzeme derlemeye giderken çalışma plâ­ nım hayli genişti: Mahmutgazi köyünde ne kadar halk edebiyatı mah­ sulü varsa hepsini toplayacak; bu malzemeyi köyün tabiî ve sosyal şartları içinde incelemeye tabi tutacak ve böylelikle halk edebiyatı bakımından Mahmutgazi köyünün monografisini yapacaktım.

Derleme verimli oldu: 158 parça menkabe, hikâye, masal ve fıkra;

401 tane türkü, mani, manzum tekerleme; 59 tane de bilmece tesbit

ettim. Bu kadar çeşitli ve bol malzemeyi, teferruatlı bir şekilde, bir eser içinde inceleme imkânsızlığı, daha eserin plânını hazırlarken kendini gösterdi. Bunun üzerine, sayın hocam Prof. Pertev Boratav'ın muva­ fakatiyle, çalışmamı yalnız 158 parça anlatıcı mahsul üzerine teksif ettim; diğer malzemeyi, ikinci bir eserde incelemek üzere geri bıraktım. Bu kitap, esaslı iki bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde, derledi­ ğimiz ve üzerinde çalıştığımız malzemenin yaşadığı çevre olan Mahmut­ gazi köyü genel çizgileriyle tanıtılmıştır. İkinci bölüm, iki kısımdan ibarettir. Birinci kısımda köyden derlenen her çeşit malzeme göz önünde tutulmak suretiyle, gerek kaynakların, gerek malzemenin de­ ğerlendirilmesine çalışılmış, malzeme ile kaynakların münasebetleri araştırılmış ve türlü mahsullerin bir şahıstan başka bir şahsa, bir yer­ den başka bir yere geçme şartlan araştırılmıştır. Çalışmamızın ağırlık merkezi ikinci kısım üzerinde toplanmıştır. Bu kısım beş fasla bölün­ müştür. İlk dört fasılda 158 parça anlatıcı mahsul, konu, şahıslar, mo­ tifler ve örgü yönünden incelenmiş; son fasılda bazı karşılaştırmalar yapılmıştır.

Birinci B ö l ü m : Köy Hakkında Genel Bilgiler

Mahmutgazi köyü, Denizli ilinin Çal ilçesine bağlıdır. Çökelez dağı eteklerinin Baklan ovasına karıştığı noktada ve Çal-Denizli şosesine yakın bir yerde kurulmuştur. Şoseye bir buçuk kilometre, ilce merke­ zine yedi kilometre, istasyona yirmi beş kilometre uzaklıktadır. Köyün "Mahmut Gazi,, adında bir Horasan eri tarafından kurulduğu hakkında rivayetler vardır. "Mahmut Gazi,, dedenin köy mezarlığı içinde bir türbesi varsa da bu türbenin üzerinde kitabe ve tarih yoktur.

Köy, birbirinden ayrı üç mahalle halinde kurulmuştur. Bu mahal­ lelerin ortasında büyük bir mezarlık vardır; mezarlığın içinden de küçük

(2)

bir dere geçer. Gerek mezarlık, gerekse dere, üç mahallenin zamanla uzayıp birleşmelerine engeldir.

Köyün nüfusu, 428 i erkek, 437 si kadın olmak üzere 865 dır. Muh­ telif zamanlarda yapılan sayımlara göre nüfusun artmakta olduğu görü­ lüyor. Erken evlenme âdeti vardır. Bu hal, kadın nüfusta daha çok göze batar. Sağlık bakımından özürlü olanlar bir tarafa ayrılırsa, evlenmeksizin ömrünü geçiren kimse yoktur. Evlenmede dinî merasi­ min yapılması kâfi görülüp resmî nikâh sonraya bırakılabilirse de bu usulün mahzurları anlaşılmış ve hemen hemen terkedilmiştir. Birden fazla evlenme, eskiden beri seyrektir. Ancak çocuksuzluk ve hastalık hallerinde birden fazla evlenme yoluna gidilebilir. Halkın okumuşluk nispeti yüzde yetmişe yakındır. Kadınlar arasında okuma bilenler pek azdır. Köyde esas iş çiftçilik ve koyunculuktur. İkinci derecede, işçilik, sonra memurluk, tüccarlık ve zanaatçılık geliyor. İşçilikle geçim sağlı-yanlar daha ziyade ziraat işlerinde çalışırlar.

Mahmutgazi köyü, dışarıya nüfus gönderen bir köydür. Giden nüfusun çoğu ekonomik sebeplerle köyden ayrılıyor ve bunların yüzde seksenden fazlası gittikleri mahallerde yerleşmişlerdir. Mahmutgazi'den en çok nüfus çeken yer, Denizli ili merkez ilçesiyle bu ilçeye bağlı olan köylerdir. Umumiyetle nüfusun dağılış alanı Ege bölgesidir.

Toplumsal Kuruluş: Köyde 191 ev vardır. Evlerde bulunan en az

nüfus (1), en çoğu (11) dir. Evlerin ortalama nüfus sayısı 4,53 tür. Ev içindeki nüfusun birbiriyle yakınlığı kan münasebetine dayanır. Daha ziyade, erkeğin akrabası aynı ev içinde toplanır. Her ev bir ekonomik birlik sayılır. Geniş aile birlikleri çözülmektedir. 191 evden ancak 16 sı birden fazla karı kocayı ihtiva ediyor. Banların da çoğu ana baba ve evli oğullardır. Evlerin idaresi erkeklerin üzerindedir. Erkeği olmayan evlerin idaresi kadınların üzerine geçer. Bunlara babaları, kardeşleri veya kayın biraderleri yardım ederler. Mahmutgazi köyünde 16 evin idarecisi kadınlardır. Bunların yalnız 4 tanesi yakın akrabasından yar­ dım görüyor, diğer 12 si idare işini bütün ağırlığıyla yüklenmiş durum­ dadırlar. Sülâle tesanüdü gittikçe gevşemektedir. Bazı hallerde, mekân­ da yakınlık kan yakınlığından daha kuvvetli bir tesanüt doğuruyor.

Mahalle tesanüdü de yıldan yıla gevşemekte, köy bütünlüğü kuvvet bulmaktadır.

Ekonomi Hayatı: Mahmutgazi sınırları içindeki toprakların yüz

ölçümü tahmince 3000 hektar kadardır. Bu topraklardan ekime elverişli olan kısmı 1753 hektara yakındır. Topraklar, miras bölünmleıi yüzünden çok küçülmüştür. Beş dekara kadar olan parçalar, mevcudun beşte dördünü teşkil ediyor. Köyde hiç toprağı olmayan insan hemen yok gibidir. Fakat şimdiki işleniş tarziyle, mevcut topraklar köy nüfusunu geçindiremediği için, nüfus dışarıya boşalmaktadır. Tarlalar üç yılda bir ekiliyor.- Köyde pınarlar, ovada kuyular çok olmakla beraber, ekilen

(3)

MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATI

69

toprakları sulayacak kadar bol su yoktur. Oldukça derinden akan Menderes nehrinin suları ovaya çıkarıldığı taktirde verimin artacağı ve

diğer köylerle birlikte Mahmutgazi köyünün de bolluğa kavuşacağı umuluyor. Ziraat aletleri iptidaidir. Pulluk ve dört tekerlekli araba köye girmişse de bunların yanı sıra ağaç saban ve kağnı da kullanılmak­ tadır. Orak ve harman makinası hiç kullanılmıyor. Gübreleme, tohum temizleme, ilaçlama ve saire gibi modern ziraat usulleri henüz bilinmi­ yor. İş bölümü, daha çok, cinsiyete ve yaşlara göredir. Umumiyetle her ev kendi işini kendisi görür. Sıkışık zamanlarda işçi kullananlar da bulunur. Bu hale daha ziyade hasat zamanında rastlanır.

Mahmutgazi köyünün, komşusu olan İsabey köyü ile ortak bir "Tarım Kredi Kooperatifi,, vardır. Halkın çoğu bu kooperatiften kredi temin ederek işlerini görürler. Kooperatife üye olmayanlar gene eski usullerle ve yüksek faizle kredi bulmak zorundadırlar. Satış işleri teş­ kilâtlı değildir. İstihsal edilen başlıca maddeler: buğday, arpa, burçak, keten, üzümdür. Bunlar hiç bir suretle işlemeye tabi tutulmadan Çal veya Denizli pazarlarında satılır. Ziraat sanatları gelişmemiştir. Değir­ mencilik, yağcılık iptidaidir. Evde sarfedilmek üzere yapılan pekmez,

sirke, turşu, nişasta, tarhana... gibi yiyecekler kadınlar tarafından basit usullerle yapılmaktadır.

Köyde üç türlü takvim yanyana yaşıyor: resmî takvim, dinî takvim, iş takvimi. Bütün halkın bildiği ve ilgilendiği takvim, iş takvimidir. Bu, yılın dört mevsime ve her mevsimin iki kısma bölünmesinden mey­ dana gelmiştir. Yıl, ortalama hesapla, kırk beşer günlük sekiz aya ayrılmıştır. Haftanın günleri, civarda kurulan pazarlara ve dinî önemi o)a.ı cuma'ya göre isimlenirler. Günün bölünüşü, güneşin, yıldızların durumlarına, namaz yakıtlarına ve bazı işlere göredir.

Kültür Hayatı: Köy halkının büsbütün ümmî olduğu çağlar, hafı­

zalarda yaşamaktadır. Okuma hevesinin 1851 -1852 yıllarında başladığı söyleniyor. 1900 yılında köyde hem okul, hem medrese açılmışsa da medreseye ancak askerden kurtulmak isteyenler devam etmişler ve bir şey öğrenmemişlerdir. Okul, bazı kısa . fasılalarla bugüne kadar sürüp gelmiştir. Şimdi köy okulunda bir öğretmenle bir eğitmen çalış­ maktadır. Yabanda okuma geleneği 1900 yılından beri varsa da pek verimli olmamıştır.

Köy halkının günlük hayat içinde birbirini yetiştirmesi ve gençleri köye yarayışlı insanlar haline getirmesi usulleri eski devirlerde çok baskılı ve çok verimli olduğu halde bugün bu usuller de gevşemektedir.

İkinci B ö l ü m : Halk Edebiyatı

BİRİNCİ KISIM: KAYNAKLAR ve MALZEME

Mahmutgazi, benim kendi köyüm olduğu halde, şifahî kaynaklar­ dan malzeme almak pek kolay olmamıştır. Bunun sebebi, halkın

(4)

hükü-metten korkmasıdır. Üfürükçülüğün ve eski yazının yasak oluşu, bu işlerle uğraşanların takibe uğraması, zıtlığı ve hasımlığı olan kimse­ lerin bu yönden de birbirine iftira edebilmeleri, köy halkını kuşkulu hale getirmiştir. Bu itibarla önce kendi yakınlarımdan işe başladım, yavaş yavaş çalışma alanımı genişlettim. Başka köylere bildik kimse-lerle birlikte gitmeyi tercih ettim. Bu işte erkekler daha anlayışlı dav­ randılar. Bütün gayretlerime rağmen malzeme alamadığım kimseler de vardır. Kaynakların kendi bulundukları yerlere kadar gitmek, bilhassa çalışmamızın verimini artırmıştır.

Malzeme veren 75 kişinin 17 si kadın, 58 i erkektir. Yaşları 5 ile 83 arasındadır. Çocuklar da büyükler kadar güvenilir ve gür kay­ naklardır. Yalnız hatırlayamadıkları yerlerde kendilerini zorlamamak lâzımdır. Yoksa hemen uydurma yoluna saparlar. 57 kaynak köyün yerlisidir ve köyde oturuyor; diğerleri kısmen yabancı, kısmen de Mahmutgazili iken yabana gitmiş kimselerdir. En gür kaynak, 57 yaşında bir kadındır. Kendisinden 60 parça çeşitli malzeme alınmıştır. En usta masalcı bir erkektir. Bundan da 20 tane masal ve fıkra alınmıştır. Derlediğimiz malzemenin altıda biri 5-15 yaşındaki çocuklar­ dan, altıda beşi 15 yaşından büyük kimselerden; gene ortalama bir hesapla altıda beşi yerlilerden, altıda biri de yabancılardan veya köy­ den yabana gitmiş şahıslardan; altıda ikisi kadınlardan, altıda dördü erkeklerden alınmıştır.

Kaynaklar, verdikleri malzemenin çoğunu kimden ve nereden öğrendiklerini bilmiyorlar. Bilinenlerin aşağı yukarı yarısı akrabadan, yarısı komşulardan ve arkadaşlardan öğrenilmiştir. Kadından erkeğe ve erkekten kadına malzeme geçişi pek azdır ve bu alış veriş ancak yakın akraba veya aynı ev halkı arasında vaki olmuştur. Üçüncü dere­ cedeki kaynakları hatırlayanlar yok denecek kadar azdır.

Derlediğimiz malzemenin çoğu, aile yuvasında, köydeki ve kırdaki toplanma ve iş yerlerinde (düğün, köy odası, kahve, harman yeri... gibi) bir şahıstan ötekine geçmiştir. Köy dışında öğrenilmiş olan parçaların çoğu askerlik hâtırasıdır. Cezaevine düşenler veya işçilik, memurluk, imamlık yapmak üzere yabana gidenler de köye birtakım malzeme getirmişlerdir. Yabandan getirilen malzemenin hemen hepsi, oralarda gene köylü şahıslardan öğrenilmiştir. Çünkü köylü insanlar her nereye gitseler gene köylü insanlarla sıkı ve samimî temas halinde bulunuyorlar. Bu malzemenin çoğu yakın köylerden, diğerleri ilce merkezinden, il merkezinden, yakın ilce ve illerden gelmiştir. Yalnız bir masal Yugoslavyalı ustalardan, bir türkü Yozgatlılardan, iki türkü de Kargamışlılardan öğrenilmiştir.

(5)

MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATI 71

İKİNCİ KISIM : ANLATICI MAHSULLER Birinci Fasıl : Konu

Üzerinde çalıştığımız 158 parçadan 56 tanesinin konusunu fakir -zengin ve zayıf - kuvvetli münasebetleri teşkil ediyor. 32 parçada bazı cemiyet olayları ve bazı tipler hicvediliyor. 16 parçada bazı inanışların izahı yapılıyor. 15 parça, padişah, vezir, bey, ağa, hâkim evlâtlarının aşk maceralarını hikâye ediyor. Diğerleri, eşkıyalık, hırsızlık, dolandı­ rıcılık vakalariyle, cinsî münasebetlerle, medenî-vahşî, insan-hayvan münasebetleriyle ilgili parçalardır. 16 parçada bir konu bütünlüğü yoktur; daldan dala konan insan ve hayvan kahramanların mantıksız ve gülünç maceraları anlatılır, Eğlendiricilik ve hasbîlik vasfı da en çok bu parçalarda vardır. Bu parçalardan yüzde seksenden fazlasının konusu köylü hayatiyle ilgilidir.

İkinci Fasıl : Şahıslar

Şahısları: a) gerçek şahıslar, b) tipler, c) vahşiler, d) semboller, e) olağanüstü varlıklar, f) hayvanlar şeklinde sınıflayıp herbirinin anlatıcı mahsul içindeki karakterlerini belirtmeğe çalıştık. Menkabelerle bazı fıkralarda Hazret-i Muhammed, Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali, Üveys el-Karani, Fatma Ana, Ayşe Ana, Sultan Mahmut, Temürlenk, Nasrattin Hoca, Haccac-ı Zalim... gibi herkesçe bilinen ve yaşadıklarına inanı­ lan şahısların adları geçiyor. Masallardaki ve fıkraların çoğundaki şahıslar, ya padişah, vezir, bey, hoca... gibi unvanlarıyla; ya çiftçi, oduncu, değirmenci... gibi meslekleriyle; ya keloğlan, mıdık, varye­ mez... gibi lâkaplariyle; ya fakir, zengin, ihtiyar... gibi vasıflariyle veyahut gâvur, Yahudi, Arnavut... gibi mensup oldukları zümreleri veya dinlen bildiren kelimelerle anılıyorlar. Hikâye, masal ve fıkralarda geçen gerçek şahıs isimlerinin bir kısmı kitaplardan geliyor; bir kısmı da parçayı realistleştirmek istiyen anlatıcılar tarafından katılıyor. Fakat gerek anlatıcılar, gerekse dinleyiciler bu isimleri gerçek olarak kabul etmiyorlar.

İncelediğimiz mahsullerdeki başlıca tipler, padişah, şehzade, hanım sultan gibi saraylılar; cellât, asker... gibi saray emrindeki kimseler; vezir, hâkim, vali... gibi devlet memurları; bey, ağa, tüccar, bezirgan... gibi mal ve para sahibi zengin şahıslar; Yahudi, Ermeni, gâvur... gibi gayrimüslim şahıslar; kahveci, değirmenci, terzi, bakkal.... gibi esnaf; çiftçi, çoban, avcı... gibi istihsalle uğraşan kimseler; bir adam, bir kel­ oğlan, bir kadın, bir kız, bir çocuk... gibi sürekli bir işe bağlı olmayan fakir insanlar ve pinti, hoca, hovarda, Bektaşi, hırsız... gibi başka tipler­ dir. Bu tiplerin esas karakterleri, daha ziyade köylü zaviyesinden ve mümkün olduğu kadar gerçekçi bir görüşle tayin edilmiştir. Üç parçada "dağ adamı,, adıyla vahşi insan tipi görülüyor. Sembollerden iyilikle kemlik; olağanüstü varlıklardan derviş, çöpçatan, arap, cüceler, cevler,

(6)

melek, cin, peri, şeytan, uçan aygır, şahmeran, anka kuşu; hayvan­ lardan tilki, kurt, ayı, arslan, maymun, kedi, köpek, öküz, eşek, horoz... gibi köy çevresinde bulunan veya köy halkınca bilinenler rol sahibidirler.

Üçüncü Fasıl : Motifler

Bu fasılda anlatıcı mahsullerin yapısı içine giren motiflerin tarifi yapılıp kısaca vasıfları belirtildikten sonra, anlatıcı mahsul içindeki fonksiyonları göz önünde tutularak tasniflerine girişilmiştir. Sınıflamada kullanılan umumî başlıklar şunlardır : 1) evlenme ile ilgili motifler, 2) gebelik, doğum, türeme ve ad koyma motifleri, 3) uyku, bayılma, ölme ve dirilme motifleri, 4) gurbet ve seyahat mo­ tifleri, 5) değerlenme, zenginleşme ve arkalanma motifleri, 6) felâket motifleri, 7) imtihan ve soru motifleri, 8) korkutma, meydan okuma ve savaş motifleri, 9) yolsuzluk motifleri, 10) saklama ve saklanma motif­ leri, 11) haber alma, haber verme ve haberleşme motifleri 12) arama, bulma ve buluşma motifleri, 13) tanıma, tanıtma ve tanışma motifleri, 14) aldatma, tuzak, saflık ve muziplik motifleri, 15) yardım, sığınma ve kurtuluş motifleri, 16) cezalandırma ve öç alma motifleri, 17) sayı motifleri. Bu sınıflara girmeyen bir kısım motifleri mutlaka bir sınıfa sokmak için zorlamayıp "başka motifler,, başlığı altında topladık ve: a) olağanüstü iş başarma motifleri, b) saygı ve bağlılık motifleri, c) kader ve kısmet motifleri diye tâli taksime tabi tuttuk.

Sevişme motiflerine daha çok yüksek tabaka çocuklarının mace­ ralarını anlatan parçalarda rastlıyoruz. Evlenme motifleri kadercilik izlerini taşıyor. Doğum ve türeme motiflerinin çoğu olağanüstü karak­ terlidir. Bu motifler, masalların veya önemli epizotların başlangıcında bulunur. Gurbet ve seyahat motifleriyle, değerlenme, arkalanma, yolsuz­ luk ve haber alma motiflerinin bir kısmı da gene masalların veya epi­ zotların hareket noktasını teşkil ederler. Uyku, bayılma, ölüm motifleri; felâket motifleri, saklama ve saklanma motifleri, vakaları düğümlemeye yararlar. İmtihan ve savaş motifleri vakayı engeller veya sonuçlandırın Arama, bulma ve buluşma motifleriyle bir kısım yolsuzluk motifleri epizotların birbirine bağlandıkları boğum noktalarında bulunur ve iki halkayı birbirine bağlarlar. Tanıma ve tanışma motifleriyle yardım ve kurtuluş motifleri ve bir kısım haber alma motifleri düğümlerin çözülmesine, olayların yürümesine veya sona ermesine yararlar. Ceza­ landırma ve Öç alma motiflerinin tamamı ile bazı değerlenme, zengin­ leşme ve arkalanma motifleri, anlatıcı mahsullerin veya epizotların sonunda bulunur. Aldatma, saflık ve muziplik motifleri, anlatıcı mah­ sullere eğlendiricilik vasfını kazandırır. Bunların çoğu, zayıfın kuvvet­ liye karşı kullandığı savunma usullerini canlandırırlar.

(7)

MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATI 73 Dördüncü fasıl : Örgü

Bu fasılda anlatıcı mahsullerin plânı, kahramanları, bu kahraman­ ların çevrelen ve yaşadıkları hayat, anlatıcı mahsullerdeki şekil, dil ve üslûp özellikleri incelenmiştir.

1. Plân: Anlatmaya umumiyetle bir tekerleme veya klişeleşmiş bir­

kaç sözle başlanıyor. Sonra kısaca kahramanlar tanıtılıp olaya geçili­ yor. Uzun parçalarda olaylar yarı bağımsız birlikler halinde gruplanı-. yorlar. Bu birliklere biz, "epizot,, karşılığı olmak üzere, "halka,, adını veriyoruz. Bu halkalar, sırasına göre, bağlı bulundukları parçalardan kopup başka anlatıcı mahsullere eklenebilecekleri gibi bağımsız bir hikâye haline de gelebilirler. İncelediğimiz parçaların çoğu bir, iki ve üç halkalıdır. Dörtten fazla halkası bulunan parça pek azdır. Tek hal­ kalı parçaların çoğu fıkra ve hayvan masalıdır. Birden fazla hal­ kalı parçalarda çokluğu masallar teşkil ediyor. Bunların halkaları bir­ birine ya sıkıca bağlıdır, yahut aralarındaki bağ gevşektir. Halkaların bağlılıkları etki-tepki veya sebep-netice ilgilerine dayanır. Etki-tepki ilgisiyle birbirine bağlanmış olan halkalardaki olayların yönleri birbi­ rinin aksi istikamettedir ; sebep-netice ilgisiyle bağlı olanlardaki olay­ ların yönleri ayni istikamete gider. İkiden fazla halkalı parçalarda bir kısım halkalar birbirine sıkıca bağlı, bir kısmı gevşek; hepsi bağlı veya hepsi gevşek olabilir. Gevşek halkalar ya birbirine benzer şekilde olup tekrarlanırlar, yahut hiç benzerlikleri olmadığı halde arka arkaya dizilirler.

İncelediğimiz 158 parçadan ikisinin sonu eksiktir, altısı bir felâ­ ketle neticelenir; geri kalan 150 parça evlenme, zenginleşme, bir murada erme, bir zorluktan kurtulma, kötülerin cezalandırılması veya bir ibret dersi verme gibi sevindirici bir şekilde sona eriyor. Evlenme ve bir murada erme ile neticelenen parçalar umumiyetle masallardır. Fıkraların çoğu cezalandırma veya ibret dersi verme ile sona "erer. Hi­ kâye ve masalların sonunda parçanın bittiğini haber veren ve anlatılan şeylere inanılmamasını telkin eden kısa klişeler vardır. Menkabelerin, fıkraların ve kısa hayvan masallarının sonunda böyle klişeler yoktur.

2. Kahramanlar: Anlatıcı mahsullerde rolü olan şahısların bir kısmı

ön plânda birbiriyle uğraşma halindedir; bunlar parçaların asıl kahra­ manlarıdır. Bir kısım şahıslar arka plânda bulunur, asıl kahramanlara yardım ederler. Bir kısım şahıslar da figüran durumundadırlar. Asıl kahramanlar: a) sevilen kahramanlar, b) kendileriyle savaşılanlar diye iki grupa ayrılır. Sevilen kahramanlar, hayvanlar arasında daha zayıf olanlar, insanlar arasında en ziyade bekâr delikanlılar, genç kızlar ve çocuklardır. Yetişkin kimselerden zayıf, mazlum, öc alıcı veya ders verici durumda olanlara bu rol verilmiştir.

Kendileriyle savaşılanlar; Hayvanlar arasındaki karşılaşmalarda kuvvetli hayvanlar; insan-hayvan karşılaşmalarında umumiyetle

(8)

hayvan-lar; insanlar arasındaki karşılaşmalarda padişah, ağa, bey, tüccar, Ya­ hudi, hoca, hâkim, ana, baba, üvey ana, sut ana, büyük kardeş, kuma, hırsız, hovarda... gibi ya kudretli veya densiz ve haksız kimselerdir. Müsbet ve menfi kahramanlar arasında yaş, servet, karakter ve sosyal durum itibariyle gerçek bir zıtlık vardır. Olağanüstü varlıklardan dev­ ler, sembollerden de "kemlik,, menfi roldedir. En çok hicvedilen tipler hoca ile hâkimdir.

Sevilen kahramanların yardımcıları pek çoktur: kocakarı, menfi tiplerin karıları veya kızları, çoban, çiftçi, avcı, yolcu... gibi. Olağan­ üstü varlıklardan derviş, anka kuşu, şahmeran ve benzerleri bu roldedir. Menfi tipler umumiyetle iktidarlı kimseler oldukları için emirlerinde asker, polis, cellât... gibi yardımcılar vardır. Bazı şahıslar çift karakterli olup her iki tarafa yardım edebilirler: hayvanlardan tilki, insanlardan koca­ karı, olağanüstü varlıklardan dev, bunların tipik örnekleridir.

3. Çevre: Anlatıcı mahsullerin zeminini teşkil eden canlı ve cansız

çevrelerde en çok mahaliîlik rengi görülüyor. İncelediğimiz parçalar­ dan çoğunun çevresi köy ve köy dolaylarıdır. Kadınlarla çocuklardan alınan parçaların hemen hepsinde olay köyde ve dolaylarında, yetişkin erkeklerden derlenen parçaların çoğunda ise olaylar şehir ve kasaba­ larda geçiyor. Bana sebep olarak Mahmutgazili erkeklerin kadınlara ve çocuklara bakınca daha çok okumuş ve daha çok gezmiş olmaları gösterilebilir. Köylü kadın ve çocuklar, şehir ve kasabaları görmedik­ leri için öğrendikleri parçaları çevre yönünden mahallîleştirmiş olma­ lıdırlar.

Bazı parçalarda belli şehir ve kasabaların adları geçiyor. Bu isim­ ler: İstanbul, İzmir, Aydın, Denizli, Manisa, Erzurum, Akşehir, Dinar, Bodrum gibi anlatıcılara malûm olan yerlerin adlarıdır. Birçok parça­ larda çevrenin şehir olduğu açık söylenmez; bazı karinelerle anlaşıla­ bilir. Şehir evleri iki katlı ve büyük olarak tasvir edilir. Bu evlerin iç döşemeleri köy zenginlerinin evlerinden farksızdır. Çevresi şehir ve kasaba olan parçalarda hükümet daireleri, kahve, han, hamam, pazar yeri, dükkânlar, minareli camiler vardır; bazılarında misafir odaları da görülür.

Çevresi köy olan parçaların olayları daha ziyade fakir kimselerin evlerinde geçer. Anlatıcı mahsullerdeki köylerin ve dolaylarının durum­ ları, Mahmutgazi'nin ve çevresinin tabii ve sosyal durumuna hemen ayniyle benziyor. Kahramanların gezip dolaştıkları yerlerin tabiat deko­ ru da umumiyetle bilinen şekillere irca edilmiş gibidir. Olağanüstü var­ lıkların oturdukları saraylar ıssız yerlerde, kuyu dibinde ve deniz ortasında olmakla beraber gerçektekilerden pek farklı değildir.

Canlı çevrenin teşekkülü de aşağı yukarı Mahmutgazi çevresindeki gibidir. Ev halkı, komşular, köy ve şehirlerde, kırda bayırda rastlanan insanlar, evcil ve yabanî hayvanlar, çeşitli bitkiler, anlatıcıların kendi

(9)

MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATI 7S

çevrelerindekilere hemen ayniyle benzemektedir. Hattâ anka kuşunun leylek olduğunu, şahmeranın yılan olduğunu görüyoruz. Canlı çevrede insan unsuru önemli yeri tutuyor ; sonra sıra ile evcil hayvanlar, yaban hayvanları ve bitkiler geliyor.

4. Yaşayış; İncelediğimiz parçaların belli bir zamana bağlılıkları

yoktur. Menkabelerle bazı fıkralardaki zamanı ima eden sözler de çok müphemdir. Olayların çoğu bahar ve yaz gibi sıcak mevsimlerde ve gündüz cereyan ediyor. Çok zaman hava açık oluyor, pek nadir ola­ rak ta kıştan ve geceden bahsolunuyor. Bu hal ile Mahmutgazi halkının hayatı arasında aşağı yukarı bir benzerlik vardır. Orada dahi kışlar ve geceler durgun geçer; hattâ kışın düğün bile yapılmaz.

Bu parçalarda çocuklar büyür, ihtiyarlar ölür; fakat genç kahra-manların murada ermeleri için âdeta zaman durur, onlar kocamazlar. Saat kavramı, vaktin tâyini için kullanılan terimler Mahmutgazi köyün-dekinin aynidir.

Yapılan işler, insanlar arasındaki iş bölümü ve dayanışma, şehir ve kasabaların ve pazar yerlerinin genel görünüşleri Mahmutgazi çev­ resindekilerden hiç farklı değil. İşlerde kullanılan âletler ve tatbik edilen usuller, anlatıcıların kendi kullandıkları aletler ve tatbik ettikleri usuller gibi. Pek seyrek olarak ok ve yay gibi eski silâh­ lardan bahsolunuyor, İstihsal edilen ürünler, hep köylü tarafından bilinen ve istihsal edilen şeyler. Alış verişte kullanılan ölçüler arasında hem arşın, okka, sarı lira gibi eskileri, hem metre, kilo, kâğıt lira gibi yenileri, hem de avuç, yük, doğram gibi köylüce çok kullanılan mahallî ölçüler vardır.

Evlenme, kadın ve erkek için arzu edilen birşey olarak görülüyor. Evlenme usulleri, doğum, çocukların kıymetli oluşu, çocuk bakımı ve eğitimi, ailenin idaresi, aile içindeki fertlerin münasebetleri, komşuluk münasebetleri, hastalık ve ölüm karşısındaki davranışlar, ev işleri, yeni­ len içilen, giyilen şeyler, ev döşemesi, türlü eşya ve aletler, türlü top­ lantılar, arkadaşlık münasebetleri, yardımlaşma şekilleri, oyun ve eğlen­ celer, din, inanışlar, halk ve hükümet münasebetleri - biraz mübalâğalı tarafları bir yana bırakılırsa — gerçekte yahut yakın tarihlerde olan-ların hemen ayni.

5. Anlatış, şekil ve dil: Anlatıcı mahsuller ya büsbütün boş za­ manlarda, yahut fazla dikkat istemeyen ve gürültüsü olmayan işleri yaparken söylenir. Ya büyükler küçüklere söyler, yahut küçükler kendi aralarında söyleşirler. Yetişkin erkekler birbirlerine daha çok fıkra söylerler. Karşılıklı masal söyleşmeye "masal sürtüşmek,, te denir. Sıra ile masal söylenirken arada masal bilmeyenler olursa kısa bir tekerle­ me söyliyerek sıralarını savmıya çalışırlar. İsteksiz masalcılar da aynı usule başvururlar.

Anlatıcı mahsullerin hemen hepsi, başkasından duyulan bir olayı hikâye eder gibi anlatılır. Fakat bazı yerlerini gözüyle görmüşcesine

(10)

anlatarak monotonluğu kıranlar ve parçaya canlılık, kıvraklık verenler de oluyor. Pek az olmakla beraber, bazı parçaları da anlatıcılar kendi başlarından geçmiş olaylar gibi anlatıyorlar. Bu parçalarda tekerleme karakteri vardır.

Başlangıç tekerlemesinden sonra dinleyicinin gözleri önüne hayatın herhangi bir yönünden bir pencere açılıyor. Bu pencereden olay kah­ ramanlarının görünüşleri çok çeşitlidir: sepet ören, odun kesen, ezan okuyan... gibi. Hemen bütün olaylar birtakım tesadüflerin eseri imiş gibi gösterilir. Bu suretle neticeler sonuna kadar gizli tutulur ve dinleyici­ nin alâkası daima uyanık kalır. İnsan fiillerinin Allah tarafından idare edildiğine ve alın yazısının bozulmazlığına ait olan inanışların da bu meselede tesiri olsa gerektir.

Olaylar zaman sırasına göre dizilir. Anlatışta teferruata girişilmez. Küçükler birden büyürler, yollar çabuk tükenir, zamanlar çabuk

geçi-verir. Olaylarda gerçeğe uygunluk ve mantık aranmaz.

Masalcıdan masalcıya olduğu gibi, kadın, erkek ve çocuklar ara­ sında dahi bazı anlatış farkları vardır. Bilgisi ve örgüsü fazla olanlar, anlattıkları parçaları zenginleştirirler. Okumuş kimseler yazılı geleneğin tesiri altındadırlar. Anlattıkları parçaları modern hikâyelere yaklaştı­

ranlar bile vardır. Kadınlar daha çok sözlü geleneği muhafaza ediyor­ lar. Çocuklar, anlattıkları parçaları az çok bozuyorlar; kendi anlayışla­ rına ve mantıklarına uyduruyorlar.

İncelediğimiz parçaların hepsi mensurdur. Yalnız iki hikâyede ve bir menkabede manzum parçalar yar. Başlangıç tekerlemelerinde ve bazı klişelerde az çok nazım karakteri varsa da pek iptidaî bir durumda­

dır. Masallarda rastlanan kısa kısa manzum parçalar dahi öyledir. Mensur kısımlarda cümleler kısadır. Cümle kuruluşları çeşitlidir : çoğunda yük­ lemler sona gelmekle beraber, derece derece başa doğru geldiği de görülür. Tekrarlar pek çoktur. Atasözleri çok az geçer. Okumuş kim­ seler yabancı kelimeler de kullanırlar. Kadın ve çocukların anlatış­ ları daha katkısızdır. Hele okul görmemiş yerli kadınların anlatış­ ları büsbütün duru türkçedir. Genel konuşma dilinden düşmüş birtakım türkçe kelimeler ve birçok mahallî sözler ve tabirler bu parçalarda mevcuttur.

Beşinci Fasıl: Sınıflama ve karşılaştırmalar

Sınıflama: İncelediğimiz 158 parçanın 4 ü menkabe, 4 ü halk

hikâ-yesi, 105 i masal ve 45 i fıkradır. Köy halkı umumiyetle menkabeleri olmuş vakalar diye kabul ediyor; fakat hikâyeleri ve fıkraları masallardan pek ayırdetmiyorlar.

Menkabeleri daha çok kadınlar biliyor ve söylüyorlar; buna kar­ şılık fıkraları da erkekler biliyorlar ve bunların masaldan biraz farklı olduğunu kabul ederek "hikâye,, diye adlandırıyorlar. Kadınlar Nasrettin Hoca fıkralarını dahi masal diye anlatıyorlar. Yetişkin

(11)

erkek-MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATI 77 lerin anlattıkları masalların çoğunda - kahraman, erkektir. Kadınlardan

Ve çocuklardan derlenen masalların yarısında esas kahraman hayvanlar, diğer yarısında ise kadınlar ve çocuklardır. Bu hal, her cinsin ve her yaşın kendi durumuna uygun masalları daha fazla beğenip öğrendik­ lerine delildir. Masalların sınıflamasını yaparken hem kahramanlarının insan, hayvan veya olağanüstü varlık oluşları, hem de umumî karak­ terlerinin realist veya olağanüstü oluşu göz önünde tutuldu. Kahramanı insan olan masallar mevcudun yarısını, realist masallar üçte ikisini teşkil ediyor. Fıkraları,: bağlı oldukları tiplere göre sınıfladık. Bunlar içinde Nasrettin Hoca fıkralariyle, hoca ve kadı fıkraları göze bata­ cak kadar çoktur. Daha sonra hırsız ve Bektaşi fıkraları geliyor. Bektaşi fıkralarının çoğu muvakkat olarak Mahmutgazi'de bulunan Denizlili bir semerciden derlenmiştir. Mahmutgazi halkı sünnî olduğu için burada Bektaşi fıkralarını bilen çok azdır. Köylü halkı en çok meşgul eden, hırsızlar, hocalar ve kadılar olduğu için bu nevi fıkra­ ların köyde çok oluşu tabiî görülür. Nasrettin Hoca fıkraları ise zaten memleket çapında yaygındır.

Genel Karşılaştırmalar: Bu kısımda Mahmutgazi mahsulleriyle

Türkiye'nin muhtelif köşelerinden derlenmiş 343 parçayı konu, şahıslar ve örgü yönünden karşılaştırdık. Daha ziyade köy, şehir, kasaba ve bölge farklarını belirtmeye çalıştık. Köy ve şehir masallarında konu bakımından esaslı bir fark görülmüyor. Fakir-zengin, zayıf-kuvvetli münasebetlerini konu edinen parçaların mevcutlara nispeti köy ve şehir masallarında aşağı yukarı bir denklik gösterdiği halde padişah, bey, ağa, hâkim çocuklarının aşk maceralarını anlatan parçaların nis­ peti şehir masallarında artıyor.

Şehir ve kasabalardan derlenmiş masallar içinde kahramanı hayvan olanlara pek seyrek rastlanıyor; halbuki köy mahsullerinde bunların sayısı önemlicedir. Bütün mahsullerde esaslı kahramanlar gençler ve fakir şahıslardır. Köy mahsullerinde istihsalle uğraşanlar, şehir ve kasaba mahsullerinde tüccar ve zanaatçılarla memurlar, serbest mes­

lek sahipleri, işçi ve dilenciler çok. Yörük ve Yahudi tipine batı Ana­ dolu mahsullerinde, harami tipine şehir mahsullerinde daha çok rastla­ nıyor. Şehir mahsullerinde çok görülen cazıkarının köy mahsullerinde kocakarı oluşuna, Hızır'ın da derviş oluşuna şahit oluyoruz. Bu hal bize köylü halkın masalları realistleştirmeye daha çok temayüllü olduklarını anlatıyor.

Derviş, kanlı gömlek, ağaç... gibi bazı motiflerin köy ve şehir mahsullerinde yaygın olduklarını, bazı motiflerin en çok köy mahsul­ lerinde bulunduğunu (gurbete kazanmaya gitmek, aşar alıp batırmak, küp içine sallanmak... gibi); bir kısım motiflerin daha ziyade şehir mahsullerinde bulunduğunu (vapurun batmasiyle iflâs, karalar giyerek, sarayı siyaha boyayarak matem tutmak... gibi) görüyoruz. Bazı mo­ tiflerin de bazı bölgelerde çok kullanıldığını gösteren belirtiler var.

(12)

Meselâ: yeri kazarken bir küp altın bulup zenginleşmek motifi Mah­ mutgazi mahsullerinde pek çok olduğu halde diğer bölgelerin masal­ larında ya hiç yok, yahut pek seyrektir.

Örgü yönünden de köy, şehir ve bölgeler arasında bazı farklar var: Başlangıç tekerlemelerine mahallî isimler ve yer adları girmiştir. Bitim klişelerinin bölgelere göre tipleştikleri görülüyor (İstanbul'da: onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine; Sivas'ta: yiyip içip muratlarına geçmişler; Mahmutgazi'de : şimdi yanlarından geldim). Büyük şehirlerin mahsullerinde olayların zemini en çok şehir ve kasabalardır. Küçük kasaba mahsullerinde yarısı köy ve kır, yarısı şehir ve kasabadır. Köy mahsullerinde ise çev­ resi sırf şehir ve kasaba olan parça sayısı nispeten azdır. Şehir ve kasaba mahsullerinde buralara mahsus dekor, köy mahsullerinde ise köy ve kır dekoru daha iyi canlanıyor. Batı Anadolu'dan derlenmiş mahsullerin dekoru Mahmutgazi mahsullerinin dekoruna daha çok ben­ ziyor. Her bölgenin anlatıcı mahsulünde az çok o bölgedeki yer adları geçiyor. İstanbul, Mısır... gibi büyük yerlerin isimlerine her bölgenin mahsullerinde rastlanıyor. Hem köy, hem şehir mahsullerinde ağaç ve su boldur. Deniz kıyısındaki yerlerin mahsullerinde deniz daha çok ve vuzuhludur; diğerlerinde hem az, hem vuzuhsuzdur. Köy mahsulle­ rinde gerek kahraman olarak, gerekse çevre olarak çok hayvan bulun­ duğu halde şehir mahsullerinde bu unsur azdır.

Gerek köy, gerek şehir mahsullerinde olayların zamana bağlılığı gevşektir. Her bölgenin kendi ölçüleri anlatıcı mahsullere giriyor. Yi­ yecek, giyecek, süs eşyası, türlü aletler, nakil vasıtaları bakımından köy ve şehir mahsulleri arasında önemli farklar var. Köy mahsullerine iş hayatından sahneler girdiği halde şehir mahsullerinde bu sahneler pek az ve olanlarda müphemdir. Köy mahsullerinde evlenme daha ziyade ekonomik temele dayandığı, sevişmeye pek yer verilmediği hal­ de, şehir mahsullerindeki evlenmelerde sevişme ön plâna geçer. Kısaca, her mahallin yaşayışından ve geleneklerinden anlatıcı mahsullere bir­ takım unsurların girdiğini gösteren deliller vardır.

Varyant karşılaştırmaları: Varyant karşılaştırmalarında, evvelce

işaret ettiğimiz :43 parça malzemeden başka, Prof. A. Caferoğlu'nun çeşitli bölgelerden derleyip yayımladığı malzemeden de faydalandık. Çok uzun süren ve yorucu olan bu karşılaştırmalardan elde ettiğimiz esaslı neticeler şunlardır:

1. Süleyman Çelebi'nin Mevlût kitabındaki manzum "Geyik„ des­ tanından mensur bir geyik hikâyesi çıkmıştır. Bu hikâyenin sonuna halk tarafından ayrıca bir halka ve bir ağıt eklendiğini görüyoruz.

2. Halk hikâyelerinden "Şah İsmail,, ile "Arzu ile Kanber,, hikâye­ lerinin bu çevrede daha çok bilindiğini, fakat bu hikâyelerin çok kısalmış olduklarını; bu çeşit hikayelerdeki manzum parçalardan

(13)

ma-MAHMUTGAZİ KÖYÜNÜN HALK EDEBİYATI 79 nilerin sağlam olarak durduklarını, koşmaların ise bozulduklarını veya büsbütün unutulduklarını tesbit ediyoruz.

3.Uzun ve entrikası bol olan "Emanetçi Hoca,, isimli masalın Çankırı'da bazı türküler eklenerek, şahıs ve yer isimleri maayyenleş-tirilerek ve birtakım söz doldurmalariyle daha fazla uzatılarak küçük bir halk hikâyesi haline getirildiğini görüyoruz.

4. Küçük varyant farkları, şahıs veya motiflerin azalıp çoğalma­ larından, değişikliğe uğramalarından, motiflerin sıra değiştirmelerinden, parçanın mahal unsuru kazanmasından veya bu unsuru kaybetmesinden, canlı veya cansız çevrenin değişmesinden, anlatıcılar tarafından halka­ larda yapılan uzatma veya kısaltmalardan doğuyor.

5. Bazı parçaların başından, ortasından veya sonundan bir kısım halkaların kopup düştüğü; bazı parçalara yeni halkalar eklendiği; bu suretle anlatıcı mahsullerin uzayıp kısaldığı ve derin bir şekilde fark­ lılaştığa görülüyor. Bazı parçalar arasında halka değişimi oluyor. Konu itibariyle birbirine benzeyen parçaların halkaları kolaylıkla birinden ötekine geçebiliyor. Halka düşmesi, eklenmesi veya değişimi suretiyle meydana gelen varyantlar birbirinden hayli uzaklaşmış durumdadırlar. Aslî halkaların sayısı büsbütün azalınca artık yeni bir hikâye meydana geliyor.

6. Anlatıcı mahsullerden kopan bazı halkalar, ya oldukları gibi yahut bir parça uzayarak müstakil hikâyeler haline geliyorlar. Bunlar­ dan fıkra haline gelenler fazla değişikliğe uğramıyor; masal haline gelenler ise başlarına, sonlarına belli klişeleri alarak uzayorlar.

7. Birtakım fıkraların birbirine eklenerek uzadıklarını görüyoruz. Nasrettin Hoca fıkralarından üç tanesi birbirine ulanmış ve aşağı yu­ karı masal karakteri gösteren bir parça meydana gelmiştir. Bazı ma­ sallar veya fıkralar da diğer masallar içine bir halka olarak katıla­ biliyorlar.

8. Muhtelif masallardan kopmuş halkaların birbirine eklenerek yeni masallar meydana getirdikleri oluyor. Bir kısım masallar da ayni konu­ ların başka motiflerle işlenmesi suretiyle meydana getirilmişlerdir.

(14)

(Legenden, Erzâhlungen, Mârchen, Schwânke) Von Dr. Mehmet Tuğrul

(Zusammenfassung)

Es bestand der Plan, das gesamte Erzahlungsgut des Dorfes Mahmut - Gazi zu sammeln, die Lagerung dieses Materials innerhalb der natürlichen und sozialen Bedingungen des Dorfes zu untersuehen und so eine Monographie der Volksliteratur von Mahmut - Gazi zu schreiben. Es gelang mjr, 158 Leğenden, Erzâhlungen, Mârchen und Schwânke, 401 Lieder, Diehtungen und Reime und 59 Râtsel zu sammeln. Da es sich als unmöglich herausstellte, ein so grosses Material eingehend im Rahmen einer einzigen Untersuchung zu bear-beiten, beschrânkte ich mich mit Zustimmung meines Lehrers, Prof. P. N. Boratav, auf die Verarbeitung der 158 Stücke erzâhlender Literatür; das restliche Material soll spâter vorgelegt werden.

I.

Das Dorf Mahmut - Gazi gehört zum Bezirk Çal im Gouvernement Denizli und liegt am Uebergang der Çökelez - Berge in die Baklan-Ebene, nahe der Chaussee Çal -Denizli. Es ist von der Chaussee 11/2,

von der Bezirksstadt ,7, von der nâehsten Eisenbahnstation 25 km entf-ernt und soll einst von einem 'Mahmut Gazi' aus Horasan (Iran) gegründet worden sein. Auf dem Dorf-Friedhof gibt es zwar noch eine Türbe des Mahmut Gazi. aber diese trâgt keinerlei Inschrift öder Datum,

Das Dorf besteht aus drei Vierteln, zwischen denen ein grosser Friedhof ist. Durch den Friedhof fliesst ein kleiner Bach. Friedhof und Bach verhindern ein Zusammenwachsen der einzelnen Dorfteile.

Das Dorf hat 865 Einwohner, 428 Mânner und 437 Frauen. Volks-zâhlungen zeigen, dass die Bevölkerung im Anwachsen ist. Man heiratet früh, von allem die Frauen. Mit Ausnahme von Kranken gibt es keinen, der sein Leben als Junggeselle verbringt. Es kommt zwar noch vor, dass bei der Eheschliessung nur die religiöse Zeremonie vorgenommen wird und die bürgerliche Eheschliessung auf spâter

ver-schoben wird, jedoch selten. Mehr - Ehe war schon früher selten und trat eigentlich nur in Fâllen von Kinderlosigkeit öder Krankheit der ersten Frau auf. Fast 70 % der Bevölkerung kÖnnen Lesen, jedoch sind noch die Mehrzahl der Frauen Analphabeten. Wirtschaftsgrund-lage des Dorfes ist Landvvirtschaft und Schafzucht. Weniger wichtig şind Berufe wie Landarbeiter, Beamter, Kaufmann, Handwerker.

(15)

82 MEHMET TUĞRUL

Gesellsehaftlicher Aufbau: Das Dorf hat 191 Hâuser, in denen

mindestens eine, höchstens elf Personen leben (durchschnittlich 4, 53). İn einem Hause leben Blutsverwandte zusammen, vorwiegend Ver-wandte von der Seite des Mannes. Jedes Haus kann als wirtschaft-liche Einheit angesehen werden. Grosse Familienverbânde beginnen sich aufzulösen; so lebt nur in 16 von 191 Haushalten mehr als ein Ehepaar. Die Leitung des Haushalts übernimmt der Mann; nur wenn

kein Mann vorhanden ist, leitet eine Frau das Haus, wobei ihi ihr Vater, ihre Brüder öder Schwâger beistehen (16 Haushalte in Mahmut-Gazi).

Wirtschaftsleben: Zum Dorf Mahmut-Gazi gehören rund 3000

Hektar Land, von denen rund 1750 ha landwirtschafrlıch nutzbar sind. Die Grundstücke sind durch Erbteilungen sehr klein geworden, 4/5 aller Grundstücke sind kleiner als 5ha. Obwohl es im Dorf kaum jemanden gibt, der ganz ohne Land ist, reicht doch der Boden bei der jetzigen Wirtschaftsform nicht aus, sodass ein Bevölkerungsab-fluss stattfindet. Die Felder werden aile 3 Jahre einmal bestellt.

Die Gerâte sind primitiv; zwar haben vierrâdriger Wagen und Eisenpflug schon Eingang gefunden, aber neben ihnen gebraucht man noch den Bauernkarren und den Holzpflug. Mâh- .und Dreschmaschi-nen werden nicht vervvandt, auch andere moderne landwirtschaftliche Methoden. wie Düngung, Saatgutzucht, Schâdlingsbekâmpfung_ sind noch unbekannt. Die Arbeitsteilung geht nach Geschlecht und Alter vor sich; im allgemeinen versieht jeder Haushalt seine Arbeiten selbst, nur in Zeiten besonderer Arbeitsüberlastung nimmt man Arbeiter dazu, also vor allem in der Erntezeit.

Es werden Weizen, Gerste, Platterbsen, Leinvvand und Weintrau-ben produziert, die unverarbeitet und ohne Verkaufsorganisation auf den Mârkten von Çal öder Denizli verkauft werden. Die Dinge für den Hausbedarf wie Traubensyrup (Pekmez), Essig, Eingelegtes, Tar­ hana (Suppenpulver aus Mehl, Yoghurt, Tomatensaft) werden von den Hausfrauen in primitiver Weise selbst hergestellt.

Obwohl Mahmut-Gazi mein Heimatdorf ist, war es nicht leicht, das Materiâl aufzunehmen. Der Grund dafür ist, dass die Bevölkerung sich vor der Regierung fürchtet: da Zauberheilungen durch Beblasen und die arabische Schrift verboten sind und unter Strafe stehen.an* dererseits aber die miteinander Befeindeten sich gegenseitig deswegen denunzieren, ist die Bevölkerung ângstlich geworden. Daher begann ich meine Arbeiten zunâchst bei meinen Vervvandten und erweiterte dann allmâhlich den Kreis meiner Tâtigkeit. Trotz allem aber gab es Personen, von denen es mir unmöglich war, Materiâl zu bekommen.

75 Personen teilten , mir Angaben mit, davon 17 Frauen; die Gewâhrsleüte standen im Alter von 5 bis 83 Jahren; die Kinder waren

(16)

ebenso zuverlâssige Quellen wie die Erwachsenen, nur durfte man sie - wenn sie sich an Einzeiheiten nicht mehr erinnern konnten - nicht bedrângen,,da sie sonst sofort durch Erfindung ergânzten. 57 Gewâhrs-leute sind Einheimische, die im Dorfe leben, die übrigen Zugewan-derte öder Einheimische, die jetzt wo anders leben. Die beste Quelle war eine Frau von 57 Jahren, die 60 verschiedene Stücke kannte. Der beste Mârchenerzâhler war ein Mann, von dem ich 20 Mârchen und Schwânke erhielt.

Die Gewâhrsleute wissen meist nicht mehr, von wem und wo sie ihre Kenntnisse bekommen haben, Soweit sie sich erinnern können, erfuhren sie die Hâlfte von ihren eignen Verwandten, den Rest von Nachbarn öder Freunden. Sehr selten geht Material von Frauen auf Mânner öder umgekehrt über und auch das nur bei nahen Verwandten öder innerhalb derselben Familie. Meist ist unser Material innerhalb der Familie, öder bei Zusammenkünften im Dorf öder draussen öder bei der Arbeit tradiert worden (bei Hochzeiten, im Dorf - Versammlungs-raum, im Tee-Haus, auf dem Dreschplatz u. s. w.). Material, das ausserhalb des Dorfes kennengelernt wurde, stammt meist aus der Soldatenzeit. Auch Leute, die ins Gefângnis karnen, öder ausserhalb als Arbeiter, Beamten, Geistliche tâtig wâren, brachten neues Material ins Dorf zurück, aber auch dies stammt meist wieder von Bauern her, denn wo immer Bauern hingehen, schliessen sie sich wieder an Bau­ ern an. Das meiste fremde Material stammt aus nahe gelegenen Dör-fern öder aus der Bezirks-oder Gouvernementshauptstadt; nur ein Mârchen stammt von einem Meister aus Jugoslavien, 2 Lieder aus Kargamiş, eins aus Yozgat.

II.

56 der von uns gesammelten 158 Stücke behandeln die Beziehun-gen zwischen Reich und Arm, zwisehen dem Starken und dem Schwa-chen. 32 Stücke kritisieren soziale Begebenheiten und bestimmte Ty.pen, 16 erklâren bestimmte Brâuche, 15 erzâhlen Liebesabenteuer von Kindern von Padischahs, Veziren, Beys, Aghas öder Richtern. Die restlichen behandeln Râubertum, Diebstâhle, Betrügereien, ge-schlechtliche Beziehungen öder Beziehungen zwischen Zivilisierten und Wilden, Menschen und Tieren. 16 Stücke enthalten kein zuzammen-hângendes Thema, sondern berichten in Aneinanderreihung logisch unzusammenhângende, komische Erlebnisse von Menschen öder Tieren. Diese Stücke sind zu mehr als 80 % im Zusammenhang mit dem Dorf-leben.

in den Stücken treten.a) historische Persönlichkeiten, b) Typen, c) Wilde, d) Symbole, e) übernatürliche Wesen, f) Tiere auf. Sö finden wir in den Leğenden- und in manchen Schwânken allgemein bekannte historische Persönlichkeiten wie Mohammed, Ömer, Ali, Veys-el»Karani

(17)

84 MEHMET TUĞRUL

Fatma, Ayşe, Sultan Mahmut, Timurlenk, Nasrettin Hoca, Haccac-i Zalim u. a.. Dagegen werden in Mârchen und Schwânken die Perso­ nen meist mit ihren Titeln, wie Padischah, Vezir, Bey, Hoca ; öder ihrem Beruf, wie Bauer, Holzhacker, Müller, öder ihren Spitznamen wie Keloğlan, Midik, Varyemez, öder auch ihrer Religions - öder Volks-zugehörigkeit wie Unglâubiger, Jude, Albanier bezeichnet. Ein Teil der in Erzâhlungen, Mârchen und Schwânken vorkommenden histori-schen Persönlichkeiten entstammt Büchern, andere Namen werden vom Erzâhler neu hinzugefügt, um der Erzâhlung einen realistischeren An-strich zu geben, aber weder der Erzâhler noch die Zuhörer fassen diese Namen als vvirkliche Namen auf.

Die wichtigsten auftretenden Typen sind Leute vom Hof wie der Padischah, der Prinz, die Sultanin, öder 'der Soldat', der Henker. Fer-ner finden wir den Vezir, den Richter, den Gouverneur als Staatsbeam-ten, den Bey, Agha, Kaufmann, Hândler als reiche Personen, den Juden, Armenier, Unglâubigen(also Nicht - Muselmanen), den Teehâuswirt, den Müller, Schneider, Krâmer als Bürgertypen, den Bauern, Hirten, Jâger als Produzenten, schliesslich Leute ohne bestimmte Tâtigkeit wie 'ein Mann', 'ein Kahlkopf, 'eine Frau', 'ein Mâdchen', 'ein Kind' . . ö d e r Typen wie den Hoca, den Geizkragen, den Dieb, den Verführer, den Bektaşi.

Nur in drei Stücken tritt als Wilder, als Barbar der "Bergmensch,, auf. Als Symbole finden wie 'das Gute' 'das Böse'. Übernatür-liche Wesen sind der Derwisch, der göttÜbernatür-liche Ehevermittler, der Neger, Zwerge, Riesen, Engel, Feen, Teufel, böse Geister, Schlangenkönig, Phönix, fliegendes Pferd. An Tieren sind am beliebtesten solche, die es im Dorf gibt, öder die man kennt, wie Fuchs, Wolf, Bâr, Löwe, Affe, Katze, Hund, Rind, Esel, Hahn.

Nach Motiven lassen sich die Texte in folgende Gruppen aufteilen-. 1).Motive im Zusammenhang mit der Eheschliessung, 2) mit Schwan-gerschaft, Geburt, Abstammung, Namengebung, 3) mit Schlaf, Ohn-macht, Tod und Wiederauferstehung, 4) mit Reise und Wandersehaft, 5) mit Reichwerden, 6) mit Unglück, 7) mit Prüfung und Fragen, 8) Einschüchterung und Kampf, 9) mit Betrügereien, 10) mit Verstecken, 11) mit Nachrichtengeben und Empfangen von Botschaften, 12) mit Suchen und Finden, 13) Kennen und Kennenlernen, 14) mit Hinterhâl-tigkeiten, mit Einfâltigkeit, 15) mit Hilfe und Rettung, 16) mit Strafe und Rache, 17) mit Zahlensymbolik.

Motive, die mit Kennenlernen und Verlieben zusammenhângen, treten meist in Stücken auf, die die Abenteuer von Kindern der Oberschicht erzâhlen. in den Heirats-Motiven sind Spuren vom Glau-ben an Determinismus deutlich fühlbar. Die Geburts - und Abstam-mungsmotive sind hâufig übernatürlichen Charakters und befinden sich am Anfang der Mârchen öder vor wichtigen Episoden. Auch ein

(18)

grosser Teil der Wanderschafts-Motive, sowie der Motive, die mit Betrügereien, Nachricht erhalten zusammenhângen, stehen am Anfang der Mârchen öder einzelner Episoden. Dagegen dienen Motive von Schlaf, Ohnmacht, Tod, Unglück, Verstecken zum Verbinden einzelner Vorgânge im Mârchen. Prüfungs - und Kampfmotive hemmen öder be-enden den> Ablauf. Motive über Suchen und Finden, sowie auch man-che der Betrügerei-Motive finden sich an den Stellen, wo einzelne E-pisoden aneinandergefügt sind und verbinden diese miteinander. Motive die mit Kennenlernen und Erkennen, Hilfe und Rettung zusammenhân­ gen, sowie auch einige der Motive über Nachrichten dienen zum Lö-sen der Verknotungen und damit zur Fortführung öder Beendung der Handlung. Aile Bestrafungen und Racheakte, sowie manche der Motive, die mit Reichwerden zusammenhângen, stehen am Ende der Erzâh-lungen odgr mindestens von Episoden. Die Motive über Einfâltigkeit und Hineinfallenlassen geben den Erzâhlungen eiri spasshaftes Element und beleben meist die Kâmpfe des Schwachen gegen den Starken.

Die Erzâhlungen werden normalerweise mit einem "Tekerleme,, öder einigen formelhaften Worten eingeleitet. Dann beginnt die eigent-liche Erzâhlung, nachdem kurz die Helden vorgeführt sind. in lângeren Stücken werden die einzelnen Vorgânge zu fast selbstândigeîi Einheiten, "Ringen,, einer Kette, zusammengefasst.

Solche 'Ringe' können je nachdem aus ihrem ursprünglichen Zusam-menhang genommen werden und an andere Stücke angefügt werden, öder aber auch sich zu einer selbstândigen Erzâhlung erweitern. Die meisten der uns vorliegenden Stücke bestehen aus 1-3 Ringen; solche aus mehr als 4 Ringen sind sehr selten. Schwânke und Tiermârchen bestehen meist nur aus einem Ring, dagegen haben Mârchen vorwie-gend mehr als einen Ring. Die Bindung den einzelnen Ringe arieinander kann fester öder lockerer sein; sehr hâufig hângen sie in der Form Ursache-Wirkung, Aktion-Reaktion miteinander zusammen, und dann

lâuft die Handlung entweder in der gleichen öder entgegengesetzten Richtung fort. in Fâllen, wo die Bindung locker ist, werden die einzelnen Ringe in âhnlicher Form hintereinander angereiht, öder einfach ohne weiteres aneinandergesetzt.

Von unseren 158 Stücken sind 2 am Schluss unvollstândig und 6 enden mit einer Katastrophe, die übrigen 150 aber in positiver Form, sei es, dass der Held reich wird und seine Wünsche ihm erfüllt över­ den öder er aus Not befreit wird, sei es, dass die Bösen bestraft werderi. Mârchen enden of t mit Heirat öder Erreichung der Wünsche,

wâhrend die meisten Schwânke mit Bestrafung der Bösen öder einer Moral enden. Am Schluss von Mârchen und Erzâhlungen folgen noch kurze Formeln, die andeuten, dass das Mârchen zu Ende ist, dass man es nicht als wahr betrachten möge; Leğenden, Schwânke und kurze Tier­ mârchen haben keine solchen Schlussformeln.

(19)

86 MEHMET TUĞRUL

Als Helden treten im Mârchen a)sympathische Helden auf und b) solche, die bekâmpft werden. Die sympathischen sind, wenn es Tiere sind, die sçhwachen, wenn es Menschen sind, meist Jünglinge öder Kinder; Erwachsene sind immer schwach öder unschuldig öder sie nehmen Rache öder erteilen eint Moral.

Die Helden, die man bekâmpft, sind in Tiergeschichten die starken Tiere, in Geschichten zwischen Tieren und Menschen meist die Tiere, bei Kâmpfen zwischen verschiedenen Menschen der Padischah, der Agha, Bey, Jude, Hoca, Richter, Vater, Mutter, Stiefmutter, Pflegemutter, âlterer Bruder, Nebenfrau, Dieb, also immer Leute, die stârker sind öder im Unrecht sind. So sind also sympathische und unsympathische Helden deutlich voneinander nach Alter, Reichtum, Charakter und sozialer Stellung geschieden. Negative Typen sind auch die Riesen und 'das Böse'; die Zielscbeiben des Spottes sind vor allem der Ho(^a und der Richter.

Die sympathischen Helden haben viele Helfer : 'die alte Frau', die Frauen öder Töchter der unsympathischen Helden, Hirten, Bauern, Jâger, Wanderer. Auch von den übernatürlichen Wesen sind Dervvisch, Phönix, Schlangenkönig und andere mit Vorliebe HeJfer. Da die negati-ven Typen meist an der Macht, sind, so untersteheri ihnen böse Helfer in Geştalt von Polizei, Soldaten öder Henkern.

Die Umwelt, die im Erzâhlungsgut auftrittt, zeigt vor allem lokale Fârbung; so ist in der Mehrzahl der untersuchten Stücke die Umwelt das Dorf öder seine Umgebung. Bei Stücken, die von Frauen öder Kindern erzâhlt wurden, spielt die Handlung überwiegend im Dorf • öder beim Dorf; bei Stücken aus dem Mund von erwachsenen Mânnern in der Stadt. Der Grund dafür mag sein, dass die Mânner in Mahmut^ Gazi gebildeter sind als Frauen und Kinder, und mehr herumgekom-men sind. Da die Frauen und Kinder nie die Stadt gesehen haben, haben sie auch die Umwelt des Mârchens dem eignen Lokalkolorit angepasst.

in manchen Mârchen treten Stadt-ünd Ortsnamen auf, wie istanbul, İzmir, Aydın, Denizli....; sehr hâufig aber wird nicht gesagt, dass das Mârchen in einer Stadt spielt, sondern lâsst sich nur erschliessen. Die Stadthâuser denkt man sich gross und zvveistöckig. Ihre ınnen-einrichtung aber ist nicht anders als die eînes reichen Bauernhauses.

Wenn die Umvvelt das Dorf ist, so spielt die Handlung mehr in den Hâusern von armen Bauern. Die Dörfer und deren Umwelt im Mârchen sind fast ganz genau so, wie sie in Mahmut-Gazi und Umge­ bung wirklich sind.

Die Palâste der übernatürlichen Wesen denkt man sich in öden Gegenden, auf dem Grund von Brunnen öder mitten im Meer, trotzdem aber sind sie sonst nicht sehr verschieden von den Bauten der

(20)

Auch die belebte Umwelt des Mârchens gleicht der von Mahmut-Gazi: das Hausvolk, die Nachbarn, Fremde, Haus- öder wilde Tiere und Pflanzen sehen so aus, wie sie in der Umwelt des Erzâhlers aussehen ; ja, wir merken sogar, dass der Phpnix einem Storch, der Schlangenkönig einer Schlange gleicht.

Die Mârchen spielen meist in derwarmen jahreszeit und am Tage; das Wetter ist meist schön; Winter öder Nacht treten kaum je auf. Auch dies entspricht wieder dem Leben in Mahmut-Gazi, wo der Winter und die Nâchte ereignislos vergehen. Man macht ja im Winter noch nicht einmal eine Hochzeit! Kinder werden alt, alte Leute sterben, aber ein jüngling altert nicht, bis er sein Ziel erreicht hat, für ihn scheint die Zeit stillzustehen. Die Arbeiten und die Arbeitsteilunğ im Mârchen, das Bild, das von der Stadt und den Mârchen gegeben wird, unterscheidet sich in Nichts von den Zustânden in Mahmut-Gazi. Die Mârchenhelden benutzen dieselben Gerâte in derselben Weise wie der Erzâhler auch. Auch Hochzeitsbrâuche, Geburt, Wertschâtzung der Kinder, Leitung des Haushalts, nachbarschaftliche Beziehungen u. s. w. sind - abgesehen von kleinen Übertreibungen - genau so im Mârchen wie heute* öder vor kurzer Zeit noch in Wirklichkeit.

Das Erzâhlungsgut wird entweder in Freizeiten öder bei Arbeiten, die keine besondere Aufmerksamkeit erfordern und keinen Lârm ent-falten, vorgetragen. Entvveder erzâhlen die Alten den Jungen, öder die Jungen unterhalten sich untereinander. Erwacbsene Mânner erzâhlen sich am liebsten Schwânke.

Man erzâhlt die Geschichten fast immer so, als handele es sich um einen Vorfall, den man von jemanden gehört habe; manche Erzâhler aber unterbrechen diese Monotonitât dadurch, dass sie tun, als hâtten sie manches mit eignen Augen gesehen, ganz selten tun sie sogar, als hâtten sie es selbst erlebt. Solche Stücke sind dann meist in Form eines Tekerleme.

Die einzelnen Vorgânge werden in ihrer zeitlichen Aufeinanderfolge erzâhlt, ohne dass man aber dabei in Einzelheiten geht: Kinder wach-sen ganz plötzlich, die Zeit vergeht schnell. Bei den einzelnen Vorfâllen kommt es auf Realismus und Loğik nicht an. So wie nicht aile Erzâhler gleich sind, so gibt es auch Unterschiede zwischen Erzâhlern, je nachdem sie Frauen, Mânner öder Kinder, sind. im Allgemeinen bereichern Leute mit grösserer Bildung ihre Erzâhlungen; Leute, die lesen können, stehen unter dem Einfluss der schriftlichen Tradition. Es kommt sogar gelegentlich vor, dass Erzâhler ihre Geschichten an moderne Novellen anzugleichen versUchen.

Dagegen hângen Frauen getreuer an der mündüchen Tradition; Kinder verstümmeln ihre Geschichten hâufig und passen sie ihrem Niveau und ihrer Logik an.

(21)

88 MEHMET TUĞRUL ' . Sâmtliche untersuchten Stücke sind in Prosa geschrieben, nur in 2 Erzâhlungen und einer Leğende treten gereimte Partieen auf. Die einleitenden Tekerleme und manche der Einleitungsformeln haben eine ganz primitive dichterische Formung. Auch kurze gereimte Partieen in Mârchen sind âhnlich primitiv. Die Prosa besteht aus kurzen Sâtzen mit vielen Wiederholungen. Sprichwörter sind sehr selten. Gebildete bringen Fremdworte, Frauen und Kinder viel vveniger; besonders Frauen, die nicht die Schule besucht haben, sprechen ein fast ganz reines Türkisch.

Die von mir untersuchten 158 Stücke zerfallen in: 4 Leğenden, 4 Volkserzâhlungen, 105 Mârchen, 55 Schwânke. Die Bauern betrachten die Leğenden als historisch; Volkerzâhlungen und Schwânke aber sind für sie nicht viel anderes als Mârçhen. Leğenden werden mehr von Frauen erzâhlt und gekannt, Schwânke dagegen von Mânnern.

Man unterscheidet die Schwânke von den Mârchen (masal), indem man .sie als "hikâye,, (Erzâhlung) bezeichnet.

Meist ist der Held in Mârchen, die ein Mann erzâhlt, ebenfalls ein Mann; in Mârchen, die Frauen erzâhlten, ist der Hauptheld ein Tier (50%) öder eine Frau öder Kind. Dies zeigt, dass jedes Geschlecht und Alter Mârchen vorzieht, die ihm selbst nâherştehen.

in 50 °/0 der Mârchen ist der Held ein Mensçh; 2/3 der Mârchen

sind realistische Mârchen, d. h. ihr allgemeiner Charakter ist realistisch und nicht übernatürlich.

III.

Wir verglichen die Stücke aus Mahmut-Gazi mit 343 anderen aus verschiedenen Teilen der Türkei nach ihrem Thema, ihren Personen und ihrem Aufbau. Es kam uns dabei darauf an, den Unterschied Dorf-Stadt sowie lokale Unterschiede festzustellen. Demnach unter-scheiden sich Dorf-und Stadtmârchen nicht grundlegend. Nur wâhrend das Thema der Beziehüng zwischen Arm und Reich, Schwachem und Starkem in Stadt-und Dorfmârchen annâhernd gleich oft behandelt wird, sind Stückii, die die Liebesabenteuer der Kinder von Padischahs, Beys, Aghas öder Richtern behandeln, in den Stâdten hâufiger.

in Stadt-Mârchen ist nur sehr selten der Hauptheld ein Tier, in Dorf-Mârchen dagegen ziemlich hâufig. Immer sind die Haupthelden jung, aber in den Dorf-Mârchen treten mehr die produktiven Berufe auf, in den Stadt-Mârchen mehr Kaufleute, Handvverker, Beamten, Angehörige freier Berufe, Arbeiter, Bettler. Der.Typ des nomadisierenden Yörüken und der des Juden ist hâufiger in westanatolischen Mârchen; der Typ des Bandenhâuptlings mehr in Stadt-Mârchen. Ferner sehen wir, dass die in Stadt-Mârchen so hâufige Hexe auf dem Dorf zu einer 'alten Frau', der Heilige Hizir zu einem Derwisch wird. Wir entnehmen daraus, dass die Dorf-Mârchen stârkere Tendenz zum Realismus hin haben.

(22)

Manche Einzelmotive, wie der Derwisch, das blutige Hemd, der Baum.... sind in Stadt- und Dorfmârchen verbreitet, andere dagegen bald mehr im Dorf (Ausziehen auf Wanderschaft, um Geld zu verdie-nen; Sachen in einem Topf verstecken...) öder. mehr in der Stadt (Ban-kerott durch Untergehen eines Schiffes; schvvarze Trauerkleidung anziehen...). Manche Motive wiederum sind in bestimmten Gegenden beşonders beliebt; so trifft man das in Mahmut-Gazi so hâufige Motiv, dass einer einen Topf voli Gold beim Graben findet, in anderen Ge­ genden fast überhaupt nie.

Auch im Aufbau unterscheiden sich Stadt- und Dorfmârchen, sowie Mârchen verschiedener Gegenden in den Einleitungs-Tekerleme findet man lokale Ortsnamen, die Schluss-Formeln sind regional verschieden (in istanbul: "sie erreichten das Ziel ihrer Wünsche, wir aber gehen auf unsere Pritsche; in Sivas: "Sie verbrachten ihr Leben mit Essen und Trinken,,; in Mahmut-Gazi: "eben bin ich von ihnen zu euch gekommen„).

Für Varianten-Vergleichungen benutzte auch -ausser den eben schon erwâhnten 343 Mârchen noch das dialektologische Material, das Prof. Ahmet Caferoglu publiziert hat1. Folgende Ergebnisse liessen sich

erzielen:

1. Aus einem gereimten 'Hirsch' -Epos im Buch des Süleyman Çelebi ist eine Hirsch-Erzâhlung geworden, an die am Schluss vom Volkserzâhler noch ein weiterer "Ring,, und eine Klage-Elegie ange-hângt sind.

2. Die Volkserzâhlungen "Schah ismail» und "Arzu und- Kamber,, sind in Mahmüt-Gazi am bekanntesten, aber sehr verkürzt worden. Es lâsst sich zeigen, dass von den darin auftretenden gereimten Partien die "Mani,, genannten Lieder erhalten geblieben sind, wahrend die 'Koşma' genannten Lieder entweder entstellt öder ganz verloren gegangen sind 2.

3. Das lange, an Zvvischenfâllen reiche Mârchen vom "Hoca, dem ein Mâdchen anvertraut ist,,3, ist in Çankırı durch Zufügung von

Lie-dern emeitert, durch Personen- und Ortsnamen determiniert, sowie durch sohstige Einschaltungen in die Lânge gezogen worden, sodass es zu einer kleinen Volkserzâhlung geworden ist4.

1 A. Caferoglu : Anadolu Diyalektolojisi üzerine malzeme (Material zur

Dialekto-logie Anatoliens ; bisher 7 Bânde, teili als Publikation der Universitât İstanbul, teils berausgegeben vom Türk Dil Kurumu, A n k a r a ; 1940 - 1946). (d. Ü.)

2 die beste Untersuehung" über die Volkserzâhlungen und die in diesen

enthalte-nen dichterîschen Partieen stammt aus der Feder von P. N. B o r a t a v : Halk Hi-kâyeleri ve Halk Hikâyeciliği (Ankara 1946, 328 Seiten ; Übersetzung in Vorbereitung).

(d..O.)

3 Typ Nr. 224 der «Typen türkigcher Volksmârchen» von W . E b e r h a r d und P . N .

Boratav (im Ms abgeschlossen seit F e b r u a r 1945 ; im Erseheinen). (d. Ü.)

(23)

90 MEHMET TUĞRUL

4. Kleînere Varianten entstehen durch Verminderung öder Zufügung von Personen öder Motiven, deren Verânderung öder Aenderung ihrer Reihenfolge. Ferner dadurch, dass Lokalkolorit hinzugefügt öder wegge-lassen "Vvird, die Mârchen-Umvvelt anders gestaltet wird, öder dass der Erzâhler die einzelnen "Kettenglieder,, ausvveitet öder kürzt.

5. in manchen Stücken sind einzelne Kettenglieder am Anfang, in der Mitte öder am Ende ausgefallen, öder neue Glieder hinzugefügt, Auf diese Weise treten dann oft tiefergehende Unterschiede zwischen einzelnen Marchen auf. in manchen Fâllen werden Kettenglieder in zwei verschiedenen Marchen miteinander ausgetauscht, besonders wenn die Themata einander an sich sehon âhnlich sind. Nimmt durch solche Prozedur die Anzahl der ursprünglichen Kettenglieder allzu sehr ab, so entsteht ein neues Marchen.

6. Einzelne, verselbstândigte Ringe vverden in unverânderter öder etvvas erweiterter Form zu selbstândigen Marchen. Wenn sie sich Schwânken wandeln, werden sie kaum verândert, werden sie jedoch zu Marchen, dann fügt man am Anfang ıınd Ende die üblichen Formeln hinzu.

7. Es kommt vor, dass mehrere Schvvânke zusammengesetzt wer-den. So entstand ein Stück von Mârchencharakter dadurch, dass 3 Schvvânke über Nasrettin Hoca aneinandergefügt vvurden. Es können auch Marchen öder Schvvânke als ein Kettenglied in ein anderes Mar­ chen eingesetzt vverden.

8. Neue Marchen entstehen durch Aneinanderreihung von Ketten-gliedern aus verschiedenen Marchen. Andere Marchen entstehen dadurch, dass dasselbe Thema mit verschiedenen Motiven behandelt und dargestellt vvird 5.

5 der Autor dieses Aufsatzes brachte u. a. an völkskundlichen Ârbeiten heraus:

a) Malatya'dan derlenmiş masallar (Ankara 1946: 41 Seiten ; Halkbilgisi ve Halkede-biyatı yayımları, Reihe I B, Nr. 2 ; «Marchen aus Malatya») ; b) Eğlenceli Hildyeler (Ankara 1946,- 96 Seiten : Halk Kitabları Nr. 1; «Lustige Erzâhlungen » ) (W. Eb.).

Referanslar

Benzer Belgeler

*Sıkma kalıpları, 180cm hortum, sıkma başlığı ve metal taşıma çantası dahildir. 15,30 Kg 2.800

• Güney Afrika’nın en büyük milli parkı olmasının yanı sıra ve tüm Afrika kıtasının da en büyük milli parklarından biri olan Kruger Milli Parkında hem günbatım

Panoramik turlar, programda belirtilen diğer turlar da dahil olmak üzere, tura denk gelen gün ve saatte yerel otoriteler tarafından gezilmesine, girilmesine izin verilmeyen veya

Tur programında dahil olan hizmetlerden otelde alınan kahvaltılar, bulunulan ülkenin kahvaltı kültürüne uygun olarak ve genelde kontinental kahvaltı olarak

Lehrkräfte geben auch an, dass das White-Board auch mit der Absicht zur Förderung von Interpretationen im interkulturellen Kontext wirkungsvoll ist und den Studenten zur

Panoramik turlar, programda belirtilen diğer turlar da dahil olmak üzere, tura denk gelen gün ve saatte yerel otoriteler tarafından gezilmesine, girilmesine izin

Kahvaltının ardından Vinales & Pinar del Rio turu için otelden ayrılıyor ve UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan dünyaca ünlü Küba purolarının tütünlerinin

Öğle yemeğimiz yerel bir restoranda alıp yine bir İnka kalıntısı olan Kenko kalıntıları (Q’enko) ve Sacsayhuaman Kalesi’ni ziyaret ediyoruz.. Bir sonraki